Cuma, 23 Cumade’l Ûlâ 1447 | 2025/11/14
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Ey Mısır Halkı: Yeni Anayasa İçin Referanduma Gitmek Caiz Değildir!

  • Kategori Mısır
  •   |  

15 Aralık 2012 cumartesi günü, kurucu komisyon tarafından hazırlanan Mısır anayasa taslağı görüş alınması için referanduma sunulacaktır. Dolayısıyla şayet oy çoğunluğunu kazanabilirse -ki kazanması beklenmektedir- Mısır için uygulanır ve egemen bir anayasa olacaktır. Açıktır ki Mısır halkı, iki kısma ayrılmışlardır: Birincisi, bu anayasanın, mevcut olanın en iyisi olduğuna, devleti İslam Devleti kılacağına yada iddia ettikleri gibi en azından Mısır'ı İslam'ı kamilen tatbik etme yoluna koyacağına inanmaktadır. İkincisi kısım, bu anayasasının tüm siyasi güçler tarafından onaylanmadığına, onun toplumun tüm kesimini gerçek anlamda temsil etmediğine inanmaktadırlar. Dolayısıyla bu anayasa için hayır oyu kullanacaklardır. Bizler geçen neşriyatımızda, anayasanın birçok maddelerinin İslam esasına aykırı olduğunu şeri delillerle açıklamamıza rağmen ancak hala bizler daha çok "İslamî" güçlerin, insanları bu anayasa evet oyu vermeleri için teşvik ettiklerini ve insanlar için bu anayasayı, "sanki bu anayasa, fışkı ile kan arasından (gelen), içenlerin boğazından kolayca geçen halis bir sütmüş gibi" geçtiğimiz yüz yıl boyunca Mısır'ın elde ettiği en iyi anayasa olarak nitelendirdiklerini görmekteyiz.

Bazılarının bu hususta hayal ettikleri vehmî çıkarlara bakmasızın Müslümanlar olarak bizlere düşen, Allah'ın hükmünü takip etmektir. Zira bir yerde Allah'ın şeriatı varsa orada maslahat vardır! Bundan dolayı Hizb-ut Tahrir olarak bizler, yeni anayasa için oy vermenin caiz olmadığını(!), gerek oy kullanmaya çağıran gerekse oy kullanmak için giden kişinin günahkar olduğunu ilan ederiz.

Çünkü helal ve haram olması bakımından eşyalar için ve vacip veya haram veya mendub veya mekruh veya da mubah olması bakımından da kulların fiilleri için hüküm vermek sadece şeriata aittir. Kesinlikle bu hususta insanın bir hükmü yoktur. Mesela Allah, faizi haram kılmıştır. Dolayısıyla bizim, helal mı yoksa haram mı olduğu hususunda tercihte bulunmamız için bu hüküm üzerine oylamada bulunmamız caiz değildir! Çünkü Allah, namazı farz kıldığında onu vacip de kılmıştır. Dolayısıyla bizim, namazı farz mı yoksa haram mı yoksa mubah mı kılacağımızı görmemiz için hüküm üzerinde oylamada bulunmamız caiz değildir! Yine Allah, içkiyi haram kıldığında onu necis de kılmıştır. Dolayısıyla bizim, içkiyi otellerde veya lokantalarda veya genel mekanlarda mubah kılalım mı diye tercihte bulunmamız içim onun üzerinde oylama yapmamız caiz değildir. O halde aman ha aman şirke düşmekten sakınalım. Yoksa üzerimize Allahuteala'nın şu kavli intibak eder:

وَلاَ تَقُولُواْ لِمَا تَصِفُ أَلْسِنَتُكُمُ الْكَذِبَ هَـذَا حَلاَلٌ وَهَـذَا حَرَامٌ لِّتَفْتَرُواْ عَلَى اللّهِ الْكَذِبَ إِنَّ الَّذِينَ يَفْتَرُونَ عَلَى اللّهِ الْكَذِبَ لاَ يُفْلِحُونَ "Dillerinizin uydurduğu yalana dayanarak "Bu helaldir, şu da haramdır" demeyin. Aksi halde Allah'a karşı yalan iftira etmiş olursunuz. Kuşkusuz Allah'a karşı yalan iftira edenler asla iflah olmazlar." [en-Nahl 116]

Ve şu kavli:

قُلْ أَرَأَيْتُم مَّا أَنزَلَ اللّهُ لَكُم مِّن رِّزْقٍ فَجَعَلْتُم مِّنْهُ حَرَامًا وَحَلاَلاً قُلْ آللّهُ أَذِنَ لَكُمْ أَمْ عَلَى اللّهِ تَفْتَرُونَ "De ki: Allah'ın size indirdiği rızktan bir kısmını haram, bir kısmını da helal kıldığınızı görmez misiniz? De ki: Allah mı size izin verdi, yoksa Allah'a iftira mı ediyorsunuz?" [Yûnus 59]

İslam, faizle muamele etmek, namaz ve benzerleri gibi sadece belirli amellerin hükmünü getirmemiştir. Bilakis insanın bütün fiillerine ilişkin hükümler getirmiş ve hüküm getirmediği hiçbir boşluk da bırakmamıştır. Nitekim Allahuteala, şöyle buyurmaktadır:

الْيَوْمَ أَكْمَلْتُ لَكُمْ دِينَكُمْ وَأَتْمَمْتُ عَلَيْكُمْ نِعْمَتِي وَرَضِيتُ لَكُمُ الإِسْلامَ دِينًا "İşte bugün, size dininizi kemale erdirdim. Üzerinize olan nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslam'a razı oldum." [el-Mâ'ide 3]

Bundan dolayı kulların fillerinden herhangi bir fiilin hükmünü almamız için oylamada bulunmamız caiz değildir. Bilakis kitap, sünnet ve bu ikisinin irşat ettiği sahabe icması ve şeri kıyas gibi şeri delile göre almalıyız. Dolayısıyla fiillerden herhangi bir fiile dair hükmün, şeri delille mubah olduğu, yani yapma ve terk etme arasında muhayyer olduğu sabit olursa, o zaman bu fiili yapıp yapmayacağımıza dair oylamada bulunmamız caizdir. Ama fiilin farz yada haram olduğu sabit olursa, o zaman meselenin kesinlikle yerine getirilmesi gerekir ve onun üzerinde oylama da yapılmaz.

Anayasa, devletin şeklini ve ondaki her otoritenin yetkilerini açıklayan genel hükümler olduğu gibi ekonomi, içtima, siyaset ve benzerleri gibi insanın her alandaki bütün amellerini yürüten temel nizamdır. Dolayısıyla evla olanı bunun, Kur'an ve sünnetten alınması olup hiçbir suretle onun üzerinde oylama yapılmamasıdır.

Aynı şekilde "hayır" oyu kullanmak için oy sandığına gitmekte caiz değildir. Çünkü bu şekilde hükümler için oy kullanma ilkesi kabul edilmiş olmaktadır. Dolayısıyla bu, reddedilmiş olup açıkladığımız gibi şeran da caiz değildir. Zira Allahutela, şöyle buyurmaktadır:

وَمَا كَانَ لِمُؤْمِنٍ وَلاَ مُؤْمِنَةٍ إِذَا قَضَى اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَمْرًا أَنْ يَكُونَ لَهُمْ الْخِيَرَةُ مِنْ أَمْرِهِمْ وَمَنْ يَعْصِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ ضَلَّ ضَلاَلاً مُبِينًا "Allah ve Resulü bir işe hükmettiği zaman, ne mümin bir erkek ne de mümine bir hanım için o işlerinde herhangi bir serbestlik yoktur. Her kim Allah'a ve Resulü'ne isyan ederse apaçık bir sapıklık ile sapıtmış olur." [el-Ahzâb 36]

Dolayısıyla hayır oyu kullansa bile oy kullanmaya giden bir kişi günahkar olur.

Anayasayı kabul etmek için oy kullanmaya gitmenin ilerisi için bir maslahat olacağını iddia eden kimseye gelince; ona deriz ki; Allah'ın haram kıldığı şeyde maslahat yoktur. Dolayısıyla İslam, yarım çözümleri asla kabul etmez. Zira onu kamilen tatbik etmeliyiz. Böylece bizden, Allah, Resulü ve müminler razı olacaklar ve böylece de dünyada ve ahirette kurtuluşa erenlerden olacağız. Yada -az bile olsa- İslam'dan saparsak o zaman bize dünyada rüsvaylık isabet edecektir. Ahiretin azabı ise daha şiddetlidir. Nitekim Allahuteala, şöyle buyurmaktadır:

أَفَتُؤْمِنُونَ بِبَعْضِ الْكِتَابِ وَتَكْفُرُونَ بِبَعْضٍ فَمَا جَزَاء مَن يَفْعَلُ ذَلِكَ مِنكُمْ إِلاَّ خِزْيٌ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَيَوْمَ الْقِيَامَةِ يُرَدُّونَ إِلَى أَشَدِّ الْعَذَابِ وَمَا اللّهُ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ "Yoksa siz Kitabın bir kısmına inanıp bir kısmını inkar mı ediyorsunuz? Sizden böyle davrananların cezası dünya hayatında ancak rüsvaylık; Kıyamet Günü'nde ise en şiddetli azaba itilmektir. Allah, yapmakta olduklarınızdan asla gafil değildir." [el-Bakara 85]

İşte bugün, olan bu olup onun bazısını terk etmeye devam edersek de devam edecektir. Nitekim Resul [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'e, Kureyş kafirleri tarafından orta bir çözüm sunulmasının yanı sıra yine kendisine pazarlığı kabul etmesi halinde kral olması sunulmuş ancak o bunları reddetmiş, anayasanın sadece Allah için olmasını kabul etmiş ve Allah, İslam'ın kamuoyu olmasının ardından Medine'deki yönetimi kamilen almaya izin verinceye kadar da sabretmiştir. Böylece bu asırdaki en güçlü devleti ortaya çıkarmayı başarmıştır.

Aynı şekilde bizler de Allah'a karşı muhlis olursak ve Kenane'nin dört bir tarafındaki insanlara, Raşidi Hilafet Devleti'nin kurulmasının vacip olduğunu açıklarsak gerçekten Allah'ın şeriatını kamilen tatbik etme imkanı buluruz. Zira şayet bu fikir yayılır ve gerçekten de kamuoyu haline gelirse yeryüzündeki hiçbir kuvvet onun kurulmasını engelleyemeyeceği gibi yine düşmesinin gerekliliği insanlar nezdinde bir kamuoyu haline gelirse hiçbir kuvvet devrik hükümetin düşmesini engelleyemeyecektir.

Ey Müslümanlar ve Ey Kenane-Mısır Halkı!

Hizb-ut Tahrir olarak bizler sizleri, hiçbir şey sunmayacak, ancak daha çok erteleyecek olan bu anayasayı kaldırıp atmaya, onu ve oy kullanmayı reddetmeye ve Hilafet Devleti'nin bu ülkede kamuoyu olması ve onun farziyetine dair genel bir bilinç oluşması için bizim etrafımızda toplanıp bizimle birlikte ciddiyetle çalışmaya davet ediyoruz. İşte o zaman daha önce kurulduğu bir devlet kurulacak, Allahuteala'nın izniyle güçlenip kuvvetlenecek ve yeryüzündeki hiçbir kuvvet onun karşısında duramayacaktır. Yani sizleri, Allah'ın nusretine davet ediyoruz ey Müslümanlar!

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِنْ تَنْصُرُوا اللَّهَ يَنْصُرْكُمْ وَيُثَبِّتْ أَقْدَامَكُمْ "Ey iman edenler! Eğer siz Allah'a [Dinine] nusret verirseniz Allah da size nusret verir ve ayaklarınızı [Dini üzere] sabit kılar." [Muhammed 7]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Fas'taki Suriye'nin Dostları Konferansı, Suriye'de İslamî Hilafet'in Kurulmasına Kürtaj Yaptırmak İçin Komplo Kurmaktadır

12.12.2012 Çarşamba günü Marakeş'te, dünyanın çeşitli ülkelerinden 124 heyetinin yanı sıra Amerika Dışişleri Bakanı Yardımcısı ve Birleşmiş Milletler Mülteciler ve İnsan Hakları Yüksek Komiserliği Temsilcisi William Burns'un da katıldığı geniş katılımlı Suriye'nin Dostları Konferansı düzenlenmiştir. Fas Dışişleri Bakanı Sadettin Osmanî'nin yapmış olduğu açıklamaya göre konferansta, Suriye Muhalif Koalisyonu'nu desteklemeye dönük siyasî yol ile Suriye halkına yardım etmeye dönük insanî yol araştırılacaktır.

Fas ülkesi, ne yaptığını ve bununla birlikte konferanstan, gerek zafer elde etme gerekse Suriye halkının zafer elde etmesine dair kararlar ve Beşar'ın devrilmesi yolundaki kararlı adımlar noktasında nelerin çıkacağını göstermeye çalışmaktadır. Halbuki hakikat bu şekilde değildir. Dolayısıyla Marakeş'teki Suriye'nin Dostları Konferansı, komplocuların Şam halkının ayaklanmasına dair en büyük buluşmasından öte bir şey olmadığı gibi onların önceliklerinin başında, Amerikan denetiminde kurulan ve İslamî ayaklanmayı tahrif etmesi ve İslamî Hilafet'in kurulması nidasında bulunan ayaklanmacıların karşısında durması için Amerika'nın bakış açısına göre üretilen Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu'na maddî ve manevî destek sunmak olacaktır.

Bu Koalisyonun adımlarının ilki, ileride Devlet Başkanı için üçüncü bir yardımcı olarak atanacak olan George Sabra'nın hain talebini izlemek olacaktır. Onun 07.12.2012'deki talebi, Suriye rejiminin halka karşı kimyasal silah kullanabileceği gerekçesiyle uluslar arası askerî müdahale olduğu gibi bunu takip eden adım da Türkiye'nin 09.12.2012 cumartesi günü, özgür ordunun yeni başkanının seçilmesini ve yeni birleşik liderlik oluşturulmasını ve bunun da koalisyondan bir parça kılınmasını ilan etmesiyle birlikte Suriye Ulusal Koalisyonun Genel Sekreteri Mustafa Sabbağ'ın ifadesine göre "aşırıcı" İslamî oluşumların uzaklaştırılması olmuştur. Nitekim Mustafa Sabbağ, bununla Beşar yönetimi ile Batı'nın egemenliğinden kurtulmak isteyerek Hilafet'e çağıran muhlis ayaklanmacıların uzaklaştırılmalarını kasdetmiştir.

Takipçiler bilmektedirler ki; Suriye'nin Dostları Toplantısı'nda sanki Şam halkının sıkıntılarının kurtarıcısı gibi sunulacak olan bu koalisyon, Birleşmiş Milletler Elçisi el-Ahdar el-İbrahimî'den hoşnut olan Amerika'nın yolunda yürümektedir.  Dolayısıyla bu el-Ahdar ve efendileri, Esad rejimi uzaklaştırılmadan siyasî bir çözümün olmayacağını çok iyi bilmektedirler. Nitekim Amerikan Dışişleri Bakanı 05.12.2012 tarihinde Dublin'deki NATO Dışişleri Bakanları Konferansı'nda şöyle bir açıklamada bulunmuştur: "Şüphesiz ben, önümüzdeki hafta Marakeş'te yapılacak olan Suriye Halkının Dostları toplantısına katılmak için sabırsızlanıyorum. Zira aynı yolu düşünen (tabii ki Amerika'nın yolunu kast ediyor) ülkelerle birlikte bu çatışmaya  son verme girişiminde bulunmak için yapabileceklerimizi araştıracağız. Ancak bu, Esad rejiminin siyasî geçiş sürecine katılmakla ilgili bir karar vermesini gerektirmektedir."

Ey Fas Halkı!

Şam ayaklanması, Allah'ın mescitlerinden başlamış, Şam halkı da ilk günden beri "Bu Allah İçin, Bu Allah İçin" şekilde nidada bulunmuş ve tüm dünya onlara karşı komplo kurmuştur. O halde Allah'a tevekkül ediniz ki nusret yolunda sebat göstererek yollarında ilerlesinler, toplulukları tevhit râyelerini yükseltsinler, gırtlakları İslamî Hilafet için çığlık atsın ve canları da el-Aksa'nın kurtulmasını arzulasın. Zira Beşar'ın devrilmesine iki mızrak yada daha az bir zaman kalınca Amerika, onların ayaklanmalarına kürtaj yapmak için koalisyonu ortaya çıkarmıştır. O halde sakın Şam halkının 19.10.2012'de  "Amerika, Kinin Kanımıza Doymadı mı?" cumasıyla özetlediği Amerika'nın, onların hayrını istediğini sanmayın. Sakın Amerika'nın askerî müdahalesine zemin hazırlayan hainlerin Koalisyonunun, Şam halkının özgürlüğünü istediklerini sanmayın. O halde topraklarınızdaki kardeşlerinize karşı tuzak kuran bu komploya karşı uyanık olun ve bu komployu reddettiğinizi ilan edin.

Ey Şam halkı!

Sizler gerçeği öğrendiniz. O halde ona sımsıkı sarılınız. Dolayısıyla sizin önceliğiniz, İslamî Hilafet Devleti'ni kurmak için çalışma misakını yayınlamak olsun. O halde değersiz olan bir şeyi hayırlı olanla değiştirmeyin. Zira sizler, açık bir şekilde İslam'ın yönetime ulaşmasını ilan ettiniz. O halde sizler, "vakıacı İslamcıların" yönetime ulaşmasını ve İslam'ın ve hükümlerinin tatbik konumundan uzak kalmaya devam etmesini kabul ederek gerisin geri mi döneceksiniz.

Çok iyi biliniz ki sizler, atalarımızın miras bıraktığı destanların adamlarısınız. O halde içinizden, onlarla birlikte Allah'a ve dine nusret verecek olan kim. Zira Dâr-ul İslam'ın merkezi Şam olacak, sizleri yüzüstü bırakanlar sizlere zarar veremeyecek ve bundan önce de sonra da Şam ve halkının kefili Allah olacaktır. O halde tüm bu Rabbani güvencelere rağmen nefsinizi kendisi için adadığınız şeylerden geri mi döneceksiniz?

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اصْبِرُوا وَصَابِرُوا وَرَابِطُوا وَاتَّقُوا اللّهَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ "Ey iman edenler! Sabredin, (düşman karşısında) sebat edin, (Cihad için) ribat edin (hazırlıklı ve uyanık olun) ve Allah'a ittika edin ki felaha erişebilesiniz." [Âl-i İmrân 200]

Dolayısıyla "Allah'ın nusretinin yakın" olduğuna güvenin.

Devamını oku...

Hükümet İle Muhalefet Arasındaki Çatışma, Fasit Rejimi Kutsamak İçindir

  • Kategori Tunus
  •   |  

Tunus'taki insanlar; nereye gidiyoruz? Bundan sonra ne olacak? Rejime karşı ayaklanmanın ardından ne oldu? Rejim düştü mü? Zulme karşı ayaklanmanın ardından ne oldu? Zulüm gerçekten ortadan kalktı mı? Fesat ortadan kalktı mı? Ve durumlar iyileşti mi diye sormaktadırlar?...

Ayaklanmadan iki yıl sonraki işlerin geldiği nokta, artık hiç kimseye sır değildir. Zira durumlar, hükümetin insanların işlerini gözetmedeki ciddi kusuru ve eksiklikleriyle birlikte daha da kötüye gitmekte olup hatta Bin Ali'nin zamanına sitem eden kimseleri bile işitir olduk. Nitekim bu günlerde, gerek (sandalyelerinin çoğu boş olan) kurucu meclis salonunda olsun gerekse sokakta gözlemlenen kuvvet operasyonlarında olsun siyasî çevreler arasındaki krizler ve çatışmalar gibi siyasî arenanın tanık olduğu hususlar işleri daha da karmaşıklaştırmakta olup her bir taraf kendi konumunu ve insanları etkileme oranını ispat etmeye çalışmaktadır.

Ey Müslümanlar, bu günlerde dönen çatışma aşağıdaki hususları ifşa etmiştir:

1-Saptırma: Yeni yöneticiler, insanların işlerini onurlu bir gözetimle gözetme hususundaki zaafiyetlerini örtmektedirler. Dolayısıyla insanları kışkırtmak ve kaos saçmak için yaptıklarını çarpıtmak amacıyla rakiplerine iftira atmaktadırlar. Muhalefete ve İşçi Birliği'ne gelince; "dinî" diktatörlüğü kutsamaya, birliğe diz çöktürmeye ve onun heybetini ve konumunu zayıflatmaya çalışmasından dolayı hükümeti suçlamaktadırlar. Dolayısıyla insanların acılarını sömürmek için ve onların maslahatlarını korudukları iddiasıyla kendilerini pazarlamaktadırlar. Bununla birlikte -hükümeti, muhalefeti ve İşçi Birliğiyle- onların tamamının, tüm belanın nedeni olan kapitalist demokratik sistem ile laik devlet üzerinde ittifak etmeleri, aralarında dönen tartışmaların sadece rejimin bazı mekanizmalarının uygulanmasındaki farklılıktan dolayı ortaya çıktığının kanıtıdır. Dolayısıyla yönetim ve otoritede bir paya sahip olmak isteyen şahsiyetler hummalı bir şekilde çalışmaktadırlar. Buda rejimin köklü bir şekilde değiştirilmesinde bu krizlerin ciddî değil de fabrikasyon olduğunun kanıtıdır.

2-Sadece zulüm, haksızlık ve sömürü gibi habis meyveleri olan Kapitalist rejimi kutsamak: Zira hükümet, ayaklanmacıların laik kapitalist sistemin gücünü ve sömürgeci kafirlerin hem Burgiba hem de onun ardından Bin Ali için çizmiş olduğu sistemden kaynaklanan aynı programları benimsediklerini iddia etmektedir. Nitekim Bin Ali'nin kabul ettiği on ikinci program, Sibsi hükümetinin benimsediği, ardında da mevcut hükümete miras bıraktığı programın aynısıdır. Dolayısıyla uluslar arası kuruluşlar (ister hükümet olsun isterse de hükümet dışı olsun habis kapitalist ahtapotunun kolları) olduklarını kabul etmeyerek onlarla ülkenin politikasını çizmek ve geleceğimizi belirlemek amacıyla hükümet ile muhalefetin her ikisiyle birlikte toplantılar düzenlemektedirler. Örneğin birkaç gün önce (ülke politikasını belirlemek için çalışan ve onu da kesinlikle Batı ile rejimine bağımlılık yolu üzere koyan aktivistlerin düzenlediği ülkemizdeki) Davos Ekonomik Forumu Toplantısı'nda olduğu gibi yada Hillary Clinton'un katılımıyla Sekizler Grubu tarafından denetlenecek olan "gelecek forum" kapsamındaki toplantılarda gerçekleşecek olanlarda olduğu gibi. Bunun yanı sıra bizleri ülkeyi ve insanları ipotek ettiği birikmiş borçların içerisinde boğacaktır. Bu günlerdeki çatışmanın diğer tarafı olan Tunus İşçileri Genel Birliği'ne gelince; onun durumu da kapitalist ülkelerdeki işçi sendikalarının durumu gibidir. Zira insanların öfkesini hafifletmek, kapitalizmin zulmüne ve para balinalarının adaletsizliğine karşı insanların öfkesini bastırmak ve durmak bilmeyen bir döngü içerisinde işçilerin kazanımları ve mücadeleleri adı altında aldıkları birtakım kırıntılar sayesinde insanları gerçek değişimden döndürmek yoluyla kapitalist sistemi korumak için ortaya çıkanlar gibi ortaya çıkmıştır; işte tüm bunlar, kapitallerin adaletsizliği ve Birliğin hızla sosyal müzakereler adı altında gizlediği zulümlerini ifşa ettiği gibi ucuz bir mücadele içerisinde işçilerin ve ücretlilerin enerjilerinin boşaltılıp geleceği yiyip tüketen tekelleşme, sömürü ve enflasyonun kırıntıları dışında ondan başka bir şey elde edemediklerini ifşa etmektedir.

3-Hıyanet: Bu çatışmalar, çatışma tarafındaki ajanların yüzlerini ifşa etmiştir. Zira onlar, ülkeye ve insanlara karşı işlemiş oldukları cürümlerin ardından siyasî hayattan soyutlanmaktan korkmaktalar ve (hakeza) Avrupa mahkemelerine başvurmakla tehdit etmektedirler. Birlik Genel Sekreteri'ne gelince; Amerika ondan hoşnuttur. (Nitekim 2012'nin Mayısında, Amerika'daki Amerikan Federasyonu Sanayi Örgütleri Kongresi yada İngilizce kısa adıyla Amerikan İstihbarat Ajansı (CIA)'nın sağ kolu olan AFL CIO olarak bilinen en büyük Sendika Federasyonu ödülünü kazanmıştır.) Dolayısıyla o, hükümeti şikayet etmek için uluslar arası kuruluşlara başvurmakla tehdit etmekte ve Genel Sekreteri "Charn Borough'un", Tunus İşçileri Genel Birliği'ne destek vermek için büyük bir heyetle Tunus'u ziyaret ettiği Uluslar arası Sendika Federasyonu'nu güçlendirmektedir. Herkesin övgü yağdırması "istenilen" hükümetimize gelince; Batı'nın onda hoşnut olduğu gibi desteklemekte ve ona şahitlik etmekte olup yeni liderleri de rejimi ve Batı'nın ülkemizdeki çıkarlarını korumak üzere ödül almak için şüpheli Chatham House İngiliz Organizasyonu'na doğru hızla koşuşturmaktadırlar.

Çarpıtma: Rejimi ve Batı'nın ülkemizdeki çıkarlarını korumak üzere ödül almaktadırlar.

Hakeza bu krizler, bütün siyasi tarafları ve ona dayanan yada ülkemizde onun hesabına çalışan odakları da ifşa etmiş ve Tunus'un, hala özellikle yaşlı Avrupa'nın izini takip etmeye çalışan Amerika'nın başını uzatmasının ardından uluslar arası çatışma arenası olduğunu açığa çıkmıştır. Nitekim -Rabbimizin merhamet ettiklerinin dışındaki- siyasi tabaka, büyük devletleri örnek almaktan ve onların çıkarlarına hizmet etmekten başka bir politika göremeyen halkların tacirlerinden öte bir şey değillerdir.

أَلا يَظُنُّ أُولَئِكَ أَنَّهُمْ مَبْعُوثُونَ لِيَوْمٍ عَظِيمٍ يَوْمَ يَقُومُ النَّاسُ لِرَبِّ الْعَالَمِينَ "Onlar düşünmezler mi ki, büyük bir günde tekrar diriltilecekler! Öyle bir gün ki, insanlar o günde alemlerin Rabbinin huzurunda divan duracaklardır." [Mutaffifin 4-5-6]

 

Ey Müslümanlar ve Ey Mücahit Lider Fatihlerin Torunları!

Bir mümin, bir delikten iki kere sokulmaz. Zira sizler, çok kısa bir süre önce korku zincirini kırdınız, artından tagutu devirdiniz, sonra da Batı ile ajanlarını kaldırıp atacakları ve aranızda Rabbinizin şeriatıyla hükmedecekleri zannıyla en güzel gördüğünüz kimseleri seçtiniz. Ancak şimdi onlar, Allah'ın kitabını sırtlarının arkasına atmaktalar, Batı'yı kıbleleri yapmaktalar ve bugün de sizlerden, birbirinizin karşısında durmanızı ve birbirinizden nefret etmenizi istemektedirler. Ancak bizler sizlere, çıkarcılar olmayı ve bu aşağılık Ruvaybida politikacılarla birlikte düşmanlarınıza meyletmeyi yakıştıramıyoruz. Dolayısıyla bugün kesinlikle vacip olan, akidenizden kaynaklanan arzularınızı en doğru bir şekilde ifadece edecek olan uyanık muhlis liderleri araştırmanızdır. O halde haydi azim İslam ümmetinin gerçek bir parçası olunuz. Zira çok iyi biliniz ki; gerçek bir ayaklanma, öncelikle kapitalist rejim ile düşmanınızın, evlatlarınızın elleriyle koyduğu kanunları kökünden söküp atmakla, değişime ülkemizdeki kafir sömürgecinin araçlarını kökünden söküp atmaya ve casuslar ile ajanlar üreten Büyükelçiliğini kapatmaya başlamakla, sürekli yağmalayan şirketlerini kaldırıp atmakla ve siyasî tabakadaki ajanlarının ellerini kırmakla olacaktır. Sonra yine çok iyi biliniz ki; Rabbiniz ve yaratıcınız olan Allah'a ve dünya ve ahiretteki izzetiniz Nebinizin üzerine indirilen vahye olan imanınızdan kaynaklanan bir sistem kurulmadıkça ayaklanmanız ve fedakarlıklarınız asla yemiş vermeyeceği gibi baharınız da asla çiçek açmayacaktır. O halde sadık Rabbinizin şu vaadine iman ediniz:

وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنْكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُمْ فِي الأَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ وَلَيُمَكِّنَنَّ لَهُمْ دِينَهُمُ الَّذِي ارْتَضَى لَهُمْ وَلَيُبَدِّلَنَّهُمْ مِنْ بَعْدِ خَوْفِهِمْ أَمْنًا يَعْبُدُونَنِي لا يُشْرِكُونَ بِي شَيْئًا وَمَنْ كَفَرَ بَعْدَ ذَلِكَ فَأُولَئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ "Allah, sizlerden iman edip salih amel işleyenleri, kendilerinden öncekileri yeryüzünde Halife kıldığı gibi onları da yeryüzünde Halife kılacağını, onlar için seçtiği dinlerini (İslam'ı) yeryüzünde hakim kılacağını, (geçirdikleri) bu korkularını güvene çevireceğini vaadetti. Zira onlar yalnız Bana kulluk ederler ve hiçbir şeyi Bana ortak koşmazlar. Her kim de bundan sonra inkar ederse işte onlar fasıkların ta kendileridir." [en-Nûr 55]

Ve şu vaadine:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اسْتَجِيبُوا لِلَّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْيِيكُمْ وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِهِ وَأَنَّهُ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ  وَاتَّقُوا فِتْنَةً لا تُصِيبَنَّ الَّذِينَ ظَلَمُوا مِنْكُمْ خَاصَّةً وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ "Ey iman edenler! Allah ve Resulü sizi size hayat veren şeye davet ettiği zaman icabet ediniz. Biliniz ki, Allah kişi ile onun kalbi arasına girer ve siz mutlaka onun huzurunda toplanacaksınız. Öyle bir fitneden sakının ki içinizden yalnızca zulmedenlere isabet etmekle kalmaz. Bilin ki Allah'ın azabı çetindir." [Enfal 24 25]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir, Cakarta'da İki Gün Sonra Kadınlara Dönük Küresel Bir Konferans Düzenleyecektir

Hizb-ut Tahrir / Merkezî Medya Bürosu, Hizb-ut Tahrir / Endonezya ile işbirliği içerisinde 22 Aralık 2012 Cumartesi günü, yaklaşık 1500 kadının toplanacağı ve "Kadın'ı, Yoksulluğa ve Sömürüye Karşı Koruyacak Olan Hilafet'tir" başlıklı kadınlara özgün küresel bir konferans düzenleyecektir. Bu önemli olayda, aşırı yoksulluğun, yaygınlaşan sömürünün ve gerek İslam dünyasında gerekse tüm dünyada milyonlarca kadını etkileyen ekonomik zulmün nedenleri tartışılacaktır. Nitekim konferans Cakarta'da düzenlenecek olup konferansa, kadınlar, kadın siyasî aktivistler, kadın medyacılar, gazeteciler, akademisyenler, öğretmenler, profesörler, üniversite öğrencileri, avukatlar, toplum liderleri ve çeşitli kadın dernek temsilcileri katılacaklardır. Afrika, Asya, Türkiye, Arap ülkeleri ve aynı şekilde Batı gibi dünyanın muhtelif bölgelerinden kadın konuşmacılar olacak ve kapitalist nizamın tehlikesinin etkisi ile serbest piyasa ekonomik sistemin kadın ve aileleri üzerindeki etkisini tartışacaklardır. Aynı şekilde İslam dünyasındaki siyasî liderlerin, kadınların hem malî haklarını korumada hem de kölelikten korunmalarında başarısız olduklarına ışık tutacaklardır.   Aynı şekilde konferansta, sadece İslam Anayasası'na dayalı olacak olan Hilafet Nizamı'nın detayları tartışılacak ve onun ümmetin işlerini gözetebilecek bütünsel politikası ile hükümlerinin nasıl olduğu açıklanacaktır. Zira kadınları yoksulluktan ve sömürüden koruduğu gibi onların maddî güvenliğini de garantileyen şeri hükümler yüz yıllar boyunca tatbik edilmiştir.

Hizb-ut Tahrir / Merkezî Medya Bürosu Üyesi Nesrin Nevaz, şöyle bir değerlendirmede bulunmuştur: "Gerçekten çok uzun bir zamandır kapitalist Batılı ülkeler, kapitalist sistem ile serbest ekonomik sistemin her ikisinin ekonomik istikrarı ve kadınların refahını en güzel bir şekilde gerçekleştireceği şeklinde dünyaya fanteziler yaymaya devam etmektedirler. Aslında büyümenin sürdürülmesi için ağır faiz ve riba sistemini yücelten erozyona uğramış bu ideoloji, açgözlülük ve borçlar üzerine kurulu olup kararsız bir ekonomik ve sınır tanımayan işsizlik üretmektedir. Aynı şekilde serveti, yoksullar pahasına küçük zengin bir azınlığın elinde toplamaktadır. Dolayısıyla bu, servetin dağılımında zulme ve yoksulluğun artmasına neden olmakta, buda dünya çapındaki milyonlarca kadını etkilemekte ve birçoğunu da fabrikalarda, çiftliklerde, muhtelif işlerde çalışmak için hicret etmeye sevk etmektedir. Nitekim genellikle de yaşamak ve hayatta kalmak için kölelik benzeri koşularda çalışmaktadırlar. Ayrıca İMF ve Dünya Bankası'nın sunduğu kredi sistemi ile aynı şekilde özelleştirme, tekelleşme ve balın içindeki zehir olan imtiyazlar gibi serbest piyasa sistemi, kaynakları bakımından dünyanın en büyük servetlerine sahip olan İslam ülkelerini, gelişmekte olan ülkeler olmaya sevk etmekte olup bunların tamamı da kapitalist Batılı ülkeler ile kuruluşlarının toplam gelirlerini yükseltmek içindir. Nitekim kapitalist Amerika'nın rüyası, insanlığın kabusudur. Zira hem dünyayı hem de dünya kadınlarını, derme çatma hızlı tren ekonomisi oyunu üzerinde taşımaktadır."

"Aynı şekilde kapitalist ideoloji, bireysel menfaati ve ekonomik kârı, yaşamın temel hedefi kılmakta olup sadece maddeci ve tüketici toplumlar doğurmaktadır. Zira kârın garantilenmesi, kadının onurunun ve refahının garantilenmesine egemen olmaktadır. Dolayısıyla buda sömürünün ve köleliğin yaygınlaşmasına neden olmaktadır. Buna ek olarak hükümetlere ve şirketlere dönecek olan gelirlerin yükselmesini korumak için kapitalist ülkeler, (kadınların düzeyini yükseltmek) iddiasıyla iş dünyasına girmeleri için kadınlara baskı uygulayarak kadının değerini, servet üretmedeki rolüne göre belirlemekte, hem geçiminin sağlayıcısı hem de evinin mürebbisi olması için kadına ağır yük yüklemekte, analık mefhumuna savaş açmakta, kadınları evlatlarıyla zaman geçirmekten mahrum etmekte ve kadınlar, bununla evlatlarının ve gözetimleri altındakilerin mürebbisi olma noktasındaki esas rolleri arasında pazarlık yapmaya mecbur bırakılmaktadırlar. Halbuki kadınların, gelecek nesillerin mürebbisi olmalarına rağmen. Bundan dolayı kapitalizm, kadını alınıp satılır kıldığı gibi kadınları, ekonominin köleleri yapmasının yanı sıra onlarla bir eşya ve servet üretim makineleri gibi muamele etmektedir."

"Bu nedenle tüm bunlara bir son vermek gerekir ki zaten İslam dünyasındaki kadınlara dönük yeni bir siyasî ve ekonomik bakışın vakti de gelmiştir. Zira maddî kârdan önce insanların gözetimini sağlayacak yeni bir sisteme ihtiyaç vardır ki bu sistem, içgüdülerin hükmetmeyeceği ve gelişmiş bir ekonomi için serveti insanlar arasında adil bir şekilde dağıtmak yoluyla yoksulluğu ortadan kaldıracak olan doğru bir sistem olduğu gibi refahın ve ekonomik adaletin arasını birleştiren ve servetini ümmetin enkazının üzerine bina etmeyen sahih ekonomik politikaları benimseyen bir sistemdir. Yine bu sistem bünyesinde, kadınları fakirliğe ve köleliğe karşı koruyacak ve onlara servet üreten bir eşya gibi değil de onurlu bir insan olarak bakacak fiili model olan dünya kadınları barındıran bir sistemdir. İşte bu bakışı benimseyen ise Hilafet Sistemi'dir. Zira o, analık hakkını gözeteceği gibi kadının gözetimini, erkek akrabalarının üzerine sürekli olarak farz kılacak olan bir devlettir. Dolayısıyla o, kadınların hakları için yanlış bir bakış sunan devlet değildir. Dahası kadınların, güvenli, korunaklı ve sömürü ve zulümden hali şartlarda çalışma hakları da vardır."

"Bizler, zulmün bitişine ve dünya kadınları üzerine uygulanan zalim ekonomiye tanıklık etmeyi arzulayan ve yoksulluğu ve köleliğe dönük gerçek çözüm arayan tüm kadınları, bu önemli konferansta bizimle birlikte olmaya davet ediyoruz. "

أَفَمَنْ أَسَّسَ بُنْيَانَهُ عَلَى تَقْوَى مِنَ اللّهِ وَرِضْوَانٍ خَيْرٌ أَم مَّنْ أَسَّسَ بُنْيَانَهُ عَلَىَ شَفَا جُرُفٍ هَارٍ فَانْهَارَ بِهِ فِي نَارِ جَهَنَّمَ وَاللّهُ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ "Binasını Allah korkusu ve rızası üzerine kuran kimse mi daha hayırlıdır, yoksa binasını yıkılacak bir uçurumun kenarına kurup onunla beraber kendisi de çöküp cehennem ateşine giden kimse mi? Şüphesiz ki Allah zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.." [et-Tevbe 109]

Editörden notlar:

1- Konferans; 22 Aralık 2012 akşamı saat 21:00'de Sudirman Grand Sahid Jaya Oteli'nin 86 Nolu Puri Ong Salonunda yapılacaktır. Cakarta 10220 / Endonezya.

2- Basın Konferansı da saat 12:00'da aynı yerde yapılacak olup medya lisansı talep edilecektir.

Bilgilenme, röportajlar ve lisanslar için iletişim: Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

3- Sadece kadın gazeteciler ile kameramanların ana salona girmelerine izin verilecek olup erkek gazeteciler ile kameramanların da basın konferansına katılmalarına izin verilecektir.

4- Konferans, şu adres üzerinden canlı yayınlanacaktır: www.htmedia.info


Dr. Nesrin Nevaz
Hizb-ut Tahrir
Merkezî Medya Bürosu Üyesi

Devamını oku...

Amerika ve Müttefikleri, Yönetim İçin Koalisyonu Hazırlamak ve Uluslar arası Girişimleri Desteklemek İçin Zamana Karşı Yarışmaktadırlar Bu ise Dâr-ul İslam'ın Merkezi İslamî Hilafet'in Kendilerinin Önüne Geçmesinden Korktukları İçindir

  • Kategori Hizb
  •   |  

Son günlerde Suriye krizini çözmeye dönük siyasî girişimler dikkat çekici bir şekilde tırmanmakta olup bu girişimlerden sonuncusu, 17-18.12.2012 günlerinde medya organlarının aktardığı ve halada aktarmaya devam ettiği Erdoğan'ın girişimi olmuştur. Buda siyasî çevrelerin bunu ciddiye aldığına ve bu ciddiyetin boyutunu, kuvvetli bir şekilde "yenilikçi" olarak itibar ettiği Suriye rejiminin yanında duran ve her zaman olduğu gibi her defasında da bunu reddetmeyen Moskova'nın daha da artırdığına delalet etmektedir! Nitekim planın en bariz olanı, "Beşar'ın, 2013 yılının ilk üç ayında iktidarı terk etmesi ve geçiş aşamasında iktidarı Ulusal Koalisyona teslim etmesidir..." Aynı şekilde ciddiyetin boyutunu artıran bir husus da Suriye Devlet Başkanı Yardımcısı Şara'nın, 15.12.2012'de Lübnan haberler kanallarıyla gerçekleştirdiği ve medya organlarının 17.12.2012'de yayınladığı röportajda yapmış olduğu açıklamadır ki o açıklamasında şöyle demiştir: "Suriye'nin varlığının savunulması ve herhangi bir şahıs yada rejim için bir savaşılmaması gerekmektedir." Zira Amerika, rejimi ve simgelerini gözetmektedir. Dolayısıyla Şara, bu açıklamada Amerika'nın yeşil ışık yakmadığını açıklamamıştır. Buda bu açıklama ile Erdoğan'ın girişimi birleştirildiğinde, yönetimin koalisyona teslim etme planının yakın olduğunu göstermektedir. Belki bu hususta Şara'nın da bir payı olabilir...!

İşte tüm bu göstergeler, mevcut girişimlere, özellikle de Erdoğan'ın girişimine verilen ciddiyetin boyutunun çok büyük olduğuna delalet etmektedir. Nitekim Amerikan Büyükelçisi Ford'un fabrikasının 11.11.2012'de koalisyonu üretmesinden bu yana Amerika ile müttefikleri bu girişimler için bir atmosfer oluşturmuşlardır... İşte bu zamandan bu yana Amerika ile müttefikleri, koalisyona dönük yardımlar... tanınmalar ile ilgili atmosferler oluşturmak için hatları beslemektedirler. Zira Amerika, ortaya çıkmasından bu yana bunu gizli olarak tanıdığı gibi 12.12.2012 de Marakeş Konferansı akşamı alenen tanımış ve buna müteakiben 13.12.2012'de konferansın yapıldığı günde yüzü aşkın toplanan ülkeler tanımışlardır! Sanki onlar, bunu yapmak için Amerika'nın iznini beklemektedirler! İşte tüm bunlar, Beşar ajanından sonra gelecek olan alternatifin koalisyon olması içindir! Zira onun rolü neredeyse bitmek üzere olup daha önceki benzerlerine yaptıkları gibi onu da ölüm çukurlarına atacaklardır.

وَكَذَلِكَ نُوَلِّي بَعْضَ الظَّالِمِينَ بَعْضًا بِمَا كَانُواْ يَكْسِبُونَ "İşte böylece işledikleri günahlardan ötürü zalimlerin bir kısmını diğer bir kısmının peşine takarız." [En'am 129]

Hakeza efendilerinin kendilerine bir şeyler verecekleri bekleyerek yada Şeytan'ın tabiilerine söz verip onları ümitlendirdiği gibi efendilerinin ümitlendirdiği vaadi umarak Allah'a, Resulüne ve müminlere ihanet edenler bizzat bu ajanlardır.

يَعِدُهُمْ وَيُمَنِّيهِمْ وَمَا يَعِدُهُمُ الشَّيْطَانُ إِلا غُرُورًا " (Şeytan) onlara söz verir ve onları ümitlendirir; halbuki şeytanın onlara söz vermesi aldatmacadan başka bir şey değildir." [en-Nisa 120]

Bu girişimlerin arkasında Amerika vardır. Dolayısıyla Erdoğan ve rejimi, 02.10.2012'de Ulusal Konsey'den 11.11.2012'deki Ulusal Koalisyon'a, 08.12.2012'deki Antalya Askerî Konsey'e ve bu konsey ile koalisyonun kız kardeşlerine kadar Amerika'nın Suriye'ye dönük politikasının ön hattıdır! Ancak dışarıda üretilen koalisyon ve konseylerin, gerek içerideki halktan gerek Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in râyesini taşıyan insanlardan gerekse de devrilmek üzere olan rejime karşı insanları savunan sadık ayaklanmacılardan gerekli desteği almadığını fark etmeleri Amerika ile müttefiklerinin uykularını kaçırmaktadır... Bu nedenle Amerika'nın, Güvenlik Konseyi'nden, Beşar otoritesinin kendisine aktarılmasının ardından koalisyonu koruyacak uluslar arası güçlerle ilgili bir karar çıkarmaya kast etmesi çok uzak olmadığı gibi aynı şekilde bu kararırın önceliklerinin de kimyasal silah konuşmalarının, Beşar'ın ardından güvenlik sorunlarının çözümünün kışkırtılmasının, patriotların dikilmesi gürültülerinin ve dünyadaki terörizmin anası bizzat Amerika olmasına rağmen Suriye'deki bazı İslamî hareketlerin terörizm olarak suçlanmasının olması da çok uzak değildir!

 

Ey Müslümanlar, Ey Sadık Ayaklanmacılar!

Akıtılan kanlarınızın ve göstermiş olduğunuz fedakarlıklarınızın boşa gitmesi doğru olmaz. Dolayısıyla ne şekilde adlandırılırsa adlandırılsın laik sivil demokratik cumhuriyet rejiminin tatbik edilmeye devam edilmesinin sonucu bu şekilde olacaktır. Zira o, beşerin yapmış olduğu bir anayasa olup parçalanan İslam ülkelerindeki belanın ve sefaletin nedeni de odur... O halde özellikle tam da nusretin hilali doğmak üzereyken ve Allah'ın izniyle onun ortadan kalkmasından korkulmuyorken Dâr-ul İslam'ın merkezi Şam ülkesinde şeytanî ümitlerini gerçekleştirme noktasında Amerika ile müttefiklerine imkan vermeyiniz. Zira işte azim ordularınız ilerlemekte ve Beşar ile aveneleri de kahrolmakta olup sabırla birlikte nusret vardır... Nitekim sizler, rahatınıza karşılık canlarınızı feda ettiniz. Kayda değerdir ki sizler, dünya ve ahiretin izzetini asla zayi etmediniz. Peki o halde Şam toprakları nasıl olur da İslam'dan başkasıyla yönetilebilir ki?

أَفَحُكْمَ الْجَاهِلِيَّةِ يَبْغُونَ وَمَنْ أَحْسَنُ مِنْ اللَّهِ حُكْمًا لِقَوْمٍ يُوقِنُونَ "Yoksa onlar hala cahiliye hükmünü mü istiyorlar. İnanan bir kavim için Allah'tan daha iyi hüküm veren mi vardır?" [el-Maide 50]

Peki o halde Şam halkı, nasıl olur da İslam Nizamı'ndan başkasından güven, güvenlik, hidayet ve itminan talep edebilirler?

فَمَنِ اتَّبَعَ هُدَايَ فَلا يَضِلُّ وَلَا يَشْقَى* وَمَنْ أَعْرَضَ عَنْ ذِكْرِي فَإِنَّ لَهُ مَعِيشَةً ضَنْكًا "Her kim Benim hidayetime tabi olursa o sapmaz ve bedbaht olmaz Her kim de zikrimden yüz çevirirse, şüphesiz onun sıkıntılı bir hayatı olur." [Tâha 123 124]

Ey Müslümanlar, Ey Sadık Ayaklanmacılar!

Burası iki sığınaktan biri olacaktır: Ya içerisinde nifakın değil imanın olduğu sığınak yada içerisinde imanın değil nifakın olduğu sığınak. O halde sömürgeci kafirler ile ajanlarının sığınıkları olan nifak sığınaklarının, laik demokratik cumhuriyetle yönetmesi için omuzlarınıza koalisyonu dikmelerinde başarılı olmalarına imkan vermeyiniz. Zira o zaman sizler, kendisine karşı çıktığınız rejime geri dönmüş olacaksınız. Dolayısıyla mesele, sadece yüzlerin makyajlanıp güzleştirilmesiyle kalmayacak ve bir ajan bir başka ajanla değiştirilecektir... İşte o zaman sakınmış olduğunuz zulme ve sefalete atılmış olacağınız gibi kanlarınız sizleri Rabbine şikayet edecek, fedakarlıklarınız katında hiçbir kimseye zulmedilmeyecek olan kimsenin yanında sizlerle tartışacaktır. Böylece hem kaybedenlerden hem de pişman olanlardan olacaksınız ve pişmanlık da hiçbir fayda vermeyecektir. Böylece de ipliğini sağlamca büktükten sonra çözüp bozan (kadın) gibi olacaksınız!

O halde imanın sığınağının, Hilafet için çalışanların sığınağının, doğruluk ve ihlasın sığınağının, izzetin sığınağının ve insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetin sığınağının başarılı olması için tüm gücünüzle çalışınız...

وَلِلَّهِ الْعِزَّةُ وَلِرَسُولِهِ وَلِلْمُؤْمِنِينَ وَلَكِنَّ الْمُنَافِقِينَ لا يَعْلَمُونَ "Oysa izzet Allah'ın, Resulünün ve müminlerindir. Ancak münafıklar bilmezler." [Münafikun 8]

Ey Müslümanlar, Ey Sadık Ayaklanmacılar!

Hizb-ut Tahrir sizden ve sizinle birlikte olup bu zorba yönetimin ardından İkinci Raşidi Hilafet'i kurmak amacıyla güç sahibi tüm muhlislerden nusret talep etmek için elini uzatmaktadır. Aynen Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in bunu müjdelediği gibi:

ثمَّ تَكُونُ جَبْرِيَّةً فَتَكُونُ مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ تَكُونَ ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ أَنْ يَرْفَعَهَا ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةً عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ "Sonra zorba diktatörlük olacaktır. Böylece Allah'ın olmasını dilediği kadar olacak, sonra kaldırmayı dilediğinde onu da kaldıracaktır. Sonra (yeniden) Nübüvvet Minhacı üzere [Raşidi] Hilafet olacaktır." [Ahmed ve Taylasî tahric etti]

Sizler, kuvvet sahiplerisiniz. O halde İslam'a ve ehline nusret veriniz, Hilafet için çalışanlara nusret veriniz ve Allahu Subhânehu ile Resulü [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'e nusret veren ensarlar gibi olunuz. Zira Allah onlardan onlar da Allah'tan razı olmuşlar, efendileri Sa'd Bin Muaz'ın ölmesiyle Rahman'ın arşı titremiş ve onun cenazesine melekler eşlik etmiştir. İşte tüm bunlar; İslam yönetimini kurmak için Allah'a, Resulüne ve müminlere nusret veren Sa'd ve kavminin yaptığı bu azim amelin bir ikramıdır.

Ey Şam halkı, bir komutan ehline asla yalan söylemez. Dolayısıyla Hizb-ut Tahrir, sizleri müjdeleyip uyarmaktadır: Allahuteala'nın şu kavliyle müjdelemektedir:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِنْ تَنْصُرُوا اللَّهَ يَنْصُرْكُمْ وَيُثَبِّتْ أَقْدَامَكُمْ "Ey iman edenler! Eğer siz Allah'a [Dinine ] nusret verirseniz Allah da size nusret verir ve ayaklarınızı [Dini üzere] sabit kılar." [Muhammed 7]

Ve el-Kavî ve el-Aziz'in şu kavliyle de uyarmaktadır:

وَلا تَرْكَنُوا إِلَى الَّذِينَ ظَلَمُوا فَتَمَسَّكُمُ النَّارُ وَمَا لَكُمْ مِنْ دُونِ اللَّهِ مِنْ أَوْلِيَاءَ ثُمَّ لا تُنْصَرُونَ "Sakın zulmedenlere meyletmeyin; sonra size ateş dokunur. Sizin Allah'tan başka dostlarınız yoktur. Sonra yardım da göremezsiniz!" [Hud 113]

O halde bu ikisi için Allah'a söz veriniz ve sadıklardan olunuz. Zira Allah sizlerle beraberdir ve asla amellerinizi eksiltmeyecektir.

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Amerika, Geçiş Sürecinin Liderliğini Pazarlaması İçin Şişesinden Faruk Şara'yı Çıkarmaktadır

17.12.2012'de  Kasap Beşar'ın Yardımcısı Faruk Şara, mücrim Suriye rejiminin yanlısı Hizbullah'a bağlı el-Ahbar Gazetesi aracılığıyla, faşist Suriye rejiminin bir benzerine izin vermeye alışık olmadığı birtakım görüşler ifade etmek için "askerî  barikatları geçtikten sonra evine bir araba ulaştı" şeklinde şüpheli bir izlenim bırakmıştır. Dolayısıyla buda otomatik olarak bu iğrenç izlenimin arkasında "kim"  ve "nelerin" olduğunu düşünmeye sevketmektedir!

Faruk Şara'nın rejimin araçlarından birisi olduğunu ve onun karar vericilerinden olmadığını anlamak çok zor değildir. Nitekim Amerika onun hakkında, ajanı Beşar'a alternatif olarak Yemen tarzı müflis bir düşünce düşünmüştür. Bundan dolayı Amerika onu, mücrim Suriye rejiminin herhangi bir rüknünün kendisine kötülükle dokunması yasak olan kırmızı bir çizgi olarak belirlemiştir. Bu ise bunun gerekli olduğu ve Amerika'nın arzu ettiği içindir. Sonra bu Amerika'nın çözüm halakaları iyice daralmış olup ayaklanmanın kıvılcımı başkente ve dumanı da ajanı Beşar'ın sarayına kadar girmiştir. Dolayısıyla Amerika, artık çözümleri ertelemenin faydalı olmadığını görmüş ve şişesinden ölü bir girişimi sunması için Faruk Şara'yı çıkarmıştır. Zira Amerika ile yeryüzünde kendisi için yenilgiden ve utançtan başka bir şey gerçekleşmeyecek olan ajanı Beşar'ın rejiminin düştüğü derin çıkmaz ifşa olmuştur. Evet, Amerika, geçiş sürecinin liderliğini pazarlaması için Şara'yı deliğinden çıkarmıştır. Özellikle de durumlar, gerek kendisi gerekse de ajanı kasap Beşar üzerinde ciddi bir baskı oluşturuyorken. Dolayısıyla bu, her şeyin önüne geçebilir. Zira Amerika'nın daha önce halkını öldürmesi için Esad'a mühlet vermesi uygun iken şuan onun için bu uygun değildir. Çünkü artık zaman, kendisi için bir tehdit haline gelmiştir. Dolayısıyla genel olarak Amerika'nın manzarası hakkında şöyle diyebiliriz: Çözümlerde ve değerlerde iflas etmiş, hareket alanı daralmış ve artık hiçbir faydası olmayan katliam ve cürüm yolundan başka bir yolu da kalmamıştır... Buda vatandaşlardan çoğunun kendisini kınamasının yanı sıra güvenlik çözümünün tercihini benimsemede başarısız olduğu ortaya çıkan Şara'ya eşi benzeri görülmemiş bir adım için izin verilmesi, rejim ile Devlet Başkanı'nın son derece zayıf olduğunu göstermektedir... Buda Şara'nın, kendisini diğer tarafa kabul ettirmek için mutedil, özgür görüş sahibi, dengeli tutum sahibi, uzlaşmacı bir lehçesi olan biri olarak pazarlamak ve Amerika'nın planını başarmak içindir.

Esad'ın bundan önce Suriye'yi terk etmeyeceğini açıkladığında onun bu konuşması, yönetimdeki durumunun çok zor bir sürece girdiği anlamına gelmektedir. Zira o, kendi taifesinin olduğu bölgeye kaçacak ve burada korunacaktır. Buda başkentte bir boşluk oluşturacaktır. Dolayısıyla şimdilerde askerî durumlar bu yöne doğru bir baskı yapmakta ve Amerika da bu boşluğu Faruk Şara'nın doldurmasını istemektedir...  Binaenaleyh şöyle diyebiliriz; Amerika için durum, çok kritik bir hal almıştır. Bundan dolayı Şara'nın konuşması ve rejimin de susması talimatını vermektedir. Bizler de mücrimlerin vaftiz babası Faruk Şara'ya deriz ki; efendine deki; "Sen ve Beşar cehenneme gidin." Allahuteala'nın izniyle sen de cehenneme onun yardımcısı olarak gireceksin. Vallahi bizler, her ikinizi ve rejiminizi kökünden söküp atıncaya ve her ikinizi yıkıncaya kadar evlerimize dönmeyeceğiz. "

Ey Nusret Şam'ındaki Müslümanlar ve Kuvvet Ehlinin Evlatları!

Sizlerin, dininiz ile babalarınızın, analarınızın ve evlatlarınızın kanları üzerinde pazarlık yapması olacak şey değil... Zira sizler, gerçekten çok ama çok büyük bir bedel ödediniz. Dolayısıyla Raşidi Hilafet'i kurmaktan başkası buna eşdeğerde değildir. O halde onu, dârınızın merkezi yapınız ve "Bu Allah İçin, Bu Allah İçin" şeklinde ilan etmiş olduğunuz şey üzerine sabit kalınız. Vallahi o, sizlerin düşmanı olan kafir kapitalist Batılı ülkeler ile onların ajanları olan Ruvaybida yöneticilerin akıllarını kaçıracaktır. Vallahi sizler, onunla güçlü ve onsuz çer çöp gibi olacaksınız. Şimdi bizler, kuvvet ehlinden olan evlatlarımıza, özellikle de hala görev yapmaya devam eden subaylara sesleniyoruz: Dininiz, ümmetiniz ve halkınızla birlikte olunuz, onların dinlerine nusret veriniz ve Allah ile anlaşma yapmaları için elinizi, Hizb-ut Tahrir şebâbından Hilafet'i kurmak için çalışan davet ehline uzatınız ki Allahuteala'nın şu kavlindeki emrine riayet ederek Müslümanlar arasında Allah'ın hükmünü ikame etsinler:

إِنَّ اللَّهَ يَأْمُرُكُمْ أَنْ تُؤَدُّوا الْأَمَانَاتِ إِلَى أَهْلِهَا وَإِذَا حَكَمْتُمْ بَيْنَ النَّاسِ أَنْ تَحْكُمُوا بِالْعَدْلِ إِنَّ اللَّهَ نِعِمَّا يَعِظُكُمْ بِهِ إِنَّ اللَّهَ كَانَ سَمِيعًا بَصِيرًا "Muhakkak ki Allah, emanetleri sahiplerine iade etmenizi, İnsanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi emreder. Allah size ne kadar güzel öğütler veriyor! Şüphesiz Allah her şeyi işiten ve her şeyi görendir." [Nisa 58]

Böylece hem Müslümanlara hem de gayrimüslimlere onunla ihsanda bulunsun.


Hizb-ut Tahrir
Suriye Vilayeti
Medya Bürosu Başkanı
Mühendis: Hişam el-Baba

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Mescid-il Ahmar Katliamının Yıldönümünde Pakistan'daki Amerikan Savaşının Güçlendirilmesi Suçundan Sorumlu Olanların Mahkemeye Verilmesi Gerekmektedir Zira Mescid-il Ahmar Operasyonu, "Terörizme" Karşı Savaş Gerekçesi Altında Amer

Pakistan Yüksek Mahkemesi, Mescid-il Ahmar'a yönelik muhasara ve saldırı sırasında kurban düşenlerden sorumlu olanların kimler olduğunu öğrenmek amacıyla bir yargı komisyonu oluşturulacağını açıklamıştır. Nitekim mahkeme, operasyonun bariz liderlerinden birinin mevcut ordu komutanı General Eşfak Pervez Keyâni olduğunu bilmesine rağmen bu komisyonun oluşturulmasını emretmiştir. Zira o vakit o, Pakistan Genel İstihbarat Başkanı olduğu gibi eski komutanı General Pervez Müşerref'in emirlerine binaen Mescid-il Ahmar katliamında esas rol oynayan ana oyunculardan biri olmuştur. Dolayısıyla Mescid-il Ahmar operasyonu, "terörizme" karşı savaşta Pakistan'ın rolünü değiştiren bir nokta olmuştur. Zira askerî liderlik içerisindeki hainler tarafından Pakistan ordusunun "fitne" savaşının içine çekildiği askeri operasyonlar silsilesinin başlangıcı olmuştur. Dolayısıyla Pakistan'daki Kabileler Bölgesi'nde öfkeyi alevlendiren operasyonun vahşî yolunu ateşlemiş ve operasyon, Amerika'nın Svat Vadisi'nde ve ardından da Kabileler Bölgesi'nde tutuşturduğu fitne savaşı kıvılcımının tetikleyicisi olmuştur.

Mescid-il Ahmar operasyonunun akabinde Müşerref, Pakistan / Kabileler Bölgesi'nde asker sayısının artırılmasını ve en büyük askerî operasyonlara zemin hazırlamak için bu bölgedeki çatışmaların yükseltilmesini emretmiştir. Nitekim 12 Temmuz 2007'de ABD'nin Güney ve Orta Asya'dan sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı Richard Boucher, Mescid-il Ahmar operasyonundan dolayı Müşerref'i kutladığı sırada şöyle demiştir: "Pakistan'ın vizyonu işte budur. Dolayısıyla Devlet Başkanı Müşerref, sınır bölgelerindeki "Talibanları" durdurmaya ve aynı şekilde Mescid-il Ahmar Camisi gibi kentsel alanlardaki aşırıcılığa son vermeye yönelik azmini kanıtlamıştır. Dolayısıyla Amerika'nın gerekli ulusal çıkarlarından biri de Pakistan'ın bu vizyonu gerçekleştirmeyi başarmasıdır."

Müşerref'in düşmesinin ardından, Richard Boucher'un bahsetmiş olduğu bu vizyonu gerçekleştirme sorumluğunu General Keyâni yüklenmiştir. Zira yaklaşık dört milyon Müslümanın yerinden edilmesine yol açan operasyonlarda kardeşleriyle savaşmaları için Svat'taki Müslüman Pakistan ordusunun askerlerine liderlik etmiştir. Dolayısıyla bu, Pakistan'ın ortaya çıkmasından bu yana Pakistan halkının en büyük yerinden edilmesi olmuştur. İşte o zamandan bu yana, Amerikan dolarlarının finanse edilmesiyle tutuşturulan ve Amerika'nın bölgedeki çıkarlarının garantilenmesi hedeflenen savaşta on binlerce sivil ve asker ölmüştür. Bu yüzden Yüksek Mahkeme, bir yargı komisyonunun oluşturulmasını emretmiş olsa bile General Keyâni ve Dışişleri Bakanı Hina Rabbani Khar Brüksel'de, Batılı efendilerini destekleyeceklerine, bu devam eden cürümsel savaşa Pakistan'ın desteğinin garanti olduğu gibi Richard Boucher'un Pakistan'a dönük vizyonunun uygulanmasının da garanti olduğuna dair söz vermişlerdir. Nitekim ajanı General Müşerref tarafından uygulamaya konulan ve hala Amerika'nın Pakistan'daki bekçisi General Keyâni tarafından tatbik edilen Amerika'nın Pakistan'a dönük vizyonu işte budur.

Ancak Hizb-ut Tahrir'in de, Pakistan Silahlı Kuvvetleri'nin, bölgedeki Amerikan "ihalelerini" değil de halkını korumak için kullanılacak olduğu Pakistan' dönük alternatif bir vizyonu vardır. Nitekim hizbin vizyonlarından biri de Pakistan Silahlı Kuvvetleri'ni, Amerika'yı bu bölgeden çıkarmaya zorlamak için Peştun Bölgesi'ndeki kardeşleriyle birlikte yan yana durdurmak ve Afganistan, Pakistan ve Orta Asya'yı, İkinci Raşidi Hilafet'in gölgesindeki tek bir İslamî Devlet altında birleştirmektir. Zira Keşmir'i Hindistan devletinin pisliklerinden kurtaracak, vatandaşlarına semavî hükümleri tatbik edecek ve İslamî ülkelerin kaynaklarını halkının maslahatı için kullanacak olan Hilafet'tir.

Peki o halde ey nusret ehli! Pakistan için destek vermeye değer gördüğünü vizyon hangisidir? General Keyâni'nin vizyonu mu yoksa Hizb-ut Tahrir'in vizyonu mu?

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Sanaa'daki Rusya Büyükelçiliği, Hizb-ut Tahrir Heyetini Kabul Etmeyi Reddetmiştir

Hizb-ut Tahrir / Yemen Vilayeti 19.11.2012 pazartesi günü, Rus Güvenlik Güçleri'nin 06.11.2012'de Moskova ve varoşlarında Hizb-ut Tahrir'e üye olmaları suçlamasıyla tutukladıkları, silah bulundurdukları suçlamasını uydurdukları ve öldürmekle tehdit ettikleri çok sayıdaki Müslümanları serbest bırakması için ülkesinin hükümetiyle konuşması amacıyla Sanaa'daki Rusya Büyükelçisiyle görüşmek için Rusya Büyükelçiliği'ne gitmiştir. Dolayısıyla Rus Güvenlik Güçleri, hiçbir suç işlemedikleri halde onların ailelerini ve akrabalarını takip etmeyi ve sıkıntı vermeyi durdurmalıdırlar...

Ancak Sanaa'daki Rusya Büyükelçiliği, adeti olduğu üzere yönetmenlik kararı gereği beklemesini istediği heyet ulaştığında ertelemiş ve Büyükelçi'nin heyetle görüşmek istemediğini ifşa etmemiş ve on küsur gün boyunca bu hal üzere kalmaya devam etmiştir.

Rusya Büyükelçiliği'nin önündeki Hizb-ut Tahrir / Yemen Vilayeti heyeti, Rusya hükümetinden mezkur tarihte tutuklanan Müslümanların serbest bırakılmasını talep eden Hizb-ut Tahrir / Yemen Vilayeti'nin mektubunu 02.12.2012 Pazar günü Rusya Büyükelçiliği'ne teslim etmiştir. Ayrıca mektupta, Rusya hükümetinin Hizb-ut Tahrir'i çok iyi bildiği, kartları karmaya gerek olmadığı, Rusya'nın dünkü komünizm olmak yerine bugün kapitalist olduğu, ancak Rus kamuoyunun dikkatlerinin Sovyet yöneticileri dönemindeki aynı üsluplara çekildiği zikredilmiştir.

Ayrıca mektuba, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in, Rusya'nın Stavropol şehrindeki okul idaresinin Müslüman kız öğrencilerin başörtü takmalarını yasaklamasıyla çakışan İslam'a saygı hakkındaki konuşması da eklenmiştir! Rusya'nın Müslümanlara karşı tutumu, Hilafet Devleti kurulup İslamî hayat yeniden başladığında tamamen farklı olacak olup Hilafet'in fecrinin doğmasının yaklaşması ve hızlanmasıyla birlikte, doksanlardan bu yana Şanghay Örgütü'nü kurması, Çin ile Batı Türkistan'da onunla ilişkili olan iktidar rejimlerinden her biriyle yan yana hareket etmesi, sonra tutuklama, işkence ve iğrenç cürümler yoluyla Hizb-ut Tahrir'e yönelik çılgın kampanyasında Özbekistan'daki mücrim Kerimov'u desteklemesi ve bugün de Suriye kasabı Beşar'ın arkasında durması Rusya'nın paniklediğinin kanıtıdır.

Rusya'nın İslam hakkındaki tutumu, yeni değildir. Zira "1917" yılında Bolşevik Devrimi gerçekleştiğinde Osmanlı Hilafet Devletine karşı "1914-1918" Birinci Dünya Savaşı'nda savaşmaktan da çekilen bizzat odur. Nitekim Sovyetler Birliği'nin İslamî Karadeniz havzası ile onun arkasındaki İslam ülkelerini işgal ettiğinde burasını tekeline aldığı sonra da bunu Batı Türkistan'ın takip ettiği de açıkça ortaya çıkmıştır.

Rusya hükümeti, Müslümanları gözetecek ve onları destekleyecek Müslümanların bir gözeticisi olmadığından dolayı Müslümanların İslam'ına cüretkar olmaktadır. Dolayısıyla o, özgürlüklere çağıran, kapılarını insan fıtratına aykırı olan boyuta ulaşacak derecede açan kapitalist hadarata sahip olan Avrupa ülkelerinin çizgisi üzerinde yürümektedir. Dolayısıyla o, kadının başındaki bez parçasına tahammül edememekte ve Müslümanların yaşamlarını sınırlandırmaktadır. Peki o halde konuşmalarında fikir ve ifade özgürlüğüne çağrıda bulunmaları nerede kalmaktadır? Yoksa onlar bunu arzularıyla mı sınırlandırmaktadırlar?

Bir dahaki sefere Rusya'ya cevap, onun Büyükelçiliği'ne giden Hizb-ut Tahrir'den bir heyet olmayacak, bilakis Rusya'nın yeni Çarını tir titretecek ve onun yönetiminin rükünlerini sendeletecek Müslüman orduların takip ettiği Müslümanların Halifesi olan müminlerin emirinden bir mesaj olacaktır.

Nitekim Müslümanların dünyadaki izzeti ve ahiretteki güzel yaşamı, İslam ile yönetecek, İslam ülkelerini birleştirecek, İslam'ı davet ve cihad yoluyla kendilerine İslam ulaşmayanlara taşıyacak olan Hilafet Devleti'ni kurmak yoluyla İslamî hayatı yeniden başlatmaktır.


Dr. Muhammed Et-Taşî
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Medya Bürosu Başkanı
Yemen Vilâyeti

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER