Perşembe, 03 Rebiu’l Evvel 1446 | 2024/09/05
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

-Basın Açıklaması- Cameron'un Savunma İşlerinden Sorumlu Danışmanı, Hilafet'e Saldırıda Bush-Blair Çizgisini Takip Ediyor

Cameron'un Savunma İşlerinden Sorumlu yeni danışmanı General "Sör" Richard Dannatt, 05 aralıkta "Telgraf'ın" yayınladığı makalede şöyle dedi: "Yeterli cesarete sahip olan bu kimselere göre İslamcıların uzak ve net hedefini açık bir ifadeyle itiraf etmek gerekirse o; Güney Asya, Orta Doğu, Kuzey Afrika hatta Güney ve Güney Doğu Avrupa'ya kadar uzanan tarihi İslami Hilafet'i yeniden başlatmaktır."

"Gölge hükümetinin" İçişleri Bakanı Kars Jerilnj'in Neo-Muhafazakar Düşünce Kuruluşu "Heritage Foundation" ile konuşmaya gittiği aynı hafta içinde General Dannatt'ın yorumları, Cameron'un Temmuz 2009'daki "İsrailli" muhafazakar dostlarına yapmış olduğu aynı yorumlarının devamı niteliğindedir. Zira o zaman Cameron, Birleşmiş Milletler raporu birer savaş suçu olarak tanımlamasına rağmen "İsrail'in" Gazze'deki katliamını, "İsrail" sivillerin hayatlarını koruma uğrunda mücadele ediyor sözleriyle methetmiştir.

Hizb-ut Tahrir'in İngiltere'deki Medya Temsilcisi Taci Mustafa, General Dannatt'ın yorumunu şu sözleriyle değerlendirdi: "Bu yorumlar, Tony Blair, George Bush ve Donald Rumsfeld gibi savaş tüccarlarının lügatini yansıtmaktadır ki bunların hepsi de İslami alemde büyük bir desteğe sahip olan Müslümanların tekrar İslami Hilafet'i kurma özlemlerini çarpıtmak için terörizme karşı savaşı haklı göstermişlerdir."

"Cameron'un savunma işlerinden sorumlu üst düzey danışmanın bu yorumları, Cameron'un neo-muhafazakarlarla olan bağlantıları ve "İsrail'in" Gazze'ye yönelik saldırısını hoş görüyle karşılaması ile eş zamana denk gelmesi, Müslüman düşmanı katı harici siyasi bir tutumu yansıtmakta ve Hizb-ut Tahrir'e yönelik öfkesini ve tekerrür eden çarpıtma kampanyalarını açıklamaktadır."

"Şayet Dannatt'ın yorumları muhafazakar partinin fikirlerini yansıtıyorsa bu onların, Washington'daki "Terörizme karşı savaş" teorisyenlerini ve mühendislerini takip ettiklerine dair başka bir teyittir ve Cameron'a bağlı muhafazakarları İslami alemin, İslam'ın yönetimdeki büyük rolüne ve sömürgeciliğin boyunduruğundan kurtulmaya doğru ilerleme istekleri karşısında neredeyse ebedi bir savaşa bağlanacaklarının göstergesidir ki bunlar, (Müslümanların) Hilafet'in geri gelmesine yönelik özlemlerinin büründüğü iki husustur."

 

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Afgan Hükümetinin Mücahitlerle Olan Müzakereleri Zehirle Karıştırılmış Bir Bal Şerbetidir

Batı, fotoğrafın karesinden kendisini gizlemeye çalışsa da haber ajansları; Batılı liderlerin izniyle Taliban, İslami Parti ve özellikle Taliban'ın lideri Molla Ömer ile yapılan müzakereler hakkındaki Karzai'nin açıklamalarını yayınladı.

Ümmetin bu hususta aşağıdaki noktaların farkına varması gerekmektedir:

- Bu müzakerelerdeki esas "aktörler" Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Pakistan hükümetleridir. Kimileri, İslam'a yakın olduklarını iddia etmelerinden dolayı onlar hakkında hayır zannında bulunsalar da bu yöneticilerin Batı'ya olan sadakatleri ile yakınlıkları İslam'a olan sadakat ve yakınlıklarının daha ötesindedir. Siyaseti takip eden herhangi bir kimsenin Suudi Arabistan ile Pakistan'ın bu dosyayı Amerika'yı razı etmek ve ona boyun eğmek için uyguladığı gözünden kaçmaz.

- Talibanlar çok çetin savaşçılar olup Afganistan'daki birçok güvenlik noktalarını ellerine geçirmişlerdir. Dolayısıyla onlar, bu yönden oldukça güçlüdürler. Ancak korkulan o ki düşmanın onlara siyasi uyanıklık yönünden yaklaşmasıdır. Zira Afganistan'ın yöneticileriyken Pakistan ile güçlü şekilde bağlantıları vardı ve kendilerine Amerika'ya tam bir sadakat içerisinde olduğu halde Pakistan'daki yönetim nizamıyla nasıl bağlantı kurabilirsiniz ve Amerika'nın Pakistan yoluyla sizleri öldürmesinden korkmuyor musunuz denildiğinde Amerika'ya sadık olsa bile Afganistan'ın Pakistan yönetimiyle bağlantıya geçmesinin kendilerine zarar vermeyeceğine bilakis kendi maslahatları için ondan istifade edeceklerine inanıyorlardı! Daha sonra görüldü ki Pakistan yöneticileri, Pakistan'ın yer ve göğünü Taliban yönetimine karşı Amerikan saldırısının hareket noktası yaptılar ve önce Afganistan daha sonra da Veziristan içindeki varlıklarını sonlandırdılar.

-Amerika, Afganistan'da gerçek bir çıkmazın içerisindedir. Zira NATO çerçevesinde haçlı müttefik kuvvetlerindeki 20 bin askerle birlikte "70" bini aşkın kuvvetine rağmen güvenliği eline geçirememektedir. Bu çıkmazı ise 2009'un sonlarında daha da artmış ve Obama, otuz bin Amerikan askerinin yanı sıra NATO adı altında da yedi bin yeni asker daha gönderileceğini ilan etmiştir.

- Güvenliği sağlamak amacıyla Afganistan'a yönelik uluslararası güçlerin arttırılması önerisi, yanıltıcı bir öneri olup Afganistan'da kesin bir askeri zafer gerçekleştiremeyecektir. Aksine Afganistan, imparatorluklara mezar olacaktır.

- Taliban ile İslami Parti'nin müzakerelere girmesi, tavizler dehlizine girmek demektir. Bu müzakereler, ister görüşmeler isterse düzenli ve akşam yemeği toplantıları olarak her ne şekilde adlandırılırsa adlandırılsın bunların hepsi de müzakerelere bir giriştir ve zehir karıştırılmış bal şerbetini içmektir.

- Kısacası Amerika, her iki ülkede uğradığı hezimetler ile kayıplardan sonra Irak bataklığından çıkmak istediği gibi Afganistan bataklığından da çıkmak istemektedir. Hele ki Amerikan kongresi, artık boş yere dahası ağır kayıplar vererek Afganistan'da kalmaktan dolayı huzursuz olmaya ve şikayete başlamışken. Ancak aynı zamanda o, Afganistan'da kendisine sadık, kendisiyle anlaşma halinde, kendi nüfuzunu ve çıkarlarını koruyan ve güvenlik yükünü hafifleten bir hükümet olmasını da istemektedir... Nitekim Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Pakistan ve Afganistan'ı müzakereler yoluyla Taliban ile İslami Parti'ye zehir karıştırılmış bal şerbeti sunsunlar diye birer müzakereci kanat yapmıştır. Taliban ile İslami Parti'nin, Amerika çekilmeden önce ister doğrudan Amerika ile olsun isterse ajanları ile olsun müzakerelere girmesi Taliban'ın, doğrudan ya da dolaylı olarak gitgide Amerika'ya sadık bir yönetime ortak olmasını sağlayacaktır.

 

Devamını oku...

Zerdari Rejimi, Ülkeyi Hedef Alan Patlamalar ve Suikastlar Kampanyasında Amerika ile Gizli İttifak Yapıyor

  • Kategori Pakistan
  •   |  

Kadınları, çocukları, öğrencileri, yaşlıları, gençleri, polis elemanlarını ve Veziristan'daki askeri operasyona katılan askerleri hedef alan cürüm patlamaları kampanyası Pakistan'ı bir enkaza çevirmektedir. Zerdari'nin iddiasının aksine menfur bomba patlamaları kampanyası, Afganistan'ı işgalinde Pakistan ordusunun yardımını güvenceye alabilmek amacıyla Amerika'nın yaptığı bir iştir. Müslümanlar, dünyanın dört bir tarafında bayramı kutlarlarken Veziristan'da on binlerce Müslüman, aşırı soğukta yeri yatak göğü yorgan edinerek açıkta uyumaktalar ve açlıktan kıvranmaktadırlar.

Kuvvetli adamlara ve nitelikli silahlı güçlere sahip olmasından dolayı Amerika sık sık Pakistan'a bel bağlamıştır. Zira Afganistan'daki stratejik çıkarlarını ve Orta Asya'daki enerji çıkarlarını güvence altına almak için ona bel bağlamasının yanı sıra onu, hasımları olan Çin ve Rusya'ya karşı da bir ileri karakol olarak kullanmıştır. Keza hasmı Sovyetler Birliği, Afganistan'a saldırdığında Amerika, Afganistan'a yönelik Sovyet saldırısına karşı koymaları ve Sovyet işgalini nihai olarak bitirmeleri için kabileler bölgesinin adamlarına özellikle de Veziristan'ın adamlarına önderlik etmelerinde de Pakistan istihbarat elemanlarına bel bağlamıştır. Bu defa Amerika'nın kendisi, Afganistan'a saldırıp işgal etmek isteyince bunu, Pakistan havaalanlarını kullanan bombardıman uçakları ve mücahitlerin yerlerini tespit etmede kendisine yardımcı olan Pakistan istihbarat kurumlarının iş birliği sayesinde başarmıştır. Bunun yanı sıra Pakistan, Amerikan kuvvetlerine yakıt ve lojistik destek de temin etmiştir.

Bugün Amerika'nın Pakistan kuvvetlerine acilen ihtiyacı vardır. Çünkü Afganistan'daki durumu, Veziristan'daki mücahitlerin karşı saldırılar düzenlediği uzun senelerin ardından sarsılmıştır. Gelişmiş öldürücü silahlara sahip olan Amerikan kuvvetleri, özellikle Veziristan'da olmak üzere basit silahlarla donanımlı kabileler bölgesindeki silahlı Müslümanlara karşı koyacakları bir cesarete de ihtiyaç duymaktadırlar. Amerikan yönetimi Afganistan'a daha fazla asker göndermek için yanıp tutuşurken Amerika'nın Avrupalı müttefiklerinden ise kuvvetlerinin Afganistan'dan çekilmesinin zorunluluğuna dair sesler yükselmektedir.

Amerika'nın durumu kırılgan olmakla birlikte ordu safları içinde Pakistan'ın askeri operasyonlarına yönelik karşıt duygular da yükselmektedir ki bu, bugünlerde İslami ümmetin tamamının derinliklerine kök salmış bir duygudur. Zira Amerikalı Gazeteci Yazar "Saymir Hiraşi'nin" 2009 kasım ayında Amerika'daki karar çıkaran dairelere dağıttığı "Pakistan Nükleer Tesisini Savunmak-Nükleer Silahı Korumak Mümkün mü?" başlıklı araştırmasında şöyle geçmiştir: "İslamabad'a hakim olmaya göz diken Taliban, en büyük yada tek tehlike değildir. Ama en büyük tehlike Hizb-ut Tahrir'in Pakistan ordusu içinde olası bir darbe yapmasında yatmaktadır... Nitekim Obama yönetimi içerisinde üst düzey bir siyasetçi Hilafet Devleti'ni kurmayı hedefleyen Sünni bir hizb olan Hizb-ut Tahrir'in söz konusu darbeyi yapmasını beklemektedir... Artık Hizb-ut Tahrir, Pakistan ordusuna sızmış ve içerisinde kendisine ait hücreler kurmuştur." Evet, pek çok askerin bu askeri operasyonlara karşı çıkmasına veya Müşerref yönetiminden şu ana kadarki dönemde ordu saflarında istifa etmelerine yol açan şey Pakistan ordusu içerisindeki bu duyguların yükselmesidir.

Amerika, Pakistan ordusunu Veziristan'da savaşmaya itmek için direnişin görüntüsünü çirkinleştirmek amacıyla Irak ve Afganistan'da yaptığı operasyonlara benzer şekilde Pakistan içinde patlama eylemleri ve suikastlar yapmaları için özel katliam şirketlerini kullanması gibi aşağılık yöntemler kullandığı gibi Amerikan istihbarat kurumları da ordu ile mücahitler arasındaki çatışmayı tutuşturmak için silahlarını işgalci haçlıların göğüslerine doğrultmak yerine Pakistan silahlı kuvvetlerindeki Müslüman kardeşlerinin göğüslerine doğrultmaları amacıyla onları kandırmak için bazı Taliban unsurlarının arasına sızmıştır.

Eğer Zerdari rejimi olmasaydı Amerika'nın patlama ve suikast eylemleri gerçekleştirdiği kampanyası başarılı olmazdsı. Zira Zerdari rejimi, Amerikalılara ofisler, ikmal depoları, Amerikalıların kaldığı Paşaver'deki otel ve Amerika'nın şu anda kolaylıkla bir ikmal deposu olarak kullandığı ve başkanının bile bazı bölümlerine vakıf olmasına izin verilmediği polis akademisi gibi Amerikan istihbarat birimleri ile özel katliam şirketlerine güvenli evler temin etmiştir. Yine Zerdari rejimi, gelişmiş silahlar ile fotoğraf makineleri taşıyan Afgan elbisesiyle gizlenmiş sahte plakalı bir arabayla giderken İslamabad'da tutuklanan dört Amerikalının serbest bırakılması için hükümetin müdahalede bulunması Amerikan hareketliliğinin himayesini de sağlamıştır. Hükümet, Amerikan varlığını örtmek için yalana başvurmuştur. Zira İçişleri Bakanı Rahman Malik, şirketin ismini "Hizmet İçin Xe" olarak değiştirdiğini ve şu anda Pakistan'da çalıştığını bilmesine rağmen Pakistan'da Blackwater Şirketi'nin olmadığını vurgulamıştır. Yazıklar olsun bu hükümete yazıklar!

Bu özel şirketler şehirde çalıştıkları sürece Amerika'nın patlama ve suikast kampanyasının Paşaver'in kalabalık çarşılarındaki yüzlerce kadını ve çocuğu hedef alması şaşırtıcı değildir ve bu şirketlerin İslami Üniversite'nin Şeria Fakültesi'nde okuyan İslamabad'daki öğrencileri hedef alarak onları birer cesede dönüştürmesi de olasılık dışı değildir. Bu olaylar deryasında alimler ile askerlerin, Amerikan istihbaratçılarının sokaklarda tamamen özgürce dolaşmasına izin veren hükümetin tutumu karşısında ciddi bir tavır takınması beklenmektedir.

Pakistan ordusunu Amerikalıların yerine savaşmaya teşvik etmek için Zerdari hükümetinin Amerikalılara verdiği başka bir hizmet daha var ki o, Afganistan üzerinden girerek kabileler bölgesindeki direnişin yanında savaşan Hintli unsurların olduğunu iddia etmesidir. Oysa Hindistan, Amerika Afganistan'a saldırıp işgal ederek ajanı Karzai'yi Afganistan başkanı olarak dikene kadar hiçbir gün Afganistan'a ayak basmayı başaramamıştır. Ancak Zerdari'nin bu kozu kullanmasındaki maksadı, Hint varlığını bitirmek değildir. Bilakis Amerika'yı kurtarmak için silahlı kuvvetleri savaşa teşvik etmektir. Nitekim bu durum, bölgedeki Amerikan varlığına son vermeye çağıran küresel seslere iştirak etmek yerine Dışişleri Bakanı Şah Mahmud Kurşi'yi Hindistan'ı savaşa ortak olmakla suçlamaya sevketmiştir. Çünkü o, Müslümanların kanlarını elleriyle akıtmakta Amerikan planlarını uygulayan Amerikan ajanı Zerdari'yi bırakmak istememektedir!

Ey Pakistan'daki Müslümanlar!

İşte bu, Veziristan'daki Amerikan savaşının iğrenç hakikatidir. Daha önce Sovyetler Birliği ile İngiliz İmparatorluğu'nun başına geldiği gibi Amerika da Veziristan'daki cesur Müslümanların darbelerinin basıncı altında hezimete uğrayacaktır. Hele ki Amerika'nın müttefikleri, kendisini terk etmeye ve kuvvetleri korku prangalarına vurulmuşken. Bu durum ise Amerika'yı kendisine yardım etmesi için Pakistan ordusuna başvurmaya itmiştir. Ancak Amerika, kendisine İslami duyguların kök salmasından dolayı istediklerini yapmaya hazır olmayan bir Pakistan ordusuna toslamıştır. Böylece vahşi hayvanların bile yapmaktan haya ettiği bir seviyeye düşerek Pakistan ordusunu, katilin de maktulun da Müslümanlardan olduğu, yüz binlerce kişinin evlerinden tehcir edilerek soğuk ve açlıktan dolayı ölümle karşı karşıya kaldığı bir savaşın içine sürüklemek için patlama ve suikast eylemleri yapmıştır. Tüm bunlar ise Amerika'nın Orta ve Güney Asya'daki Müslümanlara hegemonya kurabilmesi ve bölgedeki ülkelerin servetlerine sahip olabilmesi içindir.

Müşerref gibi aç gözlü müfsit Zerdari ve zebanileri de sizlerin kuvvetlerini düşmana ve şerir savaşına karşı kullanmak yerine düşmanınızın yanında yer alarak bu vahşi kampanyanın sizlere zarar vermesine imkan verdiler. Böylece dünyevi kazanımlar uğrunda kafir efendilerine hizmet ettiler. Dolayısıyla bu ajan yöneticiler, dünyanın yedinci büyük ordusuna ve nükleer silaha sahip olmasına rağmen bu İslam beldesini bir alev topuna dönüştürmeye hazırdırlar. El-Hak Tebarake ve Te'alâ şöyle buyurmaktadır:

أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ بَدَّلُواْ نِعْمَةَ اللّهِ كُفْرًا وَأَحَلُّواْ قَوْمَهُمْ دَارَ الْبَوَارِ 28 جَهَنَّمَ يَصْلَوْنَهَا وَبِئْسَ الْقَرَارُ "Görmedin mi Allah'ın nîmetine küfrân ile karşılık verip toplumlarını helâk yurduna sürükleyenleri?! (28) Cehennemdir onların yaslanacakları yer, orası ne kötü bir karargâhtır!" [İbrâhîm 28-29]

Ey Pakistan'daki Müslümanlar!

Şu an, bu trajik durumu değiştirebileceğimiz, düşmanların ve ajanların tahtlarını başına geçirebileceğimiz altın bir fırsattır. Yani Amerika'ya, Irak ve Afganistan'daki Müslümanlara savaş açmış, Hindistan'a saldırılarında destek vermiş ve şu anda da Pakistan'da fitne ve kaosun fitilini tutuşturan düşman bir devlet muamelesi yapmalıyız. Dolayısıyla Amerikan elçiliği ile konsoloslukları kapatılmalı, istihbarat kurumları ile özel güvenlik şirketleri kovulmalı, ordusuna lojistik ikmal veya istihbarat bilgi paylaşımı temin edilmesine veya onunla her türlü askeri işbirliğine son verilmeli, kabileler bölgesinde dönen savaş durdurulmalı, Amerika'yı Afganistan'dan çıkmaya zorlamak için silahlı kuvvetlerimiz sınır dışına yığılmalıdır. Dünyadaki tüm Müslümanları birleştirecek ve kafirleri dost edinen ajanlar ile münafıkları ifşa edecek olan işte bu askeri yığınaktır. Zira Allah [Subhanehu ve Te'alâ] şöyle buyurmaktadır:

بَشِّرِ الْمُنَافِقِينَ بِأَنَّ لَهُمْ عَذَابًا أَلِيمًا 138 الَّذِينَ يَتَّخِذُونَ الْكَافِرِينَ أَوْلِيَاء مِن دُونِ الْمُؤْمِنِينَ أَيَبْتَغُونَ عِندَهُمُ الْعِزَّةَ فَإِنَّ العِزَّةَ لِلّهِ جَمِيعًا "Münâfıklara kendileri için çok elîm bir azap olduğunu müjdele! (138) Onlar ki müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinirler. (Bunu yaparak) onların yanında izzet mi arıyorlar? Muhakkak ki izzetin tamamı Allah'a aittir." [en-Nisâ 138-139]

Ve şöyle buyurmaktadır:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لاَ تَتَّخِذُوا عَدُوِّي وَعَدُوَّكُمْ أَوْلِيَاء تُلْقُونَ إِلَيْهِم بِالْمَوَدَّةِ وَقَدْ كَفَرُوا بِمَا جَاءَكُم مِّنَ الْحَقِّ "Ey îmân edenler! Benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanları, sevgi göstererek dost edinmeyin! Oysa onlar size gelen hakkı inkâr etmişlerdir." [el-Mumtehine 1]

Düşmanınızın farkında olduğu gibi bu gayenin ancak Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'nın inzal ettikleriyle hükmedecek muhlis bir halifenin liderliği gölgesinde gerçekleşeceğini sizler de fark etmelisiniz. O halde ey Müslümanlar! Pakistan'ı Hilafet'in irtikaz noktasına, İslami ümmetin tamamının Amerika ile Hindistan'a şeytanın vesvesesini unutturacak bir ders vermeye, ümmetimizi trajedi ve kaostan kurtarmaya muktedir süper bir devletin altında birleşmesinin başlangıç noktasına dönüştürmeye hırs gösteriniz ki böylece güvenliğin, refahın ve gücün olduğu tarihi bir dönemi başlatmış olasınız.

 

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Gilani, Haksız Yere Pakistan'a Saldırmasına Rağmen Brown'la Görüştü Ama Protestocularla Karşılaştı

Downing Street'te kırmızı halılarla karşılamak yerine Hizb-ut Tahrir, İngiltere Başbakanı Gordon Brown ile görüşeceği ziyaretinin başlangıcında Antrcontinantel otelinde onuruna verilen öğle yemeğine katılacağı sırada Pakistan Başbakanını kınamak amacıyla yaklaşık yüz protestocuyu bir araya topladı.

Gordon Brown, son günlerde Obama yönetiminin yolunda Pakistan'a yönelik mesnetsiz bir saldırı başlatarak el-Kaide örgütünün liderini yakalamada İngiliz-Amerikan başarısızlığından Pakistan'ı sorumlu olmakla suçladı ve "Pakistan'ın harekete geçtiğine dair daha fazla kanıt görmeyi" istedi. Brown, sayısız sivil insanın katledilmesine rağmen insansız Amerikan uçaklarının saldırılarının gerçekleştirdiği başarıyla gurur duydu.

Hizb-ut Tahrir'in İngiltere'deki Medya Temsilcisi Taci Mustafa şöyle dedi: "Gilani, Brown'un haksız yere Pakistan'a saldırmasını kınamak yerine Batılı efendileriyle görüşmekten memnuniyet duymaktadır. İngiltere'nin Afganistan'a yönelik son işgali, akıllara yirmi otuz yıl öncesindeki vahşi sömürgeciliğini ve bölgedeki savaşlarını getirmektedir."

"Gilani ve Zerdari, Amerika'nın ve İngiltere'nin Afganistan'daki savaşlarını genişlettikleri ve rolü gereği Pakistan'ın istikrarını etkilediği bir sırada Pakistan'daki insanların durumlarına hiç önem vermemektedirler. Zira Gilani ve Zerdari, askerleri ve insansız uçakları Pakistan ve Afganistan'daki insanları öldürmesine rağmen Hillary Cilinton, General Petraus, Gordon Brown ve diğer Amerikalı yetkilileri sıcak şekilde karşılamaya devam etmektedirler."

"Eğer Gilani, Pakistan'daki insanların durumunu önemsemiş olsaydı kesinlikle Amerika'ya vekaleten başlattığı saldırıları durdurur, Brown'un Pakistan'a yönelik mesnetsiz saldırısını kınar ve David Milip'in 11 Eylül saldırılarının Pakistan'dan başladığı şeklindeki yanlış propagandasından vazgeçmesini talep ederdi."

"Batı, Gilani gibi solgun yöneticileri desteklediği sürece İslami âlem sıkıntı çekmeye devam edecektir. İngiltere'nin, Birleşik Devletler'in çıkarlarına veya kendi kişisel banka hesaplarına göre değil de pek çok insani sorunlara, Pakistan'daki insanlara ve bu geniş bölgeye İslami çözümler sunarak tebaasının maslahatına göre hükmedecek yöneticilere sahip bir yönetim nizamını ortaya koyacak olan sadece İslami Hilafet Devleti'dir."

 

Devamını oku...

- Basın Açıklaması -

Muhtelif yerel gazeteler, 02 Aralık 2009 günü yani dün, hükümetin, Hizb-ut Tahrir Resmi Sözcüsü Muhyiddîn Ahmed'in banka hesabını sınırsız olarak kapatma kararı aldığına dair bir haber aktardılar. Daha önce de hükümet, emperyalistlerin direktifiyle Hizb-ut Tahrir'i yasaklamasının hemen ardından Muhyiddîn Ahmed'in banka hesap numarasını geçici olarak dondurmuştu.

Hizbi yasaklaması,  hizbin resmi sözcüsünü zorunlu ev hapsi altına alması, üniversite maaşını almasını veya banka hesabından çekmesini engellemesi gibi hükümetin takındığı keyfi uygulamalar doğrusu bu rejimin İslam'a ve İslam'a davet eden kimselere karşı beslediği kini göstermektedir. Kendisini Müslümanların maslahatına hizmet etmeye adayan muhlis siyasi bir kimsenin hesabını dondurmaya başvuran bu hükümet, insanların servetlerini yağmalayan, yandaşı olan şahsiyetleri koruyan ve insanları hortumlayarak servetler edinen hükümetin ta kendisidir. Oysa ülkemizdeki Müslümanlar, Hizb-ut Tahrir ile şebabının İslam'a ve onu yüceltmeye olan ihlaslarının ve düşkünlüklerinin tamamen farkında oldukları gibi demokratik laik rejimin ocağında yetişen siyasilerin, insanları hortumlayanların ve paralarını aşıranların bizzat elebaşları olduklarının da bilincindedirler. Bunların yanı sıra emperyalist efendilerine hizmetlerinin karşılığında bir ücret olarak yabancı elçiliklerden ve şirketlerden kendilerine büyük paralar gelmektedir.

Hükümetin Hizb-ut Tahrir'in terörle alakası vardır şeklindeki iddiasına gelince; bilindiği üzere Hizb-ut Tahrir, davetini siyasi çalışma yoluyla yürüten ve değişim mücadelesi metodunda maddi eylemi benimsemeyen siyasi bir hizbtir. Dolayısıyla Hizb-ut Tahrir'in fikri çatışma ve siyasi mücadeleye dayanan daveti, -Amerika, İngiltere ve Hindistan gibi emperyalistlerin desteği olmasaydı varlıklarını sürdüremeyecek olan- bu kırılgan rejimleri sarsmanın garantörüdür. Dolayısıyla Bangladeş de dahil dünyanın dört bir yanında terörün gerçek gözeticisi bu müşrik kafir devletlerdir. Gerçekte ise bu devletler, terörün ta kendisidir. Bunun yanı sıra insanlar, mevcut hükümetin yönetimi teslim aldığı ilk günden beri ülkede meydana gelen terörist eylemlerin hepsinin Avami Birlik'in çetelerinin bir tezgahı olduğunun da tamamen farkındadırlar. Bunun içindir ki siyasi cürümleri engellemenin tek yolu laik partileri yasaklamak ve emperyalistleri ülkeden kovmaktır.

Allahın izniyle Hilafet, çok yakında gelecek ve ümmetin mallarını gaspeden, Bangladeş'te kafir laik demokratik fikirleri yaymak için çalışan ve fesadı arttıran bu fasit siyasetçilerden hesap soracaktır. Hilafet, onları şeri hükümlere göre çetin bir hesaba çekecektir ki böylece dünyada aşağılanmayı tadacaklardır. Ahiret azabı ise daha büyüktür. Keşke bilselerdi! Ayrıca Hilafet, Müslümanların sırtından şiddeti ve terörü yayan bu tağut politikacıları destekleyen Amerikan, İngiliz ve Hint elçilikleri olmak üzere efendilerinin elçiliklerini kapatacaktır.

Hizb-ut Tahrir / Bangladeş
Medya Bürosu

 

Devamını oku...

 Basın Açıklaması 2010 Yılı Bütçesi Halkın Sırtına Binen Bir Kambur Olacaktır

      AK Parti hükümetinin hazırladığı 2010 yılı bütçesi 25 Aralık 2009'da TBMM genel kurulu tarafından kabul edildi. Kabul edilen bütçe giderleri 286 milyar 981 milyon lira, bütçe gelirleri 236 milyar 794 milyon lira olarak belirlenirken bütçe açığının 50 milyar 187 milyon lira olması öngörüldü.

Hükümetin bu bütçeden yatırım için ayırdığı miktarın %6.5 gibi cüzi bir rakam olmasının yanı sıra yapacağı yatırımların hangi alanlarda olacağı bir muammadan ibarettir. Yatırım için ayrılan bu miktara bakıldığında anlaşılan o ki hükümet, bütçe açığının tamamına yakınını geçmiş hükümetler gibi halkın sırtına yüklemek niyetindedir. Nitekim 2010 yılında devletin kasasına vergilerden 193.3 milyar lira girmesi beklenmektedir. Dolayısıyla yeni yılın ilk günlerinde hükümetin elektrik, akaryakıt ve otoyol ücretlerine yaptığı zamlar bunun böyle olacağının en açık göstergesidir. Hükümetin 2009 yılı için hazırladığı bütçede öngörülen açık 10.3 milyar lira iken bu açığın 2009 kasım sonu itibarıyla 46.3 milyar lira olarak hesaplanması, 3 milyonlarla zikredilen işsizlik, yaklaşık 89 bin esnafın kepenk kapatması, 950 bin kişinin ev ve işyerlerine haciz gelmesi, karşılıksız çek sayısının 9 milyon 585 bine ve protestolu senet sayısının 1 milyon 574 bine ulaşması gibi sonuçlara rağmen Başbakan Erdoğan 2010 yılı bütçesinin kabulünün ardından hiç yüzü kızarmadan: "Bu müzakerelerle birlikte, 2010 ve daha sonrasına yönelik hükümet olarak yapacağımız çalışmalara katkısı olacak düşünceler için şahsım ve milletim adına çok teşekkür ediyorum. Ülkemiz, milletimiz için bu bütçenin hayırlara vesile olmasını Allah'tan temenni ediyorum." diyerek Müslüman Türkiye halkıyla alay etmiştir.

 Ey Türkiye'deki Müslümanlar!

Geçmiş hükümetlerin yaptığı gibi tüm bütçe açıklarını sizlerin sırtına yükleyen, alacağınız 577 lira asgari ücret rakamını bir iyileştirme olarak gören, yatırımı kamu mallarını özelleştirme adı altında yerli ve yabancı devasa şirketlere peşkeş çekmede gören bu hükümete artık dur demenin zamanı gelmiştir. O halde tüm bu çarpık ekonominin temelini oluşturan Allah Subhanehu'nun haram kıldığı faize (riba) dayalı fasit kapitalist ekonomik sistemin yerine zekat verecek bir fakirin bile bulunmadığı Ömer bin Abdülaziz'in Hilafeti dönemindeki gibi İslami ekonomik sistemi uygulayacak Hilafet Devleti'ni ikame etmek için hiç zaman kaybetmeden Hizb-ut Tahrir'e destek veriniz.

 

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmî Sözcü Yardımcısı
Türkiye Vilâyeti

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Obama'nın Kuvvet Artırımı, Terörü Arttırmaktan Başka Bir Şey Getirmeyecektir

 

      Nihayet Obama, Afganistan'a yönelik yeni stratejisinin otuz bin (30.000) ek kuvvet göndermek olduğunu açıkladı. Bu eylem aylar aldı. Çünkü Birleşik Devletler, tıpkı Vietnam'da başarılı olamadığı gibi Afganistan'da da başarılı olamayacağını anladı. Sovyetler Birliği, NATO'nun planlamasından daha fazla kuvvete sahip olmasına rağmen tamamen hezimete uğramıştı. "İsyana" karşı koymaya yönelik yeni strateji hakkındaki haberlerin ek kuvvetle eş zamana denk gelmesi yeni bir husus olmayıp akılları ve kalpleri kazanmada tamamen başarısız olacaktır. Benzer şekilde Helmand ve Kandahar'a binlerce kuvvetin konuşlandırılması iddia ettikleri gibi isyanı durdurmaktan ziyade arttıracaktır. Çünkü isyanın kaynağı, yabancı muhariplere mukavemet edilmesine ihtiyaçtan kaynaklanmakta olup bu da Afganlıların asırlardır uğraştığı bir husustur. Nitekim Afganistan'daki eski Amerikan diplomat Matthew Hoh, şöyle demiştir: "İsyan, Amerikan kuvvetlerinin ulaşmasının ardından Afganistan'a ulaşmıştır."

Afganistan'ın işgal edilmesi hakkındaki Obama'nın, teröristlerin hezimete uğratılması Birleşik Devletler'i daha güvenli hale getireceği şeklindeki temel gerekçesi çürük bir gerekçedir. Çünkü onlardan az bir kısmı hala Afganistan'dadır. Ancak onların -iddia ettiği üzere- artık Pakistan'a intikal etmiş olsalar bile Obama, geri dönmeleri halinde Birleşik Devletler kuvvetlerinin sonsuza dek Afganistan'da kalacağını mı düşünmektedir? Yoksa Amerikan kuvvetlerinin artık bu insanların faaliyet gösterdiği iddia edildiği Pakistan'da kullanılacağını mı söylemektedir?

Pakistan'daki insanların çoğunun şüphelendiği durum, olduğu gibi kalacak olan ikinci görüştür. Bu da sürpriz bir durum değildir. Çünkü Amerikan liderlerinin Afganistan-Pakistan stratejisi hakkındaki konuşmalarının çoğu, Pakistan'a yönelik üstü kapalı bazen de açık tehditler içermektedir. Nitekim Washington Post Gazetesi, emekli Amerikan Generali James Jones'in şu uyarısını aktarmıştır: "Pakistan, isyancıları yakalayamazsa muhtemelen Birleşik Devletler, Pakistan'ın Afganistan'la olan Batı ve Güney sınırları boyuna yerleşmiş isyancıları takip etmeye yönelik düzenlemeler uyarınca her türlü aracı kullanmak zorunda kalacaktır." Hiçbir şüpheye mahal bırakmaksızın şunun anlaşılması gerekir ki ortaya çıkmaya başlayan ek güçlerin ve siyasi stratejinin sabitleşmesi, sırf savaşı Pakistan şehirlerine ve köylerine taşımak içindir. Nitekim İngiltere Başbakanı Gordon Brown'ın, Pakistan'dan daha fazlasını istediği 29 kasımdaki açıklaması, önümüzdeki haftalarda ve aylarda neler olacağının açık göstergesidir.

NATO kuvvetlerinin süregelen varlığı, Batının diktatörlük ve işkence odalarını iyi yönetişim ve seçilmiş liderlerle nasıl değiştirdiğine model olması istenen Afganistan'da iyi yönetişimin gelişmesine katkıda bulunması imkansızdır. Artık bugün Afganistan, önceki herhangi bir zamandan daha bozuk bir hale gelmiştir. Batılı etik liderliği yok eden sadece ne askeri işgal ne Guantanamo ne de Ebu Gurayb ve Begram'daki işkencedir. Bilakis kötü yönetim ve beceriksizlik de vardır. Bunun yanı sıra Afganistan'ın istila edilmesinin üzerinden sekiz sene geçtiği halde Batı, bölgedeki bozuk liderlikleri desteklemeyi sürdürmektedir. Nitekim -tıpkı Ortadoğu'daki diğer nizamlar gibi- Zerdari, Karzai ve Hasina'yı desteklemesi, ticari çıkarların değerlerden daha öncelikli olduğuna dair bir örnektir.

Binaenaleyh şu noktaları vurgulayarak son veriyoruz: Birincisi: Tüm yabancı kuvvetler ile üsler yok edilmeli ve Batı işgali ile İslami alemin servetlerinin sömürülmesine nihai olarak son verilmelidir. İkincisi: Batı, bölgenin bozuk yöneticilerine destek vermeye son vermelidir. Üçüncüsü: Batının, şu anda savaşı sokaklarınıza, köylerinize ve şehirlerinize taşımak istediği ve Pakistan'ın ancak İslami nizamı tatbik etmek ve enerjilerini harekete geçirmekle olası saldırıya karşı koymaya muktedir olacağı hususunda Pakistan halkını uyarmak isteriz.

 

Devamını oku...

İsviçre'de Minarenin Yasaklanması, Batılı Değerler Manzumesine Elveda Etmektir

 

      İsviçre halkının minare inşasının yasaklanmasını oylaması, ifade özgürlüğü ve hoşgörü gibi çok meşhur olan Batılı değerlerin propagandasını yapanların tutumlarını açığa vurmaya sevk etmesi bakımından açık ve net bir şekilde gerçekleşmiştir. Diğer bir ifadeyle bu oylamanın sonuçları karşısında oldukça zor bir durumdaydılar.

Geçen pazar günkü referandum, Batılı ülkelerdeki insanların sistematik olumsuz medya propagandası nedeniyle İslam karşıtı çılgınlığında nasıl bir boyuta ulaştıklarını bir kez daha gözler önüne serdiği gibi Avrupa halklarına kök salmış olan İslam'a ve İslami simgelere nefretin derinliğini de göstermektedir. Böylece kişi, değişim götürmeyen şekilde kökleşmiş olması gereken laik akidesinin mefhumlarını -ki temel direk sayılan inanç özgürlüğü bunlardan biridir- terk etmeye hazır hale gelmektedir. Yani kişi tüm bunları, derinliklerde saklı olan muayyen bir dinin öğretilerine yönelik karşıtlığı boşaltıp rahatlamak için yapmaktadır.

Şöyle buyuran Azim olan Allah ne kadar da doğru söylemiştir:

قَدْ بَدَتِ الْبَغْضَاء مِنْ أَفْوَاهِهِمْ وَمَا تُخْفِي صُدُورُهُمْ أَكْبَرُ "Gerçekten, kin ve düşmanlıkları ağızlarından (dökülen sözlerinden) belli olmaktadır. Kalplerinde sakladıkları (düşmanlıkları) ise daha büyüktür." [Âl-i İmrân 118]

İflasın kanıtı olan referandumun bu sonucu, esası bakımından laikliğin temel ilkelerinin şu ana kadar olması gerekenden daha az yerleştiğini göstermiştir. Yine dikkat çekicidir ki yasağı destekleyenler sadece oy kullanma hakkı olan beş milyonun çoğunluğu değildir. Bilakis İsviçre'nin 26 kantonundan talep edilen çoğunluk da böyledir.

Bu kararın taklit edilen bir emsal olacağı, İslami şiarlarını eda ederlerken Avrupa'daki Müslümanlara yönelik baskının ve sıkıştırmanın giderek artacağı açıktır. Zira Müslümanlara yönelik sıkboğaz politikasının giderek arttığını mülahaza ettik. Mesela başlangıçta Müslüman kadınların başörtüsü takma yasağı devlet okullarındaydı, bunun ardından Avusturya "Curtin'de" kubbeli mescitlerin ve minarelerin inşa edilmesi yasaklandı ardından genel hayatta peçe takılması tartışmaya açıldı ve şimdi de İsviçre'de minare yasaklanması üzerinde referandum yapıldı.

Müslümanlara deriz ki: Eğer dünyadaki tüm Müslümanların maslahatlarını gözetecek Hilafet, İslami alemde mevcut olsaydı kesinlikle Avrupa'da İslam tartışması başka bir boyut kazanırdı. Dahası aslen böyle bir şeyi çıkaramazdı. Zira bir Arap ülkesi olan Libya, ekonomik ve siyasi baskı sonucunda -İsviçre'nin söylediğine göre- İsveç'i Hannibal Kaddafi'yi açık bir suç işlemesine rağmen serbest bırakmak zorunda bıraktı. O halde Batılı devletler, ekonomik sebeplerden dolayı suçları takip etmeyi bırakmaya hazırsa İslami Devlet tarafından gerekli baskı olduğunda Müslümanların haklarını tanımaya hazır olması daha evla değil midir? Özellikle bu örnek, İslami alemde hatta Avrupa'da ikamet eden Müslümanlar açısından Hilafet'in gerekliliği boyutunu bir kez daha göstermektedir.

İslami alemdeki ajan olan bozuk nizamlara ilişkin olana gelince; liderlerin evlatlarının cürümlerini örtmek için ellerinden gelen her şeyi yapmalarına rağmen İslam ve Müslümanların uğrunda hareket etmeyenleri harekete geçirmeye hazır değildirler. Artık kör olanlar için bile açığa çıkmıştır ki bu nizamlar, helak olmuş ve yok edilmelerinin zamanı gelmiştir. Birer Müslüman olarak bizler açısından bu durum, böylesi bir zamanda son derece önceliklidir.

Bu karar, bizleri durup düşünmeye çağırmaktadır. Zira bir yönden bizlere her yerde propagandası yapılan Batılı laik sistem değerlerinin hoş görüsünün sarsıldığını ve yorgun düştüğünü göstermektedir. Bu da Batı hayranlarını İslam'a geri dönmeye sevk eden bir şok olması gerektiği gibi buradaki insanlarla laikliğin akli eleştirel teste tabi tutulduğu fikri tartışmaya girmemize de imkan vermektedir.

Diğer taraftan bu oylama; özellikle kendilerine birer lider tacı giydirenler olmak üzere Avrupa'daki bazı Müslümanların temsil ettiği adaptasyon, teslimiyet ve İslami değerlerden taviz verme zihniyetinin başarısızlığa uğradığını ve onları daha fazla taviz vermeye sürükleyeceğini göstermektedir. Bundan dolayı bizlere düşen, kararlılık, izzet-i şeref ve azimle haklarımızı talep etmekle birlikte bu hususta söz birliği yapmaktır ki işte o zaman bunda başarılı olacağızdır.

وَاللّهُ غَالِبٌ عَلَى أَمْرِهِ وَلَـكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَعْلَمُونَ "Şüphesiz ki Allah, emrine galiptir, muktedirdir. Velâkin insanların çoğu bunu bilmezler!" [Yûsuf 21]

Mühendis Şâkir Âsım
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Medya Temsilcisi
Almanya ve Alman Bölgeleri

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER