Perşembe, 03 Rebiu’l Evvel 1446 | 2024/09/05
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

- Basın Açıklaması - Polisin, Nairobi'de "el-Cemiyye" Mescidindeki Musallilere Yönelik Sert Saldırısı, Mevcut Nizamların Müslümanların Bir Kalkanı Olmadığının Açık Göstergesidir

Dün beş Müslümanın ölümüne, birçoğunun yaralanmasına ve Müslümanların safları arasına korku ve endişenin yayılmasına yolan açan "el-Cemiyye" mescidinde Cuma salatının akabinde Müslümanlara yönelik polisin sert saldırıları, hüzünlü ve acı verici olaylardır! Zira insanların hayatına hiçbir önem vermediğini ve Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'nın evleri olan mescitlerin kutsiyetine saygı göstermediğini gösteren bir görüntü altında polis, musallilerle yönelik sert baskınında gerçek mermi ile göz yaşartıcı gaz kullanmış ve bazı Müslümanların hak sözü söyleyen seslerini bastırmak için de birtakım satıcılardan yardım almıştır.

Bu acı verici olaylar karşısında Hizb-ut Tahrir / Doğu Afrika, yakınlarını kaybeden ailelere başsağlığı ve yaralılara Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'dan acil şifalar dileyerek aşağıdaki hususları vurgular:

1. Polis güçlerinin seyyar satıcılardan yardım alarak Müslümanlara yaptığı iğrenç saldırı, sözde terörizme karşı savaş altında yapılan barbarca eylemler silsilesinin bir parçasıdır. Bu savaş, küfrün başı Amerika'nın önderliğini yaptığı ve Kenya hükümeti de dahil onun ajanı ve yandaşı olan hükümetlerin desteklediği bir savaştır. Zira terörizme karşı savaş, terörist oldukları veya terörü destekledikleri gerekçesi altında dünyanın dört bir tarafında Müslümanlar katliama, aşağılanmaya, sindirilmeye ve saldırılara maruz kalmaktadırlar.

2. Ortada Kenya'daki toplumun safiyetini bulandırmak amacıyla dinsel fırkacılığı körüklemeye dönük bir komplo vardır. Nitekim bu, gayrimüslim seyyar satıcıların Müslümanlara saldırarak polis kuvvetlerini desteklemelerinde açıkça ortaya çıkmaktadır. Tüm bunlar Müslümanların ırzlarının ve kanlarının sudan daha ucuz olduğu inancını taşımalarından dolayıdır. Bu komplo, toplumun geleceği açısından oldukça tehlikeli olup yetkililer de dahil tüm insanların buna karşı koyması gerekir.

3. Kapitalist Batı hadaratının savunucularının sürekli dillerine doladıkları insan hakları ve fikir özgürlüğü mefhumu, tamamen boş bir iddiadır. Zira Müslümanların hakları çiğnendiğinde birer terörist oldukları gerekçesiyle bunu göz ardı ederlerken gayrimüslim bir kişi Müslümanların akidesine saldırdığında bunu, "fikir özgürlüğü" saymaktadırlar. Böylece Müslümanlar, ikinci derecede vatandaş muamelesi görmekteler ve dinlerinden vazgeçip Batının kokuşmuş hadaratına tabi oluncaya kadar da aşağılanmaya maruz kalacaklardır. Kendilerine karşı farklı güç şekilleri kullanılsa dahi bu durum, Allah'ın izniyle asla vuku bulmayacaktır.

Ey Müslümanlar!

Dün başınıza gelen olaya, hüznünüze bir hüzün daha katmıştır ki rahatlığa ve sıkıntıya rağmen Allah'a hamdolsun. Ancak bundan daha hüzünlü olan şudur ki hala bazılarınızın koalisyon hükümetinin kendileri için bir kalkan olduğu zannını taşımasıdır. Mademki siyasiler, sizlerin maslahatlarınız ile haklarınızı korumak için seçimlere katılacaklarını ve siyasi sürece karışacaklarını iddia ederek 2007 yılındaki birçok partinin aday olduğu seçimlere katılmaları için bazı şeyhleri kullanmaktadır o halde dün olduğu ve sürekli meydana geldiği gibi kamu tarafından çiğnendiği sırada bu haklara ve maslahatlara yönelik onların korumaları hani nerede kaldı?

Birer muhlis nasihatçiler olarak müminlerin dışında Allah'ın ve sizlerin düşmanlarını dost edinmemeniz için sizlere sesleniyoruz. Şunu bilmelisiniz ki sizlerin hamisi ve kalkanı, Hilafet Devleti gölgesinde Allah'ın kitabı ve sünneti ile hükmedecek olan Müslüman bir halifedir. Zira Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem] şöyle buyurmuştur:

إنّما الإمام جنة يقاتل من ورائه ويتقى به "İmam [Halife] bir kalkandır onun arkasında savaşılır ve onunla korunulur."

Ayrıca Rabb-il İzze, düşmanlarınızı dost edinmenin akıbeti hususunda da sizleri uyarmıştır. Zira Subhânehu ve Te'alâ şöyle buyurmuştur:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لاَ تَتَّخِذُوا عَدُوِّي وَعَدُوَّكُمْ أَوْلِيَاء تُلْقُونَ إِلَيْهِم بِالْمَوَدَّةِ وَقَدْ كَفَرُوا بِمَا جَاءَكُم مِّنَ الْحَقِّ "Ey îmân edenler! Benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanları, sevgi göstererek dost edinmeyin! Oysa onlar size gelen hakkı inkâr etmişlerdir." [el-Mumtehine 1]

Ey Zimmet Ehli!

Sizleri ezen ve İslam'ın sizlerin düşman olduğu hususunda sizleri aldatıp buna ikna ederek sizlere karşı sorumluluktan kaçınan nizamlara niçin izin veriyorsunuz? Fesat, şer, zillet, yıkım ve sizleri fakirleştirmek yoluyla ülkeyi parçalayan İslam mıdır? Siyasilerinizin Batılıların çıkarlarına hizmet etmek için İslam'a karşı onların yolunda gitmeye hazır olduklarını görmez misiniz? Onlar, bu misyonu yerine getirmek için Batıdan yardımlar alırlarken gıda, su ve iş temin etmek gibi sizlerin hayati maslahatlarınızı göz ardı etmekteler, kabilevi anlaşmazlıkları istismar etmekteler, ülkenizdeki mülteci kamplara sırt çevirmekteler, tereddütsüz bir şekilde yolsuzluğa devam etmekteler, acilen ihtiyaç duyduğunuz bir sırada devlet okullarının ve hastanelerinin temel ihtiyaç malzemelerini önemsememekteler ve 2012 yılındaki seçimlere hazırlık yaptıkları halde hiç ortada yokmuş gibi hareket etmektedirler?! O halde "böl ve yönet" politikaları çerçevesinde siyasilerin sizlere karşı kurduğu tuzağa razı gelip hayatınızı zorlaştıran kapitalizm hayaletine karşı durmak yerine İslam ve Müslümanlar ile mi savaşacak mısınız? Artık gözünüzü açın ve sizleri helak yoluna sürükleyecek olanların bizzat Batılı politikacılar ile "Batının ajanların olan" yöneticileriniz olduğunun farkına varın. Diğer taraftan emin ve kesin bir şekilde bu dünyada ve ahiretteki kurtuluş yolunuzun ve tek ümidinizin İslam "ideolojisi" olduğunu ilan ederiz.

 

وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلا رَحْمَةً لِّلْعَالَمِينَ "Biz seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik." [el-Enbiya 107]

Şabani Mevalimi
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Doğu Afrika
Medya Temsilcisi

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Diyet Miktarı Şeri Bir Hükümdür ve Kimsenin Şeri Hükmü Değiştirme Hakkı Yoktur

Sudan Başyargıcı, tam diyeti otuz bin (30.000) ve ağırlaştırılmış diyetin de kırk bin (40.000) Sudan cüneyhi olacak şekilde bir değişiklik genelgesi yayınladı. Başyargıç genelgesinde, bunun zaman ve mekan şartlarının gereksinimleri ile değişikliklerinin ve ekonomik koşullar ile fiyat değerlerine arız olan hususların gözetilmesinin ardından şarinin diyetler nizamı yasasındaki maksatlarına göre cereyan ettiğini söyledi.

Hakim olan şari, diyetin kıymetini, bir müçtehidin içtihadına mahal bırakmayacak bir şekilde sınırlandırdığı gibi şeri hükümlerde zaman ve mekanın değişmesinin de bir önemi yoktur. Şeri hükümler, beşerin yaratıcısından vahiy ile gelmiş olup insanın sorunlarını bir insan olarak tedavi etmek içindir ve zaman ile mekanın yasama ile bir ilgisi yoktur. Yasa koyucu, zaman ve mekanın değişeceğini bildiği halde bizlere, zaman ve mekan değiştiğinde bu hükümleri değiştirin dememiştir. Aslında değişen de insanın içgüdüleri ve uzvi ihtiyaçları değil ancak değişen onun hayattaki üslupları ve araçlarıdır. Binaenaleyh hiçbir varlığın, Allah Subhanehu'nun kitabında ve Resulü [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in sünnetinde sabit olan tek bir hükmü bile değiştirmeye hakkı yoktur.

Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem], ağırlaştırılmış diyetin kırk tanesinin yavrusu karnında olmak üzere yüz deve olduğuna hükmetmiştir. Bu ise velinin el-Akle'yi, yani diyeti seçmesi halindeki kasıtlı öldürme için alınır. Tam diyete gelince; bu yüz devedir; hatalı öldürme veya hata mesabesinde olanlar için alınır. Bu deve sahibi olanların diyeti içindir. Nakit diyete gelince; SallAllahu Aleyhi ve Sellem, altın için bin (1000) dinar, gümüş için on bin (12.000) dirhem olarak takdir etmiştir. Şeri dinar (4.25 gram altın) ağırlığına denktir ve şeri dirhem ise (2.975 gram gümüşe) denktir. Buda katilin diyetinin, altın olarak (4250 gram altın) ve dirhem olarak da (35700 gram gümüş) olduğu anlamına gelmektedir. Bugünkü Sudan cüneyhi hesabıyla (300.000 cünehyten) daha fazlasına denk gelmektedir; yani Başyargıcın genelgede sınırlandırdığının on katına yaklaşmaktadır. Diyetin, yüz deve veya bin dinar veya on iki bin dirhemle sınırlandırılmasının delillerine gelince;

İbn-u Ömer, Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in Mekke'nin fethi günü Kabe'nin eşiğinde ayağa kalkıp Allah'a hamdu senada bulunarak şöyle dediğini rivayet etmiştir:

الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِى صَدَقَ وَعْدَهُ وَنَصَرَ عَبْدَهُ وَهَزَمَ الأَحْزَابَ وَحْدَهُ أَلاَ إِنَّ قَتِيلَ الْعَمْدِ الْخَطَإِ بِالسَّوْطِ وَالْعَصَا شِبْهِ الْعَمْدِ فِيهِ مِائَةٌ مِنَ الإِبِلِ مُغَلَّظَةٌ مِنْهَا أَرْبَعُونَ خَلِفَةٌ فِى بُطُونِهَا أَوْلاَدُهَا "Vaadini yerine getiren, kuluna yardım eden ve tek başına hizipleri hezimete uğratan Allah'a hamd olsun. Dikkat edin! Kasta benzer hata ile öldürme kamçı ve sopa ile öldürme olup bunda, kırk tanesinin yavrusu karnında olmak üzere ağırlaştırılmış yüz deve vardır."

Ebu Bekir İbn-u Muhammed İbn-u Amr İbn-u Hazm babasından o da dedesinden Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in Yemen halkına içerisinde farzların, sünnetlerin ve diyetlerin geçtiği bir mektup yazdığını rivayet etmiştir:

... وَعَلَى أَهْلِ الذَّهَبِ أَلْفُ دِينَارٍ "... Altın sahibinin üzerine bin dinar gerekir."

Şüphesiz Allah Subhanehu, insana büyük önem vermiş ve onun öldürülmesini büyük günahlardan saymıştır. Zira Azze ve Celle şöyle buyurmuştur:

مَنْ قَتَلَ نَفْسًا بِغَيْرِ نَفْسٍ أَوْ فَسَادٍ فِي الأَرْضِ فَكَأَنَّمَا قَتَلَ النَّاسَ جَمِيعًا "Her kim bir kişiyi, bir kişi karşılığı veya yeryüzünde bir bozgunculuğu olmaksızın öldürürse, sanki bütün insanları öldürmüş gibi olur." [el-Maide 32]

Mümin bir nefse gelince; daha şiddetli bir haramdır. Çünkü Allahuteala şöyle buyurmuştur:

وَمَنْ يَقْتُلْ مُؤْمِنًا مُتَعَمِّدًا فَجَزَاؤُهُ جَهَنَّمُ خَالِدًا فِيهَا وَغَضِبَ اللَّهُ عَلَيْهِ وَلَعَنَهُ وَأَعَدَّ لَهُ عَذَابًا عَظِيمًا "Kim bir mümini kasten öldürürse onun cezası, içinde ebediyen kalacağı cehennemdir. Allah ona gazap etmiş, onu lanetlemiş ve onun için büyük bir azap hazırlamıştır." [Nisa 93]

El-Bera İbn-u Azib Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:

لَزَوَالُ الدُّنْيَا أَهْوَنُ عَلَى اللَّهِ مِنْ قَتْلِ مُؤْمِنٍ بِغَيْرِ حَقٍّ "Allah katında dünyanın yok olması bir müminin haksız yere öldürülmesinden daha hafiftir."

Bunun içindir ki şeriat, öldürmeyi düşünen kimseler için caydırıcı ve engelleyici olması amacıyla öldürmenin cezasını ağılaştırmıştır. Ancak insanlar, Allah'ın hükümlerine karşı cüret edip kendilerinden ilahlar dikerek mahlukatına karşı Allah Subhânehu'dan daha merhametlilermiş gibi insanların yükünü hafiflettikleri ve şartlarını gözettikleri gerekçesiyle onlar için yasalar koymaktadırlar. Böylelikle de insanlar öldürmeyi hafife almakta aralarında öldürme olayları çoğalmaktadır. Çünkü bu durumda diyet, erişilebilir ve kolaylaştırılmış bir hale gelmektedir. Dolayısıyla hayatta insanın hakkını değiştirilmemiş ve tahrif edilmemiş olan Allah'ın hükümlerinden başkası koruyamayacak ve bu da ancak İslam Devleti, yani Raşidi Hilafet Devleti gölgesinde olacaktır. Allah Azze ve Celle şöyle buyurmaktadır:

وَلَكُمْ فِي الْقِصَاصِ حَيَاةٌ يَا أُولِي الأَلْبَابِ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ "Ey akıl sahipleri! Kısasta sizin için hayat vardır. Umulur ki ittika edersiniz." [el-Bakara 179]

İbrâhîm Usmân [Ebu Halîl]
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Resmî Sözcüsü
Sudan Vilâyeti

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir-Hilafet-Ümmet Etle Tırnak Gibidirler! Ne Geçmişteki Ne Şimdiki Ne de Gelecekteki İftiralar Onları Birbirinden Asla Ayıramayacaktır!

05 Şubat 2010 Cuma günü İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi, "Amirallere suikast" iddianamesini kabul etti. Söz konusu iddianamede daha önce dile getirilen Hizb-ut Tahrir'e yönelik bir takım asılsız ve mesnetsiz ithamlara yer verilmiştir. İddianamede Hizb-ut Tahrir'in bir İngiliz türetmesi olan Ergenekon terör örgütü tarafından kullanıldığı, aniden ortaya çıkarak 2005 yılında Fatih Camisi'nde bir eylem gerçekleştirip Hilafet talebinde bulunduğu, bunun provokasyon amaçlı bir eylem olduğu şeklinde aslı astarı olmayan iddialara yer verilmiştir.

Hizb-ut Tahrir'e yapılan bu tür iftiralara daha önce defalarca cevap vermemize rağmen Türkiye'deki Müslüman kardeşlerimizin kalplerinin mutmain olması için yeniden deriz ki:

1. İktidara geldiği günden beri bir taraftan Amerikan politikalarını hakim kılmak için Ergenekon adı altında Kemalist laikleri sindirmeye çalışırken diğer taraftan da İslam'a ve Müslümanlara yönelik iğrenç politikalarını ifşa eden Hizb-ut Tahrir'i susturmak için bu tür şerir örgütlerle ilişkilendirmek isteyen AKP'nin bu isteğini hizb, Nübüvvet Minhacı Üzere Raşidi Hilafet hedefine ulaşıncaya kadar dek azimle çalışmasına devam ederek Allah'ın izniyle toz duman edecektir. وَقَدِمْنَا إِلَى مَا عَمِلُوا مِنْ عَمَلٍ فَجَعَلْنَاهُ هَبَاء مَّنثُورًا "Onların yaptıkları her işi ele alır onu toz duman ederiz." [Furkan 23]

2. Bu tür asılsız iddialar ve bu iddiaları ortaya atan zihniyet, 1400 yıl önce Allah'ın Resulü [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e atılan iftiraları ve o zamanki müfterilerin zihniyetini akıllara getirmektedir. Zira onların tüm baskılara rağmen Allah'ın resulü [SallAllahu Aleyhi ve Sellem] ve ashabını davetinden vazgeçirmeyince bu tür iğrenç iftiralara başvurması gibi AKP hükümeti de hizbe ve şebabına zulüm, baskı, hapis ve sindirme politikalarıyla karşı koyamayacağını anlayınca bu tür iğrenç iftiralara başvurmuştur. Ancak AKP şunu iyi bilmelidir ki hizbe karşı tezgâhladıkları, boynunda bir vebal olacak ve kursağında kalacaktır: إِنَّ هَـٰؤُلاۤءِ مُتَبَّرٌ مَّا هُمْ فِيهِ وَبَاطِلٌ مَّا كَانُواْ يَعْمَلُونَ "Şüphesiz bunların içinde bulundukları (din) yıkılmıştır, yapmakta oldukları da bâtıldır." [el-Arâf 139]

3. Hizb-ut Tahrir'e yönelik bu asılsız iftiralar bir ilk değildir. Zira Hizb-ut Tahrir hakkın sözcülüğünü onlar da batılın sözcülüğünü yaptığı sürece hizb, bu tür iftiralara maruz kalacaktır. Ancak Hizb-ut Tahrir, hedefi olan Raşidi Hilafet Devleti'ni kurduğunda halifenin, müfterilerin iftiralarını yanlarına bırakmayıp onlara hak ettikleri cezayı vereceğini  kulaklarına küpe yapsınlar, ahirette ise Allah'ın azabı daha çetindir.

 

Yılmaz Çelik
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmî Sözcüsü
Türkiye Vilâyeti

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ لاَ تَتَّخِذُواْ الْكَافِرِينَ أَوْلِيَاء مِن دُونِ الْمُؤْمِنِينَ "Ey iman edenler! Müminleri bırakıp da kafirleri dost edinmeyin" [en-Nisaâ 144]

04-05 Şubat 2010 tarihlerinde İstanbul Kongre Merkezinde ana gündem maddesi Afganistan olan NATO Savunma Bakanları gayri resmi toplantısı yapıldı. NATO Genel Sekreteri Anders Fogh Rasmussen'in başkanlığında ve Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül'ün ev sahipliğinde yapılan toplantıya ABD Savunma Bakanı Robert Gates'in de aralarında bulunduğu 28 ittifak üyesinin savunma bakanları katıldı.

Doğrusu Amerika'ya dostlukta sınır tanımayan Türkiye yöneticilerinin, sömürgeci kafir Amerika tarafından işgal edilen Afganistan'ı savunan mücahit Müslümanları terörist olarak nitelendirmesi apaçık bir saptırmadır. Toplantıda konuşma yapan Abdullah Gül şöyle demiştir: " ...Böylece teröristlerle halk arasına güçlü bir set çekmiş oluruz..." قَاتَلَهُمُ اللَّهُ أَنَّى يُؤْفَكُونَ "Allah onları katletsin nasıl da döndürülüyorlar!" [Münafikun 4]

Türkiye yöneticilerinin Müslüman kardeşlerimizin imdadına yetişecekleri yerde Allah'ın her günü Müslümanları katleden NATO gibi bir küfür kurumuna ev sahipliği yapmaları gerçekten İslam'a ve Müslümanlara karşı büyük bir hıyanettir. Afganistan, Irak ve Pakistan demeden dünyanın dört bir tarafında Müslümanları katletmenin ve İslam beldelerini sömürmenin planlarını yapan eli kanlı terörist Amerikan Savunma Bakanı Gates'i askeri törenle karşılamaları büyük bir aymazlıktır.

Ey Müslümanlar!

İslam'ı sırtlarının arkasına atan, Amerika gibi sömürgeci kafirleri dost edinerek sizleri ve akide kardeşlerinizi hiçe sayan, beldelerinizi sömürgeci kafirler ile kurumlarının mesken tutuğu bir yere çeviren, Müslüman kardeşlerinize terörist yaftası vurmayı bir alışkanlık haline getiren bu ruveybida yöneticilere katlanmak zorunda değilsiniz! Zira muhlis siyasi bir parti Hizb-ut Tahrir ile çalışarak sizleri geçmişte olduğu gibi bugün de dünyanın efendisi yapacak olan Raşidi Hilafet Devleti'ni kurabilirsiniz.

Yılmaz Çelik
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmî Sözcüsü
Türkiye Vilâyeti

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- İslam'a ve Müslümanlara Karşı Demokrat Laiklerin Zihniyeti ile Kemalist Laiklerin Zihniyeti Arasında Zerre Kadar Fark Yoktur!

Başbakan Erdoğan, 31.01.2010'da katıldığı bir televizyon programında eşinin bundan 3 yıl önce bir hasta ziyareti münasebetiyle GATA Hastanesi'ne gittiğini ancak başörtülü olmasından dolayı hastaneye giremediğini ve "Bu tür zihniyetlerin bir gecede değişmediğini" ifade etti. Bu bağlamda Hizb-ut Tahrir olarak Türkiye kamuoyu ile aşağıdaki hususları paylaşmak isteriz:

1. Ha demokrat laikler ha Kemalist laikler! Zira birisi Müslümanların şiarlarını istismar ederek Amerikan türetmesi bir küfür fikri olan özgürlükler adına başörtüsünü savunurken diğeri yine bir küfür fikri olan laiklik adına başörtüsünü yasaklamaktadır!

2. Ha demokrat laikler ha Kemalist laikler! Zira demokrat laikler ile Kemalist laiklerin İslam ve Müslümanlar karşısında takip ettiği her iki çizgi de aynı kaynaktan beslenen bir derenin farklı iki kolları gibidir! Her iki zümre de bir küfür fikri olan dini devletten ayırma ilkesinden beslenmekte, İslam ve Müslümanlara karşı buna göre hareket etmektedirler.

3. Ha demokrat laikler ha Kemalist laikler! Zira birisi kışlaların kapısını başörtülü Müslüman hanımların suratına kapatırken öbürü de farzların tacı ve başörtülü Müslüman hanımların kalkanı olan Hilafet'i isteyen Müslüman erleri demir parmaklıkların arkasına atmaktadır!

4. Ha demokrat laikler ha Kemalist laikler! Zira birisinin derdi küfrün başı terörist Amerika'nın kokuşmuş politikalarını hakim kılıp ümmeti bunun peşinde sürüklemekken diğeri kokusu burunların direklerini sızlatan mevcut İngiliz yanlısı kurumların bekasını korumaya çalışmaktadır!

Ey Türkiye'deki Müslümanlar!

Gerek demokrat laiklerin zihniyeti olsun gerekse Kemalist laiklerin zihniyeti olsun bunların her ikisi de İslam dışı bozuk birer zihniyet olup seksen küsur yıldan beri sömürgeci efendilerinin zihniyetini hakim kılmak için sizlerin tertemiz saf İslami duygularınızı kendi politikalarına alet etmektedirler. O halde bu mazarrat yöneticileri kaldırıp atınız ve sizleri tüm bu bozuk zihniyetlerden kurtararak İslami şiarlarınızı koruyacak olan Raşidi Hilafet Devleti'ni bir an evvel ikame ediniz!

إنما الإمام جُـنَّـةٌ يقاتل من ورائه ويتقى به "İmam [Halife] bir kalkandır, onun arkasında savaşılır ve onunla korunulur."

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmî Sözcü Yardımcısı
Türkiye Vilâyeti

Devamını oku...

Hilafet'in Vakti Şimdi Değilse Ne Zamandır?!

  • Kategori Pakistan
  •   |  

Patlama eylemleri, suikastlar, güvenliğin kaybolması ve bu eylemlerin kabileler, Pencap ve Sind bölgelerine uzanacak şekilde genişletilmesi sebebiyle artık Pakistan'daki Müslümanların trajedisi ve musibeti çekilmez bir boyuta dayandı. Zira 20 Ocak 2009'da yani Muharremin 10'unda, Sind bölgesi ile Pakistan'ın ekonomik başkenti Karaçi, arkasında kırktan fazla ölü ve yüzlerce yaralı bırakan bir insan alayını hedef alan bombalı saldırıya maruz kaldı. Hakeza öldürmek üzere eğitilen bu mücrimler, hükümet kuvvetleriyle karşı karşıya gelmeksizin veya sakin hareket ederek darbe indirmişlerdir. Öyle bir patlama ki demirleri bile eritmiş ve kapalı mekanların kapıları söküp atmıştır. Zira yüksek teknolojiyle hazırlanıp kullanılan fosforun yanan ateşi etrafa saçılmış ve sokaklardaki etkisi aralıksız iki günden daha fazla sürmüştür. Patlama, insanların kırk milyar küsur rupiye ulaşan mülkiyetini yok etmiş ve yirmi milyondan fazla insanın oturduğu şehirde hayatı felç etmiştir. Tüm bunlar, arkasında pek çok ölü bırakan ve insanların mülklerinin harap olmasına yol açan birkaç aydır Pakistan'ı kasıp kavuran katliam eylemleri silsilesi çerçevesinde düğmeye basılması yüzünden gerçekleşmiştir.

Pakistan'a yönelik bu şiddet saldırılarının arkasında Amerika ile Zerdari rejimi vardır. Blackwater olarak bilinen Xe Hizmet Şirketi gibi cinayet şirketlerinin Pakistan'a girmesine izin veren bizzat Zerdari rejimidir. Irak'taki cinayet operasyonlarının arkasında olan bizzat bu şirkettir. Amerikan güvenlik kurumlarına, Amerikan planlarını uygulayan cinayet şirketlerine, ülkenin sokaklarında dolaşmalarına, hiçbir engelle karşılaşmaksızın Taliban hareketine sızmaları hususunda Amerika'ya imkan tanıyan bazı unsurların kullanılmasına izin veren bizzat Zerdari rejimidir. Nitekim bunu kanıtlayan pek çok olay meydana gelmiştir. Zira Pencap'da ağır silahla donanımlı Amerikalılar, güvenlik elemanları tarafından kontrol edilip tutuklanmış ve her defasında Amerikan büyükelçiliğinin müdahalesi sonrasında Zerdari rejimi tarafından serbest bırakılmışlardır. Sokaklarda tutuklanan kibirli Amerikalılar, Zerdari rejiminin sınırsız desteği sonucunda kontrol etmeye kalkışmaları halinde güvenlik elemanlarına ateş açmakla tehdit etmektedirler. Katillerin ihtiyaç duydukları malzemelere gelince; Zerdari rejimi 20 Aralık 2009'da, onlarca kapalı konteynırın gümrük daireleri tarafından kontrol edilip denetlenmeksizin Lahor'daki Amerikan konsolosluğu görevlilerine teslim edilmelerine izin vermiştir.

Amerika, Müslümanları Pakistan'daki varlığını ve Müslümanlara karşı savaşını kabullenmeye zorlamak amacıyla bu mücrimlerin dizginlerini serbest bırakmıştır. Zira Barack Obama, 01 Aralık 2009'da şöyle demiştir: "Geçmişte Pakistan'da radikalizme karşı savaşın kendi savaşları olmadığını iddia eden bazı kimseler vardı. Ancak masumların öldürülmesinin Karaçi'den İslamabad'a kadar yayıldığı son yıllarda artık kamuoyu değişmiştir." Amerikan Harp Bakanı Robert Gates, 08 Aralık 2009'da Amerikan'ın sesi radyosunda şöyle demiştir: "Ravalpindi'deki mescitte gerçekleşen saldırı gibi maruz kaldıkları saldırıların artmasıyla bizden daha fazla yardım talebinde bulunmaya başvuracaklardır."

Zerdari rejimi Amerikalı efendilerine daha fazla hizmet etmek için, Müslümanların Amerika'nın projelerine karşı koymaması için çalışmaktadır. Bunu da Pakistan dünyanın birinci ziraat ülkelerinden olmasına rağmen şeker krizi, dünyadaki en büyük gaz rezervlerine sahip olmasına rağmen gaz krizi, elektrik üretimi için çeşitli tabii kaynaklara sahip olmasına rağmen kış mevsiminde elektrik kesintisi gibi çeşitli şerir yollarla Müslümanların hayatını cehenneme çevirmek yoluyla gerçekleştirmeye çalışmaktadır... Ardından da yolsuzluğa karışmış elit tabakaya hiç dokunulmadığı bir sırada Amerika'nın hükümet ve muhalefet yoluyla tezgahladığı yolsuzluk davasına adı ların karışan dokunulmazlıklarının kaldırılması tiyatrosunu oynanmıştır!.

Zerdari rejimi, kendi halkına karşı Amerika'nın düşmancıl saldırılarını örtmeye çalışırken Amerika, kendisini sağlama almakta, savaş alanını genişletmekte dahası daha tehlikeli ve trajik bir sürece zemin hazırlamaktadır. Zira Amerikan kuvvetleri, şu anda Kuta bölgesindeki nükleer tesislerin bulunduğu alana uzak olmayan Tarbela ve Sihala bölgesinde bulunmaktadır. Bunun yanı sıra Amerika, İslamabad'daki sefaretini genişletme gerekçesi altında 56 hektar alana askeri bir üs inşa etmektedir. Bu mevcut çalışmanın yanı sıra Jakabobad bölgesinde maliyeti 30 milyar küsur rup olan hava üssünün inşası için de çalışmaktadır. Burası Amerikan hava üslerinin özelliklerine göre tasarlanmış olup füzeleri depolamak için bir yerleşim arazisi içermektedir ve inşası temmuz 2010'da tamamlanacaktır. Nitekim insansız Amerikan uçakları tarafından yapılan yetmiş sorti sonucunda Pakistan bölgelerinde erkek, kadın, yaşlı ve çocuklar olmak üzere 660 küsur Müslüman katledilmiştir. Bunun yanı sıra gece karanlığında Afganistan tarafından Pakistan sınırlarına giren asker yüklü Amerikan helikopterlerinin gerçekleştirdiği Amerikan saldırıları 2003 yılından, yani Müşerref'in döneminden bu yana sürmektedir. Şiddetli soğukta Veziristan bölgesinde yerlerinden edilmiş yüz binlerce Müslümana rağmen Amerikan kuvvetleri ile hükümet yetkilileri, Amerikan savaş alanının genişletilmesi ve Veziristan bölgesinin Kuzeyi, Orkazi bölgesi ve bunların arkasındaki bölgeleri kapsaması için gece gündüz Pakistan Silahlı Kuvvetlerine bağırmaktadırlar.

Pakistan'daki varlığını zorunlu gören Amerika; mevcut yönetimi kökünden söküp atarak yerine İslam Nizamı'nı ikame etmek yoluyla elindeki kontrolü yok etmek, ülkesinden kovmak ve gerçek değişimi başarmak üzere Müslümanların harekete geçmesinden ve çalışmasından korktuğu için kendini sağlama almaktadır. Zira 24 Kasım 2009'da Arizona Fort Huachuca'da Ordu İstihbarat Merkezi Komutanı General Major John M. Custer, Washington Times Gazetesi'ne şöyle bir açıklamada bulunmuştur: "Eski komutanlar bizleri sevmektedirler. Zira onlar, Amerikan kültürünü anlıyorlar ve düşman olmadığımızı biliyorlardı. Ancak onlar, yeniden silahlı kuvvetlerin dışındadırlar." Yine mart 2009'da Washington Post sayfalarında Amerikan Merkez Komutanlığı Komutanı Orgeneral David Petraeus'un Danışmanı David Kilcullen'e ait başka bir açıklama geçmiştir: "Pakistan'da 173 milyon insan, 100 nükleer başlık ve Amerikan ordusundan daha büyük bir ordu vardır. Altı ay içerisinde Pakistan rejiminin çöküşünü görebileceğimiz bir aşmaya geldik... Radikallerin rejimi devirmesi, bugün terörizme karşı savaşta gördüklerimizin hepsini yok edecektir." Ayrıca 2 Aralık 2009'da Pakistan Geo televizyon kanalında Amerikan Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, Pakistan'daki Hilafet'e yönelik çalışmadan endişe duyduğunu ifade etmiştir.

Ey Pakistan'daki Müslümanlar!

On yıl önce diktatör Müşerref, demokrat Nevaz Şerif'in hükümetini yıktığında insanlar bir rahatlık hissettiler ve Hizb-ut Tahrir, ta başından Müşerref'in İslam ile hükmetmemesi ve sömürgeci kafirin yanında yer almasından dolayı sizin maslahatlarınız aleyhinde işler yapacağı hususunda herkesi uyarmasına rağmen kendisini kanıtlaması için Müşerref'e bir fırsat verdiler. Diktatör Müşerref'in istifa etmesinin ardından onun tahtına demokrat Zerdari yükseldi ve Hizb-ut Tahrir, Zerdari'nin gelişiyle trajedilerinizin bitmeyeceği bilakis daha da artacağı hususunda sizleri yeniden uyardı. Çünkü sömürgeci kafirden ithal edilmiş nizam hala ayaktadır. Şimdi krizler ve trajediler bataklığında yüzdüğünüz ve geçmişte Müşerref ile Nevaz Şerif'ten nefret ettiğiniz aynı ölçüde Zerdari'den de nefret ettiğiniz halde yine aynı delikten defalarca sokulmaya devam mı edeceksiniz?

Ey Müslümanlar iyi biliniz ki mevcut kafir nizam ayakta kaldığı ve Pakistan'daki çıkarlarını koruduğu müddetçe Amerika, zaman zaman yüzlerin değişmesine izin verecektir ancak ülkedeki krizler sürmeye devam edecek ve her ne zaman Amerika, öfkelerinizi dindirmeye ihtiyaç duysa yüzlerden başka bir şey değişmeyecektir. Yine biliyorsunuz ki Müşerref katlanılmaz bir hale gelip yetki süresi bitince Amerika, rejimin yüzünü değiştirmeye ve Zerdari ile Gilani'yi getirmeye karar vermişti. Dolayısıyla ister ulusal uzlaşma belgesi olsun ister olmasın ister bir eksik veya iki fazlasıyla on yedinci madde olsun isterse olmasın, ister anayasa 1973 yılında yönetilen acil kanun ile olsun ister demokratik ister diktatör olsun ister yargının başı olsun ister olmasın işte bu tiyatroların hepsi, kaldırıp atılarak yerine İslam'ın getirilmesinden başkasını hak etmeyen mevcut fasit Pakistan rejiminin ömrünü uzatmaktan öte bir şey değildir.

Ey Pakistan'daki Müslümanlar!

Bir kişi şöyle sorabilir: Hizb-ut Tahrir, tüm bunları önceden, yani meydana gelmesinden yıllar önce nasıl biliyor? Basitçe söylemek gerekirse elbette Müslüman gaibi bilemez ancak o, açık-gizli olanı bilen basir ve alim olan Allah [Subhanehu ve Te'alâ]'nın uyarısını ve nasihatini dinler. Bunun içindir ki Müslüman, İslam esası üzerine bina edilmeyen bir nizamdan mutsuzluk ve sefaletten başka bir şey beklemez. Zira [Allahu Subhanehu ve Te'alâ] şöyle buyurmuştur:

وَمَنْ أَعْرَضَ عَنْ ذِكْرِي فَإِنَّ لَهُ مَعِيشَةً ضَنْكًا وَنَحْشُرُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ أَعْمَى "Her kim de zikrimden yüz çevirirse, şüphesiz onun sıkıntılı bir hayatı olur ve biz onu kıyâmet günü kör olarak haşrederiz." [Tâ-hâ 124]

Yine Müslüman, Allah'ın inzal ettiklerinden başkasıyla yöneten bir nizamdan zulümden başka bir şey beklemez. Allahuteala şöyle buyurmuştur:

وَمَن لَّمْ يَحْكُم بِمَا أنزَلَ اللّهُ فَأُوْلَـئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ "Her kim Allah'ın indirdikleriyle yönetmezse işte onlar zalimlerin ta kendileridir." [el-Maide 45]

Ey Pakistan'daki Müslümanlar!

İslami yönetimin bereketi olmaksızın yaşadığınız yetmez mi? Sömürgeci ve ajanları tarafından sizlere, çocuklarınıza ve torunlarınıza yönelik birçok komplolar kurulduğu halde sessiz kalmaya devam mı edeceksiniz? Bu ajan yöneticileri kaldırıp atarak onların yerine İslam'ın, yani Hilafet'in yönetimini ikame etmek üzere harekete geçmenizin ve vakıayı değiştirmenizin zamanı gelmedi mi? Zira Pakistan'da Hilafet'in ikame edilmesinden saatler sonra Hilafet, Hilafet Devleti'nin küresel büyük bir devlete dönüştürmek için ülkenin potansiyellerini cesur ve icat edici adamların kullanımına sunmaya başlayacaktır. Bunlar olacak çünkü Hilafet, malik-il mülk ve her şeyin sahibi Allah Subhanehu ve Te'alâ'nın inzal ettikleri ve devleti kuranların ihlaslı fiilleriyle yönetilecektir. Bunun içindir ki Hilafet, Müslüman beldelerdeki Müslümanların düşmanlarının tüm izlerini yok edecek, akidelerine, dillerine ve mezheplerine bakmaksızın devlet vatandaşı olan herkesin temel ihtiyaçlarının karşılanmasını garantileyecek, İslam dininin değerleriyle yönetilen pek çok asırda olduğu gibi tamamen insanlığın hak ettiği liderlik mertebesinde olması için tüm imkanları bu ümmete istihdam edecektir. Zira Allah Subhanehu şöyle buyurmuştur:

أَلاَ يَعْلَمُ مَنْ خَلَقَ وَهُوَ اللَّطِيفُ الْخَبِيرُ "Hiç yaratan bilmez mi? O, Latif'tir, Habir'dir" [el-Mulk 14]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- İslami Alemdeki Terörizmin Sebebi Amerika ile İngiltere'nin Kanlı Akidesidir

İngiltere Başbakanı Gordon Brown, BBC'ye verdiği röportajda Yemen'deki Batılı müdahalenin artırılması çağrısında bulunarak İslami dünyanın Hilafet'e dönüş talebine saldırdı ve Hilafet'i "kanlı bir akide olarak" nitelendirip "İslam'ın tahrifi" olarak addetti.

Hizb-ut Tahrir'in İngiltere'nin Medya Temsilcisi Taci Mustafa, Brown'un, İslam'a ve Hilafet'e iftira atan ve Batılı dış politikaya karşı artan endişeyi, bir "akidevi radikalizm" meselesine döndürmeye çalışan selefi Blair gibi olduğunu ifade ederek şu açıklamalarda bulundu: "Basitçe o, bölgenin işleri hususunda Batılı müdahalenin bıraktığı yıkıcı etkileri itiraf etmek istememektedir. Nitekim İslami alemdeki insanlar, sömürgeciliği ve Batı destekli rejimleri değiştirme yönünde çalışmakta ve İslami alemde Hilafet'in yeniden kurulmasını istemektedirler."

"Brown ile diğer Batı liderleri, İslami aleme askeri ve siyasi müdahaleleri meşrulaştırmak için terörizm korkusu yangınını alevlendirmekteler ve bunun sonucundaki öfke ve hayal kırıklığını görmezden gelmektedirler. Ardından da sömürgeciliğin alternatifi olan "radikalizm" "kanlı akide" "şerir akide" gibi iğrenç çağrılarda bulunmaktadırlar. Zira o bunu yaparken İslami siyasi istekleri ve aynı zamanda bir milyardan fazla Müslüman'ın akidesini herhangi bir gerekçe olmaksızın hakir görmektedir."

"Brown, Hilafet'in, -Resulullah Aleyhi's Selamın pek çok hadisinde zikredilen- İslam'ın sarsılmaz bir kalesi olduğunun tamamen farkındadır. Zira Hilafet, Müslümanların özlem duyduğu İslam'ın adaletini tatbik etmekle görevli olup Müslümanları birleştirecek, İslami aleme güvenlik ve istikrar getirecektir. Ayrıca Hilafet, parçalanmış şekilde despotizmin gölgesi altında inlemeye terk eden İngiltere'nin sömürgeciliği öncesinde olduğu gibi İslami dünyayı tek bir liderin arkasında birleştirmeye yönelik tüm dünyadaki Müslümanların giderek büyüyen arzusunu yansıtmaktadır. "

"Terörizme karşı koyma gerekçesi altında masum Yemenlileri öldürmek amacıyla memurları olan Yemen Devlet Başkanı Ali Abdullah Salih'i desteklemek, uçak sevkiyatlarını ve askeri yardımları artırmak yoluyla detroit uçuşuna yönelik olası saldırı olaylarını engelleyecek olmaları doğrusu insafsızlıktır ve söz çarpıtmaktır."

"İngiltere, Sykes-Piko anlaşmasından bu yana 1924 yılında Hilafet'in kaldırılmasını ve Filistin'in Batılı güçler tarafından gasp edilmesini desteklemiştir. Böylece İslami alem, daha önce dünyadaki hakkın bir gücü iken kaos ve istikrarsızlığın olduğu bir hale gelmiştir. Şimdilerde ise Batılılar, politikalarının bu kaosa katkı sağladığını anlayınca, tabii kaynaklar bakımından stratejik ve zengin olan bir çok bölgeye egemen olmak için gözlerini kırpmadan tamahkar ihtiraslarını sürdürmektedirler. Bunu ise sırf egemenliklerini muhafaza etmek için yapmaktadırlar. Nitekim Irak ve Afganistan'a yapılan vahşi müdahale, İslami alemin iki bölgesinde istikrarsızlığa yol açmıştır. Üçüncü bölge çalışmasının başlamasıyla -ki Brown Somali'nin olduğu dördüncüsünü de zikretti- sanki onlar, Orta Doğu ve Güney Asya'daki Müslümanların mutlak itaatlerini gerçekleştirme kararı almışlardır. Ancak bölgenin akıbeti, mutlak kaosun içerisine sürükleyen bir yıkım olacaktır." "Brown'un yalanları, Hilafet'in bir farz ve İslam'da esasi bir rükün olduğu gerçeğini değiştirmeyecektir. Sömürgeci Batılı politikacılar, tasallut ve despotizmden hali giderek artan bağımsız İslami geleceğe yönelik çağrıları bastırmayı başaramayacaklardır. Bu mesajı taşıyanların görüntüsünü iğrenç radikalizm çağrılarıyla bozma girişimleri, Müslümanların beldelerindeki Batılı müdahaleleri durdurma talebi noktasında ilerleme kararlılığımızı asla zayıflatamayacaktır."

 

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Şeyh Abdullah el-Faysal'ın Tutuklanması, Obama'nın İslam'a Karşı Savaşını Sürdürdüğünün Yeni Bir Kanıtıdır

"Yeni Dünya Düzeni", baba George Bush'un kullandığı yeni bir ıstılah olup sosyalizm akidesinin başarısız olmasından ve Sovyetler Birliği'nin yıkılmasının ardından geçen asrın doksanlı yıllarının başlarında hiçbir muhalifi veya rakibi olmaksızın kapitalizm akidesinin dünyaya tahakküm edeceği yeni bir asrın başlama sinyallerini vermekteydi. Bunun hemen akabinde ise Amerika Birleşik Devletleri, kendi hadaratına karşı geriye kalan en büyük tehlikenin İslami akideden geleceğini ilan etti. Bundan dolayı gerçekte İslam'a karşı bir savaş olmasına rağmen insanları saptırmak için suni savaşlar çıkarıp terörizme karşı savaş şeklinde isimlendirmek yoluyla sürekli olarak İslam'a karşı savaş açacağı sözü vermiştir. Amerika bu savaş esnasında "terörizmle" savaşmaya ilişkin kanunlar çıkarmaları için devletlerden pek çoğuna da baskı yapmıştır. En acı olanı ise Amerika'nın ve diğer sömürgeci Batılı devletlerin desteğiyle Müslüman ümmeti demir yumrukla yöneten fasit diktatör yöneticiler Amerika'nın isteğine cevap vermişler ve erkek, kadın, yaşlı, çocuk hatta bebek olmak üzere Müslümanları aşağılayan ve işkence eden bu kanunları çıkarmışlardır. Zira "terörizme" karşı savaş gerekçesi altında topluca çeşitli işkencelere maruz kalmışlardır. Daha garip olanı ise Irak, Afganistan, Somali ve diğer bölgelerdeki Müslümanlara karşı muhtelif cürümler işleyen Amerikan kuvvetlerinin, bu cürümleri terörizm olarak isimlendirmediği gibi bu cürümleri işleyenleri de teröristler olarak isimlendirmemiş olmasıdır. Amerika, bu cürümleri işlemesine rağmen bir de kalkmış sözde "insan haklarına" çağrıda bulunmaktadır!

Bugün Amerika'nın, Filistin'deki masum Müslümanları katletmeyi sürdüren Yahudi devletine baş hamilik yapması terörist Amerika'nın gerçek yüzünü göstermeye kanıt olarak yetmez mi? Oysa ister sakallı olsun isterse Arap elbisesi giyenler olsun İslam'a davet eden Müslümanlar terörist olarak isimlendirilmektedirler?! Dolayısıyla da keyfi tutuklamalara ve evlerine baskın yapıldığı sırada aşağılanmalara maruz kalmaktadırlar ki bunlar Müslümanlardan binlercesine yapıldığı gibi onlara, dünyanın dört bir tarafında Amerika ve müttefikleri tarafından envai çeşit şiddetli işkence yapılmaktadır. Müslümanlara yapılan tüm bunlar, Amerikan yöneticileri de dahil dünyanın kibirli yöneticilerinin, İslami akidenin tüm dinlere üstün gelmesinden ve İslam'ın adaleti ile nurunun fasit ve zalim kapitalist nizamını değiştirmesinden korkmaları sebebiyledir.

Ey Müslümanlar!

Şeyh Abdullah Faysal'ın, Kenya'nın sözde "terörizmle mücadele" polisi tarafından tutuklanması bu hususta aktardıklarımıza dair başka bir kanıttır. Şüphesiz Müslümanlar, sözde "terörizme" karşı savaş olarak adlandırılan bu savaştan hedeflenenlerin bizzat kendilerinin olduğunu idrak etmelidirler. Amerikan Başkanı Obama'nın, 2009'daki açılış konuşmasında yaptığı gibi dünyada kendilerini bu savaşı devam ettirmeye adayan yöneticiler olduğu müddetçe bu savaş sürmeye devam edecektir. Diğer yandan Amerika'nın bu savaşta ısrar etmesi, büyük Amerika'nın kendi ideolojisinin yıkılacağından ve İslami hadaratın, Hilafet Devleti'nin ikamesi yoluyla hayat sahasına bir kez daha dönüşünün yaklaşmasından korktuğunu göstermektedir.

Müslümanlar olarak bu savaşın azmimizi zayıflatmasına ve hadaratımızdan vazgeçmeye mecbur bırakmasına izin vermemeliyiz. Bilakis İslam'a sımsıkı sarılmalıyız, ona olan bağlılığımızı güçlendirmeliyiz ve İslam'ın önündeki engellerin artmasının nusretin yakın olduğuna dair bir delil olduğunu idrak etmeliyiz. Zira İslami akide şüphesiz sahih bir akidedir ve Allah [Subhanehu ve Te'alâ], nusreti, İslam'ı yerleştireceğini ve dinini tüm dinlere üstün kılacağını vaat etmiştir.

هُوَ الَّذِي أَرْسَلَ رَسُولَهُ بِالْهُدَى وَدِينِ الْحَقِّ لِيُظْهِرَهُ عَلَى الدِّينِ كُلِّهِ وَلَوْ كَرِهَ الْمُشْرِكُونَ "O (Allah), dinini bütün dinlere hâkim kılmak için resulünü hidâyet ve hak din ile gönderendir, velev müşrikler kerih görseler de!" [et-Tevbe 33]

Şabani Mevalimi
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Doğu Afrika
Medya Temsilcisi

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER