Pazar, 05 Rebiu’l Evvel 1446 | 2024/09/08
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

-Basın Açıklaması- Güvenlik Konseyi, Ümmetin Birleşmesini Engellemek İçin "Sykes-Picot'u" Pekiştirmeye Çalışıyor

Kuveyt dışişleri bakanlığından bir yetkili şu açıklamada bulundu: Ülkesi ile Irak arasında yapılan anlaşma, iki ülke arasındaki sınırın her iki tarafında sınır polisi dışında her türlü faaliyetten arındırılmış "500" metre genişliğinde bir tampon bölgesi oluşturmayı gerektirmektedir... Hatta sınıra yakın yerlerde yaşayan Iraklı çiftçiler, Irak'ın iç bölgelerine nakledildi. Bu anlaşmanın 1993 yılında yayınlanan ve iki ülke arasında sınırların çizilmesini öngören "Güvenlik Konseyi'nin" "833" sayılı kararının bir yansıması olduğunu belirtti.

Ey Müslümanlar!

Bir zamanlar Müslümanlar, dahilde Allah [Azze ve Celle]'nin şeriatını tatbik ederek işleri gözeten, İslam'ı davet ve cihat yoluyla dünyaya taşıyan, kendisini koruyan ve havzasını müdafaa eden ordusu olan bir devlete sahiplerken hiçbir kafir Müslümanların diyarının bir karışıyla bile oynamaya cüret edemezdi. Böyle bir şey tevessül edip yaptığında ise... İslam orduları, kalelerini yerle bir eder ve cezasını vermek için onu esir alırdı. Sadece bu da değil! Hatta kafir devletler, korsanlardan ve saldırganlardan korunmak için gemilerine Hilafet rayesi çekerlerdi.

Bugün ise... Hilafet nizamının kaldırılması ile Müslümanların Sultanı'nın ortadan kalkması ve küfrün "dini hayattan ayırma" akidesinden kaynaklanan başarısız demokratik nizamın gelmesi sonucunda Müslümanların beldeleri, kötü hatıratlı "Sykes-Picot" anlaşması çerçevesinde yaklaşık (50) devlete parçalandı. Böylece her biri, tebaalarına zulmetmek ve kafirlerin planlarını hayata geçirmek üzere onlara karşı komplo uygulamak dışında hiçbir şeye sahip olmayan kıytırık, kof ve kartoncuk devlete dönüştü. Ayrıca ümmeti, fesat ve kesattan başka bir şey getirmeyen batıl beşeri kanunlara ve haksız anlaşmalara zorladılar. Sömürgeci kafirler bunun da ötesine geçerek (ırkçılık, fırkacılık, azınlık, self-determinasyon) ve daha nice habis araçları yoluyla bizleri ayırmada ve topraklarımızı parçalamada haddi aştılar.

Ey Müslümanlar!

Aklî kavrayışa sahip olan bir kimse, [Güvenlik] Konseyi'nin sırf dünyanın kaynaklarına hegemonya kurmak ve "çıkarları" büyük devletler arasında paylaştırmak için kurulduğunda en ufak bir tereddüt yaşamaz. Uzun geçmişi boyunca tek bir gün dahi kesinlikle insaf etmek için mazlum bir halkın yanında yer almamıştır. İşte bugün Irak ve Kuveyt'teki Müslümanları ayırmak için haksız tavsiyeleri uygulanmaktadır. Onlar modern savaş -kızıştığında- karşısında hiçbir şeyin duramayacağını yakinen bilmelerine rağmen bu, ümmetin birleşmesini engellemeye dönük kötü bir tuzaktır... Heyhat ki heyhat! Allah'ın nusreti yoldadır:

وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُم فِي الْأَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ وَلَيُمَكِّنَنَّ لَهُمْ دِينَهُمُ الَّذِي ارْتَضَى لَهُمْ "Allah, sizlerden iman edip salih amel işleyenleri, kendilerinden öncekileri yeryüzünde Halife kıldığı gibi onları da yeryüzünde Halife kılacağını, onlar için seçtiği dinlerini (İslam'ı) yeryüzünde hakim kılacağını, (geçirdikleri) bu korkularını güvene çevireceğini vaadetti." [Nur 55]

Dolayısıyla Müslümanların şeri vecibesi, bu tür komploları reddetmelerini gerektirmektedir. Çünkü Allah, yöneticilerinizin kafirlerin planları karşısında el pençe divan durmalarına ilgisiz ve seyirci kalmanızın hesabını sizden soracaktır. Tebliğ ettik mi? Ey Allahım şahit ol!

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Geçici Rahatlatma, Cezayir'deki Geçim Sorunlarına Köklü Çözüm Getirmez

Cezayir'de hükümetin temel tüketim ürünlerinin fiyatlarını ciddi oranda arttırması üzerine geçen çarşamba günü öfkeli protestolar patlak verdi. Ardından protestolar kısa bir zamanda yirmi vilayete yayıldı. Zira göstericiler ile emniyet güçleri arasında yaşanan çatışmalar sonucunda beş kişi öldü, yüzlerce kişi yaralandı ve bine yakın gösterici tutuklandı. Bunun üzerine Cezayir hükümeti, hızlıca insanların öfkesini dindirmek ve kargaşayı önlemek amacıyla fiyatları düşürme yönünde "acil tedbirler" alınacağını duyurdu. Ayrıca Cezayir rejimi, Devlet Başkanı Abdulaziz Bouteflika'nın 2006'da oluşturduğu "yolsuzlukla mücadele kurulunu" canlandırmaya çalıştı ve kurul, iki gün önce işine başladı! Kurulun başkanı şu açıklamada bulundu: "Yolsuzluğa ve yolsuzluk yapanlara demir yumruk darbesi indirilecektir!"

Allah Cezayir'e, özellikle petrol ve doğalgaz olmak üzere muazzam servetler bahşetti. Ancak Cezayir rejimi, IMF'nin talimatlarını bağlanan ardıl hükümetleri sayesinde bunları heder ve ifsat etmek için açmadık tek bir kapı bırakmadı. Zira Cezayir rejimi, geçen asrın doksanlarından bu yana yalancılıkla sözde "ekonomik reform" uygulamaktadır. Böylece yabancı yatırımcıları vergiden muaf tutan ve mali kolaylıklar sağlayan kanunlar çıkardı. Buna mukabil katma değer vergisi sistemini benimseyerek insanların belini büktüğü gibi kamu kurumlarını ve tesislerini özelleştirmeye başladı, temel tüketim ürünlerinin genelinden sübvansiyonu, yabancı emtiaların ithalatını kolaylaştıracak gümrük sınırlamalarını kaldırdı, fırsatçı kuyruklarından ve yandaşlarından oluşan ifsatçıların ellerini serbest bıraktı. Böylece ülkenin servetini korkunç şekilde çarçur ve ifsat ettiler. Hatta Uluslararası Şeffaflık Örgütü [TI] Cezayir'i, 2010 yılında yolsuzluğun en çok olduğu ülkeler sıralamasında yüzüncü sıradayken beşinci sıraya koydu. Böylece Cezayir, -Libya ve Moritanya'nın ardından- Arap devletlerinin en çok yolsuzluk yapan devleti oldu!

Cezayir, 4.68 milyar dolar fazlalık verdiği geçen yılın aynı dönemine göre son 11 ay içerisinde dış ticaret dengesinde 14.83 milyar Amerikan dolarını bulan bir fazlalık verdiğini açıkladı.

Cezayir'de yaşanan olaylar, insanların ihtiyaçlarına ve onuruna hiçbir değer vermeyen, ülkenin ve insanların boyunlarına musallat olan bir zümrenin insanların genelinin ayakları altında ezilmesini umursamayarak muazzam servetleri tekeline almalarını sağlayan laiklik felsefesine dayanan rejimin utanç verici çöküşünü göstermektedir.

Hükümetin kaçınılmaz patlamayı geciktirecek yamalamaları sonucunda ortaya çıkan geçici rahatlama sayesinde Cezayir'deki geçim sıkıntılarına köklü çözüm getirmek imkansızdır. Bilakis köklü çözüm yöneticinin, insanların ihtiyaçlarını temin etmeye ve göç etmeye itmek yerine onlara iş imkanı sağlamaya itina göstermesini farz kılan şeri bir nizamı ikame etmekle mümkündür. Zira İmam bir çobandır ve güttüğünden mesuldür. İslam'da devlet, gözetim devletidir tahsilat devleti değildir. Nitekim hadis-i şerifte şöyle geçmiştir: لا يدخل الجنة صاحب مكس "Meks (gümrük vergisi) sahibi cennete giremez."

Hizb-ut Tahrir, tek dertleri ticari iş yerlerini ve hükümet merkezlerini kırıp dökmek yoluyla öfkelerini dışa vurarak rahatlatmak olmaması için Cezayir'deki insanlarımıza ve kardeşlerimize seslenmektedir. Zira bu durum, bu malları meşru sahiplerine ait özel mülkiyet veya ümmetin mülkü olmaktan çıkarmaz. Gerçek çözüm, Ehl-il Hal ve'l Akd'den bozuk laik sistemi ve onunla birlikte fırsatçı siyasi tabakayı ortadan kaldırmalarını, servetin şeri hükümlere göre adil bir şekilde dağıtılmasına, ülkeyi ve insanları Batılı devletler ile Dünya Bankası ve IMF gibi araçlarının pençesinden kurtaracak ekonomik gelişmeye itina gösterecek bir Halifeye biat edilmesini talep etmekle mümkündür.

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir Şebabı, Güney Sudan'ın Ayrılması Cürümüne Karşı Üniversitelerde Oturma Eylemleri Düzenledi

Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti şebabı, üniversite içerisinde "Güney Sudan'ın Ayrılmasının Sorumlusu Kimdir?!" başlıklı bir konuşma yaptıktan sonra -Batı Bölümü- Sudan Bilim ve Teknoloji Üniversitesi  gibi üniversitelerde oturma eylemi düzenlediler. Kardeşimiz Abdurrahman Sa'd, üniversitelerdeki Hizb-ut Tahrir şebabı adına oturma eylemine katılan öğrenci topluluğuna bir konuşma yaparak bu vesileyle iki mesaj verdi:

Birinci mesajda bunun sorumluluğunu, Güneyin Kuzeyden ayrılması referandumunu kabul etmesi ile ülkenin birliğinde ifrata kaçan hükümete ait olduğunu ve ikinci mesajda, "Biz, kurdun Yakub'un oğlunun kanından beri olduğu gibi bu cürümden beriyiz" diyerek ayrılma cürümünden beri olduklarını ifade etti.

Öğrenciler üzerinde şu ifadelerin yazılı olduğu afişler açtılar:

"Ülkenin Birliğinin Garantörü Referandumu Reddetmektir", "Hayatta Olduğumuz Sürece Bedenlerimizin Parçalanmasını Kabullenmeyeceğiz", "Güney Sudan'ın Ayrılmasına Hayır... Hayır". Oturma eylemine katılanlar, bu güçlü sloganların yanı sıra sık sık şu sloganları attılar: "Referanduma Hayır... Hayır...", "Referandum... Bir Cürümdür... Bir Cürümdür...", "İslam Olmadan Barış Olmaz" ve "Ayrılığa... Hayır... Hayır..."

İbrâhîm Usmân [Ebu Halîl]
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmî Sözcüsü
Sudan Vilâyeti

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Cumhurbaşkanı, Sudan'ın Taksimini Reddeden İmzaları Teslim Almayı Reddetti!!

Bizler Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti olarak Sudan'ın parçalanması cürümüne tamamen karşı çıktıklarını ve gelecek hafta başında yapılması planlanan referandumun iptal edilmesini yansıtan Sudan halkına ait milyonlarca imza örneğini kendilerine teslim edeceğimiz sadedinde olduğumuzu 02.01.2011 pazar gününden beri cumhurbaşkanlığına ifade etmemize rağmen Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti Resmi Sözcüsü liderliğindeki heyetimiz, sanki cumhurbaşkanlığı kurumu onlarmışçasına yetkililerin olmadığı şeklinde oyalama ve bahanelerin ardından cumhurbaşkanlığının imzaları teslim almayı reddetmesi sürprizi ile karşılaştı.

Cumhurbaşkanlığının Sudan'ın muttaki halkının imzalarını teslim almayı reddetmesi, insanların alemlerin Rabbinin karşısına çıkacakları ve ülkeyi parçalama planına göre hareket etmeye bağlılıklarını ilan ettikleri Amerika'nın hiçbir faydasının olmayacağı o günde aleyhlerinde bir hüccet olacaktır. Ayrıca Ömer el-Beşir, dün Cuba'da şu sözü verdi: "Güneyliler ayrılma kararı verirlerse geleceğiz ve onlarla kutlama yapacağız." Aynı şekil de bu da tarih ve gelecek nesiller karşısında onların aleyhinde bir hüccet olacaktır.

Allah'ın izniyle yeryüzünün alemlerin Rabbinin nuru, yani Raşidi Hilafet ile aydınlanacağı o gün Hilafet Devleti, sömürgeci kafirlerin Müslümanların beldelerini yerleşmesine imkan veren ve kendi halklarını zillete ve aşağılanmaya maruz bırakan o zalimlerden intikam alacaktır.

وَسَيَعْلَمُ الَّذِينَ ظَلَمُوا أَيَّ مُنْقَلَبٍ يَنْقَلِبُونَ "Zulmedenler, nasıl bir yıkılış ile yıkıldıklarını çok yakında bileceklerdir." [eş-Şu'arâ 227]


İbrâhîm Usmân [Ebu Halîl]
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmî Sözcüsü
Sudan Vilâyeti

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Bu pazar sabahı Hizb-ut Tahrir şebabından bir heyet, Sudan Devlet Başkanı Ömer el-Beşir'e gönderilmek üzere bir mektupla birlikte Ürdün'deki Sudan büyükelçiliğine gitti. Büyükelçi yardımcısı mektubu teslim aldı ve başkana iletme sö

بِسْـــمِ اللهِ الرَّحْمٰـــنِ الرَّحِيـــم

Hizb-ut Tahrir / Ürdün Vilayeti'nden Sudan Devlet Başkanına Bir Mektup

Sayın Devlet Başkanı Ömer Hasan el-Beşir,

Es-Selamu Aleykum ve Rahmetullahi ve Berakatuh ve ba'd:

 

Allahuteala, şöyle buyurmaktadır:

كُتِبَ عَلَيْكُمُ ٱلْقِتَالُ وَهُوَ كُرْهٌ لَّكُمْ وَعَسَىٰ أَن تَكْرَهُوا شَيْـئاً وَهُوَ خَيْرٌ لَّكُمْ وَعَسَىٰ أَن تُحِبُّوا شَيْـئاً وَهُوَ شَرٌّ لَّكُمْ "Savaş, hoşunuza gitmediği halde size farz kılındı. Sizin sevmediğiniz bir şey sizin için hayır olabilir. Sizin sevdiğiniz bir şey de sizin için şer olabilir." [el-Bakara 216]

 

Sayın Başkan:

Artık sertleşmenin ve ciddileşmenin zamanı geldi,

Allah'ı ve resulünü razı edecek şerefli bir tavır takınman, referanduma karşı çıkman ve bedeli her ne olursa olsun bu referandumun doğuracağı tüm sonuçları ilga etmen gerekir.

Sayın Başkan:

Gerçek bir anne, self-determinasyon (ayrılma) hakkı adı altında evladının ikiye ayrılmasına karşı çıkar. Zira el-Buhari, Ebî Hurayra kanalıyla Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: ...وَكَانَتْ امْرَأَتَانِ مَعَهُمَا ابْنَاهُمَا جَاءَ الذِّئْبُ فَذَهَبَ بِابْنِ إحْدَاهُمَا‏،‏ فَقَالَتْ صَاحِبَتُهَا‏،‏ إنَّمَا ذَهَبَ بِابْنِكِ،‏ وَقَالَتْ الْأُخْرَى‏:‏ إنَّمَا ذَهَبَ بِابْنِكِ‏,‏ فَتَحَاكَمَا إلَى دَاوُد عليه السلام‏،‏ فَقَضَى بِهِ لِلْكُبْرَى،‏ فَخَرَجَتَا عَلَى سُلَيْمَانَ عليه السلام فَأَخْبَرَتَاهُ‏،‏ فَقَالَ‏:‏ ائْتُونِي بِالسِّكِّينِ أَشُقُّهُ بَيْنَهُمَا‏، فَقَالَتْ الصُّغْرَى‏:‏ لاَ تَفْعَلْ يَرْحَمُكَ اللَّهُ، هُوَ ابْنُهَا‏، فَقَضَى بِهِ لِلصُّغْرَى "...İki kadın ve beraberlerinde çocukları vardır. Bir kurt gelir ve ikisinden birinin çocuğunu götürür. Bunun üzerine çocuğun sahibi olan kadın diğerine der ki: "Senin çocuğunu götürdü." Diğeri de der ki: "Senin çocuğunu götürdü." Böylece Davud [Aleyhi's Selam]'a muhakeme olurlar. O da çocuğun büyük olan kadına ait olduğuna hükmeder. Bunun üzerine Süleyman [Aleyhi's Selam]'ın huzuruna çıkarlar ve olayı ona haber verirler. O da der ki: "Bana bir bıçak getirin onu aralarında ikiye böleyim." Bunun üzerine kadınlardan küçük olanı der ki: "Yapma Allah sana rahmet etsin! O, onun çocuğudur." Bunun üzerine o da çocuğun küçük kadının olduğuna hükmeder."

Self-determinasyon (ayrılma) hakkı denilen şey, Batının Müslümanların beldelerini bölmeye yönelik bir aldatmacasıdır. Aslında bu, tek bir beldenin evlatlarının değil sömürülen halkların bir hakkıdır. Yoksa çoğu farklı milletlerden, ırklardan ve dillerden oluştuğu halde ne diye bunu kendi ülkelerinde yapmıyorlar?!

Batılılar, kötü gözetimi Sudan'ın taksimi için bir gerekçe edinmekteler. Aslen insanların işlerinin gözetilmesi İslam hükümlerine göre olmalıdır. Çünkü adalet, ancak bu şekilde sağlanır. Gerek Kuzeyde gerek Güneyde gerek Batıda gerekse Doğuda kötü gözetim olduğu bilinmesine rağmen bunun Sudan'ı ikiye bölmenin bir gerekçesi olması caiz değildir. Her ne olursa olsun ayrılmaya çağrıda bulunan herkes bir mücrimdir ve onunla savaşılması gerekir. Nitekim Müslim'in rivayet ettiği şu hadiste Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem], şöyle buyurmaktadır:

مَنْ أَتَاكُمْ وَأَمْرُكُمْ جَمِيعٌ عَلَى رَجُلٍ وَاحِدٍ يُرِيدُ أَنْ يَشُقَّ عَصَاكُمْ أَوْ يُفَرِّقَ جَمَاعَتَكُمْ فَاقْتُلُوهُ "İşiniz (yönetiminiz) bir adam üzerine birleşmiş iken her kim gelir de asanızı parçalamak veya cemaatinizi (birliğinizi) bölmek isterse onu öldürün."

Dolayısıyla bu, İslam beldelerinin bölünmesine çağrıda bulunan herkesin bu dalaletinden dönmemesi halinde onun öldürülmesine dair Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in bir emridir.

Bu hususta aynen Eba Bekir [RadiyAllahu Anh] gibi ol! O ki fitneyi söndürmek ve İslam Devleti'nin çöküşünü önlemek için 11 Tugay hazırladığında kan dökülmeden önce Allah'ın karşısında zimmetini temize çıkarmak için ordulara öncülük eden elçilerle birlikte mürtetler için genel bir mektup gönderdi. Bu mektupta şöyle geçmiştir:

"Sizlerden kiminizin Allah'ın emrini görmezden gelerek ve şeytana icabet ederek dininden döndüğünü öğrendim Oysa Allahu [Subhânehu ve Te'alâ], şöyle buyurmuştur: إِنَّ ٱلشَّيْطَـٰنَ لَكُمْ عَدُوٌّ فَٱتَّخِذُوهُ عَدُوًّا إِنَّمَا يَدْعُوا حِزْبَهُۥ لِيَكُونُوا مِنْ أَصْحَـٰبِ ٱلسَّعِير "Şüphesiz şeytan sizin düşmanınızdır; siz de onu düşman edinin. O, kendi taraflarını ancak ateş ehlinden olmaya çağırır." [Fâtır 6] Ben de Muhacirlerden, Ensardan ve onlara ihsan ile tabi olanlardan oluşan bir orduyla falan kişiyi size gönderdim ve Allah'a çağırmaya davet edinceye kadar hiçbir kimse ile savaşmamasını ve öldürmemesini emrettim. Her kim ona icabet eder, ikrar eder, geri durur ve salih amel işlerse ondan kabul edilir ve ona yardım edilir. Her kim de karşı çıkarsa bu yüzden onunla savaşmasını, onlardan gücü yettiği hiçbir kimseyi bırakmamasını, onları ateşle yakmasını ve hepsini tek tek öldürmesini emrettim..." Elçiler, bu mektupla orduların önüne geçti ve ordular varacakları yere ulaşınca mektupta belirtilen şeylerin hepsini kararlılık ve titizlilikle yerine getirdiler. Zira dalaletinden vazgeçerek kendilerine icabet edenlere dokunmadılar, rahat bıraktılar ve onlara yardım ettiler... İmtina ederek ve karşı çıkarak dalaletlerinde ısrar edenleri ise öldürdüler. Hatta başta Ömer olmak üzere sahabenin ileri gelenleri mürtetlerle savaşmamasını ve Usame ordusunu hazırlamamasını talep ettiklerinde Ebu Bekir [RadiyAllahu Anh], onlara şu sözleriyle cevap verdi: "Vallahi beni bağlayarak engellerlerse bunu Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e yapmış olurlar ki kesinlikle bu yüzden onlarla savaşırım." Ve şöyle dedi: "Vallahi Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in attığı düğümü çözmeyeceğim. Kuşlar bizi kapıp kaçıracak, canavarlar Medine'yi saracak ve köpekler müminlerin annesini ayaklarından sürükleyecek olsa dahi kesinlikle Usame'nin ordusunu teçhiz edeceğim ve muhafızlara Medine'nin etrafında olmalarını emredeceğim." İşte Ebu Bekir es-Sıddîk, fitneyi bu şekilde söndürdü ve durum eski haline geri döndü. Şayet bu denli kararlı olmasaydı kesinlikle devlet çökerdi.

Ey Sayın Başkan!

Her neye mal olursa olsun bu hayati mesele karşısında kararlı bir tavır takınmalısın, kan dökülmeden önce Allah'ın karşısında zimmetini temize çıkarmak amacıyla bu cürümün vuku bulmasını engellemek için silah taşıyabilen herkesi seferber etmelisin ve Güney Sudan'ın ayrılmasını isteyenlerden hakka dönmelerini talep etmelisin. Şayet karşı çıkarlarsa Allah'a güven ve onlarla savaş. Şayet bunu yapmazsan hem Allah'ın hem de ümmetin karşısında sorumlu olursun. Ne malın ne çocukların ne Batının ne Doğunun ne makamın ne mevkiinin fayda etmeyeceği o günde Allahu Subhânehu'nun huzuruna çıkacağını hatırla! Şartlar ve koşullar her ne olursa olsun hakkında taviz vermenin veya üzerinde pazarlık yapmanın caiz olmadığı İslam beldesinin başında bir emanetçi olduğunu unutma! Kaç kişi kurban olursa olsun bu ülke için canları ve malları feda etmelisin. Zira Allahu [Subhânehu ve Te'alâ], şöyle buyurmaktadır: يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لاَ تَخُونُوا اللَّهَ وَالرَّسُولَ وَتَخُونُوا أَمَانَاتِكُمْ وَأَنْتُمْ تَعْلَمُونَ "Ey iman edenler! Allah'a ve rasule hainlik etmeyin; (sonra) bile bile kendi emanetlerinize hainlik etmiş olursunuz." [el-Enfâl 27]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti Resmi Sözcüsünün, "Bizim İçin Ülkenin Birliğinde İzzet, Parçalanmasında Zillet Vardır" Başlığı Altında Sudan Haber Ajansı [Suna] Platformunda Düzenlenen Basın Toplantısında Okuduğu Basın Açıklamasını

Gazeteci, medya mensubu ve ülkenin birliğini önemseyen kardeşlerim, önümüzdeki hafta başı yapılacak olan Güney Sudan'ın ayrılmasına ve Sudan'ın geri kalanının Amerikan-Batı parçalama makinesine konulmasına yol açacak cürüm referandumunun arifesinde Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti'nin davet ettiği basın konferansına hoş geldiniz.

Ey Kerim Kardeşlerim!

Güney Sudan'ı ayırmaya ve Sudan'ı parçalamaya çalışanların bizzat Amerika, arkasından kafir Batı ve Yahudi devleti olduğu sizler için açık bir hal almıştır. Zira Sudan sahnesinin dışında hiçbir zafer elde edemeyen Amerikan Başkanı Obama'nın, Sudan'ı parçalamaya dönük planını tamamlayacak garantörler elde etmeleri için bölgedeki devletlere gönderdiği mesajlarını takip ettiniz. Ardından bununla da yetinmeyerek Arap Devletleri Topluluğu gibi bölgesel ve devletlerarası örgütlerin hepsini harekete geçirdi. Zira Arap Devletleri Topluluğu Genel Sekreteri, 29.12.2010'da Sudan'ı, yetkililerinin düzenli olarak ardı ardına Sudan'a gittiği Afrika Birliği'ni ve 06.01.2011'de bir toplantı yapacak olan Güvenlik Konseyi'ni ziyaret etti. Tüm bunlar ise ülkemizi parçalamak ve Sudan'a, Mısır'a hatta Arap ve İslami muhitlerin tamamına yönelik komploların yuvası olması için Güney Sudan'da yeni bir Yahudi devletçiği kurmak içindir. İşte çeşitli alanlarda İsrailli uzman seli, Güney Sudan'a akmaya başladığı gibi Güney Devleti de Darfur'daki isyancı hareketleri desteklemeye başladı.

Bu referandumu yapmak, Sudan'ın yakın tarihinde işlenen en ciddi cürümdür. Geçmişte adam gibi adamların kanlarıyla suladığı İslam arzının şerefli bir parçası hakkında ifrata kaçmamızdan dolayı hem Allahu [Subhânehu ve Te'alâ] hem de gelecek nesiller bizden hesap soracaktır.

Bizler Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti olarak bu basın toplantısı yoluyla bütün güçlere bu cürüm karşısında takınılacak olan şeri tutumu açıklamak isteriz:

Birincisi: Sudan'ın birliği hususunda ifrata kaçılmasının baş sorumlusu Batılı kafirlere güvenen ve onların iradesine göre Nifaşa Anlaşması'nı imzalayan hükümettir. Bu hususta hükümete düşen, referandumu ilga etmek, Nifaşa Anlaşması'nı ve ona dayanan anayasayı iptal etmek, tüm askeri güçleri ve silah taşıyabilen herkesi ülkenin birliğini korumaları için seferber etmek ve muttaki velilerinin yardımcısı olan Allahu [Subhânehu ve Te'alâ]'ya tevekkül etmek yoluyla hakka dönmesidir.

İkincisi: Muhalif siyasi güçler, önce self-determinasyon hakkını ardından Nifaşa Anlaşmasını kabul ederek cürümünde ve günahında hükümete ortak olmuşlardır. Şeri vecibeleri, Sudan Halk Kurtuluş Hareketi ile arkasındaki kafir Batıya karşı iki yüzlülük yaparak ayrılığa karşı çıkmaları için tabanlarını harekete geçirmek yerine self-determinasyon hakkından vazgeçtiklerini ilan etmeliler.

Üçüncüsü: Sudan halkı, ülkelerinin parçalanması planına karşı sessiz kalarak şöyle buyuran Allahu Subhânehu'nun azabına müstahak olacakları bir günah işlemişlerdir: وَاتَّقُوا فِتْنَةً لاَ تُصِيبَنَّ الَّذِينَ ظَلَمُوا مِنْكُمْ خَاصَّةً وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ "Öyle bir fitneden sakının ki içinizden yalnızca zulmedenlere isabet etmekle kalmaz. Bilin ki Allah'ın azabı çetindir." [el-Enfâl 25] Şeri vecibeleri, referandumun yapılmasına karşı çıkmalılar, seslerini bunun için yükseltmeliler ve kendilerine emanet edilen Müslümanların arzını parçalamak için hareket ettikleri sürece hükümet ile siyasi güçleri desteklemekten vazgeçmeliler.

Bizler 01 Receb 1431 el-muvafık 13 Haziran 2010 tarihinde bu platformda Güney Sudan'ın Kuzey'den ayrılmasını reddeden milyonlarca imza toplama kampanyası başlattığımızı ilan etmiştik. Yine bugün bu basın platformundan bu imza toplama çalışmalarının tamamlandığını ve Allah'ın izniyle yarın, yani H. 29 Muharrem 1432 el-muvafık M. 04 Ocak 2011 salı günü öğleden önce saat 12:00'da imzaları cumhurbaşkanlığı sarayında devlet başkanına teslim edeceğimizi ilan ediyor ve bu tarihi olaya tanıklık etmeleri için tüm medya organlarını davet ediyoruz.

Şayet hükümet, ülkenin muhlis evlatlarının hak çağrısına icabet etmez, Sudan'ı parçalama planını uygulamaya ve referandumu yapmaya devam etmede ısrar ederse 09 Ocak gününün Sudan'da ve tüm İslam beldelerinde bir hüzün günü olduğunu ilan edeceğiz.

Ey Kerim Kardeşlerim:

Bizler Müslümanız ve bizleri ülkemizin birliğini korumaktan bile aciz bırakan ulusal devlet projesi ve ağır başarısızlığın üzerinden geçen on yıllar sonra vardığımız nokta, el-Faruk Ömer İbn-ul Hattab [RadiyAllahu Anh]'ın şu söylemini teyit etmektedir: "Bizler, Allah'ın İslam'la izzetlendirdiği bir kavimiz. Eğer izzeti İslam'ın dışında ararsak Allah bizleri zelil kılacaktır."

Bizler Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti olarak sizlere, Allahuteala'nın izniyle ülkemizin birliğini esası üzerine koruyacağımız ve İslam'ı kamilen tatbik edeceğimiz gelmekte olan Raşidi Hilafet'in kurulması ile gerçekleşecek olan İslam'la kalkınma projesini sunmaktayız. Zira insanların arasında adaleti onunla tesis edeceğiz, ülkemizi birleştirmeye ve diğer İslam beldeleri ile bütünleştirmeye çalışacağız.


İbrâhîm Usmân [Ebu Halîl]
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmî Sözcüsü
Sudan Vilâyeti

Devamını oku...

ABD Başkan Yardımcısının Pakistan Ziyareti Protesto Edildi

  • Kategori Foto
  •   |  

Bugün Hizb-ut Tahrir Pakistan Vilayeti, ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden'ın Pakistan ziyaretini protesto eden gösteriler düzenledi. İslamabad, Lahor ve Karaçi'de düzenlenen gösterilerde pankartlar açılarak, "Biden'e itaat eden hain yöneticilerden kurtuluş için Hilafet'i ikame edin", "Pakistan Ordusunu Amerika'nın emrine vermeyin" sloganları atıldı. Protestocular ayrıca, Pakistan Ordusundan Hizb-ut Tahrir'e Hilafet'in yeniden kurulması noktasında yardım etmesi çağrısında bulundular.

Diğerleri için fotoğraf galerisine tıklayınız...

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Bu, İnsanlara Bir Beyandır

Bugün pazar günü, yani 09.01.2011 günü Güney Sudan'ın self-determinasyon hakkına yönelik referandum sürecinin başlamasıyla birlikte kafir Batı, Sudan'ı parçalamayı hedefleyen planını gerçekleştirmeyi başarmış olacaktır. Çünkü referandumun sonucu, seçmenlerin oylarına bakılmaksızın kesinlikle ayrılık olacaktır. Sudan Halk Kurtuluş Hareketi'nin Genel Sekreteri Pagan Amum, dün şöyle dedi: "Gökten ateş bile yağsa yarın ayrılığı oylayacağız." Hatta Amerika, beklenen Güney devleti büyükelçiliği görevi için üç ismi aday gösterdi bile. Devlet Başkanı el-Beşir ise birkaç gün önce Cuba'yı ziyaret ettiğinde ayrılık noktasında onlara güvence verdi ve şöyle dedi: "Taziye çadırı kurmaycağız bilakis sizinle birlikte kutlama yapacağız."

 

Bizler Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti olarak bu vakıa karşısında aşağıdaki hususları vurgularız:

  • Güney Sudan'ı ayırmak, kolayca hakim olmak ve servetlerini yağmalamak için Müslümanların beldelerini gücü ve kuvveti olmayan kıytırık zayıf varlıklara bölmeye yönelik eski yeni planın bir parçasıdır. İnsanlar bu planı geçiştirdikleri veya bu komploya sessiz kaldıkları sürece bu iş Güney ile bitmeyecektir.
  • Güney Sudan'ın ayrılmasının günahının sorumlusu ve kafir Batının ajandasını hayata geçirmenin mesulü, meşum Nifaşa Anlaşması'nı imzalayan ve uygulayan hükümettir, bu anlaşmayı kutlayan ve ona sessiz kalan siyasi güçlerdir, bu planı boşa çıkarmaya güçleri yettiği halde bunu yapmayan ordu, polis ve güvenlik güçleridir.
  • Bugün bizler bu komplonun başarısından dolayı hüznümüzü ilan ediyoruz. Bu cürümden Allah [Azze ve Celle]'ye karşı temize çıkmaları, bu iğrenç cürümü planlayanların ve uygulayanların isimleri ile sıfatlarını Allah'ın izniyle yakında gelecek olan Müslümanların Hilafetinin onlardan intikam alacağı güne kadar akıllarının bir köşesine yerleştirmeleri için Sudan halkına özellikle de İslam ümmetinin geneline sesleniyoruz. Bu Allah'a hiç de zor değildir.

وَاللّهُ غَالِبٌ عَلَى أَمْرِهِ وَلَـكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَعْلَمُونَ

"Şüphesiz ki Allah, emrine galiptir. Velakin insanların çoğu bunu bilmezler!" [Yusuf 21]


İbrâhîm Usmân [Ebu Halîl]
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmî Sözcüsü
Sudan Vilâyeti

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER