Pazar, 08 Recep 1447 | 2025/12/28
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

- Basın Açıklaması - Maliki Liderliğindeki İşgal Hükümeti Sinsi Davranmaktadır

Maliki liderliğindeki işgal hükümeti, hala sinsi davranmakta ve tüm netlik ve meşruiyetine rağmen halkın taleplerine cevap verme hususunu sürüncemede bırakmaktadır. Dahası göstericilere iftira atmaları için kuyruklarını ortaya çıkarmaya başlamış ve göstericileri, eski rejimin ve el-Kaidenin kalıntıları ve dış ajandalara göre çalışan kimseler olarak nitelendirmiştir! Aslında insanlara hizmet etmek ve onların üzerinden zulmü kaldırmak için gelmeyen, dahası haysiyetleri ve acıları pahasına insanların üzerine işgalcinin kanunlarını uygulamak için gelen bir hükümetin bunu yapması şaşılacak bir durum değildir. Zira daha geçen Cuma günü en son Felluce'de düşen ölü ve yaralılar bunun sonuncusu olmayacaktır. Şayet bu davranışlar bu şekilde devam ederse kesinlikle ülke, ne geriye bir şey koyan ne de bırakan çok büyük bir fitneye doğru sürüklenecektir. Ancak Irak halkı ile ilgili hüsnü zannımız, onların bu komploların farkında olacak olmalarının yanı sıra bununla birlikte kesinlikle sonsuza dek sessiz kalmaya devam etmeyeceklerinin ve sonra da zalim efendilerinin imdatlarına koşmayacaklarının farkında olacak olmalarıdır. Zira "Bin Ali'nin, Mübarek'in ve Kaddafi'nin" kendilerini terk ettikleri çokta uzak değildir. Dolayısıyla akıllı biri, başkasından ders alan ve unutmanın meyvesinin çok pahalıya mal olacağını unutmayan kimsedir! Nitekim Allahuteala, şöyle buyurmaktadır: فَلَمَّا نَسُوا مَا ذُكِّرُوا بِهِ أَنْجَيْنَا الَّذِينَ يَنْهَوْنَ عَنِ السُّوءِ وَأَخَذْنَا الَّذِينَ ظَلَمُوا بِعَذَابٍ بَئِيسٍ بِمَا كَانُوا يَفْسُقُونَ "Onlar kendilerine yapılan uyarıları unutunca, biz de kötülükten men edenleri kurtardık, zulmedenleri de yapmakta oldukları kötülüklerden ötürü şiddetli bir azap ile yakaladık." [Âraf 165]

Ey Irak Halkı!

Bu cesaret verici duruşunuz, övgü ve hayranlığı hak eden bir duruş olup belki de gerek sizler gerekse bütün Müslümanlar için hayırlı bir başlangıç olabilir. Zira zulmü inkar etmek ve zalimlerinden elinden tutmak, büyük nefislerin alışkanlıklarından ve şeri vaciplerim emrettiği hususlardan biridir. Ancak tüm çalışmalarınız Rabbinizin rızası için olsun diye bizler, yeniden çabalarınızın meyvesini hasat etmeniz için son derece tehlikeli şu iki hususu unutmamanızı nasihat ediyoruz:

1- Federalizme çağıran seslerin yükselişi, bizzat ölümdür. Zira bu, en çok düşmanlarınızın temenni ettiği bir şeydir. Çünkü bunda, ülkenizin zarar görmesi söz konusudur.  Dolayısıyla konuşmalarınızın farklı olması ve kafirlerin otoritelerinin başınızın üzerinde kalmaya devam etmesi, Allahuteala'nın kerim kitabında haram kıldığı bir husustur. وَلَنْ يَجْعَلَ اللَّهُ لِلْكَافِرِينَ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ سَبِيلاً "Muhakkak ki Allah, kafirler için müminler aleyhine asla bir yol (sulta) kılmayacaktır!" [en-Nîsâ 141] Nitekim sizler, birçok yöneticinin olmasının ve ülkenin parçalanmasının haram olduğunu ve İslam'daki yönetim sisteminin tek bir sistem olup federal bir sistem olmadığını çok iyi bilmektesiniz.

2- Meşru bile olsa taleplerinizle sınırlı kalmayın ve bunun çıtası, Allahuteala'nın şeriatıyla hükmedilmesini talep etmeye kadar yükselsin. O halde batıl sayfaları ve cahiliyye yönetimini kaldırıp atın ve onun yerine Allah Azze ve Celle'nin yönetimini getirin. Zira O'nun emrine en uygun olan budur: وَأَنِ احْكُمْ بَيْنَهُمْ بِمَا أَنْزَلَ اللهُ وَلا تَتَّبِعْ أَهْوَاءَهُمْ وَاحْذَرْهُمْ أَنْ يَفْتِنُوكَ عَنْ بَعْضِ مَا أَنْزَلَ اللهُ إِلَيْكَ فَإِنْ تَوَلَّوْا فَاعْلَمْ أَنَّمَا يُرِيدُ اللهُ أَنْ يُصِيبَهُمْ بِبَعْضِ ذُنُوبِهِمْ وَإِنَّ كَثِيراً مِنَ النَّاسِ لَفَاسِقُونَ أَفَحُكْمَ الْجَاهِلِيَّةِ يَبْغُونَ وَمَنْ أَحْسَنُ مِنَ اللهِ حُكْماً لِقَوْمٍ يُوقِنُونَ "Aralarında Al lah'ın indirdikleri ile hükmet! Sakın onların hevalarına tabi olma ve Allah'ın sana indirdiklerinin bir kısmından seni saptırmalarından sakın! Eğer (hükümlerden) yüz çevirirlerse bil ki (bununla) Allah ancak, günahlarının bir kısmını onların başına bela etmek ister. Zaten insanların birçoğu da yoldan çıkmışlardır. Oysa akleden bir toplum için hükmü Allah'tan daha güzel olan kim vardır?" [el-Mâide 49 50] Dolayısıyla bu şekilde adaletin ve güvenliğin tadını çıkaracak, kokuşmuş demokrasiyi kökünden söküp atacak ve ülkeyi de kafirler ile onların kiralık kuyruklarının pisliğinden temizleyeceksiniz. وَاللَّهُ

مَعَكُمْ وَلَنْ يَتِرَكُمْ أَعْمَالَكُمْ "Muhakkak ki Allah sizinle beraberdir ve O, amellerinizi asla heder etmeyecektir." [Muhammed 35]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir / Mısır Vilayeti'nden Bir Heyet, Heram'daki Şeri Meclisi Ziyaret Etmiştir

26.01.2013 cumartesi günü, Üstad Ebu Nur ile Üstad Ebu Ubeyde adlı üyelerin de katıldığı Dr. Yasin Sabir başkanlığındaki Hizb-ut Tahrir'den bir heyet, Şeri Meclis'in Heram Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Şeyh Ahmed Fargalî'yi ziyaret etmiştir. Nitekim heyet, İslam ümmeti için hayati bir mesele olması vasfıyla ve Allahu [Subhânehu ve Te'âla]'nın İslam ümmetinin üzerine farz kılmış olduğu bir farz olması itibarıyla hizbin ikame etmek için çalıştığı Hilafet meselesini ele almıştır. Faziletli Şeyh Fargalî, Hilafet'in kendisi için çalıştıkları meselelerin başında olması için İslam için çalışanlar arasındaki çabaların birleşmesinin zaruretini vurgulamıştır. Ayrıca Filistin meselesi ile onun kurtarılmasına yönelik çalışma keyfiyeti de ele alınmıştır.

Görüşme kardeşlik atmosferinde gerçekleşmiş ve heyet Şeyh Ahmed Fargalî'ye, "Hizb-ut Tahrir'in Değiştirme Metodu" ile tatbik konumuna konulması gereken "Hilafet Devleti'nin Anayasa Taslağı" kitaplarının birer nüshasını hediye etmiş ve Allah'ın kelimesinin yükseltilmesi için karşılıklı ziyaretlerin ve yardımlaşmaların devam etmesi kararlaştırılmıştır.

رَبَّنَا افْتَحْ بَيْنَنَا وَبَيْنَ قَوْمِنَا بِالْحَقِّ وَأَنْتَ خَيْرُ الْفَاتِحِينَ "Rabbimiz! Bizimle kavmimiz arasında adaletle hükmet! Sen hükmedenlerin en hayırlısısın." [Âraf 89]


Hizb-ut Tahrir
Mısır Vilâyeti
Medya Bürosu Başkanı
Şerif Zâyid

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Patriot Füzeleri, Batılı Planın İlan edilmemiş Bir Parçası Olup İslam'ın Ortaya Çıkmasını Önlemek İçindir

NATO ve Hollanda Savunma Bakanı Lahey'de, Hollanda menşeli hava savunma füzeleri olan patriotların ilkinin Türkiye'nin Adana iline konuşlanacağını ve bir gündür çalışma için hazırlık yapıldığını açıklamıştır. Nitekim patriotlardan birisi İncirlik'teki Amerikan askerî üssüne, diğerleri de Türkiye'nin Güneyindeki sivil havaalanlarına konuşlandırılmıştır. Onların iddialarına göre bu, Suriye'nin Scud füzeleriyle olası herhangi bir saldırısına karşı Suriye sınırlarına komşu Türkiye şehirlerini korumak için gerçekleşmiştir.

Hollanda'nın yanı sıra Almanya ve Amerika da Türkiye'ye patriot füzeleri göndermişlerdir. Dolayısıyla toplam 6 patriot füze bataryası konuşlandırılacak olmasının yanı sıra her bir ülkeden de 300 asker konuşlandırılacaktır. Dolayısıyla Almanya ve Amerikan patriot füzelerinin, önümüzdeki Şubat ayının başlarında Türkiye'nin Kahramanmaraş ve Gaziantep illerinde çalışmaya başlaması beklenmektedir.

Hava savunma füzeleri patriotların Hollanda ve Amerika tarafından konuşlandırılması, Suriye rejiminin vahşetine karşı Tür halkını korumak içindir. İşte propagandasını yaptıkları ve halkın da inanmasını bekledikleri şey budur. Dolayısıyla her durumda onlar, bu çalışmayı süslü gösterecekler ve aslında tamamen aksi bir durum olmasına ve hakikatte hedefleri ortaya koydukları ve propagandasını yaptıkları şeylerden farklı olmasına rağmen bunu Türk halkına bir hediyeymiş gibi tasvir edeceklerdir. Onlar daha baştan hata etmişlerdir ki bu da; Türkiye'nin Beşar Esed rejiminin olduğu Suriye rejimi tarafından tehdit ediliyor olmasıdır. Bir defa bu, deliliğin zirvesidir. Zira Türkiye, kesinlikle tehdit edilmemektedir. Nitekim bunu, Hollanda Dışişleri Bakanı Frans Timmermans ile Hollanda Savunma Bakanı Heinz Blachert'in, patriot füzelerinin Türkiye'ye konuşlandırılması hakkında Hollanda Parlamentosu Başkanı'na yönelik mesajlarında vurgulamışlardır. Zira mesajda şöyle demişlerdir: "Şu anda Türkiye için gerçek bir Suriye tehdidi söz konusu değildir. Zira Suriye rejimi, Türkiye'ye saldırma niyetinde olmadığı gibi Suriye'nin Türkiye'ye saldırmak istediği anlamına gelebilecek herhangi bir etkinlik de görünmemektedir."

Sorulması gereken soru şudur: Şayet yetkililer, Suriye rejiminin Türkiye'ye saldırma niyetinde olmadığı açıklamasında bulunuyorlarsa o zaman Türkiye'ye patriot füzelerinin konuşlandırılmasının arkasında yatan gerçek sebep nedir? Neden şu anda konuşlandırılmaktadır? Nitekim vahşî Suriye rejimi şu anda çok zayıf bir durumdadır. Zira birçok kaynaklar, Beşar Esed'in annesinin Suriye'yi terk ettiğini, dahası bizzat Beşar Esed'in de sarayını terk ederek Rus donanmasına ait bir gemide yaşadığını vurgulamaktadırlar. Bilakis uzak yakın herkes, Beşar Esed rejiminin Suriye'deki ayaklanmacılarla olan savaşını sona erdirmeye muktedir olamadığının ve iktidardaki günlerinin sayılı olduğunun farkındadırlar. Peki o zaman Beşar, Türkiye ile nasıl yeni bir cephe açacak ki? Şayet tehlikenin kaynağı Esed değilse o halde Türkiye'nin kendisini Esed'den korumak istediği gerçek neden nedir? Ayrıca patriot füzelerinin konuşlandırılmasını nasıl okumalıyız?

Bu soruların cevabı, Amerikan İstihbarat Başkanı David Petraeus'un 03/Eylül/2012'de Türkiye'yi ziyaretinde gizlidir. Zira Suriye'nin geleceğini, Beşar'ın devrilmesinin ardından oluşacak muhtemel boşluğu ve Beşar'ın devrilmesinin ardından Suriye'de İslamî bir devleti talep eden büyüyen İslamî guruplarla nasıl başa çıkılacağını tartışmak için meslektaşı ile bir görüşme yapmıştır.

Vahşî Suriye rejimine karşı ayaklanan Suriye halkı İslam'a iman ettikleri gibi aynı şekilde Suriye için tek çözümün Suriye'de İslam Nizamı'nı tatbik edecek olan İslamî bir devletin kurulmasında olduğuna iman etmektedirler. Zira Suriye ayaklanması, tüm ölçütleriyle İslamî bir ayaklanma olup şu ana kadar 60.000'den fazla şehit verilmiştir. Yoksa özgürlükler nutku çekip duran Batı, Müslümanların kendi geleceklerini ve kendi siyasî sistemlerini kendilerinin belirlemelerini istemiyor mu?!

Türkiye'nin, Batılı ülkelerin patriot füzelerini kendi topraklarına konuşlandırmalarına izin vermesi Truva atlığını üstlenmesinden öte bir şey değildir. Ancak Ankara, Hollanda ve Batılı ülkeler, Türkiye'deki Müslümanların Suriyeli kardeşlerinde ve İslamî bir devlette kendileri için herhangi bir tehlike görmediklerini, bilakis tamamen bunun tersine bir durum olduğunu bilmelidirler. Çünkü onlar, akidede kardeş oldukları Suriye halkına katılmaktalar ve İslam Devleti kurulup İslam râyesi yükseklerde dalgalandığında da mutlu olacaklardır.


Okay Pala [Ebu Zeyn]
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Medya Temsilcisi
Hollanda

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Şam Ayaklanmasını Desteklemeye Dönük Gösteriye Davet

Hizb-ut Tahrir / Lübnan Vilayeti, 25.01.2013 Cuma günü, mübarek Şam ayaklanmasına destek vermek ve tüm uluslar arası güçlerin gözü kulağı, dahası kutlamaları önünde, mücrim Suriye rejiminin işlemiş olduğu vahşî katliamları kınamak için bir gösteri düzenleyecektir.

Gösteri, Cuma namazının ardından (yaklaşık saat 12:30'da) Saadnayel'deki İmam Ali İbn-u Ebi Talib Mescidi'nin önünde başlayarak katılımcılara konuşmaların yapılacağı Taalabaya'daki Emir-ul Mü'minin Ömer İbn-u el-Hattab Mescidi'ne kadar ulaşacaktır.

 

Herkes Davetlidir

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir / Pakistan Vilayeti, Elektrik Krizi İle Başa Çıkmak İçin Temel Yönergeler Yayınlamıştır "Elektriğin Maliyet Fiyatları Karşılanacaktır"

Hizb-ut Tahrir / Pakistan Vilayeti, boğucu elektrik krizi ile başa çıkmak için temel yönergeler yayınlamıştır. Nitekim krizin, özelleştirme politikasının doğrudan bir sonucu olup bunun da üretim azlığına, vurgunculuğa, elektrik fiyatlarının yükselmesine ve birikmiş büyük borçlara yol açtığını belirtmiştir. Dolayısıyla bu yönergeler, devletin üretim maliyetini aldığı petrol, doğalgaz, termik kömür ve tüm kamu mülkiyetlerinden üretilen elektriğin dağıtılması yoluyla bu krize dönük İslam'ın çözümünü koymak için gelmiştir.

İslam'da kamu mülkiyeti, devletin yada bireyin mülkiyeti değildir. Bilakis o, herkesin mülkü olup bunlar, ırkına veya diline veya dinine veya cinsine bakılmaksızın tüm teba tarafından kullanılacaktır. Dolayısıyla devletin, bunların üretim işini kurumlara yada özel şirketlere devretmesi caiz değildir.

Bu belge, ileri gelenler, siyasî danışmanlar, siyasiler, gazeteciler, avukatlar, bürokratlar, alimler ve benzerleri de dahil toplumun tüm kesimlerine dağıtılmıştır. Nitekim bu belgeye, Hizb-ut Tahrir'in hazırlamış olduğu Hilafet Devleti'nin anayasasından ilgili maddeler de eklenmiştir. Bu maddeler, Rabbanî şeri nasslardan istinbat edilmiş olup Arapça olan bu maddeler Urduca ve İngilizceye de tercüme edilmiştir.

Not: Hilafet Devleti'nin anayasası ile ilgili tam bir siyasete ve ilgili maddelere muttali olmak için internet üzerinden aşağıdaki linke girilmesi rica olunur:  http://htmediapak.page.tl/policy-matters.htm

Devamını oku...

Elektrik Krizini Çözmek İçin Takip Edilmesi Gereken Siyaset

  • Kategori Pakistan
  •   |  

Hizb-ut Tahrir / Pakistan Vilayeti, sanayi ve tarımı felce uğratmasının yanı sıra insanların günlük hayatını büyük bir ıstıraba dönüştüren ülkedeki ağır elektrik kriziyle başa çıkmak için birtakım ana hatlar yayınlamıştır.

1-Başlangıç: İnsanların elektrik parasını üstlenmeleri ve demokratik hükümetler tarafından benimsenen ve uygulanan kapitalist özelleştirme mefhumu nedeniyle onun kullanılmaması imkansızdır.

Kapitalist demokrasinin tatbik edilmesi nedeniyle Pakistan'daki elektrik krizinden sorumlu olan hükümettir. Zira mevcut kapitalist sistem, özelleştirme yoluyla yerel ve yabancı kapitalistlerden oluşan küçük bir gurubun çıkarlarını garanti altına aldığı gibi insanların geneli sıkıntı içerisinde yaşarken onların elektrik kaynaklarından kamil bir şekilde faydalanmalarını sağlamakta ve özelleştirme sayesinde elektrik fiyatları da yükselmektedir. Çünkü özel sektörün sahipleri, çok yüksek karlar elde etmek istemektedirler. Buna bir örnek olarak elektrik fiyatlarının yükselmesini yakından takip eden Dünya Bankası'nı verebiliriz. Zira 2000-2004 yılları arasında elektrik fiyatlarının yükselmesini gözetlemiş ve hatta durum, özelleştirmeden önce insanların yazın doruğunda ödediklerinden daha fazlasını kış mevsiminde ödemelerine kadar ulaşmıştır. Bundan dolayı özel sektör sahipleri, elektriğin devasa kaynaklarını mülk edinmeleri yoluyla servetlerini birleştirdikleri bir sırada toplumun diğer kesimleri elektrik fiyatlarının yükselmesinin ve yükselmeye devam etmesinin acısını çekmeye devam etmektedirler. Bunun yanı sıra aynı hükümet, elektriğin azlığından dolayı bu özel şirketlere milyarlarca Rupi borca girmiştir. Bu da elektrik üreten özel şirketleri, hükümetin borcunu ödememesi nedeniyle elektrik üretimini azaltmaya yöneltmiş ve bu "borç krizleri" nedeniyle de 19.855 megawattan daha fazla üretim gücü olmasına rağmen 10.000 megawattan daha az elektrik üretilmiş ve baraj nehirlerinin akış seviyelerinin düşük olduğu vakitlerde de 15.150 megawatta düşmüştür. Oysa bu üretim, soğuk aylarda 11.500 megawatt arasında değişen ve sıcak yaz mevsiminin doruğunda 17.500 megawatta ulaşan bir elektriğe ihtiyacı olan bir ülke için uygun değildir. Bundan dolayı yeterli elektrik üretiminin olmaması nedeniyle elektrik kesintileri yazın günlük olarak 12-18 saate uzarken kış aylarında da altı saate uzamaktadır. Dolayısıyla tüm bunların sonucunda elektrik üretim sektörü, insanların hakları hiç hesaba katılmaksızın devasa servetler elde etmeye dönük bir çıkara dönüşmüştür.

2-Siyasi mülahazalar: Kapitalizmin elektriğe tahakküm etmesi sömürgecilerin çıkarı için olup mevcut yöneticiler de sadece ümmeti bundan mahrum etmektedir.

a-Pakistan, petrol ve doğal gaz yanması gibi termik kaynaklardan %65 elektrik üretirken baraj su basıncını kullanarak %33 Hidroenerji (Hidroelektirik) üretmekte ve üretim kapasitesi yıl boyunca mevcut talepleri karşılamak için yeterli olandan daha fazla olmasına rağmen %2 nükleer enerji üretmektedir.

b-Termik stoklarla ilgili olana gelince; ümmet, dünya petrol rezervlerinin yarısından daha fazlasına sahip olmakla birlikte dünya doğalgaz rezervlerinin yüzde kırkından daha fazlasına sahip olup Pakistan da küresel kömür rezervlerine sahip olan birçok ülkelerden birisi sayılır.

c-Müstakbeldeki talebi karşılamak için güneş enerjisi üretmek, met-cezir ve rüzgar enerjisi gibi elektrik üretilmesine dönük başka formların geliştirilmesiyle ilgili olana gelince; İslam ümmetinin içerisinde bu kaynaklardan enerji üretmeye muktedir olanlardan daha yüksek performanslı uzmanlar bulunmaktadır.

d-Bununla birlikte özelleştirme nedeniyle bu bol kaynaklardan faydalanan bu şirketler ile yabancı sömürgeci güçler ve aynı şekilde yöneticilerin maiyeti yada bizzat yöneticilerin sahip oldukları yerel şirketlerdir.

e-Mevcut yöneticiler ile sömürgeci efendileri, insanların ekonomik trajediler denizinde boğulmasından yararlanmaktadırlar. Bundan dolayı ümmetin, kalkınma ve mevcut fasit rejimi alaşağı etme gücü hafiflemektedir. Bu da Amerika'nın eski Savunma Bakanı Donald Rumsfeld'in dediği "kaosun oluşması" anlamına gelmektedir.

3- Şeri yönler: İnsanların enerji ve yakıt güvenliğinin sağlanması.

İslam, kapitalist ekonomiyi ortadan kaldıracak ve onun yerine İslam'ın ekonomik sistemini getirecektir. Zira İslam'ın ekonomik sistemi, elektrik, kömür, petrol ve doğalgaz gibi kamu mülkiyeti mekanizması kapsamında servetin adil bir şekilde dağıtılmasını sağlayacaktır. Çünkü bu kaynaklar, ne devletin ne de bireylerin mülkiyetidir. Bunun yerine devlet, ırkına veya mezhebine veya rengine veya fikrine veya dinine bakmaksızın tüm tebaanın istifade etmelerini garantilemek için bu kaynakları idare edecektir. Ayrıca Hilafet, büyük ölçüde fiyat artışlarına yol açan yakıt ve enerji üzerindeki vergileri kaldıracaktır. Bu arada insanlar, bu kaynakların maliyet fiyatlarını karşılayacaklardır. Dolayısıyla bu kaynakların bazıları düşman olmayan ülkelere satıldığında bunların gelirleri insanların ihtiyaçları için harcanacaktır. Bundan dolayı Hilafet'in gölgesinde İslam'ın elektrik politikası, Pakistan'da güçlü üretim sütunları oluşturacaktır.

Hizb-ut Tahrir'in Anayasa Taslağı'nın 137. maddesinde şöyle geçmektedir: (Kamu Mülkiyeti şu üç şeyde tahakkuk eder: a- Şehir meydanları gibi toplumun yararlandığı her yer. b- Petrol yatakları gibi zengin maden kaynakları. c- Nehirler gibi tabiatı gereği fertlerin sahiplenmesi mümkün olmayan şeyler.) Ayrıca 138. maddesinde şöyle geçmektedir: (Fabrika esas itibariyle ferdî mülklerdendir. Ancak fabrika, ürettiği maddenin hükmünü alır. Eğer madde ferdi mülklerden ise o fabrika ferdî bir mülk olur, tekstil fabrikaları gibi. Eğer madde kamu mülklerinden ise o fabrika kamu mülkü olur, demir-çelik fabrikaları gibi.) Yine 139. maddesinde şöyle geçmektedir: (Devletin, ferdi mülkiyeti kamu mülkiyetine dönüştürmesi caiz değildir. Çünkü kamu mülkiyeti, malın tabiatında ve niteliğinde sabittir, devletin görüşüne bağlı değildir.) Ayrıca 140. maddesinde de şöyle geçmektedir: (Ümmetin fertlerinden her ferdin, kamu mülkiyetine giren her şeyden faydalanma hakkı vardır. Devletin tebadan kayırdığı bir kimseye kamu mülklerini mülkiyet edinme veya kullanma izni vermesi caiz değildir.)

Not: 137, 138, 139 ve 140. maddelerin Kur'an ve sünnetten olan şeri delillerine tam olarak muttali olmak için Hizb-ut Tahrir'in anayasa mukaddimesine müracaat edilmesi rica olunur.

4- Dünyanın Önde Gelen Süper Devleti Hilafet Olacaktır.

a-Hilafet, doğalgazı, kömürü, petrolü ve elektriği yeniden kamu mülkiyetine ait kılacak ve bundan, elektrik için makul fiyatlar ile maliyet fiyatını çıkaracaktır.

b-Enerjinin sağlanması, güçlü bir sanayi üssü geliştirmek için zaruri bir husus olup bu, dünyaya liderlik etmeyi arzulayan herhangi bir ülke için gerekli bir şeydir.

c-Benzersiz İslamî mefhumlar, enerji noktasında dünya için parlak bir örnek olacak ve dünyayı kapitalizmi terk etmeye yöneltecektir.

Devamını oku...

Hizb-ut Tahrir / Pakistan Vilayeti Hanımlarından, Pakistan'daki Hanımlara Bir Çağrı

  • Kategori Pakistan
  •   |  

Ey Pakistan'daki Saygıdeğer Müslüman Hanımlar!

Allahu [Subhânehu ve Te'âla], şöyle buyurmaktadır:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اسْتَجِيبُوا لِلَّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْيِيكُمْ "Ey iman edenler! Allah ve resulü sizi, size hayat verene davet ettiğinde icabet edin." [el-Bakara 183]

Dolayısıyla Allahu [Subhânehu ve Te'âla] ile Resulü [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in daveti, Müslüman hanımların kalplerine ve akıllarına dokunan bir davet olduğu gibi İslam tarihi boyunca Müslüman hanımları İslam için çalışmaya ve buna muhalefet eden her şeyi reddetmeye iten bir davettir. Nitekim İslam'a ilk iman eden Hatice [Radıyallahu Anhe] olmasının yanı sıra İslam'da ilk şehit olan da Sümeyye [Radıyallahu Anhe]'dir. Dolayısıyla Aişe, Fatıma, Safiyye ve diğer sahabe kadınlar [Radıyallahu Anhum] hakkında birçok kıssalar bulunduğu gibi Hilafet Devleti dönemlerinde İslam'ın yükselmesi için çalışan mümine hanımlara ait birçok örnekler de bulunmaktadır. Dolayısıyla da Ümmü Şevket ve Muhammed Ali "Bay Emy" gibi İngiliz işgaline karşı mücadele etmekten geri durmayan Hint Yarımadası'ndaki hanımları da asla unutmayacağız. Zira o, Hint Yarımadasındaki "Hilafet hareketine" liderlik eden birisi olduğu gibi çok güçlü bir imana sahip olarak da bilinmektedir. Mesela Aralık 1921'de oğlu İngiliz kuvvetleri tarafından tutuklandığında İngilizlerle birlikte olan oğlu tarafından herhangi bir olası uzlaşmaya dair yorumda bulunarak şöyle demiştir: "Muhammed Ali, İslam'ın oğludur ve onun, İngilizlerden af dilmeyi düşünmesi bile imkansızdır. Şayet bunu yaparsa onu boğazlamak için sağ elimin hala yeteri kadar gücü vardır." Ayrıca Hilafet hareketine liderlik etmeleri nedeniyle cezaevinde olan evlatlarına şöyle demiştir: Ey evlatlarım! İslam'a sımsıkı sarılın ve hayatınızı İslam yolunda feda edin.  Hakeza İslam dönemleri boyunca Müslüman hanımlar, İslam'ın yükselmesi için çalışmışlardır.

Ey Bacılarım!

Bugün ümmet uyanmış olup İslam ülkelerindeki sömürgeciliğin egemenliğini reddettiği gibi ister askerî diktatörlük ya da başkanlık ve bakanlık olsun ister bizdeki gibi tek bir iktidar partisi yada koalisyon partileri olsun veya da yönetimde Allahu [Subhânehu ve Te'âla]'nın kanunlarına değil de beşerî kanunlara dayandığı sürece geçici hükümet olsun İslamî olmayan rejimlerin tüm şekillerini de reddetmektedirler. Zira meşru olmayan bu yöneticiler ve rejimleri, ülkemize egemen olmayı sürdürmeleri için sömürgeci Batılı güçlere kapıları açmaktadırlar. Nitekim artık Müslüman kadın da uyanmış olup İslam için Müslüman erkekle yan yana hareket etmektedir.

İslam'a davet, İslam şeriatının tatbik edilmesi ve Hilafet'in yeniden kurulması büyük bir ivme kazanmış ve Arap ayaklanmaları, aynı şekilde İslam'a davet etmeye yönelik güzel bir yankı uyandırmıştır. Nitekim Müslüman hanımların sesleri erkek kardeşleriyle birlikte yükseldiği gibi kapitalist sistemin gölgesinde yaşayan dünya kadınları da İslam'ı ve Hilafet Devleti'nin olduğu devletini tercih etmektedirler. Zira Batılı medya organlarının İslam'a karşı propagandasını artırması, bizatihi Hilafet'in geri dönmesinin yakın olduğunun alametidir. Dolayısıyla ümmetin Hilafet'e olan daveti desteklemesini gözlemlemeleri Batı'yı endişelendirmektedir. Hem de demokrasinin kadınları özgürleştireceği ve İslam'ın da baskı altında tutacağı şeklinde kadınları ikna etme girişiminde bulunmaya dönük bu saldırıların sürekli olmasına rağmen. Nitekim Amerikalılar, Afganistan ve Irak'a girip Müslüman kadının özgürleştirileceği hususundaki hedeflerinden bahsettiklerinde ümmetin, kadının özgürleştirileceği iddiasını reddederek bunun yerine güçlü bir şekilde İslam'ın yanında yer alınca sarsılmışlardır.

Aslında demokrasi, Müslüman yada gayrimüslim kadını özgürleştirmek için gelmemiş, bilakis demokrasi, kanun yapıcıların istek ve arzuları için köleliği getirmiştir. Dolayısıyla ekonomide demokrasi, dünya çapındaki hanımlar ve aileleri üzerinde olumsuz bir yansıması olan ekonomik çöküntüyü getirmiştir. Yine içtimai sistemde demokrasi, toplumda ve aileleri ile birbirlerine karşı olan rollerini anlamaları için erkek ile kadınları karışık olarak düzenlenmiştir. Dolayısıyla demokrasi, erkeğin asıl rolünün kadının rolü olarak da belirlendiği bir durum oluşturmuştur. Böylece kadın, çok büyük roller yüklenmekte ve onuru açısından hiçbir yardım olmaksızın kendisinin gözetimini kendisisine bırakmaktadır. Dolayısıyla demokrasi ve özgürlük, küresel olarak kadının onuruna saldırılmasına ve erkekleri eğlendirmek amacıyla kadınlıklarının istismar edilmesine yol açmaktadır. Kadının güvenliğiyle ilgili olarak demokrasi, ister aile içi şiddete karşı olsun isterse Batılı ülkelerin askerî saldırılarında ölmelerine karşı olsun kadını savunmada başarılı olamamıştır. Dolayısıyla ülkemizde tatbik edilen Batılı sistem, elektrik ve doğalgaz faturalarını ödemede aciz kalmalarına yol açmakta olup çocuklarının beslenmelerini ve onların sağlık gözetimini sağlamaları da imkansızlaşmaktadır. Nitekim bizler, Batı'nın bizleri özgürleştirmek için geldiğini söylediği bir zamanda yaşamaktayız. Ancak Batı, evlerimizi ve ailelerimizi yıkmak için insansız uçak saldırıları gönderdiği gibi askerlerini de bizleri katletmek ve aşağılamak için göndermektedirler. Din özgürlüğü ile ilgili müjdelerine gelince; Allahu [Subhânehu ve Te'âla]'ya itaat eden ve İslam'ın gölgesinde yaşamak için çalışan kadınlara saldırmaktadırlar.

Kadının karşı karşıya kaldığı bu baskı, Allahu [Subhânehu ve Te'âla]'nın kanunlarının tatbik edilmesi yoluyla adil bir yönetimin gelmesiyle duracaktır. Zira toplumdaki adaleti garantileyecek, hanımları koruyacak ve kadını yormayacak yada istismar etmeyecek olan işte budur. Zira Nebi [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], Veda Haccı hutbesinde şöyle buyurmuştur:

استوصوا بالنساء خيرا "Kadınlara, hayırlı bir şekilde davranın" [İbn-u Mace tahriç etti]

Dolayısıyla Müslüman kadın, erkek yada kadınların istek ve arzularından kaynaklanan kanunların zulmünü ve baskısını asla kabul etmeyeceği gibi kalkınmasını da yaratıcısına ve Allahu [Subhânehu ve Te'âla]'nın göndermiş olduğu kanunlarına itaat etmekte görür. Zira Allahu [Subhânehu ve Te'âla]'nın kanunları, İslam'ın tatbik edilmesi yoluyla aklı, bedeni ve kadınların onurunu koruyacaktır. Dolayısıyla kadın, Allahu [Subhânehu ve Te'âla]'nın bize vermiş olduğu birçok nimetlerinden faydalanacaktır. Bu yüzden Müslüman kadınların görevi, Allahu [Subhânehu ve Te'âla]'nın kendileri için razı olduğu rolü üstlenmeleridir ki bu da; babası, eşi ve devlet tarafından korunmasıdır. Dolayısıyla din işlerini fıkhetmesi kadının üzerine vaciptir. Nitekim bu ümmet, Aişe [Radıyallahu Anhe] gibi birçok alime kadın doğurmuştur. Ayrıca kadının, tıp ilminde öncü olan Rufeyde el-Eslemiyye gibi farklı alanlarda eğitim alma seçeneği olduğu gibi kadın için çalışma seçeneği de bulunmaktadır. Ancak ailenin nafakası, kadının görevlerinden değil erkeğin görevlerindendir. Dolayısıyla kadının malları, kendi mülkiyetlerinde kalmaktadır. Nitekim Hilafet'in gölgesinde kadın ticaret ve iş alanlarında da aktif olmuştur. Mesela eş-Şifâ Ümmü Süleyman gibi. Ayrıca kadın, herhangi bir işi yerine getirirken onun şerefi ve güvenliğinin her zaman korunması gerekmektedir. Bunun yanı sıra kadın, yöneticiyi muhasebe etmek ve Halife'ye biat etmek gibi ümmetin işlerinin gözetiminde de aktiftir. Aynen nusret ve yönetim biatı olan Akabe'de Nebi [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'e biat veren Ümmü Ammara gibi. Dolayısıyla kadının sorunlarını ve ihtiyaçlarını yaratıcısı Subhânehu ve Te'âla bildiğinden onun gözetilmesine uygun olan kanunlar koymuştur. Dolayısıyla da Hilafet Devleti tarafından tatbik edilecek olan İslam Nizamı, şifalı çözümlerdir.

Ey Pakistan'daki Saygıdeğer Müslüman Kadınlar!

Hizb-ut Tahrir, Kur'an ve sünnet gibi şeri kaynakları kullanmak yoluyla İslam'ı tatbik etmek için gerekli olan şeyleri hazırlamıştır. Dolayısıyla bizler, Ekonomik Sistem, içtimaî, yargı, Öğretim Siyaseti ve Dış Siyaset gibi yönetimin tüm alanlarını kapsayan Hilafet Devleti'ne yönelik anayasayı da hazırladık. Nitekim Hilafet Devleti'nin idare keyfiyetini öğrenmek için daha ilk günden itibaren uluslar arası, siyasî, askerî ve ekonomik durumların vakıası da incelenmektedir. Bundan dolayı Pakistan'daki Müslüman kadınları, Hilafet Devleti'nin kurulması çalışmalarında Hizb-ut Tahrir'e katılmaya davet ediyoruz ki böylece asırlar boyunca ilham kaynağımız olan dinlerinin yanında yer alan yukarıda adı geçen Müslüman bacılarımız gibi olalım ve Allahu [Subhânehu ve Te'âla]'nın nusreti gelmeden önce sorumluluklarımızı yerine getirmek ve sevap kazanmak için hızlı hareket edelim. Yoksa bunun gerçekleşmesine katılmayan bir kimse fırsatı kaçıranlardan olacaktır.

وَالْمُؤْمِنُونَ وَالْمُؤْمِنَاتُ بَعْضُهُمْ أَوْلِيَاءُ بَعْضٍ ۚ يَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَيُقِيمُونَ الصَّلَاةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَيُطِيعُونَ اللَّه وَرَسُولَهُ ۚ أُولَٰئِكَ سَيَرْحَمُهُمُ اللَّهُ ۗ إِنَّ اللَّهَ عَزِيزٌ حَكِيم "Mümin erkekler ve mümine kadınlar birbirlerinin velileridirler. Marufu emrederler ve münkerden sakındırırlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekatı verirler, Allah ve Resulüne itaat ederler. İşte onlara Allah rahmet edecektir. Şüphesiz Allah Azizdir, hikmet sahibidir." [Tevbe 71]

 

حزب التحرير

Hizb-ut Tahrir Hanımları
Pakistan Vilayeti

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Fransa'nın Mali Müdahalesi, İslam'a Yönelik Savaş Fasıllarından Yeni Bir Fasıldır

Fransa Cumhurbaşkanı Francois Hollande 11 Ocak 2012 Cuma günü, Mali'ye askerî müdahalede bulunma niyetinde olduğunu açıklamış ve aynı gün içerisinde hava saldırıları uygulanmaya başlamıştır. Fransa Dışişleri Bakanı Laurent Fabius ise Fransa'nın Mali'deki askerî müdahalesinin önemini ve bunun terörist gurupları dizginlemek için olduğunu ifade etmiştir.

2012 yılının sonunda Fransa Cumhurbaşkanı'nın birden fazla Afrika ülkesine resmî bir turda bulunmaya karar verdiği bilinmek olup ancak resmî turu gerçekleştirmeden önce ileride tartışma konusu olacak olan sömürgecilik ve köleliğin yanı sıra özellikle ekonomi dosyası olmak üzere Afrika'nın geleceğine odaklanmak gibi Fransa hükümetinin işlemiş olduğu tarihî hataları açıklamıştır. Ayrıca Hollande, Mali'nin Kuzeyinde savaşan İslamî guruplara karşı ileride olası askerî operasyonlar yapmak için Fransız güçlerinin konuşlanmasının olmayacağının altını da çizmiştir. Nitekim açıkça şöyle bir açıklamada bulunmuştur: "Bizler, Afrika'ya müdahalede bulunmayacağız. Ancak bizler, lojistik ve eğiti desteği sağlayacağız. Dolayısıyla Fransa, asla bir müdahalede bulunmayacaktır." Ancak köklü bir sömürgeci olan Fransa'nın meyilleri, onun sihirli kelimelerini ve yükümlülüklerini güneşe maruz kalan kar gibi buharlaşıp yok etmiştir.

Nitekim Fransız müdahalesinden kısa bir zaman sonra Hollanda da dahil birçok ülke, Fransız müdahalesini savunup desteklediğini açıklamışlardır. Nitekim Hollanda Dışişleri Bakanı Frans Timmermans, Mali'deki eğitim operasyonunun hızlandırılması çağrısında bulunarak şöyle demiştir: "Mali'de hızlanan İslamî terörist hareketlerin ilerlemelerini durmak için Fransız operasyonları gereklidir."

Bu tür şüpheli açıklamalardan, kamuoyunun kışkırtılması ve bu müdahaleyi haklı çıkarmak için insanların kalplerine hala hafızalarımıza kazınmış olan korkunun aşılanması amaçlanmaktadır. Nitekim Batı'nın, Saddam Hüseyin'in kitle imha silahlarına sahip olduğu hakkındaki açıklamaları ile İngiltere'nin en az yirmi dakika içerisinde dışarıdan feci bir saldırıya maruz kalacağını düşündüğü, sonra da kendisini 1.7 milyon masumun ölmesine ve bunun ardından da ülkenin yıkılmasına neden olan efsanelerden bir efsane olarak gösterdiği benzer açıklamaları da unutmuş değiliz. Şu anda Afrika'nın Kuzeyindeki İslamî guruplar, şeriatın tatbik edilmesini talep etmektedirler. Dolayısıyla Batı da dünyaya, şayet zamanında hızlı bir müdahale olmaz ise İslamî orduların şeriatlarını Batı'ya taşımak için kısa bir zaman içerisinde Avrupa'nın kapılarına dayanacağını lanse etmektedir.

Kısacası Fransa'nın sömürüsünde olan Mali, yeniden Batılı güçlerin bir hedefi ve sözde "terörizme karşı savaş" fasıllarından yeni bir fasıl haline gelmiştir. Nitekim son yıllarda gerek bölgedeki gerekse İslam dünyasının diğer bölgelerindeki tagutların desteklendiğine tanık olmaktayız. Tüm bunlar da açık bir şekilde Mali müdahalesinin, bu askeri müdahaleyi destekleyenlerin açıkladıkları gibi Mali halkının mutluluğu için olmadığını, bilakis İslam ülkelerindeki kanlı müdahalelerin devam etmesi için olduğunu göstermektedir. Dolayısıyla Batı, bu insanî yardımları ve terörizme karşı savaşı gerekçe göstererek bölgeye egemen olmak ve Batılı siyasî ve ekonomik çıkarlarını korumak için bir kez daha bu kampanyaları başlatmıştır. Hollanda hükümeti de bu müdahaleye destek vererek sömürgeci zihniyetini yeniden ortaya koymuş olmaktadır.

Sömürgeci kadirlerin İslam ülkelerinde çizdikleri yapay sınırlara rağmen Müslümanlar, tek bir ümmet olarak kalmaya devam etmekte olup Mali Müslümanlarına saldırmak bütün Müslümanlara saldırmak demektir. Dolayısıyla bu ümmetin bilinci günden güne artmakta olup tek bir siyasî liderliğin yokluğundan dolayı da Müslümanın kanı gerçekten çok ucuz olacaktır. Dolayısıyla da Batılı ülkelerin İslam'a ve Müslümanlara karşı açmış oldukları savaş asla durmayacaktır. Bundan dolayı Hizb-ut Tahrir Müslümanları, Müslümanların ve İslam ülkelerinin sürekli sömürülmelerini durduracak olan Hilafet'i yeniden getirmek için kendisiyle birlikte çalışmaya çağırmaktadır.

Nitekim Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], şöyle buyurmaktadır:

إنما الإمام جنة يقاتل من ورائه ويتقى به "İmam [Halife], bir kalkandır, onun arkasında savaşılır ve onunla korunulur." [Müslim rivayet etti]

 

Okay Pala [Ebu Zeyn]
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Medya Temsilcisi
Hollanda

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER