Pazartesi, 09 Recep 1447 | 2025/12/29
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

-Basın Açıklaması- Haçlılar, Sadece Batılıların İnsan haklarına Önem Verip Savunmaktadırlar

İnsan Hakları Komisyonu en son raporunda, Afganistan'daki savaşta Amerikan güçleri tarafından yapılan askerî operasyonlar sırasında yüzlerce çocuğun öldürüldüğünü ifşa etmiştir. Ayrıca Birleşmiş Milletleri'nin büyük endişesini ortaya koymuş ve Amerika'nın bazı önerilerini sunmuştur.

Bu tür raporların, işgalci haçlı güçlerinin gerçek katliamlarının herhangi küçük bir parçasını bile ifşa etmesi mümkün değildir. Çünkü bu tür raporlar, Kuzey Atlantik Antlaşması Teşkilatı Bilgi Bürosu'nun sinyalinin dışına çıkamamaktadırlar. Ayrıca yerel medya organları, işgalcilerin finansal yardımlarına dayanmakta ve doğrudan ya da dolaylı olarak onların politikalarını egemen kılmaktadır. Dolayısıyla işgalcilerin politikalarına göre çalışılmaması, onların çalışmalarının ilga edilmesine yol açmaktadır. Burada Vardak vilayetinin Tangi köyünde meydana gelen durum hakkındaki birçok örneklerden sadece bir tanesini zikredeceğiz; 13 sivil mescitte sabah namazlarını eda ettikleri sırada öldürüldüklerinde, Kabil'de cenaze törenleri yapılırken medya organları bunları silahlı isyancılar olarak nitelendirmişlerdir.

Birleşmiş Milletleri'nin korkuları, önerileri ve Kabil rejimini kınamaları, ne bizim güvenliğinizi ne de insan haklarını garantileyecektir. Çünkü insan hakları, sadece Batı ve halkları için geçerlidir. Dolayısıyla bu gibi haklar, Myanmar, Suriye, Somali, Filistin ve Afganistan'daki insanlar için değildir ve bu, hissiyatlı ve uyanık olan herkes için kanıtlanmış bir hakikattir.

إنما الإمام جنة يتقى به ويقاتل من ورائه "İmam [Halife], ancak kendisiyle korunulan ve arkasında savaşılan bir kalkandır." [Müslim rivayet etti]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Çocuklara Tecavüz Suçları, Çamurlu Batılı Hadaratın Meyvelerindendir

El-Vatan Gazetesi, (4331.) sayısında Sosyal Güvenlik Bakanlığı Devlet Bakanı'ndan, çocuklara tecavüz suçunu işleyenlere ödün vermeksizin idam cezası uygulanmasını ve (çocuk yasası olan) 2010 yılı yasasına göre onların kefaletlerle serbest bırakılmamalarını talep ettiğini ve geçmiş günlerde çocuklara ve öğrencilere karşı işlenen cürümleri şiddetle kınadığını aktarmıştır. Ayrıca Çocuk Ulusal Konseyi Genel Sekreteri A. Emel Mahmud, gerek okul gerekse evlerde çocukların maruz kaldıkları iğrenç cürümleri kınamış ve tüm bakanları, ilgili odakları, Ulusal Konsey İhtisas Konseyleri'ni, Sivil Toplum Kuruluşlarını, din adamlarını, anneleri ve babaları, suçluların caydırılmasına yardımcı olmak için 2010 çocuk yasasını açıklayan düzenlemelerin konulmaya başlanmasını onaylamaya çağırmıştır. Ayrıca Çocuk Ulusal Konseyi'nden Üstad Fethurrahman, yasada UNICEF Örgütü'ne yönelik övgü ve methiyeler bulunduğunu vurgulamıştır!!

Son zamanlarda ortaya çıkan, hatta topluma endişe veren bir fenomen haline geldiği için ona yönelik sempozyum ve seminerlerin düzenlendiği çocuklara dönük cinsel saldırı suçlarının tek bir nedeni var ki o da Müslümanların İslamî olmayan toplumlarda yaşamalarıdır. Zira toplumun bireylerden, fikirlerden, duygulardan ve sistemlerden oluştuğunu gözlemleyen bir kimse, davranışlarına İslamî olmayan birçok fikirlerin ve duyguların hakim olduğunu ve aynı zamanda üzerlerine şeker parelerine karşı işlenen bu gibi iğrenç cürümler salgınına katkıda bulunan İslamî olmayan sistemlerin ve yansımaların uygulandığını görecektir:

Özgürlükler ve modernlik gerekçesiyle açık giyimli kadınların doldurduğu genel yaşam şekli, şeriatın onayına ihtiyaç duymaksızın kadın ve erkeklerin bir araya gelmesi, içgüdüleri konuşan ve onları kışkırtan medya organları, eğitim sisteminin İslamî şahsiyeti oluşturmaktan aciz kalması, çirkinlikleri yayan ve suça ve sapmaya dönük bir kamuoyu oluşturan sözde toplumsal gazeteler gibi. Bir üçüncü ayak ise; pornografik siteler yoluyla bir gurup kaçık insanı tüyler ürpertici suçlar işlemeye sevkeden internet servisi ve işlerin gözetimi ile suçluların caydırıcı suçlarla cezalandırılmasının açık bir şekilde ortadan kalkmasıdır. İşte tüm bunlar, Müslümanlara pahalıya mal olan tüm bu sapkınlıkları ortaya çıkarmaktadır.

O halde yıkıcı fikirler ile mefhumların yanı sıra aynı zamanda İslam ülkelerindeki toplumların çözülmesine ve parçalanmasına neden olan -yozlaşmış Batılı kültürün- propagandasını yapan Birleşmiş Milletler Örgütü ile uluslar arası laik kanunlar nezdinde nasıl bir çözüm arayabiliriz ki?!!

İslam ülkelerindeki toplumlar, hayatta İslam'ın fikirlerini ve onun sadık duygularını tesis edecek olan Raşidi Hilafet Devleti'nin olduğu İslam Nizamı tatbik edilmedikçe çamurlu Batılı hadaratın pisliğinden arınmış olan tahir ilk siretlerine asla geri dönemeyeceklerdir. Nitekim Allahuteala, şöyle buyurmaktadır:

إِنَّ صَلاَتِي وَنُسُكِي وَمَحْيَايَ وَمَمَاتِي لِلّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ "De ki: Şüphesiz benim salahım, ibadetim, hayatım ve ölümüm alemlerin Rabbi Allah içindir." [el-Enam 162]

Dolayısıyla çok yakında kurulacak olan Raşidi Hilafet Devleti'nin gölgesinde Allah'ın izniyle bu da olacaktır.


حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Hanımlar Resmî Sözcüsü
Sudan Vilâyeti

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- İslam İşbirliği Teşkilatı Zirvesi, Bir Saptırma ve Aldatma Zirvesi Olup Suriye'de Amerika'nın Nüfuzunu Koruyacak Bir Otoriteyi Transfer Etmek İçin Bir Mekanizma Oluşturmaya Dönük Umutsuz Bir Girişimdir

İran Cumhurbaşkanı Ahmedinejad 05.02.2013 Salı günü, 06.07. Şubat Çarşamba ve Perşembe günleri arasında Mısır'ın ev sahipliği yaptığı İslam İşbirliği Teşkilatı Zirvesi'ne katılmak için Mısır'a ulaştı. Nitekim Mısır Ortadoğu Haber Ajansı, Mursî ile Ahmedinejad'ın havaalanı görüşmelerinde, "bölgesel arenadaki en son gelişmeleri ve askerî bir müdahalede bulunulmaksızın Suriye halkının akan kanlarının durması için Suriye krizinin çözüm yollarını ele aldıklarını" ve Mursî'nin, Çarşamba günü örgüte üye olan 56 ülkenin temsilcilerinin önünde yaptığı açılış konuşmasında ülkelerin krize dönük çözümü hızlandırmaları için Suriyeli muhalif gurupları birleşmeye çağırdığını aktardı. Dolayısıyla Dışişleri Bakanlarının hazırladığı bir taslak karara göre zirvenin çağrıda bulunduğu kararlardan biri de "Suriye halkına demokratik ve değişim reformu hususundaki arzularını gerçekleştirme imkanı veren geçiş sürecine dönük bir alan açmak amacıyla Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu ile baskı şekillerinin herhangi bir şekline doğrudan karışmamış Suriye'deki siyasî dönüşüme kararlı olan Suriye hükümeti yetkilileri arasında ciddi bir diyalog"kararı olmuştur.

Görünen o ki bu zirvede toplananlar hala daha önceki aynı rollerini oynamaktadırlar. Zira onlar, Amerika'nın İslam ülkelerindeki planlarını uygulamak için kullandığı araçlardan ibarettirler. İşte Şam kasabının baş destekçisi Nejad, Mısır'da karşılanmış ve gündeminde Suriye krizini çözme yönteminin araştırıldığı iddia edilen zirvede selamlanmıştır. Allah aşkına Suriye'deki Müslümanların öldürülmesine güçlü bir şekilde destek verip iştirak eden bu Nejad ile Devrimci Muhafızları değil mi?!

Cumhurbaşkanı Mursî'ye gelince; Ulusal Koalisyon'un koltuğunun altına girmeyen Suriye direniş guruplarına, "yeni bir demokratik Suriye inşa etme süreci için birleşik ve kapsamlı bir vizyon ortaya koymak amacıyla kendisiyle koordinasyon kurma ve çabalarını destek verme" çağrısında bulunmuştur. Diğer bir ifadeyle krizi, Suriye'de laikliği kutsama ve İslam'ın yönetime ulaşmasını engelleme yönünde çözmeye dönük Amerikan vizyonunda koalisyon ile yürümeleri çağrısında bulunmuştur. Peki Sayın Cumhurbaşkanı ile bu topal teşkilata yakışan, Şam halkına yardım etmek ve onları kasap Beşar ile şebbihalarından kurtarmak için orduları harekete geçirmeleri değil midir? Yoksa onlar, Amerika'nın kendilerine dikte ettiklerini mi yapıyorlar? Zira belki Amerika bir alternatif bulur ya da türetir diye öldürmede diretmesi için Beşar'a mühlet üzerine mühlet veriyorlar. O halde bunların yaptıkları herhangi bir diyaloga güvenilir mi? Artı "baskı şekillerinin herhangi bir şekline doğrudan karışmamış Suriye'deki siyasî dönüşüme kararlı olan Suriye hükümeti yetkilileri" cümlesiyle ne demek istiyorlar? Peki bu mücrim rejimin suçu az olan herhangi bir "temsilcisi" var mı acaba??! Bilakis bu, Suriye'yi Amerikan nüfuzunu koruyacak bir otoriteye teslim etmek için bir mekanizma oluşturmak yoluyla ayaklanmaya kürtaj yaptırmaya dönük umutsuz bir Amerikan girişimidir! Mısır Cumhurbaşkanı'nın bu gibi habis komploların borazanlığını yapması gerçekten çok üzücüdür. Zira bu zirveler, sadece ülkemizde sömürgecinin ayaklarını pekiştirmek, ümmetin aşağılık varlıklar içerisinde parçalanmasını kutsamak ve ümmetin asasını koparmak için yapılmaktadır. O halde haydi gelin parçalanmayı, dağılmayı ve bölünmeyi kaldırıp atalım ve Rabbimizin bizlere emrettiğine geri dönelim ki bu da: diğer insanlar dışında tek bir ümmet olmaktır. Dolayısıyla ümmeti birleştirecek, Müslümanların kanlarını, izzetlerini ve onurlarını koruyacak ve Amerika ile Batı'nın İslam ülkelerindeki nüfuzlarını ortadan kaldıracak olan sadece Hilafet'tir.

وَاعْتَصِمُوا بِحَبْلِ اللَّهِ جَمِيعًا وَلا تَفَرَّقُوا وَاذْكُرُوا "Hep birlikte Allah'ın ipine (İslam'a) sımsıkı sarılın." [Âl-i İmrân 103]


حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Mısır Vilâyeti
Medya Bürosu Başkanı
Şerif Zâyid

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir / Pakistan Merkezî Temas Lecnesi Başkanı Üstad Sad Cagravî, Keşmir Gününde Bir Konuşma Yaptı "Keşmir'i Kurtaracak ve Hint Yarımadası'na İslam'ın Hakimiyetini Geri Getirecek Olan Sadece Hilafet'tir"

Üstad Sad Cagravî, Pakistan'ın en büyük şehri olmasının yanı sıra nüfus yoğunluğu bakımından dünyanın üçüncü şehri olan Karaçi'de büyük bir kalabalığa, Keşmir günü münasebetiyle güçlü ve etkili bir konuşma yaptı. Hizb-ut Tahrir / Pakistan Merkezî Temes Lecnesi Başkanı Sad Cagravî konuşmasında, bize yönelik Hint saldırganlığına teşvik eden askerî ve siyasî liderliklerdeki hain politikaları kınadı. Zira Amerika'nın eski Devlet Başkanı Bill Clinton'un döneminden bu yana bu rejimin efendileri Amerikalılar olmuşlar ve Hindistan'a Keşmiş meselesini sonsuza dek toprağa gömecekleri sözü vermek, Afganistan'da Hindistan için stratejik çıkarlar oluşturmak, Hint ekonomisini güçlendirmek, onun devasa pazarlarımıza ulaşmasına imkan vermek, nükleer silahlar da dahil keskin bir şekilde askerî gücümüzü zayıflatmak yoluyla Hindistan'ı kendi nüfuzlarına katmak için de Pakistan'ı istismar etmişlerdir. Nitekim Keyâni General Müşerref'in sağ kolu olmuş, Müşerref Keyâni'nin yardımıyla sınırlarımız içerisindeki Amerikan askerî ve istihbarat gücünü görülmemiş bir düzeyde pekiştirme imkanı bulabildiği gibi aynı şekilde Afganistan'a dönük Amerikan işgalini de pekiştirmiştir. Artı Müşerref ve Keyâni ortaklığından faydalanan sadece Amerika olmuştur. Zira Hindistan'ın önüne derhal kapıları aralamış olup şu anda Afganistan içinde ve dışında, Pakistan'daki Kabileler Bölgesi'nde ve Belucistan'da görülmemiş bir nüfuza sahiptir. Dolayısıyla Hindistan, Silahlı kuvvetlerimize karışmasının ve onun Amerika'nın fitne savaşı ile meşgul olmasının ardından bize Keşmir'i terk ettirmek için rahat bir nefes almıştır. İşte tüm bunlar, Hindistan'ın Silahlı Kuvvetlerimize hafife alır bir şekilde bakma cesareti vermektedir.

Üstad Sad katılımcılara, Pakistan'da Hilafet'i sadece Hizb-ut Tahrir'in kuracağını vurguladı. Zira o, bölgede İslam'ın yeniden hakim olmasının ve Keşmir'in kurtulmasının önünü açmaya evet diyen Allahu [Subhânehu ve Te'âla]'nın sevdiği Müslümanlardan faydalanacaktır. Ayrıca Amerika ile Hindistan'ın Afganistan'daki varlığının Pakistan'a dayandığını, burada lojistik ve stratejik destek ve Silahlı Kuvvetlerimize yüksek eğitim verdiğini, Hindistan devletinin kırılgan bir devlet olup akıbetinin de yıkım olduğunu vurguladı. Çünkü Hindistan, taassupçuluğa dayalı olup bu da Hindistan'ı bölmeye çalışan sayılmayacak kadar birçok ayrılıkçı gurupların varlığına neden olmaktadır. Dolayısıyla o, Hindu olmayanların ya da alt sınıftan olan Hinduların refahını ve güvenliğini sağlamaya muktedir değildir. Ayrıca Hindistan devleti, İslam ülkelerinin doğalgaz ve petrol enerjilerine bağlı olup bu kaynaklar için Pakistan'a geri dönmeyi tercih etmiştir.

Ayrıca Üstad Cagravî, bölgede ana oyuncu olacak olan Hilafet'in varlığının bölgede İslam'ın yayılmasına ve genişlemesine yol açacağını, 200 milyondan fazlası Hindistan devletinde olan yarım milyondan fazla Müslümanın yaşadığı Güney ve Orta Asya'daki Müslümanları birleştirecek gücün İslam olduğunu, İslam ümmetinin ortak silahlı kuvvetlerinin gücünün altı milyon askerden daha fazla olduğu bir zamanda bunlardan sadece bir milyon askerin Hindistan devletinde bulunduğunu ve Hilafet'e davetin Güney ve Orta Asya'da yayılmasının, İslam ümmetinin yeniden birleşmesi için geniş bir taban oluşturduğunu vurguladı. Bunun yanı sıra ortada birçok İslamî olmayan ülkelerde Amerikan ve Hindistan saldırganlığını ve aynı şekilde bunların İslam ülkelerindeki devasa kaynaklara ulaşma arzusunu reddeden kimselerin bulunduğunu da vurguladı.

En son olarak Üstad Sad katılımcılardan, Allahu [Subhânehu ve Te'âla]'nın dinine bağlı kalmada ve bu dini ve ehlini temsil edecek olan Hilafet'in olduğu devleti kurmak için çalışmada kararlı olmalarını talep etti. Ayrıca Silahlı Kuvvetlerini, Hilafet Devleti'ni kurması ve işgal edilmiş bütün İslam topraklarını kurtarmak için de ciddi olarak çalışmaya başlaması için Hizb-ut Tahrir'e nusret vermeye ve çağırdı.

Devamını oku...

Pakistan Vilayeti: Üstad Saad Caferani'nin yeniden tutuklanması

  • Kategori Pakistan
  •   |  

17 Şubat 2013'de Ravalpindi'de Pakistan ordusunun bulunduğu şehir merkezinde Hizb-ut Tahrir Pakistan Vilayetinin düzenlemiş olduğu panele Keyani ve Zerdari yönetiminin korsanları baskın düzenleyerek, Hizb-ut Tahrir Pakistan Merkezi İletişim Koordinasyon Başkanı Üstad Saad Caferani ve paneli düzenleyen gençleri tutuklamışlardır. Üstad Caferani'nin tutuklanması Pakistan'ın başkenti İslamabad'da büyük kalabalıklara hitabından sonra gerçekleşmiştir.

Aşağıdaki kayıtta Üstad Caferani'nin ve kardeşlerinin mahkemeye sevk edildiği 18 Şubat 2013 Pazartesi günü gerçekleştirilen panel, panelde yapılan büyük etkinlik ve panelde Üstad Caferani'nin yapmış olduğu konuşma yer almaktadır.

Devamını oku...

Doğu Afrika: Şam Müslümanlarının zaferi için hitap

  • Kategori Video
  •   |  

Hizb-ut Tahrir Doğu Afrika Medya Bürosu Temsilcisi Üstad Şaban Muallim, mücrim Baas rejiminin ateşi altında mücadele eden Şam Müslümanlarının zaferine yönelik etkili bir konuşma yapmıştır. Konuşmasında Müslüman ordularına; Şam Müslümanlarının zaferi ve Hizb-ut Tahrir'in yeniden hilafet devletini ikame ederek, Allah’ın şeriatını tatbikle yeniden İslami hayatı başlatması için nusret vermelerine yönelik çağrıda bulunmuştur.

Salı, 9 Rabiulevvel 1434 H. elmuvafık 19 Şubat 2013 M.

Devamını oku...

Lübnan Otoritesinin, Tebasına Karşı Olan Zulümlerine Devam Etmesi Bölgedeki Geçmiş Tagutlarda Olduğu Gibi Sünnetullahın Onun Üzerinde de Gerçekleşeceği İçin Çöküşünün Yakın Olduğunu Müjdelemektedir

  • Kategori Lübnan
  •   |  

Sivil giyimli silahlı bir gurup, geçen Cuma günü Beka Vadisi'ndeki Arsal kasabasına girerek Cuma namazını eda etmek için giden şâb Halid Ahmed'i evinin önünde öldürmek için ilerlemiştir. Zira gurup, onun üzerine (43 el) ateş açmış, sonra onun işini bitirmiş, ardından da cesedini, Arsal'ın dağlarına doğru kasabanın dışına taşımıştır. Sonra bu silahlı gurubun, ordu istihbarat birimine bağlı olduğu söylenmiştir.

Lübnan'daki Müslümanlardan bir gurubun, özellikle de cesur ve mert olanların Şam ayaklanmasına destek verdikleri ve Lübnan içi ve dışındaki Esed rejiminin müttefiklerinin hedefi oldukları, daha doğrusu yerel araçlar yoluyla dışarıdan hedef alındıkları hiç kimseye gizli değildir. Nitekim bu hedef alınma, onların görüntülerini çarpıtmada ve baskı ve darp edilmelerini haklı çıkarmada ısrar eden yoğun medya kampanyaları gibi çeşitli şekillerde olmaktadır. Halbuki bu maksatlı kampanyalar, iğrenç taifeci dürtülerden başka bir şey değildir. Zira sözde Lübnan'da yerinden edilenlere zulmetmeye devam edilmesine karşıt olan hükümetin bakanlarının bu hususta, Müslüman olmalarından dolayı bunlar oluyor şeklinde yaptıkları açıklamaları bize çok uzak değildir. Bu hedef alınma, sadece iğrenç propaganda ile sınırlı kalmamakta, bilakis güvenlik rahatsızlıkları, kovuşturmalar, yargılamalar, dahası bireylere dönük suikastlar ve sadece Şam halkından olan mustazafları barındırdıkları ve onlara yardım ettikleri için beldelere ve şehirlere dönük suikast girişimleri gibi çok şiddetli ve tehlikeli şekilleri de kapsamaktadır. Nitekim kasap rejim, Lüban'daki şebbiharında bir duraklama gördüğünde Birleşmiş Milletleri'ndeki temsilcileri yoluyla medya kampanyalarını bizzat kendisi üstlenmektedir. Dahası bazı yerel şebbihaları, insanların güvenliğini tehdit etmek ve ülkeyi istikrarsızlaştırmak için büyük cürümsel bombalama planlarını uygulamaya başvurmaktadırlar. Şam tagutunun, ister Müslüman isterse diğerleri olsun Lübnan halkıyla ilgili tuzağını ve kurnazlığını kanıtlayan tüm bu kesin kanıtlara rağmen otorite, bu mücrim rejime karşı herhangi bir siyasî ve güvenlik önlemleri almamakta, bilakis direniş sloganlarını yükselten bu hükümetin en önemli bileşeni hala medya ve askerî destek aracılığıyla Şam tagutuna yönelik tam yanlılığını açıklamaya devam etmesi olmaktadır.

İnsanların adalet duyguları, siyasî otoritenin tüm güvenliklerini sağladığını, renk ile bölge arasından hiçbir ayırım yapmadığını ve onun toplumun güvenliğini korumak ve onu himaye etmek için endişelendiğini hissetmeleriyle başlar. Dolayısıyla terörizm, zulüm, insanları aşağılamak ve onlara baskı uygulamakla saygının kazanılması imkansızdır. Bilakis bu şekildeki uygulamalar vahim sonuçlar doğurmaktadır. Bu bağlamda nefislere nefret tohumları ekilmekte ve tek bir şehir ve tekbir aileden olan kardeş ve evlatların kavgalarına kapı aralanmaktadır. Zira siyasî otoritenin emirlerini yerine getiren ordu ve güvenlik birimi unsurlarının büyük bir kısmı, Arsal, Akkar, Trablusgarp, Dennie ve Şam ayaklanmasıyla birlikte sempatizan suçlamasıyla itham edilen diğer bölge halklarının kardeşleri ve akrabalarıdır! Dolayısıyla bizler, ordu ve güvenlik birimi içerisindeki unsurların ister Müslüman isterse başkaları olsun insanları hedef aldıklarını görmekten hoşlanmadığımız gibi ordu ve güvenlik biriminin tüm kasaba ve köylerin karşısında olduklarını görmekten de hoşlanmıyoruz.

İşte şerir Amerikan imparatorluğunun Büyükelçisi, Amerikan iradesini Lübnan'da karşıt olduklarını iddia eden kimselerin iradesiyle bir araya getirmek için şiddet yanlısı aşırıcı güçlerle birlikte anılan kimselerin takip etmesi için kışkırtmak amacıyla ordu komutanını aramaktadır. Bu da (1990) yılında Irak'ın vurulduğu İkinci Körfez Savaşı'ndaki uzlaşının, (2001) yılındaki Afganistan işgaline yönelik uzlaşının, (2003) yılındaki Irak işgaline yönelik uzlaşının ve en son Lübnan hükümeti ile politikalarının oluşturulması, özellikle de Şam ayaklanmasının bastırılması ve ayaklanma ile Lübnan ve diğer bölgelerdeki uzantılarının ortadan kaldırılmasıyla ilgili uzlaşının ardından Amerikan-İran uzlaşı listesinde yeni bir uzlaşı oluşturmak amacıyladır. Karşıt olmak bu mu yani?!

Biz de onlara Rabbimiz Subhânehu ve Te'âla'nın şu kavlini söyleriz:

أَمْ يَقُولُونَ نَحْنُ جَمِيعٌ مُنْتَصِرٌ سَيُهْزَمُ الْجَمْعُ وَيُوَلُّونَ الدُّبُرَ بَلِ السَّاعَةُ مَوْعِدُهُمْ وَالسَّاعَةُ أَدْهَى وَأَمَرُّ "Yoksa biz yardımlaşan bir topluluğuz mu diyorlar? O topluluk yakında bozulacak ve onlar arkalarını dönüp kaçacaklardır. Bilakis kıyamet onlara vadedilen asıl saattir ve o saat daha belalı ve daha acıdır." [Kamer 44-45-46]

Ey cesur halk ve ey Şam ayaklanmasının ensarları!

Size karşı entrika çevirenlerin farkında olun, komploculara karşı tek yumruk olun ve ordu unsurlarından olan kardeşlerinizi size karşı olmalarından sakındırın. Zira bu, fitne üzerine bir fitnedir! Yine bu yaygın şerri engellemek için otoritede "sizleri temsil ettiklerini iddia edenlere" baskı uygulayın ve Rabbiniz Azze ve Celle'nin kavline itaat edin:

 

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آَمَنُوا خُذُوا حِذْرَكُمْ "Ey iman edenler! Tedbirinizi alın." [Nisa 71]

 

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir / Pakistan Vilayayeti'nin, Karaçi'deki Huzursuzluklara Dönük Siyasî Vizyonu Karaçi'nin Seviyesini Enerjileriyle Orantılı Şekilde Yükseltmeye Muktedir Olan Sadece Hilafet'tir

20 milyondan fazla nüfuza sahip olan Karaçi, nüfuz yoğunluğu dünyanın üçüncü şehri sayıldığı gibi nüfuz sayısı bakımından da Pakistan'ın en büyük şehri sayılmakta olup o, bir liman ve Pakistan'ın eski başkentidir. Karaçi'nin nüfusu Pakistan nüfuzunun onda birini oluşturmaktadır. Bundan dolayı Karaçi, Pakistan için siyasî ve ideolojik olarak güçlü bir destekçi sayıldığı gibi Orta Doğu Müslümanlarını bölgeye bağlayan bir deniz limanı da sayılır. Ayrıca ekonomik açıdan da o, tüm Pakistan bölgesinin temel hayat damarı sayılır. Zira Pakistan sanayisinin üçte birisi burada olup ekonominin canlılığı ve çeşitliliği olarak lanse edilir. Amerika ile siyasî ve askerî liderlikte bulunan ajanları, etnik rekabet ateşini tutuşturmaya devam etmek yoluyla Karaçi'nin yanması için çalışmaktadırlar. Zira onlar, sadece mevcut sömürgecilik ve demokratik rejimi korumuyorlar, dahası doğrudan temaslar yoluyla etnik temel üzerine örgütler inşa etmenin propagandasını da yapıyorlar. Ayrıca Karaçi'de,  Karaçi'de bulunan etnik partileri kullanmak yoluyla etnik temele dayalı nefret yangınını körüklemede özellikle Amerikan Konsolosluğu rol oynamaktadır. Hatta o, Karaçi'ye ulaşmak için terörizme yönelik savaşını genişletmek için hazırlanmaktadır. Hakeza sömürgeciler, şehirde bir kaos hali oluşturmaktalar ve ardından da onu, kendi çıkarlarına muhalefet etmek için hazırlananlara nihai bir tehdit olması için bir kılıf olarak kullanmaktadırlar. Aynen Amerika'nın Müslümanlara yönelik savaşına seslerini yükselten muhlis siyasilerle meydana gelenlerde olduğu gibi.

Hizb-ut Tahrir / Pakistan Vilayeti, Karaçi'nin halini, Yesrib'in haline benzetmiştir. Zira Yesrib, birtakım huzursuzluklara ve bölünmelere tanıklık etmiş ve İslam'a inanıp İslam Devleti'nin başkenti oluncaya kadar da ne bunlardan kurtulmuş ne de bir barış ve refah görmüştür. Aynı şekilde Karaçi de barışı sadece İslam'ın gölgesinde tanıyacaktır. Çünkü ırklarına ve mezheplerine bakmaksızın tüm Müslümanları bir araya getirecek olan İslam ve İslam akidesinden kaynaklanan kanunların olduğu şeriattır. Zira şeriat, Kur'an ve sünnette geçtiği üzere birtakım emirler ve nehiylerdir. Hilafet, yöneticiyi yönetilene veya başka bir ırka ya da mezhebe karşı üstün kılmaz. Demokrasi ise bunun aksine bölgelerdeki ve yöneticilerin yaşadığı veya yaşamlarında üzerine dayandıkları yerlerdeki güç merkezlerini geliştirip büyütmeye odaklanmaktadır. Dolayısıyla Hilafet, tüm insanların işlerini sahih bir şekilde gözetecektir. Bundan dolayı o, Karaçi şehrinin gelişmesi ve diğer büyük şehirlerin ihmal edilmesi için çalışmayacaktır. Bilakis sağlık ve eğitim gibi temel ihtiyaçlarının peşinde koşmak amacıyla büyük şehirlere olan göçü engellemek için küçük şehirlerin ve köylerin gelişmesi için de çalışacaktır. Hilafet Devleti'nde, etnik değil İslam temelinde siyasî partilerin kurulmasına izin verilecektir. Ayrıca siyasî partilerin, bireylerin ve hükümet yetkililerinin yabancı diplomatlarla bağlantı kurmalarına izin verilmeyecektir. Dolayısıyla fiili muharip kafir ülkelerin Büyükelçiliklerinin ve Konsolosluklarının tamamı kapatılacaktır.

 

Mülahaza: Bu siyasete ve Hizb-ut Tahrir'in Anayasa Mukaddimesi'ndeki ilgili anayasa maddelerine muttali olmak için aşağıdaki sitenin ziyaret edilmesi rica olunur:

http://htmediapak.page.tl/policy-matters.htm

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER