Pazar, 27 Safer 1446 | 2024/09/01
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

-Basın Açıklaması - "İsrail"in Vahşetini Durdurmaya Ancak Hilâfet Muktedirdir

Cakarta / Endonezya

Vahşet! 27 Aralık Cumartesi gününden bu yana, Filistin'in Güneyindeki Gazze halkına ve taşlarına yönelik "İsrail" bombardımanını tanımlayan en doğru ifade bu kelimedir. Evet, "İsrail", Hamas'ın hakim olduğu Gazze Şeridi'ni, aylardır ambargo uygulamasının ve aç bırakmasının ardından, şu ana kadar yüzlerce kişiyi şehit eden ve yüzlercesini de yaralı bırakan aralıksız bombardımanı ile hedef almayı sürdürmektedir. Müslümanların yöneticileri ise, her zaman olduğu gibi olup bitenleri seyrederek, kınamak ve eleştirmekle yetinmekteler, kardeşlerine yardım etmek ve Filistin'i kurtarmak üzere ordularını harekete geçirmek yerine, sabırlı Gazze'ye ve dimdik duran halkına yönelik vahşî saldırılarını sürdürmek için daha fazla yedek asker çağırısında bulunan düşman hükümetine kulak vermekteler.

Binaenaleyh Hizb-ut Tahrir / Endonezya aşağıdaki hususları vurgular:

1. Yahudilerin vahşî eylemleri, sadece kınamayı ve eleştiriyi hak etmeyen insanlık dışı eylemlerdir. Bilakis bunlara, aynı güçle karşılık verilmesi kaçınılmazdır. Müslümanlar, dünyanın pek çok bölgesinde yaptıkları etkinliklerle mücahitlerin, gıda ve tıbbî yardımların önünde duran sunî sınırların açılmasını talep etmeleri, yöneticilerin zelîl tutumlarını ve sözde Yahudi varlığının sınırlarını korumalarını eleştirmelerinin en açık göstergesidir.

2. Bu eylemler, çok açık bir şekilde terörist eylemler ve sözde insan haklarına karşı olmasına rağmen, Amerika ile Batılı devletler, bu vahşî saldırılar karşısında memnuniyet tavrı sergilediler. Bu da açık bir şekilde göstermektedir ki insan hakları sloganlarının, Amerika ile müttefiklerinin çıkarlarını perdeleyen bir kılıf olup ne Filistinliler, ne de Müslümanlarla bir ilişkisi vardır ve terörizme karşı savaş denilen şey, İslâm'a ve Müslümanlara yönelik bir savaştır.

3. Yahudi vahşetini durdurmak, Filistin halkını korumak, Filistin ile Müslümanların işgal altındaki tüm topraklarını kurtarmak için silahlı kuvvetlerini harekete geçirmede birlik olmaları amacıyla Müslümanların yöneticilerine çağrıda bulunur. Aksi takdirde Allah'a, Rasulü'ne ve mü'minlere hıyanet etmiş olurlar.

4. Müslümanları da Hilâfet'i kurmak için samimî bir şekilde çalışmaya davet eder. Zîra heybetli bir devlete sahip olmaları için muazzam enerjileri ile birlikte dünyanın dört bir tarafındaki bir buçuk milyar Müslümanı birleştirmeye sadece Hilâfet muktedirdir. Rasulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem] şöyle buyurmuştur: إِنَّمَا الإِمَامُ جُنَّةٌ يُقَاتَلُ مِنْ وَرَائِهِ وَيُتَّقَى بِهِ "İmâm [Halîfe] ancak kalkandır. Onun arkasında savaşılır ve onunla korunulur."

 

Muhammed İsmâ’îl Yusanto
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Resmî Sözcüsü
Endonezya

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Bangladeş Karasularındaki Hindu Gemilerini Derhal Kovunuz

Hizb-ut Tahrir / Bangladeş, bugün, ikindi salâhından sonra Dakka'daki Mescid-il Kebîr'in önünde bir protesto gösterisi düzenleyerek Bangladeş karasularındaki Hindu gemilerinin kovulmasını talep etti. Ayrıca Hizb-ut Tahrir / Bangladeş Resmî Sözcü Yardımcısı "Mürşidil Hakkî" göstericilerin önünde bir konuşma yaptı. Konuşmasında şöyle geçti: "Hindistan, geçen otuz yedi sene boyunca Bangladeş üzerindeki hegemonyasını genişletmiş ve Bangladeş karasuları yoluyla Bangladeş'in madenî servetini yağmalamıştır. Nitekim geçenlerde Bangladeş karasularına üç adet keşif gemisi göndermiştir ki bu da Bangladeş'teki siyasî liderlerin, Sömürgeci Hintliler, Amerikalılar ve İngilizler karşısında ne kadar aciz olduklarını göstermektedir."

Son olarak insanları, ülkeyi tehdit eden Hindu saldırısı ile her türlü Sömürgeci saldırılarına karşı koymaya davet edip İslâmî Hilâfet Devleti'ni kurmak için çalışmalarını talep etti.

 

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Kapitalizm Kaderiniz Değildir!

Asgari Ücret Tespit Komisyonu her yıl tekrarladığı tiyatro sahnesiyle, gelecek yıl geçerli olacak asgari ücreti belirleyerek açıkladı. Yeni düzenlemeye göre, asgari ücret, yılın birinci 6 ayı için net 527,13 YTL, yılın ikinci 6 ayı için ise, net 546,48 YTL olarak belirlendi. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Çalışma Genel Müdürü Fikret Şöhret yaptığı açıklamada, "Asgari Ücret Tespit Komisyonu'nun kararını verirken ülkenin içinde bulunduğu sosyal şartları ve geçim şartlarını dikkate aldığını" bildirdi.

Söz konusu şartlar; önceki hükümetler gibi AKP Hükümeti'nin de, uygulamaya devam ettiği kokuşmuş ve artık kuyruk titreten kapitalist nizamdan kaynaklanmaktadır. Kapitalist nizamda işçinin ücreti, emeği ile sağladığı faydaya bakılmadan, asgari yaşam için gerekli olan harcamalara göre belirlenir. Bu da, ihtiyaç maddelerinin fiyatlarının işçi ücretlerine tahakküm kurmasına yol açmaktadır. Kısacası kapitalist nizamda işçilerin ücretini mal ve hizmet fiyatları belirlemekte, bu mal ve hizmetleri asgari seviyede elde edebilmek adına insanımız ömrünü midesi için yaşayan varlıklar olarak heba etmek durumunda bırakılmaktadır. Öyle ki midesini düşünmekten, kendisine bu şartları reva gören kapitalist nizamın çirkefliğini kaderiymiş gibi sineye çekmektedir. Oysa ki bu şartlar, ne Müslüman Türkiye halkının, ne de bil cümle İslam Ümmeti'nin kaderi değildir. Tüm bu yaşananlar, topraklarımızda "doğrudan dış yatırım", "özelleştirme", "ekonomik büyüme" naraları atarak, servetlerimizi sömürgeci kâfirlere altın tepside sunan, halkını "varlık içinde yokluk" çekmeye mahkum eden uşak yöneticilerin ihanetlerinden ibarettir. Hatta hainliklerini gizlemekte öyle mahir oldular ki, AKP Hükümeti her tökezlemesinde 2008 küresel mali krizini bahane ettiği şu günlerde, Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın ağzından pişkince, "Ayağınızı yorganınıza göre uzatın demekten dilimde tüy bitti" gibi ifadelerle, -sanki ülkeyi vahamete sürükleyen halkmış gibi- faturayı bu halka yıkmaya kalkışabilmektedir.

Ey Müslüman Türkiye Halkı!

Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'nın Rasulü Muhammed [SallAllahu Aleyhi ve Sellem] aracılığı ile tüm insanlığı küfür ideolojilerinin pençesinden ve karanlığından kurtarmak, bu dünyada insanı insana yakışır şekilde yaşatmak, tüm dünyaya bir hidayet ve rahmet kaynağı olması için gönderdiği ve ancak kendisiyle aydınlığa kavuşabileceğimiz İslam İdeolojisi ile insan, kapitalist nizamda olduğu gibi malın kölesi değil, efendisi olur. İslami İktisat Nizamı, işçinin ücretini mal ve hizmet fiyatlarına göre değil, işçinin emeğinin sağladığı faydaya göre belirler. Böylece, mal ve hizmet fiyatları ücretlere tahakküm edemez. İnsanların fert fert geçimini sağlayacak nafakasını ve temel ihtiyaçlarını garantilemek, lüks ihtiyaçları için de imkan oluşturmak devletin üzerine farzdır, devlet işçinin ücretini "Asgari Geçim" adı altında mal ve hizmet fiyatlarının seyrine ya da işverenlerin merhametine terk etmez.

 

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Resmî Sözcü Yardımcısı
Türkiye Vilâyeti

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- "İslâmî İktisat Nizâmı Gölgesindeki İstikrarlı ve Güvenli Bir Dünyaya Doğru"

Hizb-ut Tahrir, işte böyle bir başlık altında, Sudan'ın başkenti Hartum'da, 03.01.2009 Cumartesi günü küresel ekonomik bir konferans düzenleyecektir. Konferansın konu başlıkları şunlardır:

1. Kapitalizm, Başarısızlığını Derinliklerinde Barındırmakta... ve Krizler Üretmektedir.

Komünizm nizâmının çökmesinden ve ekonomisinin yok olup gitmesinden sonra, şimdi de Kapitalizm İktisat Nizâmı, mevcut mâlî krizin patlak vermesiyle ölüm döşeğine düşmüştür.

2. Ekonomik Krizlerin Ortaya Çıkması... Sebepleri ve Sonuçları.

Pek çok uzman ve politikacı, Amerikan ekonomik politikasından duydukları öfkelerini ve nefretlerini dile getirip Amerika'daki iş adamlarının ve nüfuz sahiplerinin tamahkarlığını eleştirerek mevcut mâlî krizin ortaya çıkması sorumluluğunu onlara yüklediler. Ancak bu eleştiri gerçekte, sorunu ve nedenlerini basit bir şekilde geçiştirmektir. Zîra krizin, ideolojik ve kültürel boyuta sahip derin kökleri vardır ve bunlardan bazıları şunlardır:

a- Altının, nakdî karşılık olmaktan çıkarılması.

b- Borçluların mâli yüklerini arttıran faiz sistemine itimat edilmesidir ki bu durum, pek çok durumda borcun ödenememesine yol açmaktadır.

c- Borsalardaki ve mâli piyasalardaki çılgınca yapılan spekülasyonlar ve ekonomik genleşmeler ile mâlî krizlere yol açan belgeler, borç senetleri ve hisse senetleri gibi mâlî evraklara itimat edilmesi.

d- Kapitalizm Nizâmı'na göre mülkiyet türlerinin, özel sektörün üstlendiği özel mülkiyete veya Sosyalist teoriye göre de devletin üstlendiği kamu mülkiyetine hasredilmesi.

3. Küresel Mâlî Krize Yönelik Mevcut Çözümlerin Başarısızlığı.

Batılı hükümetlerin, mâlî piyasalarını kurtarmak için aldıkları tedbirler, köklerin tedavisinde hiçbir faydası olmayan yamalama girişimlerinden öte bir şey değildir. Bilakis bunlar, mâlî piyasalardaki likidite yetersizliği, tüketici ve yatırımcı nezdinde güven sarsılması gibi sadece krizden kaynaklanan yansımaları çözmektedir. İşte bu tedbirler, en iyi halinde bile, krizin acılarını geçici olarak dindirmeden öte geçmeyecektir.

4. Mevcut Krizin, Dünyanın Farklı Bölgelerine Etkisi.

Bu mâlî kriz, dünyadaki tüm ekonomileri tehdit etmektedir. Bilakis daha kötüsü, dünya halklarını ekonomik geleceklerinden endişeli ve korkulu bir halde yaşamaya terk etmiştir. Zîra Batı dünyasındaki durgunluk, somut bir vakıa haline gelmiş ve uzun vadeli durgunluk korkusu, kaçınılmaz olmuştur. Dünyanın geriye kalan diğer kesimleri ise kesinlikle açlığa maruz kalacaktır.

5. Krizlerden Uzak Adaletli Ekonomik Bir Hayatın Temînine Ancak Hilâfet Devleti'nin İslâmî İktisat Nizâmı Muktedirdir.

İslâmî Nizâm, Kapitalizm Nizâmı gölgesinde ortaya çıkan ekonomik ve mâlî krizlere yol açan sebepleri ortadan kaldıracak güvenli ve istikrarlı ekonomik bir hayatı garanti edecek çözümler ve araçlar toplamını içermektedir. Bu çözümlerden bazıları şunlardır:

a- Mülk edinilmeyen emtianın tedavülünün ve teslim alınmayan emtianın satımının haram kılınması olduğu gibi hisse senetleri ile borç senetlerinin muamelesinin de haram kılınmasıdır. Binâenaleyh İslâmî İktisat Nizâmı'nda, ekonomik ve insanî açıdan olumsuz büyük etkilere yol açan çılgınca spekülasyonların varlığına sebep olan borsalar ve mâlî piyasalar olmayacaktır.

b- İslâm'a göre nakit; altın, gümüş ve bunların yerine geçen evraklardır. Böylelikle nakit, spekülasyona veya enflasyona maruz kalmayacaktır.

c- Faizin şiddetle haram kılınması, Allah ve Rasulü'ne savaş açmak olarak itibar edilmesidir. Dolayısıyla Hilâfet Devleti'nde yatırım maksatlı krediler, Beyt-il Mâl'e bağlı bir daire tarafından faizsiz olarak verilecektir.

d- İslâmî İktisat Nizâmı'nda Mülkiyet Türleri Üçtür:

1. Kamu Mülkiyeti: Petrol ve doğalgaz gibi toplumun vazgeçemeyeceği kamu alanları ile stratejik madenler olup devlet, bu mülkiyetin çıkarılmasını üstlenir ve gelirini de mal ve hizmet olarak insanlara dağıtır.

2. Devlet Mülkiyeti: Ağır sanayi, savaş sanayisi ve benzerleri gibi tabiatı gereği devletin üstlenmesi gereken mülkiyetin olduğu özel mülkiyet kâbilinden olup bizzat devletin mülk edindiği şeylerdir. Bu mülkiyetin geliri, devlet sektörlerine veya Halîfe'nin harcamasını uygun gördüğü yerlere harcanır.

3. Ferdî Mülkiyet: Kamu mülkiyeti ve devlet mülkiyeti dışındaki diğer mülkiyetlerdir. Ferdî mülkiyet, korunmuş olup ne fertlerin, ne de devletin ona saldırması caiz değildir ve kamulaştırma olarak bilinen şey şer'an haramdır.

Bu bağlamda şuna işaret etmek isteriz ki toplum için kapsamlı bir hayat nizâmı olması bakımından İslâm Nizâmı, Hilâfet Devleti'nin yıkılmasından bu yana hayat sahasından kaldırılmıştır. Bu nedenle genel olarak nizâmları, özel olarak ekonomik nizâmı, insanların geneli ve Müslümanların çoğu tarafından neredeyse bilinmez olmuştur. Bunun yanı sıra aydınlar ile medya organları, insanlar için bir hayat nizâmı olarak İslâm'ın hakikatini gizleme maksatlarını sürdürmektedirler. Bunun da ötesinde bu kişiler, bazı ukubat hükümleri ve benzerleri gibi İslâm'ın hükümlerini aşağılayan karalama kampanyasına aktif bir katılımda bulunmuşlardır. Bundan dolayı insanların, Sosyalizm ve yok olan ekonomisi ile köklü çözümler gerektiren mâlî krizlerin ve fakirlik sorunlarının ateşi ile dünyayı kasıp kavuran Kapitalizm ve serbest piyasa ekonomisi dışında başka bir şeyi bilmemeleri gayet tabidir. Kezâ insanların, ideolojik bir alternatife muttali olmaması, onları ne mâlî ve ekonomik krizleri bitiren, ne de insanlık dışı ekonomik vakıayı çözen yamalı çözümlere ve başarısız girişimlere başvurmaya itmiştir. Bunun içindir ki herkesi, yapılacak olan bu küresel ekonomik konferans yoluyla İslâmî İktisat Nizâmı'na vakıf olmaya teşvik ediyoruz.

 

Konferans Başlığı: İslâmî İktisat Nizâmı Gölgesindeki Mutmain ve Güvenli Bir Dünyaya Doğru

Konferans Yeri: Bibiri Fuar Alanı / Salon 1 / Sudan-Hartum

Konferans Tarihi: H. 07 Muharrem-il Haram 1430 el-muvâfık M. 03.01.2009 Cumartesi Günü

 

Şâdî Ferîca

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Medya Temsilcisi
Danimarka

 

Devamını oku...

-Basın Açıklaması - Hizb-ut Tahrir, H. 07 Muharrem-il Haram 1430 el-Muvâfık M. 03 Ocak 2009 Günü, Sudan'ın Başkenti Hartum'daki Bibiri Fuar Alanında, Küresel Ekonomik Bir Konferans Düzenleyecektir

Cakarta / Endonezya
H. 27 Zilhicce 1429
M. 25 Aralık 2008

Geçmişte yaşanan ve şu anda yaşanmakta olan mevcut küresel mâlî krize karşı bir yanıt olarak Hizb-ut Tahrir, küresel ekonomik bir konferans düzenleyecektir. Bu konferansta, dünyanın farklı bölgelerinden on iki konuşmacı birer konuşma yapacaktır. Bu kişilerden dördü, gayr-i Müslimlerden olup Kapitalizm İktisat Nizâmı araştırmasında dünya çapında ekonomi uzmanıdır, dördü ekonomi alanında uzman olan Müslüman âlimlerdir ve dördü de Hizb-ut Tahrir âlimlerindendir.

Söz konusu konferans, 03 Ocak 2009 günü, Sudan'ın Başkenti Hartum'un Bibiri Fuarı alanındaki 3 numaralı salonda düzenlenecek, dünyanın tüm devletlerinden ekonomiyle ilgilenen beş binden fazla kişi katılacak ve şu beş önemli konu ele alınacaktır: 1. Kapitalizm, Başarısızlığını Derinliklerinde Barındırmakta... ve Krizler Üretmektedir. 2. Ekonomik Krizlerin Ortaya Çıkması... Sebepleri ve Sonuçları. 3. Mevcut Krizin, Dünyanın Farklı Bölgelerine Etkisi. 4. Küresel Mâlî Krize Yönelik Mevcut Çözümlerin Başarısızlığı. 5. Krizlerden Uzak Adaletli Ekonomik Bir Hayatın Temînine Ancak Hilâfet Devleti'nin İslâmî İktisat Nizâmı Muktedirdir.

Bu konferans, adaletsiz servet dağılımı, altın ve gümüşün nakdî muameleler karşılığı olmaktan çıkarılması, faize dayanılması, borsaların ve mâlî piyasaların bozukluğu, borç senetlerinin ve hisse senetlerinin batıllığı sorunlarının bir sonucu olarak ortaya çıkan Kapitalizm'in bozukluğunu ve batıllığını gerek akîde, gerekse nizâm olması açısından açık ve net bir şekilde ortaya koyacaktır. Ardından bir vergi devleti olmayıp gözetim devleti olan Hilâfet Devleti ile temsîl edilecek köklü ve önleyici çözüm ortaya konulacaktır ki o, malın kenzini/biriktirilmesini, borç senetlerinin satışını, faizi haram kılacak, İslâm'da mülkiyet türlerini, özel, genel ve kamu mülkiyeti olmak üzere üç kısma tahsis edecek, borsalardaki muameleleri ve hisse sentlerini haram kılacak ve ekonomik nizâmın adaletli bir şekilde infaz edilmesini garanti etmek amacıyla sıkı ve etkin bir gözetim ile görevlilerin muhasebe edilmesini vacip kılacaktır. Binaenaleyh Hizb-ut Tahrir / Endonezya, aşağıdaki hususları açıklar:

1.) Sudan'ın başkenti Hartum'daki Hizb-ut Tahrir'in küresel ekonomik konferansına özellikle konuşmacı olarak saygı ve itibar sahibi Endonezya'da ekonomi alanında uzman olan Müslümanlardan biri katılacak ve küresel mâli krizlerin Endonezya'ya yansıması hakkında bir konuşma yapacaktır. 2.) Gerek görsel, gerek işitsel, gerekse yazılı olmak üzere tüm medya organlarını bu konferansa katılmaya veya tanık olmaya davet eder. 3.) Müslüman akademisyenleri, araştırmacıları, ekonomistleri, idarecileri ve iş adamlarını bu konferansa katılmaya, ona tanık olmaya ve kendilerinin insanlar için çıkartılmış en hayırlı Ümmet olduklarını ve mevcut karmaşık krizlerden kurtuluş anahtarına ancak kendilerinin sahip olduklarını ve İslâmları ile dünyayı gerçekten helak olmaktan kurtaracaklarını tüm dünyaya ilân etmeye davet eder. 4.) Herhangi bir gerekçeden ötürü katılınamaması halinde Hizb-ut Tahrir / Endonezya, konferansın sonuçlarını ele almak amacıyla Cakarta ve diğer şehirlerde özel bir program düzenleyecektir.

Ve's Selâmu Aleykum ve Rahmetullâhi ve Berakâtuh,

Muhammed İsmâ’îl Yusanto
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Resmî Sözcüsü
Endonezya

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Hizb-ut Tahrir / Bangladeş, "Hilâfet: Yegâne Sahîh Liderlik ve Nizâmdır" Başlıklı Genel Bir Konferans Düzenliyor

Hizb-ut Tahrir, bugün ülkenin farklı yerlerinden yaklaşık üç bin (3.000) kişinin katılımıyla Dakka şehrindeki Mühendislik Fakültesi'nde "Hilâfet: Yegâne Liderlik ve Nizâmdır" başlıklı genel bir konferans düzenledi. Konferansa Hizb-ut Tahrir / Bangladeş Resmî Sözcüsü Muhyiddîn Ahmed, Resmî Sözcü Yardımcısı Kâdî Murşid-il Hakk ve üye Ahmed Cemâl İkbâl katıldı. Konferansta tartışmayı, Mustafâ Minhâz, Dr. Seyyid Gulâm Mevlâ, Şeyh Tevfîk ve Şeyh Memnûr Râşid idare etti.

"2008 Seçimleri Bir Amerikan-Hindistan-İngiliz Sentezidir" başlıklı ilk konuşmayı, şabb Ahmed Cemâl İkbâl yaptı ve şöyle dedi; "Gerek 11.01 Hükümeti, gerekse olağanüstü hal hükümeti, Sömürgeciliğin, özelde hakim zümreye, genelde ise Bangladeş'teki tüm yönetim nizâmına hakim olduğunu ve seçimlerin bu temel sorunu halledememeğini açık bir şekilde ortaya koymuştur." Ve şöyle ekledi; "hakim zümre, insanları temsil etmemektedir. Zîra onlar, insanların maslahatlarına hizmet etmeyip Sömürgeci Kâfire hizmet eden nizâmları ve politikaları tatbik etmektedir. İster Amerika olsun, ister Hindistan olsun, isterse İngiltere olsun Sömürgeci Kâfir, bölgedeki çıkarlarına hizmet edebilmek, ülkenin servetlerini yağmalama fırsatı tanıyacak ekonomi politikasını dayatabilmek, Bangladeş Silahlı Kuvvetleri'ni kendi çıkarları uğrunda kullanabilmek, kaynağı laiklik olan Sömürgeci kanunları çıkarabilmek ve medya kanalıyla bozuk kültürünü yayabilmek için daima hoşnut olacağı kendi güdümü altındaki bir yönetim nizâmının konulmasına hırs göstermektedir."

  • "Hilâfet Sömürgecilik Saldırısına Karşı Koymanın Metodudur" başlıklı ikinci konuşmayı, Murşid-il Hakk yaptı ve Müslümanların beldelerine yönelik Sömürgeci saldırılarını püskürtmek için Hilâfet Devleti'nin benimseyeceği bazı politikaları sundu ki bunlardan bazıları şunlardır:
  • Hilâfet, devletlerarası ilişkilere egemen bir nizâm olarak İslâm'ı egemen kılmak amacıyla bağımsız ve güçlü bir dış siyaset benimseyecek ve "herkesle dost olma ve hiç kimseyi zorlamama" şeklindeki mevcut basit siyasete son verecektir.
  • Gelişmiş silahlara sahip eğitimli büyük bir ordu oluşturarak daimi ve yedek asker siyasetini farz kılacaktır.
  • Bölgedeki güç dengesini değiştirebilmesi amacıyla, devletin modern silah teknolojisine sahip olması için çalışacaktır.
  • İnsanları, Sömürgecilik tehlikesine karşı ve İslam ile bilinçlendirecektir.
  • Farklı İslâmî beldelerin servetlerinden ve adaletli bir servet dağıtımından faydalanmalarına imkân tanıyacak şekilde Müslümanların beldelerini tek bir devletin gölgesinde birleştirmek için çalışacaktır.

"Hilâfet Devleti'nde Yönetim Nizâmı" başlıklı son konuşmayı ise Muhyiddîn Ahmed yaptı ve şöyle dedi; "Mevcut yönetim nizâmı gölgesindeki hakim zümre, zulüm ve zorbalık uygulamış, insanların işlerini gözetmemiş ve herhangi bir muhasebeye maruz kalmamıştır." Ayrıca Hilâfet Devleti'nin, insanların işlerini gözetme keyfiyetini detaylı bir şekilde açıklayarak, kurulması halinde Hilâfet Devleti'nin atacığı ilk adımların, insanların temel ihtiyaçlarını gidermek, enerji kaynaklarını güçlü bir sanayi sistemin yapısında kullanmak yoluyla devasa ve bağımsız bir ekonomi inşa etmeyi benimsemek olacağını ifade etti.

Konuşmasının sonunda, Hilâfet Devleti'ni ikâme etmenin Allahu [Subhânehu ve Te'alâ]'nın Müslümanlara bir farzı olduğunu, Hizb-ut Tahrir'in, Hilâfet Devleti'ni kurmak için İslâmî âlemde çalıştığını, elli senelik siyasî mücadele ve fikrî çatışma tecrübesine sahip olduğunu teyit ederek insanları, Hilâfet Devleti'ni kurmak için Hizb ile birlikte çalışmaya davet etti.

Konferansın açılışında "Hilâfet Değişim İçin Gereklidir" başlıklı bir sinevizyon gösterimi sunuldu ve katılımcıların Bangladeş'teki siyasî durum, dünyadaki Müslümanların maruz kaldıkları sorunlar ve bu sorunların çözümü olarak Hilâfet Nizâmı hakkında sorular sorarak konuşmacılarla kaynaştığı soru-cevap faslı ile son buldu.

 

 

Muhyiddîn Ahmed

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmî Sözcüsü ve Genel Koordinatörü

Bangladeş

 

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Hizb-ut Tahrir, 03 Ocak 2009 Günü, Sudan'ın Başkenti Hartum'da, " İslâmî İktisat Nizâmı Gölgesindeki İstikrarlı ve Güvenli Bir Dünyaya Doğru" Başlıklı Küresel Ekonomik Bir Konferans Düzenleyecektir

Mâlî ve ekonomik krizlerin çıkmasına yol açan Kapitalizm'in başarısızlığı, daha önce Sosyalizm'in çöktüğü gibi onun da çöküşünün yaklaşması ve bu krizlerden çıkmak amacıyla Kapitalist devletlerin aldığı tedbirler ile planların bir işe yaramayacağının beklentileri gölgesinde Hizb-ut Tahrir, H. 07 Muharrem-il Haram 1430 el-muvâfık M. 03 Ocak 2009 günü, Sudan'da küresel bir ekonomik konferans düzenleyecektir. Âlimlerden, uzmanlardan ve ekonomist aydınlardan oluşan bir grup, bu konferansta konuşmalar yapacak, araştırmalar sunacak ve dünyanın tüm ülkelerinden binlerce insan katılacaktır.

Bu konferansta, tatbik edildiği günden beri yol açtığı pek çok krizlerden biri olarak itibar edilen mevcut kriz gibi krizler üreten Kapitalizm Nizâmı'nın hakikati açıklanmaya çalışılacak ve konuşmacılar, ekonomik krizlere neden olan temel sebeplere ve bunların dünyanın farklı bölgeleri üzerindeki yıkıcı etkilerine değinecektir. Yine Kapitalist devletlerin, ekonomik krizlerden kurtulmak amacıyla aldıkları kurtarma planlarının başarısızlığı açıklanacaktır ve bu konferans, insanlığı Kapitalizm'in, laikliğin, materyalizmin ve sömürgeciliğin tamahkârlığından kurtarmak ve insanlar arasında adaletli servet dağılımını gerçekleştirmek üzere kurulacak olan Hilâfet Devleti'nin gölgesindeki İslâm'ın Ekonomik Nizâmı üzerinden yeni bir dünya için ışık tutacaktır.

Bununla birlikte konferans, www.khilafa.com internet sitesinden canlı olarak yayınlanacaktır. Kayda değerdir ki bu konferans, Hizb'in Hilâfet'in yıkılışının yıl dönümünde Endonezya'daki en büyük futbol sahasında düzenlediği ve yüz binden fazla Müslümanın katıldığı küresel konferansın üzerinden bir yıldan fazla bir zaman geçmesinden sonra gerçekleşmektedir. Dolayısıyla farklı beldelere, ırklara ve dinlere mensup olan herkesi, bu küresel ekonomik konferansa katılmaya davet ediyoruz.

İmrân Yûsufzây
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Resmi Sözcü Yardımcısı
Pakistan Vilâyeti

Devamını oku...

Bir Sorunun Cevabı

Soru: 18.12.2008 Perşembe günü Pakistan Dışişleri Bakanlığı, İslâmabad'daki Hindistan Büyükelçisi'nin Yardımcısını çağırtarak Hint savaş uçaklarının Pakistan hava sahasını ihlal etmesinden dolayı nota verdiğini bildirdi... Ayrıca Amerikan Savunma Bakanlığı yetkilileri, Hindistan Hava Kuvvetleri'nin saldırı için hazırlık yaptığına dair Washington'un elinde bilgi bulunduğunu açıkladılar.

Mülahaza edilen odur ki Bombay saldırısının üzerinden yaklaşık bir ay geçmesine rağmen, Hindistan'daki iktidar Kongre Partisi, bu konuya dair kesin bir karar alamadığı halde bu olay hala etkinliğini korumaktadır. Zîra Hindistan, bazen Pakistan ile olan gerilimi tırmandırmakla, bazen suçluların teslim edilmesini talep etmekle, bazen de Pakistan ile olan barış sürecini dondurmakla tehdit etmektedir. Nitekim daha önce de Leşker-i Tayyibe Cemaati'ni suçlamış ve Pakistanlı istihbaratçıların saldırganları eğittiğini ifade etmişti... Ardından bu tehditler, yerini sakinliğe bırakıyor ve mesele dönüp dolaşıp 17.12.2008'de olduğu gibi, Hindu Parlamentosu'nun terörle mücadele kanunlarının ağırlaştırılmasını ele almasına dayanıyor... Ardından da Pakistan hava sahasının ihlâl edilmesiyle yeniden gerginliğe dönüşüyor... Bu da bu olaylara ilişkin kesin bir karar almada Hint Hükümeti'nin şaşkınlık içerisinde olduğunu göstermektedir.

O halde meselenin hakikati nedir? Bu olaylara ilişkin kesin bir karar almada Hint Hükümeti'ni şaşkınlığa iten faktör nedir? Ayrıca bu olaylar, yerel mi, yoksa bölgesel mi, yoksa devletlerarası bir eylem midir?

Cevap: Bombay olaylarına ilişkin kesin bir karar almada Hint Hükümeti'nin şaşkınlık içerisinde olduğu doğrudur. Bunun sebebi ise, bu olayların gelecek Mayıs ayında yapılacak Hint seçimleri öncesi bir süreçte meydana gelmiş olmasıdır. Dolayısıyla Hükümeti güçlü gösterecek muayyen bir eylemde bulunulmaması halinde bu olay, Kongre Partisi'nin seçimlerde hezîmete uğramasında başlıca faktörü oluşturacak ve Bombay olayları çapında sansasyonel bir eylem dışındaki hiçbir eylem Hükümet'in itibarını ve ona olan güveni geri getirmeyecektir. Bu da Pakistan'a karşı yapacağı etkin bir saldırı eylemi anlamına gelmektedir ve bunun için fiilen hazırlık yapmak üzeredir. Bununla birlikte Hindistan ile Pakistan'ın, Amerika ve İngiltere gibi etkin büyük devletlerin çatışma bölgesi olması, Hindistan'ın hareketlerini şeffaflık dairesine sokmuştur. Bu nedenledir ki her iki devletin yoğun hareketleri, bu yönde başlamıştır; İngiltere, Pakistan'ı saldırgan ve Bombay patlamalarını yapan unsurların arkasında olmakla göstermeye çalışırken, Amerika ise, Pakistan'ı olaylara karışmamakla ve soruşturmada Hindistan ile işbirliği yapmaya hazır olmakla göstermeye çalışmaktadır. Aynı zamanda Amerika, Pakistan'ın ağırlık merkezinin Batıdan Doğuya kaymaması için bölgede herhangi etkin askeri bir eylem yapmasını engellemek amacıyla Hindistan'a baskı yapmaktadır.

Olayların hemen sonrasındaki, hatta esnasındaki Amerika'nın yoğun hareketleri, Hindistan'a yönelik zımnî baskıları, olaylara karıştığına dair delillerin zayıf olması bakımından Pakistan'a yönelik Hint suçlamalarını zayıflatmaya çalışması, olaylara karıştığı tespit edilen her Pakistanlıyı tutuklamaya ve yargılamaya hazır olması bakımından aşağılık bir boyuta ulaşacak şekilde Pakistan'ı Hindistan karşısında oldukça esnek göstermeye çaba sarfetmesi, Pakistan'ın soruşturmaya katılmaya tamamen hazır olduğunu göstermesi, ardından da Leşker-i Tayyibe ile ilişkileri olduğu gerekçesiyle Pakistan'ın Cemaatu'l Dava'dan bazı kimseleri tutuklaması... işte tüm bunlar, herhangi bir saldırıda bulunması noktasında Kongre Partisi'nin sıkıntıya düşmesine neden olmuştur. Ne var ki o, aynı zamanda itibarını ve insanların ona olan güvenini geri getirecek bir eyleme muhtaçtır.

Pakistan ile askerî bir gerginlik dışında herhangi bir eylem ses getirmeyecektir. Çünkü büyük çaplı askerî bir eylem, Amerikan hareketliliğinin oluşturduğu devletlerarası koşullardan dolayı şu anda olasılık dışı haline gelmiştir. Bunun içindir ki Kongre Partisi, ne yapacağını şaşırmış durumdadır. Zîra o, bir taraftan Pakistan karşısında atacağı uygun sıcak adımları araştırırken, öteki taraftan bunu yapamamanın sıkıntısını çekmektedir... İşte şaşkınlığın nedeni budur...

Bu durumun daha iyi anlaşılması için, olaylar silsilesinin biraz gerisine dönmeliyiz:

1. Geçen ayın sonunda, tam olarak 26.11.2008 tarihinde, Hindistan'ın Bombay şehrinde saldırılar meydana gelmiş, saldırganlar ile Hint Güvenlik Güçleri arasında üç gün süren çatışmalar yaşanmış yaklaşık iki yüz (200) kişinin öldüğü, üç yüzden (300) fazla kişinin de yaralandığı açıklanmış ve saldırganların on kişi olduğu ve Hint Hükümeti'nin onlardan birini tutukladığı belirtilmişti. Kezâ Hindistan, saldırganları Pakistan kökenli ve Pakistan askerî kamplarında eğitilen Leşker-i Tayyibe Cemaati'ne mensup olmakla suçlamış ve daha sonra bu kişilerin Pakistan istihbaratları tarafından eğitildiğini söyleyerek suçlamaların dozunu arttırmıştır.

2. Bu saldırılar ile Pakistan'a yönelik Hint suçlamaları sonucunda, iki ülke arasındaki ilişkilerin gerilmesiyle birlikte bölgede etkisi olan ve bölgeye nüfuz etmek üzere birbirleriyle çatışan sömürgeci iki devletin -ki onlar, Amerika ile İngiltere'dir- diploması trafiği yoğunlaşmış ve bu iki ülkenin medya organları ile gazeteleri, sanki kendi vatandaşlarını etkileyen içsel bir olaymışçasına bu olaya yoğun ilgi göstermişlerdir.

Amerika'ya gelince; Amerikan Dışişleri Bakanı Rice, 03.12.2008'de Hindistan'ı ziyaret etti ve Hindistan Dışişleri Bakanı Berânip Mahracî ile yaptıkları ortak basın toplantısında Rice'ın; "İşte bu an, herkesin işbirliği yapmasının belli olacağı bir zamandır" şeklindeki açıklaması üzerine Hindistan Dışişleri Bakanı öfkelenerek şöyle diyordu: "Bombay'daki terörist saldırıları işleyenlerin Pakistan'dan gelen kişiler olup onları yönlendirenin Pakistan'da olduğu konusunda hiçbir şüphe olmadığını Rice'a bildirdim." Buna cevap olarak Rice ise, şöyle diyordu: "Şayet sorumlular, Hükümet dışı unsurlarsa Pakistan'a düşen, buna karşı adımlar atması ve saldırının failini adaletin karşınsına çıkarması amacıyla işbirliği yapmasıdır." Ve şöyle ekledi: "Hindistan tarafından verilecek herhangi bir tepki, 47 yılında İngiltere'den bağımsızlığını almalarından bu yana üç savaşa girmiş iki komşu arasındaki gerginliğin artmasına yol açmamalıdır." [03.12.2008 / Reuters] Bunun manası Amerika, Pakistan'ı bu olayın arkasında olmakla suçlamıyor, bilakis zımnen onu müdafaa ediyor, Hindistan'ın gerilimi arttırmasını, dolayısıyla Kongre Partisi'nin yediği acı darbenin intikamını almak için Pakistan'a saldırmasını istemiyor demektir.

Bu saldırıların üzerine Hindistan'ı dizginlemeye yönelik yoğun Amerikan hareketliliği işte bu şekilde gerçekleşmiştir. Nitekim bu, Rice'ın tarafları sağduyulu olmaya çağırdığı Hindistan'daki siyasî ve güvenlik yetkilileri ile yaptığı görüşmesinden de açığa çıkmıştır. Zîra Hindistan istihbarat teşkilatındaki subaylar, Rice'a istihbarat raporları sunarak ona şöyle demişlerdir: "Washington, susmamızı mı istiyor? Bakınız; Pakistanlı teröristler, sınır bölgeleri üzerinden ellerini-kollarını sallayarak Hindistan'a sızmayı sürdürüyorlar." [er-Ra'y Sitesi / 05.12.2008] Yine "er-Ra'y Sitesi", bu haberin yanı sıra askerî kaynakların, Bombay patlamalarının akabinde Amerikan donanmalarının, Hindistan, Pakistan ve İran karşısındaki Arap Denizi ile Arap Körfezi'nde büyük bir kuvvet hazırladıklarını teyit ettiklerini belirtti. Bu ise, Hindistan ile Pakistan arasında silahlı bir cepheleşmenin meydana gelmesine yönelik Amerikan kaygısından dolayıdır. Bunun akabinde üzerinde seksen (80) savaş uçağı ve üç bin iki yüz (3.200) asker olan John C. Stennis adındaki Amerikan Donanması'nın buraya ulaşmasıyla oradaki donanma sayısı üçe çıkmıştır ki bunlardan ikisi, üzerlerinde deniz gücünden ve deniz kuvvetlerinden oluşan devasa güçlerin olduğu Theodore Roosevelt Donanması ile Iwo Jima Donanması'dır. Ayrıca Amerikan Genel Kurmay Başkanı General Michael Mullen, 02.12.2008 günü Hindistan'ı ziyaret etmiştir.

3. Rice, Hindistan'dan sonra Pakistan'a giderek Pakistan Hükümeti'ni övdü ve şöyle dedi: "Genç ve modern Pakistan Hükümeti, terörizme karşı savaşa tam bir sadakat ile bağlıdır ve adının terörist unsurlara karışmasını istememektedir." [BBC Radyosu / 04.12.2008] Bu da Amerika'nın Hindistan'a karşı Pakistan'ı desteklediğini göstermektedir. Aynı şekilde Amerikan Genel Kurmay Başkanı General Michael Mullen, Pakistan'ı ziyaret etti ve İslâmabad'daki Amerikan Konsolosluğu'ndan yapılan resmî açıklamada Mullen'in; "Bombay'da meydana gelen trajedinin, terörist saldırılarının gelişmesindeki tehlikeli tırmanışı ve tüm bölgeye yönelik artan bir tehdidi ortaya çıkardığına dair Pakistanlı yetkililerin net bir kanaata sahip olduklarını hissettiği" belirtildi. [el-Cezîra / 03.12.2008] Bu da Bombay olaylarını tehlikeli bir tırmanış şeklinde tanımlamasından dolayı Pakistan'ın bu olaylardan tamamen uzak olduğunu göstermek içindir! Amerikalıların Pakistan'a yönelik ziyaretleri tekerrür etmiştir. Zîra Cumhuriyetçi Parti'nin geçen seçimlerdeki adayı John McCain başkanlığında Kongreden bir heyet Pakistan'a gitmiştir. İşte tüm bunlar, Amerika'nın hem Pakistan'daki ajanlarını desteklemek, hem de Hindistan'ın onlara karşı askerî bir operasyon başlatmasına yönelik kaygılarını hafifletmek içindir. Aksi takdirde Veziristan ve kabîleler bölgesinde Amerika adına Müslümanlarla savaşan Pakistan ordusunu, olası Hint saldırılarına cevap vermek üzere Hint sınırına çekmek zorunda kalacaklardır!

Yine Amerikan Dışişleri Bakan Yardımcısı John Negroponte, Dava Hareketi ile dört yöneticisinin terör listesine koyulmasına ilişkin 10.12.2008'deki Güvenlik Konseyi kararının üzerine 11.12.2008 günü Pakistan'ı ziyaret etmiştir. Nitekim Pakistan Hükümeti, bu kişileri tutuklamış ve bu hareketin bürolarını basarak kapatmıştır. Görünen o ki Amerika, bu şekilde Hindistan'ı hoşnut etmeyi ve susturmayı amaçlamış olmalı ki Pakistan'dan geciktirilmeksizin derhal bu kararı uygulamasını talep etmiştir. Tâ ki böylece Hindistan, ister Cumhurbaşkanı Zerdârî olsun, isterse Başbakan Gilânî olsun Amerikan ajanlarını zorda bırakacak şekilde Pakistan'a karşı askerî bir operasyona başlamasın. Dolayısıyla bu da İslâm'a ve Müslümanlara karşı savaşlarında Amerika'nın taleplerini yerine getirmelerinden dolayı kendilerine yönelik zaten kabarık olan Pakistan halkının nefretinin artmasına yol açacaktır. Çünkü Amerika, Pakistan'daki ajanlarının, Afganistan ile Pakistan'daki Müslümanlara ve İslâm'a yönelik savaşla sınırlı kalan bir misyonu üstlenmelerini isteyip Hindistan ile savaşmakla meşgul olarak küresel varlığı ve nüfuzu açısından bu önemli ve kritik cepheyi Amerika'ya bırakmalarını istememektedir.

4. İngiltere'ye gelince; aynı şekilde en üst düzeyde hareket etmesine rağmen Amerikalılar ile kesişmeyen bir çizgide seyretmiştir. Zîra İngiltere Başbakanı Brown, 14.12.2008 günü, Yeni Delhi'yi ziyaret etmiş, Başbakan Manmohan Singh ile bir araya gelmiş ve Hindistan'ın tutumunu desteklediğini açıklayarak şöyle demiştir: "Saldırıların sorumlusunun 'Leşker-i Tayyibe' olduğunu biliyoruz. O halde bu büyük trajedinin 'hesabını vermeleri' gerekir." [el-Cezîra / 14.12.2008] Brown, Hindistan'da bu şekilde açıklama yapmasına rağmen, Hindistan'dan sonra Pakistan'ı ziyareti sırasındaki tavrı, Pakistan'dan Müslümanlarla savaşmasını talep etmek ve sözde terörizm ile savaşa yardımcı olmak amacıyla Pakistan'a 9 milyon dolarlık yardımda bulunmaya hazır olduğu şeklinde olmuştur! İngiliz gazeteleri ise, Pakistan'ı bu saldırıların arkasında olmakla ve onların, yani saldırganların Pakistan ordusu tarafından eğitim almakla suçlayan şekilde haberler yayınlamışlardır. Zîra 08.12.2008 tarihli, Sunday Times Gazetesi, Bombay'a saldıran on kişinin, Pakistan ordusu ve deniz kuvvetleri tarafından eğitildiği beş yüz kişilik gruptan olduğu iddia edilen Hindu istihbaratlarının raporunu ele geçirdiğini ifâde ederek Hindu istihbarat teşkilatına yakın kaynakların şu sözünü nakletmiştir: "Önümüzdeki genel seçimler öncesi, Hindistan'a yönelik herhangi yeni bir saldırı, iki ülke arasındaki bir savaşı kaçınılmaz kılacaktır." Bu da İngiltere ile Hindistan'daki ajanlarının, gelecek genel seçimler öncesinde, Hint halkının Kongre Partisi Hükümeti'ne olan güvenini geri getirecek Pakistan'a karşı askerî bir operasyonun peşinde olduklarını göstermektedir.

5. Bilindiği üzere Kongre Partisi, İngiltere'ye olan ajanlığında ve dostluğunda köklü bir geçmişe sahiptir ve önümüzdeki 2009 Mayıs ayında seçimlere girecektir. Onun döneminde Hindistan'ın ekonomik büyümede bir artış kaydettiği, bunun da ekonomik bir refah oluşturduğu şeklinde bir gündem oluşmasının yanı sıra bilimsel ilerlemede, uydu atılımında ve silah modernizasyonunda büyük başarılar gerçekleştirmiş olması nedeniyle seçimlerde kefe onun lehine ağır basmaktadır. Bundan dolayı o, gelecek seçimleri kazanmayı ümit etmektedir. Bombay'daki bu son saldırı olaylarının meydana gelmesi sonucunda, gerek Hindistan'ın, gerekse mevcut Hükümetin ağır bir şekilde sarılmasıyla, 2004 yılı Mayıs seçimlerinde iktidardan düşen başta Amerika yanlısı Baharatiya Cenata Partisi olmak üzere Hindistan'daki muhalefet partileri, Kongre Partisi Hükümeti'nin konumunu sarsmak için uygun bir fırsat yakaladılar. Bunun üzerine Başbakan ile Hükümeti, hem güvenlik konusuna ilişkin hususlarda yetersiz kalmakla, hem de belirtildiği üzere bu saldırılarının sorumlularını yakalamakta aciz kalmakla suçladılar. Dolayısıyla birkaç ay sonra seçimlere gireceği bir sırada Hindistan Hükümeti'nin sıkıntısı artmıştır. Yine bilindiği üzere Baharatiya Cenata Hükümeti, birçok saldırının üzerine iktidardan düşmüş ve kendi döneminde patlamalar olduğu halde, Pakistan'ı bunların arkasında olmakla suçlamayıp Hindistan içerisindeki İslâmî Talebeler Hareketi'ni suçlamıştır. Buna rağmen o dönemde muhalefetin başını çeken Kongre Partisi tarafından zayıflık, becerisizlik ve ihmalkârlık ile suçlanmıştır. Yine Baharitiya Cenata Partisi, Keşmir meselesi hususunda bu Hindu partisine aşağılık ve zelîl tavizler vermesi için Amerika'nın Pakistan yöneticilerine baskı yapmasıyla Pakistan cepheleşmesinde başarı göstermiş, geçen seçimleri kazanmış ve 1999 yılından 2004 yılına kadar iktidarda kalmıştır. Şu anda ise Kongre Partisi Hükümeti'ne olan güveni sarsmak için, güvenlik konusunu işlemekte ve bu hususta onu etkin bir koz olarak kullanmaktadır. Nitekim 05.12.2008 tarihinde er-Ra'y İnternet Sitesi, Hindistan İstihbarat Teşkilatı'nın, Hint havaalanlarına yönelik olası saldırıların, uçak kaçırmalarının ve bunların merkezî şehirlere yönelik saldırılarda kullanılabileceğine dair raporlar yayınladığını belirtmiştir.

6. Bundan da Pakistan'da yaşayan ve Hindistan tarafından aranan yirmi kişinin (20) teslim edilmesi gibi Pakistan'dan talep ettiği tavizlerin alınmadığı veya Bombay saldırılarının intikamını alacağı yada Pakistan'a yönelik bir zafer elde edeceği askerî bir operasyon açılmadığı sürece Kongre Partisi'nin başarılı olamayacağı ve sarsılan güvenini geri getiremeyeceği sonucu ortaya çıkmaktadır.

Bu şartlar altında aranan kişilerin Hindistan'a teslim edilmesi ise, Pakistan açısından zor görünmektedir. Zîra Pakistan Savunma Bakanı Ahmed Muhtâr, Hindistan tarafından talep edilen herhangi bir kimsenin teslim edilmesini ülkesinin reddettiğini açıklamıştır. [el-Hayât / 08.12.2008] Çünkü bu, Cumhurbaşkanından tutun Başbakana kadar Pakistanlılar nezdinde zaten sarsılmış olan yöneticilerine yönelik güveni yok edecek ve kendisine tabi olmadıkça Amerika'nın ayakta durmasını istemediği Kongre Partisi Hükümeti'nin konumunu güçlendirecektir.

Çünkü Amerikalılar, var güçleriyle Hindistan'ı Pakistan'a saldırmaktan vazgeçirmeye ve caydırmaya çalışmaktadırlar. Bu yüzden de mevcut Hindistan Hükümeti'ni düşürmeye yönelik Amerikalıların önündeki fırsat kaybolmaktadır. Zîra onlar, Hindistan savaşında Pakistan halkının liderleri etrafında toplanmasını ön plana çıkarmaktadırlar. Nitekim 08.12.2008'de Washington Post Gazetesi, halkın Pakistan'daki liderleri etrafında saflarını sıklaştırdığını ve ülkelerinin Hindistan tarafından bir saldırıya maruz kalması halinde Pakistan'daki Taliban savaşçılarının bile Pakistan ordusunun yanında savaşmaya hazır olduklarını yazmıştır. Yine gazete, Molla Nezîr ve Beytullah Mahsûd gibi bazı Taliban liderlerinin Pakistan ordusu yanında Hindistan ile savaşmaya hazır oldukları şeklinde açıklamalarına yer vermiştir. Böylece hepsi, hatta Pakistan Hükümeti'ne düşman kesilenler bile Hindistan ile savaşmaya hazır olduklarını göstermişlerdir... Bunun yanı sıra yukarıda belirttiğimiz üzere Pakistan'a yönelik Hint suçlamalarını zayıflatması bakımından Amerikan girişimleri, ardından olaylara karıştığı tespit edilen tüm Pakistanlıları tutuklamaya ve soruşturmaya katılmaya hazır olması ve Cemaatu'l Dava'dan bazı kişileri tutuklamış olması bakımından Hindistan karşısında Pakistan'ın oldukça esnek gösterilmesi; işte tüm bunlar, büyük çaplı askerî bir operasyon yapması noktasında Hindistan Hükümeti açısından sıkıntı nedenidir.

Görüldüğü üzere Kongre Partisi Hükümeti, kendisini seçimleri kaybetmekten kurtaracak Bombay olayları çapında sansasyonel bir eyleme muhtaçtır. Ancak Amerikan hareketliliğinin oluşturduğu mevcut devletlerarası koşullar sonucunda Bombay olayları benzeri büyük çaplı askerî bir operasyon yapması zor göründüğü gibi, Pakistan'ın da aranan şahısları teslim etmesi kolay görünmemektedir. Binaenaleyh kesin bir karar alması karşısında Kongre Partisi Hükümeti'ni kuşatan şaşkınlık işte budur.

Şaşkınlık açısından böyledir.

7. Olayın vakıası açısından ise şöyledir; Hint toprakları üzerindeki vakıaları istismar eden devletlerarası bir olaydır ve bu da aşağıdaki hususlardan ortaya çıkmaktadır:

a- Yukarıda belirttiğimiz üzere bu olay vukuu bulur bulmaz Amerika ile İngiltere'nin hareketliliği, her iki devletin de Hindistan ile Pakistan'da meydana gelenleri ve gelmekte olanları önemsediğini göstermektedir.

b- Amerika ve İngiltere'nin hareketlerinin incelenmesi sonucunda, onların zıt çizgilerde seyrettiği ortaya çıkmaktadır. Zîra İngiltere, Pakistan'ı, açık bir şekilde patlamaların arkasında olmakla suçlayarak Hindistan'a arka çıkıp onu desteklerken, Amerika ise, Pakistan'a yönelik suçlama kanıtlarını zayıflatmakta ve askerî gerginliğin riskini ön plana çıkarmaktadır.

c- Bombay saldırıları, Kongre Partisi Hükümeti'nin lehine olmayıp gidişat dengesini bozmakta, halkı ve taraftarları nezdinde güvenini sarsmakta, dolayısıyla gelecek seçimleri kazanma şansını azaltmakta, bölgesel ve devletlerarası konumunu zedelemektedir...

d- Hindistan'daki Amerikan ajanları, bu saldırılar sayesinde zayıf konumlarını ve gelecek seçimleri kazanmadaki zayıf olan şanslarını güçlendirecek altın bir fırsat ele geçirmişlerdir ki bu, seçimlerdeki şanslarını güçlendirecek güçlü bir muhalefet yapmalarıyla olacaktır. İşte bu da İngiliz yanlısı Kongre Partisi Hükümeti'nin gelecek seçimlerde iktidardan düşmesi ve tekrar ajanlarının iktidara gelmesi için Amerikan'ın bizzat istediği şeydir.

Velhasıl;

Râcih olan; ister doğrudan olsun, isterse dolaylı şekilde olsun bu olayların arkasında Amerika ile ajanları vardır. Yani bu olayların planlayıcıları ve uygulayıcıları, ister bizzat Amerika ile ajanları olsun, isterse Hindistan'da şiddete maruz kalan bazı mazlum kesimlerin taşıdıkları intikam dürtülerini istismar ederek bu saldırılarla onları intikam almaya teşvik etsinler fark etmez. Zîra onların eylemleri, bir taraftan bu mazlum kesimlerin maslahatı için olurken, diğer taraftan onlar, siyasî açıdan Amerika çıkarı doğrultusunda istismar edilmiştir. Kaldı ki Hindistan, farklı dîni ve etnik gruplardan oluşmaktadır. Zîra belli başlı birçok Keşmirli hareketlerin yanı sıra Assam Eyaleti'ndeki Assam Birleşik Kurtuluş Cephesi, Poodland'daki Ulusal Demokratik Cephesi, Tripura Ulusal Kurtuluş Cephesi, Pro-Ulusal Kurtuluş Cephesi, Arnjal Drgon Gücü, Kahilstina Kurtuluş Gücü ve benzeri pek çok Hindistanlı ayrılıkçı hareketler bulunmaktadır. Bu hareketlere ilâveten seçim maksatlarına dönük Müslümanlara karşı direniş sloganını kullanagelen "Baharatiya Cenata" Partisi gibi Müslümanları ve Hıristiyanları hedef alan birçok hareketler bulunmaktadır. Bunun da ötesinde "Gucarat'ta" yaptığı gibi Müslümanları diri diri yakmak, geçen altmış yıl boyunca Keşmir'deki Müslümanları ezmeye ve katletmeye devam etmek gibi vahşî eylemlerde bulunmayı bırakmayan Hindistan Devleti'nin bizzat kendisi vardır.

Görüldüğü üzere hem Hindistan'daki müteaddit grupların vakıası, hem de başta Müslümanlara karşı olmak üzere Hindistan'daki hakim zümrenin uyguladığı zulmün vakıası, Hindistan'ı patlamalara ve farklı şiddet olaylarına gebe bir bölge haline getirmektedir.

İşte tüm bunların yanı sıra Amerika'nın, ajanı Vajpayee'nin iktidara gelmesi için yoğun uğraş vermesine rağmen, İngiltere'ye olan sadakatinde köklü bir geçmişe sahip olan Kongre Partisi, yeniden Hindistan'da iktidara gelmiş olsa bile Amerika'nın, kendi nüfuzunun Hindistan'dan kolaylıkla çıkmasını kabullenmeyeceğinin farkındadır. Bu nedenle Kongre Partisi, kendisine yönelik Amerikan baskılarını hafifletmek amacıyla tâ ilk günden Hükümetinin başına Amerika'ya esnek davranan "Singh" gibi bir başbakan getirmiştir. Buna rağmen Amerika, bazen nükleer anlaşma imzalamak ve ekonomik yardımlar yaparak ayartmak, bazen de kaotik durumları provoke etmek ve Hindistan'daki iktidar rejiminin azınlıklara yönelik zulmünü istismar etmek yoluyla Hindistan'a dönük faaliyetlerini yoğunlaştırmıştır... Bunları ise, Kongre Partisi'nin gelecek seçimlerdeki konumunu sarsmak amacıyla yapmıştır. Ardından da Bombay olayları, İngiltere'ye sadakatinde köklü bir geçmişe sahip olan Kongre Partisi'nin yerine ajanlarının yeniden Hindistan'da iktidara gelmesine yönelik Amerikan girişimleri silsilesinin son halkasını oluşturan sansasyonel bir olay olmuştur.

 

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER