Perşembe, 03 Rebiu’l Evvel 1446 | 2024/09/05
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

-Basın Açıklaması- Yeni ve Eski Afgan Hükümeti Bir Paranın İki Yüzüdür

Devlet Başkanı Karzai, 19.12.2009'da yeni hükümeti ilan etti. Bu yeni hükümet, pek çok hataya, kötü yönetime ve yolsuzluk işlerine bulaşmıştır. Geçen sekiz sene boyunca ümmetin servetlerini yağmalayan ve bu servetlerle ceplerini ve banka hesaplarını dolduranlar bizzat bu kişilerdir.

Bu hükümetin yeni hükümet olarak isimlendirilmesi ve başarısız hükümetin yeniden aday gösterilmesi Karzai tarafından halkı aldatmaya dönük aşağılık bir girişimdir. Ancak Batılı efendilerine göre ise bu, "doğru yönde atılmış bir adımdır."

Bir Amerikalı ve Birleşmiş Milletler yetkilisi, bu hükümet yönetmeliğinin "kendisiyle ilişki içerisine girilebilinecek bir hükümet" olduğunu açıkladı. Şayet durum böyleyse o halde Batılı hükümetlerin sürekli olarak Afganistan'daki yolsuzluk karşıtı açıklamaları nerede kaldı! Gerçekte ise masum Müslümanların kanları üzerinden özel şerir planlarını gerçekleştirmek amacıyla fasit bir Afgan devletinin olmasını isteyenler bizzat bu kişilerdir. İslami alemdeki vahşi diktatör nizamlara destek verme hususunda sömürgeci Batının geçmişi ifşa olmuş bir sırdır. Demokrasiye çağrı ve İslami alemdeki diktatörleri destekleme hususunda Batının çifte standartlı politikası, İslami ümmete yönelik niyetlerini ortaya çıkarmaktadır.

Afganistan'daki Müslümanlar, yeni hükümetin yolsuzluğu bitirmesi veya gerçek bir değişim meydana getirmesi hususunda hiç bir ümit taşımamaktadırlar. Zira yeni hükümet ile eski hükümet bir paranın iki yüzüdürler. Gerçekte her ikisi de insanlara hıyanet etmek ve servetlerini sömürmekten başka bir şey bilmeyen hainler ile gaspçılardan başka bir şey türetmeyen bir nizamın ürünüdür.

 

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- إنما الإمام جنة يقاتل من ورائه و يتقى به "İmam [Halife] bir kalkandır. Onun arkasında savaşılır ve onunla korunulur."

Özel Amerikan kuvvetleri tarafından 26 Aralık 2009'da düzenlenen askeri operasyonda geneli öğrenci olmak üzere en az on Afganlı sivil şehit oldu. Afganistan'ın Kunar Vilayeti Norng şehrinde sekiz öğrenci ve yaşça büyük olan diğer iki kişi aileleri ile misafir odasında uyudukları sırada suratlarına ateş açıldı. Afgan Cumhurbaşkanlığı Sarayı ise birtakım utanmaz ifadelerle olayı yalanladı ve her zaman olduğu gibi bölgeye bir soruşturma ekibi göndereceğini açıkladı.

Sömürgeci kafir Amerika ile haçlı müttefiklerinin Afganistan'ı işgal etmelerinden bu yana Afganlı Müslümanlar, sözde terörizme karşı savaş gerekçesi altında çocuk, kadın ve yaşlı olmak üzere binlerce masum vatandaş kaybettiler. Ajan Karzai nizamı ise Afganistan'daki Müslümanlara yönelik vahşi toplu katliamlar silsilesini durdurmada başarısız olmuştur. Dahası o, soruşturma ekibi göndermek, beceriksiz komisyonlar oluşturmak veya birtakım utanmaz ifadelerle yalanlamak yoluyla bu katilleri daima desteklemiştir.

Soruşturma komisyonunu oluşturmaktan maksat Müslümanların öfkeli duygularını dindirmek ve İslam ile Müslümanların düşmanı olan bu vahşi haçlılara yönelik Müslümanlar tarafından gelebilecek olası hareketleri bertaraf etmektir. Sayısız soruşturma komisyonu görmemize rağmen hiçbir raporun ilerleme kaydettiği görülmemiştir. Bilakis bunlar sadece hiçbir faydası olmayan uygulamalardan ibarettir.

Gerçekte Müslümanların yegane hamisi Hilafet'tir ve bu kafirlerin ajanlarından bizleri himaye etmelerine yönelik hiçbir ümit yoktur. Bunun içindir ki Müslümanların kanlarını, izzetlerini, şereflerini, servetlerini ve ırzlarını himaye etmek amacıyla orduları seferber edecek Hilafet'i geri getirmek için çalışmalıyız.

 

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Şeyha Hasina Hükümeti, Hindistan'ın Güvenliğini Korumakta ve Silahlı Kuvvetlerimizi Zayıflatmak için Onunla İşbirliği Yapmaktadır

Muhtelif görsel, işitsel ve yazılı haber organları, dün 28.12.2009 günü, Hindistan Harp Bakanının Hindistan Yüksek Komiserliğinin güvenliğini koruma gerekçesi altında Bangladeş'i ziyaret ettiğine dair bir haber aktardıkları gibi Hint gazeteleri de Hindistan hükümetinin bu görev için bazı kimseleri eğittiğine dair bir haber yayınladılar. Ancak ne üzücüdür ki zelil Bangladeş hükümeti, televizyon ve gazeteler yoluyla bu haberi yalanladı. Görgü tanıkları ise görüşme yerinin civarında bazı Hintli askerlerin bulunduğunu ve oraya girip çıktıklarını aktardılar. Bunun yanı sıra hükümet bakanları da bu habere ilişkin olarak çelişkili açıklamalarda bulunmuşlardır. Zira İçişleri Bakanı Sahara Hatun, haberi tamamen yalanlarken İç İşleri Bakanı Şemsi Hak ise bunun hala araştırma safhasında olduğunu ifade etti. Dış Güvenlik Bakanı Migrol Kavis ise Hindistan'ın kendi adamları yoluyla Hindistan Yüksek Komiserliğinin güvenliğini korumaya niyetli olduğunu açığa vurmadığını ifade etmiştir. Bu bakanlar, insanların hükümetin bilgisi olmadan ve onunla koordinasyon kurmadan Hindistan Harp Kuvvetlerinin ülkeye girip çıktığına inanacaklarını mı sanıyorlar?!

Bangladeş'teki Müslümanların Şeyha Hasina hükümetinin Hindistan'ın ve Hindistan Yüksek Komiserliğinin güvenliğini korumaya neden bu kadar düşkün olduğunu bilme hakları vardır. Zira hükümet, geçen ay Assam Birleşik Kurtuluş Cephesi [ULFA] liderini kaçırıp Hindistan Harp Kuvvetlerine teslim ederek Hindistan'a kirli bir hizmette bulunmuştur. Ayrıca insanlar, hükümetin Sınır Muhafızları katliamında silahlı kuvvetlerimizin subaylarının katledilmesinde Hindistan ile yaptığı gizli anlaşmasını da daha unutmamışlardır. Zira hükümet, bir taraftan silahlı kuvvetlerimizi zayıflatmaya diğer taraftan ise Hindistan'ın güvenliğini güçlendirmeye çalışmaktadır.

Hindistan'ın düşman bir devlet olduğunu ve Bangladeş hükümetinin bağımlılık tutumu takınmasının İslam'a ve Müslümanlara karşı kesin bir cürüm olduğunu hatırlatmaya gerek yoktur. Zira Allah [Subhânehu ve Te'alâ], müminlerin dışında kafirleri dost edinen kimseleri münafıklar olarak vasıflamıştır ve onlar kıyamet gününde şiddetli bir azap göreceklerdir. Zira şöyle buyurmuştur:

بَشِّرِ الْمُنَافِقِينَ بِأَنَّ لَهُمْ عَذَابًا أَلِيمًا 138 الَّذِينَ يَتَّخِذُونَ الْكَافِرِينَ أَوْلِيَاء مِن دُونِ الْمُؤْمِنِينَ أَيَبْتَغُونَ عِندَهُمُ الْعِزَّةَ فَإِنَّ العِزَّةَ لِلّهِ جَمِيعًا "Münâfıklara kendileri için elîm bir azâb olduğunu müjdele! Müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinenler, onların yanında izzet (güç ve şeref) mi arıyorlar? Oysa izzetin tamamı şüphesiz Allah'a aittir." [en-Nîsa 138-139]

Hizb-ut Tahrir Müslümanlara; mevcut yönetim nizamı altında, utanmaksızın alenen sizlere yalan söyleyen ve arkanızdan düşmanlarınıza hizmet eden münafık yöneticilerin bulunmamasının imkansız olduğunu hatırlatır. O halde sizleri, bu yöneticileri alaşağı edip düşmanlarınızın çıkarlarını değil de sizlerin maslahatlarını korumak için bütün samimiyetiyle şeffaf bir şekilde çalışacak olan Hilafet Devleti'ni kurmaya davet ediyoruz.

 

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Filistin Otoritesinin Barbarca Tutumları Hizb-ut Tahrir Şebabını Asla Yıldıramayacaktır

Filistin otoritesi, 21.12.2009 Pazartesi günü ikindi vakti Hizb-ut Tahrir / Filistin Medya Bürosu Üyesi Dr. Mahir el-Ca'beer'i ders verdiği Filistin Politeknik Üniversitesi civarında tutukladı. Bu sırada ona vurarak saldırdı ardından da emniyet birimleri, cinayet teşebbüsünden başka bir şeye benzemeyen barbarca eylemlerde bulundular. Yine isabet edecek şekilde onun arabasına kurşun sıkmalarının yanı sıra emniyet birimleri, arabasına çarpmak için insan hayatını hiçe sayıp arabalarını ters istikamete sürerek onun arabasına arkadan çarpmışlar ve vatandaşların hayatını tehlikeye girmesine kayıtsız kalarak arabanın diğer arabalara çarpmasına sebep olmuşlardır. Ardından emniyet birimleri, geçen perşembe gece yarısı onu evinden kaçırmayı başaramayınca çeteler ve sokak çocukları gibi onu tehdit etmişlerdir.

Filistin otoritesinin gerçekleştirdiği bu eylemler, onun iflas boyutunu ve ulaştığı kokuşmuşluğu göstermektedir. Hatta hayali egemenlik ve hakimiyet duyguları ümidiyle küstahça ve çocukça hareket eder hale gelmiştir. Zira otoritenin dokuz saat boyunca gözaltında tuttuğu doktorun tutuklanmasına dair Ramallah'tan yüksek emirler geldiğini söylemekten başka hiçbir gerekçe gösterememesi bunun en çarpıcı kanıtıdır!

Gerek otoritenin pazı gösterme politikasını sürdürmesi gerekse hizbin, sömürgecilik planlarını ifşa etmeye devam edip Filistin meselesinin tasfiyesini ve Filistin halkının ifsadını hedef alan tüm proje ve planların karşısında durmasının mağdur ettiği Amerikalı General Dayton'dan aldığı yüksek emirleri uygulaması bu cılız otorite daha ortada yokken toprağa kök salmış olan hizbe karşı koymada kendisine hiçbir fayda etmeyecektir. Zira gövdesi yerden koparılmış ayakta duramayan bir otoritenin kökü yerde sabit dalları semada olan bir hizbe kafa tutması nasıl olabilir?!

Hizb-ut Tahrir ve şebabı, İslami ümmeti kalkındırıp onu her türlü bağımlılıktan, sömürgecilikten ve zayıflıktan kurtarma yolunda seyrini en güçlü devletlerin dahi durdurmasına asla imkan vermeyecektir. Zira sadece Yahudi devletinin güvenlik kolu olup kokusu burunların direklerini sızlatan Amerikalı generalin talimatlarına boyun büken bir otoritenin hizbi gayesinden engellemesi nasıl olabilir?!

Otorite ile onun arkasındakiler kesinlikle bilmelidirler ki bu tutumlar, hizbi ve şebabını asla korkutamayacağı gibi onun gerçek yüzü ile hakikatinin Müslümanlar önünde daha fazla ifşa olmasına yol açacaktır. Şayet bu otoritenin içerisinde aklı başında bir adam varsa onun için en hayırlı olanı pişmanlık duyup İslami ümmet ile onun meselelerine komplolar kuran hiçbir kimseyi affetmeyecek ve Allah'a, Resulüne ve müminlere hıyanet eden herkesi muhasebe edecek olan İslam Devlet'in ikamesi için çalışan muhlis davet taşıyıcılarını takip etmekten vazgeçmesidir. وَالْعَاقِبَةُ لِلْمُتَّقِينَ"Akıbet muttakilerindir." [Araf-128]

هَذَا بَلاَغٌ لِّلنَّاسِ وَلِيُنذَرُواْ بِهِ "İşte bu, kendisiyle uyarılsınlar diye insanlar için bir bildiridir." [İbrahim 52]

 

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Amerikan İnsan Hakları İzleme Örgütü, Rejimin Kendi Evinde Diyor ki: "Güney Yemen'in Ayrılması ve Ayrılıkçı Bayrağının Açılması Uluslararası Garantilenmiş Bir Haktır!!!"

Seksen ülkede sorunları tahrik eden "İnsan Hakları İzleme Örgütü", 15.12.2009 Salı günü "Güney Yemen'deki insan haklarına" ilişkin 2008-2009 yılları arası Yemen hakkındaki dördüncü raporunu sundu. Zira İnsan Hakları İzleme Örgütünün Ortadoğu ve Kuzey Afrika'daki Direktör Yardımcısı Joe Stork ile Yemen, Ürdün ve Suudi Arabistan dosyalarından sorumlu olan örgütün baş araştırmacısı Christoph Weakley, gazeteciler, insan hakları aktivistleri ve siyasilerden oluşan yoğun bir katılım ortamında raporu Sana'da sundular.

Açılış oturumunda "İnsan Hakları" ekibi bu raporu, diğer tüm raporlarını hazırlarlarken izledikleri çizgiye göre Birleşmiş Milletlerin kolluk kuvvetlerinin tutumuna ilişkin tüzüğü ile kuvvet ve ateşli silahlar kullanımına ilişkin temel ilkeleri de dahil güvenlik birimlerinin polisin çalışmasına yönelik uluslararası standartlara bağlanmaları çerçevesinde hazırladıklarını teyit etti. Ayrıca raporda, güvenlik birimleri tarafından Güney Hareketi'nin gösterilerine karşı aşırı güç kullanılması hakkında etraflıca soruşturulma yapılması amacıyla bağımsız bir komisyonun oluşturulmasının ve en hızlı bir şekilde sonuçlandırılmasının gerekliliği tavsiyesinde bulunulduğu gibi hükümet ve muhalif karşıtı şiddet eylemlerine karışmamış olan Birliği Koruma Komisyonu da dahil hükümet yanlısı örgütlerin güvence altına alınmasının yanı sıra hükümet yanlısı milisler tarafından şiddet kullanıldığına dair tüm iddiaların araştırılmasının -gerekli durumda kovuşturulmasının- gerekliliği de teyit edildi.

Ayrılma ve ayrılıkçı bayrak açılması hakkında oturumda yöneltilen bir soruya Christoph Weakley cevaben şöyle dedi: "Ayrılma uluslararası garantilenmiş bir hak olduğu gibi ayrılıkçı bayrak açılması da uluslararası garantilenmiş bir haktır." Örgüte, Angola olayları hakkında aynı soru yöneltilerek "ayrılmak isyancı Angolalıların da hakkı mıdır?" diye sorulduğunda ise örgüt cevaben "Evet bu onların da hakkıdır" diyerek 1989 yılı öncesinde birlik ve birliği isteme hakkı Yemen'de uluslararası garantilenmiş bir hak olduğu gibi ayrılma hakkının da böyle olduğunu ekledi!!

Bu örgütün yaptığı çalışmalar, fitne ve kargaşa çıkarmak ardından Irak'taki Düceyl ve Enfal davası ve Güney Sudan'daki katliam gibi nizama karşı kullanmak maksadıyla raporlar yazmaları ve resimler çekmeleri için örgütlerini göndermek amacıyla hedef almak istediği herhangi bir nizama karşı Amerika'nın politik yöntemlerinin bir parçasıdır. Keza fitne fesat çıkarmak, korku yaymak, devrimler, darbeler, suikastlar ve ayrılma planları yapmak gibi Amerikan istihbarat yöntemlerinin de bir parçasıdır. Örgütün direktör yardımcısının dediği gibi ayrılma hakkının uluslararası garantilenmiş bir hak olması ise Birleşik Devletler'in hedeflerine hizmet etmesi amacıyla yerleştirdiği uluslarası örflerdendir. Tıpkı siyasi bir ıstılah gibi ortaya çıkartıp hedeflerine hizmet etmesi için arkasında durduğu sözde terörizm denilen şeyi, dini ve etnik azınlıkların haklarının sağlanmasını, insan haklarını, Doğu Avrupa'da yürürlükte olan barış için ortaklık ve Afrika'da yürürlükte olan yardımlaşma yerine ortaklık gibi uluslararası ortaklıkları ortaya atması gibi. Amerika'nın kullandığı en önemli yöntemlerden biri de bu tür örfleri ortaya çıkarmasıdır. Zira uluslararası örfler ve kanunlar yoluyla hasmını kontrol altına alması ve ona tahakküm etmesi kolaylaştığı gibi bu örflere göre kolayca hareket edebilmek için bunların yerleşmesi amacıyla ajanlarını da kullandığı mülahaza edilmektedir.

Güney Yemen'deki olaylar, iktidar nizamının şiddetleninceye kadar çözmekten aciz kaldığı küçük zulümler olarak başlamıştır. Böylece Amerika, örgütler, yardımlar, ajanlar, askeri misyonlar ve geçen hafta Yemen özel kuvvetlerini eğitmek için Amerikan özel kuvvetlerinin ulaşmasında olduğu gibi eğitimler yoluyla müdahale etti. Zira Amerika, iktidar nizamını karıştırmak, yapabilirse İngiltere ile bağlantılarını kesmek veya bu bağlantıları felce uğratmak için askeri, siyasi ve ekonomik tüm yönleriyle çalışmaktadır ki nizam etkinliğini kaybetsin ve sonra da Amerika, buraya istediği gibi "pençesini" geçirebilsin!!

"İnsan Hakları İzleme Örgütü", bir Amerikan istihbarat aracıdır. O halde nasıl olur da güneydeki birçok ilde Yemenliler ile seksen görüşme yapma hakkına sahip olabilir, ülkenin dört bir köşesinde özgürce gezip dolaştıkları halde rejim Amerika'dan korkusundan hiçbir harekette bulunmayabilir ve kendi evinde ayrılığa ve parçalanmaya çağrıda bulunabilir. Siyasi ve Ulusal Güvenlik, ümmetin birliğine, izzetine ve şerefine davet edenleri kovuşturmak, onlara ve rejimin çıkarttığı siyasi krizlere kesin çözümler getiren faaliyetlere karşı casusluk yapmakla meşgul olmaktadır!

Birlik ve ayrılığa bakış bir ideolojiden diğerine göre farklılık gösterir. Mesela İslam, tefrikayı haram kılarken uluslararası örfler, -sömürgeci devletlerin çıkar ölçüsüne göre- ayrılığa çağırmaktadır. Bu ise sömürgeci devletlerin çıkarına hizmet etmesi halindedir. Ama çıkarlarına hizmet etmiyorsa buna devletin içişlerine müdahale etmek olarak itibar etmektedirler. Mesela Saddam'ın Kuveyt'e girmesi uluslararası kanun tarafından kabul edilmiş müstakil bir devletin işlerine müdahale olarak görülürken Etiyopya'nın Somali'ye saldırması Somali'nin işlerine müdahale olarak görülmemektedir. Keza Güney Yemen'in ayrılması uluslararası garantilenmiş bir hakken Texas veya Chicago'nun ayrılması uluslararası garantilenmiş bir hak değildir!!

Bizler Hizb-ut Tahrir / Yemen Vilayeti olarak -alimler, şeyhler, partiler, parlamento ve şura üyeleri olmak üzere- Ehl-il Hal ve'l Akd'den olan muhlis kimseleri, ister İngiltere isterse Amerika olsun Yemen'de uyguladıkları bu palanların karşısında durmaya çağırıyoruz. Çünkü bunlar, vahdeti farz kılan azim İslam'a muhaliftir. Keza onları, İslami hayatı yeniden başlatmak ve İkinci Raşidi Hilafet'i kurmak için hizb ile birlikte çalışmaya çağırıyoruz. Zira bu ajan nizamları yok edecek, sömürgeci devletlerin, sefaretlerinin ve örgütlerinin ülkemizin ve ümmetimizin işlerine müdahale eden ellerini koparacak olan odur.

 

Devamını oku...

Amerika ile İngiltere Londra Konferansında: Yemen Topraklarında Nüfuz ve Çıkar için Birbiriyle Çekişiyor

  • Kategori Hizb
  •   |  

     Ingiltere Başbakanı, krizden çıkması için Yemen'e yardım bahanesiyle Yemen konusunun ele alınması amacıyla Londra'da yapılacak konferansa 01.01.2010'da çağrıda bulundu... 27.01.2010 günü akşamı yapılan konferansa 21 devlet katıldı ve toplantı iki saat sürdü! Ardından el-Kaide'ye karşı savaşında Yemen'i ve kalkınmasını destekleme, ekonomik ve siyasi reform programlarını uygulama, Uluslararası Para Fonu ile müzakereler ve kapsamlı bir uzlaşı uygulanması çerçevesinde kararlar yayınlandı...

Yemen'de gerçekleşenleri ve gerçekleşmekte olanları gözlemleyen bir kimse bu kararların; gerçek kararları, aktif tutumları, Yemen topraklarında güç ve kuvvet sahibi devletleri, ardından konferansın yapılma maksadını ve neticelerini gizleyen kılıftan öte bir şey olmadığını fark eder.

Amerika, İngiliz nüfuzunun Yemen'e yerleşmesinden günümüze kadar özellikle de şimdiki rejim esnasında mevcut konumu istikrarsızlaştırmaya ve İngiltere'nin nüfuz bölgelerinde kendisinin, yani Amerika'nın Batının varisi olduğu dolayısıyla nüfuzunu Yemen'e yerleştirmesi gerektiği ve aciz bir imparatorluk olmadığı şeklindeki eski yeni teorisini uygulamaya çalışmaktadır. Ancak mevcut Yemen rejimi, Amerikan yanlısı siyasi zümreyi bitirdi bitirmek üzeredir; kimi öldürüldü, kimi tutuklandı, kimi sürgün edildi, kimi de kaçtı... Dolayısıyla Amerikan yanlısı siyasilerden Yemen'deki yönetimi ele geçirmenin, oradaki İngilizlerin nüfuzunu söküp atmanın ve ardından Amerikan nüfuzunun oraya yayılmasının ileri hattı olmak üzere onu desteklemeye muktedir hiç kimse kalmadı. Bundan dolayı Amerika'nın Yemen'deki çalışmaları, şu iki husus üzerine odaklanır hale gelmiştir:

Yemen rejimine tehdit mesajları vermek ve Amerikan yanlısı "küçük" siyasi ortamı eğitme mesajları vermektir.

"Tehdit mesajlarına" gelince; Husilere destek vermek üzere bu hususta İran'ı görevlendirdi ve böylece Husiler gerektiğinde Kuzey Yemen ile Suudi Arabistan'ın böğründe patlatılan birer zaman ayarlı bomba haline geldiler... Tehdit mesajı diyoruz: Çünkü Husiler, Yemen'deki yönetimi ele geçirmek için değil sadece kendi bölgelerinde etkin güçlü bir konumları olması için harekete geçmektedirler.

Amerikan yanlısı siyasi ortamı "eğitme mesajlarına" gelince; önce Güneyin Kuzeyden ayrılması ardından Amerika'nın ilk adım olarak Güneyi Kuzeyden ayırıp sonraki adımlarda nüfuzunu tamamen Yemen'e sokmak için harekete geçmesi maksadıyla Güneyde süregelen bir hareketliliktir. Eğitim mesajı diyoruz: Çünkü Güneyde hareket eden siyasi ortam, etkin liderlerinin yok edilmesi sonrasında bu hareketliliklerin hazırlanmasını gerçekleştirmek için ortaya çıkmış bir ortamdır...

Amerika, tehdit ve eğitme mesajlarında başarılı olmuştur. Çünkü Amerika, rejimin Güneye yönelik zulmünü, onu siyasi hayattan dışlamasını daha sonra benimsedikleri İslami fikirler uyarınca Husilerin şeri hükümleri eda etmelerine fırsat vermemesini istismar etti. Bunun içindir ki rejim, şeri hükümleri sahih bir şekilde Yemen'de tatbik etmemekle Amerika'nın Kuzeyde tehdit mesajlarının ve Güneyde eğitim mesajlarının fitilini tutuşturmasını istismar etmesine imkan veren uygun bir iklimin oluşmasına katkıda bulundu. O kadar ki İngiltere'nin direktifiyle iktidar rejimine şu iki yönde "zorunlu" tedbirler almayı dayattı:

Birincisi: Amerika'nın Yemen'deki rejime sessiz kalması ve hoşnut olması için Amerika ile güvenlik anlaşması yapılarak onun ayartılmasıdır. Zira Yemen, 10-11.11.2009 günleri arasında Sana'da yapılan askeri ve güvenlik liderleri arasındaki müzakere turlarının ardından Birleşik Devletler ile askeri ve güvenlik işbirliği ve bu iki alanda bilgi ve istihbarat paylaşımı alanlarını kapsayan bir güvenlik ve askeri anlaşması yaptı. Bu anlaşma, Yemen Genel Kurmay Başkanı Tümgeneral Ahmet Ali el-Eşval ile Amerikan Ortak Liderliğindeki Planlama Direktörü Tuğgeneral Jeffrey Smith arasındaki müzakere turlarının ardından ilan edildi...

İkincisi: el-Kaide'ye karşı savaşa yönelmek! Oysa onun adamları uzun zamandır rejim tarafından bilinmekteydi ve onlara karşı sessiz kalıp İngiltere başka bir şeyi görünceye kadar Husiler ile Güneylilerin hareketlenmesinin yanı sıra ona karşı yeni bir cephe açmak istemiyordu. Zira İngiltere, el-Kaide konusunun Amerika nezdinde hassasiyet oluşturduğunu dolayısıyla Yemen'in el-Kaide ile savaş pozisyonunda görünmesinin Amerika'yı Yemen'i desteklemeye zorlayacağını ardından da Kuzey ile Güneyde ona yönelik baskıyı hafifleteceğini fark etti. Bunlar olurken Yemen rejimi, el-Kaide'nin çok iyi bildiği merkezlerine darbe vurmaya başladı. Açıktır ki el-Kaide'ye yönelik bu hareketlilik tesadüf olmayıp bilakis genel bağlamın dışındadır. Zira Kuzey ve Güney olmak üzere iki krizle meşgul olan bir devletin, İngiltere tarafından güdümlü ve maksatlı olup askeri görüntüde siyasi bir eylem olmamış olsa da üçüncü bir cephe açması normal bir durum değildir!

İşte bu kritik noktada özellikle de böylesi bir zamanda İngiltere Başbakanı, Yemen'in el-Kaide'ye karşı harekete geçmesini, devletlerarası olarak Yemen'in desteklenip onun yanında yer alınması ardından Amerika'nın Yemen'in yanında yer almaya zorlanması ve Kuzey ile Güneyde rejim üzerindeki baskının hafifletilmesi yönünde istismar etmek amacıyla Londra konferansına çağrıda bulundu. Böylece Amerika'nın konferansa muvafakat etmekten başka bir çaresi kalmadı. Ancak Amerika, konferansta el-Kaide'nin takibatı amacıyla Yemen'de kendisine ait payandaların oluşturulmasını, özellikle Güneyde olmak üzere kendi yandaşı siyasi ortamın güçlendirilmesinin ve desteklenmesinin yanı sıra gerektiğinde yeniden harekete geçebilecek şekilde kalması için de Husi hareketini bitirmeyip hafifletilmesi "lehine" bir çözüm üretilmesini istedi.

Konferanstaki gelişmeler işte bu şekilde oldu: Amerika, el-Kaide'ye darbe vurmak için askeri ve lojistik destek ile Güney ve Kuzey Hareketi ile uzlaşması için rejime baskı yapmaya odaklanırken İngiltere ise Yemen'e ekonomik destek verilmesi, Güney ile Kuzey Hareketine karşı devletlerarası toplumun Yemen'in yanında yer alması, el-Kaide konusunun Husiler ile Güneylilere karşı Yemen'e destek verilmesi çerçevesinde ele alınması üzerine odaklanmaktadır! Bunun içindir ki iki saat süren konferans, yirmi bir devletin temsilcilerin kameralar karşısında alenen tebessüm edip ardından da İngiltere ile Amerika'dan her birinin Yemen'in ve halkının kanları üzerinden istediklerini elde etmek amacıyla aveneleri ile gizlice bir araya geldikleri bir mekan olmaktan öteye gitmemiştir.

Ey Müslümanlar! Müslümanların beldeleri ne zamana kadar büyük devletlerin Müslümanların evlatlarından olan yerli araçları yoluyla birbirleriyle çatıştıkları bir arena olarak kalmaya devam edecek? Müslümanların beldeleri ne zamana kadar Batının, kanlarını sömürmek ve servetlerini yağmalamak için "tiyatro" oynadığı bir sahne olarak kalmaya devam edecek? Batı, dilediği zamanda ve dilediği yerde Müslümanların beldelerinde ateşin fitilini tutuşturmaya ne zamana kadar devam edecek? Yemen ve diğer İslam beldelerindeki kılını dahi kıpırdatmaksızın karşı çıkmayan bu yöneticiler ne zamana kadar sömürgeci Batının hareket ettirdiği satranç taşları olarak kalmaya devam edecek? Artık Yemen halkının, rejimin zalimane icraatları sayesinde Yemen'in halkını katletmek ve evlerini tahrip etmek için birbirleriyle çatışanların çatışmasını kolaylaştırdığını ve her an yıkılmak üzere olup çarpık olsa bile iktidar koltuğunda kalmaktan başka hiç bir derdinin olmadığını fark etmelerinin zamanı gelmedi mi?

Git gide yayılan Yemen savaşları boyunca on binlerce hatta yüz binlerce kişi sürgün edildi, katledildi ve yaralandı... Savaş taraflarının hepsi ise şahadet kelimesi getiren birer Müslüman idi. Müslümanların birbirleriyle savaşmasının çok fena bir iş olduğu ve bir Müslümanın haksız yere öldürülmesinin Allah katında Kabe'nin yıkılmasından daha azim olduğu bilinmez mi?! Nitekim Abdullah İbn-u Ömer şöyle buyurmuştur: Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'i Kabe'yi tavaf ederken şöyle dediğini gördüm:

مَا أَطْيَبَكِ وَأَطْيَبَ رِيحَكِ مَا أَعْظَمَكِ وَأَعْظَمَ حُرْمَتَكِ وَالَّذِي نَفْسُ مُحَمَّدٍ بِيَدِهِ لَحُرْمَةُ الْمُؤْمِنِ أَعْظَمُ عِنْدَ اللَّهِ حُرْمَةً مِنْكِ مَالِهِ وَدَمِهِ وَأَنْ نَظُنَّ بِهِ إِلا خَيْرًا "(Ey Kabe) Sen ne güzelsin ve senin kokun ne güzel! Sen ne büyüksün ve senin kutsiyetin ne büyük! Muhammed'in nefsini elinde bulundurana yemin olsun ki müminin kutsiyeti, malı ve canı Allah katında senin kutsiyetinden daha büyüktür. Onun hakkında hayırdan başka bir zanda bulunmayız." [İbn-u Mace tahriç etti]

Amerika ile İngiltere, halkından olan araçları, bizzat rejimin güvenlik ve lojistik imkanları, Güneydeki ayrılıkçı gurupların ve Kuzeydeki Husilerin körü körüne olan dürtüleri yoluyla Yemen üzerinde birbiriyle çatışmaktadır! Onlar yolca, büyük günah işledikleri halde iyi bir şey yaptıklarını zanneden kimselere benzemektedirler!

Ey Müslümanlar! Başımızdaki musibet şu ikisidir:

Birincisi Müslümanların beldelerindeki ne Allah'tan ittika eden ne de kuldan korkan yöneticilerdir. Şayet onlar akletmiş olsalardı kesinlikle tebaası hakkında ne bir ahit ne de bir zimmet gözetmeyip onu aldatan bir yöneticinin cennete giremeyeceğini ve onun kokusunu alamayacağını bilirlerdi. Zira SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

مَا مِنْ وَالٍ يَلِي رَعِيَّةً مِنْ الْمُسْلِمِينَ فَيَمُوتُ وَهُوَ غَاشٌّ لَهُمْ إِلا حَرَّمَ اللَّهُ عَلَيْهِ الْجَنَّةَ "Müslümanların çobanlığını üstlenen hiçbir vâlî yoktur ki onları aldattığı halde ölüp de Allah cenneti ona haram kılmış olmasın." [el-Buhari rivayet etti]

O halde insanları saptırarak hakkı batıla batılı hakka çeviren ve emanete hıyanet eden bir yöneticinin hali nice olur? Muhakkak ki o, tebaasını helake sürükleyen bir ruveybida olur. Nitekim Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem] şöyle buyurmuştur:

إِنَّهَا سَتَأْتِي عَلَى النَّاسِ سِنُونَ خَدَّاعَةٌ يُصَدَّقُ فِيهَا الْكَاذِبُ وَيُكَذَّبُ فِيهَا الصَّادِقُ وَيُؤْتَمَنُ فِيهَا الْخَائِنُ وَيُخَوَّنُ فِيهَا الْأَمِينُ وَيَنْطِقُ فِيهَا الرُّوَيْبِضَةُ قِيلَ وَمَا الرُّوَيْبِضَةُ قَالَ السَّفِيهُ يَتَكَلَّمُ فِي أَمْرِ الْعَامَّةِ" İnsanlara öyle aldatıcı yıllar gelecek ki o zaman yalancılar doğrulanacak, doğru sözlüler de yalanlanacaklardır. O zaman hâinlere güvenilecek, güvenilir olanlar da ihânetle suçlanacaklardır. İşte o zaman Ruveybida konuşacaktır." Dediler ki: "Ruveybida da nedir?" Buyurdu ki: "Kamunun işleri hakkında (söz sahibi olan) aşağılık adamdır!" [Ahmed tahriç etti]

İkinci musibet ise yöneticilerin kendi elleriyle yaptıkları aşağılanma yüzünden ümmete isabet eden onca şeye rağmen ümmetin, zalim yöneticiler karşısında sessiz kalması ve onlara karşı çıkmamasıdır... Zira Filistin, Keşmir, Çeçenistan, Kıbrıs, Doğu Timur ve diğerleri heba oldu... Ardından Sudan'ın uzuvları koparıldı koparılmak üzere, Irak, Afganistan, Pakistan ve ardından Yemen Batının dilediği gibi gezip dolaştığı ve araçları Müslümanların yöneticileri ile avenelerinin olduğu bir çatışma arenası haline geldi... O halde azabın sadece yöneticiyi değil bilakis yöneticinin zulmüne sessiz kalan yönetileni de kuşatmasına şaşmamalıdır. Nitekim Allahu Subhânehu şöyle buyurmaktadır: وَاتَّقُوا فِتْنَةً لاَ تُصِيبَنَّ الَّذِينَ ظَلَمُوا مِنْكُمْ خَاصَّةً وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ "Öyle bir fitneden sakının ki içinizden yalnızca zulmedenlere isâbet etmekle kalmaz. Bilin ki Allah'ın azabı çetindir." [el-Enfâl 25]

Ve SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmaktadır:

إِنَّ النَّاسَ إِذَا رَأَوْا الْمُنْكَرَ بَيْنَهُمْ فَلَمْ يُنْكِرُوهُ يُوشِكُ أَنْ يَعُمَّهُمْ اللَّهُ بِعِقَابِهِ "İnsanlar aralarında münkeri görürler de ona karşı çıkmazlarsa Allah'ın katından bir cezayı hepsine genelleştirmesi yakındır." [Ahmed ve Ebu Davud tahriç etti]

Ey Müslümanlar: Artık iki gözü olan herkes için açığa çıkmıştır ki bu durum, ancak geçmişte kendisiyle ıslah olduğu şeyle, yani Allah'ın inzal ettikleriyle hükmeden, Allah'ın yolunda cihat eden, yöneticisinin arkasında savaşılan, kendisiyle korunulan, tebaayı koruyan bir zırh olup onu nasihatiyle kuşatan bir halifenin olduğu Nübüvvet Minhacı Üzere Raşidi Hilafet ile ıslah olur. İşte o zaman ne Amerika'nın ne İngiltere'nin ne de diğer sömürgeci kafir devletlerinin beldelerimizi işgal etmeye ve nüfuzlarını yaymaya zamanları olacaktır. Çünkü o zaman kapılarının dibinde olacak olan İslam'ın nurundan "kaçmak" amacıyla ülkelerine geri çekilerek ayakta kalmanın derdine düşeceklerdir. وَاللّهُ غَالِبٌ عَلَى أَمْرِهِ وَلَـكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَعْلَمُونَ "Şüphesiz ki Allah, emrine galiptir, muktedirdir. Velâkin insanların çoğu bunu bilmezler!" [Yûsuf 21]

 

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Holbrook, Uşaklarından Aylık Rapor Almak için Pakistan'a Geliyor Hizb-ut Tahrir de Tüm Büyük Şehirlerde Gösteriler Düzenliyor

 

     Amerikan kurdu Holbrook, modern ilahlarını razı etmek için başlarını eğen ve Müslümanların kanlarını akıtmaya devam eden fasit Pakistan yöneticilerinden aylık rapor almak için resmi kılıf altında Pakistan'a ulaştı. Bu yöneticiler, geçen sekiz yıl boyunca insanları Amerika'nın İslam'a karşı olan savaşının Pakistan'ın savaşı olduğuna ikna etmek için tüm güçleriyle çalışmışlardır. Bunun için Amerika, Müslümanlardan milyonlarcasını bu savaşın yakıtı olmaya teşvik etmek amacıyla Pakistan'ın dört bir tarafında birçok patlama eylemleri gerçekleştirmiştir. Şimdilerde ise Pakistan yöneticileri, Kuzey Veziristan'ın tamamını Amerika'ya teslim etmişlerdir. Bunun içindir ki onlar, Amerika'nın burada yaptıklarına aldırış etmedikleri gibi hatta Amerika'nın, insansız uçaklarla bölgeye yönelik nerdeyse günlük uyguladıkları hava saldırılarından bile şikayet etmemektedirler. İnsanların evlerini bombalamak ve yüzlerce sivili şehit etmek için Svat ve kabileler bölgesinde savaşmak amacıyla milyonlarca insanı seferber eden Pakistan hükümetinin ağzında geveleyip durduğu devletin hakkı olarak isimlendirdikleri şey işte budur.

Bizler bu yöneticileri; şayet zerre kadar şerefleri kalmışsa bizzat kendi iddialarına göre Pakistan'a 35 küsur milyar dolara mal olan Amerikan savaşından geri çekilmeye davet ediyoruz. Şayet yöneticiler, bu savaşta Amerika'ya ortak olmayı sürdürürlerse ülkedeki kaos devam edecektir.

Bunun içindir ki Hizb-ut Tahrir / Pakistan Vilayeti, Amerikan "yüksek komiserinin" Pakistan'a gelişini protesto etmek amacıyla Pakistan'ın büyük şehirlerinde birçok protesto yürüyüşleri düzenlemiştir. Zira bugün Karaçi, Peşaver ve İslamabad'da yürüyüşler düzenlerken dün de Lahor şehrindeki basın kulübü önünde bir yürüyüş düzenlemiştir. Müslümanlar burada üzerinde "Ey Pakistan Ordusu Holbrook'u Kaldırıp Atınız ve Amerikan Sefaretini Yıkınız" ve "Haçlı Obama'ya Daha Fazla Müslüman Kanı Yok" gibi sloganların yazılı olduğu flamalar kaldırdılar! Bunun yanı sıra yürüyüşlerdeki konuşmacılar, Amerikan nüfuzunu yok etmenin ve Pakistan'daki terörist Amerika'nın çalışmalarını durdurmanın tek pratik yolunun Hilafet Devleti'nin ikamesi olduğunu vurguladılar. O halde gerek halk gerekse askerler olarak Müslümanlar bu azim farzı gerçekleştirmek için Hizb-ut Tahrir ile birlikte çalışmalıdırlar.

Nâvid Butt
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmi Sözcüsü
Pakistan Vilâyeti

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Şeyha Hasina'nın Hindistan Ziyareti Teslimiyetin ve Köleliğin İlanıdır

 

     Şeyha Hasina ile Hindistan Başbakanı Manmohan Singh'in bir araya geldikleri görüşmenin sonunda 12.01.2010'da Yeni Delhi tarafından yayınlanan ortak sonuç bildirgesi, teslimiyetin ilanı mesabesinde olup aynı zamanda Şeyha Hasina'nın Hindistan'daki efendilerine utanç verici köleliliği anlamına da gelmektedir. Sonuç bildirgesi "Ortak işbirliği için kapsamlı bir plan oluşturmak üzere iki ülkenin başbakanlarının anlaşmasını" içermekte olup bu da Şeyha Hasina'nın, müşrik bir düşman devletle ortak işbirliği noktasında uzunca bir listeyi onayladığı anlamına gelmektedir. Dolayısıyla bu anlaşmayı kapsamlı bir teslimiyet planından başka bir şeyle nitelendirmek mümkün değildir.

Anlaşma, eşyaların kara ve demir yoları ile Hindistan'a transferi için Chittagong ve Mongla limanlarının kullanılması noktasında Bangladeş'in Hindistan'a izin verdiğini içermektedir ki bu, Hindistan için büyük bir ödül sayılır. Zira Bangladeş'in çıkarlarının stratejik riske maruz kalırken Hindistan bundan büyük ekonomik çıkar elde edecektir. Ayrıca her iki taraf, bir kereliğine veya uzun vadeli olarak Chittagong'dan ticari taşımacılığın yapılmasına izin verilmesi üzerinde de anlaşmıştırlar. Bu ise Şeyha Hasina hükümetinin önceden kabul ettiği "ticari taşımacılığa bir kereliğine izin verilmesi" anlaşmasının geliştirilmesi anlamına gelir.

Sonuç bildirgesine göre Şeyha Hasina ile Manmohan Singh'den her biri ortak güvenlik işbirliğinin zarureti üzerinde anlaşmıştır. Bu da Şeyha Hasina hükümetinin, Hindistan'ın güvenliğinin korunması için Hindistan ile olan işbirliğini sürdürmeye bağlı kalmasından başka bir anlama gelmemektedir. Şeyha Hasina ile hükümetinin, sınır muhafızlarının katledilmesi hususunda Hindistan ile olan işbirliğini hatırlatmamıza gerek bile yoktur.

Öte taraftan Şeyha Hasina, Hindistan ile birlikte uluslararası terörizmle mücadele anlaşması imzalamıştır. Şimdi Amerika, İngiltere, Hindistan ve "İsrail'in" "uluslararası terörizmle mücadele" gerekçesi altında İslam'a ve Müslümanlara karşı açtığı haçlı savaşını Şeyha Hasina'nın gözleri görmüyor mu?

Bunun yanı sıra Şeyha Hasina, Hindistan'ın Birleşmiş Milletlere bağlı Güvenlik Konseyi daimi üyeliğine adaylığını Bangladeş'in onayladığını ve desteklediğini de ifade emiştir. Bu konseyin, elli küsur yıldan beri Hindistan'ın işgal ettiği Keşmir de dahil Müslümanların beldelerinin işgal edilmesine ve yıkılmasına meşruiyet kazandıran terörist devletlere ait bir konsey olduğunu Şeyha Hasina'nın gözleri görmüyor mu?

Şeyha Hasina, Hindistan'a yönelik köleliği karşısında ne elde etmiştir? Şüphesiz Şeyha Hasina ve onun kuyrukları, bu anlaşmaların diplomatik bir başarı olduğu iddiasıyla kutlama yapacaklar ve Hindistan'ın, Taipamuka meselesi olarak bilinen Bangladeş'e yönelik düşmancıl projeyi ilerletmeyeceğine dair Manmohan Singh'in teyidini büyük bir başarı sayacaklardır. Ayrıca Hindistan Başbakanı'nın, Hindistan'ın Bangladeş'te bir dizi ekonomik proje oluşturmak için milyar dolar ayırdığını ve Bangladeş'e 250 megawatt elektrik tedarik edilmesini onayladığını ilan etmesiyle de övüneceklerdir.

Hindistan'ın Taipamuka meselesinin ilerlemesini durdurmasına gelince; özellikle Bangladeş halkı Hindistan'ın on yıllar boyunca bu meseleyi suiistimal ettiğine tanık olmuşlarken ortada Bangladeş'i boş bir vaade güvenmeye itecek bir şey bulunmamaktadır. Projelerin inşası ve Bangladeş'e elektrik tedarik edilmesi meselesi ise ne diplomatik bir başarı ne de siyasi bir kazanım sayılır. Zira bu yardımlar, sömürgeciliği kökleştirmeye ve onu ülkede genişletmeye dönük yardımlardan başka bir şey değildir.

Ey Müslümanlar!

Şeyha Hasina hükümetini, kendi çıkarlarını korumak ve ülkedeki egemenliklerini kökleştirmek için Amerika, İngiltere ve Hindistan getirmiştir. Bunun içindir ki Şeyha Hasina hükümeti, onlar adına bunları gerçekleştirmek için tüm gücüyle çalışmaktadır. Halbuki Allah Subhanehu şöyle buyurmaktadır:

وَلَن يَجْعَلَ اللّهُ لِلْكَافِرِينَ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ سَبِيلاً "Muhakkak ki Allah, kâfirler için müminler aleyhine asla bir yol (egemenlik) kılmayacaktır!" [en-Nîsa 141]

Allah [Subhanehu ve Te'alâ], kafirlerin ve müşriklerin Müslümanlar üzerinde sultan sahibi olmalarını ve Müslümanların da buna sessiz kalmalarını haram kılmıştır. Bunun içindir ki Hizb-ut Tahrir sizleri, hükümetin hıyanetine karşı etkin bir şekilde harekete geçmeye davet etmesinin yanı sıra bu hükümeti kaldırıp atmak ve düşmanlarınızın çıkarları için değil de işlerinizi gözetmek için tüm ihlasıyla çalışacak olan Hilafet Devleti'ni ikame etmek için çalışmaya da davet etmektedir.

 

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER