Çarşamba, 01 Rebiu’l Evvel 1446 | 2024/09/04
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

- Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir, İslamabad'da, Karaçi'de ve Paşaver'de Amerikan Askeri Üsleri ve Özel Black Water Güvenlik Şirketi Karşıtı Bir Dizi "Ayakkabı Sallama" Gösterisi Düzenledi

 

Hizb-ut Tahrir, İslamabad'da, Karaçi'de ve Paşaver'de göstericilerin, üzerinde "Amerikan İşgaline Son Verin ve Amerikan Üsleri ile Sefaretini Kapatın" ifadesinin yazılı olduğu ayakkabı şeklinde pankartlar açtığı bir dizi protesto gösterisi düzenledi. Bu pankartların açılmasından maksat, insanlara ülkedeki Amerikan varlığının ayakkabılarla tekmeleyerek son verilebilineceğini teyit etmekti. Zira Irak'ta Bush'a ayakkabı fırlatılmasının ardından ayakkabı Amerika Birleşik Devletleri'nin "Ulusal Simgesi" haline gelmiştir. Bu gösteriler, Karaçi ve Lahor'da basın kulüpleri önünde, İslamabad'da basın bürosu önünde ve Paşaver'de Kası Kuni çarşısında düzenlenmiştir.

Göstericiler, üzerinde "Afganistan ve Pakistan Amerika ile NATO'ya Mezar Olacaktır" ve "Ey Silahlı Kuvvetler! Pakistan'daki Amerikan Askeri Üslerini Yok Etmek için Harekete Geçiniz" ifadelerinin yazılı olduğu başka pankartlar da açtılar ve bu üsler ile Black Water Şirketi karşıtı sloganlar attılar. Bunun yanı sıra bazı Hizb-ut Tahrir üyeleri göstericilere birer konuşma yaparak askeri üslerin ve sefaret genişletilmesi bahanesi altında bir üsse dönüşen Amerikan sefaretini kapatmalarını talep ettikleri gibi Amerikan varlığını tekmeleyerek bölgeden kovulmasını da talep ettiler. Zira bölgedeki şerrin sebebi bizzat Amerika'dır. Çünkü herkes şunun farkındadır ki Amerikan güçleri ve istihbarat birimleri gelmeden önce bölgede şerre ve teröre dair hiçbir şey yoktu. Şu anda ise Amerika, Irak'ta kullandığı yöntemleri kullanmaktadır. Zira ülkede patlama eylemleri yapmasının yanı sıra kabileler bölgesinde Müslümanı Müslüman kardeşini katletmeye teşvik etmektedir ki böylece Afganistan'daki direniş eylemlerinin şiddetinden kaynaklanan askerlerinin üzerindeki baskıyı hafifletmiş olsun.

Artık Amerika'ya tekme vurması ve bölgeden kovması için Pakistan Silahlı Kuvvetleri'nin önündeki zaman dolmuştur, bunun yanı sıra siyasi partilerin, alimlerin, aydınların ve tüm insanların görevi de "Amerika'yı kovma" kampanyasına katılmaktır.

 


Nâvid Butt

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmi Sözcüsü
Pakistan Vilâyeti

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Kapitalizme İnanan Emperyalistlerin Ajanı Laik Hükümet, Kadınların Haklarını ve Irzlarını Korumada Ağır Bir Başarısızlığa Uğramıştır

Hizb-ut Tahrir / Bangladeş Hanımlar Kısmı Resmi Sözcüsü Fehmide Ferhâna Hânım, bugün yayınladığı basın açıklamasında Chattra Birlik'in liderlerinden ve önde gelen üyelerinden biri olmasının yanısıra Avami Birlik'e muhalif olan Birajabur bölgesinden İhsan Kabir'in onuncu sınıftaki küçük bir kız çocuğunu taciz ederek bunu görüntülemesini ve görüntü kasetinin çarşılardaki kasetçilere satmasını kınayarak olaydan duyduğu derin endişesini dile getirdi. Bunun yanı sıra aynı birliğin üyelerinden biri aynı bölgede Birlik Başkanının gözü ve kulağı önünde başka bir küçük kız çocuğuna taciz olayı işlemesine rağmen polis ve yetkililer, bilinmeyen nedenlerden ötürü meseleyi çözmek için kıllarını dahi kıpırdatmamışlardır.

Fehmide Ferhâna Hânım şöyle dedi: Bu vahşi cürümler, başbakan, dışişleri bakanı ve içişleri bakanı kadınlardan olmasına rağmen yetkililer ile polisin gözü önünde gerçekleşmektedir. Bu da hem hepsinin demokratik değerlere inanan emperyalistlerin ajanı olduğunu ve bu ülkedeki kadınların ırzlarını korumada başarısızlığa uğradığını göstermektedir. Ayrıca sözde kadın özgürlükleri hareketleri de iğrenç ihlaller karşısında sessizliklerini korumuşlardır.

Artık bu asırda kadınlar kişisel çıkarlar sağlamanın ucuz bir malzemesi haline gelmiştir. Bunun sonucunda da armalara dikilen, gazetelere ve dergilere basılan ve internet sayfalarında yayınlanan çıplak ve yarı çıplak kadın resimleri, ticari şirketlerin ve marketlerin kullandıkları birer araç olmuştur. Büyük kişisel karlar elde etmek için de bu mücrimler, kadınları fuhşa zorlayıp görüntü kasetlerini istismar ederek çarşılarda pahalı fiyatlarla satmışlardır. Hükümetin kadın haklarını koruduğunu iddia ederek çıkardığı pek çok kanunlar bir tarafa laik hükümet, kadınların ırzlarını asla koruyamayacağı gibi "Kadınlar Ajansı ve Kadın Erkek Eşitliği Hakları" gibi sözde kadın hareketlerince ortaya atılan Batının sahte çözümleri de bu ülkedeki kadınların haklarını ve ırzlarını koruyamayacaktır. Zira bu çözümlerin, Batılıların kendine dahi hiçbir faydası olmamıştır. Çünkü gözü olup gören herkes nezdinde ortaya çıkmıştır ki Batıda kadınlara yönelik kötü muamele vakıaları artmıştır ve bu da Batının bu meseleyi çözmedeki başarısızlığını göstermektedir.

Ferhâna Hânım şöyle dedi: Kadının ırzının ve haklarının Hilafet Devleti'nin gölgesinde korunduğu gibi korunduğu tarih boyunca görülmemiştir. Zira kadının takılarını ve mücevheratlarını örterek uzun mesafelere sefere çıkacağını ve ayak takımlarının herhangi bir belasına ve saldırısına maruz kalmayacağına dair Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in müjdesini, tarih kayda geçirmiştir.

Son olarak Ferhâna Hânım, kadınları da dahil Müslümanları, Batının ucuz şiarlarıyla haşır-neşir olmamaya, teşvik ettiği mevcut kapitalizm nizamını atmaya, kadınların ırzlarını, haklarını ve güvenliklerini himaye etmeyi güvence altına alacak Hilafet nizamını kurma çalışmasında ilk saflara katılmaya çağırdı.

Fehmide Ferhâna Hânım

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Hanımlar Resmî Sözcüsü

Bangladeş

 

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Müslümanların Düşmanı Amerika'nın Tek Bir İşaretiyle Otorite ve Başkanı "İlkesel" Tutumlarını Yutuverdi

Abbas'ın Amerikan Başkanı Obama ve Yahudi varlığının Başbakanı Netenyahu ile görüşmesi Obama'nın karanlık başarılarının siciline geçecek zelil bir görüşmedir. Zira Otoritenin reddetme ve isteksizliği üzerinden birkaç hafta geçer geçmez görüşme yapıldı ve Obama, Batı Şeria ile Kudüs'teki yerleşim birimleri durdurulmaksızın müzakerelerin başlayacağını ilan etti. Otorite Başkanı görüşmeye ve müzakerelerin başlamasına gerekçe olarak şu sözlerini gösterdi: "Aslında bizler, her ne koşulda olursa olsun Başkan Obama ile ilişkilerimizi korumayı istiyor ve Amerikalılarla bir kriz çıkarmak veya kriz üretmek istemiyoruz." Bu bağlamda Hizb-ut Tahrir olarak bizler aşağıdaki hususları vurgularız:

Yahudilerin Mescid-il Aksa'nın temellerini yıktığı, güvende olan kimseleri evlerinden tehcir ettiği, Filistin halkını katletmede ve kuşatmada haddi aştığı bir sırada yapılan bu görüşme Otoritenin hem Filistin'e ve halkına karşı işlediği ve işleyegeldiği cürümlerden daha büyük bir cürüm olup daha büyük bir ifrat ve zillet sayılır.

Amerikan yönetimi, Yahudilerin saffında yer almaya devam ettiğini aklı ve görmesi kıt olanlara bile göstermiştir. Zira Amerika, Yahudileri öteki taraf olarak görmemektedir. Bilakis Amerika ve onlar aynı safta yer almaktadırlar. Bunun en çarpıcı örneği ise Obama'nın, geçen birkaç ay boyunca Yahudilerden yerleşim birimlerinin durdurulmasının gerekliliği talebinden vazgeçerek durdurulmaksızın ve dondurulmaksızın sadece yerleşim birimlerinin "kontrol" edilmesini talep etmesidir. Dahası Otoriteden Yahudi varlığına olan yükümlülüklerini illaki yerine getirmesini talep etmiştir. Yahudi varlığı ve Netanyahu ise Otoritenin güvenlik alanında kendilerine sunduğu "üstün" hizmetlerle yetinmeyerek tahriki durdurmaya, yani Yahudilere karşı söz söyleyen herkesi engellemeye çalışmasının gerekliliğini de talep etmektedirler. Aksi takdirde bu kimselerin cezası takip edilip hapsedilmektir. Ayrıca Obama, bariyerlerin önündeki hareket sınırlamalarının hafifletilmesini Yahudilerin bir başarısı ve cömert bir hediyesi olarak görmüştür.

Filistin meselesi, ne yerleşim ne sular ne mülteciler ne sınır ne de Kudüs meselesidir. Bilakis bu meseleler hususunda Yahudilerle yapılan anlaşmanın doğası ne olursa olsun bunlar Filistin'i heba etmek olup Allah'a, resulüne ve müminlere hıyanettir. Filistin meselesi, hala parçalanmaz bir bütün olarak düşman işgalinin pençesinden kurtulması gereken bir arz meselesi olup böyle kalmaya da devam edecektir. Ne Arap Devletleri Topluluğu ne de başkaları meselenin hakikatini değiştirmeyi asla başaramayacaklardır. Gazze Otoritesi Başbakanının Ban Ki-moon'a yönelik mesajındaki iki devletli çözüm ve 67'de işgal edilen topraklarda bir devletin kurulmasının kabul edilmesi hakkındaki açıklamaları Batılı projelerin dilinden dem vurmaktan ve ifrata kaçmada Ramallah Otoritesinin çizgisini takip etmekten öte bir şey değildir. Sadece yerleşim birimleri meselesine açıklık getirilmesi Batılı planlar için bir aldatmadan ve gizlemeden başka bir şey değildir. Böylelikle yerleşim birimlerinin durdurulması veya dondurulması, hiçbir devlet anlamı ve şekli taşımayan kıytırık bir devletçiğin kurulması karşılığında hem Arap devletlerinin Yahudi varlığıyla tam ve aleni normalizasyonun hem de bir bütün olarak Filistin hususunda ifrata kaçmanın bedeli olsun.

Artık ümmetin, inisiyatif dizginlerini eline almasının ve başta Filistin meselesi olmak üzere kendi meseleleri hususunda ifrata kaçıp heba ve hıyanet eden herkese dur demesinin zamanı gelmiştir. Artık yüreklerimizi parçalayan tüm bu büyük olaylardan sonra ümmetin bu nizamları ve yöneticileri omuzlarından atarak Hilafet'i kurmasının zamanı gelmiştir ki böylece bir bütün olarak Filistin'i kurtarsın da Faruk'un, Salahaddin'in ve Abdulhamid'in siretini tekerrür ettirmiş ve ümmeti yeniden izzetine ve şerefine geri döndürmüş olsun.

وَقُلِ اعْمَلُواْ فَسَيَرَى اللّهُ عَمَلَكُمْ وَرَسُولُهُ وَالْمُؤْمِنُونَ وَسَتُرَدُّونَ إِلَى عَالِمِ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ فَيُنَبِّئُكُم بِمَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ "De ki: Çalışın! Muhakkak ki çalışmanızı Allah da, resulü de, müminler de görecektir. Sonra görüleni ve görülmeyeni bilene (Allah'a) döndürüleceksiniz de O size yapmış olduklarınızı haber verecektir." [et-Tevbe 105]

 

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hollanda Hükümeti, Akrabalar Arası Evliliği Yasaklamaya Hazırlanıyor

Başbakan "Balkenende" parlamento önünde hükümetinin akrabalar arası evliliği yasaklayacak bir kanun çıkarma niyetinde olduğunu ifade etti. Bilindiği üzere akrabalar arası evliliği yasaklayacak olan bu kanun daha önce yürürlükteydi. Daha sonra toplumun liberal değerleriyle çelişiyor iddiasıyla 1970 yılında ilga edildi. İşte hükümet bugün bu kanunu yeniden getirmek istemektedir.

Aslında bu kanunun Müslümanları hedef aldığı bir sır değildir. Zira bu kanuna binaen bu ülkedeki Müslümanların amca veya dayı kızlarıyla evlenmeleri yasak hale gelecektir. O halde hükümet, bu kanunla İslami beldelerden Hollanda'ya gelen yeni göçmen akışının oranını etkilemeyi düşünmektedir.

Madem olay bu boyuta ulaşmıştır o halde Hollanda hükümetinin çok yakında Müslümanların nüfus büyümesini durdurmaya katkıda bulunacak birden fazla çocuk yapmanın yasaklanması veya kesin şekilde yasaklamaya zemin hazırlamak için Müslümanların evlenme yaşını 40 olarak sınırlandırılması gibi diğer kanunlar çıkarmasını olasılık dışı görmüyoruz.

-Alexander Pechtold- tanımladığı üzere- ırkçı Wilders, Müslümanların bu ülkeden kovulması çağrısında gayet açıkken "Balkenende" ve onun etrafında dolananlar kalplerinde gizlediklerini açığa vurmamaktadırlar. Zira bu ülkedeki Müslümanları sıkboğaz etmeye çalışıyorlar ama bunu provokatif olmayan yumuşak siyasi bir üslupla yapmaktadırlar. Dolayısıyla bu ülkedeki politikacıların üslupları farklı olsa da hedefleri aynıdır. Diğer bir ifadeyle gerçekte üslup dışında "Balkenende" ile "Wilders" arasında hiçbir fark yoktur.

 

Okay Pala [Ebu Zeyn]

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Medya Temsilcisi
Hollanda

 

 

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- "Hilafet Devletinde Ekonomik İstikrar"

Hizb-ut Tahrir / Danimarka, 27.09.2009 Pazar günü beşinci yıllık konferansını bu başlık altında düzenlemektedir. Bu konferans, Allah'ın izniyle yakında gelecek olan Hilafet Devleti'nin infaz edeceği ve mali krizlerin patlak vermesini engelleyecek olan hükümlerin açıklanmasını hedeflemektedir. Nitekim kapitalist ekonomik sistemin, ekonomik istikrarı oluşturma hususundaki acziyetinin ayan beyan ortaya çıkmasının ardından bizler Hizb-ut Tahrir olarak, kapitalist sistemin sonucunda tekrarlanan ekonomik ve mali krizlerin nedenlerini ortadan kaldıracak olan İslam'daki ekonomik nizamın hükümlerine ışık tutmak isteriz. Topluma yönelik şamil bir nizam olması bakımından İslam Nizamı, İslami Hilafet'in yıkılmasından beri hayat içerisinde bulunmamasından dolayı genel olarak nizamları özel olarak ekonomik nizamı, neredeyse tüm insanlar ve Müslüman toplulukları tarafından bilinmemektedir. Bunun yanı sıra aydınlar ve medya organları da hala bilinçli olarak insanlar için bir hayat nizamı olan İslam'ın hakikatini gizlemektedirler. Bu sebepledir ki dünya halklarının, dünyayı mali ve ekonomik krizlerin ateşiyle dağlayan Sosyalizm ve onun güdümlü ekonomisi ile kapitalizm ve onun pazar ekonomisi arasında sıkışıp kalmaları doğaldır. Bunun içindir ki bizler herkesi, aşağıdaki hususları ele alacak olan bu konferans yoluyla İslami ekonomik nizama muttali olmaya davet ediyoruz:

a. Mülkiyet Çeşitleri: Kapitalizm ve sosyalizm sistemi mülkiyeti, ferdi ve devlet mülkiyeti olmak üzere yanlış bir şekilde iki alanla sınırlandırmışlardır. Kapitalizm, hayati kaynakları, kamu mallarını ve ağır sanayileri özel sektör yatırımcılarına terk etmiştir. Dolayısıyla bu da onların siyasi ve ekonomik isteklerini bütün topluma dayatmalarını sağlamıştır. Buna mukabil İslam, mülkiyetlere başka bir şekilde bakmaktadır:  1- Kamu mülkiyeti: İslam fertlerin, cemaatin kendisinden vazgeçemeyeceği kamu mallarını ve hayati kaynakları mülk edinmelerini yasaklamıştır. Bu mülkiyetlerin, tüm toplumun maslahatı için olan genel bir mülkiyet olması gerekmektedir. Devlet de bu mülkiyetin idaresini ve insanlara ayni ve hizmet olarak dağıtılmasını üstlenir. Bu da servetin zenginler arasında bir güç olmasını engeller. 2- Devlet mülkiyeti: Ağır sanayi, savaş sanayiyi ve benzerleri gibi yapısından dolayı devletin üstleneceği mülkiyetlerdir. Bu mülkiyetin ürünleri, devlet mekanizmalarına veya Halife'nin harcanmasını uygun gördüğü yerlere sarf edilir. Bu da sermaye sahiplerinin, iç ve dış siyaset hakkındaki önemli kararlara etki etmesini engeller 3. Ferdi mülkiyet: Genel mülkiyet ve devlet mülkiyeti dışındaki mülklerdir. Bu ferdi mülkiyet korunmuş olup buna saldırmak caiz değildir ve kamulaştırılması da şeran haramdır.

b. Faizli Muameleler: İslam, faizi kesin olarak haram kılmıştır. Bu da mevcut vakıada olduğu gibi ekonomik istikrarı tehdit eden banka kredi piyasalarının ortaya çıkmasını engeller. Hilafet Devleti'nde, iş adamlarına, çiftçilere ve bunların dışında mali desteğe ihtiyacı olan kimselere, Beytul-Mal'daki özel bir daire yoluyla faizsiz krediler verilecektir. Dolayısıyla devlet, iş adamlarını teşvik edecek ve ekonomik çarkını büyüme yönünde döndürecektir.

c. Mali Piyasalar: İslam hükümleri, mal sahiplerini reel ekonomiye yatırım yapmaya yönlendirecektir. Bu da kalıcı istikrarlı bir ekonomik büyümeyi oluşturacaktır. İslam, faturalar, borç senetleri ve hisse senetleri gibi gerçek bir değeri temsil etmeyen mali evrakların tedavülünü haram kılmıştır. Dolayısıyla patladığında ekonomik ve insani düzeyde vahim sonuçlara yol açan ekonomik baloncukları ortaya çıkaran mali piyasaların oluşması engellenmiş olur.

d. Nakit Karşılığı: İslam hükümleri, İslam'da paranın altın, gümüş ve bunların yerini tutan kağıt paralar olması bakımından istikrarlı bir para sistemi içermektedir. Kağıt paraların sabit gerçek bir değeri olacaktır. Bu da enflasyon ve para krizlerini önleyecektir. Bu para sistemi ise doların dünya ekonomisindeki yıkıcı egemenliğini ortadan kaldıracaktır.

Şâdî Ferîca

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Medya Temsilcisi
Danimarka

 

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Ramazan Bayramı [Iyd-ul Fıtr] Zafer ve Hilafet Bayramı Olsun

Hizb-ut Tahrir / Filistin, Ramazan orucu ile kıyam-ul leyl teatini tamama erdirmesi, Iyd-ul Fıtr'a erişmesi, Allah'ın izniyle tas tamam bir şekilde Ramazan'ın sevabına ve hayrına nail olması münasebetiyle kerim İslami ümmetini tebrik eder. Bu bayram, Kur'anımızın hala devlet ve toplum içerisinde tatbikten uzak olup raflara kaldırıldığı, yarışmalara ve kutlamalara hapsedildiği, dalaletleri içinde umursamaz yöneticilerimizin gece-gündüz bu ümmete tuzak kurduğu, iffetli Müslüman kadınlara saldırıldığı, onlar için öfkelenecek veya onların kurtarılması için savaş rayesi açacak bir tane Mutasım'ın kalmadığı, yöneticilerin efendilerinin muazzam servetlerimizle diledikleri gibi oynadıkları ve hak sahibi olan Müslümanların bunlardan mahrum edildiği, İslami beldelerin işgal edildiği, Mescid-il Aksa'nın tehdit edildiği, harekete geçecek büyük bir ordunun görülmediği, bilakis işgalci hesabına simsarlık yapanların onun hizmetinde gidip geldiği bir sırada bizler için bir kurtuluş olsun.

Kimilerimizin kimilerinin kanlarını helal kılarak sömürgeci kafirlere hizmet amacıyla Filistin'de, Irak'ta, Yemen'de, Pakistan'da, Afganistan'da, Somali'de ve Sudan'da kanlarımız akıtıldığı bir sırada birbirlerimizi ziyaret etmekteyiz. Oysa Hilafet Devleti günlerindeki bayramda teatin tamama erdirilmesi sevinci ile zaferler ayındaki zafer sevinci yan yana gelirdi. Ancak bugün bizler, Hilafetimizi kaybetmemizle bu sevinci kaybettik ve felaketlerden başka bir şey görmedik. Dahası zalim ve asalak yöneticiler itaat sevincine gölge düşürerek bir ramazanı ramazanlara ve bir bayramı bayramlara çevirdiler.

Ey Müslümanlar! Artık gerçek konumunuza dönmenizin ve asli sıfatınız olan insanlar için çıkartılmış en hayırlı ümmete yeniden kavuşmanızın zamanı gelmiştir. O halde size ne oluyor da Allah ve resulü sizlere bu zorba diktatörlükten sonra Nübüvvet Minhacı Üzere Hilafet'i vaat ettiği halde tek bir adamın kıyamı gibi kıyama kalkmıyorsunuz.

Artık sizleri parçalayan ve bazı beldelerinizi işgal altına sokan vatancılığı, milliyetçiliği ve demokrasiyi kaldırıp atmanızın zamanı gelmiştir. Artık sadece Allah'a itimat etmenizin ve O'nun dışındaki yabancıya boyun büken ve adı her ne olursa olsun ondan yardım isteyen yöneticileri ve partileri bırakmanızın zamanı gelmiştir. Artık birbirinize Filistinli veya Mısırlı veya Pakistanlı değil de Müslüman olmanız vasfıyla muamele etmenizin zamanı gelmiştir. Artık siyasi amellere, partilere, yöneticilere ve şahıslara yönelik değer ölçünüzü şahsiyetler veya çıkarlar yerine Allah'ın inzal ettiği İslam yapmanızın zamanı gelmiştir. Böylelikle Rabbimizin bizlerden talep ettiği gibi Ramazandan sonra Allah'ın nimetine şükrediniz ve dünya ile ahiretin izzetine nail olunuz.

Ey Müslümanlar! Hizb-ut Tahrir, sabit adımlarla ve büyük bir başarıyla yolu yara yara Hilafet'e doğru ilerlemektedir. O halde henüz karar vermemiş olanlar Hilafet kervanına katılsınlar. Umulur ki İslami Devleti ikame eden ilk sahabenin ecri gibi bir ecre nail olurlar.

وَلِتُكْمِلُواْ الْعِدَّةَ وَلِتُكَبِّرُواْ اللَّهَ عَلَى مَا هَدَاكُمْ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ "Bütün bunlar, sayıyı tamamlamanız ve sizi hidayete erdirmesine karşılık Allah'ı tazim etmeniz içindir. Umulur ki şükredersiniz." [el-Bakara 185]

 

Devamını oku...

- Basın Açıklaması- Laik Pakistan Hükümeti, Müslümanların Bayramı Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'nın Hükümlerine Göre Kutlamalarını Bir Kez Daha Engellemektedir

İslam'ın hükümleri hususunda Müslümanlara nasihat ve irşat edilmesine cüret etmek üzere hiçbir şekilde Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'nın hükümlerine bağlanmayan Pakistan hükümetinden bu küstahlıktan başka ne beklenebilir ki o, Amerikalıların atadığı ve Allah'ın dininde kebairden sayılan Müslümanların kanının akıtılmasında ortak olan hükümettir. O, şeri hükümleri bir tarafa atmak amacıyla kafir kapitalizm nizamı ve faize dayanan ekonomik sistemi ile hükmeden aynı hükümettir. O, İngiliz yargı hukukuna göre hükmeden ve Allah [Azze ve Celle]'nin hadlerini reddeden aynı hükümettir.

İslam'ı ferdi hükümlerle sınırlı olarak gören bu hükümet, nasıl olur da insanların dini işlerine müdahale edebilir? Hükümetin oruç, iftar ve bayram konusuna küstahça müdahale ederek kendi görüşünü zorla insanlara dayatmasından maksadı, insanlara şeri hükümleri dayatmak için değildir. Aksine bundan maksadı, ümmeti daha çok parçalamaktır. Zira emperyalistler, 1924 yılında Hilafet Devleti'ni yıkarak onu devletçiklere parçaladıklarında bu parçadan olan her bir devletin kendisini ümmeti ayırt etmek yerine onun bedeninden ve parçalarından geriye kalanlardan ayırt etmesi için her bir devlet için bir bayrak ve ona özgü bir milli marş belirlediler. Ta ki bu şekilde ümmetin siyasi ve askeri enerjisinin heba olmasının ve zayıflamasının yanı sıra vahdeti de parçalanmış olsun. Ümmeti parçalama ve bölmede daha da ileri gitmek için ibadetlerindeki vahdetini parçalamak üzere her bir devlet için bir "ay" ve "hilal komisyonu" belirlediler. Bunun sonucunda da hilal iki ülke arasını ayıran sınıra birkaç kilo metre uzaklıktaki bir bölgede görülmüş olsa dahi hilalin Pakistan'da görülmesi Afganistan'da muteber edilmez oldu. Yine hilalin İran'da görülmesi, Irak ve Afganistan'da muteber edilmedi ki zaten Suudi Arabistan'da muteber değildir. Oysa İslami beldelerin arasını ayıran bu sınırlar, emperyalistler tarafından çizilmiş olup Allah'ın dininde cümleten ve tafsilen reddedilmiştir. Zira İslami şeriat, ümmeti, ibadeti ve bayram tek olan tek bir ümmet olarak görmektedir. Zira Allah [Subhânehu ve Te'alâ] şöyle buyurmuştur:

إِنَّ هَذِهِ أُمَّتُكُمْ أُمَّةً وَاحِدَةً وَأَنَا رَبُّكُمْ فَاعْبُدُونِ "Muhakkak ki bu ümmetiniz tek bir ümmettir ve Ben de sizin Rabbinizim. O halde yalnızca Bana kulluk edin!" [el-Enbiyâ 92]

Hükümet, her sene insanlara İslami alemdeki Müslümanların Ramazan hilalini görmesini reddetmeyi ve böylelikle Ramazan orucunu bir gün gecikmeli başlamayı dayattığı gibi bayram günü de oruç tutmaya zorlamaktadır. Dolayısıyla hükümet açısından sorun, şeri bir mesele olmaktan ziyade ayrıcalık politikasıdır. Bundan da maksat, İslami alemdeki beldelerden her bir beldedeki insanların vatancı duygularını tutuşturmaktır. Bu komploya dair hükümetin gerekçesi ise hilalin Pakistan'da görülmemesidir..! Oysa Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem], dünyanın dört bir tarafındaki herhangi bir Müslüman tarafından hilalin ilk görünmesiyle Ramazan orucuna başlamayı bizlere farz kılmıştır. Zira SallAllahu Aleyhi ve Sellem, şöyle buyurmuştur:

صوموا لرؤيته وأفطروا لرؤيته فإن غمّ عليكم فأكملوا العدة ثلاثين "[Hilâli] gördüğünüzde orucu tutun ve onu gördüğünüzde iftar edin! Eğer (hava) size kapalı (bulutlu) olursa, sayıyı otuza tamamlayın."

Şeri hüküm şudur ki oruca başlaması için her Müslümanın hilali görmesi gerekmediği gibi şeri hüküm, her bir bölge veya şehir veya ülke için diğer bölgelerden ayrı olarak bir hilalin olmasını da ikrar etmemektedir. Bilakis şeri hüküm şudur ki tek bir Müslümanın hilali görmesi, tüm Müslümanlar için yeterlidir. Bunun yanı sıra Müslümanların Ramazan ayının başlangıcını ve bitişini belirleme hususunda Suudi Arabistan gibi belirli bir devletin ilanına bağlı kalmaları gerektiğini gösteren bir şey de şeriatta varit olmamıştır. Dolayısıyla hükümetin, Suudi meselesini tahrik etmesi, kafaları karıştırmak ve insanları saptırmaktan öte bir şey değildir.

Bu sorunun hakikati, ümmetin diğer sorunlarının bir benzeri olup nedeni İslam alemindeki ajan yöneticilerin emperyalistlerle gizli ittifak kurmaları ve İslami ümmetin dört bir tarafını yeniden Hilafet Devleti altında toplayacak olan merkezi liderliğin olmamasıdır. O halde Müslümanların hem kanlarının ve mallarının hem de akidelerinin ve ibadetlerinin korunması için ümmete düşen Hilafet Devleti'ni kurmaktır.

 

Nâvid Butt

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Resmi Sözcüsü
Pakistan Vilâyeti

 

Devamını oku...

Müslümanlara Bir Mesaj

  • Kategori Ukrayna
  •   |  

İslam Kardeşleri! [Allahu Subhânehu ve Te'alâ]'ya şeriatından dolayı ibadet ettik ki bu, ilme ve bilgiye gerek duymayan hiçbir şüphenin olmadığı bir husustur. Zira Müslümanlar arasında yaygın olan bir husus vardır ki süreklilik bakımından ibadet, salat, oruç ve hac olup sadece bunlar farzdır. Oysa gerçekte Allahu Subhânehu'nun dini, siyasettir, ekonomidir, içtimai hayattır, ibadetlerdir ve bunların hepsi de hak mizanında eşit olup birinin terk edilip diğerinin alınması caiz değildir. Mevzunun pratik yönüne gelince; dünya boyunca Müslümanlar, amellerin dışında ibadetleri almaya ve diğer ameller olmaksızın ibadetlerini şeri hükümlere göre disiplinize etmeye başlayınca bu onlara sıkıntılı ve zor bir hayat bırakmıştır. Evet, kafirler ve laik ekonomik küfür hükümleri, Müslümanların pratik hükümlere bağlanacakları bir alan bırakmamıştır. Bunun nedeni ise sadece nizamlarının hayat sahasından yok olması, dolayısıyla küfür karşısında durma ve bu hükümleri kendilerine uygulamasını engelleme takatlerinin azlığıdır. Madem ki durum budur o halde hatırlatmak, hatırlatmanın da ötesinde bizzat bu ümmeti yeryüzünde Hilafet'i kurarak bu dini tamamıyla benimsemeye ilzam etme, Hilafet öncesi ne yapılması gerektiği, hükümleri nasıl tatbik edeceğimiz ve Allah'ın şeriatına doğru nasıl seyredeceğimiz soruları noktasında kültürlenme ve bunlara şiddetle dikkat çekilmesi hususunda ısrar etmek kaçınılmazdır. O halde meselenin zor olduğunda hiçbir şüphe yoktur. Çünkü Allah'ın dini İslam, bir din ve devlet metodudur. Dolayısıyla şeri hükümler hayat nizamı olan Hilafet nizamından uzak bir şekilde infaz edilemez. Zira İslam şeriatı, mütekamil bir bütündür. Bu nedenle hem İslam hükümlerin bir bütün olarak alınması hem de İslam'ın külli ve kapsamlı bir şekilde hayatta ortaya çıkarılması için çalışılması kaçınılmazdır. Zira İslam, ne parçalanmayı ne de bölünmeyi kabul etmez. Bundan dolayı Müslümanlara vacip olan Rablerinin dinini hayat sahasında ortaya çıkarmak için dinleri hususunda kültürlenmeleri ve zihinlerini dolayısıyla amellerini ona ibadet etmeye odaklamalarıdır. Bu da pratik açıdan bir husus olup birer büyük devlet, dahası birer ideolojik devlete dönüşen milletlerin tamamı nezdinde böylesi bir şey çalışılmıştır. Zira gerek kapitalizm gerekse komünizm olsun bu halklar yönetimlerini terkiz ederek ideolojilerini ve devletlerini benimsemişlerdir. O halde insanlardan bir parça olarak bizlerin yönetimi nasıl olur da istikamet bulmaz. Bilakis istikamet bulacaktır ki o, şöyle buyuran Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in müjdesidir:

ثم تكون خلافة على منهاج النبوة "Sonra Nübüvvet Minhacı Üzere Hilafet olacaktır."

Ayrıca bu, Allahu [Subhânehu ve Te'alâ]'nın bir emridir:

وَلْتَكُنْ مِنْكُمْ أُمَّةٌ يَدْعُونَ إِلَى الْخَيْرِ وَيَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَأُولَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ Aranızda Hayr'a [İslâm'a] dâvet eden, ma'rufu emreden ve münkerden nehyeden bir ümmet [siyâsî hizb] bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerin tâ kendileridir! [Âl-i ‘İmrân 104]

Ey İnsanlar! Şüphesiz bu, hem dikkat çekilmesi hem de uğrunda çalışılması kaçınılmaz olan azim ve celil bir emirdir. Zira bu, Allahu [Subhânehu ve Te'alâ]'yı razı etmek olup bizler için dünyada ve ahirette bir kurtuluş ve her iki darın da izzetidir ki Allah'tan dikkatlerimizi ona çekmesini ve onun rızasını umarak bunun için çalışanlardan olmayı temenni ederiz.

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER