Pazartesi, 28 Safer 1446 | 2024/09/02
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

- Basın Açıklaması - Fiyatların Pahalılığı Sorununu Çözmede Geçen Hükümet Başarısız Olduğu Gibi Mevcut Hükümet de Başarısız Olacaktır

-ut Tahrir / Bangladeş, bugün, başkent Dakka'daki "Imperial International" otelinde "Fiyatların Yükselmesine İlişkin Çözüm-İslam'da İktisadî Nizâm" başlıklı açık diyalog konferansı düzenledi. Açılış konuşmasını Hizb-ut Tahrir / Bangladeş Resmî Sözcüsü Muhyiddîn Ahmed'in yaptığı konferansa Dr. Seyyid Ğulâm Mevlâ, Şeyh Abdurrakîb Hân ve Ebû Hamza Muhammed el-Me'mûn da katıldı.

Muhyiddîn konuşmasında, Bangladeş'te fiyatların yükselmesini çözmeye muktedir bir hükümetin bulunmadığını vurguladı. Üstelik son günlerde temel emtia fiyatlarının indirilmesine yönelik vaatlerinde yan çizmeye teşebbüs ettiğini açıkladı. Zaten Kapitalizm İktisat Nizâmı'nı -ki fiyatların yükselmesinden sorumlu olan nizâmın tâ kendisidir- tatbik eden Hükümet'ten beklenen de budur. Bu nedenle mevcut hükümetin de geçmiş hükümet gibi sorunu çözmekten aciz kalacağını hiç tereddüt etmeden söyleyebiliriz.

Temel Emtia Fiyatlarının Yükselmesine İlişkin Tek Çözüm, İslamî İktisat Nizâmıdır.

Nakit Sistemi:

Mevcut yönetim sistemindeki mevcut nakit sistemi, enflasyonun baş sorumlusudur. Zîra Kapitalizm İktisat Nizâmı, dilediği zaman para basması için hükümete tam bir yetki verirken, İslâm, dilediği zaman para basması için hükümete bir yetki vermez. Zîra İslâm, altın ve gümüş sistemini, para basımında itimat edilen bir esas yapmıştır. Çünkü altın ve gümüşün zatında ayni bir değeri vardır ve bu tedavüldeki mevcut kâğıt parada bulunmamaktadır. Bunun için İslamî Devlet'teki nakit sistemi, esasının istikrarlı olmasından dolayı istikrarlı bir sistemdir. Bunun en çarpıcı örneği Bangladeş'te biz her yıl %5 ilâ %10 arasında enflasyona şahit olurken, Osmanlı Hilâfet yönetimi sırasında seksen sene sadece %7 olmuştur.

Temel İhtiyaçların Giderilmesini Garanti Etmek İçin Hilâfet'in Dağılıma Yoğunlaşması:

İslâm, beşerin ihtiyaçlarına genel bir bakışla bakmaz, bilakis bizzat her bir ferdin ihtiyacına bakar. Dolayısıyla İslâm, fertlerin ihtiyaçlarının doyurulmasını toplumu oluşturacak şekilde bir zümreye terk etmez. Zîra Allah [Subhânehu ve Te'alâ], beşeriyeti muazzam servetle nimetlendirmesinin ardından, tebaanın her bir ferdinin temel ihtiyaçlarını gidermesini Hilâfet'e farz kılmıştır. Ancak ekonomik sorun, bu servetin dağılımıdır. Örneğin, 2007 yılındaki dünya hububat üretimi 2.13 milyar ton iken, beşerin bundaki ihtiyacı 1.01 milyar tondur.

İslâmî Hilâfet, Gıda Bakımından Kendi Kendine Yeterliliği Garanti Edecektir:

Geçen Hükümet, Dünya Bankası ve Dünya Ticaret Örgütü gibi Sömürgeci kuruluşların direktiflerine göre ülkenin ekonomik yapısını değiştirmeye yeltendi. Böylelikle millî ekonomiyi, bağımsızlık ve yeterlilik esasına inşa etmek yerine küresel ekonomiye bağımlı bir hale getirdi. Mesela tarım desteğini kaldırarak bunu Batılı devletlere hizmet eden fabrikalara tedarik edilen hizmetlere ve enerjiye verdiler.

Ancak Hilâfet Devleti, kendi kendine yeterliliği garantilemek için aşağıdaki tedbirleri alacaktır:

  • Toprağı olmayan çiftçilere toprak iktâ edecek.
  • Tebaayı, ekili olmayan metruk ölü arazileri işletmeye teşvik edecek.
  • Ziraatlarına gereken ilgiyi gösterebilmeleri için zayıf çiftçilere enerji, gübre ve su temîn edecek.
  • İhtiyaç duymaları halinde çiftçilere faizsiz krediler verilecek.

Hilâfet Devleti, ekonomisini sadece tarım üzerine kurmayacaktır. Bilakis tarımın yanı sıra sanayiye, yeraltındaki petrol, gaz, kömür ve benzerlerini çıkarmaya yönelecektir. Böylece İslâmî Ümmet, Hilâfet Devleti'nin kurulmasıyla ekonomik açıdan ümmetlerin en önünde olacaktır. Buna mukabil ise Allah, İslâm'ın tatbikinden yüz çeviren kimselere sıkıntılı bir hayat vaat etmiştir. Zîra Allah [Subhânehu ve Te'alâ] şöyle buyurmuştur:

وَمَنْ أَعْرَضَ عَن ذِكْرِي فَإِنَّ لَهُ مَعِيشَةً ضَنكًا وَنَحْشُرُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ أَعْمَى "Her kim beni anmaktan yüz çevirirse şüphesiz ki onun sıkıntılı bir hayatı olacak ve biz Kıyâmet Günü onu kör olarak haşredeceğiz." [Tâha 124]

Muhyiddîn Ahmed
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Resmî Sözcüsü ve Genel Koordinatörü
Bangladeş

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Yahudiler Karşısında Zelilleşen Filistin Otoritesi, Müslümanların Başına Bela Kesilerek Bir Grup Hizb-ut Tahrir Şebâbını Kaçırmakta ve Tutuklamaktadır

Silfit İli Bedyâ şehrindeki Hizb-ut Tahrir şebâbı, Hanîf İslâm adabına ve öğretilerine aykırı eylemlerde bulunan bir kadın derneğinin şaibeli faaliyetlerine geçen yazdan beri karşı çıkmış, bu derneğin fahrî başkanının Filistin Otoritesi'nin Silfit'teki temsilcisi Vâli'nin olduğu ortaya çıkmış, bu derneğin varlığına karşı çıkmak ve şehirdeki yıkıcı faaliyetlerini durdurmak için insanların Hizb'in şebâbını desteklemesi ve onlarla birlikte hareket etmesi Vâli'yi öfkelendirmiş, bunun üzerine şehrin önde gelenleri ve seçkin aileleri ile birlikte hareket ederek derneğin kapatılmasını ve faaliyetlerinin durdurulmasını talep etmek üzere polise giden Hizb'in şebâbından dördü tutuklanmış, onları suçlayacak bir suç unsuru bulunmaması ve Silfit Sulh Hakimi'nin serbest kalmalarına karar vermesiyle Vâli, Yüksek Adalet Mahkemesi'nin kararıyla serbest bırakmak zorunda kalıncaya dek hakimin kararını hiçe sayarak zimmet karşılığında onları yirmi bir günden fazla idarî olarak göz altına almıştı.

İşte o zamandan beri Otorite, şehirdeki Hizb'in şebâbını takip etmektedir. Zîra kişisel çıkarları ve aşağılık amaçları uğrunda Otorite ve birimleri ile alay eden Vâli'nin emriyle güvenlik birimleri, Bedyâ şehrindeki Hizb-ut Tahrir şebâbını takip ederek gece yarısından sonra çetelerin ve işgal ordusunun tarzı ile evlerini basarak onları korkuttular, bazılarını kaçırdılar, akrabalarını rehin aldılar, onlardan bir kısmını tutukladılar ve onlara işkence ederken vahşî üsluplar kullandılar. Yargı kararı ile onları serbest bırakmak zorunda kalınca da ortalık kısa bir süreliğine dindikten sonra Yahudi yerleşimci çetelerinden başkasına yaraşmayacak utanç sahnesi tekerrür etmiştir. Nitekim Vâli ile Otorite'nin İslâm ve Müslümanlarla savaşmaktan başka bir derdi yokmuşçasına geçen Cuma günü Hizb'in şebâbından beşi kaçırılıp tutuklanarak bu suç eylemlerine bir yenisi eklenmiştir. Kayda değerdir ki bu şebâbtan birisi hakkında Yüksek Mahkeme, ikinci kez suçsuz olduğuna karar vermiş ve 28.01.2009 günü serbest bırakmıştır. Müslümanların başına bela kesilerek muhlis davet taşıyıcılarını takip ederken Yahudiler karşısında ne kadar "cesur" olduğunu cümle âlemin bildiği Otorite, Müslümanların maslahatlarını umursamaksızın Hanîf İslâm hükümlerini, dahası benimsediği beşerî hukuku hiçe sayarak olmayan egemenlikten bir şey elde etmek amacıyla işte bu şekilde devam etmektedir. Bu da 27.01.2009 günkü İçişleri Bakanı'nın "Artık çatışma, insanları kimin kazanacağı üzerinde dönmekte olup onlar, [yani otoritenin birimleri] insanların güvenini ve muhabbetini kazanmalıdır" şeklindeki sözünün insanlara zulmedilmesinin ve hurumatlarının çiğnenmesinin kastedildiği şifreli bir sözden öte bir şey olmadığını göstermektedir.

Gerek Otorite, gerek onu temsil eden herkes, gerekse onu destekleyip arkasında duranlar şunu iyi bilmelidir ki Hizb-ut Tahrir ve şebâbı, İslâm'ın emîn bekçisi olmak için Allah'a yemin etmişlerdir. Allah'ın izniyle hiçbir şey onları daveti taşımaktan alıkoyamayacaktır, azimleri kırılmayacak, ne hapishane, ne işkence, ne de takibat onları yıldıramayacaktır. Zîra onlar, Rableri ile izzetlidirler, imanları ile güçlüdürler ve Allah'ın nusretine olan güvenleri sarsılmayacaktır. Yine hem Otorite, hem de İslâm ile Müslümanlara düşman olan herkes iyi bilmelidir ki Allah'ın izniyle Allah'ın nusreti ve Hilâfet gelecektir. İşte o zaman Ümmet, kendisine zerre kadar hıyânet edip tek bir kelime bile olsa düşmanlarına yardım edenleri asla affetmeyecektir. Elbette ahretin azâbı daha büyüktür. Keşke bilselerdi. وَاللّهُ غَالِبٌ عَلَى أَمْرِهِ وَلَـكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَعْلَمُونَ "Şüphesiz ki Allah, emrine galiptir. Velâkin insanların çoğu bunu bilmezler!" [Yûsuf 21]

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Filistin
Medya Bürosu

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Keşmir Günü Münasebetiyle Hizb-ut Tahrir, İşgal Altındaki Müslümanların Beldelerinin Kurtarılmasının Tek Yolu, Orduların Cihat Etmesidir Sloganı Altında Bir Yürüyüş Düzenledi

 

Hizb-ut Tahrir, Keşmir Günü münasebetiyle Lahor şehrinde bir yürüyüş düzenledi. Yüzlerce Müslümanın katıldığı yürüyüş, "İslâmî İttifak Evinden" başlayarak ana cadde üzerindeki basın kulübünde son buldu. Göstericiler, Keşmir'in de arasında bulunduğu işgal altındaki Müslümanların beldelerinin kurtarılması için İslâmî orduların harekete geçmesini talep eden pankartlar açtılar.

Yine göstericiler, "Bizleri Keşmir'e Bağlayan Bağ: لا اله إلا الله" ve "Hilâfet Ümmet'in İsteğidir" şeklinde sloganlar attılar. Yürüyüşün kapanış konuşmasını Hizb-ut Tahrir üyesi Sa'd Cağrâfanî yaptı ve konuşmasında şöyle geçti: "Keşmir'in de arasında bulunduğu işgal altındaki İslâmî beldelerin tamamındaki Müslümanlar, kurban üzerine kurban vermektedirler. Ancak buna karşın Kâfirlerin çıkarlarına hizmet etmek üzere, istemedikleri halde Müslümanların boyunlarına musallat edilen bu yöneticiler, dökülen bu masum kanların hiçbir değeri yokmuşçasına ifrata kaçmaktadırlar. Dahası her ne zaman Müslümanların meselelerine ilişkin çözüm ortaya atılsa Birleşmiş Milletleri en ideal çözüm sahibi göstererek Müslümanları saptırmada haddi aşmaktadırlar! Oysa cümle âlem bilmektedir ki Birleşmiş Milletler, Kâfirlerin çıkarlarından başka hiçbir şey için çalışmayan Amerika'nın elindeki bir kukla olmaktan öte bir şey değildir. Ancak Müslümanların hain yöneticileri, onları Müslüman kardeşleri ile savaşmakla meşgul etmektedirler." Ve konuşmasını şu sözü ile tamamladı: "Kabîleler bölgesindeki ve Svat Vâdisi'ndeki kardeşleri ile savaşmak yerine Kâfirlerle savaşması için Müslüman orduları seferber etmeye muktedir olan ancak Hilâfet'tir."

Nâvid Butt
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Resmi Sözcüsü
Pakistan Vilâyeti

Devamını oku...

Hillary Clinton, Hem Gazze'nin Yeniden İmarı için Fon Temin Edilmesi, Hem de Gazze'ye Yönelik Süregelen "İsrail" Bombardımanı için Silah Temin Edilmesi Sözü Veriyor!!

Obama'nın sık sık değişim hakkında konuşmasının ardından Hillary Clinton'ın, Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanı kimliliği ile Filistin'e yaptığı ilk ziyaretinin ardından Amerika'nın Ortadoğu politikası için her hangi bir değişim önerisinde bulunmaması şaşırtıcı değildir.

Hillary Clinton, "İsrail" Cumhurbaşkanı Şimon Perez ile düzenlediği basın toplantısında şöyle dedi: "Birleşik Devletler, "İsrail'in" güvenliğini sağlamayı ve kendisini müdafaa etme hakkı olduğunu tam taahhüt eder." Dolayısıyla Birleşik Devletler'in mücrim "İsrail" işgaline yönelik desteğinin sürmesi, Ortadoğu'daki Amerikan politikasının sabitelerindendir.

Hizb-ut Tahrir'in İngiltere'deki Medya Temsilcisi Mustafâ Tâci şöyle dedi: "Hillary Clinton, "İsrail'in" son bombardımanın akabinde daha fazla insanın katledilmesi gölgesinde yaptığı açıklamasında geçtiği gibi "İsrail'in" güvenliğinin sağlanmasına tam taahhüt vermektedir."

"Aynı gün bu taahhüdün öncesinde de alaycı bir tavırla "İsrail" yıkımının akabinde Gazze'nin yeniden imarı için yaklaşık 900 milyon dolar fon yardımı taahhüdünde bulunmuştur. Oysa gayet iyi bilmektedir ki "İsrail", Gazze'yi kendi hükümetinin temin ettiği silahlarla bombalamıştır ve bombalamaya devam edecektir."

""İsrail" varlığının vahşî katliamlarına verilen bu sabit destek, Obama'nın Filistin'e ilişkin olarak "milletlere doğru giden yeni yol" şeklinde isimlendirdiği husus hakkında bazılarının beslediği her türlü ümidi yok etmelidir. Amerikalı liderler gidip gelebilir ve bazı politikalar değişebilir. Ancak Birleşik Devletler'in, İslâmî âlemdeki egemenlik ve sömürü amaçlı sömürgeci dış politikasında hiçbir somut değişim olmayacaktır."

"Bizler inanıyoruz ki İslâmî âleme yabancı müdahalenin durdurulmasını ve Filistin'in bir bütün olarak kurtarılmasını sağlayacak yegâne yol, Hilâfet'in yeniden kurulmasıdır. Böylelikle geçmişteki selamet ve mazideki yaşam geri gelecektir."

 

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Böyle Mizansen Görülmedi!

29 Ocak 2009 Perşembe günü, Davos'ta Dünya Ekonomik Forumu kapsamında gerçekleştirilen ''Gazze, Orta Doğu'da Barış Modeli'' oturumunda Recep Erdoğan, Yahudi varlığının sözde Cumhurbaşkanı Şimon Peres'in sözlerini değerlendirirken panel yöneticisinin müdahalesini gerekçe gösterip, "Benim için Davos bitmiştir. Bundan sonra da Davos'a katılmam'' sözlerini sarf ederek, oturumu terk etti. Gazetecilere yaptığı açıklamalarda da oturum yöneticisinin çifte standart uyguladığına dair değerlendirmelerde bulundu. Sözde atışmanın konusu ise Erdoğan'ın Yahudi varlığına meşruiyet vasfı yükleyerek söylediği "orantısız güç kullandığı" yönündeki sözlerine karşılık, Peres'in Erdoğan'a sesini yükselterek "haklı" olduklarını iddia etmesiydi.

Recep Erdoğan, gösterdiği bu sözde tepkiyle tüm dünyanın dikkatlerinin çekildiği bir tiyatro sahnesinde kendisine biçilen rolü oynamıştır. Ancak Erdoğan, onun müptezelliğini bilenlerin gözünde çok kötü bir oyuncudur. Bu oyun, belki kısa dönemde gündemi meşgul etmeye, yerel seçimlerde oy toplamaya, medya eliyle "Erdoğan'dan büyük rest" başlıklarıyla Müslüman halkımızın yıllardır beklentisi içinde olduğu "güçlü lider" imajı oluşturmaya yarayabilir, ABD'nin Erdoğan için biçtiği "İslami Beldelerin (sözde) Ağabeyi" misyonunu dünya önünde daha da barizleştirmekte kullanılabilir.

Başta izzet ve şeref sahibi bir yönetici, Yahudi varlığı yararına düzenlenen böyle bir oturuma katılmaz. Diğer yandan diyelim ki Peres'in tavrından Erdoğan gerçekten rahatsız oldu ve o anda, İslam Ümmeti'ne karşı ihanetinden, işlediği cürümlerden nedamet duyarak, izzet ve şerefine sahip çıkmak istedi o halde oturum yöneticisine kızmak yerine, "Yahudi varlığı gayri meşru bir devlettir. Bu gayri meşru varlıkla tüm ilişkilerimiz iptal edilmiştir. Filistin'in çözüm yeri burası değildir. Vakit, bu gayri meşru varlığı ortadan kaldırmak üzere harekete geçme vaktidir. Artık söz bitmiştir. " diyerek TSK'ya gerekli talimatları vermek üzere salonu terk etmeliydi.

İlişkileri tümden iptal etmek şöyle dursun, kamuoyundan Yahudi varlığı ile ilişkilerin askıya alınması yönünde gelen seslere Erdoğan "bekara karı boşamak kolay" sözü ile karşılık vererek bunun imkansızlığına işaret etmiştir! O halde AKP hükümeti yetkililerinin, yerel ve uluslararası Müslüman kamuoyunu meşgul ettikleri fakat Yahudi varlığı ve arkasındaki sömürgeci kafir devletler ile ilişkilerin tamamen kesilmesi sonucunu doğurmayan ve Silahlı Kuvvetler'i mübarek Filistin toprağı ile Mescid'il Aksa'yı necis Yahudilerden kurtarmak üzere hareket ettirmeyen bu açıklamalarının ve davranışlarının kıymeti nedir, ağırlığı nerededir?! وَإِذَا رَأَيْتَهُمْ تُعْجِبُكَ أَجْسَامُهُمْ وَإِن يَقُولُوا تَسْمَعْ لِقَوْلِهِمْ كَأَنَّهُمْ خُشُبٌ مُّسَنَّدَةٌ يَحْسَبُونَ كُلَّ صَيْحَةٍ عَلَيْهِمْ هُمُ الْعَدُوُّ فَاحْذَرْهُمْ قَاتَلَهُمُ اللَّهُ أَنَّى يُؤْفَكُونَ "Onları gördüğün zaman cisimleri hoşuna gider, konuşurlarsa sözlerini dinlersin. Onlar sanki dayanmış kütükler gibidir. Her sayhayı kendi aleyhlerine sanırlar. Düşman onlardır. Onlardan sakın. Allah onları katletsin, nasıl da döndürülüyorlar!" [Munafikun 4]

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Resmî Sözcü Yardımcısı
Türkiye Vilâyeti

Devamını oku...

Seçimler Cürümdür... Ona Katılmak Haramdır

  • Kategori Irak
  •   |  

31.01.2009 Cumartesi günü, "İl Meclisleri" denilen seçimler yapılacaktır. Bu bağlamda genelde Müslümanlara, özelde Irak halkına, bu seçimlere katılmanın yada katılmamanın, adaylardan elde edilmesi beklenilen maslahatlara veya mefsedetlere bina edilmemesi gerektiğini hatırlatmamız kaçınılmazdır! Bilakis metîn bir şer'î esasın ve muhkem bir kaidenin olması zorunludur; çünkü Müslüman -bu hayatta-, Allahu Te'alâ'nın kendisiyle muhasebe edeceği şer'î hükümler ile mukayyettir. Dolayısıyla helal ise yapılır, haram ise terk edilir. Allahu Subhânehu şöyle buyurmuştur:

وَمَا اخْتَلَفْتُمْ فِيهِ مِن شَيْءٍ فَحُكْمُهُ إِلَى اللَّه "Anlaşmazlığa düştüğünüz herhangi bir şeyin hükmü ancak Allah'a mahsustur." [eş-Şûrâ 10]

O halde maslahat, ancak Allahu Te'alâ'nın emrettiğindedir ve mefsedet de ancak Allahu Te'alâ'nın nehyettiğindedir.

Bu seçimlerin vakıasını inceleyen bir kimse, bu seçimlerden ayrılmayan bazı özelliklerle karakterize olduğunu görür:

1. Bu seçimler, işgâlci Kâfirin projesindeki yeni bir tuğla olup askerî, fikrî ve kültürel varlığını pekiştirmektir. Zîra Müslümanlar, onunla savaşmak ve onu kovmak yerine Irak'ın da bir parçası olduğu Müslümanların beldelerine hegemonya kurmayı hedefleyen planlarını uygulayarak onun yalanlarının birer davetçisi oldular.

2. Söz konusu seçimler, Yahudi "Noah Feldman" tarafından hazırlanan Irak Anayasasının isimlendirdiği üzere "yerel hükümetler" olarak bilinen şeyi ifraz edecektir. O halde bu hükümetler, ülkeyi zayıflatmanın ve parçalamanın, kardeşler arasında daha fazla anlaşmazlık ve nifak nedenleri oluşturmanın alt zemininden öte bir şey değildir.

3. Bu planları kabullenmek, mevcut siyasî süreci bütünüyle kabullenmektir... Oysa işgâlci Amerikan savaş araçlarının dayattığı bu durum, her yönüyle bâtıl kâfir bir akîdeye istinat etmektedir ki o, "dini hayattan ayırma" akîdesidir. Veya bunu, bazen gerçek manada "dinsizlik" olan "laiklik" olarak isimlendirirlerken, bazen de gerçek manada yasama hakkını Allahu Te'alâ'nın dışında beşere veren "demokrasi" olarak isimlendirmektedirler... Velhasıl ey Müslümanlar! Bunun tek manası, mahlukatın işlerinde Allahu Te'alâ'nın hükmüne yer olmaması demektir.

كَبُرَتْ كَلِمَةً تَخْرُجُ مِنْ أَفْوَاهِهِمْ إِن يَّقُولُونَ إِلاَّ كَذِبًا "Ağızlarından çıkan, ne büyük (ne ağır) bir söz oldu! Onlar ki yalandan başkasını söylemezler." [el-Kehf 5]

Ey Müslümanlar!

Bu seçimlerin vakıasının vasfı hakkında sunulan bu gerçekler, konuya açıklık getirmekte ve bütün çıplaklığıyla hakikati ortaya koymaktadır... Dikkat edin o, bu batıla "ortak olmanın haram olmasıdır." Dolayısıyla işgalden ve kuyruklarından beslenen propagandacılar ile davetçilerin gerekçeleri ve iddia ettikleri sahte vaatlerin boyutu her ne olursa olsun Rabbine ittika eden her Müslümanın aday yada seçmen olarak ona katılması helal değildir. Nitekim güvenlik anlaşmasının imzalanması maskaralığı sizlere hiç de uzak değildir.

Ey Müslümanlar!

Meydana gelen katliamlarıyla, yıkımıyla, sürgünüyle, alt yapının çökmesiyle, kamu mallarının heder olmasıyla ve Irak'ın gelişen beldeler kervanından çıkmasıyla... ülkenin mevcut vakıası ve bizler, sizleri kurtuluşa davet ediyoruz... Evet sizleri, hep birlikte [كَلَمَةٍ سَوَاء] "Ortak bir söz (Kelime-i tevhit)" [Âl-i İmrân 64] üzerinde birleşmeye ve Müslümanları, dahası tüm dünyayı Kâfirler ile Sömürgecilerin zulmünden kurtaracak olan Nübüvvet Minhâcı üzere Râşidî Hilâfet Devleti'ni ortaya çıkarmak için çabalayan muhlislerle birlikte ciddiyetle çalışmaya çağırıyoruz.

وَاللَّهُ غَالِبٌ عَلَى أَمْرِهِ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاً يَعْلَمُونَ "Muhakkak ki Allah emrine galiptir. Velâkin insanların çoğu bunu bilmezler." [Yûsuf 21]

 

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Ha Bush, Ha Obama! Ha Siyah, Ha Beyaz! Yılan Yılandır!

 

Yöneticiler, Obama'yı bir dünya kahramanı ve insanlığın kurtarıcısı gibi tasvir ettiler. Hatta Başbakan Yûsuf Rızâ Gilânî bugün, Barack Obama'nın; Amerikan muharip güçlerinin Pakistan'a başlattığı saldırıları durduracağını söyledi. Zîra Müslümanların ajan yöneticileri, bir nebze olsun yüzsularını korumak için İslâmî âlemde Obama'nın propagandasını yapmaktadırlar. Ne acıdır ki bazı laik ve İslâmî partiler de onların peşine takılarak Obama'nın propagandasını yapan hükümetlerle aynı dolmuşa bindiler. Allah'ın izniyle bu, Obama'nın propagandasına yönelik kaybedilen bir savaş olacaktır.

Ancak akıllı bir Müslüman, nasıl olur da Afganistan'a otuz bin asker gönderme niyetinde olan ve Pakistan'ın kabîleler bölgesini dünyanın en tehlikeli bölgesi olarak gören Obama gibi bir kişiye ümit bağlayabilir. Oysa o, Yahudi Devleti'ne sadakati ile övünen ve İslâmî âlemdeki hain bozguncu yöneticileri desteklemeyi sürdürecek olan kişinin bizzat kendisidir! Dolayısıyla böylesi bir kişiye ümit bağlanması, halkların gafleti ve bunları gözden kaçırmaktır. Halbuki Rabbimiz, şeytanı dost edinmekten veya ona ümit bağlamaktan bizleri sakındırmıştır. Zîra şöyle buyurmuştur:

وَمَن يَتَّخِذِ الشَّيْطَانَ وَلِيًّا مِّن دُونِ اللّهِ فَقَدْ خَسِرَ خُسْرَانًا مُّبِينًا يَعِدُهُمْ وَيُمَنِّيهِمْ وَمَا يَعِدُهُمُ الشَّيْطَانُ إِلاَّ غُرُورًا أُوْلَـئِكَ مَأْوَاهُمْ جَهَنَّمُ وَلاَ يَجِدُونَ عَنْهَا مَحِيصًا "Her kim Allah'ı bırakıp da şeytanı dost edinirse apaçık bir hüsrana uğramıştır. (Şeytan) onlara söz verir ve onları ümitlendirir. Oysa şeytanın onlara söz vermesi aldatmacadan başka bir şey değildir. İşte onların varacakları yer Cehennem'dir, oradan kaçacak yer de bulamayacaklardır." [en-Nisâ 119-121]

Amerikan muharip güçlerinin kabîleler bölgesine başlattığı son saldırı, Obama destekçilerinin yüzüne indirilmiş bir şamardır. Kaldı ki Pakistan'daki insanlar, ha siyah, ha beyaz olmuş yılan yılandır gerçeğinin farkında oldukları gibi -Başkan- ister Bush olsun isterse Obama olsun, Amerika'nın İslâm'a ve Müslümanlara karşı savaşının devam edeceğinin de farkındadırlar.

O halde siyasîlere yaraşan, Obama ve Amerikan liderliğine dönük bir kamuoyu oluşturmanın propagandasını yapmak yerine, İslâm'ın tatbikine ve Hilâfet Devleti'nin kurulmasına dönük bir kamuoyu oluşturmanın propagandasını yapmalarıdır. Ayrıca güç ve kuvvet sahiplerine düşen ise, Hilâfet Devleti'nin kurulması için Hizb-ut Tahrir'e nusret vermeleridir. Zîra bu, hem İslâmî Ümmet hem de tüm insanlık için en hayırlı olandır.

Nâvid Butt
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Resmi Sözcüsü
Pakistan Vilâyeti

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Terörist Birleşik Devletler Hükümeti ile Ticaret ve Yatırım Anlaşması İmzalanması, Bangladeş'e Hıyânettir

 

Hizb-ut Tahrir / Bangladeş Resmî Sözcüsü Muhyiddîn Ahmed, bir basın açıklaması yayınlayarak, "Müslümanların baş düşmanı" Amerika ile Ticaret ve Yatırım Anlaşması'nın imzalanmasının Bangladeş'e hıyânet olduğunu teyit etti. Zîra bu anlaşmanın imzalanması sonucunda Bangladeş-Amerikan ortaklığından oluşan ekonomik bir komisyon oluşturulacak ve bu komisyon sayesinde Amerika, Bangladeş ekonomisine ve ticaretine tahakküm edeceği hukukî bir varlığa sahip olacaktır. Dolayısıyla bu anlaşmanın maksadı, gümrük tarifeleri, fikrî mülkiyet hakları ve çevre kirliliği gibi engellemelere tabi olmaksızın yatırım yapması için Amerika'ya daimi imtiyazlar vermektir.

Muhyiddîn Ahmed, Bangladeş ile maslahatlarına zarar veren anlaşmalar imzalanmasında ülkedeki hakim zümrenin kabarık bir sabıkasının olduğunu belirtti. Zîra 1996-2001 yılları arasındaki Şeyh Hasina'nın geçmiş yönetimi döneminde hükümet, Hindistan ile "Jangiz Su Anlaşması" imzaladı. Bu anlaşma ile Bangladeş'e sularda hak verileceği propagandasını yapmalarına rağmen gerçekte ise o günkü Hasina Hükümetinde Bangladeş Su Bakanı'nın, Bangladeş artık Hindistan'ın tedarik edeceği suyun insafına kalmıştır şeklindeki sözünden başka bir şey gerçekleşmedi.

Muhyiddîn Ahmed, iktidarı devralır almaz sadece bir ay içerisinde yeni Hükümetin, Hindistan'a geçit koridoru vermesi, Güney Asya Güçleri Komitesi Anlaşması ve Amerika ile Ticaret ve Yatırım Anlaşması imzalaması gibi Bangladeş'in maslahatlarına zarar veren pek çok iş yaptığını ifade etti.

Görünen o ki mevcut hükümet, Batılı Sömürgecinin çıkarlarına hizmet edip gözetme taahhüdü verdikten sonra otoriteye ulaşmıştır!

Muhyiddîn Ahmed
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Resmî Sözcüsü ve Genel Koordinatörü
Bangladeş

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER