Perşembe, 22 Cumade’l Ûlâ 1447 | 2025/11/13
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Halep Kırsalında Hizb-ut Tahrir gösterisi

  • Kategori Suriye
  •   |  

24 Zilhicce 1433  Hicri, 9 Kasım 2012 Miladi Cuma günü Hizb-ut Tahrir Suriye Vilayeti; Halep'in kırsal kesimi  Surahn Izaz bölgesinde, Hizb-ut Tahrir Suriye Medya Bürosu Başkanı Mühendis Hişam Albaba ve Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Bürosu Başkanı Mühendis Osman Bahhaş önderliğinde gösteri düzenlemiştir.

Gösteride Raşidi Hilafet devletinin ikamesiyle şeriat'ın uygulanması talep edilmiştir. Gösteri, zalimlere öfkeli olan halktan büyük ilgi görmüş ve çok sayıda katılım olmuştur.

Elhamdulillah


Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir, İslam Dünyasındaki Kadınlara Dönük Ekonomik Sömürü Hakkındaki Bir Sempozyuma Ev Sahipliği Yapmıştır

Hizb-ut Tahrir / Merkezî Medya Bürosu Kadınlar Kısmı, Hizb-ut Tahrir / Endonezya ile koordinasyon içerisinde ekonomik sömürü ile Endonezya ve İslam dünyası çapındaki milyonlarca kadının aşağılanması hakkındaki bu korkunç durumu çözmek için bugünkü bu önemli sempozyumu düzenlemiştir. Bu sempozyum, Hizb-ut Tahrir / Merkezî Medya Bürosu'nun başlattığı ve Allah'ın izniyle de bu meselenin tartışılacağı küresel bir konferansla sonuçlanacak ve gelecek Aralık ayında Endonezya'da yapılacak olan kampanyanın bir parçasıdır. Nitekim sempozyum ve kampanyada aşağıdaki noktalar ele alınacaktır:

1-Ülke ekonomisinin yönetimindeki büyük yolsuzluk ve karışıklık ile tüm İslam dünyasındaki başarısız liderliklerden kaynaklanan despotik politikalar ve kanunların yanı sıra Endonezya ve diğer bölge hükümetlerinde tatbik edilen kapitalist rejimin zararları, İslam ülkelerinde aşırı yoksulluğun yayılmasına yol açmıştır. Ayrıca bu durum, Endonezya, Bangladeş, Pakistan ve diğer yerlerdeki milyonlarca kadını, evlerinden çıkmaya, evlatlarını terk etmeye ve bir lokma ekmeğin peşinde koşmak için zor işlerde ve köleliğe benzer çalışma şartlarında çalışmaya mecbur bırakmıştır. Nitekim bu kadınlar, kendilerini etkin bir şekilde garantilemekten aciz olan hükümetlerin kurbanları olurlarken zehirli kapitalist rejim, servetin azınlığın elinde odaklanmasıyla karakterize olurken çoğunluğu ise yoksulluğa ve fakirliğe terk etmektedir. Dolayısıyla laik liberal kapitalist rejim, tüm beşerî rejimler ve İslam ülkelerindeki mevcut liderlikler başarısız olmuşlar ve bölge kadınlarını terk etmişlerdir. Dolayısıyla da bunların başka bir sistemle değiştirilmesi kaçınılmazdır.

2-Endonezya'da dahil muhtelif İslam ülkelerindeki hükümetler, adetleri oldukları üzere dışarıda çalışan kadınlardan elde ettikleri milyar dolarlarla övünüp durmaktalar, bunu bir başarı olarak görmekteler, dahası bir övünç kaynağı ve ülkelerinin ekonomik büyümesinde olumlu bir katkı olduğunu iddia etmektedirler! Bu paralar, ekonomik kölelikten doğan ve kadınlarını aşağılayan kazançların karışımı olmasına rağmen gurur duymaktadırlar. Aynı şekilde bu, her şeye arz ve talep olarak bakmaya boyun eğdiren ve kadın ve erkeğin suistimal edilmesi şeklinde olsa bile kâr elde etmeyi toplum için temel bir hedef kılan kapitalist rejimin gerçeğidir. Dolayısıyla ferdin ve toplumun karşı karşıya kaldığı zararlar göz ardı edilerek sırf devlet için kâr oluşturan ekonomik bir eşya haline gelmektedirler. Dolayısıyla da bu, insanlık trajedilerine rağmen devlet gelirleri seslerinin yükseldiği bir rejimdir.

3-Bölge kadınlarının acısını çektiği düşük ekonomik durum ile sömürünün devam etmesinin imkansız olmasının yanı sıra işçi yasalarının yada göçmen prosedürlerinin arasına bazı değişikliklerin eklenmesinin de hiçbir anlamı olmadığı gibi bunlar bu acılar ile kadınlar üzerindeki zulmün kalkmasına da yol açmayacaktır. Bu yüzden her bir kadına insan olarak bakılması ve bu temel üzerine muamele edilmesi, sürekli olarak onlara dönük korumanın, gözetimin ve maddî garantinin sağlanması ve onlarla bir kâr aracı olarak muamele edilmemesi kaçınılmazdır. Binaenaleyh ortada, köklü bir değişimin olması ve İslam dünyasında, gerçekten iyiliğe önem verecek, bölge kadınlarını kalkındıracak, onlara izzetli kerimeler olarak bakacak, onların harcamalarına ve korunmalarına bağlı kalacak ve onları sadece mal biriktirmek için bir eşya olarak görmeyecek olan yeni bir sistemin tatbik edilmesi kaçınılmazdır. Bu ise ancak kadının güvenliğini sağlayan ciddi sahih bir bakışının olduğu bir sistem olan İslamî bir yaşam tarzı sayesinde gerçekleşecektir. İşte bu sistem, toplumun üzerine bütün İslamî politikaları ve kanunları uygulayacak olan Hilafet Sistemi'dir. İslam'ın kadına dönük bakışı, onun bir insan olması üzerine mebni olup kadının geçimi ise ya erkek akrabalarının yada devletin üzerine vaciptir. Aynı zamanda istemesi durumunda kadının çalışmasına da izin verilir. Ancak İslam, kadınların kölelik, aşağılanma ve zulüm atmosferlerine maruz kalmalarına izin vermez. Bilakis güvenliğin hakim olduğu ve onuru ile toplum içerisindeki konumunun korunduğu bir atmosferde çalışırlar. Dolayısıyla İslam dünyasındaki kadınları, aşırı yoksulluğun pisliklerinden çıkaracak, onlara refah bir ekonomik ortam sağlayacak, onlar üzerindeki acıları kaldıracak ve böylece onların hayatları için gerçek bir değişim sunacak sahih ekonomik politikaları uygulayacak olan sahih ekonomik bir sistem ortaya koyacak olan sadece İslamî Hilafet'tir.

Bizler; Endonezya ve İslam dünyasındaki kadınları, bu yüce İslamî vacibi üstlenmeye ve bölge kadınlarını ekonomik bir eşyadan güçlü bir şekilde korunan kerime bir insana dönüştürecek olan Hilafet'i kurmak için çalışmaya davet ediyoruz. Çünkü İslam, kadın için bundan daha azını kabul etmez.


Dr. Nesrin Nevaz
Hizb-ut Tahrir
Merkezî Medya Bürosu Üyesi

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Davutoğlu'na Soruyoruz... "Dinamik Sürecin" Tamamlanması için Suriye'de Daha Kaç Bin Müslüman Katledilecek?

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu Katar'ın başkenti Doha'da, Suriye Ulusal Konseyi'nin yeni üyeleri ve başkanının seçildiği son toplantıya katılarak konsey temsilcileri ile görüşmelerde bulundu. Amerika başkanlık seçimleri ile meşgulken toplantıya onun adına "vekâleten" katılan Davutoğlu şu açıklamaları yaptı: "Tabii şunun farkında olmak lazım. Suriye daha önceki dönemlerde güçlü bir muhalefet geleneğine izin vermiş siyasi bir yapıya sahip değildi. Dolayısıyla Suriye'de halkın haklı talepleri gündeme geldikten sonra, devam eden seyir içinde muhalefet de kendi içindeki yapılanmasını başlattı. Bu dinamik bir süreçtir."

Buna binaen Ahmet Davutoğlu'na soruyoruz. Bu dinamik sürecin tamamlanması için katil Esed ve cani şebbihaları daha kaç Müslüman'ın kanını akıtmalı? Daha kaç çocuk yetim kalmalı ve daha kaç annenin yüreği yanmalı? Daha kaç şehir yerle bir olmalı? Sizin Suriye'de kendi içerisinde yapılanmasını başlattığını söylediğiniz Suriye Ulusal Konseyi, Suriye halkını ne kadar temsil ediyor? Bu süreç içerisinde Arap ligi gözlemcilerinin sürece dâhil olmasını isteyerek Esed'e katliamları için zaman kazandıran siz değil miydiniz? BM'nin Suriye temsilcisi olarak atanan Kofi Annan'ın planını destekleyen siz değil miydiniz? BM gözlemcilerinin Suriye'ye giderek rapor hazırlamalarını isteyerek ABD'nin kirli planını destekleyen siz değil miydiniz? Suriye'de ki devrimin Suriye halkının istediği İslami bir Devlet ile neticelenmemesi için ABD ile "Operasyonel Mekanizma" kapsamında ihanet planlarını uygulamaya koyan siz değil miydiniz?

ABD'nin Suriye için uygulamaya koyduğu Baas rejimine zaman kazandırma stratejisi gereği Suriye Ulusal Konseyinin yeniden yapılandırılması, eski yapıdan ve çalışmalarından ABD'nin yeterince memnun kalmadığını göstermektedir. Yeni oluşturulan yapı ise ABD'nin Suriye için demokratik geçişin sağlanmasına yönelik bir hazırlığıdır. Türkiye ise ABD'nin bu hazırlığında o'na yardım ederek, Suriye halkının asil direnişine ihanet etmiş olmaktadır. Böylelikle bu şerli planlarda küfrün kanlı ellerini sıkarak, şehit kahramanların döktükleri kana ihanet edilmektedir.

Ayrıca Ahmet Davutoğlu, Suriye'de yer bulmaya çalışan terör örgütleri ve bunlarla bağlantılı kuruluşların karşısında olduklarını ifade etti. Davutoğlu'n un bu açıklaması ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton'un Zagreb'de yaptığı: "Suriye devrimini kaçırmak/çalmak isteyen aşırı grupların çabalarına kuvvetle karşı duracağını gösterecek bir muhalefete ihtiyaç var." açıklamasından farklı değildir. Her iki bakanın yapmış olduğu bu açıklamalar, Suriye'de ABD'nin ve tüm bölge ülkelerinin kendi kontrolleri dışında devrimi Hilafet ile taçlandıracak Müslümanlardan duydukları korku ve endişeyi göstermektedir.

Suriyeli Müslümanlar ise Türkiye yöneticilerinden ya ordularını Müslümanların can, mal ve namuslarını korumaları için seferber etmelerini, ya hayrı konuşmalarını, yâda susmalarını istemektedirler. Rasulullah'ın [Sallallahu Aleyhi ve Sellem] buyurduğu gibi:

من كان يؤمن بالله واليوم الآخر فليقل خيرا أو ليصمت

"Her kim Allah'a ve Ahiret Günü'ne iman ediyorsa ya hayrı konuşsun ya da sussun." [Muttefekun Aleyh]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Adalet Dediğiniz Şey Bu mu? "Ziyaret ve Seyahate 30 Yıl Ceza"

Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesi, 2007 yılında bir düğüne katılmak için gittikleri Adana'da, rutin bir polis kontrolü sırasında daha önce Hizb-ut Tahrir davasından dolayı yargılanmış olmaları ve bir arada bulunmaları gerekçe gösterilerek gözaltına alınan ve sonrasında da tutuklanarak haklarında yargılama başlatılan Süleyman Uğurlu, Sefa Karslı, Celil Cengiz ve Yılmaz Çelik hakkında, bir kez daha Hizb-ut Tahrir'e üye olma gerekçesiyle toplamda 30 yıl ceza vermiştir.

Bu muttaki kardeşlerimiz hakkında Hizb-ut Tahrir'e üyelikten dolayı savcılığın mahkemeden bir ceza talebi bulunmamasına rağmen, mahkeme heyetinin savcılık talebinin daha üstünde bir ceza vermesinin aklen ve vicdanen izahı yoktur.

Ayrıca şu anda Türkiye'nin birçok şehrinde, hem Ağır Ceza Mahkemeleri hem Asliye Ceza Mahkemeleri hem de Yargıtay'da devam eden dosyalarda, 500'den fazla kardeşimiz yargılanmaktadır. Kamuoyunun gözünden uzak ve hukuksuz bir şekilde sessizce yürütülen bu yargılamalar ve verilen cezalar, insanlığın kurtuluşunu sağlayacak olan İkinci Raşid-i Hilafet Devletinin ikamesi için çalışan Hizb-ut Tahrir'in susturulması içindir.

Her dönemde çıkardıkları yargı paketleriyle, şiddete başvurmadığı takdirde her düşüncenin önünün açılmasından bahseden, demokrasi ve özgürlük havarisi kesilip Müslüman beldelere de demokrasi dersi vermeye kalkışan AKP hükümeti, bu haksız yargılamaların ve verilen ağır cezaların baş sorumlusudur. Yine bu yargılamalar devam ederken sessizliğini koruyan Sivil Toplum Kuruluşları ve İnsan Hakları örgütlerinin de bu sorumlulukta payı bulunmaktadır. Söz konusu İslam olunca, söz konusu Hilâfet olunca, söz konusu İslam'a davet eden Hizb-ut Tahrir olunca, kimse hukuksuzlukta sınır tanınmamakta ve bu ağır cezalar görmezlikten gelinerek adalet, sümenaltı edilmektedir.

Hizb-ut Tahrir /Türkiye Vilayeti olarak diyoruz ki: Hizb-ut Tahrir, ideolojisi İslam olan siyasi bir partidir. İslami hayatı yeniden başlatma gayesini, hiçbir şiddet eylemine başvurmaksızın, yalnızca fikri ve siyasi çalışmalarla gerçekleştirme çabası içerisindedir. Bütün dünya, hatta bu cezayı verenler ve verdirenler dahi bu gerçeği hiç kuşkusuz bilmektedirler. Müslümanlar yüz yıllık köhne düzenlere başkaldırmışken, beşeri kapitalist sistemlerin yerine İslami yönetim olarak Raşid-i Hilafet Devletini istiyorlarken, bu talepler karşısında ümmetin liderliğini kazanmak için çalışan Hizb-ut Tahrir'in ve samimi gençlerinin bu tür cezalar ile susturulması mümkün değildir. Bizler güneşin balçıkla sıvanamayacağını biliyor ve adalete güveniyoruz. Ancak kendi kanunlarını bile hiçe sayarak ihlâslı Müslümanlara ceza yağdıran laik Türkiye Cumhuriyetinin Batı'dan devşirme adaletine değil, elbette zerre miktarı hesabın yapıldığı ve her hak sahibinin hakkını mutlaka alacağı Allah'ın adaletine güveniyor ve O'na sığınıyoruz.

 

وَاِنَّ الظَّالِمٖينَ بَعْضُهُمْ اَوْلِيَاءُ بَعْضٍ وَاللّٰهُ وَلِىُّ الْمُتَّقٖينَ

"Muhakkak ki zalimler birbirlerinin velisidir. Allah ise, takva sahiplerinin velisidir."

 

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Bu Samimi Mesaj, İman Edenlere Düşmanlıkta İnsanların En Şiddetlisine Ha! Gerçekten Utanç Verici!

Yahudilerin, Devlet Başkanı Mursî tarafından kendilerine gönderilen mesajı sızdırmaları ilk defa olmamıştır. Zira bunu, bayramları münasebetiyle Yahudi varlığının devlet başkanına gönderilen bir kutlama mesajını basına sızdırdıklarındaki iki ay öncesinde de yapmışlardır. Bu mesaj sırasında genelde tüm Müslümanları özelde ise Mısırlıları şok etmesine ve başlangıçta bir reddiye gönderilmesine rağmen ancak Devlet Başkanı Mursî'nin Danışmanları, ilk mesajın hatasını öğrenememişler ve bizlerin ayaklanma sonrasındaki bir devletin içerisinde olduğumuzu anlayamamışlardır. Nitekim Mısır halkını, Mübarek'i devirmeye iten en önemli nedenlerden biri de onun, Yahudi devletinin ucuz bir simsarı olmasıdır. Peki ayaklanma sonrasındaki Devlet Başkanı da topu bir kez daha halka mı atmak istemektedir?!

Gerek Mısır gerekse Mısır dışındaki insanlardan hiçbiri, Devlet Başkanı Mursî'nin iki kıblenin ilkinin, Haramey'nin üçüncüsünün ve Resul [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in mesrasının gaspçısı Yahudi bir Devlet Başkanı'na "azizim, büyük dostum" diyebileceğini, "sadık dostunuz" ve -mesajın ifadesine göre- rahat bir yaşamı olan "bir İsrail devleti" umuduyla kelimelerinin altına imzasını atabileceğini düşünmezdi bile! Nitekim Devlet Başkanı Basın Danışmanı Sayın Yasir Ali'nin gerekçesi, "Diplomatik konuşma şekilleri, bir protokol işidir" şeklindeki sözleri olmuştur. Halbuki "Mısır Dışişleri Bakanlığı'nın yeni Büyükelçilerin atanması hakkındaki konuşmalarının şekli, tek düzen olup onda hiçbir kimse ayırt edilmemiştir." Yani onun, özrü kabahatinden daha büyüktür. Dolayısıyla bizler, -Yahudilere sevgi besleyen ve tüm ikiyüzlü konuşmalarda onlara nezaket gösteren eski rejimin politikalarını yok etmek için gelen ayaklanmayı temsil eden- Devlet Başkanı Mursî'nin, iman edenlere düşmanlıkta insanların en şiddetlisi olan Yahudi Devlet Başkanı ile bu tür samimi bir pozisyon içerisine girmesinden hiç hoşlanmadık.

Cemaatin üyeleri olarak çalışanların, uluslar arası anlaşmalara saygı göstermesiyle başlayıp İMF'den faizli kredi alarak devam etmesi ve sonunda da bu skandal mesaj gibi şeri hükümlere muhalefet etse bile Devlet Başkanı'ndan sadır olan her şeyi haklı görmelerinin ardından Müslüman Kardeşler Cemaati'nin İskenderiye liderliğinden Ahmed el-Hamravî'nin, yaklaşık 28 yıl süren üyeliğinin ardından Şimon Peres'e yönelik bu mektuba itiraz ederek 22.10 akşamı cemaatten istifa etmesi, umulur ki Devlet Başkanı'nın davranışlarını eleştiren ve Kardeşler Cemaatinden buna itiraz eden insanlar için birazcıkta olsa bir teselli olabilir! Nitekim istifa eden üye, istifası için şöyle demiştir: "Bizler, sadece Hüsnü Mübarek ve çetesinin hainler ve Siyonistler ile Amerikalıların ajanları olduğunu sanıyorduk. Ancak şuan, hıyanet dairesinin daha genel ve daha kapsamlı olduğunu görmekteyiz. Şayet Hüsnü Mübarek, "İsrail'in" hazinesi ise o zaman Mursî de elleriyle yazdıklarına göre Siyonistlerin sadık bir dostudur."

En son olarak Devlet Başkanı Mursî'ye deriz ki; -karşılıklı kadehler kaldırıp tebrikleşerek- gasıp Yahudi varlığı için Büyükelçi göndermek yerine onun üzerine Salahaddin'in ordusunu göndermek gerekmez mi?! Halbuki Mısır ayaklanmasının insanları, Kahire'deki "İsrail" Büyükelçiliği'nin kapatılmasını, Camp David Anlaşmaları'nın iptal edilmesini ve Mısır'ın, heybetine, onuruna, bölge ve dünyadaki lider rolüne geri döndürülmesini beklemektedirler.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لاَ تَتَّخِذُوا عَدُوِّي وَعَدُوَّكُمْ أَوْلِيَاء تُلْقُونَ إِلَيْهِم بِالْمَوَدَّةِ وَقَدْ كَفَرُوا بِمَا جَاءَكُم مِّنَ الْحَقِّ "Ey iman edenler! Benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanları, sevgi göstererek dost edinmeyin! Oysa onlar size gelen hakkı inkar etmişlerdir." [el-Mumtehine 1]


Hizb-ut Tahrir
Mısır Vilâyeti
Medya Bürosu Başkanı
Şerif Zâyid

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir Şebâbı, Ne Pazar Günü (Şehitler) Meydanındaki Gösteride Nede Hükümet Sarayına Yönelik Saldırıda Bulunmuşlardır

Bazı siyasî odaklar, Pazar günü (Şehitler) Meydanı'ndaki gösterilerin arasında "Hizb-ut Tahrir" şebâbının da bulundukları ve hükümet sarayına yönelik saldırıya katıldıkları şeklinde propaganda yapmaktadırlar. Ayrıca bu odaklar, meydanda birçok siyah râye görüldüğünü de iddia etmektedirler.

Bizler; gösteride, daha ziyade hükümet sarayına yönelik saldırıda hizbin şebâbından herhangi bir şâbın varlığının bulunmadığını vurgularız. Meydanda siyah râyelerin bulunduğu şeklindeki iddialarına gelince; bu, iddialarına dair herhangi bir kanıt sayılmamaktadır. Zira bu râye, sadece "Hizb-ut Tahrir'in" râyesi değildir. Bilakis o, siyah râyeyi kaldıran ve onu "el-Ukab" olarak adlandıran Resul [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'i örnek alan tüm Müslümanların râyesidir. Her şeye rağmen "Hizb-ut Tahrir", bu râyenin son yıllarda Müslümanlar arasında yayılmasında Allahuteala'nın fazlıyla önde olmuştur.

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir Şebâbı, Ne Ordu Üzerine Ateş Açmış Nede Silahlı Eylemlerde Bulunmuştur Dolayısıyla Sözde "Güvenlik Kaynaklarının" Haberleri, Yalan Haberlerdir

Bazı Arap ve Lübnan uydu kanalları, Beyrut'ta ordu üzerine ateş açan silahlı gurupların arasında "Hizb-ut Tahrir'e" mensup kişilerinde olduğu şeklinde (güvenlik kaynaklarına) dayandırdıkları bir haberden bahsetmişlerdir!

Bu haber, hiçbir temeli bulunmayan tamamen sıhhatten yoksun bir haber olduğu gibi (güvenlik kaynaklarından) nakledilerek hizbe atfedilen bu tür haberler ilk defa da olmamaktadır. Zira ne bizden nede bizim dışımızdaki ilgililerden gizli olmayan bu kaynakların da tüm takipçiler gibi "Hizb-ut Tahrir'in" silahlı maddî eylemlere tevessül etmediğini bildiği bilinmektedir. Çünkü bu, benimsemiş olduğu metoduna aykırı olmasının yanı sıra o, kendi ailesinden, kardeşlerinden ve kendisiyle birlikte bu ülkede yaşayan ailelerin evlatlarından olan ordu unsurlarının kanlarını mubah saymamaktadır. Ancak kendisini "güvenlik" olarak adlandıran bu kaynakların sorunu, düşük bir seviyeye inmeleridir. Şöyle ki; kesinlikle "güvenlik kaynaklarına" atfedilenlerle örtüşmeyen fabrikasyon ve açıkça yalan olan haberlere güvenir bir hale gelmiştir.

Bu haberi yayınlamak için koşuşturan medya kanalları, haberin sıhhatinden emin olmak yada en azından haberle ilgili hizbe yorum hakkı vermek için Hizb-ut Tahrir / Lübnan Medya Bürosu ile bağlantıya geçmesi önemliydi.

Devamını oku...

Amerika, Önümüzdeki Doha Toplantısında Yeni Ajanlarının İsimlerini İlan Edecektir... O halde Bu İsimleri Sizde Öğrenin ve Onları Kaldırıp Atın

  • Kategori Suriye
  •   |  

Bu günlerde, muhalefetin temsil edilmesi yada genişletilmesi için Ulusal Konsey'in yetkisine dikkat çekmek amacıyla 01.11.2012'de Ürdün'de başlamasının ardından Katar'da da Suriye Dış Muhalifleri Toplantıları devam etmektedir... Tün bunlar ise Hillary Clinton'un 31.10.2012'de yapmış olduğu, Ulusal Konsey yalnız başına muhalefeti temsil etmeye elverişli değildir ve onun içerisine başka kesimlerinde dahil olması gerekir şeklindeki açıklamasının akabinde gerçekleşmiştir... Hakeza Amerika, "ansızın" kendi türettiği Ulusal Konseyin yetki süresinin sona erdiğini ifşa etmiştir! Aslında işin asıl nedeni, yetkinin kaybolması değildir. Zira Amerikan türetmesi olan Konseyin yetkisi, daha doğduğu gün bitmiştir. Çünkü o, Suriye halkını temsil etmekten doğu ile batının uzaklığı kadar uzaktır. Ancak Amerika'yı bu açıklamaya iten şey, "İngiltere ve Fransa'nın" olduğu Avrupa ile Ürdün ve Katar gibi ajanları tarafından Ulusal Konseyin dezavantajları ve onun değişmesinin zarureti hakkında ciddi bir konuşmanın yükselmesinin ortaya çıkması olmuştur... Dolayısıyla Amerika, tüm bu konuşmaların yolunu kesmek ve bu defa dezavantajlarının ortaya çıkması çok zor olacak şekilde ciddi bir parlaklık ve yoğunluk verecek olmasının yanı sıra Ulusal Konsey gibi olmayan yeni bir yapının oluşturulmasına kendi elleriyle sımsıkı sarılmak istemektedir! Ardından da bu yapının içerisinden geçici bir hükümet ve askeri bir yapı çıkarılacaktır!

Hatta yolu, güçlü kayalarla keserek hiçbir açık alan bırakmamaktadır. Zira artık Amerika, Türkiye gibi kendisine tabi olan bir ülkede bir yapıyı ortaya çıkaracak bir toplantının olamayacağını görmüş, dahası Amman ve Doha arasında gidip gelen kuyruklarını Ulusal Konseye yönelik girişimlerin dizginlerini tutmaları için göndermiş ve Avrupa'nın iki ayağı olan ülkelerden Ürdün'de başlayan ve Katar'da devam eden bu toplantılarda türetmelerinin ibraz edilmelerini istemiştir. Böylece Avrupa'nın, Katar'da doğacak olan bu yeni yapıya yönelik itiraz yolunu uzaklaştırmış olacaktır! Dolayısıyla bunu tasarlayıp karar veren, Ulusal Konseyi tasarlayıp karar verinin aynısıdır, yani Amerika'dır! Hakeza karar, "yeni liderliğin" yapısı adıyla yarın Doha Konferansı'nda tartışılacaktır. Nitekim bu toplantılar, bu ayın sekizine kadar devam edecektir. Ayrıca yapıyı kurma girişimi, sahibinin ve vaftiz babasının adı olan "Riyad Seyf Girişimi" olarak adlandırılmıştır. Zira Riyad Seyf'in, ardı ardına iki dönem Beşar'ın parlamentosunda üye olduğu, yani rejime yabancı olmadığı bilinmektedir! Nitekim yazar Michel Kilo, 03.11.2012 tarihinde "el-Arabiyye kanalına" şöyle bir açıklamada bulunmuştur: "Bizler, muhalefetten hükümete geçiş sürecine ... ve Suriye'yi silah kaosuna karşı koruyacak askerî bir yapının oluşturulmasına tanık olmaktayız..."


Ey İslam'ın Şam'ında Ayaklanan Müslümanlar!

Bizim de hala üzerindeki örtüyü ifşa etmeye çalıştığımız resim şuan sizler için de netleşmiş olup hakikatte ayaklanmanızı kuşatmaya ve İslam yönetimi, Allah'ın şeriatının ikame edilmesi ve Tayyib Şam'ın dört bir tarafında İslamî hayatın yeniden başlatılmasıyla ilgili sabit olan taleplerinizi sarmalamaya dönük konferanslar şeklinde kurulan tüm planlar da açığa çıkmıştır. Zira bazen sizleri  aşırıcılar bazen de militanlar olarak adlandırmaktadırlar. Dahası Clinton, tüm küstahlıkla "ayaklanmayı aşırıcıların çalmalarına" terk etmeyeceğini söylemiştir. Sanki ayaklanma mescitlerden başlamamış ve sanki akan kanların tamamı Müslümanların kanları değilmiş gibi. Hatta size ve Şam'daki İslam topraklarına karşı cürümsel bir proje taşımak için aniden laik muhalefet bataklığının karşısına çıkan Riyad Seyf, sizlerin İslamî projenize karşı duruşunu 01.11.2012'de yaptığı açıklamadaki şu sözleriyle ifade etmiştir: "Çoğulcu demokratik sivil bir Suriye kurulacağını vurgularım." Zaten Amerika'nın ta ayaklanmanın başından beri sizlere dayatmaya çalıştığı şey işte budur. Ancak sizler bunun karşısında görkemli ve gururlu bir duruş sergilediniz ve şu çığlıkları attınız: "Bizim Liderimiz, Ebedi Olarak Efendimiz Muhammed'dir" ve "Lebbeyk Ya Allah." Dolayısıyla artık bu ibareleri gerçek bir vakıaya dönüştürmenizin zamanı gelmiştir! O halde Manaf Talas'tan Riyad Hicab'a, hatta şu Riyad Seyf'e kadar yetersiz olan muhalefete şunu sorarız:  Kederli ve yaslı olan ümmetinize herhangi bir yenilik getirdiniz mi? Daha önceki rejim, bize getirmiş olduklarınızın bir çoğuna karşı çıkmıyor mu? Ayrıca askerî yapınız, tıpkı Irak'taki Müslümanların gücünü kıran ve onları aşağılayan Amerika'nın istediği Irak ordusunun bir kopyası gibi olmayacak mı?


Ey Nusret ve Gururlu Şam'da Ayaklanan Kahraman Müslümanlar!

İşte bu Amerika, İslam'a ve Müslümanlara olan düşmanlığını açığa vurmaktadır. Nitekim bu, her alanda ortaya çıkmıştır; mesela bu, Afganistan ve Somali'de açığa çıktığı gibi Irak da sizden çok uzak değildir! Şimdi de bu, çirkin bir görüntüyle Suriye'de açığa çıktığı gibi Guantenamo,  Bargam, Ebu Garib, gizli ve uçak hapishanelerinde Müslümanlara işkence edilmesinde ... ve işkence esnasında Müslümanların dinlerine zarar vermede de açığa çıkmıştır. Ayrıca bu düşmanlık, fasit Amerikan yasalarının Kur'an'a ve İslam'ın Resulü [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'e karşı çıkanları korumasında da açığa çıkmaktadır... Şimdi de o, sizlerin geleceğini belirlemek istemekte ve Avrupa da Amerika'nın kendisine gösterdiği "saygıyla" yetinerek onun arkasından koşturmaktadır. Zira o, yeni liderlik yapısının toplantısını Türkiye gibi kendisine tabi olan yerlerde yaptırmak yerine Avrupa'ya tabi olan ülkede yaptırmıştır! Ayrıca yapının içerisindeki bazı kırıntıları da Avrupa için işaretlemiştir. Hakeza Avrupa, geri dönecek ganimetle yetinmektedir! Amerika ise Erdoğan, Nejad, Maliki... ardından İbrihimî gibi tabileri ve ajanları yoluyla etkin rolüne sımsıkı sarılmaktadır!

Amerika ile müttefiklerinin, eski ürünlerini "revize" etmek için üzerinde çalıştıkları şeyi düşünen bir kimse(!), onun Suriye'ye dönük gelecekteki planının aşağıdaki hususlara dayalı olduğunu görecektir:

-Doha'da, gözle görülür bir şekilde yeni bir muhalif yapı oluşturmak. Zaten o, işlerin dizginlerini yada birtakım işleri teslim almaları durumunda Suriye'ye bir Amerikan Büyükelçisi dönmedikçe bu işleri uygulayamayacaklarına dair bir taahhüt imzalamak için onlarla yapılacak toplantılardan birinin bu yılın yedinci ayının ortasında olmasını talep eden tartışmalı Büyükelçisi Ford'un liderlik ettiği gizli toplantılar yoluyla uzun aylardan bu yana bunun için çalışmaktadır! Sadece bunu ilan etmek için bir fırsat kolluyordu ki o da gelmiştir!

-İddia ettikleri üzere elleri Müslümanların kanlarına bulaşmamış mevcut Suriye rejimine bağlı kişilerden oluşan(!) ve bazıları da yeni muhalif yapının üyelerinden olan geçici bir hükümet oluşturmak! Bu geçici hükümet ise Amerika'nın koyduğu esas üzerine ülkedeki değişimin liderliğini üstlenecektir...

-Demokrasiyi ve dini yönetimden, dolayısıyla hayattan ayırmaya dayalı yeni anayasayı kabul eden (Amerikan) geçici hükümetin uygulamalarını korumak için askerî bir yapı oluşturmak. Bu askerî yapı ise Suriye'de meydana gelenlere köklü çözüm olarak Allah'ın indirdikleriyle yönetimi ortaya koyan İslamî muhalefeti vurmak içindir. Buda terörizm ve aşırıcılık suçlamasının ve güdümlü medya organlarının muhlis sadık ayaklanmacılara karşı kullanılmasının ardından olacaktır...

Allah'tan başka Amerika'ya secde eden bu gibi "muhalefetler", sizin cinsinizden değillerdir ve sizlerin Allah'tan başkasına secde etmeyeceğinizi de bir türlü anlamazlar. Bilakis onlar, kendilerini katil rejim ve efendileriyle birlikte aynı kefenin içerisine koymuşlardır. Şu anki bahis ise şu iki at yarışı arasında dönmektedir:

Sadece Amerika'nın şiddetli bir şekilde savaştığı Allahu Subhânehu'nun yönetimine dayalı olan ve İslamî Hilafet'in kurulmasını temsil eden İslamî projeyi taşıyan İslam'ın atı. Aynı şekilde Avrupa, Rusya, Çin ve onların kuklaları da İslamî projeyi güçlü bir sıfatla tanımlamaktadırlar...

Amerika'nın bindiği ve onunla Suriye rejiminin hayatta kalmasını ve sadece başının değişmesini istediği beşerî yönetime dayalı Batılı projenin atı. Bu sözlerin kanıtı ise bu geçici hükümetin liderliği için dolaşan isimlerde ortaya çıktığı gibi onun ordu liderleriyle ve mücrim güvenlik birimlerini koruma niyetinde olmasında ortaya çıkmaktadır... Dolayısıyla Amerika ile Avrupa devletleri, Allah'a savaş açmışlar ve bu projeyle de O'nun dininin nurunu söndürmek istemektedirler.


Ey Kederli Suriye'deki Müslümanlar!

Hizb-ut Tahrir / Suriye, sizden olup sizler için Allah'ın izniyle güvenilir bir nasihatçidir. Dolayısıyla bu, tamamını kendi başarıları için toplayan bir Amerikan planıdır. O halde onun gözetleyicisi olunuz ve hem onun ilerlemesini hem de belirlenen bir zamanda açıklama niyeti taşıdıkları yeni muhalefeti reddettiğiniz ilan ediniz. Zira çok iyi biliniz ki gerek Doha toplantısında gerekse daha sonraki toplantılarda ilan edilecek olanlar, Amerika'nın mücrim Beşar rejiminin uzantısı olacak olan yeni ajanlarıdır. O halde yaşam düsturunuz olarak Allah'ın kerim kitabından ve Resulünün sünnetinden başkasını kabul etmeyeceğinizi açıkça ilan ediniz. Zira hak ve adalet sadece bu ikisindedir. Dolayısıyla sizleri temsil edecek olan da sadece Müslümanların Halifesi'dir. Dolayısıyla da Amerika'ya, müttefiklerine, onun girişimlerine, yeni muhalefete ve alçaklıklarına karşı vereceğiniz en güzel tepki işte bu olacaktır. Haydi o zaman bizimle birlikte Allahuteala'nın şu kavlini teddebbür ediniz:

يُرِيدُونَ أَنْ يُطْفِئُوا نُورَ اللَّهِ بِأَفْوَاهِهِمْ وَيَأْبَى اللَّهُ إِلاَّ أَنْ يُتِمَّ نُورَهُ وَلَوْ كَرِهَ الْكَافِرُونَ، هُوَ الَّذِي أَرْسَلَ رَسُولَهُ بِالْهُدَى وَدِينِ الْحَقِّ لِيُظْهِرَهُ عَلَى الدِّينِ كُلِّهِ وَلَوْ كَرِهَ الْمُشْرِكُونَ "Allah'ın nurunu ağızlarıyla (üfleyip) söndürmek istiyorlar. Halbuki kafirler hoşlanmasalar da Allah nurunu tamamlamaktan asla vazgeçmez. O (Allah), dinini bütün dinlere hakim kılmak için Resulünü hidayet ve hak din ile gönderendir, velev müşrikler kerih görseler de!" [et-Tevbe 32 33]

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER