Perşembe, 22 Cumade’l Ûlâ 1447 | 2025/11/13
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

-Basın Açıklaması- Ey Şam-Suriye'deki Müslümanlar: Nusret, Batı'nın Yardımı Olmaksızın Gerçekleşecek ve Sadece Allahuteala'nın Yardımıyla Raşidi Hilafet Devleti'nin Kurulmasıyla da Tamamlanacaktır

Ey Şam-Suriye'deki halkımız, yaralanmaların ve iniltililerin arasında geçen bu günlerde, Allah'ın sizleri kendisiyle imtihan ettiği bir nusret doğmaktadır. O halde Rabbinizin sizlere emrettiği, Resulünüzün üzerinde yürüdüğü ve Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in ashabı olan ecdadınızın ona sarıldığı gibi olunuz. Zira Şam'ın dört bir tarafından büromuza ulaşan raporlar, Allah'ın, Resulünün, dininizin ve sizlerin düşmanı olan aşağılık bu facir rejimin kesinlikle devrileceğini müjdelemektedir... Nitekim rejim, Kuzey bölgesindeki ayaklanmacıların bir biri ardına kazandıkları zaferleri görünce aklını yitirmiş ve umutsuzca Şam halkının tamamını kucaklayan ayaklanmanın başladığından beri direnen "Atma" kasabasını vurmuştur. Batı ve Sahil bölgelerine gelince; rejimin, kendileri için en ufak tıbbî yada insanî yardımda bile bulunmadığı yaralıları tedavi etmedeki hainliği ortaya çıkmış ve ihmal sonucunda onlardan bazılarının uzuvları kesilmiştir. Doğu bölgesine gelince;  helak olmuş rejimin unsurlarından birçoğu, ayrılıp kaçmaktalar, saha komutanları dağılmakta, maneviyatları çökmekte ve liderlikle bağlantıları kesilmektedir. Güney bölgesine gelince; Golan sınırları bölgesine egemen olunduğu, Ahmed Cibril'in olduğu komplo yuvalarından bir yuvaya el konulduğu ve Horan'ın elinden kaçmasını hissetmesinden dolayı rejimin sarsıldığı bir süreç meydana gelmiştir. İşte bu, kararlı Dımeşk'ın kırsalından birbiri ardına gelen zafer haberleridir. Nitekim bizlere, Daria gibi kontrolü altında olduğunu iddia ettiği bölgelerdeki rejimin unsurlarının devrildiği ve ortada büyük kayıpların olduğu haberleri gelmektedir. Nitekim mücrim rejim, bunun farkına varmakta ve başıboş ve düzenbaz medyası da ister Merc el-Sultan'ın düşmesi sonucunda olsun isterse Meliha'da meydana gelenlerde olsun rejimin birliklerinde meydana gelen büyük kaymaları gizlemektedir. Zira Cumhuriyet Muhafızları, özellikle de hava kuvvetleri ile hava savunmanın dışında Dımeşk'ın kırsalındaki askerî birliklerin raporları, iktidarın neredeyse "sönmekte" olduğunu teyit etmektedir. Nitekim Baykuş hükümetin Enformasyon Bakanı'nın korkunç konuşması ile İmran ez-Zabi'nin, "savaş, karmaşıklığı, saldırganlığı ve tehlikeyi artırmaktadır" şeklindeki saptırması, efendisi olan rejimin sendeleyip devrilmek üzere olduğunu itiraf etmekten öte bir şey değildir. Zira onun iğrenç yüz ifadeleri, onları devirmeye ve Allahuteala'nın izniyle onların enkazlarının üzerine İslam Devleti'ni kurmaya azmeden ümmetten korkup ürktüğüne dair en büyük kanıttır.

Ey Dâr-ul İslam'ın Merkezi Nusret Şam'ındaki Müslümanlar!

Çok iyi biliniz ki; Allahuteala'nın fazlıyla nusrete, iki mızrak yada daha az bir zaman kalmış olup onun, facir Batı'nın yardımı olmaksızın gerçekleşeceğini göreceksiniz. Dolayısıyla ne bizim Batı'nın silahına ihtiyacımız vardır diyenlerin nede bizim kasap Beşar'ın yıktığı Suriye'yi imar etmek için Dünya Bankası'nın kredilerine ihtiyacımız vardır diyenlerin hiçbir delili yoktur. Aynı şekilde çok iyi biliniz ki; bu sahtekar Batı, kasap Beşar'a halef olmak isteyen yeni kuyruklarına dayanarak mübarek ayaklanmanızın meyvesini toplamaya çalışmaktadır. O halde bu hususta onlara imkan vermeyiniz. Zira gerek onlar gerek mücrim Beşar gerekse onun kuyruklarının hepsi aynıdırlar. Yine iyi biliniz ki; sizin için hak olan Allahu [Subhânehu ve Te'âla]'dır. O halde sadece O'na ibadet ediniz, O'ndan başkasına itaat etmeyiniz ve O'ndan başkasından yardım da dilenmeyiniz. Zira dininiz size yeter ve ondan başkasının yardımına da gerek yoktur. Dolayısıyla hak ve adalet ondadır ve batıla ve zalim Batı'ya başvurmaya da gerek yoktur. Ayrıca yine iyi biliniz ki; içinde bulunduğunuz sıkıntılı yaşamdan kurtuluşunuzun tek kaynağı Raşidi Hilafet Devleti'dir. Nitekim Allahuteala, şöyle buyurmaktadır:

فَإِمَّا يَأْتِيَنَّكُمْ مِنِّي هُدًى فَمَنِ اتَّبَعَ هُدَايَ فَلا يَضِلُّ وَلا يَشْقَى وَمَنْ أَعْرَضَ عَنْ ذِكْرِي فَإِنَّ لَهُ مَعِيشَةً ضَنْكًا وَنَحْشُرُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ أَعْمَى "Artık benden size hidayet geldiğinde, kim benim hidayetime ittiba ederse o, sapmaz ve bedbaht olmaz. Kim de benim zikrimden (Kur'an'dan) yüz çevirirse onun için sıkıntılı bir hayat olacaktır." [Taha 123 124]


Hizb-ut Tahrir
Suriye Vilayeti
Medya Bürosu Başkanı
Mühendis: Hişam el-Baba

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hollanda Dışişleri Bakanı Frans Timmermans'a, Gazze Saldırısı Hakkında Bir Cevap

Yahudi ordusunun Gazzze'ye yaptığı saldırının ardından Hollanda Dışişleri Bakanı, "İsrail'in" "göreceli" olarak kendisini tam savunma hakkının olduğunu açıklamış ve Gazze Şeridi'nde tırmanan şiddetin sorumluluğunu üstlenenlerin bizzat Filistinliler olduğunu, Hamas "İsrail'in" üzerine füzeler fırlatınca "İsrail'in" de bu füzelerle cevap verdiğini ve bunun sonucunda Filistinlilerin çektiği acıların Hamas'ın hatası olduğunu eklemiştir. Diğer bir ifadeyle Bakan, şuan tırmanan olayların nedeninin bizzat tırmanmayı başlatmalarından dolayı Filistinlilerin olduğunu kasdetmiştir.

Hollanda Dışişleri Bakanı'ndan böyle bir açıklama beklenmekteydi. Zira Hollanda hükümetinin, meşru olmayan Yahudi varlığını sınırsız bir şekilde sevdiği ve desteklediği bilinmektedir. Nitekim bu, geçmiş yıllar boyunca teyit edilmiştir. Ancak anormal olan şey, Hollanda hükümetinin olaylar hakkındaki ifade etme yöntemidir. Zira o, "göreceli" kuvvet kullanılması sözleriyle neyi kasdetmektedir? Yoksa modern ağır silahları, uzun menzilli füzeleri, parça tesirli bombaları, uçakları ve askerî teçhizatları olan bir ordunun, kendi yapmış olduğu Kassam füzelerinden başka hiç bir modern silah çeşidine sahip olmayan mazlum bir halka karşı müdahalede bulunabileceğini mi kasdetmektedir? Yoksa Bakan'ın "göreceliden" maksadı, Yahudi ordusunun, 13 "İsraillinin" ölmesi karşılığında 1400 Filistinlinin şehit olduğu 2009 yılındaki Gazze'ye yapmış olduğu saldırı mıdır? Ayrıca Bakan, hangi göreceli savunmadan bahsetmektedir?

Yahudi varlığı her ne zaman Filistinlilere saldırıda bulunsa, Yahudi varlığı Filistinliler tarafından atılan füzelere cevap vermiştir şekildeki aynı nağmelerin atıldığı mülahaza edilmektedir. Ancak ona yöneltilmesi geren soru şudur: Dışişleri Bakanı, şiddeti başlatanlar bizzat Filistinlilerdir şeklindeki açıklamalarında haklı mıdır? Çünkü bizler, saldırıdan önce cereyan eden hususlar hakkındaki raporları okuduğumuzda, tamamen farklı bir manzara görmekteyiz. Zira bu vahşî saldırılardan birkaç gün önce ve Kasım ayının tam beşinde, Yahudi ordusunun genellikle sözde "İsrail sınırına" yaklaşan 23 yaşında akli dengesi bozuk bir genç olan Ahmed Nehbânî'yi öldürdüğünü görmekteyiz.

08. Kasım'da, işgalci "İsrail" güçleri, sekiz tank ve dört buldozerlerle Gazze'nin güneyine saldırmışlar, ardından da arkadaşlarıyla futbol oynayan 13 yaşındaki bir çocuk olan Ahmed Yunus Hadar Ebu Dakka'ya ateş açmışlar ve ateş karnına isabet etmiş ve ardından hemen can vermiştir.

10. Kasım'da, Yahudi ordusu 16 yaşındaki Muhammed Usame Hasan Harara, 17 yaşındaki Ahmed Mustafa Halid Harara, 18 yaşındaki Ahmed Kemal ed-Derdesâvî ve 19 yaşındaki Matar Abdurrahman Ebu el-Ata olmak üzere dört Filistinli çocuğu öldürmüşlerdir. Ayrıca bunun dışında ortada, aynı şekilde başka on yaralı da bulunmaktadır.

11. Kasım'da, işgalci kuvvetler başka Filistinlilerimizi de katletmişler ve diğer 30 kişiyi de yaralamışlardır.

14. Kasım'da, işgalci güçler Kassam Tugayları Başkomutan Yardımcısı Ahmed Jabarî ile diğer on kişinin yanı sıra 11 aylık bebek ile ikizlere hamile olan bir kadını güpegündüz tasfiye etmişlerdir.

Bunlar,  Dışişleri Bakanı Timmermans'ın, şiddeti başlatanların bizzat Filistinliler olduğu şeklindeki açıklamalarının doğru olmadığı anlamına gelmektedir. Ayrıca şiddeti başlatanların kimler olduğuna bir bakmak istersek, Dışişleri Bakanı'na Yahudilerin 1948 yılında Batılıların onayıyla Filistin'i işgal ettiğini, sakinlerinden birçoğunu katlettiğini ve milyonlarcasını da sınır dışı ettiğini hatırlatırız.

Batı, ister bunu kabul etsin isterse etmesin Yahudi varlığı meşru olmayan bir varlık olarak kalmaya devam edecektir. Dolayısıyla bu tartışmaya ve kan banyosuna dönük tek çözüm, Filistin'in bu acımasız işgalciden kurtulmasıdır. Dolayısıyla da Filistin meselesinin çözümü işte budur. Nitekim bugün Müslümanların duygularına, Orta Doğu ve diğer İslam dünyasındaki gelişmelere bakan bir kimse, bu durumun çok yakında gerçekleşeceğini fark edecektir.


Okay Pala [Ebu Zeyn]
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Medya Temsilcisi
Hollanda

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Keyâni'nin Baltacılarının, Hizb-ut Tahrir'in Peşaver'deki Üyesini Kaçırmaları ve Hizb-ut Tahrir Şebâbına Karşı Asılsız İddialar Yamamaları Asla Hilafet Devleti'nin Kurulmasını Geciktirmeyecektir

Bugün Peşaver sokağında, Hizb-ut Tahrir üyesi hekim "Dr. Zülfikar", onlarca insanın huzurunda General Keyâni'nin baltacıları tarafından kaçırılmıştır. Nitekim onun kaçırılması, okuldan evlatlarını alıp evine giderken olmuştur. Bu ise General Keyâni'nin, tüm ulusun önünde suçu kanıtlanıncaya kadar "suçlunun" masum olduğuna itibar edilmesi gerektiğini söylemesine rağmen gerçekleşmiştir. Zira işte o, Hizb-ut Tahrir şebâbını masum evlatlarının önünden kaçırmaları için baltacılarını göndermektedir. Ya bir de hapishaneden kaçmış olsalardı?!

Aslında General Keyâni'nin, halka ve silahlı kuvvetlerine karşı hıyaneti, artık hiç kimseye gizli değildir. Zira Hilafet'e davet, halkın ve aynı şekilde silahlı kuvvetlerinin talep ettikleri bir davet haline gelmiştir. Nitekim bu, General Keyâni'yi üzüp onu hüsrana uğratmış ve bu onu, 05. Kasım'da bir uyarı açıklaması yayınmamaya itmiştir. Ancak bu uyarıdan sonra bile Hizb-ut Tahrir şebâbı siyasî mücadelelerini yoğunlaştırmışlardır. Buda Keyâni'nin aklını kaybetmesine yol açmıştır. Hatta onun hali, Hizb-ut Tahrir şebâbını dehşete kapılmış masum evlatlarının önünden kaçırmak gibi adi taktiklere başvurmaya kadar ilerlemiştir.

Bu şebâbın "suçları", kapitalist sistemi kökünden söküp atmak ve yeryüzünde Allah'ın dinini ikamet etmek için Hilafet'i kurmak yoluyla Pakistan'daki Amerikan hegemonyasını ortadan kaldırmak için barışçıl siyasî mücadelede bulunmaktır. Ayrıca Hizb-ut Tahrir şebâbına yönelik kaçırma operasyonları, hiç temeli olmayan asılsız fabrikasyon iddialarla olmuştur. Nitekim buna dair yeni örneklerden birisi, dün polisin Lahor şehrindeki beş şebâb için asılsız davalar uydurması olmuştur. Nitekim bu beş şebâbı, Hizb-ut Tahrir'in silahlı kuvvetlerinin konut bölgesinde kine teşvik eden stickerlarını yapıştırmakla suçlamışlardır. Halbuki stickerlar, aramızda bir yer bulmaması için Keyâni'nin hıyanetlerinin sona ermesini talep etmektedirler!

Hizb-ut Tahrir, General Keyâni'ye Hizb-ut Tahrir'in Pakistan Resmî Sözcüsü Navit Butt'un kaçırılmasının bile Hizb-ut Tahrir ile şebâbını korkutamadığını vurgular. Dolayısıyla şu an Dr. "Zülfikar'ın" kaçırılması ve Lahor'daki beş şebâba dönük hiç temeli olmayan davaların uydurulması da Hizb-ut Tahrir'in faaliyetlerini asla engelleyemeyecektir. Zira General Keyâni'nin işlemiş olduğu artan hıyanetlerini ifşa etmek için Hizb-ut Tahrir / Pakistan Vilayeti, "Keyani! Pakistan'ı En Çok Zayıflatan ve Hilafet'in Olduğu Sistemimizin Yönetime Ulaşmasıyla Savaşman Yoluyla Nefsini Ümmetten Ayıran Kesinlikle Sensin" başlıklı bir neşriyat yayınlamıştır.

Dikkat edin! General Keyâni çok iyi bilsin ki; onun İslam'a, ümmete ve kafirlerle yaptığı işbirliği ve yardımlaşmalar yoluyla silahlı kuvvetlerimize dönük hıyaneti, akıbetinin felaketi olacaktır. Zira İslam'ın galip geleceği, Allahu [Subhânehu ve Te'âla]'nın bir vaadi ve kerim Resulü [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in ise bir müjdesidir. Bundan dolayı "hain Keyâni'nin" önünde iki tercih bulunmaktadır:

Ya askerî liderlikten istifa edip muhlislerin, kapitalist rejimin olduğu fasit rejimi ortadan kaldırmalarına ve yaşam biçimi olarak İslam'ın tatbik edilmesi için Hilafet Devleti'ni kurmak yoluyla Amerikan hegemonyasına son vermelerine izin verecek.

Yada bu ümmet ile silahlı kuvvetlerinin elleriyle cezalandırılmayı bekleyecektir. Allahu Subhânehu'nun cezası ise daha şiddetlidir. Nitekim Sallallahu Aleyhi ve Sellem, şöyle buyurmuştur:

ثمَّ تَكُونُ مُلْكًا جَبْرِيَّةً فَتَكُونُ مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ تَكُونَ ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ أَنْ يَرْفَعَهَا ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةً عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ ثُمَّ سَكَتَ "Sonra Zorba Diktatörlük olacaktır. Böylece Allah'ın olmasını dilediği kadar olacak, sonra kaldırmayı dilediğinde onu da kaldıracaktır. Sonra (yeniden) Nübüvvet Minhâcı üzere [Râşidî] Hilafet olacaktır." Sonra sükut etti.


Şeyh Şehzad
حزب التحرير   
Hizb-ut Tahrir   
Resmi Sözcü Yardımcısı
Pakistan Vilâyeti

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Yahudi Devletine Şeytanın Vesveselerini Bile Unutturacak Olan Hilafet Devleti'nden Başka Kim Vardır

Mücrim Yahudi devleti, 14.11.2012 Çarşamba günü, Devlet Başkanı'nın iktidarı üstlendiği ilk anda ilk cürümü Perez'e bir güven mektubu göndermek olan ve lisan-ı halinde, samimi mektubumda gördüğün cevap işittiğin boş sloganlardan ibaret değildir diyen ayaklanmanın olduğu Mısır olmak üzere civar ülkelerin tepkilerini hiç hesaba katmaksızın Gazze'deki halkımıza ve Gazze Şeridi'ne karşı sürekli tırmandırdığı hava saldırısında Hamas Hareketi'nin silahlı kanadı Kassam Tugayları'nın önde gelen liderlerinden biri olan Ahmed Jabarî'ye suikast düzenlemiştir.

Ayaklanmanın olduğu Mısır'ın, Gazze'deki halkımıza yardım etmek için bir adım dahi ileri gitmesi imkansız mıdır? Yoksa o, devrik hükümetin izinden mi yürümektedir? Ayrıca Mısır'ın, -utanç verici bile olsa- Yahudi devletinin Mısır Büyükelçisi'nin çekilmesiyle ilgili formaliteden değil de gerçek bir karar yayınlaması imkansız mıdır?! Barış anlaşması hususuna gelince; Devlet Başkanı Mursî, Mısır'ın barış anlaşmasına bağlı kalacağını ve elinde "İsrail" ile olan anlaşmanın değiştirilmesine dönük "önerilerin" olduğunu ancak bir tarafın bunun yapılmasını istemediğini vurgulamaya başlamıştır. Nitekim Eski Amerika Başkanı Jimmy Carter'ın ondan aktardığı hususlar da işte budur.

İkinci mücrim devlet olan Amerika açısından olana gelince; onunla olan ilişkilerimiz, "ayrıcalıklıdır." Zira kısa bir süre önce Amerikan Devlet Başkanı, üvey çocuğu "İsrail" ile olan sınırsız dayanışmasına rağmen erken seçimini tebrik etmiştir. Nitekim Amerikan Savunma Bakanlığı Sözcüsü, "İsrail'in" düzenlemiş olduğu bir dizi baskınlarında Hamas Hareketi'nin üst düzey askerî liderlerinden biri olan Ahmed Jabarî'nin öldürülmesinin akabinde Gazze Şeridin'de gelişen durumun Washington'un "yakın takibinde" olduğunu söylemiştir. Dolayısıyla Yarbay Stephen Warren, Washington'un "İsrail'in" terörizme karşı kendisini savunma hakkının olduğunu" desteklediğini vurgulamıştır. Zira Warren, AFP'ye şöyle demiştir: "Bizler, (meselenin) bilincindeyiz ve durumu yakından takip etmekteyiz." Ve şöyle eklemiştir: "Bizler, terörizme karşı kendisini savunma hakkının olduğu noktasında ortağımız "İsrail" ile dayanışma içerisindeyiz." Peki böyle bir devlet, bize bir şey yapması için mi bekletilmektedir? O halde bu "ayrıcalıklı" olan devletle ilişkilerimize nasıl itibar edeceğiz?!

Tüm bunların ardından, "İslamcılar" olarak adlandırılan liderlerin karşımıza çıkıp ciddi ciddi "Mısır'ın, değişip özgürleştiğini" ve buna dair kanıtın ise Mısır'ın "İsrail'in" Gazze'ye yönelik saldırısını şiddetle protesto ettiğini bildirmek için Kahire'deki "İsrail" Büyükelçisi ile Tel Aviv'deki Büyükelçimizin çağrılması" olduğunu söylemeleri gerçekten çok trajedi komiktir. Peki sırf çağrıda bulunmak, şimdi değişimin ve özgürlüğün simgesi mi olmuştur?! Ayrıca bu "çağrıda bulunma", aynı şekilde devrik hükümetin yollarından biri değil midir?!

Kendisinden başka ilahın olmadığı Allah'a yemin olsun ki; Müslümanların Halifesi'nin liderlik ettiği ordular olmadıkça Beyt-ul Makdis asla kurtulamayacaktır. Zira yöneticilerimiz, hala kırılgan, yapay ve cüce Yahudi varlığının sınırlarını korumaktadırlar. Halbuki Yahudiler, Müslümanların Harun Raşid gibi arkasında savaşılan ve kendisiyle korunulan bir Halifesi olduğunu bilmiş olsalardı Gazze'deki halkımızı vurmaya cüret edebilir miydi? Zira onun, Yahudilere tepkisi şöyle olurdu: "Müminlerin emiri Harun Raşid'ten Yahudilerin köpeği Natenyahu'ya; hiç işitmediğiniz bir cevap göreceksiniz. Vallahi sizleri topraklarımızdan söküp atacak ve sizleri, denizlerin balıkları ile yeryüzünün haşaratlarına yem yapacağım ey maymunların ve domuzların kardeşleri!"

وَاللّهُ غَالِبٌ عَلَى أَمْرِهِ وَلَـكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَعْلَمُونَ "Şüphesiz ki Allah, emrine galiptir. Velakin insanların çoğu bunu bilmezler!" [Yusuf 21]


Hizb-ut Tahrir
Mısır Vilâyeti
Medya Bürosu Başkanı
Şerif Zâyid

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Fiyatların Yükselmesi, Bütçe Açığı Değil Rejimin İflasıdır

Ürdün rejiminin, Ürdün'deki insanların yaşadığı kötü ekonomik duruma rağmen yakıt fiyatlarını yükseltmesiyle ilgili kararı, bu rejimin sadece malî ve ekonomik olarak iflas ettiğine değil kesinlikle siyasî olarak da iflas ettiğine delalet etmektedir. Zira kafir kapitalist sistemi tatbik etmenin doğal bir sonucu olan bu rejim, yoksulların ceplerinden çalmayı ve kamu mallarını yolsuzların elleriyle gasbetmeyi alışkanlık haline getirmiştir.

Ey Ürdünde'deki Müslümanlar, kerim Nebiniz [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], şöyle buyurmaktadır:

مَنْ دَخَلَ فِي شَيْءٍ مِنْ أَسْعَارِ الْمُسْلِمِينَ لِيُغْلِيَهُ عَلَيْهِمْ فَإِنَّ حَقًّا عَلَى اللَّهِ تَبَارَكَ وَتَعَالَى أَنْ يُقْعِدَهُ بِعُظْمٍ مِنَ النَّارِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ "Kim Müslümanlara karşı fiyat arttırmak için onların fiyatlarından bir şeye müdahale ederse, o kimseyi kıyamet gününde bir ateş yığınına oturtmak Allah'ın üzerine hak olur." [Ebu Davud rivayet etti] Dolayısıyla bu rejim sizlere, fesat kapılarından başka girecek bir kapı bırakmamıştır. O halde sizin için hak açığa çıktığı, ayıplar ifşa olduğu ve size karşı yapılan zulüm taşları bile konuşturacak hale geldiği halde daha ne zamana kadar sessiz kalacaksınız. Yoksa yöneticilerinizle birlikte haliniz, (kurdun gözetleyip durduğu koyunun) hali gibi olur.

Her bir Müslümanın bu rejime karşı alması gereken tavır, siyasî reformlara veya anayasal değişikliklere veya parlamenter hükümetlere çağrıda bulunmak olmamalıdır. Zira bunların hepsi, sizleri sahih çözümden çeviren ve rejimin, popülist meşruiyet sayesinde bütün kötülüklerini üretmeye geri döndüren çağrılardır. Bilakis Allah'ın sizden razı olacağı tavır, yegane sahih çözümdür ki oda; ülkemizde küfrün hiçbir kökünü yada dalını bırakmayacak köklü bir değişim yapmak, kapitalizm ve laikliği kökünden söküp atmak, Ürdün'ü sömürgeci kafirin ayırdığı ve bununla birlikte Sykes-Picot sınırları içinde kapitalizm ile yöneltildiği sürece kim tarafından yönetildiğine bakmaksızın kendisine bağlı olarak kalmaya devam etmesi amacıyla sorunlarını ortaya çıkardığı asıl parçasına geri döndürmek için çalışmak yoluyla İslam şeriatını tatbik edip yeniden İslam, ama sadece İslam esası üzerine bir sistem kurarak İslamî hayatı yeniden başlatmak için çalışmaktır. Peki o halde icabet edecek misiniz?

وَمَنْ أَعْرَضَ عَنْ ذِكْرِي فَإِنَّ لَهُ مَعِيشَةً ضَنكًا وَنَحْشُرُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ أَعْمَى قَالَ رَبِّ لِمَ حَشَرْتَنِي أَعْمَى وَقَدْ كُنتُ بَصِيرًا قَالَ كَذَلِكَ أَتَتْكَ آيَاتُنَا فَنَسِيتَهَا وَكَذَلِكَ الْيَوْمَ تُنسَى وَكَذَلِكَ نَجْزِي مَنْ أَسْرَفَ وَلَمْ يُؤْمِن بِآيَاتِ رَبِّهِ وَلَعَذَابُ الْآخِرَةِ أَشَدُّ وَأَبْقَى "Her kim de Benim zikrimden (hidayetimden) yüz çevirirse şüphesiz onun sıkıntılı bir hayatı olacak ve Biz onu, Kıyamet Günü kör olarak haşredeceğiz. O diyecek ki: "Rabbim! Beni neden kör olarak haşrediyorsun? Oysa ben hakikaten görür idim." (Allah) şöyle der: "İşte böyle! Sana ayetlerimiz geldi ama sen onları unuttun. İşte böylece bugün de sen unutuluyorsun! Doğru yoldan sapanı ve Rabbinin ayetlerine inanmayanı işte böyle cezalandırırız. Ahiret azabı, elbette daha şiddetli ve daha süreklidir." [Tâ-Hê 124-126]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- İsteseniz de İstemeseniz de Hilafet Olacaktır

Vatan Gazetesi, 13.11.2012'de "Emniyet, Hilafet Hücrelerine Saldırmak İçin Mursî'nin Onayını Beklemektedir" başlıklı bir haber yayınlamıştır. Ayrıca gazete, 12.11.2012'de emniyet birimlerinin, "Medinet Nasr hücresine" yapılan baskın sırasında sözde "Mısır'ın Fethi Belgeseli'nin" bulunmasının ardından 22 hücrenin izlenmesinde başarılı olduğunu yayınlamış ve gazete, belgenin Mısır'da İslamî Hilafet'i ilan etmek için uygulanacak adımları içerdiğini söylemiştir.

Hizb-ut Tahrir /  Mısır Medya Bürosu, bu haber hakkında şöyle bir yorumda bulunmuştur:

Görün o ki Hilafet meselesi ve Mısır'da Hilafet'in kurulması için aktif bir şekilde çalışmak, ayaklanmanın ardından rejimin dikkatini çekmeye başlamıştır. Nitekim Mısır'ın emniyet birimlerine önemli bilgiler sağlayan rejimin arkasındaki zalim ve zorba devlet Amerika, sözde Medinet Nasr hücresindeki tutuklamaya katkıda bulunmuştur. Çünkü onlar, ümmetin Hilafet talebi çevresinde dolandığını görmektedirler. Çünkü onlar, sırf isminin zikredilmesi bile kendilerini korkutan Hilafet'i kurmak için çalışan Mısır'daki Hizb-ut Tahrir'in harekete geçtiğini görmektedirler. Dolayısıyla onların, insanları ve Hilafet isminden bahsedenleri korkutmak ve Hilafet'i kurmak için çalışanlara darbe indirmeye dönük bir gerekçe oluşturmak amacıyla Hilafet için çalışanları silahlı çalışmayla ilişkilendirmeye çalıştıkları görülmektedir.

Emniyet birimleri tarafından yapılan tüm bu habis plan ile ümmetin düşmanlarının onun arkasında durması, şaşırtıcı olmayan bir husustur. Ancak şaşırtıcı olan husus, Hilafet'e ve onu kurmak için çalışanlarına dönük bu çarpıtma kampanyasına, özellikle Sedat ve devrik lider Mübarek günlerinde İslam Devleti'ni kurmak için mücadele edenler olmak üzere bizzat İslamî akımlardan olanların katkıda bulunmalarıdır. Zira aynı "Vatan" Gazetesi'nde yayınlanan haber yorumda, Cemaat-i İslamîyye'nin liderlerinden Şeyh Kerem Zühtü'nün şu sözlerini işitmekteyiz: "Hilafet'in yeniden canlanması hakkındaki söylentiler sırf sloganlar olup onun bir kez daha canlanması imkansızdır. Çünkü Hilafet, bu asır için elverişli değildir. Ayrıca Hilafet'in, Mısır gibi İslam vilayetlerinden olan bir vilayette ilan edilmesi de imkansız olup en fazla ulaşabileceğimiz şey, Avrupa Birliği benzeri bir birliğin kurulması olacaktır." Ayrıca Zühtü, "İnsanları bu gibi konuşmalarla meşgul etmemizden önce açların doyurulmasını, hastaların tedavi edilmesini ve işsizlere iş bulunmasını" talep etmiştir. Peki o halde Şeyh, sırf sloganlar için mi mücadele etmektedir? Ayrıca  ona ne oldu da gece gündüz laikler ile yardakçılarından işittiğimiz bu gibi sözleri sarfetmektedir?!

Kemal Habib'e gelince; şöyle demektedir: "İslamî Hilafet fikri, "çocuksu" bir karaktere sahip olmaktır. Çünkü cihadî hareketler, Hilafet'in insanların sorunlarına çözüm olacağına inanmaktadırlar. Aslında Hilafet'in siyasî ve içtimaî vakıası, şuan yaşadığımız şeylerden tamamen farklıdır." Peki bu, bizzat çocuksu bir konuşma değil midir? Ayrıca bu cesur mücahidin durumu, bu dereceye nasıl geldi acaba?! Zira o, şeri bir hükmü ve Rabbanî bir farzı, çocuksu bir karaktere sahip olmak şeklinde nitelendirmektedir. Bundan daha şaşırtıcı olanı ise; Şeyhin oğlu Ömer Abdurrahman'ın (Allah babasını esaretten kurtarsın), 09/11 günü Amerikan Büyükelçiliği'nin yakınlarındaki şeriatın tatbik edilmesi cumasında insanlara, Hizb-ut Tahrir ile Hilafet'e davet edenlerin yasaklanması ve onların boykot edilmesini ve "yalancı" sloganlara sürüklenmemesini talep etmesi şeklindeki söylemini duymamız olmuştur. Peki bu, garip ve şaşırtıcı değil midir?! Neden bu uyarıyı yaptığını bize haber versin bakalım? Dahası bunun, şeriatın tatbik edilmesi cumasıyla ne ilgisi vardır? Gerçekten:

فَإِنَّهَا لا تَعْمَى الأَبْصَارُ وَلَكِنْ تَعْمَى الْقُلُوبُ الَّتِي فِي الصُّدُور "Ama gerçek şu ki, gözler kör olmaz; lakin göğüsler içindeki kalpler kör olur." [Hac 46]


Hizb-ut Tahrir
Mısır Vilâyeti
Medya Bürosu Başkanı
Şerif Zâyid

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Yahudi Varlığının Silahsız Gazze Halkına Zorbalık Etmesinin Nedeni, Otoritenin Uysallığı ve Zırar Yöneticilerdir

Mücrim Yahudi varlığı, Arap rejimleri ile otoritenin utanç verici ve devam eden uysallık durumunu istismar ederek Çarşamba gecesi, Gazze halkına dönük geniş bir hava bombardımanı kampanyası düzenlemiştir. Nitekim birçok erkek ve çocuklar şehit düşmüş olup bu şehitlerin önde gelenlerinden biri de Kassam Komutanı Ahmed Jabari olduğu gibi ödlek saldırılara açık göğüsleriyle ve hafif silahlarla karşı koyan Gazze halkına yönelik barbarca saldırı hala devam etmektedir.

Bu ödlek saldırı, Yahudi varlığının, yeni Mısır rejimin rolünün Yahudi varlığını koruyan uzun vadeli bir ateşkesin yapılması için Yahudi varlığı ile Gazze otoritesi arasındaki arabuluculuk rolünü geçemeyeceğini fark etmesinin ve otoritenin başkanının, Filistin'in genelini Yahudilere feragat ettiğini, Filistin halkının 48 yılında işgal edilmiş yerleri talep etme yada buralara geri dönme hakkının olmadığını vurgulamasının ardından gerçekleşmiştir. Dolayısıyla o, sadece Birleşmiş Milletleri'nde gözlemci üye olması sıfatıyla 67 yılında işgal edilmiş kağıt üzerindeki kıytırık devletini tanımak için çalışmaktadır.

Yahudi varlığının küstahlığı ve saldırganlığı artınca, Türkiye, Katar, Suudi Arabistan, İran, Mısır ve diğer zırar yöneticiler, defalarca rollerinin medya yaygarasından ve Gazze ve Ramallah otoritelerine para kırıntıları vermekten öteye geçmediğini vurgulamışlardır. Zira onlar, enva çeşit yeni silah ve füzeleri deneyen işgalci Yahudilerin uçaklarının kendilerini bombaladıklarında yakınını kaybedenlerin, kadınların, yaşlıların, çocukların ve silahsız erkeklerin yardım çığlıklarını işitmeyecek kadar sağır, dilsiz ve kördürler.

Ceza güvenliği olan bu mücrim Yahudi varlığı, suikastlarına devam etmektedir. Peki terörist ellerin uzandığı kaç komutan vardır?! Nitekim bunların arasında Ebu Cihad, Şeyh Ahmed Yasin, Komutan Şeyh Rantisî ve diğer şehitler bulunmaktadır. Peki yöneticiler, bir daha geri dönmemesi için bu Yahudi varlığının liderlerine suikast düzenlemek amacıyla uçaklarını harekete geçirmişler midir? Yoksa zırar yöneticilerin yanındaki uçaklar, Suriye, Pakistan ve diğer yerlerde meydana geldiği gibi sadece halkları bombalamak için mi vardır?!

Her aklı başında olanın nezdinde algılanan gerçek, bu rejimlerin, Amerika ile Batı'nın Yahudi varlığını korumak ve dışarıda ayaklanmaya dönük bir koalisyon oluşturmak için en son olarak Katar'da meydana geldiği üzere halklara komplo kurmak için ortaya çıkarıp türettiği rejimler olduğudur. Nitekim bu koalisyon, Batılı çıkarlar ile Yahudi varlığının korunması amacıyla mücrim Esad rejimine alternatif olması için Amerika ile Avrupa'nın bakış açısına göre yapılmıştır. Peki o halde halklarına komplo kuran bu rejimler, Filistin'i kurtarmak yada Gazze halkına veya yardım çağrısında bulunan diğer Müslümanlara yardım etmek için nasıl ordularını harekete geçirecekler ki?

Yahudilerin tekrar eden saldırılarına karşı gerçek tepki, Filistin halkına yardım etmek, mücrim Yahudi varlığını ortadan kaldırmak ve Filistin ile halkını İslamî ümmetin kucağına geri döndürmek için orduların harekete geçirilmesidir. O halde gerek kendi boyunlarına gerekse ümmetin boynuna musallat olan siyasilerin hıyanetlerini fark etmelerinin ardından ordu liderlerinin üzerine düşen, bu yöneticileri kökünden söküp atmaları, kendilerine Allah'ın kitabı ve Resulünün sünneti ile hükmedecek ve Filistin ve diğer işgal edilmiş İslam ülkelerini kurtarmak için kendilerine liderlik edecek bir imama biat etmeleridir. İşte sizin aranızda ve sizinle birlikte olan Hizb-ut Tahrir bunun için çalışmaktadır. O halde Allah'ın izniyle İslam'ı ve ehlini izzetli kılmak ve küfrü ve ehlini de zelil kılmak için ona nusret veriniz.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اسْتَجِيبُوا لِلَّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْيِيكُمْ "Ey iman edenler! Allah ve resulü sizi, size hayat verene davet ettiğinde icabet edin." [el-Bakara 183]

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER