Perşembe, 22 Cumade’l Ûlâ 1447 | 2025/11/13
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Madem Kokuşmuş İngiliz Sistemini Çöpe Atıyorsunuz, O Halde Neden İslam Nizamına Yönelmiyorsunuz?

  • Kategori Türkiye
  •   |  

AKP Milletvekili ve Meclis Anayasa Komisyonu Başkanı Prof. Burhan Kuzu, gündemdeki başkanlık sistemi tartışmaları konusunda son günlerde televizyon kanallarına yaptığı çarpıcı açıklamalarla Türkiye Cumhuriyeti rejiminin çirkin yüzünü bir kez daha ifşa etmiştir. Her ne kadar bu ifşaat, başkanlık sistemini haklı ve gerekli göstermeye yönelik çirkin bir çabanın ürünü olsa da, yıllardır halkın nasıl aldatıldığını gözler önüne seren ibretamiz açıklamalardır.

Sayın Kuzu, CNNTürk TV'de katıldığı bir programda şöyle diyordu: "Bugünkü modellerde denetim diye bir şey yok. Parlamenter rejimde parlamento diye bir şey yok, adı var kendi yok, milletvekili diye bir şey yok, adı var kendi yok, komisyonlar diye bir şey yok, adı var kendi yok, bunları inanarak söylüyorum." Doğru söylüyor söylemesine de, bu milletvekilleri, bu komisyonlar, bu parlamento ve bunların dayandığı laik demokratik cumhuriyet rejimi hakkında bugüne kadar halka söylenen ve bundan sonra da söylenegelecek yalanlar ne olacak? Kuzu konuşmasına şöyle devam ediyordu: "Temsilde adalet ve istikrar sağlanamadığı için bu modelde, %10'luk gibi aklın almayacağı bir baraj koymak zorunda kalmışız, aklın almayacağı dediğim bu barajı ben hep savunuyorum, niye savunuyorum, başka çare yok çünkü. Kaldırdığın zaman perişan olursun." Madem temsilde adalet ve istikrar yok, o halde hükümetin ve muhalefetin meşruiyeti yok demektir, öyle değil mi? Aynen Sayın Kuzu'nun açık açık ifade ettiği gibi: "Ben şimdi soruyorum, Allah aşkına, şimdi şu anda gündemde 6 tane bakan hakkında 7 gensoru var. Şimdi 7 tane gensoru, buradan Anayasa Komisyonu başkanı olarak diyorum ki, 7 gensorunun 7'si de Salı ve Çarşamba günü görüşülecek, hepsi de reddedilecek. Nereden biliyorum ben bunu? Şuradan biliyorum, çünkü parlamenter modellerde mutlak disiplin vardır, başka da çaresi yoktur. Muhalefet kabul oyu verecek, bizimkiler de red oyu verecekler. Hep böyle olmuştur. Bana biri çıksın desin ki parlamenter modelde Türkiye dahil başka ülkelerde filan bakan gensoruda düştü. Böyle bir örnek yok! Adı var, kendi yok! Denetimmiş, neyin denetimi? Hükümet benim içimden çıkıyor, benim parçam, o bakan hakkında ben affedersin Şeytana uyar gibi muhalefete uyup da niye hayır oyu vereyim? Neden düşüreyim ben oradaki kendi bakanımı, hatası olsa bile?"

Sayın Kuzu, en çarpıcı ve en isabetli düşüncesini ise Habertürk TV'de katıldığı bir programda şöyle ifade ediyordu: "Türkiye'deki parlamenter model kokuşmuş bir İngiliz sistemidir." Oysa şimdilerde yapılmak istenen; parlamenter modele dayalı bu kokuşmuş demokratik, laik, cumhuriyetçi İngiliz sistemi yerine, bir o kadar kokuşmuş olan, belki de daha beter ve yine demokratik, laik, cumhuriyetçi olan başkanlık modeline dayalı Amerikan tipi küfür sisteminin getirilmesidir.

Hükümet içinde muteber bir şahıs olan Burhan Kuzu'nun bu itirafları, 80 senedir savunulan, bekası uğrunda nice insanların hayatının karartıldığı, Müslümanların yıllarca küfür hükümlerine mahkûm edildiği ve AKP'nin de son 10 yıldır ıslah etmeye çalıştığı bu kokuşmuş sistemin, şu anda pazarlanmaya çalışılan Amerikan patentli başkanlık sisteminden şekilsel özelliklerden ve uydu frekanslarından başka hiçbir farkı olmadığının apaçık ispatıdır. Soruyoruz: Müslümanların kendi yönetim sistemi yok mu ki, sömürgeci İngiliz ve Amerikan sistemlerine muhtaç oluyoruz, onlardan medet umuyoruz, birini kokuşmuş ilan edince hemen öteki kokuşmuşa sarılıyoruz?

Yalnızca Türkiye halkı için değil, tüm Müslümanlar, hatta tüm insanlık için en sahih ve en hayırlı sistemin İslam Nizamı olduğunu, yegâne kurtuluş yolunun Rasulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in metodu üzere İkinci Raşidi Hilâfet Devleti'nin kurulması yoluyla İslami hayatın yeniden başlatılması olduğunu anlamaları için daha ne kadar itiraf işitmeleri gerekecek?

قُلْ هَلْ نُنَبِّئُكُمْ بِالْأَخْسَرِينَ أَعْمَالًا، الَّذِينَ ضَلَّ سَعْيُهُمْ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَهُمْ يَحْسَبُونَ أَنَّهُمْ يُحْسِنُونَ صُنْعًا "De ki: Size, (yaptıkları) işler bakımından en çok hüsrana uğrayanları bildirelim mi? (Bunlar;) iyi işler yaptıklarını sandıkları halde, dünya hayatında çabaları boşa giden kimselerdir." [Kehf 103-104]

Devamını oku...

Sizin İnsanlığınız Tel Örgülerin Ötesine Geçemiyor mu?

  • Kategori Türkiye
  •   |  

Türkiye sınırının sıfır noktasında bulunan ve muhalifler tarafından geçtiğimiz günlerde ele geçirilen Rasulayn kasabası, iki gündür katil Esed'in uçakları tarafından acımasızca bombalanıyor. Gerçek olduğu kadar acı olan ise Şanlıurfa'nın Ceylanpınar ilçesinin bir mahallesi gibi olan bu topraklarda yaşanan zulmün, Türkiye topraklarından kolayca görülmesi ve Rasulayn sokaklarındaki çığlıkların Türkiye'den çok rahat bir şekilde duyulmasıdır. Bu nedenle bütün televizyon kanalları komşu ülkede yaşanan katliamı görüntüleyebilmek için kameralarını sınırın diğer tarafına çevirmişler ve sadece birkaç yüz metre ötede patlayan bombaları görüntüleme yarışına girmişlerdir.

Suriye'de zalim Esed yönetimine karşı kıyam hareketi başlamadan önce bu bölgede yine kameralar olur ve bayram günlerinde iki ülkede bulunan akrabaların bayramlaşmak için sınırı geçmeleri haber yapılırdı. Ailelerin bir kısmının sınırın diğer tarafında olduğu, her iki tarafın birbirlerinden kız alıp verdiği bu topraklarda görüldüğü üzere Ceylanpınar ile Rasulayn bir bütündür. Dil, din ve akrabalık bağı ile birbirlerine bağlı olan bu insanları birbirlerinden ayıran tek unsur, Lozan Antlaşması gereği aralarına çekilen tel örgüler, masa başlarında çizilen suni sınırlardır. Kâfirler tarafından çizilen sınırları korumak için çekilen bu tel örgüler, bölge halkı tarafından kolayca aşılırken, Türkiyeli yöneticiler nezdinde aşılamaz kabul edilmiştir. Çünkü onlar efendileri tarafından konulan sınırları aşmamayı şiar edinmiş ve iktidar koltuğunda bu sınırlara bağlı kaldıkları sürece oturacaklarını kabullenmişlerdir. İşte bunun için de sahih ve güçlü bir irade sergilemekten mahrumdurlar. O bakımdan devletlerarası sularda uçtuğu ve hasmane bir tutum içerisinde bulunmadığı belirtilen Türk savaş uçağının Suriye tarafından düşürülmesinden sonra, "Türk ordusunun 'angajman kuralları' değişmiştir. Suriye rejimine ait, sınırlarımıza yaklaşan her askeri unsur, tehdit olarak algılanacaktır" diyen Erdoğan, neredeyse sınırın üzerinde uçan ve bazen de sınır ihlali yaparak Müslümanları bombalayan Suriye uçaklarını görmezden gelmektedir. Savunma Bakanı da "eğer sınır ihlal edilirse harekete geçilecek" diyerek yeni bir aldatmacaya girişmektedir. Konuştukları ile yaptıkları birbirinden tamamen farklı olan Başbakana sesleniyoruz:

Ey Başbakan! Ortaya atmış olduğunuz 2071 vizyonunu gerçekleştirmek için tüm gücünüzle Rabbinizi razı etmeniz gerektiğini bilmiyor musunuz? Onu razı etmenin şer'i hükümlere tabi olmaktan geçtiğinin bilincinde değil misiniz? Tarih boyunca Müslümanlar, Sultan Alparslan gibi ölümü göze alarak cihad eden yöneticilerin peşinden gitmiş, onun arkasında ve onun ordusunda ölmeyi şeref saymışlardır. O ki Müslümanların duasını alarak kâfirlerle mücadele ederken, siz kâfirlerin desteğini alarak Müslümanların enerjisini tüketen bir paratoner vazifesi gördüğünüzü bizzat kendi ağzınızla itiraf etmiyor musunuz? Atalarınız davet ve cihad ile Kâfirlere İslam'ı taşırken, siz model ortak rolüne bürünüp Müslümanlara laiklik ve demokrasi pazarlama cüretinde bulunmuyor musunuz? Ecdadınız zalimin elini kırıp mazlumun yanında olmayı izzet addederken, siz bombalar altında inleyen mazlumların yanında olmaktansa Suriye Ulusal Konseyi ve yeni türetilen Suriye Devrimi Muhalefet Güçleri Koalisyonu denilen kukla yapılanmaların yanında durarak sömürgecilerin planına alet olmuyor musunuz?

Ey Başbakan! Allah'ın sizi mükellef kıldığı sorumlulukların sınırın diğer tarafındaki Müslüman kardeşlerinizi kapsamadığını mı düşünüyorsunuz? Rabbimizin, en başta iktidar sahibi olarak sizi hedef alan şu ayetini hatırlamıyor musunuz? وَمَا لَكُمْ لاَ تُقَاتِلُونَ فِي سَبِيلِ اللّهِ وَالْمُسْتَضْعَفِينَ مِنَ الرِّجَالِ وَالنِّسَاء وَالْوِلْدَانِ الَّذِينَ يَقُولُونَ رَبَّنَا أَخْرِجْنَا مِنْ هَذِهِ الْقَرْيَةِ الظَّالِمِ أَهْلُهَا وَاجْعَل لَّنَا مِن لَّدُنكَ وَلِيًّا وَاجْعَل لَّنَا مِن لَّدُنكَ نَصِيرًا "Size ne oluyor da Allah yolunda ve "Rabbimiz! Bizi, halkı zalim olan bu şehirden çıkar, bize tarafından bir sahip gönder, bize katından bir yardımcı yolla!" diyen zavallı erkekler, kadınlar ve çocuklar uğrunda savaşmıyorsunuz?" [Nisa 75] Elinizde bulunan imkânları, bu zulmün ortadan kaldırılması için kullanmadığınız takdirde yarın Hesap Günü size büyük bir sorumluluk ve vebal getirmeyeceğini mi zannediyorsunuz? Vallahi işte bu var ya, korkunç bir yanılgı ve sizden önceki tüm yöneticileri ateşe götüren feci bir gaflettir. Umulur ki akledersiniz.الدِّينُ النَّصِيحَةُ ، قُلْنَا : لِمَنْ يَا رَسُولَ اللَّهِ ؟ قَالَ : لِلَّهِ ، وَلِكِتَابِهِ ، وَلِرَسُولِهِ ، وَلأَئِمَّةِ الْمُسْلِمِينَ وَعَامَّتِهِمْ Rasulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem] şöyle buyurmuştur: "Din nasihattir." Dedik ki: "Kimin için Yâ RasulAllah?" Buyurdu ki: "Allah için, Kitâbı için ve Rasulü için, Müslümanların liderlerine ve genelinedir."

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Ey Şam'daki Halkımız: Esad Rejimi Sona Ermekte ve Onun Temelleri Parçalanmaktadır O halde Sakın Medyanın Yalanları Sizleri Aldatmasın...

Bu facir rejimin son kalesi olan Şam rejiminin birimlerinde, örümcek yuvasından daha çürük olan habis Beşar devletinin ani bir şekilde devrileceğinin kaçınılmaz olduğuna dair panik ve korku haberleri yayılmaktadır. Uzak yakın herkes bilmektedir ki mücrim Beşar'ın ordusu olan zalim ve nankör ordunun moral gücündeki bitkinlik, yorgunluk ve gerilme hali, İran, Mâlikili Irak ve Nasrallahlı Lübnan gibi onun ilan edilen müttefiklerinin beklediği boyuta ulaşmıştır ki buda rejimin her an devrileceğidir. Nitekim rejimin büyük destekçi olan Amerika ile Rusya'da bu tür beklenti içerisine girmişlerdir... Onların bölgedeki titiz girişimleri ise sadece onlardan ve Müslümanların burunlarının direklerini sızlatan cürümsel eylemlerinden nefret eden İslam ümmeti önündeki yüzsularını korumak içindir. Zaten küstah mücrim Lavrov'un İslamî bölgedeki turu da sadece bu bağlamdadır. Zira Amerika Birleşik Devletleri, Beşar rejiminin işinin bittiğini artık fark etmiştir. Bundan dolayı o, hızlı bir şekilde davranarak sığınağı olan asalaklarıyla birlikte ajanını ani bir şekilde devrilmekten kurtarmak için ayaklanmayı sarmalamak istemektedir. Ancak Amerika eski ajana halef olacak yeni bir ajanı hazırlamasının ardından rejimin devrilmesini istemektedir. Dolayısıyla o, şu an bunun için çabalayıp adımlarını hızlandırmaktadır. Çünkü Beşar, bu hazırlık olmaksızın ani bir şekilde devrilirse, şüphesiz onun devrilmesi hem yankılı olacak hem de Amerika'yı şok edecektir. Zira böylece gerek Amerika gerek misyonu gerek laikliği gerek demokrasisi Allah'ın izniyle bir daha geri dönmemek üzere Şam'dan söküp atılacaktır.

Ey Gururlu Özgür Şam'daki Kahramanlar!

Çok iyi biliniz ki; sebatınız ve habibiniz Muhammed [Aleyhi's Salatu ve's Selam]'ın râyesi olan eL-Ukab râyesi altındaki birlikteliğiniz, kuvvetinizin merkezi ve düşmanınızın ölümüdür. O halde bu râyeyi, el-Kavî ve el-Aziz olan Allah'ın izniyle sizin dârınız Dâr-ul İslam'ın merkezinde Allah'ın indirdikleriyle hükmetmesi üzere biat edeceğiniz Halife'ye teslim edinceye kadar onun abdestli ellerinizle kaldırılmış bir şekilde kalması için azmediniz. Zira o, bu râyeyi izzet ve nusret semalarında dalgalandırarak yükseltecektir... O halde gerek Ulusal Konsey gerek revize edilmiş yada genişletilmiş çeşitli isimlendirmeler gibi sahte oluşumlar sakın sizleri aldatmasın. Zira seçilen bu isimler ister İstanbul'da ister Amman'da isterse Doha'da tamamlanmış olsun bunların tamamı Allah'ın haklarında bir Sultan indirmediği isimler olduğu gibi ne bunların başı nede sonu haktan hiçbir şey ifade etmemektedir.

Ey Sadık Ayaklanmacılar.... Ey Şam'ın Özgürleri!

Allah ile birlikte olunuz ki Allah da sizinle birlikte olsun. Zira bu, bizzat gözlerinizle şahit olduğunuz kerim Resulünüzün müjdeleridir. Nitekim rejim, kucağında olduğunu iddia ettiği Şam'ın Dımeşk'inin ve aynı şekilde nusret ve fethin müjdelerinin olduğu vahanın çevresinde parçalanmaktadır. Nitekim Ebu Davud Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: إن فسطاط المسلمين يوم الملحمة بالغوطة، إلى جانب مدينة يقال لها: دمشق، من خير مدائن الشام "Guta'daki katliam günü, Müslümanların sığınağı, Şam şehirlerinin en hayırlısı olan Dımeşk'tir."

O halde sabredin, sebat gösterin ve birbirinize sımsıkı sarılın. Zira rejim, neredeyse devrildi devrilecek. Hatta kendisini İran'ın kucağına atması bile onu kurtaramayacaktır. Oysa bunun sebebi, kendi çürük rejiminin çatırdamasından dolayıdır. Çünkü onun tabiileri, Suriye'deki Müslümanlara yönelik savaşının ayrımcı bir taifecilik olduğunu fark etmişlerdir. Ayrıca artık onun gizli olan iğrenç mahremleri ifşa olmuştur. Nitekim önümüzdeki günlerde saklı olanlar ise çok ama çok daha büyüktür. Keşke bilmiş olsaydınız. Bu yüzen Kur'an-il Kerim'de sizler için kısas ve ibretler vardır. O halde ibret alın ey akıl sahipleri! Zira Allahuteala, şöyle buyurmaktadır: فَلَمَّا قَضَيْنَا عَلَيْهِ الْمَوْتَ مَا دَلَّهُمْ عَلَى مَوْتِهِ إِلَّا دَابَّةُ الْأَرْضِ تَأْكُلُ مِنسَأَتَهُ فَلَمَّا خَرَّ تَبَيَّنَتِ الْجِنُّ أَن لَّوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ الْغَيْبَ مَا لَبِثُوا فِي الْعَذَابِ الْمُهِينِ "Süleyman'ın ölümüne hükmettiğimiz zaman, onun öldüğünü, ancak değneğini yiyen bir ağaç kurdu gösterdi. (Sonunda yere) yıkılınca anlaşıldı ki cinler gaybı bilselerdi, o küçük aşağılayıcı azap içinde kalmazlardı." [Sebe 14]

O halde Allah'ı çokça tekbir getiriniz... Allahuekber ve Lillehilhamd.


حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Suriye Vilayeti
Medya Bürosu Başkanı
Mühendis: Hişam el-Baba

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Filistin ve Gazze'nin, Aşağılık Emirlere Değil Fatih Halifelere İhtiyacı Vardır

Yahudilerin baskınları ile Gazze halkını bombalamalarının ve onları katletmelerinin gerçekleşmesi üzerine ve gökyüzünün Yahudilerin uçaklarından ve onların ölüm kargalarından neredeyse bir saat bile boş kalmadığı bir sırada Katar Emiri, eşi ve Dışişleri Bakanı, gökyüzündeki Yahudi uçaklarının korumasında dün, yani Salı günü Gazze topraklarına ulaşırken emniyet birimleri ve otorite de parçalayıp birleştirmeyen Sykes-Picot bayrakları ile afişlerinin kaldırmışlardır. Dahası onlar, insanlarla birlikte Katar Emiri'ni, heyetini ve yıllardır geciken yapılanmasını sloganlar atarak karşıladılar!

Bu Emir, Yahudiler kendilerinden emin bir durumda iken ordularını geçit ekiplerine dönüştüren helak olmuş tagut liderlerin görüntüsünü hatırlatan onur ekipleri tarafından sıcak bir şekilde karşılanmıştır. Nitekim Emir'den Yahudilere bir taş atılmış olsa da Yahudilerle ilişki kurmaktan, oturmaktan ve normalizasyondan hiçbir gün olsun utanmayan bu adam onların dostudur.

Hamas otoritesi bu ziyareti, büyük bir fetih ve tarihî bir gün olarak nitelendirmiştir! Sanki bu Emir, Gazze ve Filistin'e bir fatih ve kurtarıcı olarak gelmiş gibi. Halbuki ülkesinin koridorlarını ve üslerini, her yerde Müslümanların başlarına lavlar döken Amerikan kuvvetlerine açan bizzat odur.

Hamas otoritesi, ümmetinin isteklerini orduların seferber edilmesi yerine paraların seferber edilmesine indirgemiştir. Aynen Gazze'ye saldırıldığı günlerdeki Katar Zirvesi'nde Halid Meşal'ın yapmış olduğu gibi. Zira o zirvede liderlere şöyle demiştir: Biz sizlerden orduları seferber etmenizi istemiyoruz. Bilakis sizlerden, yardım ve destek istiyoruz. Dolayısıyla Filistin meselesi, Yahudilerle cihad etmek ve savaşmak meselesinden, Filistin halkı için ilave bir yük iken onlara destek adı altında bir dilenci gibi yaşayan kar otoritesi meselesine dönüşmüştür.

Katar Emiri, Libya ayaklanmasını silahla desteklemiş, dahası NATO liderliği altında onlara destek vermek için askerlerini göndermişti. Ayrıca muhlislerin yönetimi teslim almasından ve Hilafet Devleti altında İslam'ı tatbik etmesinden korktuğu için de ayaklanmayı mecrasından saptırmak amacıyla Suriye'deki bazı insanlara da destek vermiştir. Peki Yahudileri ahbap ve dost edinen bu Emir, kuvvetlerini Filistin'e destek vermek için gönderebilir mi?!

Ey Filistin Halkı...

Yahudilerle normalizyon içerisinde olan ve Amerika ile Avrupa'nın olduğu Batı'nın planlarını uygulayan bu yöneticiler, Filistin'in, ama tüm Filistin'in kurtuluşuyla ilgili olarak ne isteklerinizi nede beklentilerinizi ifade etmektedirler. Aynı şekilde Gazze ve Ramallah'taki her iki otorite de sizleri temsil etmemektedirler. Dolayısıyla onlardan ancak Filistin halkının kurtuluş ve izzet hususundaki endişelerinden ve beklentilerinden bahseden ve Filistin'i acımasız işgalci Yahudilerin pisliklerinden tamamen kurtarmak amacıyla orduları Filistin'e doğru harekete geçirmek için çalışan bir kimse Filistin halkını ifade etmektedir.

Filistin, aşağılık bir şekilde paralarını girdiren emirlere değil ordularıyla birlikte fatihlere muhtaçtır. Ayrıca Filistin, işgalciyle normalizasyon içerisine giren yöneticilere değil Salahaddin ve Kotuz gibilere muhtaçtır.

Hizb-ut Tahrir olarak bizler, ümmeti birleştiren ve Filistin'i tamamen kurtaracak olan İkinci Raşidi Hilafet'i kurmak için acele etmekteyiz. Böylece Filistin halkı diğerleriyle birlikte gururlu ve onurlu bir şekilde Müslümanların servetlerini paylaşacaktır. Dolayısıyla Katar yöneticisi ile onun gibi olan zırar yöneticilere deriz ki; Filistin halkı da dahil bu ümmet, sizin hakikatinizin tamamen farkına varmıştır. Zira o, sizlerden Sultanını geri alma yönünde sabit adımlarla yürümektedir. Dolayısıyla ümmet, Filistin'i ve tüm İslam ülkelerini heba etmenizden dolayı sizleri cezalandıracaktır. Ahiretin azabı ise daha şiddetli ve daha çetindir. Keşke akledebilseydiniz.

أَجَعَلْتُمْ سِقَايَةَ الْحَاجِّ وَعِمَارَةَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ كَمَنْ آمَنَ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ وَجَاهَدَ فِي سَبِيلِ اللّهِ لاَ يَسْتَوُونَ عِندَ اللّهِ وَاللّهُ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ "Hacılara su dağıtmayı ve Mescid-i Haram'ı imar etme ile Allah'a ve ahiret gününe iman edip Allah yolunda cihat eden kimseyi bir mi tutuyorsunuz? Halbuki onlar Allah katında eşit değillerdir. Allah zalimler topluluğunu hidayete erdirmez." [et-Tevbe 19]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir / Afganistan Vilayeti, İslam Ümmetinin Mübarek Iyd-ul Adha'sını Tebrik Eder

Amerika ile NATO'nun eliyle sömürülen Horasan topraklarından, mübarek Iyd-ul Adha münasebetiyle Hizb-ut Tahrir şebâbı, mazlum ümmet ve Afganistan'daki mücahitler adına tüm İslam ümmetine, Resulü Ekrem [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in metodu üzere İslamî daveti taşıyan bütün herkese samimi ve içten tebriklerimizi sunarız!

Esselamu Aleykum Ve Rahmetullahi Veberakatuh,

Allah namazlarını, kurbanlarınızı ve Beytullah el-Haram'a olan haccınızı kabul etsin. İslam ümmeti, sömürgeciliğin, fesadın, katliamın, yoksulluğun ve fitnelerin ateşiyle yanıp tutuşmaktadır. Nitekim zalim ve fasık olan hükümet yetkililerinin vaatlerinin yalan olduğu artık İslam ümmeti için kanıtlanmıştır. Bunun içindir ki ümmet, kesinlikle yöneticilerine güvenmemektedir. Dolayısıyla Müslümanlar, Güney'de, Doğu'da, Kuzey'de ve Batı'da haçlı savaşıyla meşgul olmaktadırlar... Zira onlar, İslamî Hilafet'i kurmak için mücadele etmektedirler. Nitekim bu topraklarda, başlangıçta komünizm ve cumhuriyet ve son olarak da demokrasi olmak üzere birçok rejimler denenmiştir. Ancak Allah'a hamd olsun O'nun yardımıyla, Hizb-ut Tahrir şebâbının çabaları sayesinde İslamî Hilafet'i kurmak için çalışmak yoluyla İslamî hayatı yeniden başlatmaya davet etmek, bu ülkenin her bir köşesine ulaşmıştır. Dolayısıyla ümmetin geneli ve nüfuz sahipleri, yerine getirilmeyen bir farz olan İslamî Hilafet'i kurmak için hizbi desteklemektedirler.

Bazı İslamcıların, Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem] ile Tahir sahabesinin (Rıdvanullahi Aleyhim) metodunu takip etmek yerine sapkın ve makyavelist siyasî yollarını devam ettirmelerine rağmen ümmet, bu değişimi beklemektedir. Ancak dünyadaki uyanık Müslümanlar ile özellikle Şam olmak üzere hain yöneticilere karşı olan ayaklanmalar, İslam ümmetindeki yüksek umutları canlandırmıştır. Nitekim Şam ayaklanması, korkutucu bir rüya, kafirleri korkutan bir kabus ve İslam ümmeti için de bir ışık haline gelmiştir. Çünkü bu ayaklanma, tüm rejimleri değiştirmek yoluyla İslam'ın tatbik edilmesini talep etmektedir... Zira mazlum ümmet ve Afganistan'daki mücahitler, Nebi [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in müjdesinin gerçekleşmesi için mücadele etmede İslam ümmetinin bir parçasıdırlar. Nitekim ümmet, ümmete alemlerin Rabbi olan Subhânehu'nun nizamıyla hükmedecek ve davet ve cihat yoluyla İslam'ı dünyanın dört bir tarafına yayacak İslamî Hilafet yoluyla İslam şeriatını tatbik etmek için gerçekten kendisini hazırlamıştır.

 

Ve's Selamu Aleykum Ve Rahmetullahi Veberakatuh

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- İngiltere'nin, Yemen'in İki Parçası Üzerindeki Siyasî Egemenliğini Kaybetme Korkusu Onu, Hamdi ile Salmin'e Suikast Düzenlemeye Sevketmektedir

Yemen'de yayınlanan haftalık eş-Şumu Gazetesi, 20 Ekim Cumartesi günkü 633. sayısında "Hamdi Suikastı ve Bunun Salmin'in Tasfiye Edilmesiyle Olan İlişkisi" başlıklı bir dosya yayınlamıştır. Gazetenin dosyası, Yemen kanalı Gençlik TV'nin, ölümünden bahsetme hususunda ailesinin ağzının kapatılmasının ve ölümünden bu röportaj tarihine kadar konuşmasının engellenmesinin ardından geçen hafta sürpriz bir şekilde "Kuzey Yemen'deki" merhum İbrahim Hamdi'nin 1974-1977 doğumlu aile üyeleriyle birlikte gerçekleştirdiği röportajının ardından gelmiştir. Nitekim bu röportaj, kamuoyu için İbrahim Hamdi ile kardeşi Abdullah'ın katillerini açığa çıkarmış, suçlama parmaklarını açık bir şekilde Ahmed Hüseyin el-Gaşmî ve Ahmed Ferac gibi birçok merhum kişilere yönlendirmiş, Ali Abdullah Salih ve Muhammed Salih el-Havarî de dahil hala hayatta olan Abdullah Bin Hüseyin el-Ahmar gibilere ve askerî ateşe Salih el-Hedyan da dahil Suud ailesi rejiminden "İngiliz cenahından" olan şahısların Sana'daki Büyükelçiliklerine olan ortaklığına atıfta bulunmuştur. Ancak bu, İbrahim Hamdi ile bundan sekiz ay sonra "Güney Yemen'deki" Salim Rabi Ali'nin gerçek katilini unutturmaktadır.

İbrahim Hamdi'nin ölümü, Güney Yemen'den Salim Rabi Ali "Salmin'in" , Somali'den Muhammed Seyad Barry'in, Sudan'dan Cafer Nemîrî'nin misafir ülke Kuzey Yemen ile birlikte katıldığı ve Suud tarafının gidemediği Kızıldeniz Kıyı Ülkeleri adı altındaki Taiz toplantısından yedi ay sonra gerçekleşmiştir. Nitekim bundan daha iki gün önce de Ali, 14 Ekim ayaklanmasının 14. yıldönümüne katılmak ve Yemen'in iki parçası arasındaki muhtemel birliği açıklamak için Aden'e gitmişti.

Güney Yemen yönetimini, 21 tarihinde başlayan ve 29 Kasım 1967'ye kadar devam eden Lord Shackleton Bakanlığı olmaksızın Kahtan eş-Şabî ve İngiltere Bakanı'nın başkanlığında Cenevre'deki gizli müzakerelerin ardından 30 Kasım 1967 yılında Ulusal Cephe'ye teslim eden İngiltere, sultanlıklar ve ardından da Aden üzerindeki egemenliğini pekiştirmesinin yanı sıra 1954 yılında "Güney Arabistan Federasyonu'nun" olduğu ilk projesinin başarısızlığa uğramasının ardından alternatif siyasi bir proje olarak ayırdığı Güney Yemen'deki siyasî nüfuzunu devam ettirmek için Mısır tarafından desteklenen Kurtuluş Cephesi'ne karşı savaş açmasından sonra Güney Yemen üzerindeki egemenliğini kaybettirecek her türlü olayı gözetlemeye devam etmektedir. Zira Amerikan askerî ateşe Barry'in 22 Haziran 1969 yılında Aden için ayarlandığı ve Kahtan eş-Şabi'nin yönetimden uzaklaştırıldığı ilk girişimle uğraşırken egemenliğini tehdit etmek için dönen Salmin'e izin vermemişti. Nitekim 26 Haziran 1978 yılında, refakatçilerinin elleri üzerinde öldüğü günün, 1973-1978 arası Amerikan Kongresi üyesi olan Paul Findley ile yaptığı bir dizi görüşmelerin ardından bir üst düzey Amerikan hükümeti heyetiyle görüşme randevusunun olduğu gün olması, hem Hamdi'yi devirebilmek hem de el-Gaşmî'nin ölüm suçunu Hamdi'ye Hamdi'nin ölüm suçunu da el-Gaşmî'ye atmak içindir.

İbrahim Hamdi'nin ölümünün arkasında duran bizzat İngiltere olup buda ajanı olan yerel eller ve Suudi Arabistan'ın yardımıyla olmuştur. Salmin'in refakatçilerinin elleriyle öldürülmesi ise kendisine el-Gaşmî'nin ölüm suçlamasını yöneltenlerin davet ettiği olağanüstü toplantıya katılmayı reddetmesinin ardından olmuştur. Nitekim "eski sömürgeci" olan İngiltere, "yeni sömürgeci" Amerika'nın adımlarının yaklaştığını hissetmiş ve bundan dolayı da Yemen'deki siyasî egemenliğini korumak için üç başkan ortaya atmış ve 1974 yılında Londra'ya dönük meşhur ziyareti sırasında aday göstermesinin ardından geçen 33 yıl boyunca münferit siyasî bir egemenlik vermek için ajanı Ali Abdullah Salih'in yönetime ulaşmasını sağlamıştır.

Hakeza İngiltere ve Amerika, hala Yemen ve diğer İslam ülkelerindeki siyasî eylemlerini sürdürmeye çalışmaktadırlar. Nitekim onların, gerek geçmişte gerekse şuan ayaklanmalara kürtaj yaptırdıklarını ve ajanları yoluyla siyasî nüfuzlarını koruduklarını görmekteyiz. Peki o halde onların planlarına daha uzun bir  süre seyirci mi kalacağız yoksa bize düşen onların köklerini mi kazımaktır?

Batı ile planlarının kökünün kazınması, sadece kanlı yerel ellerden intikam almakla olmaz. Ancak gerçek ve bilinçli bir tepki, İngiltere'nin ajanı Mustafa Kemal'in eliyle 28 Receb 1342 yılında yıkmayı planladığı Hilafet Devleti'ni kurarak İslamî hayatı yeniden başlatmak, siyasî, ekonomik, içtimaî, dış siyaset, eğitim, öğretim ve diğer hayatın tüm alanlarında İslam ile hükmetmek, İslam ülkelerini tekbir siyasî varlık altında birleştirmek, Batı'nın ajanlarını tasfiye etmek,  planlarını engellemek ve İslam ülkelerindeki nüfuzunu kaldırıp atmakla olacaktır.


Dr. Muhammed Et-Taşî
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Medya Bürosu Başkanı
Yemen Vilâyeti

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Fransa... Komplolar... İfşa Olanlar... Deşifre Olanlar...

Katılım miktarını, dahası Batılı devletlerin Tunus'taki tahakkümünü ve istihbaratını herkes bilmektedir. Şimdi o, gücü, demiri, ateşi ve daha önceden halktan 200 bin kişinin ölümüne ve kaybına mal olan Cezayir'deki 92 inkılabını desteklediği gibi diktatör Bin Ali'nin politik tutumlarını desteklemektedir...

Yine herkes, Bin Ali rejimine dönük ayaklanmanın, zımnen bu ümmeti ve bu halkı hakir gören sömürgeci devletlere yönelik bir ayaklanma olduğunu bilmektedir. Bu günümüze gelince; küfür devletleri ve sömürgeciliğin egemenliği, sadece otoritenin başına tahakküm etmemekte bilakis ajanlarını medya ve politik mafsallarda yoğunlaştırmak yoluyla aktif bir şekilde ajanlığın dairesini genişletmeye çalışmaktadırlar. Zaten sözde sivil toplum da yönetimdeki ajanı, alanlarını ve uzak yakın alternatifini garantilemek içindir vardır...

Nitekim bilinçli olanlar, kendisine karşı kurulan tuzaktan dolayı Bin Ali'ye en son uyarıda bulunup her zamanki gibi acele etmeksizin çalışanın İngiltere olduğunu, Amerika'nın ise sahih İslamî bir alternatifi engellemek için ayaklanmaların ardından bölge için planlar yaptığını idrak etmektedirler. Fransa'ya gelince; o hala Tunus'a, din ve hadarat olarak İslam'ı kerih gören, lügat ve dil olarak Arapçanın olduğu ve Büyükelçisi'nin de "genel bir mukim" gibi davrandığı sömürüsü ve arka bahçesi olarak bakmaktadır...

O halde Fransa'nın, Bin Ali'yi destekleyen ve evlatlarımızı öldürmesi için ona tüm baskı araçlarını uzatan siyasî hayattaki arbedesine sessiz kalmak neden??

Fransa Büyükelçisi'nin, parti başkanlarıyla olan görüşmesine ve Beci Kaid es-Sebsî ile uzun görüşmelerin olduğu toplantılar yapmasına sessiz kalıp yermemek neden?? Zira hangi hak ile ve hangi unvan altında bunu yapmaktadır?? Yoksa bu şekilde küstahça ülkenin sırları ve meseleleri mi satılmaktadır? Fransa Büyükelçisi'nin, bu korkunç çığlıktan dolayı ciddiyetlerini, itibarlarını ve insanların vicdanlarına olan yakınlıklarını vurgulamalarını beklediğimiz Basın Sendikası karargahını rahatlıkla ziyaret etmesi ne anlama gelmektedir...?

Bundan daha beteri ise bu hareketi inkar etmesinin ardından bu Büyükelçinin, küstahça ve kendini beğenmiş bir şekilde, hiç kimse benim sivil toplumla olan iletişimimi engelleyemez şeklindeki sözleriyle meydan okuması olmuştur.

Bizler, ümmet içerisinde değişime dönük genel eğilimi, ne kadar iğrenç olursa olsun Büyükelçiliklerin ve istihbaratların komplolarıyla istila etmenin imkansız olduğunu vurgularız. Dolayısıyla bizler, tüm muhlisleri siyasî çalışma hakkını sahibinden alıp ümmete hıyanet eden ajanları dikkate almaya davet ederiz. Halbuki siyaset, ister Fransa ister İngiltere ister Amerika isterse de diğerleri olsun Batı'nın çıkarları gözetilmeksizin ülkenin ve ümmetin evlatlarının işlerinin gözetilmesidir...

Azim İslam, devlet içerisinde yabancı odaklarla olan iletişimi sadece muhasebe ve sorgulama hakkının sağlanmasıyla sınırlandırmaktadır...

Sadık muhlislere; ajanların pencerelerini kapatınız ve yönetime ulaşmaları için onlara bir yol vermeyiniz... Ayrıca bu halkın çabalarını, aşağılık makamlar karşılığında yok pahasına satmayınız. Çok iyi biliniz ki siyasî amellerin en şereflisi, komploların ifşa edilmesidir. Dolayısıyla daha henüz tarih olup belgelenmemiş mevcut siyaset bu olmalıdır...

الَّذِينَ يَتَّخِذُونَ الْكَافِرِينَ أَوْلِيَاء مِن دُونِ الْمُؤْمِنِينَ أَيَبْتَغُونَ عِندَهُمُ الْعِزَّةَ فَإِنَّ العِزَّةَ لِلّهِ جَمِيعًا "Müminleri bırakıp da kafirleri dost edinenler, onların yanında izzet (güç ve şeref) mi arıyorlar? Oysa izzetin tamamı şüphesiz Allah'a aittir." [en-Nîsa 139]


حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Tunus Medya Bürosu Başkanı
Üstad Rıza Bil-Hâc

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Mübarek Iyd-ul Adha Münasebetiyle Kutlama

İslam ümmeti bu günlerde mübarek Iyd-ul Adha'yı yaşarken hala ümmet, uzun zamandan beri göğsüne çöreklenen tagutlardan kurtulmanın yolunu aramaktadır. Nitekim ümmet, bu tagutların dört tanesini kaldırıp atmış ve beşincisi de kaldırılıp atılma yolundadır. El-Kavî ve el-Cabbar'ın izniyle geriye kalanlar da çok yakında gelecek olup küstah despotları ortaya çıkarıp ezecek ve onların tahtlarını sarsacaktır.

Hizb-ut Tahrir / Mısır Vilayeti olarak bizler, büyük Hac ve mübarek Iyd-ul Adha münasebetiyle bu kerim ümmeti tebrik ederiz. Gelecek yıl, Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in râyei olan el-Ukab râyesinin altında Müslümanların Halifesiyle birlikte haccetmek için Allah Azze ve Celle'ye dua ediyoruz. Zira bizler, bu ümmetin nusreti, güveni ve iktidarı için Allah Azze ve Celle'nin vaadine ve Resulünün müjdesine güvenmekteyiz.

Hep birlikte hızlı bir şekilde İslamî Hilafet'i geri getirmek için muhlislerle birlikte ciddi olarak çalışmalıyız ve onu geri getirmek için çalışanlara da destek vermeliyiz. Böylece Allah Azze ve Celle'nin rızasına nail olalım ve insanlık da İslam'ın çerçevesinde güven, itminan ve refah içerisinde mutlu olsun. Bu, Aziz olan Allah'a hiçte zor değildir.


Hizb-ut Tahrir
Mısır Vilâyeti
Medya Bürosu Başkanı
Şerif Zâyid

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER