Pazartesi, 09 Recep 1447 | 2025/12/29
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

-Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir / Pakistan Vilayeti, Belucistan'daki Krizle Başa Çıkmak İçin Temel Yönergeler Yayınladı "Güvenliği ve Huzuru Sağlayacak ve Hurumatları Koruyacak Olan Hilafet'tir"

Hizb-ut Tahrir / Pakistan Vilayeti, Belucistan'daki mevcut bozukluklar hakkında temel yönergeler yayınlamıştır. Nitekim işkence, adam kaçırma ve öldürmenin de olduğu bu bozukluklar ile bu trajik sorunlar, İslam ümmetinin başının tacı yapıp koruduğu Belucistan'da meydana gelmektedir. Zira onun halkı İslam'a kucak açmış, tüm bölgesi İslamî Hilafet'in gölgesinde olmuş ve halkı da İslam'ı sevmiştir. Ayrıca onlar, sömürgeci İngilizlerin işgaline karşı şiddetli bir şekilde direnin asil ve muhterem bir halktır.

Hizb, bu yönergeleri yayınlamış, buna Arapça, İngilizce ve Urduca olmak üzere Hilafet Devleti'nin anayasa maddelerini de eklemiş ve Hilafet Devleti'nin Belucistan'ın ihmal edilmesine yol açan mevcut demokratik sistemi nasıl ortadan kaldıracağını, Hilafet'in demir yumrukla yöneten bir polisiye devleti olmadığını, Hilafet'in yaratıcıları Allahu [Subhânehu ve Te'âla]'nın kerim kıldığı tebasına zulüm, kaçırma ve işkence uygulamayacağını, bundan dolayı Hilafet'in en aziz olan İslam ile yönetmek yoluyla ırkına ya da mezhebine bakmaksızın tüm tebasının güvenini kazanacağını, tatbik etmiş olduğu her şeye dair Kur'an ve sünnetten deliller göstermek yoluyla tebasına güven vereceğini, bunun yanı sıra İslam'da Hilafet Sistemi'nin vahdet sistemi olup azınlık ya da çoğunlukta olduklarına bakmaksızın tüm tebasını aralarında hiçbir ayırım yapmaksızın yöneteceğini, ırkları ne olursa olsun İslam'ın tüm insanlar için bir rahmet olacağını, ümmetin Hilafet'in gölgesinde tek bir potada eriyeceğini ve gayrimüslim olan tebalar da adil davranması ve haklarını garantilemesi nedeniyle Hilafet Devleti'ne bağlı kalacaklarını açıklamıştır.

İslam, bozukluklara teşvik eden Belucistan ve Pakistan'daki sömürgeci varlığa son verecektir. Hilafet'e gelince; tüm konsoloslukları, Amerikan üslerini ve Büyükelçilikleri kapatmak ve tüm çalışanlarını sınır dışı etmek yoluyla bu bozuklukları kesin ve daimi bir şekilde ortadan kaldıracak ve her türlü etkilerini ortadan kaldırmak için yabancı güçlerle olan tüm ilişkileri de kesecektir.

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- وَلاَ تَحْسَبَنَّ ٱلَّذِينَ قُتِلُواْ فِى سَبِيلِ ٱللَّهِ أَمْوَاتاً بَلْ أَحْيَاءٌ عِندَ رَبِّهِمْ يُرْزَقُونَ "Allah yolunda öldürülenleri sakın ölü sanmayın. Bilakis onlar diridirler; Rableri yanında rızıklara mazhar olmaktadırl

Hizb-ut Tahrir / Suriye Vilayeti, Şam ayaklanmasının kahramanlarından bir kahraman olan şehit Mikdad İbrahim el-Emin'in [Ebu Sutayyif] ölümünü ilan eder. Nitekim kendisine, 12.02.2013 Salı günü Halep'in kırsalındaki Es-Sefira şehrinde hain keskin bir nişancının kurşunu isabet etmiştir.

Nitekim kendisiyle, Medya Bürosu'nun 10.02.2013'de Halep'in kırsalında bulunan el-Etarib'de yaptığı ayaklanma faaliyetleriyle ilgili genel bir oturumun akabinde özel samimi bir görüşmeyi tamamlamak üzereydik ve onunla bir diyalog kurduk ve onu da kayıt altına aldık. Hatta onlar için Rablerine, ey Abdullah inşeallahuteala şehadeti kabul edilen merhumlardan olursun nidasında bulunan kimseler oldu. Ayrıca bizler onun, hayatının son günlerinde bizim yanımızda iki günden fazla oturduğunu bilmiyoruz!

Allah sana rahmet eylesin ey Eba Mustafa. Ve ey Şam ayaklanmasının yüzünün akı! Aynı yakınlıktaki güzel ahlaka sahip kaç mütevazi asil ruhlu kişilerden birisin acaba? Zira birisi seni gördüğünde, seni Allah için sevdiğinden dolayı seninle konuşurdu. Seni tebrik eder ve Allahu [Subhânehu ve Te'âla]'dan, senin O'nun katındaki konumunun şehitlerin efendisi konumunda olmasını temenni ederiz. Ey öncü kahraman, seni asla unutmayacağım. Nitekim ben seni tanıtmaya başlayıp sonra da kaydı tekrar baştan almak istediğimizde senin kulağıma fısıldadığın şu sözünü hiç unutmuyorum: "Benim hakkımda kahraman deme, zira ben öyle birisi değilim." Ben de tebessüm ederek sana şöyle bir cevap vermiştim: "Bilakis sizler kahramanlarsınız ve bizler de sizin gibilerin cesaretinden esinleniyoruz."

Şehit İbrahim el-Emin'i ve Halep kırsalındaki Şam'ın oğlunu tanıyan ve dayanaklı es-Sahhar köyünde doğan herkes onun hakkında şöyle derdi: Kendisi, çocukluğundan bu yana cesur, öncü, İslam'ı çok seven ve Hilafet'e aşık birisiydi. Zira o, Hilafet'i hayat sahasına yeniden getirmek için davet taşıyıcılarıyla birlikte ciddi ve ihlaslı bir şekilde çalıştı. Dolayısıyla o, takibata, tutuklamaya ve uzun yıllar mücrim Şam tagutunun cezaevlerinde işkenceye maruz kaldığı halde kalbinden ve dilinden ayrılma veya terk etme diye bir şey geçmemiştir. Nitekim cezaevinden çıkar çıkmaz doğruca İslam Devleti'ni kurmak için Şam tagutunun zulmüne karşı ayaklanan Şam halkına katılmıştır. Ayrıca samimiyetinden, ihlasından ve uyanık olmasından dolayı çevresindeki herkes onu çok severdi. Zira Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in  müjdesinin Dâr-ul İslam'ın merkezi Şam'a geri dönmesi için onların kalplerine sebat ve umut tohumları ekerdi. Ayrıca kendisi, Resulullah'ın râyesinden ayrılmayan birisi olarak tanınırdı. Zira arabasında, evinde ve gittiği her yerde onu dalgalandırır ve bizim bu râye için canımız feda olsun derdi. Zira râye, umut odağı ve umut nesnesi olup yaşamın ve hayatın kendisi için feda edilmeye layık olan da odur.

Allah sana rahmet eylesin ey Eba Mustafa! Yurdunu daha hayırlı bir yurt, ailene de daha hayırlı bir aile ile değiştirdin. Allah ailene, eşine ve çocuklarına sabır ve metanet versin. Allah'tan, Allahuteala'nın izniyle naim cennetlerinde bizi seninle seni de sevdiklerinle bir araya getirmesini temenni ediyoruz... Bizler senin ayrılmandan dolayı çok üzgünüz ey İbrahim! Ancak bizler, sadece Allahu Subhânehu'nun razı olduklarını söyleyerek O'ndan, katil Beşar ile ister kafir Batı ister Arap ve Müslüman yöneticiler olsun onunla birlikte olanların, onun arkasından duranların ve onu destekleyenlerin akıttığı zeki kanların intikamını almasını temenni ediyoruz. Yine Allahuteala'dan, hepimizin gözünü Nübüvvet Minhacı Üzere Raşidi Hilafet ile aydınlatmasını, bizleri izzetli düşmanlarımızı da zelil kılmasını temenni ediyoruz. Bu, Aziz olan Allah'a hiç zor değildir. Allah'tan geldik ve O'na geri döneceğiz.

Hizb-ut Tahrir / Suriye Vilayeti Medya Bürosu, Halep kırsalında bulunan es-Sahhara köyünde, şehidi kutlamak isteyenleri karşılamak için bir çadır kurmuş, burada Allah'ın yardımıyla bir takım etkinlikler ve bir takım konuşmalar yapılmıştır.

Allah Azze ve Celle, şöyle buyurmaktadır:

يَا أَيَّتُهَا النَّفْسُ الْمُطْمَئِنَّةُ  ارْجِعِي إِلَى رَبِّكِ رَاضِيَةً مَّرْضِيَّةً  فَادْخُلِي فِي عِبَادِي  وَادْخُلِي جَنَّتِي "Ey huzura kavuşmuş insan! Sen O'ndan hoşnut, O da senden hoşnut olarak Rabbine dön. (Seçkin) kullarım arasına katıl ve cennetime gir!" [Fecr 27-28-29-30]


Devamını oku...

Hizb-ut Tahrir / Pakistan Vilayeti'nin, Karaçi'deki Huzursuzluklara Dönük Siyasî Vizyonu

  • Kategori Pakistan
  •   |  

Hizb-ut Tahrir / Pakistan Vilayeti, nüfuz yoğunluğu bakımından dünyanın üçüncü şehri olan Karaçi'de devam eden huzursuzluklar hakkında aşağıda geçen siyasî vizyonu yayınladı.

1-Karaçi'nin, siyasî, ideolojik ve ekonomik bir güç olma imkanı olmasına rağmen Amerika'nın ardışık ajanları olan yöneticilerin dayattıkları bölünme politikaları nedeniyle bundan mahrum edilmektedir.

20 milyondan fazla nüfuza sahip olan Karaçi, nüfuz yoğunluğu bakımından dünyanın üçüncü şehri sayılmakta olup Karaçi'nin nüfusu Pakistan nüfuzunun onda birini oluşturmaktadır. Dolayısıyla Pakistan'da bulunan tüm etnik nüfuzu içermektedir. Nitekim Müslüman Peştunlar, Peşaver ve Kabil'den daha çok burada bulunmaktadırlar. Aynı şekilde burada, birçok Müslüman Beluciler ve Pencabiler de bulunmaktadır. Karaçi sakinleri, Urduca konuşan ve Hint Yarımadası'nın bölünmesi sırasında Hindistan'ın Kuzeyi'ndeki bölgelerden göç eden Hintli Müslüman göçmenlerdendir. Dolayısıyla bu Urduca konuşan Müslümanlar, beş yüz küsur yıl boyunca Hindistan Yarımadası'ndaki İslamî yönetimin sütunlarından oldukları gibi yaklaşık iki yüz yıl İngiliz işgaline karşı direnenlerin ilki olmuşlardır. Karaçi Müslümanlarının, sadece Pakistan'ın tüm bölgeleriyle doğal bir bağlantısı yoktur. Bilakis aynı şekilde onların Hindistan Müslümanlarıyla da bağlantıları vardır. Bundan dolayı Karaçi, Pakistan için siyasî ve ideolojik olarak güçlü bir destekçi sayıldığı gibi Orta Doğu Müslümanlarını bölgeye bağlayan bir deniz limanı da sayılır. Ayrıca ekonomik açıdan da o, tüm Pakistan bölgesinin temel hayat damarı sayılır. Zira Pakistan sanayisinin üçte birisi burada olup ekonominin canlılığı ve çeşitliliği olarak lanse edilir.

Yukarıda geçenlere binaen tüm bölgenin liderliğine doğal bir katkıda bulunmak için Karaçi'yi İslam temelinde birleştirmek yerine ardışık ajan yöneticiler, şehirde etnik ve taifeci bölünmeyi gözetmektedirler. Bu da devamedegelen çatışmalar nedeniyle şehrin felç olmasına yol açmaktadır. Yöneticilerin tüm bu yaptıklarına rağmen Karaçi, sürekli olarak Hindistan ile savaştan tutun gerek İslamî uyanıklık gerekse felaketler nedeniyle yardım etmek ve genel olarak hayırlı çalışmalarda bulunmak için çaba sarfetme gibi bölgede Müslümanlar için belirleyici olan hareketlerde ve girişimlerde önemli bir rol oynamıştır.

2-Siyasî mülahazalar: Aşağıdakilerden dolayı Karaçi'de demokrasi felce uğramıştır:

-Demokrasinin gerçeği; demokrasi, sadece otoritede bulunanların çıkarlarını garantilemektedir. Çünkü onlar, başkaları adına doğru ve yanlış kararını veren kimselerdir. Bundan dolayı o, bir yandan tüm sakinleri ihmal edip onları sorunların içerisinde boğulmaya terk ederken diğer taraftan da başkalarının haklarını gasbedenlere dair cezayı uygulayanları veya diğer herhangi bir cürümsel eylemleri korumaktadır. Zira Karaçi'deki mücrimler ve çeteler, siyasî kayırmacılık yoluyla devleti korumanın keyfini çıkarmaktadırlar. Dolayısıyla bu kayırmacılık, parlamentoda kanunlar ve icra emirleri çıkarmak yoluyla polis ve yargı gibi devlet organlarını da etkilemektedir. Dolayısıyla da demokrasi, menfaatçi güçlü guruplar ile devlet ve hükümet içerisindeki yasa koyucular arasındaki ilişkiye teşvik etmektedir. Bundan dolayı mücrimlerin, Karaçi'de ceza korkusu olmaksızın açık bir şekilde çalışmaları hiç şaşırtıcı değildir.

-İnsanların, özellikle de aynı şekilde demokraside bulunan bir özellik olan etnik azınlıkların bir araya gelmeye muhtaç olması, çoğunluğa sahip olan gurupların azınlıklara egemen olan partiyi tercih etmeleri nedeniyledir. Nitekim bu ırkçı partiler, haklar, devletin hissesi ve gelirleri için diğer guruplarla savaşmaktadırlar. Bu bakımdan devletin çeşitli vatandaşları arasında düşmanlıklar güçlendirilmekte ve toplumda bölünmeye teşvik edilmektedir. Hakeza Karaçi, on yıllardan beridir etnik rekabetin ateşiyle yanıp tutuşmaktadır.

-Amerika ile siyasî ve askerî liderlikte bulunan ajanları, etnik rekabet ateşini tutuşturmaya devam etmek yoluyla Karaçi'nin yanması için çalışmaktadırlar. Zira onlar, sadece mevcut sömürgecilik ve demokratik rejimi korumuyorlar, dahası doğrudan temaslar yoluyla etnik temel üzerine örgütler inşa etmenin propagandasını da yapıyorlar. Ayrıca Karaçi'de,  Karaçi'de bulunan etnik partileri kullanmak yoluyla etnik temele dayalı nefret yangınını körüklemede özellikle Amerikan Konsolosluğu rol oynamaktadır. Hatta o, Karaçi'ye ulaşmak için terörizme yönelik savaşını genişletmek için hazırlanmaktadır. Hakeza sömürgeciler, şehirde bir kaos hali oluşturmaktalar ve ardından da onu, kendi çıkarlarına muhalefet etmek için hazırlananlara nihai bir tehdit olması için bir kılıf olarak kullanmaktadırlar. Aynen Amerika'nın Müslümanlara yönelik savaşına seslerini yükselten muhlis siyasilerle meydana gelenlerde olduğu gibi.

3-Çatışmalara son vermek için meşru ihtiyati tedbirlerin alınması ve Karaçi nüfusunun çeşitliliğinin dikkate alınması:

Yesrib, birtakım huzursuzluklara ve bölünmelere tanıklık etmiş ve İslam'a inanıp İslam Devleti'nin başkenti oluncaya kadar da ne bunlardan kurtulmuş ne de bir barış ve refah görmüştür. Aynı şekilde Karaçi de barışı sadece İslam'ın gölgesinde tanıyacaktır. Çünkü ırklarına ve mezheplerine bakmaksızın tüm Müslümanları bir araya getirecek olan İslam ve İslam akidesinden kaynaklanan kanunların olduğu şeriattır. Zira şeriat, Kur'an ve sünnette geçtiği üzere birtakım emirler ve nehiylerdir. Hilafet, yöneticiyi yönetilene veya başka bir ırka ya da mezhebe karşı üstün kılmaz. Demokrasi ise bunun aksine bölgelerdeki ve yöneticilerin yaşadığı veya yaşamlarında üzerine dayandıkları yerlerdeki güç merkezlerini geliştirip büyütmeye odaklanmaktadır. Dolayısıyla Hilafet, tüm insanların işlerini sahih bir şekilde gözetecektir. Bundan dolayı o, Karaçi şehrinin gelişmesi ve diğer büyük şehirlerin ihmal edilmesi için çalışmayacaktır. Bilakis sağlık ve eğitim gibi temel ihtiyaçlarının peşinde koşmak amacıyla büyük şehirlere olan göçü engellemek için küçük şehirlerin ve köylerin gelişmesi için de çalışacaktır. Zira bu, nüfus yoğunluğuna yol açacaktır.

Ayrıca Hizb-ut Tahrir'in Anayasa Mukaddimesi'nin 7. maddesinde şöyle geçmektedir: "Devlet, İslamî tabiyeti taşıyan Müslüman ve gayrimüslim herkese, İslamî şeriatı aşağıdaki şekilde infaz eder: a-İslamî hükümlerin tamamı, Müslümanlar üzerine hiçbir istisna olmaksızın infaz edilir. b-gayrimüslimler inançlarında ve ibadetlerinde, genel nizamlar çerçevesinde serbesttirler."

-Hilafet Devleti'nde, etnik değil İslam temelinde siyasî partilerin kurulmasına izin verilecektir. Ayrıca siyasî partilerin, bireylerin ve hükümet yetkililerinin yabancı diplomatlarla bağlantı kurmalarına izin verilmeyecektir. Dolayısıyla fiili muharip kafir ülkelerin Büyükelçiliklerinin ve Konsolosluklarının tamamı kapatılacaktır.

Ayrıca Hizb-ut Tahrir'in Anayasa Mukaddimesi'nin 21. maddesinde şöyle geçmektedir: "Esasının İslamî akide olması ve benimsediği hükümlerin şeri hükümler olması şartıyla, yöneticileri muhasebe etmek veya ümmet yoluyla yönetime ulaşmak üzere siyasî parti kurmak Müslümanların hakkıdır. Parti kurulması için hiçbir izne ihtiyaç yoktur. İslam esası dışındaki her türlü kitleleşme ise yasaklanır."

-Toplumda İslam hakim olacağı gibi Pakistan'da bulunan tüm ırklara insaflı davranacak olan da İslam'dır. Zira öğretim ve medya sistemi, yöneticilerin konuşması ve onları muhasebe edenlerin hepsi dar asabiyetçiliği doğal bir şekilde ortadan kaldıracak olan İslam akidesinden kaynaklanan şeri hükümlere göre olacaktır. Buna rağmen ortada diğer bölgesel diller de olacaktır. Ancak devletin resmî dili sadece Arapça olacaktır. Çünkü Arapça, Kur'an ve İslam'ın dilidir. İşte bu rolünden dolayı ortaya çıkmasından bu yana Pakistan'da bulunan dil hakkındaki gerginliklere kesin bir şekilde son verecektir. Zira Hizb-ut Tahrir, Anayasa Mukaddimesi'nde geçen şu 8. maddeyi benimsemiştir: "Arapça, İslam'ın tek dilidir ve devletin kullanacağı tek dildir."

4-Siyaset: Karaçi'nin seviyesi, enerjileriyle orantılı şekilde yükselecektir.

İslam'ın kamil bir şekilde tatbik edilecek olması, bütün Müslümanların üzerinde ittifak ettikleri bir husustur. Dolayısıyla İslam, insanlar arasındaki uyumu sağlayacak, Karaçi'nin refahı için çalışacak, insanları etnik temelde rekabet edenlerden kurtaracak ve onları ihmale karşı da koruyacaktır. Ayrıca Hilafet, cinsiyet veya ırkçı veya dîni ve mezhepsel temelde bir ayrım yapmaksızın ülkenin dört bir tarafındaki tüm insanların işlerini gözetecektir.

İslam'a bağlı kamaları şartıyla siyasî partilerin kurulmalarına izin verilecektir. Dolayısıyla ortada ırkçılık temelinde gerilim tohumları olmayacaktır. Ayrıca parti üyelerinin yabancı diplomatlarla bağlantı kurmalarına izin verilmeyeceği gibi fiili muharip ülkelerin diplomatik misyonları da kapatılacaktır

Devamını oku...

Suriye Vilayeti: El Hatip’in Haince Girişimini Açığa Çıkarma Kampanyası

  • Kategori Video
  •   |  

Hizb-ut Tahrir Suriye Vilayeti, Muaz el-Hatip’in haince komplosunu açığa çıkarmak maksadıyla geniş çaplı bir kampanya düzenlemiştir. Zira El Hatip’in haince gizli anlaşması; Allah için halisane ve sadıkane bir şekilde gerçekleştirilmiş Suriye devrimini, koalisyona mâl etme ve gerekli ortamı  oluşturarak kafir batıyı yetkili kılmayı amaçlamaktadır.

2 Rabiussani 1434 Hicri, elmuvafık 12 Şubat2013, Salı

 

Şam Kırsalı Sika'da: el Hatip’in haince planını açığa çıkarma kampanyasından bazı kesitler.

 

 


Şam Kırsalı Kufr Batna'da: el Hatip’in haince planını açığa çıkarma kampanyasından  bazı kesitler.

 


Şam Kırsalı Humuriye'de:  el Hatip’in haince planını açığa çıkarma kampanyasından  bazı kesitler.

 



Şam Kırsalı doğu El Ğutada:  el hatip’in haince planını açığa çıkarma kampanyasından bazı kesitler.

Devamını oku...

İslamî Raşidi Hilafet Devleti Olmadıkça Ne Güven Ne Güvenlik Ne de İnsanın Bir Kıymeti Vardır!

  • Kategori Mısır
  •   |  

Ayaklanmanın ikinci yıldönümünde ülke, Port Said, Kahire ve diğer şehirlerde 52 kişinin ölümü ve yüzlerce kişinin yaralanmasıyla sonuçlanan kanlı çatışmaya dönüşen ciddi siyasî huzursuzluklara tanık olmaktadır. Ayrıca bir güvenlik kaynağı, Çarşamba günü Kahire Hartuş'ta iki kişinin öldüğünü ve toplam ölü sayısının da (54)'e yükselebileceğini söylemiştir. [Reuters / 30.01]

Bu ve benzeri olaylar, başta hayatın temellerinden ve zaruretlerinden sayılan güven ve güvenlik olmak üzere ülkenin karşı karşıya kaldığı krizin artık insanlar nezdinde giderek hissedildiğini ortaya koymaktadır. En çok dikkat çeken ise insanların ilk defa gördükleri yeni bir gurup olmuştur. Nitekim siyah maske giymiş gençlerden oluşan bu gurup, kendilerini "Black Bloc" [Kara Blok] olarak adlandırmaktadırlar. Zira birçok kamu kurumlarını taşlamaktalar ve Molotof kokteylleri ile buraları ateşe vermektedirler. Ayrıca Savunma Bakanı Abdulfettah Sisi'den, 29.01.2013 Salı günü Silahlı Kuvvetleri'nin resmî sayfasına yaptığı açıklamalarda açık uyarı gelmiştir. Zira şöyle demiştir: "Ülkedeki siyasî çatışma, onu çöküşün eşiğine sürüklemektedir." Dolayısıyla bu, önemli bir güvenlik rolü oynayan ülkenin en büyük bir kurumunun, ülkenin geleceğine dair endişeyi hissettiğine dair güçlü bir mesajdır. Ve şöyle bir eklemede bulunmuştur: "Mısır'ın şu an karşı karşıya kaldığı siyasî, ekonomik, toplumsal ve güvenlik zorlukları ve sorunları, Mısır ülkesinin güvenliği ve uyumu için gerçek bir tehdidi temsil etmektedir."

Delile ve kanıta ihtiyaç olmayacak kadar açıktır ki Mısır devleti, tebasının güven ve güvenliğini sağlamaya muktedir değildir. Ayrıca vatandaşların hayatı, onun nezdinde temel bir mesele olmadığı gibi onların kanları da çok değersizdir. Zira ülke, kan akmasını durdurmak için ciddi adımlar atmaksızın sadece ölü ve yaralıları saymakla meşgul olmaktadır. Nitekim kerim Resul [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], şöyle buyurmaktadır:

وَالَّذِي نَفْسِي بِيَدِهِ، لَقَتْلُ مُؤْمِنٍ أَعْظَمُ عِنْدَ اللَّهِ مِنْ زَوَالِ الدُّنْيَا "Nefsim elinde olan Allah yemin olsun ki bir müminin öldürülmesi, Allah katında dünyanın yok olup gitmesinden daha büyüktür." [Sünen-i Nesâi]

Ancak tüm bu kargaşanın ortasında Devlet Başkanı, "demokratik adımın" güvenliği ile ilgili olarak Avrupa'yı ikna etmek için Almanya'ya gitti. [Reuters / 30 Ocak] Dolayısıyla ülkenin dört bir tarafında gece gündüz akan kan meselesi sanki kendisini hiç ilgilendirmiyormuş gibi yardıma koşmamakta, dahası yardım etmek için kılını dahi kıpırdatmamaktadır!

Ey Kenane-Mısır Halkı!

İslam, gözetimi devletin üzerine vacip kılmıştır. Dolayısıyla o, tebasından sorumludur. Zira Nebi [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], şöyle buyurmaktadır:

فالإِمَامُ الذي على الناس رَاعٍ وَهو مَسْئُولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ "İnsanlar üzerindeki imam (Halife) çobandır ve o, raiyyesinden sorumludur." [Müttefikun Aleyh]

Dolayısıyla devletin, tamamının gözetim hakkı olmasından dolayı Müslüman ve gayrimüslim arasında ayırım yapmaksızın adil ve insaflı bir şekilde her bir ferdin temel ihtiyaçlarını karşılaması gerekir ki bunlar şunlardır: Yiyecek, giyecek ve mesken.

Aynı şekilde toplumun temel ihtiyaçlarını karşılamak da devletin üzerine vaciptir ki bunlar şunlardır: Güvenlik, sağlık ve öğretim. Ancak güvenlik, önceliklerdendir. Zira Nebi [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], şöyle buyurmaktadır:

من بات منكم آمناً فى سربه، معافى فى بدنه، عنده قوت يومه، فكأنما حيزت له الدنيا بحذافيرها "İçinizden her kim kavmi arasında güvenli, bedenen sağlıklı ve gündelik iaşesine sahip olarak gecelerse sanki dünyayı bütünüyle elde etmiş gibi olur." [Nesai sahihledi]

Dolayısıyla İslam'da yöneticinin en önemli görevlerinden biri güvenliği sağlamasıdır. Allah rahmet eylesin birisi şöyle demiştir:

Sana bir emanet teslim edildiğinde onu gözet    Emanete karşı en kerim olan da çobandır

İşte Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], yöneticinin tebasının güvenliğini koruması hususunda çok çarpıcı bir örnek sergilemektedir. Zira Sahih-i Buhari'de şöyle geçmektedir:

ولَقَدْ فَزِعَ أَهْلُ المَدِينَةِ لَيْلَةً، فَخَرَجُوا نَحْوَ الصَّوْتِ، فَاسْتَقْبَلَهُمُ النَّبِيُّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَقَدْ اسْتَبْرَأَ الخَبَرَ (أي تبيَّنه)، وَهُوَ عَلَى فَرَسٍ لِأَبِي طَلْحَةَ عُرْيٍ، وَفِي عُنُقِهِ السَّيْفُ، وَهُوَ يَقُولُ: «لَمْ تُرَاعُوا، لَمْ تُرَاعُوا» "Bir gece Medine halkı korkuya kapıldı ve derken sese doğru hareket ettiler. Nitekim Nebi [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], onlarla karşılaşıp Ebi Talha'nın çıplak atının üzerine binmiş ve kılıcını boynuna asmış olduğu halde haberi ibra ederek (yani onu açıklayarak) şöyle dedi: Korkmayın, korkmayın. Sonra şöyle dedi: O ses, denizden geliyor. Ya da şöyle dedi: O, denizin sesidir."

Dolayısıyla bu, sorumlunun tebasına karşı ne kadar düşkün olması gerektiğine delalet etmektedir. Ancak -Hilafet Devleti'nin- olduğu İslam Devleti'nin yıkılmasının ardından ümmetin ne güvenliği ne de güveni kalmış olup bilakis Müslümanlar, hainlerin sofralarındaki yetimler gibi olmuşlardır. Zira bugün ülkemizde en ucuz şey, insandır! Dolayısıyla beşerî rejimler ile hiçbir kimliği ve referansı olmayan kanunlar altında hiçbir kıymetimiz olmadığı gibi akidemizden kaynaklanmayan ve onurlarımızı ve kanlarımızı korumayan helak olmuş demokraside de hiçbir bir hayır yoktur!

Ey Mısır Halkı!

Bu ümmetin kuvvetinin sırrı, izzetinde ve izzetinin kaynağında saklıdır ki o da onun dini, akidesi ve ideolojisine bağlılık ölçüsüdür. Dolayısıyla dinimize geri dönmediğimiz sürece güvenlik, istikrar ve samimiyet asla insanlar arasına geri dönmeyecektir. Zira Allahuteala, şöyle buyurmaktadır:

الَّذِينَ آمَنُواْ وَلَمْ يَلْبِسُواْ إِيمَانَهُم بِظُلْمٍ أُوْلَئِكَ لَهُمُ الأَمْنُ وَهُم مُّهْتَدُونَ "İnanıp da imanlarına herhangi bir haksızlık bulaştırmayanlar var ya, işte güven onlarındır ve onlar doğru yolu bulanlardır." [Enam 82]

Dolayısıyla şayet insanlar, Allah'ın şeriatına itaat ederler, O'nun hükümlerini tatbik ederler ve O'nun Hilafet Devleti'ni ikame ederlerse, işte o zaman mallarını, namuslarını ve kanlarını tam olarak garanti altına almış olurlar.

Hizb-ut Tahrir olarak bizler sizleri, Nübüvvet Minhacı Üzere Raşidi Hilafer Devleti'ni kurmak için bizimle birlikte hareket etmeye davet ediyoruz. Zira çok iyi biliniz ki şayet Allah ve Resulünün hükmüne liderlik ederlerse Allah, korku içinde olan müminlere güven indirecektir. Zira Allahuteala, şöyle buyurmaktadır:

هُوَ ٱلَّذِيۤ أَنزَلَ ٱلسَّكِينَةَ فِى قُلُوبِ ٱلْمُؤْمِنِينَ لِيَزْدَادُوۤاْ إِيمَاناً مَّعَ إِيمَانِهِمْ وَلِلَّهِ جُنُودُ ٱلسَّمَاوَاتِ وَٱلأَرْضِ وَكَانَ ٱللَّهُ عَلِيماً حَكِيماً "İmanlarını bir kat daha arttırsınlar diye müminlerin kalplerine güven indiren O'dur. Göklerin ve yerin orduları Allah'ındır. Allah bilendir, her şeyi hikmetle yapandır." [Fetih 4]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Baas Katil, CHP Çirkin, AKP İse Suskun Rolünde

11 Şubat 2013 Pazartesi günü Hatay'ın Reyhanlı ilçesine bağlı Cilvegözü sınır kapısında Suriye plakalı bir aracın patlaması neticesinde 14 masum insan hayatını kaybetti ve çok sayıda insan yaralandı. Baas rejimi ya da O'nun katliamlarını destekleyenler tarafından planlanıp yapıldığı apaçık bilinen bu olay sonrasında Ak Parti hükümeti saldırıya sessiz kalarak katliama dolaylı ortak olmuştur. CHP ise başından beri Baas rejimi ve katil Esed'i desteleyerek ortaya koyduğu tavrında devam etmiş ve çirkinliğini bu saldırı sonrasında da göstermiştir.

Başbakan Erdoğan, "Suriye bizim iç meselemizdir" ve "Yeni Hama lar'ın yaşanmasına asla müsaade etmeyeceğiz" gibi sözler sarf ediyordu. Jet krizinde yeni "angajman" kurallarına göre Suriye uçakları 10 km Türkiye'ye yaklaşırsa karşılık verilecekti. Vahşi Baas rejimi her bir gün Hama'dan daha ağır katliamlar yapıyor. Türkiye'nin hemen sınırında masum insanlar üzerine bombalar yağıyor. Erdoğan'ın hiç sesi çıkmıyor. Angajman kurallarını hayata geçirmiyor. Şimdi ise Cilvegözü sınır kapısında gerçekleşen katliamın arkasında kimin olduğunu bilmiyormuş gibi "olayın araştırıldığını" söyleyerek kapatmaya çalışıyor.

Ana Muhalefet Partisi CHP ise patlamanın arkasında direniş gruplarının olduğunu söyleyerek Müslümanlara olan düşmanlığını onlara iftira atarak gösterdi. Yaklaşık iki yıldır Suriye'deki katliamlarla ilgili Baas rejimine duyduğu hayranlıktan dolayı kınayıcı bir açıklama dahi yapmayan CHP, bu tavrı ile birlikte Baas rejiminin katliam yapmasını onayladığını bir kez daha göstermiştir.

Ak Parti hükümetinin bu olayın üzerini kapatması, CHP'nin ise, bu saldırıyı zalim rejime karşı direnen direniş guruplarının üzerine atması, son aylarda büyük başarılar kazanmış mücahit grupların kazanımlarına gölge düşürmek isteyen Baas ve ABD'nin çıkarlarına hizmet etmekten başka bir şey değildir. Ak Parti ve CHP'nin bu tutumu, devrimlerini İslami devrim olarak isimlendiren ve meydanlarda Hilafet Devleti taleplerini dillendiren Suriye halkına ihanettir.

بِهَا يَسْمَعُونَ لَا اٰذَانٌ وَلَهُمْ بِهَا يُبْصِرُونَ لَا اَعْيُنٌ وَلَهُمْ بِهَا يَفْقَهُونَ لَا قُلُوبٌ لَهُمْ "Onların kalpleri vardır, onlarla kavramazlar; gözleri vardır, onlarla görmezler; kulakları vardır, onlarla işitmezler..." [el-A'râf 179]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir Gençlerine Verilen Cezalar Siyasetin Ve Yargının İflasıdır

Hatırlanacağı üzere, daha iki hafta önce İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi, aynı davadan yargılanan 19 Hizb-ut Tahrir gencine 119 yıl gibi daha ağır bir ceza vermişti. Şimdi ise Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi 07.02.2013 tarihinde Hizb-ut Tahrir'in üyelerinden beş kişiye aynı dosyadan toplam 42,5 yıl ceza verdi.

Yargı paketleri gündemi ile düşüncelerin önünün açılacağını her gün dillendiren iktidarın yargı ayağı aceleci bir şekilde Hizb-ut Tahrir ile Hilafet'in ikamesi için çalışan muhlis Müslümanlara ağır cezalar veriyor. Bu, Laik Türkiye devletinin Müslümanlara ve Hizb-ut Tahrir'e karşı mücadelesinde hem fikren, hem siyaseten, hem de hukuken iflas ettiğinin apaçık göstergesidir.

Hizb-ut Tahrir, İslam ümmetini düşmüş olduğu bu durumdan kurtarıp onu kâfir sömürgecilerin tasallutundan kurtarma yolundaki ilerlemesini değil Türkiye'nin, en güçlü devletlerin dahi durdurmasına asla imkân vermeyecektir. Zira bugün ABD'nin şemsiyesi altına girip her yerde onun çıkarlarını gözeterek ondan gelen talimatlara boyun büken bu zalim sistemin Hizb-ut Tahrir'i engellemesi nasıl mümkün olabilir?

Hizb-ut Tahrir'i engellemeye yönelik bu yöneticiler ne tür siyasi kararlar alırsa alsın, kolluk kuvvetleri ne kadar baskı ve keyfi uygulamalar yaparsa yapsın, kokuşmuş yargı sistemi zorlama kararlarla ne kadar ağır cezalar verirse versin, Hizb-ut Tahrir'i İslam davetini taşımak ve Hilafet'in ikamesi için çalışmaktan asla engelleyemeyeceklerdir.

Hizb-ut Tahrir'e yönelik özellikle son 10 yıldır artarak devam eden bu mahkûmiyet kararlarının arkasında Ak Parti hükümetinin olduğunu hatırlatır ve tüm Müslümanları Hizb-ut Tahrir'e yönelik uygulanan bu zulümden dolayı yöneticileri muhasebe etmeye davet ediyoruz. AKP hükümeti ve güdümlü yargı organı şunu çok iyi bilmelidir: Hizb-ut Tahrir'e yönelik bu tutumları onların gerçek yüzlerini bu ümmet nezdinde daha fazla ifşa edecek ve yüzlerindeki perde düşecektir. Eğer gerçekten Allah Subhanehu Ve Teâlâ'dan hakkıyla korkuyorlarsa Nübüvvet Metodu üzere Raşid-i Hilafet Devleti'nin ikame edilmesi için çalışan Hizb-ut Tahrir'in muhlis gençlerine yönelik böylesine cezalar vermekten vazgeçerler.

الظَّالِمُونَ إِنَّمَا يُؤَخِّرُهُمْ لِيَوْمٍ تَشْخَصُ فِيهِ الأَبْصَارُ وَلاَ تَحْسَبَنَّ اللّهَ غَافِلاً عَمَّا يَعْمَلُ "Sakın, Allah'ı zalimlerin yaptıklarından gafil sanma! Ancak Allah, onları korkudan gözlerin dışarı fırlayacağı bir güne erteliyor." [İbrahim 42-43]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- İngiltere İle Fransa Kuzey Afrika'da İslamî Hilafet Devleti Olmadıkça İslam Ülkelerine Dönük Tekrarlanan İşgalin Durması İmkansızdır

Cameron'un Kuzey Afrika'ya dönük en son ziyareti, terörizmle mücadele etme ziyareti olmaktan daha çok bölgede nüfuz kazanma noktasındaki umutsuz bir girişimdir. Nitekim Cezayir'de, mevcut tagut yönetici Abdulaziz Buteflika ile güvenlik anlaşması imzalamış, ardından da İngiltere'nin, polis ve orduya eğitim ve danışmanlık sağlanması hususundaki vaadini açıklamak için Libya'ya gitmiştir.

Fransa'nın Mali işgalinin ardından Cameron, İngiltere'nin askerî destek vereceği sözü vererek bölgede (İslamî) aşırıcılığın arttığına ve bölgeye müdahalede bulunmak için "anlaşmalara" ihtiyaç olduğuna işaret etmiştir.

Hizb-ut Tahrir'in İngiltere'deki Medya Temsilcisi Taci Mustafa, bu son olayları şöyle yorumladı:

"Önümüzde, İngiltere'nin Afrika'daki nüfuz ve ganimetlerden yararlanma girişiminden başka bir şey göremiyoruz. Zira bu ziyaretin, Cezayir, Libya ve Mali'deki sıradan insanların maslahatları ile hiçbir ilgisi olmadığı gibi bilakis bu ziyaret, bölgedeki ajanları ile İngiliz şirketlerinin ceplerini doldurmak içindir."

"İslam ülkelerinin sömürgeci güçler tarafından "demokrasi" adı altında bir biri ardına işgal edilmesi, sadece eskisinden daha fazla kan akıtmak ve bu ülke halklarını istikrarsızlaştırmak için gerçekleşmektedir."

Ve şöyle dedi: "İngiltere başbakanını Libya'da gördüklerinde, İngiltere'nin Libya lideri Muammer Kaddafi'yi, oğlu Seyfulislam'ı, Musa Kusa ile rejimin içerisindeki diğer mücrimleri nasıl da desteklediğini hatırlamaları gerekir."

"Kendilerine ordunun ve polisin eğitilmesi sunulduğunda, İngiliz silah ihracatlarının güçlendirilmesi anlamındaki bir hükümet kurumu olan Birleşik Krallık Ticaret ve Sanayi Savunma ve Güvenlik Örgütü (DSO) yoluyla (kötü üne sahip bir taburun genel komutanı olan) Kaddafi'nin oğlu Hamis ile nasıl da flört ettiğini hatırlamaları gerekir. Zira Hamis'in, kar elde eden müşterilerden birisi olduğu kanıtlanmıştır."

"Bunlar, Amerika, İngiltere ve Fransa'nın Afganistan ve Irak'ı işgal ettiklerinde duyduklarımızın bizzat aynısıdır. Aynı şekilde onların, kaos ve kargaşa oluşturmak için Pakistan'da dolaşıp duran Amerikan güvenlik güçleri heyetlerine ve Amerika tarafından eğitilen ve şu anda da ülkeleri pahasına Amerika'nın planlarını uygulayan Afganlı ve Pakistanlı üst düzey askerî yetkililere de bir bakmaları gerekir. Ayrıca İngiltere'nin Ürdünlü subayları eğitmek için General Globe Paşayı gönderdiği ve bunun da onların Ürdün Müslümanlarından daha çok İngiltere'ye dost olmalarına yol açtığındaki uzak geçmişe de bir bakmaları gerekir."

"Cameron'un Buteflika'yı sevgi dolu sıcak bir şekilde kucakladığını gördüklerinde insanların, iktidarda kalma süresini uzatmak için seçim yasalarını değiştiren bu adamın tarihini hatırlamaları gerektiği gibi "aşırıcılığı" kınayan, ardından da halkına sert bir şekilde davranan aşırıcılarla yemekler yiyen Cameron'un ikiyüzlülüğünü de görmeleri gerekir!"

"Cameron'un görevi, İngiltere'nin çıkarlarını, diğer bir ifadeyle silahları ve enerjiyi garantilemektir. "Aşırıcılık" ve güvenlik hakkındaki konuşması ise sırf gözlere kum serpmekten ibarettir."

"Bugün Pakistan'dan Mali'ye İslam dünyası, hiçbir kimse tarafından savunulmamaktadır. Zira ülkelerimiz, güçlerini istedikleri gibi ülkelerimize gönderen Amerika, İngiltere ve Fransa gibi sömürgeci güçlere açıktır. Nitekim bu güçlerin elinde, Buteflika, Zerdâri gibi uşaklar vardır ve onlar da sömürgeci güçlerin çıkarlarına bekçilik yapan has ajanlarıdır. Dolayısıyla Cemeron ile Hollende'nin on dokuzuncu yüz yıldan kalma dış politikalarını uyguladıklarını bir sırada onlar, -geçmişte kalan Zeynel Abidin Bin Ali, Kaddafi ve Mübarek ile çöküşün eşiğinde olan Beşar Esed gibi- bugün bölgede meydana gelenleri görmemektedirler. Dolayısıyla da tüm bölgedeki Müslümanlar, Batılı güçlerin servetlerimize yönelik günahkar arzularını gizlemek için nasıl da terörizm ve demokrasi sloganlarını kullandıklarını açık bir şekilde görmelidirler. Ayrıca bütün her yerdeki Müslümanlar, İslam dünyasının Fransız ve İngilizler tarafından parçalanan İslam ülkelerini birleştirecek ve tüm gücünü yabancı müdahalelerin tüm şekillerini ülkemizden kovmak için kullanacak olan -İslamî Hilafet'in- olduğu İslam temelinde bir liderliğe muhtaç olduğunu da fark etmelidirler."

"İslam ülkelerindeki halkın güvenliğini ve istikrarını gerçekleştirecek ve bu bölgenin servetlerini, fırsatçıların gasbetmeleri yerine büyük fiyatlarla satılmasının ardından gelirlerinin halka gitmesi için yatırım yapacak olan tek araç işte budur."

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER