Perşembe, 03 Rebiu’l Evvel 1446 | 2024/09/05
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

-Basın Açıklaması- Haçlılar, Çocuklarımıza Uyguladıkları Vahşi Tarihlerini  Bizlere Fiilen Hatırlatmaktadırlar

 

     Bir Amerikan haçlı konvoyu, 06.01.2010'da Nangarhar Eyaleti Rodat bölgesinde 9 öğrenciyi katletti ve 85 kişiyi yaraladı. Olay, kafir Amerikan kuvvetlerinin çikolata dağıtmak bahanesiyle bir okula girdikleri sırada gerçekleşti. Zira önce el bombaları attılar ardından da ateş açtılar. Medyayı ve insanları aldatmak için de Nangarhar Vali Sözcüsü olayın, 3 çocuğun ölümüne, 30 kişinin yanı sıra 3 Amerikan askerinin yaralanmasına yol açan bir mayın patlaması yüzünden meydana geldiğini açıkladı. Bunun ardından Amerikalıların ajanı, etkilenen bölgedeki ve bölgeye komşu olan Kut'taki insanların evlatlarını kaybetmeleri yüzünden harekete geçmelerini engellemek amacıyla onlarla tartıştı.

Bu haçlı eylemleri yeni bir şey olmayıp sürpriz de değildir. Zira çocuklara ve kadınlara ateş açtıkları veya yemeleri için köpeklerini üzerine saldıkları veya tecavüz ettikten sonra onları yaktıkları Afganistan ile Irak'ta binlerce askeri operasyonlar yapmaları sadece geçen birkaç yılla sınırlı değildir. Bilakis tarihleri boyunca Filistin, İspanya, Cezayir, Bosna, Azerbaycan ve diğer İslami beldelerdeki Müslümanlara yönelik toplu katliamlar yapmışlardır.

Müslümanların gerçek lideri halifenin olmayışı bizleri, bu vahşi kafirlerin, kuvvetlerinin ve başımıza diktikleri ajan nizamların tahakkümü altına sokmuştur ki bu nizamlar, bizleri müdafaa etmemektedirler. Bilakis vahşi eylemleri meşrulaştırmakta ve olayları sunum şekliyle ümmeti ve medyayı aldatmaktadır.

Bu tür olaylara verilecek cevap, Müslümanların gerçek lideri halifenin/imamın rayesi altında birleşmiş orduların geçmişteki kılıçları olmalıdır. Yoksa bunlara verilecek cevap, ne üç beş kınama ifadesidir ne dayanışmadır ne gösterilerdir ne de bizleri değil de bu haçlıları savunan Birleşmiş Milletler ile insan hakları örgütlerinden taleplerde bulunmaktır.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ لاَ تَتَّخِذُواْ بِطَانَةً مِّن دُونِكُمْ لاَ يَأْلُونَكُمْ خَبَالاً وَدُّواْ مَا عَنِتُّمْ قَدْ بَدَتِ الْبَغْضَاء مِنْ أَفْوَاهِهِمْ وَمَا تُخْفِي صُدُورُهُمْ أَكْبَرُ قَدْ بَيَّنَّا لَكُمُ الآيَاتِ إِن كُنتُمْ تَعْقِلُونَ "Ey iman edenler! Kendi dışınızdakileri dost, sırdaş edinmeyin! Çünkü onlar size fenalık etmekten asla geri durmazlar ve hep sıkıntıya düşmenizi isterler. Gerçekten, kin ve düşmanlıkları ağızlarından (dökülen sözlerinden) belli olmaktadır. Kalplerinde sakladıkları (düşmanlıkları) ise daha büyüktür. Eğer aklediyorsanız, ayetlerimizi size açıklamış bulunuyoruz." [Âl-i İmrân 118]

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Afganistan
Medya Bürosu

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Zengibar'daki Elektrik Krizi Öncelikli Olarak İdeolojik Bir Krizdir

 

2009 aralığının onundan bu yana insanlara verilen elektriğin kesilmesi nedeniyle Zengibar Adası gecenin karanlığına gömülmüştür. Su-Enerji ve Arazi Bakanı, 11.12.2009'da basına yaptığı ilk açıklamasında elektriğin insanlara tekrar tabii bir şekilde verilmesi için üç haftaya ihtiyaç olduğunu söylemiştir. Bundan iki hafta sonra elektrik akımı başladı ama en fazla beş dakika sürdü ve 21.12.2009'da bahsi geçen bakan, elektriğin tekrar verilmeye başlamasının iki haftaya ek olarak bir aya daha ihtiyaç duyduğu şeklinde bir açıklamada bulundu. Bunun ardından 20.02.2010'da, yani elektrik krizinin başlamasından yaklaşık üç ay sonra üçüncü kez elektriğin tekrar verileceğine dair bir açıklamada bulundu!

Kriz, Zengibar Fomba'da bulunan elektrik santralindeki patlama nedeniyle başlamıştır. Zira santral, elektrik akımını Tanzanya'daki Ras Kimuni'den tedarik etmektedir. Ancak bu sorunun kökü sadece bir ay öncesine dayanmamaktadır. Zira sorunun aslı, eski santral donanımlarına, yedek parçalara ve santralin 1976 yılında inşa edilmesinden bu yana gerekli bakımın yapılmamasına dayanmaktadır.

Bu kriz, insanların zaten zor olan yaşam zorluklarını artırmıştır. Zira Zibuki Şirketi ile Zengibar Plastik Şirketi gibi bazı şirketler kapılarını kapatmak zorunda kalmışlardır. [Günlük el-Ahbar Gazetesi/28.12.2009] İnsanlar yüksek elektrik üretim maliyetlerine tahammül ederlerken içmeye elverişli temiz su yokluğu, güvenlik eksikliği, toplu ulaşım bilet fiyatlarındaki artış, geceleri hırsızlık ve soygun olaylarının artmasından dolayı insanların mal güvenliğinin kaybolduğu ve insanlar arasında kolera gibi salgın hastalıklarının yayıldığı bir ortamda petrol fiyatlarındaki artışa da katlanmaktadırlar. [Zengibar'ın Sesi/27.12.2009] Ayrıca motor kullanmaları nedeniyle birçok kişide yanıklar oluşurken pirinç fiyatları da yükselmiştir.

İnsanlar bu trajik krizin ve yaşam zorluklarının altında iken hükümet sanki bu krizi bilmiyormuşçasına hareket etmesinin yanı sıra muhalefet partisi de sessiz kalıp kılını dahi kıpırdatmamaktadır! En garip olanı ise hükümete karşı koymalarıyla bilinen bazı şeyhlerin ve İslami kuruluşların, insanların hayatını kurtarmak amacıyla acil çözüm oluşturması için hükümete baskı yapmak yerine kabir ehlinin sessizliği gibi sessiz kalmaya devam etmeleridir. Bilakis bunların yerine onlardan bazıları, bunun Allah Subhanehu ve Te'alâ'nın bir kazası olduğu hususunda Müslümanları bilgilendirmeye başvurmakta ve bu gerçeği reddedenleri de cehennem ateşi ile tehdit etmektedirler. Zira kusur ve ihmal olarak bilinen bu felaket nasıl olur da kaza olarak nitelendirilebilinir?! Bunun yanı sıra bazı enstitüler, sorunun hakikati ve çözümü noktasında insanları bilinçlendirmek yerine uyuşturmak ve hipnotize etmek için onları tılsımlarla donatmaktalar ve cemaat salatı ile festivaller düzenlemeye teşvik etmekteler.!!

Hükümet ulusal ekonominin %35'ine ortak olmasına rağmen elektrik krizi, sadece Zengibar'da değil tüm Tanzanya'da olan köklü bir sorundur. Yani hükümet, her ay 1.7 milyar şilinden daha fazla kayba uğrarken bazı ekonomik sektörler %10'dan daha fazla kayıplara uğramaktadırlar. Bundan daha beteri ise Tanzanya vatandaşlarından sadece %15'i bu hizmetlerden faydalanmaktadırlar.

Hükümetin, sadece 30 megawatt üretmelerine rağmen çalışmayan "Sun Gaz" ve "Halle" santralleri gibi elektrik üretim santrallerindeki elektrik motorlarının üretimi ile ilgili pek çok sorunların içerisine düştüğünü söylemeye gerek bile yoktur.

Bu krizin kökü ne kaynak yetersizliği ne santrallerin onarımına olan ihtiyaç ne de yedek parça eksikliğidir. Bilakis kriz bundan daha büyüktür ki o da insanların sorunlarını adil bir şekilde gözetmekte başarısız olan kapitalizm ideolojisi sorunudur. Zira o, özellikle fakirler olmak üzere insanların geneline önem vermeyen sömürgeci kafir Batılı devletler tarafından genç ve zayıf milletlerin başlarına dayatılan sömürgeci bir ideolojidir.

İslami ideoloji, insanın bu hayattaki sülukunu dünya ve ahiret hayatını ıslah edecek şeylere bağlayan sağlam bir akide üzerine bina edilmiştir. Zira o, kainatı, insanı ve hayatı yaratan bir yaratıcının varlığına ve bu hayattan sonra Allah Subhanehu ve Te'alâ'nın tüm beşeri, dünyadaki amellerinden dolayı hesaba çekeceği hesap günü olduğuna inanmaya mebnidir. İslam, insana bir üretim ve fayda aracı olarak da bakmaz. Bilakis insana, Allah Subhanehu ve Te'alâ'nın kerim kıldığı ve kendisine ibadet etmesi için yarattığı bir kul olarak bakar ki ne zulmetsin ne de zulme uğratılsın. İslam, Allah'a olan ubudiyetin gerçekleşmesi için insanların hayatını, insanlardan hiç birine başkalarını faydalanmaktan mahrum ederek kendi özel çıkarları için servetlere sahip olmalarına izin vermeyecek şekilde tafsili olarak tanzim etmiştir. Bunun içindir ki İslam, ferdi mülkiyet, devlet mülkiyeti ve kamu mülkiyetinin arasını ayırmış ve fertlerin, insanların genelinin ihtiyaç duyduğu kamu mallarını sahiplenmemelerine hırs göstermiştir. Zira Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem] şöyle buyurmuştur:

الناس شركاء في ثلاث، الماء والكلأ والنار "İnsanlar üç şeyde ortaktırlar: Su, mera ve ateş." Buradaki ateşe enerji üreten motorlar da girmektedir.

Bundan dolayı enerji, şeri hükümlere göre insanlara tedarik edilmesi gereken kamu mülkiyetinden sayılmaktadır. Dolayısıyla devlet, insanların ihtiyaçlarını tatmin edecek şekilde ve şayet bedava sağlama imkanı yoksa maliyet fiyatına elektriğin sağlanmasını garantilemek için çaba sarfetmelidir. Dolayısıyla da insanlara elektrik tedarik ederken maddi bir kazanç beklememesi gerekmesinin yanı sıra bu kamu mallarını özelleştirmesi de caiz değildir.

Bunun yanı sıra İslam'da siyaset, insanların işlerini şeri kaynaklardan elde edilmiş şeri hükümlere göre gözetmektir. İslam'daki siyasiler ve yöneticiler ise Allah [Subhanehu ve Te'alâ]'dan ittika eden, hesap gününden, cehennem ateşinden korkan ve cenneti uman kimselerdir. Zira siyaset, kapitalist ideolojinin durumunda olduğu gibi hızlı bir şekilde servetler elde etme sanatı değildir.

Velhasıl Hizb-ut Tahrir, yeterli kapasiteye sahip belli başlı İslami ülkelerde ikame etmek ardından da dünyanın dört bir tarafına yaymak ve genişletmek için çalıştığımız Hilafet Devleti'nin kurulması amacıya çalışmak için Müslümanların saflarını kendi safıyla birleştirmeye davet etmektedir. Bizler de gayrimüslimlerden olan akıl sahiplerini yalnız İslam'a davet ediyoruz ki Dünyanın kapitalizmin bu sorunları çözmede başarısız olduğuna dahası toplumları parçaladığına şahit olduğu bir sırada İslam, beşerin tüm sorunlarını çözmeye muktedirdir.

Selam hidayete tabi olanların üzerine olsun.

 

Mesut Museylem
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Doğu Afrika
Medya Temsilcisi Yardımcısı

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Öldürmeyen Darbe Güçlendirir

Saygın Şeyhan Gazetesi;

es-Selamu Aleykum ve Rahmetullahi ve Berakatuh;

 

Gazetenizin 24.12.2009 ve 31.12.2009 tarihli arka arkaya iki sayısındaki parti ve sendika sayfasında Hizb-ut Tahrir'e yönelik birçok iftiralara, ithamlara ve yanlış suçlamalara yer verilmiştir. İki makalede Hilafet'e davet, demokrasiye ve komünizme saldırılması, bunlara küfür fikirleri olarak itibar edilmesi ve benzerleri gibi Hizb-ut Tahrir'in fikirleri zehirli fikirler olarak tanımlanmıştır. Cevap hakkımızı kullanarak aşağıdaki hususları açıklarız:

Birincisi: Hilafet'i ikame edip Müslümanlar için bir halifenin nasbedilmesi ve Allah'ın kitabı ile Muhammed [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in sünneti ile amel etmesi için ona biat edilmesi yoluyla İslami hayatı yeniden başlatmaya davet etmek kitap ile sünnetten istinbat edilmiş şeri hükme bağlanmaktan başka bir şey değildir. Buna dair pek çok delil vardır. Zira Allahuteala şöyle buyurmuştur:

وَأَن احْكُمْ بَيْنَهُمْ بِمَا أَنزَلَ اللَّهُ وَلاَ تَتَّبِعْ أَهْوَاءَهُمْ "Aralarında Allah'ın indirdikleri ile hükmet! Sakın onların hevalarına tabi olma!" [el-Mâide 49]

Dolayısıyla hükümler ve kanunlar, beşerin koyduğu değil Allah'ın inzal ettikleri olmalıdır. Sallallahu Aleyhi ve Sellem ise şöyle buyurmuştur:

مَنْ خَلَعَ يَدًا مِنْ طَاعَةٍ لَقِيَ اللَّهَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ لا حُجَّةَ لَهُ وَمَنْ مَاتَ وَلَيْسَ فِي عُنُقِهِ بَيْعَةٌ مَاتَ مِيتَةً جَاهِلِيَّةً "Her kim itaatten elini çekerse, kıyamet gününde lehine hiçbir delil bulunmaksızın Allahuteala'nın karşısına çıkar. Her kim de boynunda biat olmadan ölürse cahilliye ölümü ile ölmüş olur." [Muslim rivayet etti]

Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'den sonra biat ise ancak bir halifeye olur. O halde bu kavilleri dile getiren bir kimse zehir mi saçmaktadır?!

Hilafet'in 1924 yılında yıkılmasıyla Müslümanların beldeleri parçalanmış, Yahudiler Filistin'i işgal etmiş, milletler başımıza üşüşmüş ve bizler haçlı işgali altına girmişken bir makale, Hilafet'in dönmesini Müslümanlar için hayati bir mesele olarak görmemizi nasıl olur da reddedebilir! Evet, Hilafet'in dönmesi Müslümanlar için hayati bir meseledir çünkü Müslümanların meselesi özellikle de Filistin meselesi Hilafet dönmedikçe asla çözülmeyecektir.

İkincisi: Kendisine saldırmamızdan dolayı makalenin bize saldırdığı demokrasiye gelince; çünkü İslam yasamayı beşerin Rabbine isnat ederken demokrasi ise beşere isnat emektedir. Allahuteala şöyle buyurmuştur:

إِنِ الْحُكْمُ إِلاَّ لِلّهِ "Muhakkak ki hüküm ancak Allah'a aittir." [Yûsuf 40]

Dolayısıyla İslam, insanlara hükümleri seçme hakkı vermemiş olup hükümler, onlara alemlerin Rabbi tarafından farz kılınmıştır. Allahuteala şöyle buyurmuştur:

وَمَا كَانَ لِمُؤْمِنٍ وَلاَ مُؤْمِنَةٍ إِذَا قَضَى اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَمْرًا أَن يَكُونَ لَهُمُ الْخِيَرَةُ مِنْ أَمْرِهِمْ "Allah ve resulü, bir işe hükmettikleri zaman mümin bir erkek ve mümin bir kadına kendi işlerinde artık seçme hakkı yoktur." [Ahzâb 36]

Demokrasi ise ekini ve nesli helak edip serveti dünyadaki insanlardan azınlık bir zümrenin tekeline veren ekonomik sisteminin vahşeti yüzünden dünyanın kasıp kavrulduğu kapitalizm ideolojisinin yönetim sistemidir.

Üçüncüsü: Makalede Hizb-ut Tahrir'in kurucusu Şeyh Takiyuddin en-Nebhani'nin Beyrut'taki Amerikan büyükelçisini cizye ödemek veya İslam'a girmek arasında muhayyer bırakınca onun da cizye ödemeyi tercih ettiğinin geçmesine gelince; cevap vermeye bile gerek duyulmayacak şekilde oldukça abartılı olmasından dolayı "Nasreddin Hoca'nın" hikayelerine benzeyen bir iftiradır. Müntakim ve Cebbar olan Allah katında bu iftiraların, yalanların ve ithamların hesabını soracağız ki O, şöyle buyurmuştur:

مَا يَلْفِظُ مِنْ قَوْلٍ إِلاَّ لَدَيْهِ رَقِيبٌ عَتِيدٌ "(İnsan) hiçbir söz söylemez ki, yanında gözetleyen yazmaya hazır bir melek bulunmasın." [Kaf 18]

وَلاَ تَقْفُ مَا لَيْسَ لَكَ بِهِ عِلْمٌ إِنَّ السَّمْعَ وَالْبَصَرَ وَالْفُؤَادَ كُلُّ أُوْلَئِكَ كَانَ عَنْهُ مَسْئُولاً "Bilmediğin şeyin ardına düşme! Muhakkak ki kulak, göz ve kalp, işte bunların hepsi ondan mesuldür." [el-İsra 36]

 

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Elektrik ve Gaz Kesintisi Krizi, İnsanların Dikkatini Amerikan Savaşından Başka Tarafa Çekmek için Hain Yöneticilerin Oluşturduğu Yapay Bir Krizdir

 

      Hükümet, habis hedefler için insanları bir krizden başka bir krize taşımayı alışkanlık edinmiştir. Zira Pakistan'ın Blackwater cinayet şirketinin hedefi haline geldiği, Amerika'nın denetimi ve öncülüğünde Veziristan ile kabileler bölgesinde askeri operasyonların sürdüğü, hükümetin tam korumasında hava kuvvetleri tarafından saldırılar düzenlemeleri amacıyla Veziristan bölgesinin Amerikalılarca çiğnenmesi için onlara teslim edildiği ve acı soğuğun altında yüz binlerce ailenin açık havada kalmaya mecbur edildiği bir sırada hükümet, insanların dikkatlerini Amerika'nın Pakistan'ın işlerine açıkça müdahale etmesinden başka bir yere çekmek için insanların başına art arda krizler oluşturmaya kastetmektedir. Yine hükümet, insanların ve "demokrasinin korunmasına" hırs gösteriyormuş gibi göründüğü bir sırada o, insanları günlük sorunlar içerisinde meşgul etmek için elektrik ve gaz kesintisi yoluyla insanların hayatıyla oynamaktadır.

Mevcut gaz krizine gelince; bu yapay bir krizdir. Zira gaz şirketi, üretimini arttırmasına rağmen bu kullanılmamıştır. Oysa bilinmektedir ki tüketicilerin ihtiyaç duyduğu gaz miktarı, Pakistan'da üretilen gaz miktarının %6'sını geçmemektedir ki bu da tüketiciler için sağlanması kolay olan bir husustur. Mevcut durumda ise hükümet, elektrik enerjisi üretimi için gazın %35'ni kullanmakta olup hükümetin gazı, kömür, su ve rüzgar gibi diğer alternatiflerle değiştirmesi kolaydır ki bunlar Pakistan'da fazlasıyla mevcuttur. Zira Pakistan'ın mevcut kapasitesi, sudan 50.000 megawatt, rüzgardan 50.000 megawatt ve kömürden ise yüz binlerce megawatt elektrik üretmesine imkan vermektedir. Tüm bunlara rağmen bizim elektrik ihtiyacımız 20.000 megawattı geçmemektedir. Ancak sorun gaz sıkıntısı sorunu değildir. Bilakis sorun, fasit ve hain yöneticilerdir. Nitekim hükümet, on yıl önce gaz kullanmaya teşvik etmiş, 2.5 milyon araba benzin yerine gaz kullanımına geçmiş ve o zaman yüz binlerce ailenin günlük hayatında bel bağladığı arabalarına gaz tedarik etmeleri için insanların milyarlar harcayarak inşa ettiği 3000 istasyonu şu anda Uluslararası Para Fonundan aldığı emirlerin ardından yıkmak istemektedir.

Arabalarından her biri için her ay 500 litreden daha fazla benzin yakan bu hükümetin üyelerinin, kendini paralayan yüz binlerce ailenin çabalarını yağmalamaktan iştahları kabarmaktadır.

İşte bu yöneticiler sizlere hiç önem vermemektedirler. Onların tek derdi yabancı efendilerini mutlu etmek ve ceplerini para ile doldurmaktır. O halde bu yöneticileri kaldırıp atınız ve ümmeti sadece bu yapay krizlerden değil bilakis karşı karşıya kaldığı gerçek krizlerden de kurtaracak ve bölgeyi Amerikalı işgalciler için mezara çevirecek olan Hilafet Devleti'ni ikame ediniz.

 

İmrân Yûsufzây
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmi Sözcü Yardımcısı
Pakistan Vilâyeti

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Karaçi Patlaması Amerika'nın "Fitne" Savaşını Beslemek için Amerikan Blackwater Şirketinin Yeni Bir Terörist Saldırısıdır

 

      Hizb-ut Tahrir, Muharremin onunda Karaçi şehrindeki büyük bir kalabalığın içerisinde gerçekleşen patlamayı kınar. Pakistan'daki herkes, artık bilmektedir ki bu patlamaların arkasında duran bizzat Amerika ile Blackwater gibi ona bağlı cinayet şirketleridir. Zira üniversitelerde, pazar yerlerinde, mescitlerde ve kalabalık yerlerde gerçekleşen patlamaların arkasında bu şirketler olup aleni olarak Irak'taki fırkacılık fitne ateşini tutuşturan da bizzat bu cinayet şirketleridir. Bunun yanı sıra Amerika, sözde terörizme karşı savaşı, yani yakıtı kabileler bölgesindeki Müslümanlar ile Müslüman Pakistan ordusu olan bu savaşı haklı göstermek amacıyla kamuoyu oluşturmak için hain Pakistan yöneticileriyle de işbirliği yapmaya çalışmaktadır.

Nitekim bu stratejiyi Amerikan Harp Bakanı Robert Gates'in bizzat kendisi teyit etmiştir. Zira o şöyle demiştir: "Ravalpindi'deki mescitte gerçekleşen saldırı gibi maruz kaldıkları saldırıların artmasıyla bizden daha fazla yardım talebinde bulunmaya başvuracaklardır." Pakistan'da gerçekleşen patlama eylemlerinin, "terörizme" karşı savaşını destekleyici bir kamuoyu oluşturmayı ümit eden Amerikan çıkarlarına hizmet ettiğinde şüphe yoktur.

Karaçi'de gerçekleşen patlamanın sorumluluğu, demir parmaklıların arkasına atmak yerine yeryüzünde fesat saçsın diye cinayet şirketi Blackwater'in elini kolunu serbest bırakan hükümete aittir. Yine bu patlamadan gerek onların Pakistan şehirlerinin sokaklarında silahlı olarak serbestçe dolaşmalarına gerekse kontrol yapılmaksızın veya gümrük dairesinden geçirmeksizin Pakistan hava yollarıyla ulaşan kapalı büyük sandıkların gelmesine izin veren hükümet sorumludur. Ayrıca Amerikalılar, göçmen bürosundan izin almaksızın Pakistan'a girip çıkma imkanı veren bir dokunulmazlığa sahip olup İslamabad'a paralel şekilde iki askeri üste Amerikan kuvvetleri bulunmasının yanı sıra Amerikan sefareti adı altında 56 hektarı bulan bir üsle birlikte Jakobabad bölgesine inşası tamamlanan başka bir askeri üs daha bulunmaktadır.

Bu ve tüm insanların bildiği diğer hakikatler, herkesin gözü önün meydana gelmekte olup bu patlama eylemlerinin sorumluluğu Amerika ile işbirliklerinden dolayı Zerdari ile Gilani hükümetine aittir.

Ey Müslümanlar! Ülkeniz gözlerinizin önünde yıkıldığı halde ne zaman kadar buna seyirci kalmaya devam edeceksiniz? Omuzlarınızda eşlerinizin, evlatlarınızın ve erkeklerinizin kefenleri olduğu bir halde koşuşturmaya devam edeceksiniz? İzzetli ve şerefli bir hayatı özlemediniz mi? O halde bunu gerçekleştirmek için Amerika'yı bölgeden kovmak için çalışınız.

İyi biliniz ki Amerikan varlığını ülkeden söküp atmanın tek pratik yolu, mevcut ajan yöneticileri kaldırıp atmak ve tahtlarının enkazı üzerine Hilafet Devleti'ni kurmaktır. Ayrıca bizler, Pakistan ordusundan adeta dayanmış kütükler gibi durmak yerine İslam ve Müslümanları koruma vecibelerini yerine getirmelerini talep ediyoruz. Muhakkak ki küfür nizamını söküp atmak Amerika'dan ebediyete kadar kurtulmak amacıyla Hilafet Devleti'ni kurması için Hizb-ut Tahrir'e nusret vermesi gereken ordunun boynuna binmektedir.

Nâvid Butt
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmi Sözcüsü
Pakistan Vilâyeti

Devamını oku...

Cumhurbaşkanının Askeri Yardım Talep Etmesine Eş Zamanlı Olarak Amerikan Devlet Başkanı Yahudi Varlığına Yaklaşık Üç Milyar Dolar Askeri Yardım Yapmaktadır

 

      Lübnan Cumhurbaşkanı Michel Süleyman, Amerikan Başkanı'nı ziyaret ettiği sırada düşmanlarına karşı kendisini savunabilmesi ve sözde "terörizme" karşı koyabilmesi için Birleşik Devletler'den Lübnan'a daha fazla askeri teçhizat tedarik etmesi talebinde bulunduğu gibi ülkesine ekonomik yardımda bulunma ve siyasi olarak destekleme çağsısında da bulunduğunu açıladı.

Tabii ki Lübnan Cumhurbaşkanının bahsettiği Lübnan'ın düşmanlarının, Yahudi devleti olduğu Amerikan Başkanı'nın aklından hiç mi hiç geçmemiştir. Zira bu varlığı en çok destekleyen kendi devletidir. Hem Lübnan halkı hem de Lübnan dosyasıyla ilgili olan başkalarının bildiğini o da bilmektedir ki bu ülkedeki siyasi guruplar devlet başkanının kendisi için yardım istediği ordunun Yahudi ordusunun saldırısına karşı koymakla görevli olmayıp ancak "direnişe" yani Hizbullah'a karşı koymakla görevli olduğu üzerinde hem fikirdirler. Nitekim bu, bakanlığın art arda yaptığı beyanatlardan son bakanlık bildirisine varıncaya kadar onaylamış olan bir husustur. Bunun içindir ki Obama, Lübnan Devlet Başkanı'nın ziyareti sırasında ondan "İsrail'e" yönelik tehditlerini durdurması için Hizbullah'ın silah kaçakçılığını engellemesini talep etmiştir. Dahası o, bu ziyaretle eş zamanlı olarak 2.775 milyar dolar değerinde "İsrail'e" yönelik güvenlik yardımı yapılmasını onaylamasının yanı sıra bu yardım, "İsrail" ile Amerikan yönetimi arasındaki karşılıklı anlaşmalara göre ikinci yıldan itibaren gelecek on yıl içerisinde 30 milyar dolara yükseltilebilecektir.

Bu ziyaret ile arkasında bıraktığı açıklamalar, on yıllardan beri art arda gelen cumhurbaşkanlarının alışkanlık edindiği bir geleneği teyit etmektedir. Dikkat edin! O, Amerika Birleşik Devletleri'ne kur yapmaktır. Dolayısıyla bu yönüyle yeni olan bir şey yoktur. Ancak Lübnan varlığı ile onun hususiyetleri hakkında ne söylenirse söylensin bu basamaklar her defasında bizlere, Batılı devletler ile onun politikalarına yönelik her türlü dostlukları reddetmemiz gerektiği çağrısında bulunmaktadır. Zira hata hatayı meşrulaştırmaz. Her ne kadar Lübnan varlığının ortaya çıkışı onu bağımsız karar almaktan aciz kalmaya ve karlarını bağlı olduğu daha büyük bir güce bırakmaya mahkum etmiş olsa da bu, büyük devletleri dost edinmeyi meşrulaştırılmaz. Nitekim Amerika Birleşik Devletleri gibi sömürgeci bir devletten yardım talebinin onu hoşnut edecek, onun politikalarına ve taleplerine boyun eğecek şartların dışında asla mümkün olamayacağı hiç kimseye gizli değildir.

Muhtemelen cumhurbaşkanının açıklamasında Amerikan Devlet Başkanı'nı bu yardıma ikna etmek için "terörizmle mücadeleye" tevessül etmesi bunu teyit etmektedir. Cumhurbaşkanının terörizm diye tanımladığı şeyle mücadelede ısrar etmesi ve bu ısrarı da ana başlıklardan biri yapmasından dolayı onun açıklaması yeni bir şey değildir. Bunun yanı sıra Lübnan yöneticilerinin yasaları ihlal etse ve yasaların aleyhine olsa bile "terörizmle mücadele" adı altında güvenlik ve yargı dosyalarının oluşturulmasına hırs göstermeleri, uzun yıllardan beri verdikleri izlenimleri teyit etmektedir. Bu da bizleri şu soruyu sormaya sevk etmektedir:

Lübnan otoritesi, Amerika'dan yardımı gerçekten terörizmle mücadele etmek için mi istiyor? Yoksa o, Amerika'nın desteğini almak ve onu hoşnut etmek için kendisinin terörizm olarak isimlendirdiği şey ile mücadele mi edecektir?

 

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Türkiye-Pakistan-Afganistan Zirvesi Amerika'nın İşgalini ve Müslümanları Katletmesini Meşrulaştıran Bir Zirvedir

     Türkiye'nin girişimiyle Türkiye-Pakistan-Afganistan üçlü zirvenin ilki 1 Nisan 2007'de Ankara'da, ikincisi 6 Aralık 2008'de İstanbul'da, üçüncüsü 30 Nisan 2009 Ankara'da, en son olarak Türkiye'nin ev sahipliğinde 25 Ocak 2010'da İstanbul'da Türkiye-Pakistan-Afganistan cumhurbaşkanları arasında yapıldı. Zirvede başta terörizmle mücadele ve eğitim konuları olmak üzere birçok hususlar ele alındı ve sembolik bir sonuç bildirgesi hazırlandı.

Amerika, 2001 sonunda işgal ettiği Afganistan'daki bataklığından çıkış yolları ararken, konuyla ilgili zirve üzerine zirve düzenleniyor. Nitekim 25 Ocak 2010'da İstanbul'da Türkiye-Pakistan-Afganistan cumhurbaşkanları arasında yapılan üçlü zirvenin yanı sıra dün 26 Ocak 2010'da Afganistan'a komşu ülkeler arasında yapılan Asya'nın Kalbinde Dostluk ve İşbirliği Zirvesi ile yarın 28 Ocak 2010 perşembe günü Londra'da yapılacak olan Afganistan konferansı Amerika'nın işgali ile Kabil şerifi Karzai'nin başında olduğu işgal hükümetini meşrulaştırma zirveleridir.

Aslında Amerika, sekiz yıldan beri işgal edip binlerce Müslümanı katlettiği Afganistan'da bir gurup Müslüman mücahit karşısında çaresiz kalmış ve bitap düşmüştür. Nitekim NATO kuvvetlerinin komutanı ABD'li General Stanley McChrystal'in: "Asker olarak, yeterince savaştığımızı düşünüyorum. Bütün savaşlarda olduğu burada da siyasi çözümün kaçınılmaz olduğuna inanıyorum" şeklindeki açıklaması Amerika'nın bu acziyetini ve çaresizliğini açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Amerika'nın sekiz yıldan beri işgalle ve savaşla kazanamadığı başarı, Müslümanların hain yöneticileri liderliğinde yapılan bu tür hıyanet zirveleriyle siyasi manevralar üzerinden kazandırılmaya çalışılmaktadır.

Ey Türkiye'deki Müslümanlar!

İslam'ın ve tüm dünyadaki Müslümanların baş düşmanı Amerika, bir gurup hayırlı mücahit karşısında böylesi ağır yara alıyorsa Müslüman ordular harekete geçmiş olsaydı onun hali nice olurdu! Ne üzücüdür ki başımızdaki bu hain yöneticiler, bir zamanlar "Allahuekber" diyerek kafirleri bozguna uğratan Müslüman orduları, Amerika'nın işini bitirmek amacıyla harekete geçirmek yerine onları kışlalara hapsetmelerinin yanı sıra sizlerin hatta dünyadaki tüm insanlığın can düşmanı olan Amerika'yı içine düştüğü bu çıkmazdan kurtarmanın derdine düşmüşlerdir. قَاتَلَهُمُ اللَّهُ أَنَّى يُؤْفَكُونَ "Allah onları katletsin. Nasıl da döndürülüyorlar!" [Munafikun 4]

 

 

Devamını oku...

Müslümanların Duygularını Filistin Meselesiyle İstismar Etmek Allah'a Resulüne ve Müminlere İhanettir!

  • Kategori Türkiye
  •   |  

      Son bir yıldır Türkiye ile Yahudi varlığı arasında, Davos'ta Erdoğan'ın mizansen tepkisiyle başlayan, Konya'da yapılan askeri tatbikata Yahudi varlığının katılımını engellemekle devam eden ve en son da Yahudi varlığının Türkiye Büyükelçisini aşağılamasıyla zirveye çıkan bir gerilimin olduğu gözlenmektedir. AKP hükümetinin, Amerika yönetimine Obama'nın gelmesiyle Yahudi varlığı karşıtı tavrını sertleştirmesi dikkat çekicidir. Erdoğan hükümetinin bu tepkisi Amerika'nın kendisine yüklediği yeni misyon gereği Osmanlıcılık rolünü oynamasından ve bu şekilde Müslümanların duygularını Filistin meselesiyle istismar etmesinden öte bir şey değildir. Nitekim Yahudi varlığının, 2002'de Cenin'de 1330 Müslümanı katletmesi, 2004'te tekerlekli sandalyedeki Şeyh Ahmet Yasin ile 8 Müslümanı hunharca katletmesi, 2004'te Refah'ta evlerini yıkarak en az 40 Müslümanı katletmesi, 2006'da Kana şehrinde 37'si çocuk olmak üzere 60'dan fazla Müslümanı katlederek evleri yerle bir etmesi ve 2009 yılı başlarındaki Gazze katliamında 1000'in üzerinde Müslümanı vahşice katledip binlercesini yaralamasına rağmen AKP hükümetinin, Yahudi varlığıyla olan ilişkilerinde ne askeri ne ticari ne de diplomatik hiçbir kopmanın olmaması bunun bir istismar olduğunun apaçık göstergesidir. Zaten Erdoğan, Davos'taki mizansen tepkisinin akabinde "Niçin (İsrail) ile diplomatik ilişkilerinizi kesmiyorsunuz?" sorusuna "Yahudilerle ilişkilerin sürmesi, kesilmesinden daha hayırlıdır!" diyerek cevap vermiştir. Dolayısıyla Erdoğan, Yahudi varlığına yaptığı göstermelik çıkışlarla onun yaptığı katliamları örtbas etmeye çalışmasının yanı sıra başta Türkiye olmak üzere tüm dünya Müslümanlarının Yahudi varlığının vahşi katliamlarına verecekleri ihlaslı tepkilerin de önünü kesmek istemektedir. Şayet böyle olmasaydı;

1- AKP hükümeti, Suriye rejimi ile Yahudi varlığı arasındaki hıyanet müzakerelerine soyunarak bunu bir barış elçisi edasıyla gururla yürütür müydü?

2- Hükümet, Suriye sınırında mayınlardan temizlenecek toprakları "İsrailli" bir şirkete vermek için çırpınır mıydı?

3- Yahudi varlığının vahşi katliamları karşısında Müslüman Türk ordusunu harekete geçirmesi gerekmez miydi? Hükümet bunu yapmak yerine Afganistan'da Müslümanları katleden Amerika'ya yardımcı olsun diye asker göndermiştir.

4- Amerika'nın Irak'ta, Afganistan'da ve son olarak da Pakistan'da yaptığı vahşi katliamlardan da rahatsız olması gerekirdi. Hükümetin Amerikan katliamlarını kınadığı hiç görüldü mü? Tek başına bu bile hükümetin Müslümanların tertemiz duygularını Filistin meselesiyle istismar ettiğine ve Amerika tarafından kendisine biçilen Osmanlıcılık rolünü oynadığına dair bir kanıt olarak yeterlidir. Hükümet, Yahudi varlığının yaptıklarını katliam olarak nitelerken Amerika'nın katlettiği Müslümanları terörist olarak nitelemektedir. قَاتَلَهُمُ اللَّهُ أَنَّى يُؤْفَكُونَ "Allah onları katletsin. Nasıl da döndürülüyorlar!" [Munafikun 4]

5- Son olarak Yahudi varlığının Türkiye Büyükelçisini aşağılaması karşısında en azından Büyükelçiyi geri çekmesi gerekirdi. Hükümet, bırakın büyükelçiyi geri çekmeyi aşağılama davranışının hemen ardından gelen Yahudi varlığının Savunma Bakanı Ehut Barak'ın Türkiye ziyaretini iptal etmekten bile aciz kalmıştır.

Ey Türkiye'deki Müslümanlar!

İşte tüm bunlar, hem Erdoğan'ın hem de hükümet yetkililerinin Yahudi varlığı karşıtı tepkilerinin Filistin meselesiyle Müslümanların duygularını istismar etmek yoluyla Allah'a Resulüne ve müminlere ihanet ettiklerinin apaçık göstergeleridir. Başbakan Erdoğan'ın, Birleşik Arap Emirlikleri'ne yapacağı ziyareti öncesinde Yahudi varlığıyla olan gerilim sorulduğunda "... Bu noktada bizler bu işi, çok daha ileri taşımayı düşünmüyoruz." şeklinde cevap vermesi, tiyatro gösterilerini afişe etmesidir. Dahası hükümet, bu şekildeki Yahudi varlığı karşıtı davranışlarıyla önümüzdeki sene yapılacak seçime de yatırım yapmak istemektedir. O halde Yahudi varlığına yönelik bu yapmacık tepkilere kanarak Filistin meselesine ilişkin tertemiz duygularınızı istismar etmelerine izin vermeyiniz ve laik düzen ile hükümetini alaşağı edip tarihin çöplüğüne atarak bir an önce Filistin meselesinin tek çözümü olan Raşidi Hilafet Devleti'ni kurunuz ki böylece Filistin, İslami Devlete ilhak edilsin de şehitlerin kanlarıyla yıkanmış bu mukaddes topraklar Yahudi pisliğinden temizlensin!

وَاللّهُ غَالِبٌ عَلَى أَمْرِهِ وَلَـكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَعْلَمُون "Şüphesiz ki Allah, emrine gâliptir, muktedirdir. Velâkin insanların çoğu bunu bilmezler!" [Yûsuf 21]

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER