Perşembe, 03 Rebiu’l Evvel 1446 | 2024/09/05
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

KÖKLÜ DEĞİŞİM DERGİSİ'NDEN KAMUOYUNA DUYURU!

  • Kategori Türkiye
  •   |  

     5 Mart 2010 Cuma sabahı Köklü Değişim Dergisi'ne ve dergi yazarlarımızın ev adreslerine yönelik art niyet kokan bir operasyon düzenlenmiştir. Dergimizin bazı yazarlarının evlerine baskın yapılarak sabahın erken saatlerinde aranmış ve hukuk dışı olarak tamamen yasal olan yayınlara el konulmuştur. Tamamen yasal ve tüm resmi prosedürlere uygun olan kitap ve dergilere el konulması hukuk kuralları içerisinde asla bir yer bulamaz.

Dergimizin 59. ve 60. sayılarına getirilen yasak sonucunda o sayılarda yazı yazan herkes hakkında "Terör örgütü adına faaliyette bulunmak" suçlaması ile dava açılmıştır. Oysa ki bütün yazılarda en ufak bir şekilde hiçbir terör örgütü hakkında övücü, destekleyici ve faaliyetlerini onaylayıcı bir içerik bulunmamaktadır. Tamamen fikir ve düşünce beyanı dışında bir husus kesinlikle söz konusu değildir. En fazla basın suçu kapsamında değerlenilebilecek bu konu hem örgütlü suça hem de terör suçuna dâhil edilmiştir.

Bu da kuzuyu yemeyi kafaya koymuş olan kurdun bahanelerinden biridir!

Bu haksız gerekçe ve zanlar sonucunda yazarlarımızdan, Hüseyin SİVREN, Oğuzhan AKBOLAT, Mesut ŞAHİN, Murat ALBASAN ve Çiğdem ALBASAN tutuklanarak cezaevine gönderilmiştir. 26 yaşında olan bayan yazarımız Çiğdem ALBASAN, ilk defa böyle bir suçlama ile karşılaşmasına, herhangi bir sabıka kaydı olmamasına, diğer yazarlarımızın yazısında olduğu gibi kendi yazısında da herhangi bir propaganda cümlesi bulunmamasına, 3 yaşında bir çocuk sahibi olması ve kendisinin de şuan 4 aylık hamile olmasına, pasaport sahibi olmadığı gibi kaçma ve delilleri karatma şüphesi de olmamasına rağmen maalesef nöbetçi mahkeme tarafından tutuklanmıştır.

"Dünya Kadınlar Günü" münasebetiyle kadın haklarından dem vurunlar acaba bu konuda ne diyecekler! 3 yaşında çocukları olan bir anne ve babayı aynı anda tutuklayanlara karşı nasıl ses çıkartacaklar! Sırf yazdığı bir yazı neticesinde hakkında soruşturma açılan ve cezaevine gönderilen 4 aylık hamile olan bir anne adayına nasıl sahip çıkacaklar!

Vicdan sahibi bütün insanlara, adaletli olan bütün beyinlere sesleniyoruz. Ve şunları soruyoruz!

Çiğdem ALBASAN mı daha tehlikeli? Yoksa:

- On yıl boyunca silahlarıyla Kandil'de gönüllü olarak gerilla olan, daha sonra Abdullah Öcalan'ın talimatı ile Habur'dan giriş yapan ve asla pişman olmadıklarını söyleyerek, il il dolaşarak miting ve konferans yapanlar mı?

Çiğdem ALBASAN mı daha tehlikeli? Yoksa:

- Darbe planları yaparak ülkeyi kaos ve karmaşaya sokmak isteyen ve Ergenekon Terör Örgütünün üst düzey yöneticileri oldukları tespit edilen Şener Eruygur veya Hurşit Tolon mu?

Çiğdem ALBASAN mı daha tehlikeli? Yoksa:

- Kafes ve Balyoz adlı planlarda alenen çocukları öldürmekten, Camileri bombalamaktan bahseden ve bunların planlarını yapan subaylar mı?

Çiğdem ALBASAN mı daha tehlikeli? Yoksa:

- "AKP ve Gülen'i Bitirme" planının altında ıslak imzası olduğu tespit edilen ve İslami gruplarla mücadele de akıl almaz önerilerde bulunan ve iki kez tutuklanmasına karşın serbest bırakılan Albay Dursun Çiçek mi?

Neden onlar tutuksuz olarak yargılanmaktalar? Neden 3 yaşında çocuğu olan ve 4 aylık hamile olan bir bayan tutuklu olarak yargılanmakta?

Allah aşkına hangi akıl, hangi vicdan, hangi adalet ve hangi hukuk bu duruma makul bir cevap verebilir! Hangi erkek böylesi bir durumu kabullenebilir?

Köklü Değişim Dergisi şimdiye kadar birçok zulme maruz kalmış, tutuklamalar ve para cezalarına çarptırılmıştır. Fakat yapılan bu son zulüm, buların en büyüğüdür. Hamile olan mümine bir kadınının tutuklanması acizliğin de acizliğidir. Bu bacımız haftada iki saat radyoda çocuklara yönelik İslami program yapmak ve dergide gençliğe yönelik İslami tavsiyeler içeren yazılar yazmaktan başka ne yapmıştır!

Böylesi vahim bir durum ortada iken, kimse kadınlara verilen haklardan, kendi dönemlerinde iyileşen kadın haklarından bahsetmeye kalkmasın! Demokratik açılımın sadece PKK'lılara yönelik olduğu gerçeğini bu vesile ile bir kez daha herkes görsün!

Bu zulümlere sessiz kalmayacağımızı ve suskunluğun kırılma noktası olmaya devam edeceğimizi bildirir ve kamuoyundan bu zulme seyirci kalmamasını hassasiyetle rica ederiz.

Tüm Müslüman Kardeşlerimize ve Kamuoyuna Saygı ile Duyurulur...

 

İletişim Bilgileri:

G.M.K Bulvarı 31/12 Kızılay - ANKARA

Tel: 0 312 229 77 91    Fax: 0 312 229 77 92

E-Posta: Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir. / Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Köklü Değişim Dergisi

 

 

Devamını oku...

Soru-Cevap

Soru: 18.02.2010 Perşembe günü Nijerli askeri kaynaklar, Binbaşı Adem Harun liderliğindeki askerlerin Devlet Başkanı Muhammed Tanja'ya karşı askeri darbe yaptığını, devlet başkanı ile hükümet üyelerinin başkent Niamey'deki devlet başkanlığı sarayına yakın bir yerde alıkonulduğunu, anayasanın askıya alındığını ve tüm devlet kurumlarının feshedildiğini duyurdu. O halde Nijer'deki bu darbe, Fransa'nın nüfuz sahibi olduğu bu kadim Fransız sömürgesinde Fransa'nın ajanları arasındaki yerel çatışma yüzünden meydana gelen önceki darbeler gibi midir yoksa devletlerarası bir çatışma mıdır? Allah sizleri hayırla mükâfatlandırsın.

Cevap:

Belirttiğiniz üzere bir darbenin olduğu ve zırhlı araçlar gibi ağır silahlar içeren Niamey Destek Kıtası Komutanı "Salou Djibo'nun" başkanlığında bir "Demokrasiyi Yenileme Yüksek Konseyi" kurulduğunun ilan edildiği doğrudur. Nitekim bu konseyin açıklamasında şöyle geçmiştir: "Hükümet feshedilmiştir. Demokrasiyi Yenileme Yüksek Konseyi, kamu işlerini yürütme yetkisinin bakanlıklardaki ve illerdeki genel yöneticilere verildiğini halka duyurur." [Reuters ve AFP / 19.02.2010]

Yaşananların hakikatini anlamak için aşağıdaki emareleri arzedeceğiz:

1. Fransız AFP Haber Ajansı, ismini vermediği Fransız bir yetkilinin geçenlerde şöyle dediğini aktarmıştır: "Nijer'de bir darbe teşebbüsü yaşanmıştır ve Tanja iyi bir konumda değildir." Ayrıca haber ajansı, bu diplomatın şöyle dediğini de aktarmıştır: "Bu darbeye cumhurbaşkanlığı muhafızları da karışmıştır." Ve şöyle bir izahatta bulunmuştur: "Ordunun bir kısmının Tanja'ya karşı çıktığını ve anayasa hükümlerine rağmen kendisini dayattığını biliyoruz. Ancak onların azınlıkta olduğuna inanıyoruz." Ve şöyle demiştir: "Bu ülkede bir darbeler tarihi vardır. Ancak bu kadar hızlı olacağı kanaatinde değildik." Nijerya Başbakanı Ali Badjo Gamatie ise çarşamba günü, yani darbeden bir gün önce bakanlar kuruluna acilen toplanma çağrısında bulunmuştu.

2. Tüm bunlar Fransa'nın, ajanı Muhammed Tanja'ya karşı bu kadar hızlı bir darbenin olmasını beklemediğini göstermektedir. Zira Fransa, ordu içerisinde böyle bir hareketliliğin varlığını hissediyordu ama onların azınlıkta oldukları, yani etkin yada darbe yapabilecek güçte olmadıkları kanaatindeydi. Fransa, onlarla müzakerelerde bulunmasına, durumu çözmeye çalışmasına ve darbeyi engellemeye uğraşmasına rağmen darbe meydana geldi. Keza hükümet de kendisine karşı bir tehdidin olduğunu hissediyor ve arkasına Fransa'yı alarak tehdidi ortadan kaldırmak için sorunu çözmeyi istiyordu ancak ordu, ona sürpriz yaptığı gibi Fransa'ya da sürpriz yaptı.

3. Fransa, bu darbeye karşı memnuniyetsizliğini dile getirerek darbeyi kınamıştır. Zira Fransa Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü şöyle demiştir: "Fransa, otoritenin anayasaya aykırı her türlü yollarla ele geçirilmesini kınamakta ve darbeciler ile devlet başkanı arasında diyalog yapılması çağrısında bulunmaktadır." [Amerikan el-Hurra Kanalı / 19.02.2010] Dolayısıyla Fransa Dışişleri Bakanlığı Sözcüsünün açıklaması, Fransa'nın darbecilere karşı olduğunu, görevine iade edilmesi amacıyla devlet başkanı ile darbeciler arasında diyalog yapılmasını istediğini teyit etmektedir. Dolayısıyla bundan da darbenin Fransa'ya karşı yapıldığı anlaşılmaktadır.

4. Fransız "AFP" Haber Ajansı, 19.02.2010'da ismini vermediği Washington'daki bir Amerikalı yetkilinin şöyle dediğini aktarmıştır: "'Tanja', darbenin meydana gelmesinden dolayı kendisinden başka hiçbir kimseyi kınamamalıdır." Yine aynı tarihte bu ve diğer haber ajanlarının aktardığı üzere Amerikan Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Philip Crowley şöyle demiştir: "Bu zor bir durum. Devlet Başkanı Tanja, görev süresini uzatmayı istiyordu. Açıktır ki bugünkü olayları hızlandıran bizzat budur." Ve şöyle demiştir: "Bu durum, seçimlerin yapılması ve yeni bir hükümetin oluşması için Nijer'in harekete geçmesi gerektiğini teyit ettiği inancındayız."

5. Fransız haber ajansının ismini vermediği Amerikalı yetkilinin açıklamaları ile Amerikan Dışişleri Bakanlığı Sözcüsünün açıklamaları, Amerika'nın darbeden memnun olduğunu ve geçen ağustos ayında yapılan anayasa değişikliği referandumu yoluyla görev süresini üç sene daha uzatacağı konusuna işaret ederek darbenin fiili sorumluluğunu devrik Devlet Başkanı Tanja'ya yüklediğini göstermektedir. Nitekim o zaman kendisine karşı güçlü bir muhalefet oluşarak ülkede çalkantılı siyasi bir durum meydana gelmişti. Tanja, 1999 yılında -darbe sırasında yaralanan- Binbaşı Davut Malam'ın liderliğinde ordunun yaptığı darbeden sonra iki defa seçilmiş ve anayasa üçüncü bir dönem görev yapmasına izin vermeyince bu anayasa değişikliğini gerçekleştirmişti. Nitekim geçen 26 mayısta kendisine üçüncü dönemliğine aday olması veya devlet başkanlığı süresini uzatması imkanı veren bu anayasa değişikliğinin yürütmesini onaylamayan anayasa mahkemesini feshettiği gibi parlamentoyu da feshetmişti. Bunun ardından geçen kasım ayında parlamento seçimlerini gerçekleştirmiş ve muhalefet de seçimleri boykot etmişti.

Görev süresinin uzatılmasına işaret eden Amerikan açıklamaları, fiili sorumluluğu devlet başkanına yüklemeye ve darbeyi meşrulaştırmaya dönük açıklamalardır. Ayrıca Amerikan Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü, ne devlet başkanının göreve iade edilmesi ne de darbeciler ile devrik cumhurbaşkanı arasında diyalog yapılması çağrısında bulunmuştur. Bilakis yeni bir seçimin yapılması ve yeni bir hükümetin oluşturulması çağrısında bulunmuştur. Dolayısıyla tüm bunlar darbenin arkasında Amerika'nın olduğunu teyit etmektedir.

6. Bilindiği üzere Nijer, halkının çoğunluğu Müslüman olan İslami bir belde olup doğrudan bir Fransız sömürgesidir. Zira 1960 yılında şekli bağımsızlık verilmesine rağmen Fransız nüfuzu tüm şekliyle orada kalmış ve Fransa'nın nükleer çıkarlarını güvence altına almak amacıyla halen orada "1500" Fransız askeri bulunmaktadır. Zira Nijer, uranyum üretiminde dünyanın üçüncü ülkesidir ve oradaki uranyum üretimini işleten bizzat Fransız şirketleridir. Bundan dolayı genellikle muazzam tabi kaynak zenginliklerine sahip İslami beldeleri olmak üzere diğer Afrika ülkeleri gibi Nijer de Amerikalıların hakim olmak ve Fransız nüfuzunu kovmak için göz diktiği bir yerdir. Zira Afrika ülkeleri, envai türde ham maddenin kaynağı olduğu gibi aynı şekilde enerji kaynağıdırlar. Bunun içindir ki Avrupalı ve Amerikalı tamahkar Batılı sömürgeciler arasında çatışmanın mahalli olmuştur.

7. Uranyum üretimi bakımından Nijer'in önemi ve özelikle de onu işletenin bizzat Fransız şirketleri olmasından dolayı atmosferlerin kolayca Amerika'nın lehine gelişmesi ve Fransa'nın bu şekilde Amerika'ya direnmeden sömürgelerini terk edip bırakması beklenmemektedir. Binaenaleyh önümüzdeki günlerde bu Müslüman ülke, daha önce alışık olduğu Fransız ajanları arasındaki yerel çatışmalara benzemeyen devletlerarası sıcak çatışmalara sahne olacaktır.

 

Devamını oku...

Konu: Bir Makaleye Reddiye

 

Sayın Yönetim Kurulu Başkanı / Dr. Gandi Muhammed Abdulkerim Kardeş:

es-Selamu Aleykum ve Rahmetullahi ve Berakâtuh,

 

18 Şubat 2010 Perşembe sabahı seçkin gazeteniz "el-Meşrık'ın" 1732 sayılı baskısının ilk sayfasında Hizb-ut Tahrir şebabından biri olan: "Avukat Nadi Hazal ed-Duleymi'nin" Diyala ili "Ebi Said" bölgesindeki emniyet güçleri tarafından tutuklandığı haberini mütalaa ettik. Kendisine yöneltilen suç ise; haberin ifadesine göre, "İslami Hizb-ut Tahrir'e bağlı silahlı guruplara üye olmak."

Sizlere cevap vermenin ve haberde geçen en ufak bir delil olmaksızın kasten Hizb-ut Tahrir gibi köklü bir hizbe lanse edilen "hatalı bir mefhumu" düzeltmenin bir hakkımız olduğunu düşünüyoruz. Bol şükran ve yüksek saygılarımızı ileterek zulmü defetmek ve hakka yardım etmek üzere mütalaa etmeniz ve bir sonraki sayınızda yayınlamanız temennisiyle işte size reddiye:

Hizb-ut Tahrir: İdeolojisi Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in getirdiği, özelde kapitalizm fikrinin kirlerinden ve genelde Batılı ve Doğulu diğer fikirler ile kültürlerden arınmış İslam olan siyasi bir hizptir... Onu, 1953 yılında Kudüs-i Şerif'te Yüksek Kadi Takıyyuddin en-Nebhani [Rahimahullah] kurmuştur.

Bundan dolayı hizb, siyaset içerisinde çalışmakta ve İslam'ı din edinmekte olup nihai hedefi, Nübüvvet Minhacı Üzere Raşidi Hilafet Devleti'ni kurarak hayat vakıasında İslami hayatı yeniden başlatmaktır. Bunun içindir ki mübarek uzun yolculuğu boyunca hiç sapmadığı tek bir yol benimsemiştir. Dikkat edin! O, Allah Azze ve Celle'nin şeriatını hakim kılmak ve dünyadaki Müslümanları Resul-il Azam [Salavâtullahi ve Selemuhu Aleyhi]'nin devleti gibi tek bir devletin altında yeniden birleştirmektir. Bunu ise İslami ümmet içerisinde çalışmak, onunla birlikte İslami fikirleri ortaya koymak, ümmete Allahuteala'nın buyurduğu gibi insanlar için çıkartılmış en hayırlı ümmet olarak şanını yükseltecek hususları nasihat etmek, silah veya bombalama veya benzerleri gibi "maddi araçlara" başvurmamak ve Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in, Medine-i Münevvera'da ilk mübarek İslami Devleti kurmadan önce (13) yıl boyunca takip ettiği siretini örnek almak yoluyla "fikri çatışma ve siyasi mücadele" ile yapmaktadır. Nitekim bu mübarek köklü hizp, bu yüce gayesini gerçekleştirmek için çalışırken Irak da dahil İslami alemin genelinde pek çok şehitler vermiştir.

Bu köklü hizbin şöhretine, dünyanın İslami ve İslami olmayan kırk küsur ülkesinde yarım asrı geçkindir çalışmasına rağmen ne Müslüman ülkelerde ne de başkasında tek bir şiddet olayında veya maddi eylemde bulunduğu kaydedilememiştir. Çünkü o, hakkı batıldan ve hatayı doğrudan ayırmak amacıyla eğri çizginin yanına doğru çizgiyi koymak için fikri münakaşa ve delili delille çürütme yolunu benimsemektedir.

Hizb-ut Tahrir; tamamı Allahuteala'nın kitabı ve Resulü [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in sünneti ve Usul-ul Fıkh ilminde de kararlaştırıldığı üzere bu ikisinin irşat ettiği sahabenin icması ve şeri kıyastan istinbat edilmiş akait, fikirler, siyaset, iktisat, yargı, kanun, toplum, İslami kültür, eğitim-öğretim, İslami anayasa alanında zengin bir fikri servete sahiptir. Ayrıca hizp, çağdaş dünyada yaygın en büyük iki ideoloji olan "kapitalizm ve komünizm" ile ideolojik fikri bir tartışma başlatarak onları çürütmüş, akidelerinin batıllığını ortaya koymuş ve tüm hayat alanındaki çözümlerinin bozukluğunu beyan etmiştir. Bu iki ideolojinin genelde dünyayı özelde ise İslami alemi belalara, zalimane savaşlara ve askeri kuvvetle servetlerin yağmalanması gibi bir boyuta ulaştırmaları ise cabasıdır. Ne zaman isterseniz bu fikri manzumenin müfredatını sizlere sunmaktan mutluluk duyarız.

Bu kısa sunumda beyan ettiklerimiz bir sır olmayıp bunu, heyetler, toplantılar, konferanslar... ve benzer yollarla Irak'taki mevcut yönetimdeki adamlar ve çeşitli İslami referanslar da dahil herkes bilmektedir.

Yukarda bahsedilen tutuklama olayı ve buna ilişkin yayınlanan haber metni: Hizb-ut Tahrir'in "seçim sürecine" karşı tutumunun meşhur olmasından ve taban tabana İslam'la çelişen (dini hayattan ayıran bir akide olan) laiklik akidesine dayandığı için seçimlere girmeyi haram saymasından dolayı gelecek aybaşında yapılması planlanan "seçim sürecini koruma" altında yapılmış bir müdahaledir. Çünkü seçimlerden maksat Allahuteala'nın hanif olan şeriatına başvurmak yerine beşer aklına, yani (halkın temsilcilerine) başvuran parlamentonun seçilmesidir. Bunu ise İslam haram kılmıştır. Zira Allahuteala şöyle buyurmuştur:

فَاحْكُم بَيْنَهُم بِمَا أَنزَلَ اللّهُ وَلاَ تَتَّبِعْ أَهْوَاءهُمْ عَمَّا جَاءكَ مِنَ الْحَقِّ "Aralarında Allah'ın inzal ettikleriyle hükmet ve sana gelen haktan sapıp da onların arzularına uyma!" [el-Maide 49]

Bunun yanı sıra hurumatları çiğneyen ve servetleri yağmalayan sömürgeci kafirin varlığını da haram kılmıştır.

-Bundan dolayı- Hizb-ut Tahrir'in, askeri kanadı veya silahlı milisleri temsil eden silahlı bir gücü yoktur. Çünkü o, deliller ve beyyinatlar yoluyla İslam fikirlerini yaymak ve küfür fikirlerini çürütmek için vesile olarak sakin fikri tartışmayı benimsemektedir. Her kim bunun aksini iddia ederse burhan getirmesi gerekmektedir ki onu asla bulamayacaktır.

 

Sayın Gazete Yönetim Kurulu Başkanı Kardeş:

Bizler, dakik olmayan dahası yalan ve iftiralarla dopdolu saptırıcı haberler yayınlamayı doğrusu sizlere yakıştıramadık. Özellikle de sizler, Müslümanlar arasında İslam'ı sevmek ve ona yardım etmekle meşhur bir aileden gelmektesiniz... Bu nedenle hakka yardım etmek, doğruluk ve dürüstlüğe laik olmak amacıyla güvenilir basın ilkelerine bağlı kalarak bu makaleyi yayınlamanızı ve haberi düzeltmenizi tekrar tekrar rica ediyoruz.

Son olarak Allahuteala'dan, sizleri hakka çağıran, İslam'a yardım eden ve onun sınırlarına bağlı kalan kimselerden kılmasını istiyoruz. Allahuteala şöyle buyurmuştur:

وَلاَ تَكْتُمُواْ الشَّهَادَةَ وَمَن يَكْتُمْهَا فَإِنَّهُ آثِمٌ قَلْبُهُ وَاللّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ عَلِيمٌ "Şahitliği gizlemeyin. Kim onu gizlerse, onun kalbi günahkar olur. Allah yapmakta olduklarınızı bilir." [el-Bakara 283]

Ve Selamu Aleykum ve Rahmetullahi ve Berakâtuh

 

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Pakistan'ın Ajan Yöneticileri Kafirlerin Kutladığı "Sevgililer Günü" Yoluyla Müslümanların Evlatlarını İfsat Etmeye Çalışmaktadırlar

 

   Kendilerini "aydın demokrat" yöneticiler olarak ortaya atanlar Pervez Müşerref'in çizgisinde yürüyerek Müslüman Pakistan gençlerine, "Sevgililer Günü" gibi Batılı kafirlerin kutlamalarını empoze etmektedirler. Zira bu günü kutlama gerekçesi altında ihtilatın ve cinsel sapıklığın propagandasını yapmaları için uluslararası dev şirketleri, restoranları ve medya organlarını tamamen serbest bırakırlarken, fazilete daveti katılık olarak nitelemektedirler.

Erkek ve kız evlatlarımız kafirlerin bu tür kutlamalarını reddettikleri halde hükümet bu gibi kutlamaların propagandasını yapmada ve gençlerin bunları kendileri için ideal olarak görmesine teşvik etmede ne diye ısrar ediyor?

Bir kişi, ister sevgililer gününün tarihsel hikayesini görsün isterse onu görmezden gelsin şüphesiz bu kutlamalar İslami mefhumlarla çelişmektedir.

İslam, erkek ile kadının ilişkilerini evlilik yoluyla düzenlemiştir ve bu da kesinlikle tüm Müslümanlar tarafından bilinmektedir. Tüm bu netlikten sonra hükümet, televizyon kanallarında, radyo istasyonlarında ve üniversitelerde neden bu günü kutlamak için ısrarcı olmaktadır? Bilindiği üzere Batılılar bu günü, öğrenci komisyonlarına doğum kontrol hapını hediye olarak dağıtmak, ucuz fiyata alkol dağıtmak ve cinselliği tamamen serbest bırakmak yoluyla kutlamaktadırlar. Yöneticilerimizin ve Batılı hayranı olanların çizgisini takip ettikleri ve Müslüman ülkelerde taklit etmeye çalıştıkları Batılı toplumlar işte budur. Baba, oğul ve kızın uyuşturucu bağımlısı olduğu, şiddet ve suç işledikleri, toplumda AIDS hastalığının ürkütücü boyutlara ulaştığı ve her dakika kadınların ırzlarının çiğnendiği Batılı dünyada cinselliğin tamamen serbest bırakılması gerçekten şerlerin en kötüsü olan şeytanın yolundan gitmektir.

وَلاَ تَقْرَبُواْ الزِّنَى إِنَّهُ كَانَ فَاحِشَةً وَسَاء سَبِيلاً "Zinaya sakın yaklaşmayın! Zira o, bir hayasızlık ve kötü bir yoldur." [el-İsra 32]

Ayet sadece zinayı haram kılmamış bilakis ona yakınlaştıran ve ona ulaştıran her şeyi de haram kılmıştır. Sevgililer günü ve benzeri kutlamalardan maksat toplumları ifsat etmek ve ahlaki olarak çökertmektir. Bizler gençleri, kafir Batı tarafından desteklenen hükümetin gözettiği kutlamaları boykot etmeye ve onun karşısında durmaya davet ediyoruz. Hizb-ut Tahrir, hükümetin gençlerimizi hedef alan bu şerir planlarını kınamaktadır. Hükümeti uyarır ve ona deriz ki; ümmet olduğundan daha fazla dinine doğru yaklaşmaktadır. Müslümanları dinlerinden uzaklaştırmak için yapılan bu gibi planlar başarısız olacaktır. Çok yakında ümmet Hilafet Devleti'ni kurmak yoluyla kontrolü eline alacak ve işte o zaman yöneticiler ve efendileri nasıl bir inkılapla yıkılacaklarını bileceklerdir. İşte o günün, yöneticiler ve efendileri için çok zor olacağında şüphe yoktur.

İmrân Yûsufzây
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmi Sözcü Yardımcısı
Pakistan Vilâyeti

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Şeyha Hasina Hükümeti Ümmetin Sesini Bastırmak için Partisinin Ayaktakımını Kullanmaktadır

Avami Partisi Lideri ve askeri poliste eski sorumlu olan Dr. İkbal, partisinin ayaktakımı ile birlikte dün Banana Mescidi önünde arabasına bindiği sırada Hizb-ut Tahrir üyesi Muhammed Nevaz'ın üzerine saldırdılar ve sonra da onu polis merkezine götürdüler. Muhammed Nevaz, prestijli özel üniversitelerin birinde okuyan zeki öğrencilerden biri olup sivil kurumlarda genel yardımcı olarak çalışan birinin oğludur. Ona saldırmalarının nedeni ise Hizb-ut Tahrir tarafından yayınlanan ve Şeyha Hasina hükümetini kaldırıp atarak Hilafet Devleti'ni ikame etme çağrısında bulunan; "Şeyha Hasina ile Sınır Muhafızlarının Katliamı Hususunda Hindistan ile Komplolar Kuran Anglo-Amerikan Anlaşmalı Hükümetini Kaldırıp Atarak Alemlerin Rabbinin Farz Kıldığı Hilafet Devleti'ni İkame Ediniz" başlıklı beyanı dağıtmasıdır. Beyanın içerisinde, Şeyha Hasine hükümeti, Bangladeş ordusu ve sınır muhafızları kuvvetlerini zayıflatmak üzere şubat 2009'da Hindistan'daki müşrik hükümetle birlikte komplo kurmuştur ifadeleri geçmektedir.

Diğer bir olayda ise Avami Birlik Partisinin ayak takımlarından 20 küsur kişi, Muhammedbor Mescidi'nin önünde beyan dağıttığı bir sırada Hizb-ut Tahrir'in ikinci bir üyesinin üzerine saldırmak için bir araya geldiler. Musallilerden büyük bir kalabalık, ayak takımına meydan okuyup şabı savunmalarına rağmen ayak takımı, şabı polis merkezine götürmek üzere zorla almayı başardı.

Bir başka olayda ise Avami Birlik Partisinin ayak takımı, Mirpur şehrindeki bir mescidin çıkışında Hizb-ut Tahrir'in başka bir üyesinin üzerine saldırmalarının yanı sıra polis ve Acil Müdahale Güçleri de insanların şebabı savunmasına ve onlara yardım etmelerine rağmen diğer mescitlerin birçoğunda Hizb-ut Tahrir'in üyelerinden yedisini tutukladılar.

Selhet şehrinde ve Şah Celal Mescidi'nin çıkışında insanlar, Acil Müdahale Güçlerinin Hizb-ut Tahrir'in aktivistlerini tutuklamak için gelmesini protesto edip karşı çıktılar. Zira insanlar onlara, haktan başka bir şey dağıtmayan ve sadece doğruları söyleyen şebabı sık boğaz etmelerinin sebebini sordular!.

Hükümetin tutuklamayı ve takibatı sürdürmesi ve partisinin ayak takımını Hizb-ut Tahrir şebabına karşı kullanmaya devam etmesi ümmetin sesini bastırmak için her türlü üslubu kullanmaya hazır olduğunu göstermektedir. Zira Şeyha Hasina ve hükümeti, hıyanetini ve emperyalistlere yönelik bağlılığını ifşa edenlere karşı çok hızlı adımlar atmaktadırlar.

Burada kayda değerdir ki hükümet, sınır muhafızları katliamı hususunda yaptığı gizli anlaşmasını ifşa etmesinden dolayı geçen sene Hizb-ut Tahrir'den onlarcasını tutuklamanın yanı sıra hükümet, katliam hususunda hükümetin gizli anlaşmasını protesto eden subaylardan pek çoğunu da azletmişti.

Buna karşılık hükümet, Hintli müşriklerin saldırılarını püskürten Müslümanları savunma yönünde hiçbir adım atmamıştır. Mesela daha iki gün önce Hintli kuvvetler, sınır muhafız askerlerinin üzerine ateş açarak subaylardan birini yaralayıp Hint sınırlarının içerisine aldıkları halde Şeyha Hasina ve hükümeti, Hint hükümetine dönük meydan okuma hususunda ağzını açıp tek bir kelime dahi etmemiş ve parmağını bile oynatmamıştır.

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir, Müslümanlardan Yöneticilerin Alçaltıcı Barış Anlaşması Gerekçesiyle Keşmir'den Vazgeçmelerine İzin Vermemelerini Talep Etmek için Keşmir Günü Münasebetiyle Çeşitli Şehirlerde Gösteriler Düzenledi

Mevcut yöneticiler, selefleri Pervez Müşerref gibi barış gerekçesi adı altında bir kez daha Keşmir'den vazgeçmeye hazırlanmaktadırlar. Zira daha birkaç yıl önce ateşkes ilan edildiğinde iki ülke arasındaki sınır boyu savunmasını güçlendirmek için Hindistan'a altın bir fırsat verilmişti. Bunun ardından Müşerref, önceki takipçilerine Keşmir'deki Müslümanlar arasında Pakistan'daki insanların, artık işgal altındaki Keşmir'in geri alınmasını veya Pakistan'ın bir parçası olarak görülmesini istemedikleri söylentilerini yaymaları ve insanların müşrik Hintlilerle balayı eğiliminde oldukları izlenimi vermeleri imasında bulunmuştur.

Aynı şekilde bugün de Pakistan-Hindistan müzakerelerinin arkasındaki gerçek neden, Cammu-Keşmir'i de kapsayan küçük bir devletçik kurmayı hedefleyen Amerika'nın Keşmir ile alakalı planını uygulamaktır. Nitekim geçenlerde hükümetin, Geljt-Belucistan bölgesine yarı-otonom vermesi bu planı hayata geçirme yönünde ilerlediğine dair bir emareden başka bir şey değildir. Böylece Amerika, Çin'e karşı Hindistan-Pakistan arasında güçlü bir ittifak oluşturabilmek için Keşmir meselesini çözmek yerine onu bitirmeyi istemektedir. Çünkü ortada Keşmir ve Sıchen meselesi gibi iki ülke arasında tartışmalı meseleler olduğu sürece bu gibi bir ittifakı oluşturması imkansızdır. Bu nedenle Amerika, Pakistan'daki mevcut hükümetin demokrat veya diktatör yapılarına bakmaksızın bunun gerçekleşmesi için Pakistan'daki Müslümanların kanlarıyla ve mallarıyla oynamaya devam edecektir.

Ancak Pakistan'daki yöneticilere bildirmek isteriz ki; Hizb-ut Tahrir var olduğu sürece, ne pahasına olursa olsun yöneticilerin Keşmir meselesinden vazgeçmelerine asla izin vermeyecektir.

Müslümanlara düşen ise Keşmir'i Hindistan işgalinden kurtarmaktır. Bunu gerçekleştirmenin tek yolu düzenli cihat etmekten geçer, düzenli cihat etmenin yolu ordudan geçer ve Pakistan ordusu ise bunu gerçekleştirmeye ehildir. Ancak tek eksik olan husus siyasi irade ve yöneticilerin cesaretidir. Bunun içindir ki artık orduları harekete geçirmek için bu yöneticileri köklerinden sökerek Hilafet'i ikame etmek için çalışmak vacip hale gelmiştir. Hilafet kurulduğunda ise hızlı bir şekilde Pakistan'dan Orta Asya'ya doğru uzanacak ve işte o vakit Allah'ın izniyle Keşmir'deki Müslümanların kurtulmasının yanı sıra Hindistan'da yaşayan milyonlarca Müslüman'ın kurtulması hiç de zor olmayacaktır.

Hizb-ut Tahrir bugün, Keşmir günü münasebetiyle Lahor, İslamabad ve Peşaver şehirlerinde yürüyüşler düzenlemiştir. Bu yürüyüşlerden maksat insanlara özellikle de Pakistan ordusuna Keşmir'i kurtarma hususundaki vecibelerinin yanı sıra Keşmir'deki Müslümanların sebatlarını desteklemeleri gerektiğini hatırlatmaktır. Göstericiler, bunları talep eden pankartlar ve afişler taşımışlardır. Konuşmacılar ise Keşmir de dahil Pakistan'ın kurtuluşu için Müslümanlara gerekli olanın Hilafet'i ikame ederek cihat ilan etmek olduğunu vurgulamışlardır.

Nâvid Butt
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmi Sözcüsü
Pakistan Vilâyeti

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- وَمَا نَقَمُوا مِنْهُمْ إِلا أَن يُؤْمِنُوا بِاللَّهِ الْعَزِيزِ الْحَمِيدِ "Sırf Aziz ve Hamid olan Allah'a iman ettiklerinden dolayı onlardan intikam aldılar." [Burûc 8]

    Hizb-ut Tahrir / Türkiye Vilayeti Resmi Sözcüsü Sayın Yılmaz Çelik, 05 Mart 2010 günü Cuma salatı sonrasında Ankara Emniyet Birimine bağlı Terörle Mücadele Şube ekipleri tarafından göz altına alınmıştır. Emniyetteki incelemenin ardından Ankara Adliyesi'ne getirilen Çelik özel yetkili Cumhuriyet Savcısı tarafından ''Hizb-ut Tahrir terör örgütüne üye olmak ve propagandasını‎ yapmak'' suçlarından tutuklama talebiyle mahkemeye sevk edilmiş ve çıkarıldığı mahkemece tutuklanarak cezaevine gönderilmiştir.

Bu bağlamda aşağıdaki hususları Türkiye kamuoyu ile paylaşmak isteriz:

1. AKP hükümetinin zalim emniyet birimleri yüzünden başta Sayın Yılmaz Çelik olmak üzere Hizb-ut Tahrir şebabı sırf Rabbimiz Allah dedikleri için artık hapishane hücrelerini yurt edinmişlerdir.

2. Hilafet'in yıkılış yıl dönümü olan 3 Mart 2010 günü bütün Müslümanların gözü önünde İslam'ın şiarı olan çarşafı parçalayıp ayakları altında çiğneyen laik zihniyetli sefih CHP'lilere karşı hiç bir harekete geçilmezken kendisini İslam davasına adayan Yılmaz Çelik gibi seçkin bir şahsiyeti hapishaneye almaları, AKP hükümetinin İslam dışı bir zihniyete sahip olduğunu açık seçik ortaya koymaktadır. قَاتَلَهُمُ اللَّهُ أَنَّى يُؤْفَكُونَ "Allah onları katletsin nasıl da döndürülüyorlar." [Munafikun 4]

3. Bizler biliyoruz ki Yılmaz Çelik'in tutuklanmasının tek bir sebebi vardır o da AKP hükümetinin gece gündüz hayata geçirmeye çalıştığı politikalarının birer Amerikan politikası olduğunu ümmete ifşa etmesidir. Yılmaz Çelik değil bir defa bin defa dahi tutuklansa da kokuşmuş küfür nizamlarını tatbik eden ve kafirlere uşaklık yapan AKP zümresi bir gün mutlaka hesap vereceklerdir.

4. Hizb-ut Tahrir Yılmaz Çelik gibi nice erlere sahiptir. Allah'ın izni ve yardımıyla dini ikame edecek ve Müslümanları birleştirecek olan Raşidi Hilafet Devleti'ni kurarak İslami ümmeti kendine yaraşan mevkie getirme yönünde yolunu yarmaya devam edecektir.

5. Yılmaz Çelik'i cezaevine atmakla Hizb-ut Tahrir'in hak sözü söylemesini engelleyeceklerini sanmakla büyük bir gaflet içerisindedirler. Zira artık Hizb-ut Tahrir hedefini gerçekleştirmek için günleri saatleri hatta dakikaları saymaktadır. İşte o zaman Raşidi Hilafet Devleti, ümmetin düşmanı sömürgeci kafirleri ve onları dost edinen zalim yöneticileri uslandıracaktır.

وَسَيَعْلَمُ الَّذِينَ ظَلَمُوا أَيَّ مُنقَلَبٍ يَنقَلِبُونَ Zulmedenler yakında nasıl bir inkılapla devrileceklerini bileceklerdir.[Şuarâ 227]

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmî Sözcü Yardımcısı
Türkiye Vilâyeti

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Ne Zamana Kadar Ey Müslümanlar, 3 Günden Fazla Geçmesi Haram İken Bir Halife Nasbedilmeden 31.410 Gün Geçti

    Bugün, başta İngiltere olmak üzere sömürgeci kafirler tarafından Hicri 28 Recep 1342 el-muvafık Miladi 3 Mart 1924 günü Hilafet'in elim yıkılışının miladi 86. yıldönümüdür.

İşte o gün, alemlerin Rabbi olan Allah'ın dini İslam'ın hayat, devlet ve toplum sahasında tatbik ve infaz mevkiinden uzaklaştırılarak yerine kokuşmuş küfür kanunlarının getirildiği, hakkın gözlerden kaybolup batılın gün yüzüne çıktığı gündür.

İşte o gün, tek bir vücut olan İslam ümmetinin yetim kaldığı, farzların tacı olan kalkanlarını kaybettiği, bölük pörçük olduğu, hallaç pamuğu gibi dört bir tarafa savrulduğu, çil yavrusu gibi dağıldığı, sersefil olup izzetini ve şerefini kaybettiği gündür.

İşte o gün, tek bir bütün olan İslam beldelerinin elli küsur kartoncuk devlete parçalandığı, her birine daha önce duyulmamış garip garip isimlerin verildiği, bir daha birleşmemeleri için aralarına suni sınırların ve tel örgülerin çekildiği hatta mayınların döşendiği, her birinin başına sömürgeci kafirlerin uşakları olan ruveybida ve sefih yöneticilerin atandığı gündür.

İşte o gün, Türkiye'deki Müslüman halkın bir gecede dininden uzaklaştırıldığı, dilinin değiştirildiği, sağdan sola yazarken soldan sağa yazmaya başladığı, özgün kültürü ve şanlı tarihi ile olan bağlarının koparıldığı, İslami adetlerinden, geleneklerinden, örflerinden uzaklaştırıldığı gündür.

İşte o gün, hayrın ve nurun öncüsü, gecenin ayı, gündüzün güneşi olan Hilafet'in yok olmasıyla insanlığın cehalete, krizlere, karanlığa gömüldüğü, bir uçurumdan diğer uçuruma düştüğü, dalalet kapılarının açıldığı, verimsiz senelerin başladığı, tarihin kara sayfalara büründüğü gündür. İşte o gün... İşte o gün... İşte o gün...

Ey Müslümanlar!

İşte tüm bu gerçekleri ve şu an içerisinde yaşadığınız bozuk vakıayı görmenizden sonra; İslam'ı hayat, devlet ve toplum sahasında tekrar tatbik mevkiine getirecek, sizleri tek vücut yapacak, suni sınırları kaldırarak İslam beldelerini birleştirecek, yaşadığınız mevcut toplumu İslami bir topluma dönüştürecek, insanlığı gark olduğu zulümattan ve dalaletten çıkararak hidayete ve nura taşıyacak ve sizleri geçmişte olduğu gibi bugün de insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmet haline getirecek olan Hilafet'i yeniden kurmak için daha kaç üç gün geçmesi gerekiyor?

إنما الإمام جُـنَّـةٌ يقاتل من ورائه ويتقى به "İmam [Halife] ancak bir kalkandır. Onun arkasında savaşılır ve onunla korunulur."

 

 

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER