Pazartesi, 28 Safer 1446 | 2024/09/02
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

-Basın Açıklaması- Kudüs Normalizasyoncuları Değil Fatihleri Beklemektedir

Kültür başkenti Kudüs sloganı altında Beyt Lahem'de kültürel faaliyetler şeklinde nitelendiren etkinlikler başladı. Bu etkinliklerle eşzamanlı olarak Filistin Otoritesi'nin de beş milyon dolar katkıda bulunduğu milyarlarca dolar fonun sağlandığı kültürel ve sanatsal olarak tanımlanan projelerin başlatıldığı ilan edildi. Bu kutlama etkinliklerinin başlaması bağlamında Ümmetin maslahatlarını benimsediğimizden, siyasi olarak İslâm'ı taşıdığımızdan ve şer'î siyasete uygun bir şekilde siyasî atmosferi değiştirmek için çalıştığımızdan dolayı Hizb-ut Tahrir olarak aşağıdaki hususların açıklanmasının kaçınılmaz olduğunu görüyoruz:

Birincisi: Kudüs meselesi, ordu ve savaş dilinden başka bir şeyden anlamayan Yahudi varlığı tarafından gasp edilmesine ilişkin askerî bir meseledir. Kudüs'ü savunma etkinliklerinin birer kültürel etkinliğe dönüştürülmesi ve meselenin uluslararası meşruiyet esası üzerine uluslararası kutlamalar çerçevesinde ele alınması girişimleri bir aldatmadır, bir saptırmadır ve boş yere kürek çekmedir. Dahası işgalci devletin tanınması esasına dayalı yerleşim projelerine hizmet edecek şekilde bunlara yön vermektir.

İkincisi: Kudüs'ün aslî kültürü, Allah'ın vahyinden ve Rasûlü [SallallAhu Aleyhi ve Selem]'in Sünnetinden kaynaklanan İslâm kültürüdür, İslâm hadaratıdır ve İslâm'ın cihadî tarihidir. Yoksa Müslümanların mefhumlarını eritmeye çalışan savaş süngüleri altında düzenlenen dans partileri ve sanatsal gece kutlamaları kültürü değildir.

Üçüncüsü: Bu tür etkinliklere milyonlar sarfedilerken Filistin halkının hem ekonomik ablukayla, hem de maaşları aksatılarak geçim yollarının sıkboğaz edilmesi, Filistin'deki fonların, siyasî tavırlar ve çıkarlar uğrunda ödenen veya ödenmeyen siyasî bir bedel olduğunu teyit etmektedir.

Dördüncüsü: Parlak bir slogan içeren bu festival, ilk bakışta bazı sıradan insanları cezbedebilir. Hakikatte ise o, "düşman" büyükelçilikleri yoluyla katılmalarını sağlamak için bazı resmî ve kültürel kimliğe sahip Arap şahsiyetleri bir araya getirmek amacıyla tasarlanmıştır. Zira onların Yahudi Devleti Büyükelçiliklerinden vize almadan Arap beldeleri üzerinden Batı Şeria'ya girmeleri imkansızdır. Bu tutum, bu gaspı tanımaktır, dolayısıyla da Yahudi Devleti'nin İslâmî Ümmetin halklarıyla köprü kurumasına yönelik hedeflerini gerçekleştirmesine katkıda bulunan işgal devleti ile bir tür normalizasyondur. Böylelikle de Yahudi varlığı, kökünden sökülüp atılması gereken bir varlık olmak yerine bölge halkı tarafından kabul görmüş doğal bir varlık haline gelecektir.

Beşincisi: Bu kutlamayı organize edenlerin gerekçeleri batıldır; zira Filistin meselesi, ne duvar, ne de kuşatma meselesi değildir ki Kudüs'ün ziyaret edilmesi duvarların yıkılmasına ve ablukanın delinmesine katkıda bulunmaktır diyebilelim. Nitekim işgalciyle normalizasyon, her ne gaye ile olursa olsun toprakları işgal edilmiş her millet tarafından kınanır. Filistin meselesinin bu denli yontulması, daha fazla taviz verilmesi yönünde zikzak çizilmesinde haddin aşılmasıdır ve Yahudinin pençelerinden tamamen kurtarmak üzere Filistin'e doğru İslâmi âlemdeki orduları harekete geçirecek olan cihadî atmosferin oluşturularak Ümmetin gücünün birleşmesini gerekli kılan köklü çözüm düzeyine yönlendirilmesine asla katkıda bulunmayacaktır.

Altıncısı: Kudüs, fatihleri beklemektedir dolayısıyla tüm normalizasyoncuları kaldırıp atar. Fatihlerin çizgisi ile normalizasyoncuların çizgisi arasında engin farklar vardır. Bundan dolayı İslâmî Ümmeti, her türlü normalizasyonu reddetmeye ve normalizasyon etkinliklerine katılmamaya, dahası fatihlerin ordularının yönetici kılıklı yöneticilerin pençesinden kurtulması için çalışmaya nusret vererek vecîbelerini yerine getirmeye davet ediyoruz. Böylece ordular, izzetli ve şerefli bir şekilde Kudüs'e girecekler de Rasûl [SallallAhu Aleyhi ve Sellem]'in müjdelediği gibi Allah'ın izniyle Kudüs yeniden Hilâfet Devleti'nin başkenti olacaktır.

وَاللّهُ غَالِبٌ عَلَى أَمْرِهِ وَلَـكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَعْلَمُونَ "Şüphesiz ki Allah, emrine galiptir, muktedirdir. Velâkin insanların çoğu bunu bilmezler!" [Yûsuf 21]

 

Devamını oku...

Rusya Federasyonu Hükümeti'nin Ümmeti Parçalamayı Hedefleyen Planına Ortak Olmamaları için Muhlis Âlimlere ve İmamlara Hizb-ut Tahrir'den Bir Nasihat

  • Kategori Rusya
  •   |  

Rusya Federasyonu, 2003 yılından beri Hizb-ut Tahrir'e ve şeriatın kısmen tatbik edilmesini reddedip Hilâfet'in kurulması için çalışan taraftarlarına karşı savaşmaya başladı. Hükümetin eylemlerinin bir sonucu olarak yüzlerce Müslüman zarar gördü. Ancak bu, onları Allah için çalışmaktan ve O'nun rızâsını talep etmekten saptıramadı. Onlar bilmektedir ki Hilâfet'in ikamesi için çalışmak bir farzdır, onun için çalışmayan herkes günahkardır ve günahlarından dolayı kişi, hapishanelerle kıyaslanamayacak şiddette ve azabı hiçbir işkence ile mukayese edilemeyecek ateşe girer. Nitekim Rusya'da yaşayan pek çok muhlis Müslüman, bunun farkındadır ve bu metot üzere çalışmaya devam etmektedirler. Hükümet, insanların Hizb'in davetine icabet ettiklerini ve Hilâfet'in ikamesinin önemini idrak ettiklerini görmesinden sonra çatışma üsluplarını değiştirmeye karar verdi. Artık hapishaneye ve yargılamalara bel bağlamayı bırakıp Ümmeti parçalamaya ve Müslümanlar arasında çatlaklar oluşturmaya karar verdiler. Böylece Hükümet, imamlara Hilâfetin ikamesine çağrıda bulunanlarla savaşmaları çağrısında bulundu. Bu da Hükümet açısından şu iki sebepten ötürü rahat ve verimli bir üsluptur:

Birincisi: İmamlar, Hükümet adına muhlis Müslümanlar ile savaşacak, hükümetin rolü de imamları yönlendirmekle sınırlı olacaktır. Ayrıca Hükümet, basın yoluyla da bu Müslümanların faaliyetlerinin aşırıcılık ve köktendincilik olup İslâm ile çeliştiğine ve pek çok imam ile Müslümanın da bunlara karşı çıktığına dair bilgiler ortaya atacaktır. Böylelikle Hükümet, İslâmî bilgilerden yoksun Müslümanlar indindeki kamuoyuna hakim olacaktır.

İkincisi: Genelde Hilâfeti kurma çalışması ve özelde ise Hizb hakkında bilgilerin artmasına yol açan davalar üzerindeki baskıyı azaltacaktır. Nitekim bu davalar, pek çok kişinin Hizb'in radikal ve terör grubu olmadığını daha çok fark etmelerine neden olmuştur. Bunun içindir ki Hükümet, imamları muvahhit mevkidaşlarına karşı savaşmaya sevk etmiştir. Nitekim Duma Güvenlik Konseyi Başkan Yardımcısı ve Rus İstihbaratı Subayı Genadiy Gudkov, kendisi ile yapılan bir röportajda şöyle demiştir: "Sorun, imamların onlara karşı çalışmamasında yatmaktadır." Pek çok imam, bu plana ortak oldular ve bu hususta görüş bildirdiler. Muhtemelen sizler de bazı imamların Hizb'e iftiralar atan konuşmalar yapıp konferanslar düzenlediklerini ve konferanslara katılarak Hizb aleyhinde medya organlarına röportajlar verdiklerini işitmişsinizdir. Kimileri de Hizb-ut Tahrir'e karşı kitap telif etme sözü vermiştir. Mesela Chistobl ve Nabergni Klni şehirlerinde konferanslar düzenlendi, Peşkirya, Tataristan ve Dağıstan'da hutbeler okundu, Moskova, Peşkirya ve Tataristan'da birçok kez konferanslar düzenlendi. Bunların hepsi de Hükümetin gözetiminde yapıldı. Gönüllü yada gönülsüz şekilde pek çok Müslümanın bu konferanslara ve sempozyumlara katılması doğal olarak bizleri üzmüştür.

Yine Tataristan'da Sayın Artur Süleymanov, siyasî bir Hizb olup dîni olmaması nedeniyle Hizb-ut Tahrir'i eleştirmiştir, devlete itaat etmemesi yüzünden Hizb Peşkirya'da eleştiriye maruz kalmış ve Muhammed Basar, âhad haberi akîdede almamasından dolayı Hizb'i tenkit etmiştir.

İmamların düzenlediği konferansların hepsinde de kadın ve erkekler karışık oturmuşlardır ki bu haramdır. Bunun yanı sıra bu konferanslar, Müslümanların da ötesine geçerek akîde esaslarını öncelikli olarak ulaştırmamız gereken gayri Müslimlere varmıştır. Ancak Müslümanlar, onları İslâm'a davet etmek yerine onlara Müslümanları eleştirir olmuşlardır.

İmamlardan hiçbiri İslâm'a göre yaşamamız ve İslâmî bir toplum oluşturmamız gerektiğini dile getirmemiştir. Yine hiçbiri İslâm'a yönelik savaşı yüzünden hükümeti eleştirmemiş ve Müslümanları Allah'ın dîni esası üzere vahdete davet etmemiştir.

Oysa İslâm'a bağlı kalmayan veya insanlara gösteriş olsun diye bazı hükümleri uygulayan Tataristan, Peşkirya, Dağıstan, Çeçenistan ve benzeri ülkelerin yöneticilerine eleştirmek yerine imamların, İslâmî yönetimin ikamesine davet eden dindar Müslümanları eleştirdiklerini görmekteyiz.

Henüz kalpleri kararmamış ve kalplerinde hala ihlas bulunan kimselere ve Allah'tan korkarak "Bizler Allah'ın kullarıyız, ya ölüm ya İslâm, bizler tek bir Ümmetiz ve kimsenin parçalamasına asla izin vermeyeceğiz" diyenlere sesleniyor ve şu nasihatlerde bulunuyoruz:

1. Devletin Hizb-ut Tahrir'e yönelik savaş emirlerini infaz etmekten kaçınmalısınız. Çünkü bu savaş, İslâm'a ve Müslümanlara yönelik bir savaştır. Herhangi bir hususta Hizb'e muhalefet ettiğinizde, özellikle kâfir bir devletin sancağı altında Hizb ile savaşmak yerine Hizb'i tartışmaya çağırmalısınız. Nitekim Rasulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem] şöyle buyurmuştur:

المسلم من سلم المسلمون من لسانه ويده "Müslüman, Müslümanların dilinden ve elinden emin olduğu kimsedir."

2. İnsanları, bilgisizce Hizb'e itham etmeye sevk etmek yerine, Hizb'in kitaplarını okumaya davet etmelisiniz. Zira kitaplarını okumanız sonucunda devletin sizlere anlattığı gibi Hİzb'de İslâm'a muhalif bir şeyin olmadığını göreceksiniz. Ancak Hükümet, Hizb'in kitaplarını okumanıza izin vermiyor ise ona şöyle demelisiniz: "Bu kitapları insanlardan neden gizlemeliyiz? Böbür böbür böbürlendiğiniz fikir özgürlüğü nerededir? Sözde iddia ettiğiniz inanç özgürlüğü nerededir?!"

3. Müslümanları, vahdete ve kardeşliğe çağırmalı ve sorunlarımızı Müslümanların karşısında duran devlet eşliğinde değil İslâmî Ümmet eşliğinde çözmelisiniz. Nitekim SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

مثل المسلمين فى توادهم وترحمهم كمثل الجسد الواحد إذا اشتكى منه عضو تداعى له سائر الجسد بالحمى والسهر Birbirlerine karşı merhamette ve birbirlerine karşı sevgide Müslümanların misâli, tek bir vücudun misâli gibidir. (O vücudun) organlarından biri şikâyetlendiği zaman, vücudun diğer (organları) birbirlerini uykusuzluk ve ateş ile (o acıya ortak olmaya) çağırırlar. [el-Buhâri ve Muslim]

Yine Allahu Te'alâ şöyle buyurmuştur:

مُحَمَّدٌ رَسُولُ اللَّهِ وَالَّذِينَ مَعَهُ أَشِدَّاءُ عَلَى الْكُفَّارِ رُحَمَاءُ بَيْنَهُمْ "Muhammed Allah'ın Rasulüdür! Onunla birlikte olanlar, Kâfirlere karşı çok şiddetli ve birbirlerine karşı çok merhametlidirler." [el-Feth 29]

4. Şayet Hükümet, Müslümanlara karşı çalışılmasında ısrar ederse, ona karşı cevabınız Allahu Te'alâ'nın şu kavli olmalıdır:

قُلْ يَا أَهْلَ الْكِتَابِ لِمَ تَكْفُرُونَ بِآيَاتِ اللّهِ وَاللّهُ شَهِيدٌ عَلَى مَا تَعْمَلُونَ (98) قُلْ يَا أَهْلَ الْكِتَابِ لِمَ تَصُدُّونَ عَن سَبِيلِ اللّهِ مَنْ آمَنَ تَبْغُونَهَا عِوَجاً وَأَنتُمْ شُهَدَاء وَمَا اللّهُ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ"De ki: Ey Ehl-i Kitâb! Allah yapmakta olduklarınızı görüp dururken niçin Allah'ın âyetlerini inkâr edersiniz? De ki: Ey Ehl-i Kitâb! (gerçeğe) şahit olduğunuz halde niçin Allah'ın yolunu eğri göstermeye yeltenerek mü'minleri Allah'ın yolundan çevirmeye kalkışıyorsunuz? Oysa Allah, yapmakta olduklarınızdan habersiz değildir." [Âl-i İmrân 98-99]

5. Şüphesiz Allah, kâfirlere itaat eden Müslümanları şu kavliyle tehdit etmiştir:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوَاْ إِن تُطِيعُواْ فَرِيقاً مِّنَ الَّذِينَ أُوتُواْ الْكِتَابَ يَرُدُّوكُم بَعْدَ إِيمَانِكُمْ كَافِرِينَ (100) وَكَيْفَ تَكْفُرُونَ وَأَنتُمْ تُتْلَى عَلَيْكُمْ آيَاتُ اللّهِ وَفِيكُمْ رَسُولُهُ وَمَن يَعْتَصِم بِاللّهِ فَقَدْ هُدِيَ إِلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ (101) يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اتَّقُواْ اللّهَ حَقَّ تُقَاتِهِ وَلاَ تَمُوتُنَّ إِلاَّ وَأَنتُم مُّسْلِمُونَ "Ey îmân edenler! Kendilerine Kitâb verilenlerden bir fırkaya itaat edecek olursanız, îmânınızdan sonra sizi kâfirler haline döndürürler. Size Allah'ın âyetleri okunurken, üstelik Allah Resûlü de aranızda iken nasıl inkâra saparsınız? Her kim Allah'a bağlanırsa kesinlikle dosdoğru yola iletilmiştir. Ey iman edenler! Allah'tan, O'na yaraşır şekilde korkun ve ancak Müslümanlar olarak can verin." [Âl-i İmrân 100-102]

Ey imamlar! Ey âlimler! Bizler biliyoruz ki hükümete karşı hakkı söylemek o kadar da kolay değildir. Ancak bunun Allah'ın bir emri olduğunu da unutmayınız. O halde ya Allah Subhânehu'nın dînine yardım edersiniz, yada şeytanın dînini müdafaa edersiniz ki önünüzde bir üçüncü seçenek yoktur. Bunun içindir ki sizleri, Allah'ın dînine yardım etmeye, Allah Subhânehu'nun emirlerinin tatbik edilmesi için çalışan bu kimselerin karşısında durmamaya ve onlara yardım etmeye çağırıyoruz ki bu yardım sayesinde Allah sizlerden razı olacaktır. Sizleri daha kolay olana değil, daha doğru olana, dünya zenginliğine değil, âhiret kurtuluşuna çağırıyoruz.

Ey İmamlar! Sizlerin ihlâslı olmanızı ve kardeşlerinin karşısında duran bu kimseler gibi kardeşlerinizin karşısında durmamanızı temennî ediyoruz. Aksi takdir de kendinize utanç lekesi bulaştırmış olursunuz. Zira muhlis Müslümanları eleştirdikleri gibi hükümetin kendilerine verdiği destek sayesinde onları yüz üstü de bırakmaktadırlar. Lâkin onlar, bunun geçici olduğunu ve zamanın bu dönemi geride bırakacağını unutmuşlardır. Zira Kıyâmet Günü ne diyeceklerdir? Evet, bizler, bugün onlara cevap vermeye muktedir değiliz ve bize fırsat vermedikleri için onları açık tartışmaya davet edemiyoruz. Ancak bu, bizlerin çalışmasına asla zarar veremeyecektir. Çünkü Hilâfet'in ikamesi, Allahu Te'alâ'nın bir vaadi ve Rasûlü [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in bir müjdesidir.

Gerçekten bu kimseler çalışmalarında samimiyseler, onları Lübnan, Sudan, Filistin, Ürdün, Endonezya, hatta Ukrayna gibi başka bir ülkede tartışmaya çağırmaya hazırız. Buna rağmen onlar, ciddî bir tartışmaya asla yanaşmazlar. Çünkü onlar, Allah'ın rızası için değil bilakis Hükümetin rızası için çalışmaktadırlar.

Son olarak, sizlere Rasul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in şu hadisini hatırlatmak isteriz. Muslim, Âişe [Raduyallahu Anha]'dan şöyle dediğini rivayet etmiştir: Şu evimde Nebî [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'i şöyle derken işittim:

اللهم من تولى أمر أمتي وشق عليها فأشقق عليه،  ومن رفق بها فأرفق به "Allahım, her kim Ümmetimin işinden bir şeyi üstlenir de onlara sıkıntı verirse sen de ona sıkıntı ver, her kim de onlara yumuşak davranırsa sen de ona yumuşak davran!"

Yine İbn-u Abbâs [Radıyallahu Anhuma]'dan Rasulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in Muaz'ı Yemen'e gönderirken ona şöyle dediği rivayet edilmiştir:

واتّـق دعوة المظلوم، فإنه ليس بينها وبين الله حجاب Mazlumun bedduasından sakının! Çünkü onunla Allah arasında perde yoktur. [el-Buhârî ve Muslîm]

Onlara nasihat ettik şahit ol ey Allahım.

 

 

Devamını oku...

Bir Sorunun Cevabı

 

Soru: Geçen hafta Pakistan'da Hükümet ile Nevâz Şerîf arasında işler kızıştı. Zîra Nevâz Şerîf, 15.03.2009 günü, ev hapsine alındı, ardından ev hapsine meydan okudu... Sonra Amerika Dışişleri Bakanlığı, Nevâz Şerîf ve Zerdarî ile temas kurdu... Ardından kriz sona erdi ve Hükümetin, 16.03.2009'da yargıçları göreve iade etme kararı almasıyla Nevâz Şerîf sakinleşti... O halde işler niye kızışarak gerginleşti, ardından da Amerika teması ile sakinleşti? Ayrıca neden bu kriz sırasında Amerika, Pakistan Hükümeti ve medya... diğer muhalefet liderleri olmaksızın Nevâz Şerîf üzerine odaklandılar?

Cevap:

 

1. Bilindiği üzere Müşerref, Amerika ile İngiltere, dolayısıyla Müşerref ile Butto arasındaki anlaşma karşılığında Butto'nun Londra'dan Pakistan'a geri dönmesine izin vermişti. Lakin Butto, Müşerref'in cürümleri ile insanların ona olan nefretini istismar ederek durumu kendi lehine çevirmeye ve anlaşmaya bağlı kalmamaya çalıştı... Daha sonra da suikasta uğradı.

 

2. Bundan sonra Butto'nun sürgün edildiği dönem içerisinde İngiltere ile birlikte hareket eden Pakistan Halk Partisi içerisindeki parti liderleri, özellikle parti adına çalışan ön saftaki Zerdarî ile Gîlanî'nin Amerika'nın kafilesinde hareket etmesiyle paniğe kapıldılar. Buna daha önce Amerika'nın ordu komutanlığına getirdiği Keyanî faktörünü de eklediğimizde Amerika, Pakistan'daki iktidar dizginlerini eline geçirmiş olmaktadır.

 

3. Böylece İngiltere'nin önünde muhalefetten ve uçaklarıyla Pakistan topraklarına yönelik süregelen bombardımanı, çocukları ve kadınları katletmesi şeklindeki Amerika'nın Pakistan halkına yönelik provokasyonlarını istismar etmesinden başka seçenek kalmadı. Aynı şekilde ekonomik krizin kötüleşmesi ile İngiltere, bu olayları istismar etti, muhalefetteki liderleri tahrik etti ve atmosferler kızıştı. Amerika ise, ilk başta bu olaylarda bir sorun görmüyor, adamları dahi bu hususta muhalefete iştirak ediyordu çünkü kabileler bölgesindeki cürüm eylemlerini sessiz sedasız yapması için insanların iç sorunlar ile meşgul olmasının kendi çıkarına olduğunu düşünmekteydi.

Ancak son zamanlarda işler kötüleşti ve Hükümeti düşürmek veya en azından "huzurunu kaçırmak" amacıyla İngiltere'nin adamları neredeyse muhalefet adına meydanı ellerine geçirmek üzereydi.

 

4. Dolayısıyla Amerika, neredeyse İngiltere'nin muhalefeti harekete geçirerek bu sayede iktidar olmasa da en azından iktidara şartlarını dayatmayı başaracağını görünce yönetimi eline geçirdiği gibi muhalefeti de ele geçirmeye karar verdi.

Bundan dolayı Nevâz Şerîf'in güçlü bir şekilde iktidara karşı harekete geçirilmesi, onu muhalefet içerisindeymiş gibi göstermek içindir. Böylece iktidar elinde olduğu gibi muhalefet de eline geçecek ve İngiltere'nin düzenlediği her türlü muhalefetin etkisinin önünü kesecektir.

Amerika, hem devlet başkanlığına hem başbakanlığa hem de genelkurmay başkanlığına tahakküm etmekte ve muhalefete de tahakküm etmek istemektedir. Bundan dolayı 1999 yılında başbakanlıktan uzaklaştırdığı ve ardından 2007 yılında ikinci kez sürgünden Pakistan'a geri döndürdüğü ajanı Nevâz Şerîf'e, Pakistan muhalefetinin liderliğini yapmasını sağlamıştır. Dolayısıyla Pakistan'da her şey onun elinde olacaktır. Bu da kendi planı gereği, hem yönetimi hem de muhalefeti eline geçirmesinden dolayı her türlü sadık ve muhlis değişimin vuku bulmasını engellemesine imkan verecektir. Aynı zamanda Pakistan'da etkili bir rol oynamaya dönmek için uğraşan İngiltere'nin çalışmasını engellemiş olacaktır. Amerika, İngiltere'yi oradan tasfiye edememekte ve nihai olarak tasfiye etmesi de hiç de kolay gözükmemektedir. Bu da İngiltere'nin, hala hem nizamın hem de Pakistan Halk Partisi'nin bazı köşelerine yuvalanmış ajanlarının olmasından dolayıdır.

 

5. Nevâz Şerîf'in muhalefetin lideri olarak gösterilmesi bu şekildedir ve bu da aşağıdaki şekilde gerçekleşmiştir:

a- Pakistan Yüksek Mahkemesi, 26.02.2009'da, Nevâz Şerîf'in yanı sıra kardeşi Şehbâz'ın seçimler yoluyla herhangi bir devlet görevi almalarını yasaklama kararı yayınladı. Bunun üzerine Nevâz Şerîf'in partisinin, mahkeme kararına karşı gösterileri patlak verdi. Bu tarihten bir gün önce de 25.02.2009'da Pakistan'ın onlarca şehrinde ülkedeki ekonomik durumu ve ülkeye yönelik Amerika saldırılarını protesto etmek amacıyla gösteriler ve yürüyüşler baş gösterdi. Federal Hükümet ise, yerel meclis görevini askıya alması ve Pencap eyaletini doğrudan kendi otoritesine bağlamasının ardından Şehbâz Şerîf'i, Pencap Hükümeti'ndeki başbakanlık görevinden aldı.

b- Nevâz Şerîf'in hareketinden anlaşılmaktadır ki Amerika, Pakistan'a hakim ajanları karşısındaki muhalefeti eritmeyi ve muhalefeti elde etmeyi istemektedir. Böylelikle insanları, Pakistan'daki nizamın değişmesine dönük sahîh yönde çalışmaktan saptırarak onları bundan uzaklaştıracak, kabileler bölgesindeki direnişçilere darbe indirecek ve insanları tek yanlı protestolarla meşgul ederek -ki o yargıçların görevlerine iade edilmesidir- onları gerçek hedeften uzaklaştıracaktır. Sanki Pakistan'ın meselesi, yargıçların görevlerine iade edilmesi ve görevlerine döndüklerinde adalet tahakkuk edecek ve ülkenin tüm sorunları hallolacak gibi! Oysa bilinmektedir ki hoşnutsuzluğun ve protestoların meydana gelmesinin temeli Pakistan'daki nizamın, Amerikan politikasına direnerek İslâm yönetimine dönmek isteyenler ile savaşan Amerikalılara boyun eğmesidir. Direnişçilerin Amerika yanında savaşan Pakistan ordusundaki kardeşleri ile savaşmasının yanı sıra gayri İslâmî bir nizamın tatbik edilmesi yüzünden maruz kaldıkları zulmün kendisidir.

c- Nevâz Şerîf'in, hükümetin kararlarına meydan okuması ve korkusuzca ona karşı çıkması bu şekilde olmuştur. Bu da Amerika'nın, onu tutuklaması için hükümete yeşil ışık yakmamasına istinadendir. Şayet Amerika, tutuklanmasına izin vermiş olsaydı kesinlikle hükümet bunu yapardı. Zîra onun yaptıkları tutuklanması için yeterli bir gerekçedir. Nitekim Pakistan İçişleri Bakanı Rahmân Mâlik, Nevâz Şerîf'i insanları isyana teşvik etmekle itham ettiği bir basın açıklamasında şöyle demiştir: "İnsanları, isyana teşvik etmek, fitne çıkarmaktır ve bunun cezası müebbet hapistir." Ve şöyle eklemiştir: "Hükümet, onu tutuklama niyetinde değildir. Ancak tutuklanması için özellikle yürüyüşler sırasında şiddet eylemlerinin patlak vermesi olmak üzere elinde yeterli gerekçeler vardır." [BBC / 10.03.2009]!

d- Olayların patlak vermesinden bu yana Amerika, yaşananları ve gelişmeleri yakından takip etmekte, hatta planlar çizmektedir. Zîra Amerika Dışişleri Bakanı, 13.03.2009 günü, siyasî gerginlikten çıkılması amacıyla Amerikalı yetkililerin Pakistanlı liderler ile temas halinde olduğunu teyit etmiştir. [el-Cezire / 14.03.2009] Bu da Amerika'nın krizi gözlemlediğini ve doğrudan denetimi altına almaya çalıştığını göstermektedir.

America.gov sitesinde, Amerikan Dışişleri Bakanlığı sözcülüğünden aktarılan şu açıklama geçmiştir: "Amerika; Pakistan Başbakanı Gîlani'nin, 16.03.2009'da açıkladığı Pakistan Yüksek Mahkemesi Başkanı'nın görevine iade edilmesi kararı, Amerikan Dışişleri Bakanı Hillary Rodham Clinton'un, geçen 14-15 Mart günlerindeki hafta sonu tatili sırasında Pakistanlı liderler ile yaptığı telefon görüşmelerinin ardından gelmiştir."

ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Robert Wood, geçen 16 Mart günü, düzenlediği basın toplantısında: "Dışişleri Bakanlığı, Pakistanlı yetkililerinin mevcut duruma, herhangi bir şiddet eyleminin çıkmamasının önemine ve siyasî diyalog yürütülmesinin gerekliliğine ilişkin bakış açımızı anladıklarından emin olmak istediğini" teyit etmiştir.

e- Böylelikle Amerika, en azından yakın gelecekte muhalefeti eline geçirmeyi başarmıştır. Yakın gelecekte diyoruz; çünkü belirttiğimiz gibi İngiltere'nin, Pakistan Halk Partisi'nin bazı köşelerinin yanı sıra diğer muhalif siyasî ortamlarda da adamları vardır. Hatta etkili derecede olmasa da kısmen bizzat devlet kurumların içerisine sızmışlardır.

Binaenaleyh Nevâz Şerîf'in hareketi, Amerika'nın Amerika yanlısı bir muhalefet oluşturma planlarından başka bir şey değildir. Bunun içindir ki muhalefetin lideri olarak göstermek amacıyla muhalefetin geri kalanı dışında Nevâz Şerîf üzerine yoğunlaşılmıştır.

f- Amerika, İngiltere'ye karşı hesaplarında başarılı olmuştur. Zîra hem iktidarı hem de muhalefeti eline geçirmiştir. Ancak Amerika, Pakistan'daki Ümmettin bir vadide ve iktidar ile muhalefetin sembollerinin ise diğer vadide olduğunu unutmuş yada unutmuş gibi olmasından dolayı hesaplarında hata etmesi mümkündür. Her ne kadar Amerika bu sembolleri eline geçirmeyi başarmış olsa da bunlar Ümmetin hesabına göre bir şey ifade etmemektedir. Zîra Ümmet, harekete geçtiğinde ne bu semboller ne de efendileri onun karşısında duramayacaktır. Efendileri ister Amerika olsun isterse İngiltere olsun fark etmez. Allah, emrine galiptir. Ancak insanların çoğu bilmezler.

 

 

Devamını oku...

Afganistan Cumhuriyeti Yöneticilerine Açık Bir Mektup

  • Kategori Afganistan
  •   |  

بِسْـــمِ اللهِ الرَّحْمٰـــنِ الرَّحِيـــم

وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ ءَامَنُوا مِنْكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُمْ فِي الأَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ وَلَيُمَكِّنَنَّ لَهُمْ دِينَهُمُ الَّذِي ارْتَضَى لَهُمْ وَلَيُبَدِّلَنَّهُمْ مِنْ بَعْدِ خَوْفِهِمْ أَمْنًا يَعْبُدُونَنِي لاَ يُشْرِكُونَ بِي شَيْئًا وَمَنْ كَفَرَ بَعْدَ ذَلِكَ فَأُولَئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ Allah, sizlerden îmân edip sâlih amel işleyenleri, kendilerinden öncekileri yeryüzünde Halîfe kıldığı gibi onları da yeryüzünde Halîfe kılacağını, onlar için seçtiği dinlerini (İslam'ı) yeryüzünde hâkim kılacağını, (geçirdikleri) bu korkularını güvene çevireceğini vaâd etti. Zira onlar yalnız Bana kulluk ederler ve hiçbir şeyi Bana ortak koşmazlar. Artık her kim de bundan sonra inkâr ederse işte onlar fâsıkların tâ kendileridir. [en-Nûr 55]

Afganistan Cumhuriyeti Yöneticilerine Açık Bir Mektup

es-Selâmu Âlâ Men İttaba'l Hudâ

Hizb-ut Tahrir, İslâmî âlemin dört bir tarafında İslâmi Hilâfeti ihya etmek için özveriyle çalışan İslâmi siyasi bir Hizb'tir. Hizb, çalışmasında toplumun değişimi ve İslâmî Hilâfet Devleti'nin ikâmesinde Allah'ın Rasûlu [SallallAhu Aleyhi Ve Sellem]'in sünnetini metot edinmiş ve davetinin tüm adımlarında da Rasul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in yolunu benimsemiştir.

Rasul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in sünnetine ittiba eden Hizb-ut Tahrir, davetini üç merhaleye ayırmış ve M.1953 el-muvâfık H. 1372 yılında kurulduğu günden beri bu davetsel metottan hiç sapmamıştır. Bu merhaleler şunlardır:

1. Kültürlenme: Bu merhalede fertler ile Ümmeti İslâmî kültür ile kültürlendirir, Hizb-ut Tahrir'in fikrini tanımlar ve Hizbî kitleleşmeyi şekillendirir.

2. Kaynaşma: Bu merhalede Hizbî kitle, askerî olmaksızın siyasî mücadeleye girerek Müslümanları İslâm'a sımsıkı sarılmaya, onu hayatlarının temel davası yapmaya ve hayat işlerinde onu tatbik etmeye davet eder. İşte bu merhalede Hizb, İslâm'a aykırı egemen fikirler ile amelleri, siyasî mücadelesinin ekseni haline getirmesinin yanı sıra İslâmî âlemdeki sömürgecilerin maksatları ile niyetlerinin üzerindeki perdeyi de kaldırır.

3. Yönetimi Teslim Almak: Bu merhalede nusret talep etmek ve Müslümanların Halîfeye bey'at etmesi yoluyla İslâmî Hilâfet'in ikamesini tamamlar. Böylece İslâm'ı, inkılabî bir şekilde tatbik etmiş olur ve onu haricî siyaset yoluyla [davet ve cihat] tüm âleme taşır.

Son günlerde Hizb-ut Tahrir, Afganistan'da fikrî amel ve siyasî mücadeleye başlamış ve mücahit Müslüman Afgan halkı arasında büyük bir şöhret kazanmayı başarmıştır.

Afganistan Devleti, İslâm olduğunu iddia edip kendisini Afganistan İslâm Cumhuriyeti olarak isimlendirmesine rağmen(!) İslâmî Hilâfet farizasını eda eden Hizb-ut Tahrir'in aktivitesi ve Afgan vatandaşları arasında kazandığı popülaritesi, devleti, yetkilileri, özellikle de Vatanî Güvenlik İdaresini, Hizb'in şebâbına karşı İslâmî usullerle, hatta insanlıkla bağdaşmayan şiddet ve zorba eylemler uygulamaya sevk etmiştir.

Afganistan Cumhuriyeti Vatanî Güvenlik İdaresi, M.12.03.2009 el-muvâfık H.17.03.1430 tarihinde, Kabeysa ilinde Hizb'in en aktif üyelerinden biri olan kardeş Esedullah İbn-u Cemah Hân'ı tutukladı, ardından da hiçbir şer'î delil olmaksızın iki kişi daha tutukladı. Her ne kadar Afganistan Devleti, düşünce özgürlüğüne bağlı kaldığını ve vatandaşlara işkence etmediğini göstermeye çalışsa da Afganistan Vatanî Güvenlik İdaresi, Hizb-ut Tahrir üyelerini tutuklamış ve insanî merhamet ile İslâmî usulden uzak bir işkenceye maruz etmiştir.

Allah Celle ve Âlâ onlar hakkında şöyle buyurmuştur:

إِنَّ الَّذِينَ فَتَنُوا الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ ثُمَّ لَمْ يَتُوبُوا فَلَهُمْ عَذَابُ جَهَنَّمَ وَلَهُمْ عَذَابُ الْحَرِيقِ "Mü'min erkeklere ve mü'mine kadınlara işkence eden sonra tevbe de etmeyenlere, Cehennem Azâbı ve (orada) yanma cezâsı vardır." [el-Burûc 10]

Hizb-ut Tahrir / Afganistan, Hilâfet için çalışanları tutuklayıp onlara işkence yaparak Allah'ın dinine karşı cüret eden Güvenlik İdaresi'ni dizginlemesi, tutuklu şahısları derhal serbest bırakması, bunun sorumlularını muhasebe etmesi ve Hizb-ut Tahrir'den resmî olarak özür dilemesi hususunda Afganistan Devleti'ni uyarır.

Hizb-ut Tahrir üyeleri, Afganistan Devleti yetkilileri tarafından maruz kaldıkları ceza ve işkenceye rağmen İslâmî Hilâfeti ikame edinceye kadar İslâmî âlemin dört bir tarafındaki faaliyetlerinin sebatında, devamında ve yoğun uğraşısında asla tereddüt etmeyeceği gibi bu uğurda fedakârlık yapmaktan da asla kaçınmayacaktır.

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Bölge, Amerikan Lavlarıyla Tutuşurken Pakistan Diktatörleri Müzikle Eğleniyorlar

Hizb-ut Tahrir / Pakistan, geçenlerde Amerikan muharip güçlerinin "Banu" kabile bölgesine gerçekleştirdiği saldırıyı kınamakla birlikte Amerikan yönetiminin, Belucistan bölgesine yönelik saldırılarını yoğunlaştıracağına ilişkin ilerde uygulayacağı bir planı gerçekleştirmeye karar verdiğine dair sıkça çıkan haberleri de kınamaktadır. Bu sırada hükümet ve muhalefet de bölge ve ehlini savunmak üzere orduları harekete geçirmek yerine insanların dikkatlerini dağıtmak için trajikomik tiyatroyla meşgul olmaktaydılar.

Amerika, sadece Kuzey Batı Bölgesi'ni vurmakla yetinmemiştir bilakis görüldüğü üzere yöneticilerin gözü kulağı önünde Belucistan'a saldırılar başlatacağına karar verdiğini ilan etmektedir. Nitekim Dışişleri Bakanı Salah Muhammed Kurşî, Amerikan operasyonlarının 2009'un Mayıs ayında sona ereceğini açıkladı. Yine Başbakan Yâsir Rıza Gilanî, Amerikan askerî operasyonları yeni Amerikan yönetiminin idarî birimleri devralmasıyla sona erecektir diyerek insanlarla alay etmiştir. Ancak insanların bu "beyaz", dahası siyah yalanlara karnı toktur! Pakistan'a saldıran Amerikan savaş uçaklarını ikmal maddeleri ile takviye eden yöneticilerimizin hıyanetinden daha küstahça ne olabilir? Artık Pakistan, "Tedarik Stratejisi" adı altında muharip güçlere roketler ve mühimmatlar tedarik eden, Amerikan muharip güçlerinin kalkacakları ve inecekleri hava üstlerini temin eden bir Pakistan haline gelmiştir. Tüm bunlardan sonra yöneticilerimiz hala küstahça bu saldırıları durdurmaya muktedir olamadıklarını iddia ediyorlar. Dünyada bizim ajan yöneticilerimizin cüreti gibi bu iddiaların benzerlerine cüret eden bir yönetici var mı acaba?

Bu yöneticiler, sırf kendilerini seçip Müslümanların boyunlarına musallat ettikleri için kafir sömürgeciyi savunan değeri beş para etmez yöneticilerdir ki Âsıf Ali Zerdari bunun en çarpıcı örneğidir. Dolayısıyla onlar, bu Ümmete ait olmayan yöneticilerdir ve Ümmet de onları kendilerinden bir parça gibi hissetmemektedir bilakis bu yöneticiler, Ümmete  yabancıdır ve Ümmetin fıtratına aykırıdır.

Güç ve kuvvet ehlinden; bu ajan yöneticileri alaşağı etmelerini, bu fasit nizam yerine Hizb-ut Tahrir'i desteklemelerini ve ona Hilâfet Devleti'nin ikamesi için nusret vermelerini talep ediyoruz zira ancak o vakit Ümmet bu dünyada izzet ve keremi ile yaşayabilir.

 

Nâvid Butt
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmi Sözcüsü
Pakistan Vilâyeti

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Hükümet, Hizb-ut Tahrir'i Maddî Eylemlerle İlişkilendirme Çabasında Asla Başarıya Ulaşamayacaktır

Hizb-ut Tahrir / Bangladeş Resmi Sözcüsü ve Genel Koordinatörü, bugün yaptığı basın açıklamasında İçişleri Bakanı'nın açıklamalarına yer verilen ve gazetelerde yayınlanan raporda geçen haberlerden duyduğu derin kaygılarını dile getirdi. Açıklamalarında şu ifade geçmiştir: "Hükümet Hizb-ut Tahrir'e terör örgütü olarak itibar etmektedir." Muhyiddîn Ahmed şöyle dedi: "Tüm insanlar bilmektedirler ki Hizb-ut Tahrir, maddî eylemlerde bulunmayan ve akidesi İslâm olan küresel siyasi bir Hizb'tir. Ayrıca insanlar, Hizb'in 28 Şubatta yayınlayıp sözde Sınır Muhafızları Kuvvetleri isyanı denilen olaylara değindiği beyanı hatırlamaktadır. Nitekim Hizb bu olayları, Hindistan ile Bangladeş içindeki ve dışındaki ajanları tarafından Sınır Muhafızlarına karşı tezgâhlanmış bir komplo olarak tanımlamıştır. Hükümet ise bu beyanın dağıtılması üzerine Hizb'in 31 üyesini tutuklamıştır. Diğer taraftan Hükümet, Hindistan ile ajanları üzerindeki töhmeti bertaraf etmeye çalışmaktadır. Nihayetinde Hükümet, maddî eylemler töhmetini Hizb'e yaftalama girişiminde bulunmuştur." Muhyiddîn Ahmed ayrıca "Hükümetin bu çabaları Allah'ın izniyle asla fayda vermeyecektir ve Hizb-ut Tahrir, zalimlere ve tağutlara karşı siyasi bir metotla davetini taşımayı sürdürecektir." dedi.

 

Muhyiddîn Ahmed
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmî Sözcüsü ve Genel Koordinatörü
Bangladeş

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Hizb-ut Tahrir / Bangladeş, Bangladeş Silahlı Kuvvetlerini Yok Etmeye Yönelik Hint Komplosunu Ele Almak Üzere Bir Diyalog Formu Düzenledi

Hizb-ut Tahrir / Bangladeş, Dakka'daki Basın Kulübü'nde, Bangladeş Silahlı Kuvvetlerine yönelik Hint komplosunu ele almak üzere bir diyalog formu düzenledi. Oturumun açılış konuşmasını Hizb-ut Tahrir / Bangladeş Resmi Sözcüsü Muhyiddîn Ahmed yaptı. Foruma katılanlar arasında, Dakka Üniversitesi'nde Öğretim Üyesi olan Prof. Dr. Mahbubullah, Dakka Üniversitesi'nden Hizb-ut Tahrir üyesi Sayın Prof. Dr. Syed Gulâm Mevlâ, Daily Inqilab Gazetesi'nde Yardımcı Editör Sayın Mübâdur Rahman, yazar ve ünlü gazeteci Sayın Sıddîk Hân, editör ve eski gazeteci Sayın Emânullah Kebîr, Vatani Demokrat Partisi Başkanı Sayın Şafiul Alem Prodhan, İslâmi Nizam Partisi Genel Sekreteri şeyh Abdullatîf Nizamî ve Bangladeş Hilâfet Hareketi'nin Genel Sekreteri şeyh Zaferullah Hân da vardı.

Muhyiddîn Ahmed'in konuşmasında şöyle geçmiştir: "Sözde Cumhuriyet Muhafızları Karargâhı isyanı denilen komploya Hindistan'ın karıştığını ispatlayan pek çok kanıtlar vardır. Şunlar gibi:

-Cumhuriyet Muhafızlarının zayıflatılması Hint çıkarınadır ki böylece Hindistan ile Bangladeş arasını ayıran sınırlar, güçlü muhafızlardan arındırılarak Hindistan'ın saldırılarına zemin hazırlanmış olacaktır.

-Sınır Muhafızlarını zayıflatmaya yönelik Hint girişimi yeni olmayıp bilakis kadidir. Nitekim Hindistan, geçmişte birçok münasebetle bunu gerçekleştirmeye çalışmıştır.

-Hindistan, Bangladeş Silahlı Kuvvetleri'ne düşman gözüyle bakmakta ve onu güvenliğine yönelik bir tehdit olarak görmektedir, çünkü Bangladeş İslâmi bir beldedir.

Dolayısıyla Bangladeş Silahlı Kuvvetlerini zayıflatmak için Sınır Muhafızlarına yönelik büyük çaplı bir katliam gerçekleşmiştir."

Muhyiddîn Ahmed şöyle ekledi: "Her ne kadar Hükümet, olayları başarıyla idare ettiğini iddia etse de bu iddia asılsızdır zira hem iki gün devam eden isyanı bir iki saat içerisinde engelleme imkânı vardı, hem de üst düzey subaylar yoluyla subayların katledilmesine mani olma imkânı vardı. Bunu yapmasını bırakın katillerin kaçmasına izin vermiştir.

Sınır Muhafızları, reform adı altında muharip devletlerle barış içerisinde kalmamalı ve düşman Hindistan'a yönelik sadakat yerine izzet, üstünlük ve büyüklük kültürünü yaymalıdır.

İnsanlar, Hint Hükümeti içerisindeki üst düzey siyasi bir yetkilinin Hindistan Dışişleri Bakanı Pranab Mukraj'ın, durumların kontrol edilmesinde Hindistan'ın Bangladeş'e yardımcı olacağı gibi Sınır Muhafızları için mali yardım yapacağını da vurgulayan Şeyha Hasina ile temas halinde olduğu şeklindeki açıklamasından ciddî manada endişe duymaktadırlar. Nitekim "Outlook" adındaki bir Hint dergisi, Hindistan Dışişleri Bakanı'nın Kongre Partisi liderleri ile yaptığı kapalı toplantıdaki şu açıklamasına yer vermiştir: "...Mevcut durumda Hindistan, Bangladeş'e her türlü yardımı yapmaya tam olarak hazırdır... Şeyha Hasina hükümetinin istikrarını sarsmaya çalışanlara, buna devam etmeleri halinde Hindistan'ın buna sessiz kalamayacağını ifade ederek güçlü bir uyarı mesajı göndermek istiyorum. Gerek duyulması halinde Hindistan, doğrudan müdahale edecektir." Bu nedenle görünen o ki hem Hintli siyasi liderler olaylar sırasında hazır bulunmuşlardır hem de Hindistan, Şeyha Hasina'dan Hint çıkarlarına hizmet etmesine ve planlarıyla örtüşmesine imkân verecek şekilde Sınır Muhafızlarının ve tüm Bangladeş ordusunun yapısını yeniden düzenlemesini istemiştir."

 

Muhyiddîn Ahmed
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmî Sözcüsü ve Genel Koordinatörü
Bangladeş

Devamını oku...

Amerika, Mevcut İktidar Zümresini Kullanarak Pakistan'daki Fesadın ve Uşak Nizamın Ömrünü Uzatmaya Çalışıyor

  • Kategori Pakistan
  •   |  

Pakistan Başbakanı Yûsuf Rızâ Gîlani, 16 Mart akşamı, azledilen Pakistan Başyargıcı İftihar Muhammed Çodri'nin görevine iade edildiğine ilişkin bir karar yayınladı. Bunun akabinde muhalefet liderliğinde başkente doğru yönelen avukatlar yürüyüşünün iptal edildiği duyuruldu. Pek çok kesim, kendi görüşüne göre bunu bir zafer olarak addetti. Zira bunu; avukatlar ile yargıçlar, avukatlar hareketinin zaferi ve Nawaz Şerif yanlıları, onun zaferi olarak addederken birçok laik hareketler ile sivil toplum örgütleri, Pakistan halkının başarısı olarak addettiler. Hatta bu kararı, beyaz inkılâp diye addedecek derecede ileri gittiler. Yine medyanın etkisiyle kamuoyundan pek çok kişi de bunu, kendilerinin zaferi ve sorunlarının çözümü olarak gördüler. Ancak yaşananları dikkatlice inceleyen kimse, bunun sadece iktidar zümresinin hizmetine ve Amerika'nın çıkarına olduğunu ve yaşananların son seçimlerde olduğu gibi "değişim" kılıfı altında Pakistan halkını aldatmaktan öte bir şey olmadığını fark eder.

Amerika, iktidar zümresi ve ordu komutanlığı ile yoğun temaslar kurarak son gelişmeleri yakından ve büyük dikkatle izlemiştir. Mesela Pakistan ile Afganistan'dan sorumlu Özel Amerikan Temsilcisi Richard Holbrooke, 12 Mart günü, Başbakan, Devlet Başkanı ve Nawaz Şerif ile birebir temas kurmuştur. 15 Mart günü ise Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, Devlet Başkanı Zerdari ve Nawaz Şerif ile konuşmuştur. Yine olaylara yönelik Amerikan müdahalesi, Pakistan'ın Washington Büyükelçisi Hüseyin Hakkani'yi zorda bırakacak ve "Amerika, Pakistan'ın iç politikasında hiçbir rol oynamamaktadır!!" şeklinde bir savunmaya mecbur edecek ölçüde çeşitli medya organlarında ve haber raporlarında ön plana çıkmıştır.

Amerika, bu siyasî tiyatro yoluyla pek çok çıkar elde etmeye çalışmıştır. Pakistan halkı nezdinde iktidar nizamının kendi maslahatlarına hizmet etmek yerine Batılı güçlere hizmet ettiği, sorunların çözümünde ağır bir başarısızlığa uğradığı kanaati pekişip bu nizamdan dolayı insanların çaresizlikleri ve umutsuzlukları derinleşince ondan uzaklaştılar ve etrafından dağıldılar. Bunun içindir ki insanların nizama olan nefreti en sonunda doruk noktaya ulaşarak nizamı devirmekle tehdit etmeye başlamasıyla Amerika, insanların nizama yeniden güvenmesini veya onu iyileştirmeyi amaçlamıştır. Dolayısıyla Amerika, Pakistan'daki laik nizam ile insanlar arasındaki uçurumu daraltmayı ümit ederek var gücü ile çalışmaktadır. Mevcut ajan nizamın sorunlarını çözmeye muktedir olduğuna insanları ikna etmeyi ümit etmektedir ki bu nizama olan güvenlerini geri getirsin. Ayrıca tamamen Amerikan çıkarı yanlısı mevcut nizamda etkin olmadıkları şeklindeki düşüncelerini de silmek istemektedir.

Tüm bunların da ötesinde Amerika, nizamın devrilip yerine Hilâfet Devleti'nin kurulmasına davetten insanları uzaklaştırmayı istemektedir. Dolayısıyla fasit politikacıların çeşitli hile ve trajedi komedyalar yoluyla insanları mevcut nizama dâhil edebileceklerini ümit etmektedir. Bunun içindir ki yaşananların "Beyaz İnkılap" olarak ifade edilmesi, insanlar nezdinde değişimin hâsıl olduğu izlenimini oluşturmak amacıyladır. Oysa yaşananlar, helak olmakta olan laik nizamı güçlendirmeye ve ona istikrar kazandırmaya yönelik bir teşebbüsüdür.

Sovyetler Birliği'nin yıkılmasından sonra Amerika'nın da aralarında olduğu Sömürgeci Batılı devletler, Müslümanlar nezdinde İslâmî duyguların tırmanmasıyla İslâmî Hilâfet fikrini Batının stratejik düşmanının temsilcisi olarak gördüler. Amerika bunun gerçekleşmesini önlemek için İslâmî âlemdeki askerî varlığını yoğunlaştırmasının yanı sıra hem İslâmî âlemdeki toplumsal yapıyı, hem de onun siyasî haritasını değiştirmeye çalışmaktadır. Laik fikirlerin İslâmî beldelerde güçlü bir şekilde propagandasına yönelmiştir. Bunu da İslâmî âlemde siyaseten daha etkinleşmeleri için laik kurumları desteklemek yoluyla yapmaktadır. Şu anda Amerika, İslâm'a karşı savaşında bu laik kurumların siyasî ortama liderlik yapmasını istemektedir ve Pakistan'da yapmaya çalıştığı şey de budur. Bunun içindir ki Amerikan yanlısı kurumların ve laik şahsiyetlerin, ülkedeki siyasî gelişmelere ve etkinliklere liderlik etmelerini istemektedir.

Amerika, Pakistan'daki siyasî ortamı ve sahneyi istediği kıstasa göre dizayn ettikten sonra artık Pakistan'ın çabalarını Afganistan'daki sözde "terörizme" karşı savaşa yoğunlaştırmasını ümit etmektedir. Ayrıca Amerika, daha önce yaptığı gibi birkaç ay sonra yapılacak seçimlerden Hindistan'daki müttefiklerinin başarılı çıkmasında Pakistan'ı yardımcı olarak kullanmak istemektedir.

Düzenledikleri uzun maraton sonucunda özel siyasî çıkarlarını gerçekleştiren politikacıların gayesinin İslâm'ı yüceltmek veya Pakistan'daki Müslümanların sorunlarını çözmek olmadığını söylemeye gerek yoktur, zaten bu açık olan bir şeydir. Zira onlar başyargıcın görevine iade edilmesini kutladıkları sırada Amerika, Pakistan'ın kabileler bölgesini vurmaya odaklanmıştı ki kabileler bölgesine yönelik en son saldırı 22 kişinin ölümü ile sonuçlanmıştır. Buna rağmen yöneticiler, bu yönde kıllarını dahi kıpırdatmamışlar ve tek kelime dahi söylememişlerdir. Oysa bu sırada Pakistan sokakları kaynıyor ve çeşitli medya organları olaylara yer veriyorlardı. Bu da siyasî yöneticilerinin bir vadide, Pakistan halkının başka bir vadide olduğu anlamına gelir. Hatta medya organları yoluyla Pakistan sokaklarının Amerika'nın İslâm'a yönelik savaşına karşı tepkisini yansıtan bir protesto mesajı gönderme cesaretinde bile bulunmadılar!

Başyargıcın görevine iade edildiği, avukatların uzun bir maraton yürüyüşü düzenleyecekleri ilanından sonra duyurulmuştur. Oysa başyargıcın görevine iade edilmesi kararı, yürüyüşün ilanından önce oldu ve Nawaz Şerif ile kardeşi bunun böyle olduğunu biliyorlardı. Bu nedenle Bill Clinton döneminde Pervez Müşerref tarafından hapsedilmesi boyunca korkudan tir tir titreyen ödlek Nawaz Şerif'in sanki özel korumalarımıymışçasına polisin gözü önünde yürüyüşün iptal edildiğini ve geri çekileceğini ilan etmesi şaşırtıcı değildir. Ayrıca bu tür etkinlikleri bastırmak için jandarma birimlerinin harekete geçmesi gerekirken ordu ile polis, güvenliği sağlamak için harekete geçmemişlerdir. Dolayısıyla göreve iade edilme olayından iki gece önce iyimser haberler hakkında Nawaz Şerif'in olumlu konuşması ve hükümetin göreve iade edilmesi kararını açıklamasının üzerine muhalefetin, yürüyüşün bir parçası olan diğer partilerin siyasî liderleri ile istişare etmeksizin yürüyüşün iptal edildiğini duyurması rastlantı değildir!

İşte medya organlarının yansıttıklarının aksine Pakistan'daki siyasî durumunun ve onu türetenlerin hakikati budur. İnsanların maslahatlarının gözetilmesine gelince; ne yazık ki insanlar, mevcut laik nizamdan hiçbir değişim görmeyeceklerdir. Nitekim fakirlik, enflasyon, yolsuzluk, servetin bir azınlık elinde birikmesi, gelir vergisi gibi vergilerin insanlardan kaldırılması, küresel şirketlerin hortumlaması ve yağmalaması, Amerika'nın Pakistan'ı vurmasına bir son verilmesi, IMF politikalarının uygulanmasının durdurulması veya benzeri meselelerinin hepsinde, Başyargıç makamında kimin olduğu mühim olmaksızın, Pakistan Kapitalist Nizamı tahakküm ettiği sürece hiçbir değişimin olmayacaktır.

Kapitalizm Nizamı, bizzat kendi beldesindeki sorunları çözmekte başarısız olmuştur. O halde çökmekte olan bu nizamın Pakistan'ı yeniden inşa etmesi nasıl mümkün olabilir? Şüphesiz insanların ekonomik, sosyal, siyasî, eğitimsel sorunları ile Pakistan'ın iç ve dış sorunlarını çözmeye muktedir yegâne nizam, tüm insanlığın yaratıcısı Allah Subhânehu ve Te'alâ'nın gönderdiği ve Hilâfet Devleti gölgesinde tatbik edilecek nizamdır.

Ey saygıdeğer avukatlar!

Bugün yürürlükteki Pakistan yargı sisteminin İngiliz Sömürgesinin bir mirası olduğunu sizden daha iyi bilir? O kadar ki Hindistan'da yürürlükte olan ceza kanunu, Pakistan'da yürürlükte olanın aynısıdır! Yargı ve ceza sisteminin uygulanmasının amacı, adaleti tahakkuk ettirmekten ziyade insanları demir pençe ile İngiltere ve yönetimlerine boyun büktürmektir. Dolayısıyla bu küfür hukukunun Pakistan'da adaleti tesis etmesi nasıl mümkün olabilir? Pakistan'da adaletin tahakkuk etmesini istiyorsanız mevcut küfür yargı sisteminin değişmesi ve İslâmî yargı sistemi ile İslâmî kanunların tatbiki için ciddiyetle çalışmalısınız. Bu gayenin gerçekleşmesi için de siyasiler tarafından aşağılık çıkarlar uğrunda istismar edilmemeye hırslı, Hilâfet için çalışan bir hareketin olması kaçınılmazdır.

Ey Pakistan'daki Müslümanlar!

Gerçek lider, tebaasını aldatmayan ve gerçek önder, halkına yalan söylemeyen kimsedir. Müşerref, Nawaz Şerif hükümetini devirince pek çok siyasî ve İslâmî parti buna sevindiler. Ancak bizler, o zaman bu değişimin sizlerin lehine olmayıp Amerika'nın çıkarına olduğu noktasında sizleri uyarmıştık. Nitekim öyle de olmuştur. Yine Hükümet İşçi Komisyonu Federasyonu oluşturulduğunda mevcut laik nizamın İslâm'ı yüceltmek için çalışmayacağı noktasında da sizleri uyarmıştık. Nitekim öyle de olmuştur. Yine Müşerref'in gitmesinden sonra mevcut hükümet oluşturulduğunda yüzlerin değişmesinin sorunlarınızı çözmeyeceği noktasında da sizleri uyarmıştık. Nitekim sorunlarınız da çözülmemiştir. İşte bugün de hangi hareket olursa olsun Hilâfet Devleti yoluyla İslâm tatbik edilerek kapsamlı inklabi bir değişim ile mevcut durumu değiştirmek için çalışmayan bir hareketin, fesadın ve Batının ajanı olan nizamın ömrünü uzatacağı, Müslümanları uğrunda ortaya çıktıkları gayeden tamamen uzaklaştıracağı, Müslümanların enerjilerini ve duygularını tüketeceği ve insanların ümitsizliğini arttıracağı noktasında sizleri uyarıyoruz. O halde Sömürgecilik planlarından sakının ve Hilâfet Devleti'nin ikamesinden başkasına razı olmayın ey Müslümanlar!

Pakistan üzerindeki Amerikan sömürgeciliği hegemonyasını kaldıracak ve Batılı güçlerin Müslümanların iç işlerindeki tahakkümüne son verecek olan ancak Hilâfet'tir. Kâfirlerin saldırılarını sonlandıracak, daha önce yüzyıllarca gerçekleştirdiği gibi Müslümanlar için adaleti tahakkuk ettirecek, ırkları, renkleri ve dinleri her ne olursa olsun insanların temel ihtiyaçlarını temin edecek ve İslâm'ı tüm dünyada bütün dinlere egemen kılacak olan Hilâfet'tir. İşte o gün, Pakistan'daki ve tüm dünyadaki Müslümanların gerçek kutlama yaptıkları bir gün olacaktır. İşte o zaman İslâm güneşi doğacak. İşte o zaman Allah, İslâm'a nusret verecek, küfrü ve ajanlarını da alçaltacaktır.

Ey muhlis güç ve kuvvet ehli!

Artık Pakistan'daki insanların, sorunlarını çözmekte başarısız olan bu nizamdan kurtulmayı ümit ettikleri ayan beyan olmuştur. Artık Hilâfet Devleti'ni ikame ederek sahih yol istikametinde insanlara liderlik etmesi için Hizb-ut Tahrir'e nusret vermeniz sizlerin üzerinde bir mesuliyettir. Halkınızı, Amerika'nın, İngiltere'nin ve sömürgecinin çıkarı uğruna insanları yüzüstü bırakan ajanlarının insafına terk etmeyiniz. Bu ajanların, insanları trajik durumda bırakmayı başarmaları halinde insanların trajedi ve sefaletinin sorumluluğuna ortak olursunuz. Bu yöneticilerin ellerini kırmaya ve bu nizamı kökünden sökmeye muktedir kuvvet ancak sizin ellerinizdedir. Unutmayınız ki Allah'ın dinine nusret verme vecibenizi sizler yerine getirmezseniz Allah Subhânehu ve Te'alâ, Allah için hiç bir kınayıcının kınamasından korkmaksızın dinine nusret verecek insanları getirmeye muktedirdir. Bu, Allah'a hiç de zor değildir. Allah Te'alâ şöyle buyurmuştur:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ مَن يَرْتَدَّ مِنكُمْ عَن دِينِهِ فَسَوْفَ يَأْتِي اللّهُ بِقَوْمٍ يُحِبُّهُمْ وَيُحِبُّونَهُ أَذِلَّةٍ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ أَعِزَّةٍ عَلَى الْكَافِرِينَ يُجَاهِدُونَ فِي سَبِيلِ اللّهِ وَلاَ يَخَافُونَ لَوْمَةَ لآئِمٍ ذَلِكَ فَضْلُ اللّهِ يُؤْتِيهِ مَن يَشَاءُ وَاللّهُ وَاسِعٌ عَلِيمٌ "Ey iman edenler! Sizden kim dinden dönerse (bilsin ki) Allah, sevdiği ve kendisinin sevdiği mü'minlere karşı alçak gönüllü ve kâfirlere karşı izzetli bir kavim getirecektir. (Onlar) Allah yolunda cihat ederler ve hiçbir kınayanın kınamasından korkmazlar. Bu Allah'ın dilediğine verdiği bir lütfudur ve Allah'ın ilmi çok geniştir." [el-Mâide 54]

 

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER