Çarşamba, 21 Cumade’l Ûlâ 1447 | 2025/11/12
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

-Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir, Nebi [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e Hakaret Edilmesine Karşı Ülkede Genişç Çaplı Gösteriler Düzenledi Nebi [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in Şerefinin İntikamını Ancak Hilafet Alır

Hizb-ut Tahrir, Nebi [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e hakaret edilmesine ve Müslüman yöneticilerin yerine getirdiği iğrenç role karşı ülkede geniş çaplı gösteriler düzenlemiştir. Gösterilere büyük oranda katılım olmuştur. Göstericiler, üzerinde "Ey Pakistan Silahlı Kuvvetleri! Nebi [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e Yapılan Hakarete Verilecek Cevap Amerikan Konsolosluklarının ve Askeri Üslerinin Kapatılması İle Olur" ve "Pakistan Halkı Resulullah'ın Sevenlerdendir, Pakistan Yöneticileri İse Melunları Koruyanlardandır" gibi sloganların yazılı olduğu pankartlar açmışlardır.

Gösterilerde konuşmacılar, birer konuşma yaparak Batı'nın ve Batı'nın lideri Amerika'nın sürekli olarak İslam'a, Kur'an'a ve Resulullah'a saldırdığını, İslam beldelerindeki Müslümanların başlarına zorla dayatılan ajan Müslüman yöneticilerin beceriksizliği yüzünden buna cesaret ettiklerini söylediler. Konuşmacılar, Müslüman yöneticilerin Amerika'yı kınamak için tek bir kelime dahi etmediklerini, gerçekte casusların yuvası olan Amerikan konsolosluğuna ulaşmalarını engellemek için Müslümanlara ateş açmaları ve onları öldürmeleri amacıyla hükümetin güvenlik birimlerini kullanmaktan geri kalmadıklarını vurguladılar. Ardından konuşmacılar, yöneticilerin utanç verici tutumlarının, gerek demokrat olsun gerekse diktatör olsun sürekli olarak Amerikalı efendilerine boyun bükmeye hazır olduklarını ifade ettiler. Ardından Müslümanların Halifesi'nin, iki milyar Müslümanı birleştireceğini, altı milyonun üzerindeki Müslüman ordularına Hilafet Devleti'nin gölgesinde liderlik edeceğini ve Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in intikamını almaları için onları savaş meydanına sürükleyeceğini ifade ederek Nebi Muhammed [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in şu kavlini dillendirdiler: الإمام جنّة يقاتل من ورائه ويتقى به "İmam bir kalkandır, onun arkasında savaşılır ve onunla korunulur."

Bundan dolayı Müslümanlar, dinlerini, Nebileri [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'i, Kur'an-il Kerim'i ve ümmetlerini savunmak istiyorlarsa demokrasi ve diktatörlüğü reddetmelidirler. Zira bunların her ikisi de küfrü tatbik etmek için kullanılmaktadır. Ayrıca demokrasi ve diktatörlükle bağlantısı olan liderliği kaldırıp atmalılar ve onun yerine İslami Hilafeti ikame etmelidirler.

Son olarak göstericiler şu sloganları atmaya devam ettiler: "İftiraya Verilecek Cevap Amerikan Büyükelçisini Kovmaktır", "Amerikan Egemenliğine Son Verin", "Raşidi Hilafet'i Kurun Ey Müslümanlar."

 

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir, Ülkenin Dört Bir Tarafındaki Mescitlerde Nebi [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e Hakaret Eden Amerikan Filmini Protesto Eden Gösteriler Düzenledi

Hizb-ut Tahrir, bugün Cuma namazından sonra ülkenin dört bir tarafındaki mescitlerde Nebi [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e hakaret eden filmi protesto eden gösteriler düzenledi. Hizb-ut Tahrirli konuşmacılar, tahrik eden filmi kınadılar ve Müslümanları Amerika aleyhinde daha fazla gösteri düzenlemeye çağırdılar. Ayrıca konuşmacılar, Müslümanlara bunun Avrupalı ve Amerikalı İslam düşmanlarının Müslümanların mukaddesatlarına yaptıkları ilk saldırı olmadığını, bu kafir devletlerin ümmete ve mukaddesatlarına saldırmak için hiç bir fırsatı kaçırmadıklarını, İslam'dan, Allahuteala'dan ve Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'den nefret eden herkese kapıları araladıklarını, bazen aleni bazen de gizli şekilde farklı isimler altında onlara zemin hazırladıklarını, İslam'a saldırmalarına izin veren kanunlar çıkardıklarını, dolayısıyla bu unsurların İslam'a ve tüm mukaddesatlarına karşı düşmancıl eylemlerde bulunmalarına imkan verdiklerini hatırlattılar. Bu nedenle onlar, alemlerin Rabbine, Kur'an-il Kerim'e, İslam akidesine ve bu ümmetin nebisi olan Muhammed [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e karşı sürekli fiili bir savaşın içindedirler.

Konuşmacılar, eğer Hilafet Devleti olsaydı Müslümanların bu musibetlere maruz kalmayacağını, zaman zaman bu hakaretlere uğramayacaklarını ve Allahu [Subhanehu ve Te'ala]'nın düşmanlarının bu ümmetin nebisine saldırmaya cüret edemeyeceklerini ifade ettiler. Zira Hilafet Devleti, İslam'ın ve Müslümanların hamisidir. Dahası o, Müslümanların zırhı, koruyucu ve engelleyici kalesidir. Zira 1890 yılında Fransız yazar "De Marche", Fransız komedi tiyatrosunda sahnelemek için bir tiyatro çıkartmış ve bu tiyatro, Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem] ile alay etmekteydi. Halife İkinci Abdulhamit, bunu öğrenir öğrenmez Fransa'yı bu tiyatronun bütün Fransız tiyatrolarında oynatılmasını yasaklamak zorunda bırakmıştır. Fransa, buna uygun olarak bir karar almış ve Halifeye bir mesaj göndermiştir ki bu mesajda şu ifade geçmiştir: "Sultan Ekselanslarının arzusu doğrultusunda aldığımız bu kararın dostluk ilişkilerimizi güçlendireceğine inanıyoruz..." Bunun üzerine Tiyatro yazarı, tiyatrosunu İngiltere'de sahnelemek istemiş ve Sultan Abdulhamit bunu öğrenince aynı şekilde yasaklanmasını emretmiş ve fiilen yasaklanmıştır. Ayrıca tiyatronun sahnelenmesi için yapılan hazırlıktan dolayı o zaman büyük kuvveti olan İngiltere özür dilemiş ve bu özür daha tiyatro oynatılmadan gelmiştir!

Konuşmacılar, Batının birçok haçlı savaşı ilan ettiğini ve Nübüvvet Minhacı Üzere Raşidi Hilafet Devleti'ni kurmak için ciddi çalışmadan uzak durarak mevcut haçlı savaşına karşı koymanın imkansız olduğunu ifade ederek Müslümanları, ümmete veya ümmetin herhangi bir mukaddesatına saldıranları hesaba çekecek Hilafet Devleti'ni kurmak için çalışanlarla birlikte çalışmaya davet ettiler.

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Ölüm İlanı كُلُّ نَفْسٍ ذَائِقَةُ الْمَوْتِ "Her nefis ölümü tadacaktır." [Ankebut 57]

Hizb-ut Tahrir/Yemen Vilayeti'nin önde gelen şebablarından biri olan Tayyib Mutahhar Şetab, geçirdiği üzücü bir trafik kazası sonucu 20.09.2012 Perşembe günü öğle vakti Yemen'in Umran ili Rayde şehrinde vefat etmiştir. Umran ve Rayde şehirlerine yakın olan el-Gula bölgesinde ikamet eden Şeyh Tayyib, Hilafet Devleti'ni ikame ederek İslamî hayatı yeniden başlatma çalışmasında kalıcı izleri olan Hizb-ut Tahrir üyelerinden ve davet taşıyıcılarından birisi idi. Yaşlı ve kronik kalp hastası olmasına rağmen genç ve sıhhatli olanlardan daha aktifti. Şeyh Tayyib Mutahhar, kendi bölgesi, mücavir bölgeler ve köylerdeki insanların saygınlığını kazanmıştı. Zira Yemen'deki topluma sonradan giren Batılı fikirlere karşı fikri mücadele etmek, insanların İslam fikirlerine tekrar güvenmesini sağlamak, Hilafet Devleti'ni ikame edip İslamî hayatı yeniden başlatarak Allah'ın indirdikleri ile hükmetme metodu üzerine İslamî fikirleri varlık sahasına döndürmek için sabırla çalışmıştır.

Bu üzücü kazadan ve musibetten dolayı bizler Hizb-ut Tahrir/Yemen Vilayeti olarak Allah'tan ailesine başsağlığı, sabır ve selamet diliyoruz. Ayrıca Allah nusretini ve Hilafet Devleti'ni ikame ederek desteğini lütfetmesinden önce İslam ümmeti için "Tayyib'in" kaybedilen son kişi olmasını temenni ediyoruz. Şüphesiz Allah buna muktedirdir.

Allah'tan Şeyh Tayyib Mutahhar Şetab'a gani gani merhamet eylemesini, engin cennetine sokmasını ve en hayırlı mekana yerleştirmesini niyaz ediyoruz.

 

إِنَّا لِلَّهِ وَإِنَّا إِلَيْهِ رَاجِعُونَ

"Şüphesiz biz Allah'a aidiz ve şüphesiz O'na döneceğiz." [el-Bakara 156]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir Resmi Sözcüsünün Kaçırılması Meselesi Keyâni'nin Baltacıları, Navid But'un Ailesinden Fidye İstiyor

Hükümetin gizli kurumları, bugün Navid But'u serbest bırakmak için ailesine bir mektup göndererek onlardan fidye parası istediler. Navid But'un Keyni'nin baltacıları tarafından kaçırılmayıp suç çeteleri tarafından kaçırıldığı intibasını vermeyi terk ettiler! Keyâni'nin baltacıları, Hilafet davetinden vazgeçmediği takdirde Navid But'u öldürmek ve cesedini bir kenara atmakla tehdit ettiler.

Keyâni'nin ve onunla çalışan baltacıların adeti işte budur. Zira haktan sapmayan mümin kişilerle karşılaştıklarında önce onu öldürmekle tehdit ederler ve ardından onlardan fidye talep ederler. Ancak Keyâni, Navid But'u kaçırarak büyük hatalar işlediği hanesine bir yenisini daha eklediğinin farkında değildir. Zira bu durum, hem kendisi hem de baltacıları aleyhine olumsuz tepki yapmıştır. Zira insanlar dikkatlerini Hizb-ut Tahrir'e ve maruz kaldığı baskıya vermişlerdir. Dolayısıyla onun bu hatası, Pakistan'da Hilafete olan daveti güçlendirmiştir. Ama onun, şu ana kadar bunun farkında olduğunu zannetmiyoruz.

Hizb-ut Tahrir, medya organlarını, insan hakları örgütlerini ve avukatları, Keyâni ve baltacıları karşısında seslerini yükseltmeye, Navid But ve ailesi üzerindeki zalimlerin zulmünü kaldırmada kendilerine düşen görevi yerine getirmeye davet ettiği gibi General Keyâni ve yandaşlarını da gidişatlarını değiştirmeleri yoksa akıbetlerinin Kaddafi gibi zalimlerin akıbetinden pek de farklı olmayacağı noktasında kendilerini uyarmaktadır. Elbette ahiret azabı, daha şiddetli ve kalıcıdır.

وَلاَ تَحْسَبَنَّ ٱللَّهَ غَافِلاً عَمَّا يَعْمَلُ ٱلظَّالِمُونَ إِنَّمَا يُؤَخِّرُهُمْ لِيَوْمٍ تَشْخَصُ فِيهِ ٱلأَبْصَار مُهْطِعِينَ مُقْنِعِى رُءُوسِهِمْ لاَ يَرْتَدُّ إِلَيْهِمْ طَرْفُهُمْ وَأَفْئِدَتُهُمْ هَوَآءٌ  "(Resûlüm!) Sakın, Allah'ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma! Ancak, Allah onları (cezalandırmayı), korkudan gözlerin dışarı fırlayacağı bir güne erteliyor. Zihinleri bomboş olarak kendilerine bile dönüp bakamaz durumda, gözleri göğe dikilmiş bir vaziyette koşarlar." [İbrahim 42-43]


Şeyh Şehzad
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Resmi Sözcü Yardımcısı
Pakistan Vilâyeti

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Beddua Ayaklanması Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e Yapılan Hakareti Protesto Etmek İçin Karaçi'de Yapılan Büyük Yürüyüş, Pakistan'daki Tagutların Suratına Atılmış Bir Tokattır

Pakistan'ın en büyük şehri ve ekonominin başkenti olan Karaçi'deki Müslümanlar, Pakistan'ın hain yöneticilerin suratına bir tokat indirmişlerdir. Çünkü onlar, Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e hakaret edilmesini eleştiren yürüyüşleri bastırma girişiminde bulunmuşlardır. Zira Amerika'nın Pakistan'daki ajan köleleri Keyâni ve Zerdâri, birden Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e yapılan hakareti kınamak için ülkeyi saran ayaklanmaları bastırmak amacıyla Cuma gününün resmi tatil olduğunu ilan etmişlerdir.

Nitekim Obama'ya olan körü körüne bağlılıklarından dolayı Amerikan konsolosluklarını korumak için gerekli takviye kuvvetleri kullandıklarını, telefon bağlantılarını kestiklerini, İslamabad'a giriş ve çıkışları engellediklerini açıkladılar. İstihbarat organları, insanların toplanmasını engellemek ve görüntülerini çarpıtmak için birçok birimini konuşlandırdılar. Buna rağmen Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'i seven Karaçi'deki Müslümanlar, yöneticilerin bu tedbirleri almasından bir gün önce Hizb-ut Tahrir'in Karaçi'de düzenlediği büyük yürüyüşe katılarak bu hakarete cevap verdiler. Hizb bu gösteride silahlı kuvvetleri, Amerikan konsolosluklarını ve üslerini kapatmaya, Amerikan diplomatlarının hepsinin ve askeri istihbarat görevlilerini kovmaya davet ettiği gibi ümmetin ve dinin gerçek koruyucusu olan Hilafet Devleti'ni derhal geri getirmelerini talep etti. Yöneticiler, artık Fas'tan Orta Asya'ya kadar uyanmaya başlayan bu devasa ümmete karşı yanlış tarafı desteklediklerini bilmelidirler. Bu uyanış, İslam için ayaklanmadır ve ümmet, şehitler feda etmeyi asla esirgemeyecek olup Allahu [Subhanehu ve Teâla]'nın yolunda bunu gerçekleştirmek için çalışmaktadır.

İslam ümmeti, otoritesini, egemenliğini, servetlerini ve altı milyon askeri geçen silahlı ordusunu geri almak üzeredir. Mevcut aşağılık yöneticiler ise her gün hıyanetlerine bir yenisini eklemekteler. Allah'ın izniyle onlar bu yüzden adil Halife tarafından yakında hesaba çekileceklerdir.

يُرِيدُونَ لِيُطْفِؤُوا نُورَ اللَّهِ بِأَفْوَاهِهِمْ وَاللَّهُ مُتِمُّ نُورِهِ وَلَوْ كَرِهَ الْكَافِرُونَ "Onlar ağızlarıyla Allah'ın nûrunu söndürmek istiyorlar. Halbuki kâfirler istemeseler de Allah nûrunu tamamlayacaktır." [Saff 8]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Konferansa Veto: "İslamcılar ve Demokratik Yönetim Sistemi... Deneyimler ve Eğilimler"

Doha'daki Arap Araştırmalar ve Politika Çalışmaları Merkezi'nin, "İslamcılar ve Demokratik Yönetim Sistemi... Deneyimler ve Eğilimler" başlığı altında düzenlediği konferans çalışmaları H. 22. Zilkade 1433 el-Muvafık M. 08. Ekim 2012 pazartesi günü sona ermiştir. Zira konferansta, birçok araştırmacılar, akademisyenler ve "İslamcı" politikacılar, "demokratik değerleri, özgürlüğü ve Arap dünyasındaki rasyonel yönetişimi desteklemeye dönük en iyi yolları bulmak" amacıyla özellikle Arap Baharı sürecinde İslam ve demokrasi konularını ele almışlardır.

Arap Araştırmalar Merkezi'nin web sitesine göre konferansta ortaya atılan hususlar, onun arkasındaki hedefin, aşağıda özetleyeceğimiz birçok gerekçeler kullanarak demokrasi fikrinin pazarlanması, onun kucaklanması ve onun propagandasının yapılması olduğu net olarak görülmektedir:

1-Din-devlet ilişkisi: Nitekim konferans teorisyenlerinin nezdinde din, "ruhanî ve düğümsel bir mesele olup bir yönetim sistemi olması vasfıyla demokrasi ise siyasî bir meseledir." Dolayısıyla dinin hayattan ayrılmasına, (yani yeni bir laiklik dinine) çağrıda bulunmak, İslam şeriatının "cami" duvarlarının içerisine hapsedilmesine ve onun, toplumun işlerine ve siyasete müdahaleden ayrılmasına hükmetmektir.

2-Laikliğin güzelleştirip "süslenmesi" ve laikliğin "otorite ile yönetimin dolaşımını düzenleyen bir yürütme mekanizması" olup insana, kendi istek ve arzularına göre kanun koyucu ilahlık yüklemeye dayalı dinsiz bir felsefe olmadığı iddiasıyla Laiklik ile İslam arasındaki çelişkinin küçümsenmesi.

3-Demokrasinin süslenmesi: Nitekim onlar nezdinde bu, "temsilcilik ve seçimler yoluyla temsilciler seçme hakkı veren siyasî bir sistemin bina edilmesi" anlamına geldiği gibi aynı zamanda seçilmiş olan temsilcilerin denetlenmesi ve otorite bir despotizme dönüşmesin diye de temsilcilerin süresinin sınırlanması" anlamına gelmektedir. Nitekim demokrasinin, dine yönelik bir bakış açısının olmadığı, bilakis onun yönetime yönelik bir bakış açısının olduğu, dolayısıyla demokrasi ile İslam arasında bir çelişki ve tenakuzluğun olmadığı vurgulanmaktadır. Ayrıca bazıları, "İslam'da, başka halkların felsefesinin, demokratik ve sivil devlet, eşitlik ve çok partilik hakkında konuşan diğer başka halkların felsefesinden alıntı yapılmasını engelleyen hususların olmadığını" iddia etmektedirler. Nitekim el-Ezher'in yayınlamış olduğu ve demokrasi, eşitlik ve çoğulculuk kurumu vesikası olarak adlandırılan vesikada, "el-Ezher'in" demokrasi üzerine meşrulaştığı geçmektedir. Dolayısıyla bu, "İslam'ın fecrinde İslam'ın koymuş olduğu" vesikaya benzer bir vesikadır.

4-Yukarıda geçenlere dayalı sahte iddiaya göre "İslamcılardan geniş bir çevre, demokrasiye ikna olmuş ve İslamcı akım da meşruiyetini halktan alan sivil devlete dayalı kanaatini arttırmıştır." Zira konferansın organizatörlerine göre "konferansın belgeleri, siyasal İslam'ın bütün bileşenlerine değinmektedir."

5-Bazıları da siyasal İslamî hareketlerin demokratik çağdaş bir model oluşturmalarını talep etmeye gitmiş ve araştırmacılardan bir çoğu da "İslamî hareketlerin fikir ve uygulama düzeyinin yükseltilmesinin zaruretini ve nezih siyasî rekabet, otoritenin sirkülasyonu, anayasalara, çeşitliliğe ve farklılıklara saygı gibi demokratik dönüşüm mekanizmalarını ikrar etmesinin yeterli olmadığını " vurgulamışlardır. Nitekim araştırmacılardan birisi bunu, demokratik araçların anlaşılması olarak nitelendirmiştir. Dolayısıyla gerek mevcut süreçte gerekse demokratik dönüşüm sürecinde istenilen, İslamî hareketlerin felsefî demokrasinin tanımı ve mahiyetinin yanı sıra özgürlük ve eşitlik konularının -ki her ikisinin manası da aynı şekilde felsefidir- merkezini özümsemeye doğru intikal etmeleridir.

6-"Nitekim konferansın oturumlarının önemli bir kısmını, vatandaşlık ve demokratik dönüşüm meseleleri işgal etmiş ve Arap ülkelerindeki demokratik dönüşümün, demokratik bir devletin (yada bazılarının dediği gibi sivil bir devletin) kurulmasına yönelmeyi ve hatta otoritenin başında İslamcılar olsalar bile bu devletin temeli olan özgürlük, adalet ve eşitlik ilkelerine odaklanmalarını gerektirdiği hususunda -İslamî hareketlerin temsilcileri de dahil- katılımcılar arasında neredeyse bir konsensüs sağlanmıştır."

İslam ümmetine dönük Batılı fikrî işgal halkalarının bir silsilesi kapsamında gelen "önümüzdeki" bu konferansta ortaya atılan müzakere ve görüşlerin gündem başlıkları işte bunlardır. Nitekim bu ortaya atılan hususlar, halis tevhide, azim olan Allah'a şirk koşmamaya, vahyin getirdikleri dışında helal ve haram kılmamaya dayalı mevcut İslam akidesine meydan okumayı hedeflediği gibi alemlerin Rabbinin zaman ve mekan yoluyla tüm insanlık için koruduğu ölümsüz bir mucize olan Allah'ın kitabında korunan sonsuz İslam şeriatına meydan okumayı da hedeflemektedir.

Hizb-ut Tahrir olarak bizler, İslam ümmetinin dinine, akidesine, şeriatına ve Rabbine yönelik komploların bu halkasını İslam ümmeti için ifşa etmeyi önemser ve bu bağlamda aşağıdaki hususları ilan ederiz:

1-İslam, ateist laiklikten tamamen beri olup onun zehirlerinin, dalaletlerinin ve dinsizliğinin süslenmesi onların oyunlarına ve hilelerine hiçbir fayda sağlamayacaktır. Dolayısıyla din ile hayatın arasının ayrılması söylentileri altında Allah'ın şeriatının devre dışı bırakılmasına çağrıda bulunmak yada İslam risaletini, camilerin duvarları arasına hapsedilmiş, ferdin vicdanında saklı toplumun bütün işlerine tahakküm etmeyen ruhban bir risalet kılmak yoluyla onun başkalaştırılmasına çağrıda bulunmak, evet bunların tamamı hiçbir temeli olmadığı gibi bunu haklı çıkaracak şüpheli bir kanıtı bile bulunmayan Allah'ın dini hususunda asılsız bir bidattan ibarettir...  مَنْ أَحْدَثَ فِى أَمْرِنَا مَا لَيْسَ مِنْهُ فَهُوَ رَدٌّ  "Her kim bizim işimizde (dinimizde) olmayan bir şeyi ihdas ederse o reddedilir." Bu nedenle yalan iddialardan biride laikliğin, herhangi bir dini eğilim yansıtmaksızın genelin iyiliğini hedefleyen sadece tarafsız bir araç olduğudur. Çünkü -onların iddialarına göre- din, kişi ile nefsi arasındaki bir durum olduğu gibi bu dindarlık, bir Müslümanın laiklik dinine girmesiyle çelişmemektedir... İşte bunların tamamı, büyük bir iftira olup insanı yasa koyucu, yani haram ve helal kılan kanun koyucu ve bir Rab kılan laikliğin vakıasına dönük bir aldatmacadır. Dolayısıyla laiklik "dini", İslam ile tamamen çelişmektedir.

2-İslam şeriatı Müslümanlara, gerek bireyler gerekse cemaatler olarak büyük küçük her şeyde Rablerinin şeriatını hakem kılmayı farz kılmıştır. Zira Allahuteala, şöyle buyurmaktadır:

إِنِ الْحُكْمُ إِلاَّ لِلّهِ أَمَرَ أَلاَّ تَعْبُدُواْ إِلاَّ إِيَّاهُ ذَلِكَ الدِّينُ الْقَيِّمُ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَعْلَمُونَ "Hüküm sadece Allah'a aittir. O size kendisinden başkasına ibadet etmemenizi emretmiştir. İşte dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler." [Yûsuf 40]

Ve şöyle buyurmaktadır:

يَقُولُونَ هَلْ لَنَا مِنَ الْأَمْرِ مِنْ شَيْءٍ قُلْ إِنَّ الْأَمْرَ كُلَّهُ لِلَّهِ "Bu işten bize ne! diyorlardı. De ki: İş (zafer, yardım, her şeyin karar ve buyruğu) tamamen Allah'a aittir." [Âl-i İmran 154]

Ve şöyle buyurmaktadır:

وَلاَ تَقُولُواْ لِمَا تَصِفُ أَلْسِنَتُكُمُ الْكَذِبَ هَـذَا حَلاَلٌ وَهَـذَا حَرَامٌ "Dillerinizin uydurduğu yalana dayanarak bu helaldir, şu da haramdır demeyin." [en-Nahl 116]

Ve şöyle buyurmaktadır:

وَمَنْ لَمْ يَحْكُمْ بِمَا أَنْزَلَ اللَّهُ فَأُولَئِكَ هُمُ الْكَافِرُونَ "Kim Allah'ın indirdiği (hükümler) ile hükmetmezse işte onlar kafirlerin ta kendileridir." [Maide 44]

Ve şöyle buyurmaktadır:

وَمَن لَّمْ يَحْكُم بِمَا أنزَلَ اللّهُ فَأُوْلَـئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ "Her kim Allah'ın indirdikleri ile hükmetmezse işte onlar zalimlerin tâ kendileridir." [Maide 45]

Ve şöyle buyurmaktadır:

وَمَن لَّمْ يَحْكُم بِمَا أَنزَلَ اللّهُ فَأُوْلَـئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ "Her kim Allah'ın indirdikleri ile hükmetmezse işte onlar fasıkların ta kendileridir." [Maide 47]

3-İslam'ın, başka milletlerin tecrübelerinden faydalanmayı ve ondan bize faydalı olan hususları alıntı yapmayı yasaklamadığı iddiası, bu hususta insanları aldatmaktan ve hak ile batılı birbirine karıştırmaktan ibarettir. Evet, şüphesiz Müslümanların haram ve helal kılmakla hiçbir ilgisi olmayan bilim, sanayi ve maddî şekiller çerçevesi altındakilerden başkalarından faydalandıklarında şüphe yoktur. Yasa koyma hususlarına gelince; nitekim bir Müslümanın, geçmiş şeriatlarını nesheden ve onlara egemen olan İslam şeriatının gelmesinin ardından haramı ve helali geçmiş Nebilerin şeriatlarından alması şeran caiz değildir. Nitekim hadisi şerifte Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şu kavli geçmektedir:

...وَالَّذِي نَفْسِي بِيَدِهِ، لَوْ كَانَ مُوسَى حَيًّا مَا وَسِعَهُ إِلا أَنْ يَتَّبِعَنِي "Nefsim elinde olan Allah'a yemin olsun ki! Şayet Musa yaşamış olsaydı bana tabi olmaktan başka bir şey yapamazdı..." [Musnaf İbn-u Ebi Şeybe]

O halde İslam, insanın hevalarını ve kıt akıllarını hakem kılmayı mubah kılmak için Müslümanlara daha önceki Nebilerin şeriatlarını haram kılar mı? Ey Allah'ım! Bu büyük iftiradan Seni tenzih ederiz.

4-Nitekim daha önce Hizb-ut Tahrir, el-Ezher Vesikası'nın şeriata açıkça muhalefetten bahseden kötü içeriği ve İslam ile demokrasinin arasında bir çelişkinin olmadığı iddiasıyla ümmete yönelik aldatıcı girişimleriyle ilgili şeri hükmü açıklamıştır. Dolayısıyla bu hususa önem verenleri, daha önce bu bağlamda yayınlamış olduklarımıza yönlendiririz. Bizler de şunu eklemek isteriz ki; bugün, faiz cürümünün mubah kılınması üzerinde ümmetin icması gerçekleşmiş olsa bile bu, Kur'an el-Kerim'in sabit nassıyla sabit olan faizin haramlılığıyla ilgili durumu ortadan kaldırmaz. İftiracılar, nasslar üzerinde oynama ve tevil olasılığı olmayan hususları tevil etme girişiminde bulunsalar bile. Çünkü Allah, bu ümmete hiçbir kınayıcının kınamasından korkmayan eşsiz alimler ve sağlam adamlar nasip etmiştir. Nitekim daha önce onlardan birçoğu, cüretkar el-Ezher Vesikası'nda geçen hususların Allah'ın dini üzere olduğunu açıklamışlardır. Dolayısıyla bizler de; on yıllar boyunca Allah'a ve Resulüne savaş açan mücrim tagutların maskeleri düştüğü gibi belli bir zaman sonra olsa bile köpüğün pisliği alıp götüreceği hususunda Allah'ın vaadine güvenmekteyiz. Dolayısıyla da Allah'ın dinini istismar edenlerin maskelerinin düşeceği zaman da çok yaklaşmıştır. konferansın belgelerinin, "siyasal İslam'ın bütün bileşenlerine değinmektedir" şeklindeki yalan iddialarına gelince; bu, yalan bir iftira ve ahlaksızlıktır... Evet, ortada dinleri pahasına olsa bile hoşnutluğunu kazanmak amacıyla "Sam amcanın" arkasından soluyup onun hadaratıyla sırtlanlaşmış olanların birkaç oyunun olduğu doğrudur. Ancak onların, uzak yada yakın olsun ümmeti temsil ettiklerini iddia etmek bir saçmalıktır. Zira ümmet, sayıları az yada çok olsun hak için haykıranlardan başkasını temsil etmemektedir. Dolayısıyla maddî imkanları ne kadar cazibeli olursa olsun ümmetin düşmanlarından destek alanların, göklerin ve yerin kendisine dayalı olduğu hak terazinde hiçbir ağırlıkları yoktur.

5-Demokrasi ile onun akidesinin felsefesini benimsemesi için konferansta "İslamî" hareketlere yönelik sadır olan çağrı noktasında (beşinci gerekçeyle ilgili) yukarıda aktardığımız hususlar, bu konferansın arkasındaki murat edilen hakikati (ve bu konferansın öncesinde ve sonrasında demokrasi ile İslam'ın bir paranın iki yüzü gibi olduğunu iddia eden benzer konferansları) tüm açıklığıyla ifşa etmek içindir. Dolayısıyla bizler, bu tehlikeli durumun İslam şiarını yükselten kişinin ayağını kaydıracağına dikkat çeker, Allah'tan, onu gafletinden uyandırmasını, Allah'a samimi bir tevbeyle tevbe etmesini, Allah'ın dinine nusret vermek ve O'nun kelimesini yüceltmek için hakkı haykıranların saflarına katılmasını, demokrasi ile laikliğin Rablerinden beri olmasını niyaz eder, ona Allahuteala'nın şu kavlini hatırlatırız:

وَأَنْزَلْنا إِلَيْكَ الْكِتابَ بِالْحَقِّ مُصَدِّقاً لِما بَيْنَ يَدَيْهِ مِنَ الْكِتابِ وَمُهَيْمِناً عَلَيْهِ فَاحْكُمْ بَيْنَهُمْ بِما أَنْزَلَ اللَّهُ وَلا تَتَّبِعْ أَهْواءَهُمْ عَمَّا جاءَكَ مِنَ الْحَقِّ لِكُلٍّ جَعَلْنا مِنْكُمْ شِرْعَةً وَمِنْهاجاً وَلَوْ شاءَ اللَّهُ لَجَعَلَكُمْ أُمَّةً واحِدَةً وَلكِنْ لِيَبْلُوَكُمْ فِي مَا آتاكُمْ فَاسْتَبِقُوا الْخَيْراتِ إِلَى اللَّهِ مَرْجِعُكُمْ جَمِيعاً فَيُنَبِّئُكُمْ بِما كُنْتُمْ فِيهِ تَخْتَلِفُونَ، وَأَنِ احْكُمْ بَيْنَهُمْ بِما أَنْزَلَ اللَّهُ وَلا تَتَّبِعْ أَهْواءَهُمْ وَاحْذَرْهُمْ أَنْ يَفْتِنُوكَ عَنْ بَعْضِ مَا أَنْزَلَ اللَّهُ إِلَيْكَ فَإِنْ تَوَلَّوْا فَاعْلَمْ أَنَّما يُرِيدُ اللَّهُ أَنْ يُصِيبَهُمْ بِبَعْضِ ذُنُوبِهِمْ وَإِنَّ كَثِيراً مِنَ النَّاسِ لَفاسِقُونَ، أَفَحُكْمَ الْجاهِلِيَّةِ يَبْغُونَ وَمَنْ أَحْسَنُ مِنَ اللَّهِ حُكْماً لِقَوْمٍ يُوقِنُونَ، يا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لا تَتَّخِذُوا الْيَهُودَ وَالنَّصارى أَوْلِياءَ بَعْضُهُمْ أَوْلِياءُ بَعْضٍ وَمَنْ يَتَوَلَّهُمْ مِنْكُمْ فَإِنَّهُ مِنْهُمْ إِنَّ اللَّهَ لا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ، فَتَرَى الَّذِينَ فِي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ يُسارِعُونَ فِيهِمْ يَقُولُونَ نَخْشى أَنْ تُصِيبَنا دائِرَةٌ فَعَسَى اللَّهُ أَنْ يَأْتِيَ بِالْفَتْحِ أَوْ أَمْرٍ مِنْ عِنْدِهِ فَيُصْبِحُوا عَلى مَا أَسَرُّوا فِي أَنْفُسِهِمْ نادِمِينَ "Sana da, daha önceki kitabı doğrulamak ve ona müheymin olmak üzere hak olarak kitabı (Kur'an'ı) gönderdik. Aralarında Allah'ın indirdikleri ile hükmet ve sana gelen haktan (sapıp da) sakın onların hevalarına tabi olma! Her birinize bir şeriat ve bir minhac verdik. Eğer Allah dileseydi sizi bir tek ümmet yapardı, fakat bu, verdikleriyle sizi imtihan etmek içindir; o halde iyiliklere koşuşun, hepinizin dönüşü Allah'adır. O, ayrılığa düştüğünüz şeyleri size bildirir. Aralarında Allah'ın indirdikleri ile hükmet ve onların arzularına uyma! Allah'ın sana indirdiklerinin bir kısmından seni saptırmalarından sakın! Eğer yüz çevirirlerse bil ki Allah bununla ancak, günahlarının bir kısmını onların başına bela etmek ister. Muhakkak ki insanların birçoğu da zaten fasıklardır. Yoksa onlar hala cahiliyye yönetimini mi istiyorlar? Oysa akleden bir toplum için hükmü (yönetimi) Allah'tan daha güzel olan kim vardır? Ey iman edenler! Yahudileri ve Nasranileri dost edinmeyin. Zira onlar birbirlerinin dostudurlar. Sizden her kim onları dost edinirse, o da onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler topluluğunu hidayete eriştirmez. Kalplerinde hastalık bulunanların: Başımıza bir felaketin gelmesinden korkuyoruz diyerek onların arasına koşuştuklarını görürsün. Umulur ki Allah bir fetih yahut katından bir emir getirecek de onlar, içlerinde gizledikleri şeyden dolayı pişman olacaklardır." [Maide 48 49 50 51 52]

6-Sivil devlete davet etmek, laikliğe ikna etmeye davet etmektir. Dolayısıyla dinine ve akidesine karşı kurulan tuzakların farkına varmanın zarureti hususunda İslam ümmetinin evlatlarını uyarırız. Nitekim İmam Ahmed Müsnedi'nde, el-Arbad İbn-u Sariye'nin şöyle dediği rivayet edilmiştir: Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem] bizlere,  gözleri yaşartan ve kalpleri titreten bir vaazda bulunmuştur. Bunun üzerine dedik ki: Ey Allah'ın Resulü! Bu bir veda vaazı mıdır? Bizlere ne yapmamızı vaat edersin? Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], buyurdu ki:

قَدْ تَرَكْتُكُمْ عَلَى الْبَيْضَاءِ لَيْلُهَا كَنَهَارِهَا لَا يَزِيغُ عَنْهَا بَعْدِي إِلَّا هَالِكٌ، وَمَنْ يَعِشْ مِنْكُمْ، فَسَيَرَى اخْتِلَافًا كَثِيرًا، فَعَلَيْكُمْ بِمَا عَرَفْتُمْ مِنْ سُنَّتِي وَسُنَّةِ الْخُلَفَاءِ الرَّاشِدِينَ الْمَهْدِيِّينَ، وَعَلَيْكُمْ بِالطَّاعَةِ، وَإِنْ عَبْدًا حَبَشِيًّا عَضُّوا عَلَيْهَا بِالنَّوَاجِذِ، فَإِنَّمَا الْمُؤْمِنُ كَالْجَمَلِ الْأَنِفِ حَيْثُمَا انْقِيدَ انْقَادَ "Ben sizlere, gecesi gündüz gibi olan bir izzeti (İslam'ı) bıraktım. Benden sonra helak olmuş bir kişi hariç ondan sapmaz. Sizden herkim yaşarsa birçok ihtilaflar görecektir. Size düşen, benim sünnetim ile hidayete ermiş Raşid Haliferin sünnetinden öğrenmiş olduklarınıza itaat etmektir. O halde Habeşli bir köle bile olsa, ona dişlerinizle sımsıkı sarılın. Çünkü mümin, her nereye yöneltilse (oraya) yönelen devenin burnu gibidir." [Ahmed rivayet etti]

وَاللّهُ غَالِبٌ عَلَى أَمْرِهِ وَلَـكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَعْلَمُونَ "Şüphesiz ki Allah, emrine galiptir, muktedirdir. Velakin insanların çoğu bunu bilmezler!" [Yûsuf 21]


Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Nebi [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e Hakaret Eden Fransız Karikatürüne Reddiye

Fransa, haftalık Charlie Hebdo mizah dergisinin Nebi [SallAllahu Aleyhi ve Sellem] ile alay eden yeni karikatürler yayınlamasının ardından İslam dünyasındaki yirmi ülkede büyükelçiliklerini ve konsolluklarını kapatma kararı aldı. Böylece Fransızlar, Amerikan hükümetinin yanında İslam'a ve İslam'ın Nebisine tahrik ve saldırıya resmen katılmış oldu.

Fransa hükümeti, bu kararın arkasında kesin olarak durduğuna dair açık bir kanıt sunmuş oldu. Bu kararın konsolosluklarını, büyükelçiliklerini ve okullarını kapatma gibi olumsuz sonuçları olmasına rağmen Fransa hükümeti, İslam'ın Nebisine küfür ve hakaret eden bu karikatürleri yayınlamayı tercih etti. Fransa hükümeti, bu tür karikatürlerin Fransız toplumunda kaosa ve kargaşaya neden olabileceğini unuttu. Zira Fransız toplumunda milyonlarca Müslüman yaşamakta olup toplumsal ekonomik istikrarsızlık durumu ile birlikte ülke, 2005 yılında Paris'te yaşanan şiddet eylemlerinin yaşandığı o günlere geri dönebilir. Hakaret içeren bu karikatürler, kendileri ve toplumları için muhtemel olumsuz sonuçlara yol açmasına rağmen ifade özgürlüğü altında Nebi [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e, İslam'a ve İslam'ın değerlerine iftira ve hakaret etme yolunu seçtiler.

Fakat Müslümanlar, İslam'a saldıran "Müslümanların Masumiyeti" adlı filmden duydukları rahatsızlığı ifade etmek üzere gösteri yapmak istedikleri zaman ifade özgürlüğü onları kapsamamaktadır. Bu nedenle onlar, gelecek Cumartesi düzenlenecek olan gösterilerin ülke ile bir alakası yoktur ve Fransız hükümeti bu krize karışmadığını düşünmektedir gerekçesi altında gösteriyi yasaklamaktadırlar. Bu aynen bir kişinin kalkıp sevdiğiniz birisine bir tokat atıp sonra da size "bunun sizinle bir alakası yoktur" demesi gibidir. Böyle yaparak sizden herhangi bir tepkide bulunmamanızı istemektedir. Bu zulmün ta kendisidir.

Fransız hükümetinin bu diktacı davranışı ve çifte standartı, bize sözde ifade özgürlüğünün yalandan ve diledikleri zaman İslam'a ve Müslümanlara saldırmak için kullandıkları araçtan başka bir şey olmadığını göstermektedir. Bütün bunlar tek bir şeyi göstermektedir ki o da Avrupadaki demokrasi ve özgürlükler, artık iflas etmiş ve zulme dönüşmüştür. O halde Avrupalılar, birazcık kendi tarihlerine bakmalıdırlar ki zulüm ve baskının insanları asla susturamayacağını görürler. Müslümanlar olarak bizim açımızdan olana gelince: İslamımızdan ve İslam ile alakası olan hiç bir şeyden asla vazgeçmeyeceğiz ve daima İslam'ı müdaafa edeceğiz.


Okay Pala [Ebu Zeyn]
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Medya Temsilcisi
Hollanda

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Kabil Üniversitesinin Düzenlediği Gösterilere Bakış

Kabil Üniversitesinin hocaları ve öğrencileri, ideolojik dürtü ile 16 Eylül 2012 günü Sevgili Resulümüz [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e yapılan hakarete bir tepki olarak gösteriler düzenlediler. Göstericiler, Amerika Birleşik Devletlerinin, "İsrail'in" bayrağını ve Amerikan Başkanının resmini yaktılar. Ayrıca göstericiler, "Demokrasi Küfür Sistemidir, Onu Tatbik Etmek veya Onunla Çalışmak Haramdır", "Yakında Bu Cürümlere Cevap Vereceğiz", "Müslümanlar, Ümmetin Birliğine Muhtaçtır", "Tek İlah, Tek Akide, Tek Bayrak, Tek Ordu, Tek Devlet, Tek Nizam, Tek Yönetici, Tek Belde, Ümmete Düşen Budur" ve "Allah'ın İzniyle Nusret Yakındır" gibi çeşitli sloganlar attılar. Aynı şekilde göstericiler, sözde özgürlükler ve demokratik değerler aleyhinde sloganlar attılar ve Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e hakaret edilmesi nedeni ile Amerikan büyükelçisini ve üç Amerikan görevlisini öldürmelerinden dolayı Libyalı mücahitleri övgüde bulundular.

Bazı sömürgeci örgütler, bu gösterilere bir cevap olarak İslami olmayan tepkiler verdiler. Mesela İnsan Hakları Örgütü, yaptığı bir basın açıklamasında Afganistan halkından radikallerin oyuncağı olmamasını talep etti. Yine İçişleri Bakanı Sözcüsü Sıddık Sıddıki, "Sabah 8" gazetesi ile siyah beyaz İslami bayraklar hakkında yaptığı röportajda, "İki üç kişinin gösterilerde düşmanlık bayrağı açması anayasaya, demokrasiye ve Afganistan'da özgürlüğe aykırı olmasından dolayı buna hakları olmadığını" söyledi. Bazı üniversite hocaları, analistler ve sivil toplum örgütleri benzeri bir açıklamada bulunarak gösterilere karşı olduklarını ifade ettiler. Böylece Batı tarafından desteklenen ajandalarını ortaya koydular. Zira yalancı propagandalarında üniversite hocalarının ve öğrencilerin protestolarını Taliban, el-Kaide ve CIA ile ilişkilendirdiler.

Hizb-ut Tahrir/Afganistan Vilayeti, ümmetin Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e yapılan hakaret karşısındaki tutumunu şiddetle destekler. Bu tür sloganları radikallikle ilişkilendirmeye çalışan bu kişiler, aslında Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in sünnetini görmezlikten gelmektedirler. Çünkü siyah beyaz bayraklar, Resul Muhammed [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in bayrağıdır. Zira İslam ümmetinin tek bayrağı vardır o da beyaz üzerine siyah yazı ile tevhit kelimesinin yazılı olduğu bayraktır -ki bu livadır- ve siyah üzerine beyaz yazı ile tevhit kelimesinin yazılı olduğu bayraktır -ki bu da rayedir-. Ve her Müslümanın bunları açmaya hakkı vardır. İslam beldelerinin taksim edilmesinden ve sözde İngiltere'nin yönetiminden kurtulduktan sonra çizilen bayraklar ise bizim bayraklarımız değildir. Aynı şekilde Hilafet, imaret ve imamet kelimeleri, şeri kelimeler olup bunların başka manalarda kullanılması mümkün olmakla birlikte Muhammed [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'den sonra insanlara İslam'ı kamilen tatbik eden yönetici manasına da gelmektedir.

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER