Pazartesi, 06 Rebiu’l Evvel 1446 | 2024/09/09
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Hizb-ut Tahrir / İskandinavya'dan, Radikal Vinstra Partisinin Adli İşlerinden Sorumlu Resmi Sözcü Luna Dobqueir'e Açık Bir Mektup

Size, Afganistan işgali meselesi hakkında önümüzdeki günlerde düzenlenecek olan formumuza verdiğiniz tepkinizde geçen suçlamalara ilişkin olarak bu açık mektupla sesleniyoruz. Bu suçlamaları çürütmeden önce keyfi şekilde bu tür ağır suçlamalarda bulunulmasının adli işler sorumluluğunu üstlenen sizin gibi bir şahsiyete yakışmadığına belirtmek isteriz.

Açık formumuzda İskandinav ülkelerinin işgale iştirak etmesi konusu ve bu bağlamda da bu hükümetlerin işgal altındaki halkların kendilerini savunmaya hakkı olduklarını destekleyen bakış açısına karşı suç işlemelerini ele alacağız. Siz, en küçük bir delil veya kanıt olmadan şu açıklamada bulunuyorsunuz: "Adalet bakanı, bu hususun anayasa ile çelişkisi boyutuna bir bakmalıdır. Doğrusu ben, Danimarka'da silahlı devrime teşvik eden bir hareketin bulunmasını çirkin, son derece rahatsız verici ve zararlı olduğunu düşünüyorum. Ayrıca bu kişiler, burada Danimarka'da savaşmaya çağrıda bulunuyorlar. Onların hedefi işte budur. Ancak onlar, bunun Afganistan'da olması gerektiği sözünün arkasına gizleniyorlar."

Adli işler sözcüsü olan bir kimse, nasıl bu tür mesnetsiz ağır bir suçlamada bulunabilir?! Yasal olarak yasaklı olmayan bir hizbi ve onun tutumlarını demagojik tehditkar bir dille ve delilden yoksun suçlamalarla suçlamaya çalışırken sizin ve arkadaşlarınızın bayraktarlığını yaptığı bu adalet, nasıl bir adalet? Sizin partiniz, yargısal hakların hiçbir kimsenin kanıtsız olarak suçlanmamasını içeren en önemli temel haklardan biri olarak korunması için çalışmakta ve tavsiye etmektedir. Şimdi varit olan soru şudur: Bu saldırınızla Radikal Vinstra Partisi, bir kez daha temel ilkelerinden geri adım atmış olmuyor mu?

Ayrıca sizler Radikal Vinstra Partisi olarak programınızda, "Her türlü silahlı saldırının suç sayılması ve sorumluların uluslararası mahkeme önünde hukuken kovuşturulması için çalışacağınızı" iddia ediyorsunuz. Ama siz, Afganistan'a yönelik silahlı saldırının eleştirilmesini ele alacak bir forumun düzenlenmesine karşı çıkıyorsunuz? Allah aşkına bu karşı çıkışınızın sebebi, partinizin bu saldırıyı desteklemesi mi yoksa partinizin liderliğinin bu saldırı için ordu hazırlayan Amerika'yı dost edinmesi midir?

İşgale karşı tutumumuza ilişkin hususa gelince; siyasi görüşlerin hatta silahlı eğilimlere ve halkların kendilerini savunmaya hakkı olduğuna ilişkin görüşlerin bile siyasi bir hizbi silahlı bir devrime çağıran militarist bir hizbe dönüştürmesi imkansızdır. Örneğin işte sizin partiniz, 2008 yılı Afganistan'a ilişkin stratejisinde oradaki Danimarka'nın askeri katılımını arttırmaya çağrıda bulunduğu gibi uluslararası çalışmalara askeri olarak katılmaya çağrıda bulunan aktif bir dış politika oluşturulması önerisinde bulunmaktadır. Ayrıca bu örnekler, tarafsızlık ve silahlı eğilimlerle mücadele etmekle belirginleşen partinizin temel ilkelerinden geri adım attığınızın göstergesidir. O halde sorarız: Şimdi bu siyasi tutumlar partinizi, silahlı bir devrime çağıran militarist bir partiye dönüştürmüyor mu?

Ayrıca siz, Hizb-ut Tahrir'in Afganistan sözünün arkasına gizlendiğini iddia ediyorsunuz. Buna cevaben deriz ki: Hizb-ut Tahrir, hiçbir şeyden korkmaksızın tutumlarını açık ve net olarak herkese açıklamakla tanınır. Ayrıca hizbin gayesi ve metodu, belli olup herkes buna kolaylıkla vakıf olabilir. Zira Hizb-ut Tahrir, yarım asrı geçkindir vardır, kırkın üzerinde devlete yayılmıştır ve hiçbir gün hizbin çalışmasında fikri ve siyasi olmayan şeylere tevessül ettiği sabit olmamıştır. Bu durumu ispat eden birçok ciddi araştırma vardır. Nitekim Danimarka başsavcısının 2004 ila 2008 yılları arasında sunduğu ve "Hizb-ut Tahrir'in hedeflerinde, eylemlerinde ve faaliyetlerinde hukuk dışı bir şey bulunmadığı" sonucuna varan araştırma bunlardan biridir. İşte gerçek budur ki birtakım mesnetsiz suçlamalarla bunları gizlemek imkansızdır. Sizin ilkelerinizin tersine bizim gayemiz ve metodumuzun hevaya göre değişmesi kesinlikle imkansızdır.

Varit olan diğer bir soru ise şudur: Bu suçlamalarının arkasında gizli niyetler mi var? Siyasilerin işgali desteklemesini ele alacak açık bir forma karşı kindar bir kamuoyu oluşturmadaki çıkarınız nedir? Allah aşkına sizin ve Danimarka parlamentosundaki diğer partilerin bu savaşa destek vermesinin yol açtığı mustazaf Afgan halkının sıkıntıları hakkındaki serbest bir tartışmadan mı korkuyorsun? Yoksa siz ve partiniz, insanlar sizin Danimarka'yı nasıl bir vahşi savaşın içine attığınızı ve bu savaşın arkasındaki gerçek nedenleri gördüğünde popülaritenizin daha fazla düşmesinden mi korkuyorsunuz? Yoksa gizli amacınız, İslam karşıtı açıklamaları ve tutumları olan diğer partilere kaçmalarının sıkıntısını çekiyorken kaybettiğiniz oyları geri kazanma girişimi altında İslam'a kin beseleyen seçmen kitlesine yaranmak mıdır? Yada bu demagoji, parlamento seçimlerinin arifesinde olduğumuz bir sırada partinizi kurtarmaya dönük umutsuz bir girişim midir?

Mesajımızı, "çirkin, son derece rahatsız ve zarar verici bir husus" olarak tanımlıyorsunuz. Sormak gerekir: Acımasız işgali eleştirmenin ve işgal altındaki halkların kendilerini savunmaya hakkı olduğunu ortaya koymanın neresi çirkindir? Çirkin olan, savaşın Afgan halkına hizmet ettiğini, onları güvene ve özgürlüğe kavuşturacağını söyleyerek halkı aldatmak değil midir? Oysa gerçek bunun tam tersinedir! Çirkinliğin, rahatsızlık ve zarar vericiliğin, partinizin Afganistan ve başka yerlerdeki işgali ve silahlı saldırıları desteklemesinde yattığını görmez misin? Mustazaf Afgan halkı için rahatsızlık ve zarar verici çirkin olan husus bu değil midir? Ayrıca vebali siyasilere ait olan akıtılan kanları gizlemek için mesajımızı çarpıtmak, yakışıksız ve kabul edilemez bir iş değil midir?

Sizler, bir taraftan Hizb-ut Tahrir'i bir güvenlik tehdidi gibi göstermeye çalışırken diğer taraftan Afganistan'daki silahlı saldırıları meşru görerek asker ve teçhizatla buna iştirak ediyorsunuz. Şimdi güvenlik tehdidi teşkil eden kimdir? İşgal altındaki halkların kendilerini savunmaya hakları olduğunu söyleyen Hizb-ut Tahrir mi yoksa bu acımasız işgale, toplu katliama, saldırılara, işkenceye, bozuk siyasilerden, uyuşturucu lordlarından ve savaş ağalarından oluşan ajan hükümetlerin kurulmasına ve desteklenmesine iştirak eden siz siyasiler mi?

Son olarak şunu vurgularız ki dikkatleri mesajımızın içeriğinden başka bir yöne çekme girişimleriniz değerlerinizin temelini ifşa etmekte, siyasi ve fikrî meydan okuyuşumuza iftiralar atmak, sık sık kovuşturma ve engelleme tehdidinde bulunarak karşı koymaktan başka bir şey yapmaktan aciz olduğunuz sözümüzü doğrulamaktadır. Sizler bu davranışınızla "Afganistan'ın işgali yalan kanıtlar ve kof gerekçeler üzerine inşa edilmiştir ve delile karşı delille karşılık vermekten acizsiniz" sözümüzü kanıtlamaktasınız. İşte tüm bunlar, savaş karşıtlarının güçlenmesi ve insanlık dışı iğrenç dış politikanızı ifşa etmek için işgal hakkında dürüst bir tartışmanın yapılmasına şiddetle ihtiyaç olduğunu teyit etmektedir.

Şadi Farica
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Medya Temsilcisi
İskandinavya

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Tagut Kerimov'un Brüksel Ziyaretinin Semeresi, Hizb-ut Tahrir'li İki Şebabın Kasap Kerimov ve NATO Tarafından Canlarına Kıyılarak Şehit Edilmesi

Tagut Kerimov, Brüksel'e bir ziyarette bulundu. Kendisini onur konuğu yapan, kırmızı halılarla karşılayan ve terörizmle mücadele çabalarını takdir etmek amacıyla yine bir avuç dolar vermeyi taahhüt eden NATO Genel Sekreteri Rasmussen, Avrupa Komisyonu Başkanı Manuel Barroso ve Avrupa Birliği Enerji Komiseri Oettinger ile bir araya geldi. Kerimov ve polisleri de masum Müslüman evlatlarına karşı işkence eylemlerini arttırmayı ihmal etmediler.

Zira bu ziyaretten bir hafta sonra kötü hatıratlı "Caslık" hapishanesi yönetimi, biri Andican diğeri Fergane şehirlerinden olmak üzere Hizb-ut Tahrir şebebından iki şehit cesedi teslim ettiler ve kalp hastalığı yüzünden öldüklerini iddia ettiler.

Ayrıca hapishane yönetimi, ek olarak şab "Şükrüllah'a" 16 sene ve şab "Şevket'e" 3 sene ekleyerek bitmek üzere olan mahkumiyet sürelerini uzatarak eski hükümlülerin olduğu hapishaneye naklettiler. Keza "Nevâî" ve diğer hapishane yönetimleri, hizbin üyelerinden mahkum olanlara ilaçlar vermekteler ve gardiyanların önünde bu ilaçları içmeye zorlamaktalar. Şekli ve rengi ekmek hamuruna benzeyen bu ilaçların üzerinde Amerikan yapımı olduğu yazmaktadır. Bu ilaçları birkaç kez içenler, günden güne güçlerini ve bilinçlerini yitirmekteler. Bu kişilerin arasında hapishanede kaldıkları uzun süre esnasında Kur'an'ı ezberleyen bazı hafızları da var. Bu kişilerden çoğu sadece güçlerini ve bilinçlerini kaybetmekle kalmıyor akıllarını da kaybederek deliriyorlar. Ardından da hapishane yönetimi, bu kişileri devlet hapishanelerine bağlı hastanelere naklediyorlar.

Bunlar, Batılı yöneticilerin yakinen bildikleri şeylerin sadece bir kısmıdır. Zira onlar, Kerimov rejiminin 2005 yılında Andican'da binlerce mahkuma karşı işlediği katliamı henüz unutmuş değiller. Ancak onlar, Afganistan'daki Müslümanlara yönelik savaşlarında kendileri ile olan müttefikliğini sürdürmesi için makul ve gerekli bir bedel olmasından dolayı Kerimov'un cürümlerini görmezlikten gelmeyi haklı görmekteler. Ancak hadaratını Amerika'daki Kızılderililerin kafatasları üzerine inşa eden, Mısır, Tunus, Pakistan ve diğer İslam beldelerindeki tagutları destekleyen kimselerin diğer tagutları onaylarlarken Kerimov'a karşı çıkması hiç de kolay değildir. Ancak sabah akşam böğüre böğüre demokratik değerlerin ve insan haklarının savunuculuğunu yapmalarından dolayı en azından utanmaları gerekmez mi?! Yoksa ikiyüzlülük, kirli sömürgecilik fikirlerinin temel doğası mı?!

Her şeye rağmen Hizb-ut Tahrir, bir gün olsun bu kişilere güvenmemiştir. Hizbin şebabı, Allah'a sadık kalacaklarına dair söz vermiştirler. Bu yüzden Allah'ın izniyle çıkış yolu vericilerin en hayırlısı olan Allah, bu ümmete bir çıkış yolu verinceye kadar asla azimleri kırılmayacaktır.

كَتَبَ اللَّهُ لأغْلِبَنَّ أَنَا وَرُسُلِي إِنَّ اللَّهَ قَوِيٌّ عَزِيزٌ "Allah, "şüphesiz ben ve resullerim galip gelecektir" diye yazdı. Muhakkak ki Allah, Kavî ve Azizdir." [Mücadele 21]

Devamını oku...

Camp David'in Koruyucularından İkincisi de Yıkılıp Gitti!

  • Kategori Hizb
  •   |  

Bundan otuz sene önce Sedat, iki kıblenin ilki olan İsra ve Miraç arzı Filistin'i gaspeden Yahudilerle Camp David hıyanet anlaşmasını imzalamasının bir bedeli olarak Mısır'ın mümin erleri tarafından yıkılıp gitti...

Bugün de Camp David'in koruyucusu, maddelerinin gözeticisi, Allah'a, resulüne ve müminlere hıyanet etmek üzere gerekliklerinin uygulayıcısı Sedat'ın varisi olan Hüsnü Mübarek, kovulmuş bir şekilde yıkılıp gitti...

Her ikisi de inşa ettikleri sarayları, hanları, hamamları arkalarında bırakarak elleriyle yaptıklarından dolayı yıkılıp gitti... فَمَا بَكَتْ عَلَيْهِمُ السَّمَاءُ وَالأَرْضُ وَمَا كَانُوا مُنْظَرِينَ "Gök ve yer onların ardından ağlamadı; onlara mühlet de verilmedi." [Duhan 29]

Her ikisi de Allah'a karşı kendilerine hiçbir fayda vermeyeceği kulu ve kölesi oldukları Amerika'ya "kölelik" yaptıktan sonra yıkılıp gitti. وَلَنْ تُغْنِيَ عَنْكُمْ فِئَتُكُمْ شَيْئًا وَلَوْ كَثُرَتْ وَأَنَّ اللَّهَ مَعَ الْمُؤْمِنِينَ "Topluluğunuz çok olsa bile size hiçbir fayda vermez. Çünkü Allah müminlerle beraberdir." [el-Enfal 19]

Her ikisi de bu dünyada aşağılanmadan başka bir şeye nail olamadan yıkılıp gitti.

Her ikisi de yıkılıp gitti... İşte İslam'la hükmetmeyen, Allah'ı ve resulünü dost edinmek yerine sömürgeci kafirleri dost edinen ve onlarla birlikte Müslümanların beldelerine komplo kuran tüm hainlerin kısa bir süre sonra da olsa akıbeti budur...

Her ikisi de yıkılıp gitti... Hala zalimler, Allah kendilerine hiç hesap etmedikleri bir yerden gelmeden önce bu durumlarını tedebbür etmezler mi?

وَلاَ تَحْسَبَنَّ اللّهَ غَافِلاً عَمَّا يَعْمَلُ الظَّالِمُونَ إِنَّمَا يُؤَخِّرُهُمْ لِيَوْمٍ تَشْخَصُ فِيهِ الأَبْصَارُ "Sakın, Allah'ı zalimlerin yaptıklarından gafil sanma! Ancak Allah, onları (cezalandırmayı), korkudan gözlerin dışarı fırlayacağı bir güne erteliyor." [İbrahim 42-43]

Hala kah Yahudi varlığı ile hıyanet anlaşmaları imzalayan kah onlarla normalizasyon içerisine giren kah onlarla müzakere eden yöneticiler, ahiretten önce dünyada kendilerini kapkaranlık bir akıbetin beklediğini görmezler mi? Yoksa onlar sağır, dilsiz ve kör olup akıl da etmezler mi..?

Arz-ı Kenan Mısır, zulme ve zalimlere karşı baş kaldırdı. Tahrir Meydanı, yeni bir fecrin haberini veren tekbirlerin atıldığı toplulukların mescidi oldu... Gerçekten bu fecrin, Arz-ı Kenan'da Hilafet fecri, hıyanet anlaşmasını kaldırma fecri, Filistin'de yeniden nusret savaşlarının fecri, Müslümanların beldelerindeki hain yöneticilerin gözü ve kulağı önünde hatta onların gizli anlaşmaları ve kabulleri sayesinde Amerika'nın gıdasından silahına varıncaya kadar her şeyini temin ettiği Yahudi varlığını ortadan kaldırma ve Filistin'i Yahudilerin pisliğinden kurtarma fecri olması gerekmez mi?

Amerika, Arz-ı Kenan Mısır'a uzun bir zaman önce sızdı. Allah'tan, resulünden ve Müminlerden haya etmeyen yöneticiler de onun oraya sızmasını hatta bunun da ötesine geçmesini kolaylaştırdı... Bu son olaylarda bile hala Amerika; Obama, yardımcısı ve danışmanları yoluyla Mısır'ın durumuna karışmakta ve burnunu işlerine sokmaktadır... Artık bu burunları sürtmenin, bu dilleri koparmanın, bu şahsiyetleri ortadan kaldırmanın zamanı gelmedi mi? Artık Mısır'ı Allah'ın onurlu Arz-ı Kenan'ına döndürmenin zamanı gelmedi mi?

Bizler Hizb-ut Tahrir olarak Mısır Silahlı Kuvvetleri Yüksek Askeri Konseyi'ne sesleniyoruz: Allah yönetimi kendisine, diğer tüm dostlukları bırakıp Allah'ı, resulünü, müminleri dost edinmesi, Hilafeti kurması, Allah'ın indirdikleri ile hükmetmesi, Allah yolunda cihat etmesi, Filistin'i haçlıların ve Tatarlıların pisliğinden kurtaran önceki komutanların siretini tekerrür ettirerek mübarek Filistin arzını Yahudilerin pisliğinden kurtarması ve sömürgeci kafirlerin kökünü kazıması için vermiştir...

وَلَيَنْصُرَنَّ اللَّهُ مَنْ يَنْصُرُهُ إِنَّ اللَّهَ لَقَوِيٌّ عَزِيزٌ "Allah, kendisine (kendi dinine) yardım edenlere muhakkak surette yardım eder. Hiç şüphesiz Allah, Kavî ve Azîzdir." [Hac 40]

Devamını oku...

Ey Haçlıları ve Tatarlıları Kahr-u Perişan Edenler! Ey İslam'ın Kahramanları! Sakın Ha Sakın Amerika'nın ve Ajanlarının Rejimi Allayıp Pullamasına Aldanmayınız!

  • Kategori Mısır
  •   |  

Ey Tahrir Meydanındaki Başkaldıranlar!

Ey Arz-ı Kenan'daki Halkımız!

Amerika'nın perde arkasından idare ettiği ve Mısır rejiminin payandalarının güpegündüz başını çektiği şaz sesler dolaşmaya başladı... Bu sesler, rejimin karanlık simalarını diğer karanlık simalarla değiştirerek sizleri aldatmaya çalışan seslerdir... Bu sesler sorunun, rejimin kendisinde değil Hüsnü Mübarek olduğunu, laik anayasanın kendisinde değil üzerinde anlaşmazlığın yaşandığı bazı maddelerinde olduğunu göstermeye çalışan seslerdir.

Bu sesler, Ömer Süleyman'ı şirin şekilde göstererek yetkilerin devlet başkanı yardımcısına devredilmesi telinden dem vururken Ömer Süleyman'ın devlet başkanının Yahudi varlığından sorumlu daimi temsilcisi ve iki kıblenin ilki olan mübarek İsra ve Miraç arzını gaspeden Yahudilerle imzaladığı hıyanet anlaşmalarının baş aktörü olduğunu unutan seslerdir!

Bu sesler, Ömer Süleyman'ı bir kurtarıcı gibi göstererek onunla müzakerelerde bulunuyorlar ve çıkış yolları arıyorlar... Müzakerede bulunanlar ise sadece rejim yanlısı partilerin adamları değildir. Bilakis meydanda başkaldıranlara bir türlü Ömer Süleyman'a başka türlü konuşan münafık partiler de müzakere ediyorlar!

Ey Tahrir Meydanındaki Başkaldıranlar!

Ey Arz-ı Kenan'daki Halkımız!

Mısır rejiminin efendisi Amerika, zulme direnme ve düşmanla mücadele gücünüzü görünce apışıp kaldı ve işin şaka götürmeyeceğini anladı. Zira hem kendi çıkarlarını hem de Yahudi varlığının çıkarlarını korumaya amade olan bulunmaz Hint kumaşı Mısır rejimi için endişeye kapıldı. Mısır'daki ayaklanma sırasındaki Amerika'nın kapıldığı bu endişe, Obama'yı ve yardımcılarını olağanüstü bir durum içerisine itti. Böylece sanki Mısır, Amerikan vilayetlerinden biriymişçesine kah istişare etmek için bir araya geldiler kah Mısır'daki rejimin payandaları ile temas kurdular kah Mısır'a temsilciler gönderdiler!

Amerikan yanlısı Mısır rejiminin payandaları, bulunmaz Hint kumaşı olan rejimin ha çöktü ha çökmek üzere olduğuna kani olmalarının üzerine yaptıkları görüşmeler ve istişareler sonucunda rejimin görüntüsünü süslemeye dönük planlar belirlediler! Böylece bir simanın yerine öbür simanın gelmesi hatta gerekirse rejimin kuyruklarından başka bir simanın gelmesi için iki simanın harcanması görüşüne vardılar... İşte Amerika'nın gösterdiği tüm bu çabalar, insanlara bu palanları kabul ettirecek dekore edilmiş maskeler giyen yeni adamların korumasında Mısır'da ayaklarını basacağı bir yerin kalması içindir!

Ey Tahrir Meydanındaki Başkaldıranlar!

Ey Arz-ı Kenan'daki Halkımız!

Allah'ın izniyle sizler uyanıklığınız ve sabrınızla bu planları boşa çıkarmaya muktedirsiniz. Ondan sonra ne Amerika ne onun türetmesi olan bu rejim ne de bu münafıklar sizlerin karşısında durabilirler...

Bıkmadan usanmadan ortaya koyduğunuz mübarek başkaldırışınız ve sağlam duruşunuzla rejimin ve avenelerinin temellerini sarstınız...

Sizden olmadıkları halde ayaklanmanızı sahiplenmeye çalışan cemaatleri ve şahsiyetleri ifşa ettiniz. Zira onlar, ayaklarının birini meydana diğerini Ömer Süleyman'ın yanına koymaya çalışırlarken nifakları ve ayıpları ortaya çıkmıştır...

Sonra sizler, omuz omuza, yana yana aynı safta binlerce kişiyle cemaat halinde eda ettiğiniz salahınız ve hep bir ağızdan getirdiğiniz tekbirlerle muhteşem bir başkaldırı görüntüsü ortaya koyarak Batının özellikle de Amerika'nın kalbine korku saldınız... O halde ilan ettiğiniz değişim için harekete geçirsin diye bu halinizi gözünüzün önüne getirin.

Ey Tahrir Meydanındaki Başkaldıranlar!

Ey Arz-ı Kenan'daki Halkımız!

Değişim, bir ajanı öteki ajanla, laik bir anayasayı başka laik bir anayasayla, rejimi rejimin payandaları ile müzakere ederek değiştirmekle olmaz..!

Değişimi değişim yapan meydanda cemaat olarak eda ettiğiniz salahınızdaki bu görkemli manzaradır...

Değişim, Müslümanların tek devleti olan Raşidi Hilafet Devleti'ni kurarak Mısır'ı İslam ümmetinin başkenti yapmaktır...

Değişim, Mısır halkını tekrar Allah'ın yeryüzündeki kahramanlarına dönüştürmektir...

Değişim, Müslümanıyla akrabalık bağları olan Kıptisiyle Mısır'ı İslam'ın emanı ile emin kılmaktır...

Değişim, sömürgecileri özellikle de Amerika'yı ferahlatan bir Hint kumaşı olmak yerine onları yakan bir ateş olması için Mısır'ı İslam'ın baş kalesi yapmaktır...

Ey Tahrir Meydanındaki Başkaldıranlar!

Ey Arz-ı Kenan'daki Halkımız!

Hizb-ut Tahrir, alemlerin Rabbinin farz kıldığı İslam yönetimini ikame ederek işte bu değişimi gerçekleştirmek için Mısır'da sizinle birlikte ve sizlerin yanındadır. İşte emniyetiniz ve güvenliğiniz bu değişimdedir. İşte kanlarınızın heder olmaması bu değişimdedir... O halde çalışanlar bunun için çalışsınlar.

إِنَّ فِي هَذَا لَبَلاغًا لِقَوْمٍ عَابِدِينَ

"Şüphesiz bunda kulluk eden bir toplum için bir mesaj vardır." [Enbiya 106]

 

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Ümmet, Kuzey Veziristan'da Askeri Operasyonların Başlatılmasını Reddeder Jeo Biden, Medyadan Kaçmasının ve Yöneticileri Bitap Düşürmesinin Ardından Aceleyle Ülkesine Döndü

Gazetecilerin hiçbir soru sormasına izin verilmediği gürültülü basın toplantısının ardından Amerikan Başkanı Yardımcısı Jeo Biden, ülkesine kaçtı. Medya, onun kaçışı ile ilgilenmesin diye Banu Mescidi'nde şiddetli bir patlama meydana getirildi ve medya da bu patlamayı genel bir alanda yapılan bir intihar eylemi olarak verdi. Bu sırada ise yöneticiler, Pakistan'ın tek başına Kuzey Veziristan'da her türlü askeri operasyonu yapabileceğini teyit ederek Amerika'ya olan köleliklerini ve dostluklarını vurgulamaya devam ettiler. Sanki daha önceki operasyonları Pakistan kendi başına yapmış!!

Nitekim daha önce Wikileaks internet sitesinin yayınladığı belgeler, yöneticilerin ve muhalefetin adamlarının aşağılık bir şekilde Amerikalı efendilerine nasıl yalvardıklarını ifşa etmesine rağmen bu skandaldan sonra sanki bağımsızlarmış gibi konuşup duruyorlar!!

Bu yöneticilerin sorunu, Taliban Hareketi tarafından bir kadına had uygulandığını video görüntüleri yayınlamak, mescitler, İslami üniversiteler ve büyük pazarlardaki patlama eylemleri ve ordu komutanlığına saldırılması... gibi bayatlamış kozları kullanmalarına rağmen Kuzey Veziristan'da yeni operasyonlar yapmaya niyetli olduklarını Müslümanlara nasıl haklı göstereceklerini bilmemeleridir. Hükümetin sihirli şapkasında başka yeni bir aldatma kaldı mı acaba?!

Hükümetin sorunu, Pakistan halkının Amerikalılar gibi siyaseten saf olmamasıdır. Bu nedenle onları aldatmak zordur. Diğer taraftan hükümet, kış mevsiminde elektrik üretimini 300 megabayt düşürerek suni bir sorun üretti ki bu, yöneticilerin hıyanetini bir kez daha ispatlamıştır.

Hükümet, insanların hayatını cehenneme dönüştürmek için insanların doğalgazını kesmeye başladı ki böylece insanların kendilerine kurulan komploları düşünmeye yeterli vakitleri olmasın. Bu olayların ortasında yöneticiler, hala bizleri Amerikalıların kuyruklarına takılmanın gerekliliğine ikna etmeye hırs göstermekteler. Zira 50 milyar dolar zarar edilmesine, 30,000 bin insanın ölmesine, Afganistan ve Keşmir'in yalnız bırakılmasına rağmen bizleri, Amerika'nın Afganistan'da Hindistan yanlısı bir hükümet kurmasını engellemeyi başardıklarına ikna etmeye hırs göstermekteler. Şimdi bu, parlak bir zafer mi?!!

Yöneticileri uyarır ve onlara deriz ki: İnsanlar, Kuzey Veziristan'daki askeri operasyonları asla kabullenmeyeceklerdir. Zira insanların Müslümanın Müslüman kardeşini öldürmesini kabullenmesi imkansızdır.

Artık Pakistan silahlı kuvvetlerindeki muhlislerin bu zavallı yöneticileri alaşağı etme, yaralı Amerikan akbabasının işini bitirme yönünde somut adımlar atmasının zamanı gelmiştir. İşte bu somut adım, Amerika'nın bölgedeki varlığını yok etmenin de ötesine geçerek tüm dünyayı Amerika Birleşik Devletleri'nin şerrinden kurtaracak olan Hilafettir.

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Hizb-ut Tahrir, Bu Ay Şeyha Hasina Hükümetinin İslam'a ve Müslümanlara Karşı Yürüttüğü Haçlı Savaşında Geçen İki Sene İçerisindeki Hıyanetini İfşa Etmeye Dönük Bir Kampanya Düzenleyecek

Şeyha Hasina Hükümeti, 2009 Ocak ayının akabinde yapılan seçimlerin ardından sömürgeci kafir güçleri Amerika, İngiltere ve Hindistan arasındaki anlaşmanın üzerine kuruldu. Amerika Dışişleri Bakanlığı, "Bangladeş halkı, bu sonuçlarla gurur duymalıdırlar" diyerek bu seçimleri "kutlamıştı." Yine Manmohan Sing, o zaman şöyle bir açıklamada bulunmuştu: "Hindistan, iki ülkenin ortak çıkarı olmasından dolayı yeni Bangladeş Hükümeti ve Bangladeş halkı ile önümüzdeki senelerde işbirliği yapmayı arzulamaktadır. Yeni hükümetin Hindistan'ın Bangladeş kaynaklı terörden duyduğu kaygısını gözetmesini ümit ediyorum." Yine İngiltere Başbakanı Gordon Brown ise o zaman şöyle demişti: "İngiltere, Bangladeş ile olan yakın bağları takdirle karşılıyor ve hükümetle birlikte çalışmayı arzuluyoruz."

Şeyha Hasina Hükümeti, otoriteye gelir gelmez Amerika, İngiltere ve Hindistan'dan oluşan şer ekseni yanlısı bir dizi politikalar benimsemeye ve uygulamaya koyulduğu gibi ülkedeki İslami varlıkla mücadele etmek için haçlı kampanyası yürütmeye başladı.

Hizb-ut Tahrir, bu Ocak ayında hükümetin ülkeye karşı hıyanet politikalarını ve geçen iki sene içerisinde İslam'a ve Müslümanlara karşı yürüttüğü haçlı kampanyasını ifşa etmek için bir kampanya düzenleyecek. Nitekim hizb, bugün "Şeyha Hasina Hükümetinin Üzerinden Geçen İki Sene: Amerika, İngiltere, Hindistan'a Hizmet Eden Politikalar ve İslam Karşıtı Haçlı Savaşı" başlıklı bir dosya yayınladı. Ayrıca hizb, kamuoyunu hükümetin politikalarına karşı seferber etmek, insanları, alimleri, siyasileri, aydınları, güç ve kuvvet sahiplerini Şeyha Hasina Hükümetini devirmeye ve Hilafet Devleti'ni kurmaya teşvik etmek için farklı büyük şehirlerde 14 ila 30 Ocak arasında bir dizi genel faaliyetlerde bulunacaktır.

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Almanlar, Milyarlarca Serveti Yağmalarlarken Yemen Rejimini 900 Bin Euro İle Susturmaktalar!

Almanya Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Bakanı Dereke Nebel, 08 Ocak 2011 cumartesi günü San'a'da Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı ve Planlama ve Uluslararası İşbirliği Bakanı Abdulkerim el-Erhabî ile düzenlediği ortak basın toplantısında ülkesinin, Yemen'e yardım etmek için uluslararası desteğin harekete geçmesi hususunda katkıda bulunmaya hırs gösterdiğini açığa vurdu. Keza Alman Bakanı, Alman Şansölyesi Angela Merkel'in bir sonraki G-8 Ülkeleri Konferansı'nda Yemen'e destek için sağlıklı üreme sektörüne tahsis edilmek üzere 5 milyon euro verilmesinin yanı sıra acil yardım olarak 900 bin euro verilmesi önerisinde bulunmaya söz verdiğini açığa vurdu. Bakan ülkesinin, Alman Kalkınma Ajansı'nın [LG.T.Z] çalışmalarıyla ortaya çıkan Yemen'de sağlık, eğitim ve su konusuna destek verilmesini üstlendiğini de gizlemedi.

Bu Alman yetkilinin ziyareti, gelecek Mart ayında Amerika'nın Yemen politikası karşısında Avrupa'nın siyasi tutumunun birleşmesi çerçevesinde planlanan Yemen hakkındaki Riyad konferansı öncesinde gerçekleşmiştir.

Bir milletin nüfusu, onun zayıflık unsurlarından değil güçlülük unsurlarındandır. Merkel ve Merkel gibi Batılıların nüfus planlaması sözüne inansa inansa akla karayı birbirinden ayırt edemeyen Yemen'deki yöneticiler inanır. Oysa onlar, kendi ülkelerinde nüfusu arttırmaya teşvik etmektedirler. Yemen'deki iktidar rejimi, nüfus artışını kıt kaynakları yiyip bitirmesinden dolayı bir sorun ve nüfus planlamasını bir çözüm olarak görmekteler! Halbuki yapmaları gereken kaynakları geliştirmek için ciddi olarak çalışmak ve kaynakları doğru bir şekilde idare etmektir. Rızkı talep etmek için gerçek çalışma budur ki Allah bizlere bunu emretmiş olup kesinlikle nesli azaltmayı emretmemiştir. Bunun delili ise Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in şu kavlidir: تناكحوا تكثروا ، فإني أباهي بكم الامم يوم القيامة "Evleniniz ki çoğalınız. Zira ben, kıyamet günü ümmetlere karşı sizin çokluğunuzla övüneceğim."

Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı ve Planlama ve Uluslararası İşbirliği Bakanı Abdulkerim el-Erhabî'nin yardımcısı şöyle demişti: "Yemen, kalkınmaya ve ekonomik performansın geliştirilmesine teşvik etmek için iddialı bir plan uygulamaktadır." Hükümet yanlısı es-Serve gazetesi de cumartesi günü şu başlığı atmıştı: "Yemen-Almanya Görüşmeleri, Yemen'deki Kalkınma Planlarını ve Ekonomik Reformların Desteklenmesini Ele Alıyor." Şimdi kalkınma böyle mi olur?

Bizler daha önce "Yemen'de Bir Türlü Gerçekleşmeyen Kalkınmanın Hakikati" başlıklı beyanda Batının ülkemizden elde ettiği şeylerden bizlere kırıntılar attığını belirtmiştik. Zira 5,9 milyon euro kırıntı değil de başka nedir? Zira bu meblağ, Almanya'nın Müslümanların petrolünden elde ettiği bir parti petrolün nakliye parası bile değildir.

Kötü olan şey şu ki Müslümanların kafirlere bol keseden vermeyi ve istedikleri gibi alıp satabilecekleri stratejik bir ürün karşılığında ucuz bir bedeli kabul etmeleridir.

Ey Yemen Yöneticileri! Kafir Batının yardımı olmadan insanların işlerini güdemiyorsanız haksız yere işgal ettiğiniz makamlarınızdan inin. Ve bu makamları, onurumuzu korumayan Batının sizlere dayattıkları ile değil İslam'la hükmetmesi, Müslümanları Allah'ı razı edecek şekilde siyaset etmesi, onurumuzu koruması için kendisine biat edilecek olan Halifeye bırakın.

Ey Yemen Halkı! Sizlere açık ve net olarak deriz ki: Bizlere yürek acısı tattıran ve Müslümanların beldelerini sömürmek için bize karşı her türlü kötü niyeti beseleyen bu Batılıların hepsini kovunuz. Batılıların bununla İslam'ın "Hilafet Devleti'nde" hayatımıza hakim olmasını engellemeyi, petrol ve benzeri servetlerimize el koymayı hedeflemektedirler. Bu Batılılarla birlikte onlara itaat eden ve bizleri Allah'ın lütfettiği servetlerle dopdolu bir beldede 900 bin euroya el açan birer dilenciye çeviren yöneticileri de kovun. Allahuteala, şöyle buyurdu:

وَلَن تَرْضَى عَنكَ الْيَهُودُ وَلاَ النَّصَارَى حَتَّى تَتَّبِعَ مِلَّتَهُمْ "Yahudiler de, Nasraniler de, sen onların dinine tabi olmadıkça asla senden razı olmayacaklardır." [el-Bakara 120]

Mühendis Şefik Hamîs
Hizb-ut Tahrir
Yemen Vilâyeti Medya Bürosu Başkanı

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Derby'deki "Cinsel Taciz" Davası: Cameron ve Straw, Suçlayıcı Parmakları Başka Kuşaklara Çevirmek Yerine İngiltere'nin Çöken Değerlerine Bakmalıdırlar

Dün Derby'deki genç kızları istismar eden ve kötü muamele yapan bir çetenin liderleri olarak nitelendirilen iki kişi hakkında karar çıkmasının üzerine bazı politikacılar ve medya yorumcuları sorunu genelleştirmek ve İngiltere'deki "Pakistanlı" kuşağı günah keçisi yapmak amacıyla bu davayı istismar etmek için harekete geçtiler.

Hizb-ut Tahrir'in İngiltere'deki Medya Temsilcisi Taci Mustafa, bu hususta şu değerlendirmelerde bulundur: "İngiltere'de giderek artan kadınlara yönelik ciddi cinsel istismar sorununun köklü nedenlerini ele almak yerine İngiltere'deki bazı politikacılar ve medya yorumcuları David Cameron ve Jack Straw önderliğinde Pakistanlı ve Asyalı "Müslümanları" kapsasın diye sorunu genelleştirmeye başladılar."

Ve şöyle ekledi: "David Cameron, mahkeme hakiminin ve başyargıcın ırkçı bir bağlantının bulunmadığını söylemlerine rağmen (kültürel hassasiyetlerin) polisin bu tür davalardaki çalışmasını engellememelidir dedi. Blacburn bölgesinden parlamento üyesi olan Jack Straw ise görünen o ki sorun 'Pakistanlı kuşağın' üyelerini etkiliyor diyerek Cameron'un da ötesine geçerek direkt daha fazla ithamlarda bulundu. Straw, birkaç seneden beri peçe takan bir kadına karşı olan düşmanlığından kaynaklanan bir ruh haliyle bu meselelere yönelik bir bakış oluşturdu."

"Onların bu ırkçı açıklamaları, aşırı sağcı ırkçıların temelini sağlamlaştıran ve Müslümanlara ile İslam'a yönelik artan genel bir düşmanlığı beseleyen ucuz popülist açıklamalardır. İngiliz Ulusal Partisi [BNP] ve İngiliz Savunma Birliği [EDL] gibileri, anti-Müslüman sorunları iddiasında bulunmak için artık bir gerekçeye ihtiyaçları var mı?"

Ve şöyle ekledi: "Bu kişilerin değinmediği bir şey var ki bu suçlu kişiler, entegrasyonun ve bu kişileri alkole, uyuşturucuya ve kadınlara tacize iten İngiltere'nin çöken değerlerinin benimsenmesinin semeresidir."

"Ne üzücüdür ki bu tür suçlar İngiltere'de yaygın olup bunları, geneli gayrimüslimlerin ve beyazların olduğu her kökenden olan kişiler işlemektedir. Nitekim hükümetin verilerine göre İngiltere'de haftada 900'ün üzerinde kadın tecavüze uğramaktadır."

"Buna rağmen görünen o ki Straw, Cameron ve faydasız tartışma yapan bu gibi kimseler, genel sorunun ve Batılı toplumda kadınların cinsel istismarında ortaya çıkan tehlikenin arkasında yatan gerçek sebepleri tedavi etmek yerine başlıca 'beyaz' kadınları hedef alan bu kişilerin tedavi edilmeleri gerektiğini düşünmekteler."

"Hangi kökenden olursa olsun insanları, -rengi ve kökeni ne olursa olsun- kadınlara cinsel tacizde bulunmaya karşı korumanın en ideal aracı toplumdaki yozlaşmış yaygın değerleri benimsemek değil İslami değerleri benimsemektir."

"İslam, -Müslüman yada gayrimüslim- olsun tüm kadınlara saygıyla muamele edilmesi ve onurlarına daima korunan bir husus olarak bakılması için insanların tutunduğu değerleri güçlendirmektedir. Diğer taraftan ise İngiltere'nin liberal kapitalist değerleri, kadının reklamlarda, eğlencelerde ve seks endüstrisinde kar amaçlı bir cinsel obje olarak kullanılmasını onaylamaktadır. Böylece kadının toplumdaki konumunu düşürmekte ve dolayısıyla ırklarına ve kökenlerine bakılmaksızın birçok insanda kadınları istismar edebilecekleri ve onlara diledikleri gibi cinsel tacizde bulunabilecekleri zihniyeti oluşturmaktadır. Eğer Cameron ve Straw bu meseleyi, kültürel bir mesele yapmak istiyorlarsa kuşakları birer günah keçisi olarak kullanmak ve ucuz oy kazanmak için bu menfur cürümü gayri ahlaki şekilde istismar etmek yerine inandıkları ve korudukları İngiltere'nin liberal değerlerine bakmalıdırlar."

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER