Çarşamba, 21 Cumade’l Ûlâ 1447 | 2025/11/12
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

-Basın Açıklaması- Obama'nın Birleşmiş Milletleri'ndeki Konuşması, Birleşmiş Milletleri'nden Bir Hayır Umanların Yüzlerine Vurulmuş Bir Şamar Olup Müslümanlar, İfade Özgürlüğünü ve Sevgili Nebileri [Aleyhi's Salatu ve's Selam]'a Yönelik İftirayı Kesi

Obama'nın Birleşmiş Milletleri'ndeki konuşması, sevgili Nebimiz [Aleyhi's Salatu ve's Selam]'a yönelik iftira meselesini çözmek için Birleşmiş Milletleri'nin forumlarının kullanılmasında bir hayır umanların yüzlerine vurulmuş bir şamar olarak gelmiştir. Zira Obama, konuşmasında Amerikan anayasasını ve ifade özgürlüğünü koruyacağını, bunun gerçekten kutsal olduğunu, bunun kendisinin bir görevi olduğunu, iftira filminin yasaklanmasına imkan vermeyeceğini vurgulamış, dahası Müslümanları, kafirlerin ifade özgürlüğü fikrini benimsemeye ve Nebileri [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'e yönelik iftiraya öfkelenmemeye teşvik etmiştir!

Hizb-ut Tahrir de Obama'ya, Müslümanların yöneticilerinin utanmadan uzan zamandan beridir kendi nasihatini kabul ettiklerini, bunun nedenin ise ister Zerdâri olsun isterse de Mursî olsun büyük sevinç ve zevk ile Batılı liderle bir araya gelmeleri olduğunu, onların iftiracı hergelelere tam bir koruma sağladıklarını, ancak Müslümanların bu kafir Batılı hadaratı kesinlikle kabul etmeyeceklerini vurgular. Zira insanlığın bildiği en büyük adama iftira atmayı ifade özgürlüğü sayan bizzat bu hadarattır. Ayrıca Hizb-ut Tahrir, Obama'nın Libya'daki Amerikan Büyükelçisi'nin katillerini yakalamak için hiçbir çabadan kaçınmadığını ve aynı şekilde Müslümanların, efendimiz Muhammed [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'e yönelik iftirayı ve bunu yapanları asla kabul etmeyeceklerini yada göz ardı etmeyeceklerini de vurgular.

Amerika'nın bu filmi kınaması ise Müslümanların yöneticilerine, ümmetin öfkesini dindirmek için kullanabilecekleri bir gerekçe vermekten öte bir şey değildir. Aynı zamanda kibirli Amerika, daha fazla güvenlik personeli sağlamanın diplomatik elçilerini korumak için yeterli olmadığını, dahası bu protestoların derhal durdurulması gerektiğini söylemek istemektedir. Nitekim Amerika, ironik bir şekilde Müslümanların ifade özgürlüğünü kucaklamalarını talep ederken ancak aynı zamanda o, Müslümanlara kendi görüşlerini ifade etme hakkı vermeye ve Nebileri (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e yönelik iftiraya öfkelenmelerine hiçte hazır değildir.

Nitekim Obama, şöyle demiştir: Bugün dünyada, şiddete ve ölüme yer yoktur. Ancak geçmişe ve şu ana bakıldığında Amerika ile Batı'nın, Kızıldereliler, Hiroşima ve Nagasaki kurbanları gibi elleriyle katlettikleri milyonlarca masumun kanlarıyla dolu olduklarını yada Afganistan, Irak ve Pakistan'daki Kabileler Bölgesi'nde hala öldürmeye devam ettiklerini görmekteyiz.

Hizb-ut Tahrir ümmete, bu tür meseleleri Birleşmiş Milletleri'ne dayandırmanın haram olduğunu söylemek istemektedir. Zira Allahu [Subhânehu ve Te'âla], şöyle buyurmaktadır:

أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ يَزْعُمُونَ أَنَّهُمْ آمَنُواْ بِمَا أُنزِلَ إِلَيْكَ وَمَا أُنزِلَ مِن قَبْلِكَ يُرِيدُونَ أَن يَتَحَاكَمُواْ إِلَى الطَّاغُوتِ وَقَدْ أُمِرُواْ أَن يَكْفُرُواْ بِهِ وَيُرِيدُ الشَّيْطَانُ أَن يُضِلَّهُمْ ضَلاَلاً بَعِيدًا "Sana ve Senden öncekilere indirilenlere iman ettiklerini iddia edenleri görmedin mi? Onlar inkar etmekle emrolundukları halde tağuta muhakemeleşmek istiyorlar. Halbuki şeytan onları büsbütün saptırmak istiyor." [en-Nisâ 60]

Bu meselenin tek çözümü, Hilafet'i kurmaktır. Zira Hilafet'in kurulmasının ardından bir milyar küsur Müslüman ile altı milyon olan orduları birleşeceği gibi Hilafet Devleti, Müslümanlara karşı savaş açan Amerika ile Batılı ülkelerin Büyükelçilerini kaldırıp atacak olmasının yanı sıra onların Büyükelçiliklerini kapatacak, NATO'nun ikmal hatlarını kesecek ve Nebileri Muhammed [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in intikamını almak için altı milyon askeri harekete geçirecektir.


Şeyh Şehzad
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Resmi Sözcü Yardımcısı
Pakistan Vilâyeti

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Dr. Gulam el-Mevlâ'nın Cezaevinin Kapısından Kaçırılması ve Ardından da Hasina Hükümeti Tarafından Atılan Fabrikasyon Bir Suçlamayla Barbarca Davranılması, Nebi [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in Şu Kavline İntibak Etmektedir: إِذَا

Hizb-ut Tahrir'in bariz bir üyesi olan Üstad Dr. Sayın Gulam Mevlâ'nın, 19 Eylül 2012'de cezaevinin kapısından kaçırılmasının ve 6 gün boyunca bilinmeyen bir yerde gözaltında tutulmasının ardından hükümet, 25 Eylül'de onun gözaltında tutulma kararını yayınlayarak kaçırılmadan bir gün önce Dakka'da bulunan Gulshan bölgesindeki tutukluluğunun tamamlandığını iddia etmiştir. Zira yalancı hükümet, Dr. Gulam el-Mevlâ'nın Hizb-ut Tahrir'in 24 Eylül'de Nebi [Aleyhi's Salatu ve's Selam]'ı aşağılayıcı Amerikan filmine karşı düzenlediği gösterinin planlayıcısı olduğunu iddia etmiştir. Nitekim Dr. Gulam el-Mevlâ, hükümete Müslümanların ve Amerika'nın Nebi [Aleyhi's Salatu ve's Selam]'a yönelik ihanetine karşı gösteri yapan Hizb-ut Tahrir üyelerinin takip edilmesine dönük emirler dikte eden Amerikan Büyükelçisi'nin, İçişleri Bakanı ile görüştüğü aynı gün içerisinde bu uydurma davadan dolayı mahkemeye sevkedilmiştir.

Bu, filmi kınadığını ve barışçıl gösterilere karşı çıkmadığını iddia eden Amerika'nın yalanlarına ve çifte standartlarına dair en son örnektir. Hasina hükümeti ile onun davranışları açısında olana gelince; nitekim buna, Nebi Muhammed [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in şu kavli intibak etmektedir. إِذَا لَمْ تَسْتَحي فَاصْنَعْ مَا شِئْتَ "Haya etmiyorsan, dilediğini yap." Zira hükümet, Dr. Gulam el-Mevlâ Yüksek Mahkeme'nin kararına aykırı olarak kaçırıldığında kendisine dayandığını iddia ettiği yasayla alay ettiği gibi kendisine inanıp dayandığını iddia ettiği insan hakları standartlarına da saygı göstermemiştir. Zira o, Dr. Gulam el-Mevlâ kaçırıldığında ailesine haber vermeksizin ve 24 saat içerisinde mahkemeye sevketmeksizin onu bilinmeyen bir yerde tutmuştur. Şimdi de tüm bunlardan sonra utanmadan bu hükümet, günahları boyunu aşmış olmasına rağmen diyabet ve omurga yarasının acısını çeken bu yetenekli üniversite hocaları gibi ümmetin muhlis evlatlarına karşı yalan fabrikasyon suçlamalar yoluyla bu büyük günahı işlemektedir.

Hizb-ut Tahrir hükümete, şayet Dr. Gulam el-Mevlâ'yı sıkıştırmak yoluyla hizbi, mücadelesinden caydıracağına inanıyorsa bunun boş hayaller olduğunu ve asla gerçekleşmeyeceğini vurgular. Zira Hizb-ut Tahrir, Avami Birlik Partisi gibi sadece bir adamın partisi değildir. Bilakis o, adamların maharetlerinin aciz bırakamayacağı ideolojik bir parti olduğu gibi hizbin kuvvetinin kaynağı da İslamî fikrî liderliği ve Allahu [Subhânehu ve Te'âla]'nın hükümleridir. O halde Allah sizleri, aziz ve muktedir olan yakalamasıyla yakalamadan önce Dr. Gulam el-Mevlâ'yı derhal serbest bırakın. Nitekim Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], şöyle buyurmaktadır:

إِنَّ اللَّهَ لَيُمْلِي لِلظَّالِمِ حَتَّى إِذَا أَخَذَهُ لَمْ يُفْلِتْهُ "Allah, zalime mühlet verir. Ama onu bir de yakaladı mı bir daha bırakmaz."

وَلاَ تَحْسَبَنَّ اللّهَ غَافِلاً عَمَّا يَعْمَلُ الظَّالِمُونَ إِنَّمَا يُؤَخِّرُهُمْ لِيَوْمٍ تَشْخَصُ فِيهِ الأَبْصَارُ "Sakın, Allah'ı zalimlerin yaptıklarından gafil sanma! Ancak Allah, onları (cezalandırmayı), korkudan gözlerin dışarı fırlayacağı bir güne erteliyor." [İbrahim 42-43]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Sadece Guantanamo Tutukluları Hakkında 11 Yıl Geciken "Amerikan Adaleti"!

23.09.2012 pazar günü online web sitesi sayfasında, "Amerikan Adalet Bakanlığı, Guantanamo'dan Serbest Bırakılması Onaylanan Yemenli 25 Tutuklunun Kimliğini İfşa Etmiştir" başlığı altında özel olarak tercüme edilmiş bir makale yayınlanmıştır. Bu makalede, Amerikan Adalet Bakanlığı'nın, 21.09.2012 Cuma günü, suçsuz oldukları onaylanan ve 25 Yemenli tutukluda da dahil serbest bırakılmaları kararlaştırılan Guantanamo cezaevindeki 55 tutuklunun kimliklerinin ifşa edildiği ve diğer tutukluların da kimliklerinin gizlendiğiyle ilgili sadır olan kararı zikredilmiştir. Nitekim Amerikan hukukçularının online sitesi, Amerikan Adalet Bakanlığı'nın onların isimlerine ait listelerinden bir kopyasını elde etmiş ve Yemenlilerin isimlerini de yayınlamıştır.

Amerikan Adalet Bakanlığı'nın bu uygulaması, 11.09.2012 günü, kendisine herhangi bir suçlama yöneltilmeksizin veya mahkemeye gönderilmeksizin 11 yıl boyunca tutuklu kalmasının ardından ölüm şartları hakkında hiç bir açıklama yapılmayan tutuklu Adnan Ferhan Abdullatif eş-Şerabî'nin vefatının ilan edilmesinin ardından gerçekleşmiştir!

Guantanamo'daki tutukluluk şartlarının çok aşağılayıcı ve sert olduğunu herkes bildiği gibi aynı şekilde tutukluların maruz kaldıkları ve bu güne kadar da hala kalmaya devam ettikleri aşağılanmaları ve saldırıları da bilmektedirler. Oranın halkı şahittir ki; Amerika'daki Anayasal Haklar Merkezi (CCR) İcra Direktörü Vincent Warren şöyle demiştir: "Adalet Bakanlığı'nın kararı kapsamındaki masum 55 kişinin büyük bir bölümü, herhangi bir suçlama yada mahkeme olmaksızın belirsiz 11 yıl boyunca zulmün ve gözaltının acısını çekmişlerdir!"

Ne yazık ki aynı şekilde Yemen'deki iktidar rejim, geçmiş zamanda Guantanamo'daki tutukluların kabul edilmesini reddetmiş ve Amerikan hükümetinden, onların rehabilite edilmeleri amacıyla rehabilitasyon tesisleri inşa etmek için 10 milyon dolar talep ettiği gibi onların takip edilmeleri için de vücutlarının içerisine elektronik çip konulmasını kabul etmiştir!

Kapitalizmin dünyadaki liderliği ve onun adaleti işte budur! Nitekim Obama, yönetime geldiği ilk yıl içerisinde Küba'daki Guantanamo cezaevini kapatacağı sözü vermesine rağmen ilk başkanlık dönemi sona erdiği halde hala Guantanamo cezaevinde insanlık dışı ölçülere göre tutukluluk uygulanmaktadır! Amerika, Guantanamo tutuklularını, Afganistan'a dönük zalim savaşının akabinde tutuklamasına rağmen onlara, kendi fikirlerinde ve kanunlarında bulunan savaş esiri gibi muamele etmeyi reddetmiş ve dünyaya, kapitalizm ideolojisinin çöktüğünün açık bir delili olan Guantanamo cezaevinin bir yenilikçilik olduğunu belirtmiştir.

Senin lehine ve aleyhine olan dengenin tamamen adil olabilmesi için, kendi nefsin için tarttığını bir başkası için de tartacaksın. Dolayısıyla Guantanamo cezaevi, Amerikalı kapitalistlerin itiraf etmek istemedikleri kapitalizm hadaratının çöktüğünün bir kanıtıdır ve bu denge, küresel siyasî arenadan yeniden geri dönmesi için kaybolan İslam hadaratı zuhur etmedikçe asla düzelmeyecektir. Aynen dünyanın fasit hadaratının çığlıklarıyla dolmasından sonra 11 yıl geciken "kapitalist Amerikan adaletinin" ortaya çıkmasının ardından adalet dengelerini yeniden koymak için Hilafet Devleti kurulup İslamî hayatın yeniden başlamasıyla birlikte olacağı gibi!

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آَمَنُوا كُونُوا قَوَّامِينَ بِالْقِسْطِ "Ey iman edenler! Adaleti ayakta tutanlardan olunuz." [Nisa 135]

وَلا يَجْرِمَنَّكُمْ شَنَآَنُ قَوْمٍ عَلَى أَلَّا تَعْدِلُوا اعْدِلُوا هُوَ أَقْرَبُ لِلتَّقْوَى "Bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi ona karşı adaletsizliğe sevk etmesin. Adaletli olun ki bu, takvaya daha yakındır." [el-Maîde 8]


Dr. Muhammed Et-Taşî
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Medya Bürosu Başkanı
Yemen Vilâyeti

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir, Nebi [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e Hakaret Eden Amerikalı Alçakların Filmini Protesto Etmek İçin Amerikan Konsolosluğuna Yönelik Yürüyüşte Yüzlerce Müslümana Liderlik Etti

Yaklaşık 500 Müslüman, 24.09.2012 Pazartesi günü Nebi [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e hakaret eden Amerikalı alçakların çıkardığı tahrik edici filmi protesto etmek üzere Hizb-ut Tahrir'in liderliği altında Dakka'daki Amerikan konsolosluğuna doğru yürüdü. Yürüyüş, Başkent'teki ikinci daireden başladı. Zira Müslümanlar, Amerikan bayrağını yaktılar, el-Ukab ve Liva rayelerini açtılar. Katılımcılar, Nebi [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e olan sevgilerini yansıtan bir görüntü altında Amerikan konsolosluğunun bulunduğu caddeye doğru ilerlediler ve şu sloganları attılar: "Allahu Ekber, Allahu Ekber, Lâ İlâhe İllâ Allah Muhammedu'r Resulullah", "Amerika'ya Ölüm", "Bangladeş'te Amerikan Varlığına Hayır." Bunun aksine Hasina hükümeti, efendilerinin konsolosluk binasına olan düşkünlüğünü gösterdi. Zira polislere, konsolosluğun ön kapısına ulaştıklarında Müslümanlara saldırmalarını emretti ve bir kişiyi göz altına aldılar.

Bizler göstericilere yapılan bu saldırıyı kınıyor ve tutuklanan kişinin derhal serbest bırakılmasını talep ediyoruz. Ayrıca hükümetin ileriki günlerde sömürgeci efendileri tarafından kendisine tevdi edilen misyonu yerine getireceğini bildiğini teyit ederiz. Ancak Hizb-ut Tahrir, Allahu [Subhanehu ve Te'ala]'nın ve Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in sevgisi yolunda yürüyüşlerde Müslümanlara liderlik etme görevini yerine getirmeye kararlıdır. Zira Hizb-ut Tahrir, ümmeti temsil etmekte, ümmetin fikirlerine ve duygularına tercüman olmaktadır.

Hizb-ut Tahrir ve Bangladeş'teki 160 milyon Müslüman, haçlıların lideri Amerika'nın Nebimiz Muhammed [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e hakaret etmesini şiddetle kınar. Zira Muhammed [SallAllahu Aleyhi ve Sellem] insanların en hayırlısıdır, nebilerin en üstünüdür, ona olan sevgimiz herhangi bir kişiye veya bu dünyadaki herhangi bir şeye olan sevgimizden daha büyüktür. Nebimiz [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e hakaret edilmesi karşısında asla sessiz kalmayacağız.

Hizb-ut Tahrir ve Bangladeşli Müslümanlar, hıyanetleri bir tarafa kendisini ve babasını eleştirenlere karşı en şiddetli tedbirleri takınmasına rağmen Hasina'nın film karşısındaki acziyetinden ve takındığı tutumdan iğrenmektedirler. Zira Hasina'nın ve babasının şerefi, kendisine Nebi [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in şerefinden daha sevimlidir. Ayrıca her zaman olduğu gibi hükümetin Amerika ile olan tüm ilişkilerine devam etmesine ve onunla çalışmasına şahit olmaktan tiksiniyoruz. Bundan daha beteri ise Müslümanların Amerika'ya olan öfkelerini dile getirdikleri ve Amerika ile olan tüm alakaların kesilmesini istedikleri aynı haftada hükümetin daha da ileri giderek Amerikan kuvvetlerine bağlı yedinci filonun komutanını karşılaması ve Amerika Birleşik Devletleri'nin Bangladeş'te askeri deniz tatbikatları yapmasına izin vermesidir. Bunun yanı sıra hükümet, Amerikalılar tarafından belirtilen zaman takvimine bağlı kalarak dışişleri bakanını stratejik diyalogda bulunması için Amerika'ya göndermiştir ki bu, İslam'a ve Bangladeş'teki Müslümanlara karşı planlar çizmeye dönük bir Amerikan vesilesidir. Ayrıca muhalefet lideri Halide Ziya'nın tutumundan da tiksindiğimizi ifade ederiz. Çünkü o da Amerika ile olan alakasına devam etti ve aynı hafta içerisinde Amerikan heyetleri ile görüşmeler yaptı.

Hizb-ut Tahrir ve Bangladeş'teki Müslümanlar, Amerikan hayat tarzını, yani demokratik sistemi reddetmektedirler. Demokratik sistemi Bangladeş'ten kökünden söküp atmaya ve bunu gerçekleştirinceye kadar asla durmayacağımıza kararlı olduğumuzu ilan ederiz. Zira İslam'a ve Müslümanlara karşı haçlı savaşlarını ilan eden demokratik sistemdir. Kardeşlerimizi katleden ve servetlerimizi yağmalayan demokratik sistemdir. Her şeyden önce sözde ifade özgürlüğü altında yasal kılıf hazırlayarak mukaddesatlarımıza saldırmıştır. Demokratik sistem, müminlere düşmanlık, sömürgeci kafirlere muhabbet besleyen Hasina gibi ajan yöneticileri çıkaran bir sistemdir.

Hizb-ut Tahrir ve Bangladeş'teki Müslümanlar, İslam beldesi olan Bangladeş üzerindeki Amerikan egemenliğine karşı aralıksız bir kampanya düzenleyecek ve aşağıdaki hususları talep edecektir:

1-Amerikan konsolosluğunun kapatılması ve Amerika ile tüm diplomatik ilişkilerin kesilmesi.

2-Amerika ile stratejik ve güvenlik diyalogun reddedilmesi.

3-Amerika ile olan ortak askeri ilişkilerin tamamına derhal son verilmesi, (ACSA) anlaşması gibi ilgili tüm anlaşmaları imzalamaktan ve Amerika'nın Bangladeş'teki askeri tatbikatlarını arttırmasından imtina edilmesi.

4-TİCFA anlaşmasını imzalama müzakerelerinin durdurulması.

5-Amerikan petrol ve gaz şirketlerinin Bangladeş'ten kovulması.

Bu talepleri gerçekleştirmek için Hizb-ut Tahrir ve Bangladeş'teki Müslümanlar, İslam davası, İslam ümmeti ve mukaddesatları uğrunda fedakarlıkta bulunacak yegane devlet olan Hilafet Devleti'ni yeniden kurmayı hedefleyen çabalarını yoğunlaştıracaklardır. Ayrıca ordudaki muhlis subayları, Allahu [Subhanehu ve Te'ala]'ya, Resulüne, İslam'a ve Müslümanlara karşı vecibelerine sadık kalmaları için bize nusret vermeye davet ediyoruz.

Ey Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'i Seven Subaylar!

Sizler kesinlikle emrettiği üzere Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'i seven kimselersiniz. Zira şöyle demiştir:  فَوَالَّذِي نَفْسِي بِيَدِهِ لَا يُؤْمِنُ أَحَدُكُمْ حَتَّى أَكُونَ أَحَبَّ إِلَيْهِ مِنْ وَالِدِهِ وَوَلَدِهِ "Nefsimi elinde bulunduran Allah'a yemin olsun ki sizden biriniz bana babasından ve çocuklarından daha sevgili olmadıkça iman etmiş olmaz."

Kesinlikle sizlerin meslek hayatı, size Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'den daha sevgili değildir. Zira gerçekte sizler onun ordusunuz ve kesinlikle sizler, onun şerefini savunmak için meslek hayatınızı feda etmeye hazırsınız. O halde nasıl olurda Amerikalı katillerin, subayların ve askerlerin sizlerin diyarlarına gelerek Sevgili Nebi [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e iğrenç bir şekilde hakaret etmesine izin verirsiniz? Sizler, felaketlerin nasıl idare edileceğini bilmiyor da Amerikalılardan eğitim almaya mı muhtaç mısınız? Yoksa hükümet içerisindeki hainler ve azınlıkta olan bazı generaller, Amerikan varlığının ortanızda bulunmasının kabul edilmesi için bu mazereti bir kılıf olarak mı kullanmaktadırlar? Kesinlikle cevap ikincisidir. Bundan dolayı hükümeti ve iktidar nizamını yok etmek üzere kıyama kalkın ve Hilafet Devleti'ni tekrar kurması için Hizb-ut Tahrir'e nusret verin.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اسْتَجِيبُوا لِلَّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْيِيكُمْ وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِهِ وَأَنَّهُ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ "Ey inananlar! Hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah ve Resulüne uyun. Ve bilin ki, Allah kişi ile onun kalbi arasına girer ve siz mutlaka onun huzurunda toplanacaksınız." [Enfal 24]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hasina Hükümeti, Bağlı Kalmaya Çağırdığı Kanunları Çiğneyerek Üstad Doktor Seyyid Gulam Mevlâ'yı Kaçırdı

Hasina Hükümeti, Hizb-ut Tahrir üyesi Üstad Doktor Seyyid Gulam Mevlâ'yı hapishaneden çıktıktan sonra 19 Eylül 2012 akşamı Kashimbur hapishanesinin kapsından kaçırdı. Doktor Gulam Mevlâ, şu ana kadar mahkemeye çıkarılmadı. Bu günün öncesinde Yüksek Mahkeme, üstadın İstinaf Mahkemesi tarafından tutuklanmasını bozmuştu. Zira Yüksek Mahkeme, hükümetin Hizb-ut Tahrir'in faaliyetlerinin sözde terörle mücadele kanunun altına girdiği iddiasını reddetmişti. Ancak Yüksek Mahkemenin kararı, üstadı kaçırarak mahkemenin kararına saygı göstermeme kararı alan hükümeti hoşnut etmedi. Bu mahkeme, geçici hükümet meselesindeki hükmü gibi işine geldiğinde kararlarını uygulamaya hırs gösteren aynı hükümettir!

Ayrıca Şeyha Hasina'nın babasının katilinin intikamcı bir şekilde cezalandırılması, Hasina ve hükümetinin hukukun üstünlüğüne bağlı kaldığına dair başka bir örnektir. Şu anda aynı kanunlarla alay edilmesi bir ironidir. Bu da iktidar nizamının ve demokratik sisteminin çifte standardını göstermektedir.

Hizb-ut Tahrir, Hasina hükümetinin davranışlarını şiddetle kınar, Allahu Subhanehu'nun yardımı ile O'nun yolundaki mücadelesine devam edeceğini, nusreti elde ederek Hilafet Devleti'ni ikame edeceğini, Hasina'ya, baltacılarına ve muhlis davet taşıyıcılarına zulmeden herkese karşı gerekli tedbirleri alacağını teyit eder.

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Sayın Şari Gazetesi Editörü

Saygıdeğer gazeteniz "Şari", 16.09.2012 Pazar günü 321 sayılı baskısında Dr. Hasan Ali Mecli'nin kaleme aldığı "Türklerin Yemen'i İşgal Etmesinin Övülmesi" başlıklı uzun bir makale yayınladı. Yazar makalesinde Osmanlılar için Sana'da dikilen anıta değinerek Osmanlıların 1538-1635 ve 1849-1918 yılları olmak üzere iki defa Yemen'de bulunmasına şiddetle saldırdı. Osmanlıları Yemen'i işgal edenler olarak nitelendirdi ve onları Yemen'in Kuzeyini işgal eden İngilizlerle bir tuttu. Makalenin sonunda Osmanlıların bir kılıf olarak edindikleri Hilafet'in sadece bir hurafe olduğu sonucuna ulaştı ve "İslami Hilafet Yalanı" dedi! Bizler kurulduğu 1953 yılından beri Hilafet Devleti'ni kurarak İslamî hayatı yeniden başlatmak için çalışan Hizb-ut Tahrir olarak ve cevap hakkımızı kullanarak sizlere yazıyoruz. Cevabımızın, söz konusu makalenin yayınlandığı köşede gazetenizde yayınlamanızı ümit ediyoruz ki başka gazetelerde yayınlamak zorunda kalmayalım. Bu cevap vesilesi ile aşağıdaki hususları açıklarız:

1-Avrupa'da Balkanları fethetmelerinin ve Viyana surlarına dayanmalarının ardından Osmanlılara haksızlık eden ve siyasî hasım olarak çalışan Avrupalı yazarlardan yapılan alıntılar yüzünden Osmanlıların Yemen'deki varlıklarının maruz kaldığı çarpıtmalar açıktır. Lahj ve Aden krallarının haberleri hakkındaki Zamanın Hediyesi kitabının yazarı Kumandan gibi Osmanlılara şiddetle saldıran ve işgalci İngilizleri öven yazarların olduğunu unutmayalım.

Osmanlılar, Yemen'e Yemen halkının kendilerini "Burci" Hanedanlığının yönetiminden kurtarmaları çağrısı üzerine gelmiştir. Müslümanlar, Osmanlılardan Kralları Alfonso d'Albuquerque'nin Nebi Muhammed [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in kabrini çalmakla tehdit ettiği Portekizli misyonerlerin kampanyalarına karşı kendilerinin yardımcıları olması vasfı ile yardım istemiştir. Osmanlılar, 1517 yılında Kahire'ye girip Memlukların yönetimine son verdikten sonra 1538 yılında Yemen'e gelmişlerdir. Hatta vilayetlerinin sayısı faklı İslam beldelerinde 32 vilayeti bulmuştur.

Osmanlıların başarılarından biri de Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in bize fethedileceğini haber verdiği Konstantiniyye'yi fethetmeleridir. Zira el-Hakim, Mustedrik'inde hangi şehrin daha önce fethedileceği sorulunca Nebi [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in şöyle dediğini zikretmiştir: مدينة هرقل تفتح أولا "Herakl'in şehri önce fethedilecek." Yani Osmanlılı Fatih Muhammed'in 1453'te fethettiği Konstantiniyye demektir. Yine Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem] onu fethedeni övmüştür: لَتُفْتَحَنَّ الْقُسْطَنْطِينِيَّةُ فَلَنِعْمَ الأَمِيرُ أَمِيرُهَا وَلَنِعْمَ الْجَيْشُ ذَلِكَ الْجَيْشُ "Muhakkak ki Kostantaniyye fethedilecektir, onun komutanı ne güzel bir komutandır ve onun ordusu ne güzel bir ordudur." Konstantiniyye ise bugünkü İstanbul'dur ve onun fethedilmesini işgal olarak isimlendirmek akıl işi değildir.

Ayrıca Müslümanlar, kendisinden Filistin'i isteyen Yahudilere verdiği cevaptan dolayı adı altın harflerle tarihe kazınan Halife İkinci Abdulhamit'i unutmamışlardır. Zira onlara şöyle demiştir: "Doktor Hertzl'e bu konuda ciddi adımlar atmamasını nasihat ediniz. Zira ben Filistin toprağının tek bir karışından dahi vazgeçemem!.. Orası benim şahsi mülküm değildir... Bilakis İslam Ümmeti'nin mülküdür. Halkım bu topraklar uğrunda cihat etti ve orayı kanlarıyla suladı... Yahudilerin milyonları kendilerine kalsın!.. Eğer bir gün Hilafet Devleti parçalanacak olursa işte o gün, onlar Filistin'i bedelsiz alabilirler. Ancak ben hayatta olduğum müddetçe, Filistin'in Hilafet Devleti'nden koparıldığını görmektense bedenimin lime lime koparılmasını tercih ederim ki bu olmayacak bir iştir. Biz hayatta kaldığımız müddetçe, cesetlerimize neşter vurulmasına asla razı olmam." [Muvaffak Beni el-Merce/Hasta Adamın Uyanışı] Yahudiler 1909 yılında bu taleplerini veya yönetimden azledilmesini yinelediğinde ise o azledilmeyi seçmiştir. Yahudiler fiilen İngilizlere sığındılar ve birinci dünya savaşının sona ermesi, Osmanlı Hilafeti'nin hezimete uğraması ve arından yıkılmasından bir sene önce onlardan Balfour Deklarasyonu sözünü aldılar. Böylece Yahudiler, Osmanlı Hilafet Devleti yıkıldıktan 24 sene sonra Filistin toprakları üzerinde varlıklarını ikame etmeyi gerçekleştirdiler.

Yemen'e gelince: Osmanlılar Portekiz gemilerinin Yemen'e yaklaşmasını engelledikleri gibi Doğu Hindistan Şirketini kurduktan sonra İngiliz gemilerinin de Arap Yarımadasına yaklaşmasını engellediler. İngilizler, ancak Osmanlıların ayrılmasından sonra 1839 yılında Yemen'i ve Yemenlilerin ihmal ettiği ve İngilizlerle savaşlarında kullanmadıkları Sayra Kalesini işgal ettiler.

Osmanlıların Yemen'de ikinci kez bulunduğu dönemde bir grup Yemenli hacı, Sa'de'den Mekke'ye demir yolu ile yolculuk etme imkanı buldular. Bu demir yolunu "petrol arayan İngilizlerin rakibi" Almanlar inşa etmişti. Bu demir yolu ile Irak, Körfez ve Yemen üzerinden İstanbul'u Mekke'ye bağlayacaklardı. Sonra bu demir yolunu, Arabistanlı Lawrence "1916" yılında Osmanlılara karşı başlatılan büyük Arap ayaklanmasında imha etti. Bir Fransız şirketi, el-Hadide ve Sana arasında bir demir yolu inşa etme sürecine girdi ve bunun karşılığında Osmanlılardan altın dinarlar aldı. Ancak Birinci Dünya Savaşı'nın çıkması demir yolunun inşa edilmesini engelledi.

Ayrıca bizler, 1860 yılında Paris'te gizlice kurulan İttihat ve Terakki partisinin kurulması ve üyelerini Yemen de dahil farklı beldelere dağıtması gibi sonunda Osmanlı Hilafet Devleti'nin yıkılmasına neden olan zafiyet faktörlerinin de farkındayız. Ancak insaflı olmak hataları onaylamak demek değildir. Osmanlılara isabet eden şeyleri kabul etmemize rağmen işledikleri hataları kabul etmemekteyiz.

2-Hilafet, ne bir yalandır ne de bir hurafedir. Bilakis Hilafet, İslam'ın yönetim nizamının şekli olup kendisinden önceki ve sonraki diğer yönetim şeklinden tamamen farklıdır. Nitekim Hilafet hakkında deliller varit olmuştur. El-Buhari ve Muslim, Ebu Hazım'dan şöyle dediğini rivayet ettiler: كَانَتْ بَنُو إِسْرَائِيلَ تَسُوسُهُمُ الأنْبِيَاءُ كُلَّمَا هَلَكَ نَبِيٌّ خَلَفَهُ نَبِيٌّ وَإِنَّهُ لا نَبِيَّ بَعْدِي وَسَيَكُونُ خُلَفَاءُ فَيَكْثُرُونَ قَالُوا فَمَا تَأْمُرُنَا قَالَ فُوا بِبَيْعَةِ الأوَّلِ فَالأوَّلِ أَعْطُوهُمْ حَقَّهُمْ فَإِنَّ اللَّهَ سَائِلُهُمْ عَمَّا اسْتَرْعَاهُمْ "İsrail oğulları, nebiler tarafından siyâset ediliyordu (yönetiliyordu). Bir nebi vefat edince, bir diğer nebi ona halef oluyordu. Artık benden sonra nebi yoktur. Halifeler olacak da çoğalacaklardır." Dediler ki: "Öyleyse bize ne emredersiniz?" Dedi ki: "İlk olana, ilk olana biatinize sadâkat gösterin. Muhakkak ki Allah size karşı görevlerini yerine getirip getirmediklerini onlardan soracaktır." Yine İbn-u Hıbban, Sahihinde Ebu Seleme'den o da Ebu Hurayra'dan Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in şöyle dediğini rivayet etmiştir: سيكون بعدي خلفاء يعملون بما يعلمون ويفعلون ما يؤمرون ثم يكون من بعد خلفاء يعملون بما لا يعلمون ويفعلون مالا يؤمرون فمن أنكر عليهم فقد بريء ولكن من رضي وتابع "Benden sonra Halifeler olacak. Bildikleri ile amel edecekler ve emrettikleri şeyleri yapacaklar. Sonra yine Halifeler olacak. Bilmedikleri şeylerle amel edecekler ve emrettikleri şeyleri yapmayacaklar. Kim onlara karşı çıkarsa beri olur. Ama kim razı ve tabi olursa o başka!" Sahabe, Ebu Bekir'in Müslümanların Halifesi görevini üstlendikten sonra ihtilaf etmemişler ve Hilafet, 88 yıl önce yıkılıncaya kadar 1300 küsur yıl baki kalmıştır. Hilafet, "dinin bekçiliği ve dünyayı dinle siyaset etmek üzere tüm Müslümanların genel başkanlığı" olarak tarif edilmiştir. Dolayısıyla Hilafet, dahilde ve hariçte işlerini İslam ile yürütmek üzere Müslümanları tek bir devlet altında toplayan siyasi varlıklarıdır. Zira siyasî, iktisadî, içtimaî, eğitim, haricî siyaset ve hayatın diğer tüm alanlarında İslam'la hükmetmek ancak Hilafet Devleti'nin gölgesi altında mümkündür ki şeri kaide şudur: "Vacibin kendisi ile tamamlandığı şeyde vaciptir". Ayrıca İngilizlerin ve Fransızların kendileri dışındaki diğer Batılıların desteğini alıp "Sykes-Picot"  anlaşması ile sınırlar inşa ederek parçaladıkları İslam ümmetinin bugünkü durumu, Allah'ın indirdikleri ile yönetimi uzaklaştırdıktan sonra Batı'nın sistemlerine ve fikirlerine mahkum edilmiş hali Hilafet'i kurarak içerisinde bulunduğu durumdan çıkaracak tek köklü çözümü gerektirmektedir.

Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in İmam-ı Ahmed'in Musnedinde geçen şu hadisi ile bitiriyoruz:

تكون النبوة فيكم ما شاء الله أن تكون ثم يرفعها إذا شاء أن يرفعَها، ثم تكونُ خلافةٌ على منهاج النبوة فتكون ما شاء الله أن تكون ثم يرفعُها إذا شاء اللّه أن يرفعَها، ثم تكون ملكا عاضا فيكون ما شاء الله أن يكون ثم يرفعها إذا شاء أن يرفعها، ثم تكون ملكًا جبريّة فتكون ما شاء الله أن تكون ثم يرفعها إذا شاء أن يرفعها، ثم تكون خلافة على مِنهاج النبوة ثم سَكتَ  "Allah'ın olmasını dilediği kadar aranızda Nübüvvet olacak, sonra onu kaldırmayı dilediğinde onu kaldıracaktır. Sonra Nübüvvet Minhacı üzere [Raşidi] Hilafet olacaktır. Böylece Allah'ın olmasını dilediği kadar olacak, sonra Allah onu kaldırmayı dilediğinde onu da kaldıracaktır. Sonra ısırıcı Hanedanlık olacaktır. Böylece Allah'ın olmasını dilediği kadar olacak, sonra kaldırmayı dilediğinde Allah onu da kaldıracaktır. Sonra Zorba Diktatörlük olacaktır. Böylece Allah'ın olmasını dilediği kadar olacak, sonra onu kaldırmayı dilediğinde onu da kaldıracaktır. Sonra (yeniden) Nübüvvet Minhacı üzere [Raşidi] Hilafet olacaktır." Sonra sustu.


Dr. Muhammed Et-Taşî
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Medya Bürosu Başkanı
Yemen Vilâyeti

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Milletvekili Mişel Avn'ın Hizb-ut Tahrir İle 14 Martçılar Arasında İttifak Olduğu Sözü Sırf Yalandır

El-Ahbar gaztesinin 22.09.2012 Cumartesi günü yayınladığı röportajda, Mişel Avn'ın 14 Martçı güçleri ile Hizb-ut Tahrir arasında ittifak olduğunu söyledi. Lübnan Kuvvetleri Partisi ile alakalı soruya cevap verirken şöyle dedi: "Hizb-ut Tahrir ile yaptığınız görüşmelerin ortak hedefini öğrenmek istiyorum!"

Sayın milletvekiline bu bilgi nereden geldi bilmiyoruz! Muhtemelen bu bilgi, kendisine Allah ona rahmet eylesin Faziletli Şeyh el-Magdur Ahmed Abdulvahid'in arabasında şarap şişelerinin olduğunu habere veren, kendisinin de bu haberi doğruladığı ve dillendirdiği yalancı ve kindar (kaynaklardan) gelmiştir. Veya hayaller içinde yüzen evhamından uydurmuştur!

Sayın Milletvekili: Lübnan kuvvetleri ile bizim aramızda kesinlikle hiç bir görüşme olmamıştır. Biz ne 14 Martçı güçlerle ne Lübnanlı kuvvetlerinden birisi ile ne de başka birileri ile ittifak kurmadık ve hiç bir gün de böyle bir şey yapmadık. Bu bizim ilkesel tutumumuzdur. Zira ülke hatta bölge sınırlarını aşan ilkesel İslami bir proje ile yerel laik bir projenin bir araya gelmesi imkansızdır. Bizler müttefiklerinin seni alıştırdığı gibi dar ufuklu ittifaklar için kendi ilkelerine, fikri ve şeri kriterlerine hıyanet eden ve şiarları ile çelişen kimselerden değiliz.

Bu münasebetle sayın milletvekili: "Hizb-ut Tahrir'in" sırtında yük olmaktan vazgeçsen de sende bizde rahatlasak! Zira artık sana cevap vermekten yorulduk.

Devamını oku...

Nasihat ve Uyarı Avustralya Hükümeti, Cumartesi Günü Yaşananları Müslüman Nesle ve Gençlere Karşı Eskiden Beri Süregelen Planlarını Gerçekleştirmek İçin Kullanıyor

  • Kategori Avustralya
  •   |  

Batılı devletler, bir taraftan askeri işgal, tagut yöneticilere desteklemek, servetleri yağmalamak ve Müslümanlara tam bir egemenlik dayatmak yoluyla pençesini İslam dünyasına geçirmeye devam ederken diğer taraftan Batı'daki Müslüman gençleri, kendi kültürüne ve yaşam tarzına entegre etmek, ümmetlerinden ve meselelerinden koparmak, İslam dünyasındaki Batılı politikaları ve politikacıları sorgulamaktan uzaklaştırmak için politikalar ve projeler belirliyorlar.

Peş peşe gelen Avustralya hükümetleri, bu hedefleri gerçekleştirmek için yoğun bir şekilde çalışıyorlar, çaba ve para harcıyorlar ve ilişkiler kuruyorlar. Ancak onlar bunu asla başaramayacaklardır. Zira gençler samimi ve güçlü bir şekilde düzenledikleri kampanyalarla, dinlerinin, değerlerinin ve ümmetlerinin yanında yer almaktadırlar.


Ey Müslümanlar!

Nebi [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in hedef alınmasından dolayı Müslümanların damarlarındaki kanlarının kaynaması ve İslam düşmanlarına mesaj vermeleri gerçekten tabi olan bir durumdur. Hatta onlar, özellikle Şam olmak üzere kendilerine binlerce şehide mal olan tagutlara karşı ayaklanma ile meşgullerdir. Onlar mukaddesatlarının ve Resullerinin hedef alınmasına asla razı olmayacaklardır. Dolayısıyla dünyanın dört bir tarafını gösteriler ve protestolar sarmıştır.

Düşmanlarına misli ile cevap verecek ve Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'i savunacak Müslümanların bir devletlerinin ve imamlarının olmadığı bir ortamda öfkeli kitlesel gösterilerde gerek şiddetli öfke gerekse bu eylemlere girişmeleri nedeni ile olsun birtakım meşru olmayan eylemlerin ve davranışların meydana gelmesi normaldir.

İşte Sidney'de Cumartesi günü yapılan gösteri böyle bir ortamda gerçekleşmiştir. Zira öfkeli gençler tarafından yapılan düzensiz bir gösteri olmuştur ve kızmak onların hakkıdır. Gerek bu öfke ve duygunun gerek kasıtlı eylemlerin gerek bazı polislerin göstericilere karşı ileri gitmesi gerekse tüm bunların sonucunda meşru olmayan sürtüşmeler yaşanmıştır. Nitekim farklı medya raporları bunu göstermektedir.

Avustralya hükümeti ve hükümetin karar organları, bu olayda dengesini kaybetmiştir. Dünyanın herhangi bir yerinde ve organize olmayan herhangi bir gösteride bir olay yaşandığında farklı birimleri ile İslami nesilleri bastırdılar, doğrudan olmasa da yaşananlardan onları sorumlu tuttular, korku saldılar ve kendisinin belirlediği tutumların alınmasını talep ettiler. Bu olayların şişirilmesindeki etkin araç ise medya olmuştur.


Ey Müslümanlar!

Avustralya hükümeti, Müslüman nesillerin arasına korku salmaya, onları birbirine kırdırmaya, gençleri tecrit etmeye ve onları hedef almaya çalışmaktadır.

Genç neslin duyguları, hatalı olsa ve onlar açıkta bırakılmış olsa dahi bu gerçekten tehlikeli bir durumdur ve vahim sonuçları vardır.


Ey Müslümanlar!

Muhlis alimlerin ve liderlerin görevi, Müslümanlara özellikle gençlere nasihat etmek, onları bilinçlendirmek, hatalarını düzeltmek, aralarında uyanıklığı ve ilmi yaymak, meşru olmayan eylemlerden veya tepkilerden sakındırmaktır. Tüm bunlar ise ancak karşılıklı güven ve saygı ortamında gerçekleşebilir.

Müslüman gençler, ümmetin en değerli varlığıdır, onlar dinlerinin ve ümmetlerinin sadık kahramanlarıdır, nusreti, devrimi ve değişimi gerçekleştirecek olanlar da onlardır. Dolayısıyla bu gençler göz bebeği gibi korunmalıdırlar. Zira onlar en değerli varlıktır, sermayedir.


Ey Müslümanlar!

Kafirler Mekke'de Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e fiil ve söylemle hakaret ettiler. Sahabe-i Kiram, güçlü imanlarına ve Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'i çok sevmelerine rağmen ona eziyet edilmesine mani olamadılar. Ta ki Allah, Müslümanları kafirlere şeytanın vesvesesini unutturacak güçlü bir devletle şereflendirinceye kadar. İşte Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in Nübüvvet Minhacı Üzere Raşidi Hilafet Devleti'nin geri döneceğine dair müjdesinin gerçekleşmesi günden güne yakınlaşmaktadır. Allah'ın size farz kıldığı Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'i savunma görevini yerine getirirken sizleri bu Hilafet'i kurmak için çalışanlarla birlikte çalışmaya çağırıyoruz.

وَالْعَصْرِ إِنَّ الْإِنْسَانَ لَفِي خُسْرٍ إِلَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَتَوَاصَوْا بِالْحَقِّ وَتَوَاصَوْا بِالصَّبْرِ "Asra yemin ederim ki insan gerçekten ziyan içindedir.Bundan ancak iman edip iyi ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenler müstesnadır." [Asr 1-3]

 

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER