Perşembe, 22 Cumade’l Ûlâ 1447 | 2025/11/13
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

-Basın Açıklaması- İnanmadığınız BM'nin "Adaletini" Zafer Olarak Görmeniz, Ne Yaman Çelişki Ve Nasıl Bir İlişkidir?

Yahudi varlığı "İsrail'in" 14 Kasım Çarşamba günü Gazze'ye başlattığı saldırı ve onlarca Müslüman'ın şehit edilmesi sonrasında Mısır'a gidip iki tarafın temsilcileri ile görüşüp ABD'nin iki devletli planı doğrultusunda ateşkes anlaşmalarına katkı sağlayan Başbakan Erdoğan, zafer kazanmış lider edası ile Türkiye'ye dönmüştü. Döner dönmez 19 Kasım Pazartesi günü katıldığı bir toplantıda Gazze'ye saldıran Yahudi varlığı "İsrail"i kınamayan ve yaptırım uygulamayan BM için aynen şu ifadeleri kullanmıştı. "Peki, BM'ye ne kadar güveniyorsunuz? Onu da söyleyeyim güvenmiyorum. Çünkü savaş şartlarının oluşturduğu bir yapının tezahürü bugün adil değildir."

Aradan kısa bir zaman geçmeden, 29 Kasım Cuma günü BM Genel Kurulunda Filistin için "Üye olmayan gözlemci statü" hakkı kabul edildi. BM'de kabul edilen bu karar ile aslında Filistin'i Batı Şeria ve Gazze ile sınırlandıran ABD'nin iki devletli çözüm planının bir adımı daha atılmış oldu. İşte bu meşum gelişme hem Filistin yönetimi, hem Hamas yönetimi, hem de Türkiye yönetimi tarafından bir zafer gibi karşılandı ve kutlamalar yapıldı. Müslümanların son yıllarda domino etkisi oluşturan İslami kıyamlarını gözlemleyen Batı Müslümanların kalbi Kudüs'te bir hançer gibi duran "İsrail" varlığına karşı oluşacak tepki ve tehdit unsurunu minimize etmek için Müslümanların ağzına bir parmak bal çalmak istemektedir. Kafir ABD ve Batı çok iyi bilmektedir ki Müslümanların başlattığı bu kıyam İslami Hilafet Devleti ile neticelenirse Yahudi varlığı "İsrail" çok büyük bir korku yaşayacaktır. İşte bunun için Filistin devletinin varlığını BM'de tanıyarak Hamas ile Filistin yönetimini uluslararası hukuka bağlı kalmaya mahkum etmek istemekte ve bununla "İsrail" için oluşacak tehdidi asgariye indirmek istemektedir.

Ancak ne hazindir ki hem Filistin hükümeti hem Hamas yönetimi bunu bir başarı olarak görmüşlerdir. Ayrıca daha on gün önce BM'nin adaletine güvenmediğini söyleyen Başbakan Erdoğan BM'nin Filistin için aldığı bu kararı tarihi bir karar olarak görmüş ve zafer naraları atmıştır. Hem de dün ne söylediğini bildiği halde Müslümanların gözünün içine bakarak her gün yalan söylemektedir. 4 Aralık'ta şöyle diyordu: "29 Kasım 1947'de BM Genel Kurulu'nda Filistin topraklarını parçalayan plan kabul edilmişti. 29 Kasım Filistin için gaspın bölünmüşlüğün bir acı hatırasıdır. 1948'de kurulan İsrail, Filistinlileri evlerinden ve topraklarından uzaklaştırdı. Yine bir 29 Kasım günü tarihi bir olaya tanıklık ettik. BM'de Filistin'in gözlemci devlet olarak yer alması oylandı ve Filistin gözlemci devlet oldu."

Bu ne yaman bir çelişkidir Sayın Erdoğan! Halife Abdulhamid Han'ın bir karışını dahi Yahudilere vermemek için canını ortaya koyduğu kutsal topraklara Yahudilerin devlet olarak girmesini sağlayan BM, şimdi bu topraklardan sadece Batı Şeria ve Gazze'ye razı olacak Filistin'i güya devlet olarak tanıyorsa bu Müslümanlar için bir zafer olarak mı, yoksa büyük bir hezimet olarak mı görülecek? Bu nasıl bozuk bir tarih okumasıdır böyle? Bu ne yaman çelişki, bu ne çapraşık bir ilişkidir böyle? Doğru ile yanlış, zafer ile hezimet, hak ile batıl, dost ile düşman hiç aynı olur mu? Sizi sapmaktan sakındıracak dosdoğru bir istikamet yolu yok mu?  فَلِذَلِكَ فَادْعُ وَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ وَلَا تَتَّبِعْ أَهْوَاءهُمْ "İşte onun için sen dâvet et ve emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Onların hevaların uyma..." [Şura 15]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Kahire'deki Dışişleri Bakanları, Yahudi Varlığına Asla Ordularını Harekete Geçirmeyeceklerine Dair Güvence Vermekteler ve Yüzsularını Korumak ve Yahudilerin Güvenliğini Koruyacak Uzun Vadeli Bir Ateşkesi Kabul Etsin Diye de Hamas O

Gazze halkına yönelik saldırıların devam ettiği ve öldürme ve yıkım da dahil Yahudilerin savaş makinelerinin çalıştığı bir sırada Arap Dışişleri Bakanları, Katar Dışişleri Bakanı Casim Bin Hamad ve Yemen Bakan'ın diliyle, Arap rejimlerinin Gazze'ye yardım etmek için asla harekete geçmeyecekleri şeklindeki ifadelerin yer aldığı Yahudi varlığını rahatlatan bir mektup göndermişlerdir. Nitekim onlar, saldırıları kınamakla, saldırıları durdurması için büyük devletlere ve Birleşmiş Milletleri'ne yalvarmakla, insanî yardımlarda bulunmakla, Batı Şeria'nın sembollerine ziyaretlerde bulunmakla, Yahudilerin güvenliğini koruyacak uzun vadeli bir ateşkesi kabul etmesi için Gazze hükümetine baskı uygulamakla yetinmişlerdir!

Filistin'in kurtarılması ve deforme olmuş Yahudilerin ortadan kaldırılması için ümmetin ordularının Filistin'e doğru harekete geçmeleri çağrısında bulunan Arap dünyasındaki ayaklanmalar, özellikle de kırk yıl boyunca tek kurşun bile sıkılmaksızın Kuzey cephesini koruyan Yahudilerin koruyucusu Şam tagutu Beşar tarafından gasbedilmiş sultanlarını geri almak için sabit adımlarla yürüyen Şam ayaklanması Filistin topraklarını gasbeden Yahudi varlığını korkutmaktadır.

Yahudi varlığı, muhlis Şam halkının Beşar'ı ortadan kaldırmayı başarıp kendilerine İslam ile hükmedecek Müslümanların bir imamına biat etmeleri halinde kendisinin hiçbir varlığının kalmayacağını idrak etmektedir. Bundan dolayı onlar, Suriye cephesini boşaltmaları için Gazze otoritesine baskı yapma noktasında hain Arap rejimiyle yaptıkları gizli anlaşmaya güvenerek Gazze halkına dönük bu şiddetli saldırılar yoluyla Güney cephesi üzerindeki Gazze Şeridi ile uzun vadeli bir ateşkese erişmek için umutsuzca mücadele etmektedirler.

Nitekim resmî Arap rejimi, gerek ateşi durdurmaya ve uzun vadeli ateşkese erişmeye dönük çağrılar deklare etmek yoluyla gerekse de Yahudi varlığının, Yahudilerin güvenliğinin korunmasının talep edildiği uzun vadeli bir ateşkesi kabul etmesi için Gazze otoritesine baskı uygulamaları amacıya kendilerine bir fırsat vermek için saldırıları durdurmasının ardından destek ve dayanışma gerekçesiyle Gazze'yi ziyaret eden bakanlar yoluyla Yahudi varlığının güvenliğini korumak için çalışacağına dair Yahudi varlığına güvence vermiştir. Zira bu bağlamda, Mısır İstihbarat Şefi General Muhammed Rafet Şehate, dün, yani Cumartesi günü, Gazze otoritesi ile Yahudi varlığı arasında bir arabulucu olarak ateşkesi ele almak için Hamas Hareketi'nin Siyasî Bürosu'nun Başkanı Halid Meşal ile bir araya gelmiştir.

Yine başta Filistin otoritesi, Mısır ve Katar rejimleri olmak üzere resmî Arap rejimi, aşağılanmaya ve  zillete devam etmekte olup ne çocukların kanları ne kendilerini şevkle harekete geçiren direniş kalıntıları nede Filistin kadınlarını ve yaşlılarını savunma tutkusu onları harekete geçirmektedir. Bilakis onlar, sadece sessiz kalmakla yetinmektedirler. Dolayısıyla düşman, belki saldırılarını püskürtmek için bir ordu harekete geçirebilirler diye onların bu sessizliklerine şüpheyle bakmaktadır. Ancak onlar bunun yerine asla savaşmayıp mücadele etmeyeceklerini ve saldırgan ile kurban arasında arabulucular olacaklarını bildirip ilan etmektedirler. Dolayısıyla buda küstah Yahudi varlığının saldırganlığını daha da artırmaktadır.

Filistin halkı ve bütün Müslümanlar, Araplar da dahil İslam dünyasındaki rejimlerin feryatlarının tamamen farkındadırlar. Bu nedenle ya ayaklanmaktalar yada gerek yöneticilerden gerekse de bu zırar yöneticilerin neden olduğu zilletten, utançtan ve aşağılanmışlıktan kurtulmak için yöneticilerine karşı ayaklanmaya hazırlanmaktadırlar. Dolayısıyla -başta Hizb-ut Tahrir olmak üzere- Filistin halkı ve tüm Müslümanlar, kendilerine savaş meydanlarında liderlik etmek, Filistin halkına yardım etmek için şehit olmak, tüm Filistin'i vahşî Yahudi varlığının işgalinden kurtarmak, işgal edilmiş tüm İslam ülkelerini kurtarmak ve dünyanın dört bir tarafındaki mazlum Müslümanlara yardım etmek için İkinci Raşidi Hilafet Devleti'nde bir Halife'nin nasbedileceğini bilmektedirler. Bizler bunun, Allah'ın izniyle çok yakında olacağını ümit ediyoruz. İşte o gün müminler de Allah'ın nusretiyle sevineceklerdir.

وَاللّهُ غَالِبٌ عَلَى أَمْرِهِ وَلَـكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَعْلَمُونَ "Şüphesiz ki Allah, emrine galiptir. Velakin insanların çoğu bunu bilmezler!" [Yusuf 21]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- İngilizler, Amerikalıların Yemen Ordusuna Egemen Olmaları Hususundaki Planını Başarısız mı Kılmışlardır?

Yemen'de günlük olarak yayınlanan Şari Gazetesi, 13. Kasım Salı günkü 364. sayısında Savunma Bakanı Muhammed Nasır Ahmed'in 12 Kasım Pazartesi günü Silahlı Kuvvetleri'nin yeniden yapılandırılmasına ve bina edilmesine dönük ilk askerî sempozyumdaki açıklamasını yayınlamıştır ki açıklamada şöyle demiştir: "Ordunun yeniden yapılandırılması, 10 yıllık stratejik bir plana göre tamamlanacaktır."

Yemen'deki ordunun yeniden yapılandırılması görevi, 23.11.2011 günü Riyad'ta imzalanan "Körfez" girişiminde gelmiş ve Yemen'e egemen olmak için müdahalede bulunmak amacıyla Yemen ordusunun kötü vakıasını devralan Amerika'ya tevdi edilmiş, Hadi'nin orduya olan bağlılığının değiştirilmesi sloganını yükseltmiş ve Obama'nın Terörle Mücadele Danışmanı John Brennan da 18.02.2012'de Sana'a'ya ülkesinin Yemen hakkındaki ordu odaklı stratejisini taşımış ve Brennan, aynı ziyaretteki bir basın toplantısında ordudaki derebeyliğin sona erdirilmesi hakkında Sana'a ile anlaştığını söylemiştir.

Sonra Washington, 2012 Mart ayının sonunda, Amerikan Savunma Bakanlığı ekiplerinin ziyaretlerinin hemen ardından ordunun yeniden yapılandırılması için çalışmayı üstlenmesi amacıyla Yemen'den üst düzey askerî bir heyeti davet etmiştir.

Nitekim Amerika'nın Yemen hakkındaki stratejisi, iktidarın dizginlerini elinde tutan orduya egemen olmak ve Yemen'de beş yıl boyunca başarısız olduğu hususları tamamlamak için Mısır, İran ve Pakistan'da ulaşmış olduğu hususlara ulaşmak amacıyla Yemen'in askerî ve güvenlik dosyalarını elinde tutmak için pratik bir vizyon olarak gelmiştir. Zaten Amerika, terörle mücadele kuvvetleri ile özel kuvvetleri eğitmek yoluyla Yemen ayaklanması sayesinde orduya müdahale etmeye çalışmaktadır.

Amerikan Dışişleri de bunun dışında olmamıştır. Zira Amerikan Dışişleri Bakanı Yardımcısı William Burns, 10.07.2012'de Sana'a'da yapmış olduğu basın konferansında şöyle bir açıklamada bulunmuştur: "Yetkililer sayesinde Yemen ordusunun yeniden yapılandırılmasına katılmaktayız." Bunun yanı sıra Amerika'nın Sana'a'daki Büyükelçisi Gerald Feierstein'in bir biri ardına yapmış olduğu açıklamalar ile Birleşmiş Milletler Genel Sekreter Elçisi Cemal Bin Ömer'in 16.07.2012'de yapmış olduğu şu açıklamaları da vardır: "Askerî kurumlar yeniden yapılandırılmadıkça Yemen'in güvenlik sorunlarıyla karşı karşıya gelmesi imkansızdır."

İngiltere ise Yemen ordusunun yeniden yapılandırılması meselesini tamamen Amerikalılara bırakmamıştır. Zira 17.07.2012'de şöyle bir açıklama yapılmıştır: "Güvenlik birimlerinin yeniden yapılandırılmasına yardım etmek için Yemen'e 4 Avrupalı uzman gidecektir." Nitekim 13.08.2012'de Sana'a'ya, David Cameron'un Terörle Mücadele İşlerinden Sorumlu Danışmanı Sırp Allen Rubin ve İngiliz ulusal güvenlik yetkilisi Oliver Robbins'den her biri Sana'a'ya gelmişler ve sonra da onları, Yemen ordusunun yeniden yapılandırılmasına katılmaları amacıyla Ürdün ve Suudi Arabistan askerlerinin Yemen'e gönderilmeleri takip etmiştir. Ayrıca Yemen ordusunun yeniden yapılandırılması çalışmasının arasına, 18.06.2012'de Güney askerî bölge komutanlığına halef olan "Mehdi Makula" suikastı, 09.08.2012'de Askeri Akademi ve Komuta ve Kurmay Koleji Müdürü "Ömer Salim" Barashid suikastı, 11.09.2012'de Savunma Bakanı "Muhammed Nasır Ahmed'e" yönelik suikat girişimi ile orada burada gerçekleşen patlamalar sızmıştır. Dolayısıyla Amerikalılar, iki yıl içerisinde Yemen ordusunun yeniden yapılandırılmasını istemektedirler. Ancak bu, on yıla kadar da uzatılabilir!

Nitekim Amerika, "Muhafız Birlikleri Komutanı Ahmed Ali, Merkez Güvenlik Kurmay Başkanı Yahya Muhammed ve Birinci Zırhlı Tümen Komutanı Ali Muhsin" gibi Salih'i takip edenlerden kurtulmak için ordunun yeniden yapılandırılmasını talep eden kamuoyunu istismar etmektedir. Ancak insanlar, yağmurdan kaçarken doluya yakalandıklarını ve ordunun ise İngilizlerin pençesinden çıkıp Amerikalıların pençesine düşeceğini bilmemektedirler!!

Nitekim atalarımız, yüz bin kişilik Rumlarla savaşmak için üç bin savaşçı Müslüman ordusuyla Muta Savaşı'na gittikleri gibi otuz bin küsur kişilik ordu Kadisiye'de yüz yirmi bin kişilik Fars ordusuyla savaşmışlardır. İşte bugün de Amerika ile İngiltere, Yemen ordusuna egemen olmak için çatışmaktadırlar?!

Ey Subaylarımız ve askerlerimiz, uyanık olunuz ve sakın ha İngiliz ve Amerikan yaratıklarıyla birlikte olmayınız. Sizler asla birbirinizi öldürmek yada sömürgeci Batılı ülkelerin planlarına hizmet etmek için ordu içerisindeki askerler olmazsınız. Zira politikacılar ihanet etmekteler ve Batı'nın müdahalede bulunmasına izin vermektedirler. Halbuki sizlerin, bunu durdurma ve engelleme imkanınız vardır. O halde Hizb-ut Tahrir'in kurmak için çalıştığı İkinci Raşidi Hilafet Devleti'ni kurmak yoluyla İslamî hayatı yeniden başlatmak amacıyla İslam'a nusret vermek için çalışan daha önceki selefleriniz gibi olunuz.


Dr. Muhammed Et-Taşî
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Medya Bürosu Başkanı
Yemen Vilâyeti

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Ürdün Rejimi, Suriye Rejimini Taklit Etmektedir!

 

وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّن مَّنَعَ مَسَاجِدَ اللّهِ أَن يُذْكَرَ فِيهَا اسْمُهُ وَسَعَى فِي خَرَابِهَا أُوْلَـئِكَ مَا كَانَ لَهُمْ أَن يَدْخُلُوهَا إِلاَّ خَآئِفِينَ لهُمْ فِي الدُّنْيَا خِزْيٌ وَلَهُمْ فِي الآخِرَةِ عَذَابٌ عَظِيمٌ "Allah'ın mescitlerinde O'nun adının anılmasına engel olan ve onların harap olmasına çalışandan daha zalim kim vardır! Aslında bunların oralara ancak korkarak girmeleri gerekir. Bunlar için dünyada rezillik ve ahirette de büyük bir azap vardır." [el-Bakara 114]

 

Rejimin yakıt ve konut gaz fiyatlarını yükseltmesine karşılık Ürdün'ün çeşitli bölgelerinde halk protestoları devam etmektedir. Nitekim insanlar, kendiliğinden rejimin iflas ettiğini ve onda hiçbir ümidin olmadığını fark ettiklerini ifade etmektedirler. Oysa bazı insanlar, Ürdün rejiminin akranları Tunus, Mısır, Yemen ve Libya tagutlarının akıbetinden ibret alabileceğini zannetmekteydiler. Ancak meydana gelen olaylar ve rejimin barışçıl protestoları bastırmak için uygulamış olduğu hususlar, rejimin açık bir şekilde adım adım tagut akranlarının yolunu taklit ettiğini göstermektedir. Zira işte o, insanlara baskı uygulamakta, onları darp etmekte ve protestoculara karşı koymaları, onları darp etmeleri, korkutmaları, kamu mallarını tahrip etmeleri, özellikle de insanların kalplerine korku salmaları için baltacılarını kışkırtmaktadır. Nitekim Kamu Güvenlik Müdürü'nün ifadesine göre geleceğe şu şekilde bakmaktadırlar: "Bazı kardeşlerin, Zaatari Kampına tur yapmak için gitmelerini, bir takım hususları terk ettiğimizi görmelerini ve bunları terk ettiğimizde Allah korusun nerede olacağına bakmalarını istiyorum."

Bu sistematik güvenlik politikası, bazı Cuma namazı sonrasında mescitlerde ortaya çıkmıştır. Zira emniyetin gözetimindeki baltacı bir gurup, mescitlerde hizbin cereyan eden olaylar hakkındaki beyanını okuma girişiminde bulunmalarının akabinde birçok Hizb-ut Tahrir şebâbına saldırmak yoluyla mescitlerin kutsallığını çiğneme cesaretinde bulunmuştur. Nitekim bu zorbalığı, eski Bakan Muhammed Zuveyb uygulamış, bu hususta onu emniyet birimlerinin baltacıları desteklemiş ve şebâbtan birinin beyanı okumasını engellemiştir. Ayrıca Üstad Ahmed Zeki, şiddetli darba maruz kalmış ve ardından beyanı okuduğu sırada da tutuklanmıştır. Yine Üstad Mustafa Farac, darba maruz kalmış ve burnu kırılmıştır. Ayrıca namaz kılanlardan bu baltacılara karşı koyma girişiminde bulunanlardan birçoğu da darba ve tehdide maruz kalmışlardır. Hatta bazı baltacıların cürümü, kutsallara ve İslam'a küfretmeye kadar varmasının yanı sıra Cuma günü mescitte iğrenç ve çirkin telaffuzlarda bulunmaya kadar varmıştır. Dolayısıyla buda onların, namaz kılanlardan olmadığını ancak onların, mücrim Beşar gibi tagutları taklit eden rejimin seferber ettiği paralı baltacılar olduğunu göstermektedir.

Ey Ürdün'deki Müslümanlar!

Bu rejim, etrafında alması gereken birçok ibretler olmasına rağmen ne korkmakta nede doğru yolu bulmaktadır. Zira akıbetine, akıbetinin geleceğine ve etrafındaki tagutların geleceğine bakmak yerine insanların dikkatlerini, mücrim Beşar'dan Ürdün'deki akrabalarına kaçan Şam halkımıza karşı işlenen mücrim Zaatari Kampı'na çekmektedir. Halbuki onlar, yardım edilmek ve kurtarılmak yerine kendilerine zilleti ve aşağılanmayı tattıran başka bir tagut ile karşılaşmışlardır. Bundan dolayı bizler, protestoların devam etmesine ve korkuncaya yada yaptıklarının vebalini tadıncaya kadar bu zalim rejimin elinden tutmaya davet ediyoruz. Nitekim Allahuteala, şöyle buyurmaktadır:

أَوَلا يَرَوْنَ أَنَّهُمْ يُفْتَنُونَ فِي كُلِّ عَامٍ مَرَّةً أَوْ مَرَّتَيْنِ ثُمَّ لا يَتُوبُونَ وَلا هُمْ يَذَّكَّرُونَ "Onlar, her yıl bir veya iki kez (çeşitli belalarla) imtihan edildiklerini görmüyorlar mı? Sonra da ne tevbe ediyorlar ne de ibret alıyorlar."

Devamını oku...

Yahudilerin Katliamlarına Cevap, Sakinliğe Çağrıda Bulunmakla Olmaz Ancak Onların Varlıklarını Tanımamak ve Onları Söküp Atmak İçin Cihad İlan Etmekle Olur

  • Kategori Mısır
  •   |  

Yahudilerin Gazze'deki halkımıza yönelik katliamları, duyguları öfkelendirmekte ve kalpleri hüzün, acı ve öfkeyle doldurmaktadır. Halbuki ayaklanmanın ardından, yöneticilerden daha öncekilerden farklı tutumlar beklemekteydik. Özellikle şuan, Kenane-Mısır'daki ümmet, İslam'ın ve şeriatının geri dönmesini arzulamakta, her yerde bunlara çağrıda bulunmakta ve yöneticilerinden, Allah'ın şeriatını tatbik etmelerini beklemektedir. Dolayısıyla ümmetin yöneticilerine yaraşan, bu çağrılara icabet etmek ve Yahudilerin Filistin'i gasbetmelerinin meşru olduğunu onaylamaları ve Yahudilerin iğrenç varlıklarının bu Tahir ve mübarek topraklar üzerinde kalma hakkı vermeleri nedeniyle İslamî ümmetin elini kolunu bağladığı bu hain anlaşmalara, Camp David anlaşmasına ve benzeri anlaşmalara karşı Allah'ın şeriatını tatbik etmektir.

Ey Müslümanlar, Ey Kenane-Mısır Halkı!

Filistin; sahabenin fethettiği, Müslümanların zeki kanlarıyla sulandığı ve asıl mülkiyetinin kıyamet saatine kadar bu ümmete ait olduğu İslamî topraklardır. Dolayısıyla hiçbir surette Filistin'i gasbeden Yahudi varlığının tanınması şeran caiz olmadığı gibi onunla barış anlaşmaları yapmak, diplomatik ilişkiler kurmak, elçilikler açmak ve elçilerin karşılıklı değiştirilmesi de caiz değildir. Bilakis şeran vacip olan, Yahudi varlığını ülkemizden söküp atıncaya ve Filistin topraklarımızdaki kökünü kazıyıncaya kadar bizimle onun arasındaki asıl halin, savaş hali olmasıdır. Onların Büyükelçisine "protesto mektubunun" teslim edilmesine veya bu hain anlaşmaların devam etmesine rağmen  "istişare etmek için" onların yanındaki Büyükelçimizin çağrılmasına ve Siyonistlerin oradaki halkımıza karşı işledikleri bu iğrenç katliamlar karşısında eller kollar bağlı bir şekilde durulmasına gelince; Vallahi bu, açık bir rezillik olup Müslümanlara kardeşlerine yardım etmelerini ve ülkelerini kurtarmalarını emreden Allahu Subhânehu'ya itaat etmekten çıkmaktır.

وَاقْتُلُوهُمْ حَيْثُ ثَقِفْتُمُوهُمْ وَأَخْرِجُوهُم مِّنْ حَيْثُ أَخْرَجُوكُمْ "Onları yakaladığınız yerde öldürün. Sizi çıkardıkları yerden siz de onları çıkarın." [el-Bakara 191]

Meselenin, Filistin'i kurtarmak için ordular harekete geçirilmeksizin yardımlar, bağışların toplanması ve halkçı gösterilerin düzenlenmesiyle sınırlandırılmasına gelince; bu, duyguları rahatlatmak, gözlere kum serpmek ve insanları şeri vacipten döndürmektir. Dolayısıyla biz, sanki Yahudilere şöyle demekteyiz: Siz öldürün ve sizin öldürdüklerinizin diyetini biz öderiz. Siz kanları akıtın, sizin bir şey yapmanıza gerek yok, biz çözüm buluruz.

Nitekim devrik hükümet, Yahudiler katliam işledikleri zaman "arabuluculuk yapmak ve sakinleştirmek için" istihbarat şefini göndermişti. Peki ayaklanmadan sonraki halimiz de aynı değil midir?! Zira Mısır medya organları, başbakan Hişam Kandil başkanlığındaki bir heyetin Gazze'ye gittiğini açıkladıkları gibi heyete Sağlık Bakanı ile bazı yardımcılarının eşlik edeceği de açıklanmış ve Türkiye ziyaretini kesen istihbarat şefinin onlara eşlik edeceği şeklindeki haberler yayınlanmıştır!! Peki o halde bizler, devrik hükümetin izinden yürümüş olmuyor muyuz?!

Gazze'deki halkımızla dayanışmak, "tartışmak ve sakinleştirmekle" olmaz. Bilakis Allahu Subhânehu'nun emrine uymakla, hain barış anlaşmalarını ilga etmekle, topraklarımızı gasbeden bu varlıkla savaş haline geri dönmekle, Gazze'deki halkımıza dayatılan kuşatmayı reddetmekle, geçitleri ve sınırları açmakla ve bunların, Filistin'in her bir karışını kurtarmak ve onu tamamen İslam'ın sınırlarına geri katmak amacıyla cihadın girişi ve fethin öncüsü olmaları için donatılmalarıyla olur.

Ey Müslümanlar, Ey Kenane-Mısır Halkı!

Hizb-ut Tahrir olarak bizler sizleri, Kenane-Mısır'ın Hilafet'in başkenti ve ülkeleri ve insanları kurtarmak amacıyla orduların harekete geçeceği dayanak noktası olması için bizimle birlikte çalışmaya davet ediyoruz. Zira bizler, tamamen kitaptan, sünnetten ve bu ikisinin irşat ettiği sahabenin icması ve şeri kıyastan istinbat edilmiş olan bu Hilafet Devleti'nin Anayasa Taslığını ellerinizin arasına koymaktayız. Dolayısıyla o, ideolojisi ve tek kaynağı İslam olan bir anayasadır.  Ayrıca sizlere, Yahudi varlığının askerî mekanizması olan bir devlet olduğunu hatırlatırız. Dolayısıyla ona karşı koyacak, bu varlığı sonsuza dek ülkemizden söküp atacak, dinimize yardım edecek ve Rabbimizin farzını tatbik edecek bir devletin olması kaçınılmazdır. İşte onu kökünden söküp atmaya muktedir olan bu devlet ise sadece Hilafet Devleti'dir. Dolayısıyla onu ikame etmek farz olup onu kurmak için maksimum hız ve maksimum güçle çalışmak farzların gerekliliklerindendir. Zira Müslümanların kalkınmasının, izzetlerini ve heybetlerini geri kazanmalarının, Müslüman olsun gayrimüslim olsun Kenane-Mısır'ın tüm halkı için güven ve güvenliğin gerçekleşmesinin tek yolu odur. Yine bütün İslam ülkelerini, sömürgeciler ile kuyruklarının pisliklerinden temizlemenin tek yolu da odur.

يا أَيُّهَا الَّذِينَ آَمَنُوا اسْتَجِيبُوا لِلَّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْيِيكُمْ وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِهِ وَأَنَّهُ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ "Ey iman edenler! Allah ve Resulü sizi size hayat veren şeye davet ettiği zaman icabet ediniz. Biliniz ki, Allah kişi ile onun kalbi arasına girer ve siz mutlaka onun huzurunda toplanacaksınız." [Enfal 24]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- 1434 Muharrem Toplantısı: Bayan Alimlerin, Aktivistlerin ve Ümmetin Hepsi, Kadının Onurunu ve Namusunu Korumak İçin Çalışmakla Yükümlüdürler

Allahuteala, rahmet Nebisi Muhammed [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'i İslam'ı yayması için göndermiş ve Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'i, bu asil dini sırf konuşup selamlamak için göndermemiş, ancak aynı şekilde onu, tüm insanlığın hayatında tatbik etmesi için göndermiştir. Bu nedenle İslam Devleti'nin tatbik edilmesi, İslam dünyasının üzerine vacip olan bir durumdur. Zira İslamî Devlet, refahın ve adaletin gerçekleşmesi ve dünyanın dört bir tarafına hayrın yayılması amacıyla cihadın başlaması için tüm çabasını kullanacaktır. Yine gelişmiş bir ülkeye ve aynı şekilde insanın durumunun yükselmesine dönük en güzel model İslamî Devlet'tir. Nitekim Medine-i Münevvera'da İslamî Devletin kurulması, ümmetin hayatı için yeni bir dönüm süreci olmasından dolayı tarihin güçlü bir başlangıcı olmuştur. Buna ek olarak Halife Ömer İbn-u el-Hattab döneminde, Nebi [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in hicreti, Hicrî takvimin başlangıcı olarak kabul edilmiştir.

İşte bu devletin olmaması nedeniyle bizim vaciplerimizden biri de bu devletin yönetime geri getirmek için tüm cehdimizi kullanmaktır. Zira bu devletin olmaması, korkunç yoksulluğun ortaya çıkmasına ve bu ümmetin bozulmasına yol açmaktadır. Dolayısıyla bu vesika gereğince İslamî kültür bilgisine sahip olan bayan alimlerin ve aktivistlerin üzerine vacip olan, Nübüvvet Minhacı Üzere İslamî Hilafet'i geri getirmek amacıyla çalışmak için daha fazla çaba göstermeleridir. Aynen Allahu [Subhânehu ve Te'âla]'nın vaat ettiği gibi:

وَفِي ذَلِكَ فَلْيَتَنَافَسِ الْمُتَنَافِسُونَ "Yarışanlar işte bunun için yarışsınlar!" [el-Mutaffifîn 26]

Endonezya'nın muhtelif büyük şehirlerinde 1434 Muharrem toplantılarının devam etmesi, bayan davet taşıyıcıları ile ümmetin, kadının onurunu elde etmeye ve İslamî Hilafet Devleti'ni yeniden kurmaya dönük güçlü bağlılıklarını teyit etmektedir.

Bu nedenle Hizb-ut Tahrir / Endonezya bayan davet taşıyıcıları, aşağıdaki hususları vurgularlar:

1-Bayan davet taşıyıcılarının elinde, ümmetin sorunlarını çözmeye dönük bir vizyon bulunmaktadır. İşte bu stratejik rolden dolayı kadın davet taşıyıcılarının, ümmetin sultanının ve şanının geri getirilmesi yönündeki gerçek değişimin öncüleri olmaları gerekmektedir.

2-Bayan davet taşıyıcıları, kadının asıl rolünün anne ve evin mürebbisi olduğunu idrak etmelidirler. Dolayısıyla kadının, İslam'ın onurunu savunan mücahitleri eğiten ve aynı şekilde de gelecek nesilleri eğitecek olan bir anne olabilmesi için bu rolün güçlendirilmesi gerekmektedir.

3-Kadın davet taşıyıcılarının, davetlerini İslam şeriatını ahlak ve ibadetler boyutunda tebliğ etmeye indirgememelidirler. Ancak aynı şekilde ekonomi, iç ve dış siyaset, öğretim, para sistemi ve benzerleri gibi İslam'ın kapsamlı hükümlerini de tebliğ etmelidirler.

Kadın davet taşıyıcılarının, kendilerini fikri çatışma ve siyasi mücadele gibi siyasi faaliyetlere katılmaya hazırlayabilecekleri tek yol, işte budur. Dolayısıyla da Hilafet'i geri getirmek için siyasi bir güç olarak Müslümanların liderliğini elde etmenin yolu da işte bu siyasi faaliyetlerdir.

Bu nedenle artık bundan böyle hep birlikte çalışmak için çağrıda bulunalım ki; bu despotizm ve zulüm ortadan kalksın. Zira Allahu [Subhânehu ve Te'âla]'nın indirdikleriyle hükmedecek olan Hilafet kurulmadıkça kadın, asla kendi haklarını geri elde imkanı bulamayacağı gibi bu ümmet de tekrar şanına dönemeyecektir. Bu nedenle daveti taşımada basiret üzere olunuz ve İslamî Hilafet Devleti'ni yeniden kurmak için ümmet içerisinde muhlis bir şekilde çalışan Hizb-ut Tahrir'e katılınız.


İffet Aynur Rochmah
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Hanım Resmî Sözcüsü
Endonezya

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hayasız Politikacılar

Haber ajanslarının aktardıklarına göre Avustralya başbakanı Julia Gillard, Gazze'de meydana gelenlere dair yorumunda şöyle demiştir: "Hükümetim, Gazze'den "İsrail'e" yönelik başlayıp tekrarlanan füze saldırılarını kınamaktadır. Ayrıca o, "İsrail'in" bu saldırılara karşı kendisini savunma hakkının olduğunu da vurgulamıştı!!."

Hizb-ut Tahrir / Avustralya, bu açıklamaların akabinde aşağıdaki hususları açıklar:

-Başbakanın açıklamalarında, aynı konu bağlamında Avrupa Birliği ve Amerika'nın tarafından yayınlanan açıklamaları yansıtması hiç şaşırtıcı değildir. Zira bayan Gillard ile Batı politikacıları, Filistin ve halkına karşı en büyük cürümleri işleyen sömürgeci politikacıların torunlarıdır. Zira onlar, Yahudileri dünyanın dört bir tarafından Filistin'e getirmişler, sonra "halkı olmayan bir toprak" elde etmek amacıyla Filistin halkının bir kısmını öldürmek ve diğer bir kısmını da sınır dışı etmek için onlarla işbirliği yapmışlar ve bu toprağın üzerine de meşru olmayan "İsrail" adındaki bu devletçiği kurmuşlardır. İşte meselenin aslı budur.

-Bayan Gillard ile Batılı politikacıların damarlarında dolaşan sömürgecilik ve küstahlık kanları onları, kendilerinin ve İsraillilerinin öldürdüğü çocuk, kadın ve yaşlıların olduğu binlerce kurbanı görmemeye sevketmektedir. Çünkü sömürgeciliğin nitelendirmesine göre bu çocuk, kadın ve yaşlılar; canları ve kanlarının kendileri için hiçbir değeri olmayan Arap ve Müslümanlardan öte bir şey değillerdir. İsraillilere gelince; onların mavi kanları çok değerli olup onlardan birisi, Gazze ve Filisti halkını doğradığı sırada yaralansa yerinde duramaz.

-Bayan Gillard ile İsraillilere her türlü desteği sağlamak yoluyla bu cürümlerde onlara ortak olan sömürgeci Batılı politikacılar, Batılı halkların bu saldırgan ve "İsrail" adlı meşru olmayan bu devletin hakikatini anlama boyutuna şaşıracaklardır. Yine bayan Gillard, güneş çok yakın bir günde dünyaya doğduğunda Doğusu ve Batısıyla dünyayı saracak olan sevincin boyutuna çok şaşıracaktır. Zira o zaman, hak sahiplerine geri dönecek ve bu şer devletten tamamen kurtulunacaktır.

Devamını oku...

Hizb-ut Tahrir / Filistin: Ramallah, Rusya Temsilciliği Önünde Protesto

  • Kategori Filistin
  •   |  

Hizb-ut Tahrir / Filistin, 20 Muharrem 1434 Hicri, elmuvafık  4 Aralık 2012 Salı günü Ramallah Al Bireh'deki Rusya temsilciliği önünde protesto gösterisi organize etti. Rusya yönetimine yönelik bu gösteri, Hizbin Rusya'daki aktivistlerine yönelik düzenlenen baskın ve tutuklamaları protesto etme amaçlıdır.

Gösteriye çok sayıda partili ve çeşitli medya organları iştirak etmiştir. Göstericiler, ellerinde Rusça ve Arapça ''Hizb-ut Tahrir Rusya üyelerine sebepsiz yere yapılan baskınlar ve tutuklamalar gerçek terörizmdir.'' pankartları taşıdılar.

 

Hizb-ut Tahrir / Filistin üyesi Bahir Salih ile röportaj

 

Fotoğraflar için tıklayınız...

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER