Pazar, 08 Recep 1447 | 2025/12/28
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

-Basın Açıklaması- Ümmetin Meseleleri Forumuna Katılmaya ve İştirak Etmeye Davet

Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti Medya Bürosu'nun, aşağıdaki başlık altında yapacağı foruma katılmanız ve teşrif etmeniz bizleri mutlu edecektir:

Kitlelerin Umutları ve Siyasetçilerin Özlemleri Arasında Bir Sonraki Sudan Anayasası

 

Forumda aşağıdaki kişiler konuşma yapacaklarıdır:

1-Es-Sahafe Gazetesi'nin editörü Üstad Nur Ahmed Nur.

2-Son Dakika Gazetesi'nin Köşe Yazarı Üstad Mümin el-Gâli.

3-Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti Medya Bürosu Üyesi Üstad Abdullah Abdurrahman.

 

Forum, H. 14 Rabi-ul Evvel 1434 el-muvafık M. 26 Ocak 2013 Cumartesi günü saat 12:00'de öğlen vakti Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti'nin -Doğu Hartum'da- 21 Ekim sokakta bulunan bürosunda yapılacaktır.

 

Katılımınız tartışmayı zenginleştirecektir

 

İbrâhîm Usmân [Ebu Halîl]
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Resmî Sözcüsü
Sudan Vilâyeti

Devamını oku...

"İslamî Sukuk [Finansal Sertifika]" Projesi Şeran Haram Olup Uluslar arası Para Fonu [İMF]'ye Boyun Bükmektir!

  • Kategori Mısır
  •   |  

Şura konseyi, 26/12/2012 tarihinde ilk oturumuna başlamış ve kendisine, "İslamî Sukuk" adlı bir proje sunulmuştur. Nitekim bu projeye karşı bir takım tepkiler ortaya çıkınca sanki bu proje, zaferin anahtarı ve yeni dönem ekonomistlerinin icat ettiği gergin Mısır ekonomisi için bir çıkışmış gibi insanlara methedilmiştir!

Aslında bu proje, yeni-esi bir projedir. Zira İMF, 2010 yılındaki devrik lider döneminde ekonomik reform amacıyla Mısır için "reçeteler" sunduğunda buna Sukuk sistemi de dahil edilmiştir. Ayrıca İMF, aynı yıl içerisinde bu "İslamî Sukuk'un" ihraç edilmesi kapsamında Yemen'e de ağır şartlar dayatmıştır. [Haber Ajansları / 12.11.2012] İşte İMF, (4.8) milyar dolar değerindeki faizli kredi karşılığında zehirli reçetesinin kabulü için pazarlık yapmak amacıyla yeni rejimin adamaları ile projesini canlandırmak için yeniden geri dönmüştür. Dolayısıyla İMF, Mısır için ekonomik programların konulmasına müdahalede bulunmak amacıyla yeni hükümete şartlarını dayatmaya başlamıştır. Nitekim Uluslararası Para Fonu Direktörü "Christine Lagarde'nin" Mısır'ı ziyaretinde Devlet Başkanı Mursî ile yaptığı görüşmede şöyle bir açıklamada bulunmuştur: "Uzun aylardan bu yana Fon'un teknik ekibi ile Mısır hükümeti arasında müzakereler yapılmakta olup Fon Mısır'dan, gelirlerin ve yatırımların artırılması yoluyla bütçe açığının azaltılması hakkında açık planlar istemektedir." [Financial Times / 23.08.2012] Dolayısıyla İMF'nin gelirlerin artırılması için öneride bulunduğu şey, Sukuk'tur. Buna göre FİTCH [Uluslararası Kredi Derecelendirme Kuruluşu], Mısır'ın boyun bükmesini ve 2013 yılında "İslamî Sukuk'u" ihraç etmesini beklemektedir. [Reuters / 14.01.2013] Bundan daha kötü ve acı olanı ise hükümetin, iddia edildiği gibi "İslamî Sukuk" adlı proje hakkındaki şeri görüşü hiç dikkate almamasıdır. Zira proje el-Ezher'e sunulduğunda alınması yada reddedilmesi için hiçbir şey sunmamış, bilakis Maliye Bakanı tarafından yapılan açıklamaya göre sadece görüşünü bildirmiştir. Dolayısıyla hükümet, sadece İMF'nin şartlarının uygulanmasını önemsemektedir. Nitekim bu, yeni Maliye Bakanı'nın açıklamalarında gayet açıktır. Zira o, şöyle demiştir: "Bizler, İMF'nin şartlarını uymak için ekonomik reform planında bir takım değişiklikler yapacağız." [Reuters / 15.01.2013]

Ey Müslümanlar ve Ey Kenane-Mısır Halkı!

Takip edilmesi gereken Azim İslamınız olup İMF değildir. Zira Allahuteala, şöyle buyurmaktadır:

وَمَا كَانَ لِمُؤْمِنٍ وَلاَ مُؤْمِنَةٍ إِذَا قَضَى اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَمْرًا أَن يَكُونَ لَهُمُ الْخِيَرَةُ مِنْ أَمْرِهِمْ "Allah ve Resulü, bir işe hükmettikleri zaman mümin bir erkek ve mümin bir kadına kendi işlerinde artık seçme hakkı yoktur." [Ahzâb 36]

Dolayısıyla Hanif şeriatın hükmünü öğrendikten sonra bir Müslüman için seçme hakkı yoktur demektir. Bizim de bu proje hakkındaki şeri hükmü öğrenmemiz için öncelikle Sukuk'u bilmemiz kaçınılmazdır.

Hakikatte Sukuk şöyle tarif edilir: "Es-Sak [finansal sertifika] sahibinin, fonlarını egemen projelerde yatırım yaptığı, yani devletin idare edip onlar adına tam bir mülkiyeti temsil ettiği ümmetin genel mülkiyetleri olup onların da borsaya yatırım yapmak yoluyla bunlar hakkında tasarrufta bulunması yada satması caiz olduğu menkul kıymetlerdir. Dolayısıyla devlet, borsada işlem gören egemen projeleri belirmek yoluyla Sukukları ihraç etmekte ve bunun için bir başlangıç ve bitiş dönemi ile finansal sertifika ile ilgili özel tanımlanmış broşür için de nominal bir değer belirlemektedir." Binaenaleyh "İslamî Sukuk" olarak adlandırılan proje, aşağıdaki birçok noktalardan dolayı şeran haramdır:

1-Şeriatta genel mülkiyet şudur: "Şari'nin mülkiyetini Müslümanların geneline ait kıldığı, bunlardan faydalanmaları için Müslümanları ortak kıldığı ve onların bunları mülk edinmelerini yasakladığı aynilerdir." Nitekim Nebi [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], şöyle buyurmaktadır:

الناس شركاء في ثلاث: الماء والكلأ والنار "İnsanlar şu üç şeyde ortaktırlar: Su, ateş ve mera." [Ebu Davus rivayet etti]

Oysa Sukuk, sahibinin, Sukuk [finansal sertifika] satın almayan diğer Müslümanlar olmaksızın genel mülkiyette hak sahibi olmasına izin vermektedir. Bu ise ümmetin İslam'ın haram kıldığı malını almak demektir.

2-"Sukuk" akdinin mahalli, genel mülkiyetin satılmasıdır. Oysa Hanif şeriatta asıl olan, emanet edilmesi gereken en hayırlı birisi olduğu için kamu malının yöneticiye emanet edilmesidir. Dolayısıyla o bu malı, hiçbir ayırım yapmaksızın tüm ümmet için harcar. "İslamî Sukuk" denilen projeye gelince; Devlet, Sukuk sahibi olan her bir bireyin yüzde oranına göre egemen projelerin karlarını öder. Böylece kamu mülkiyetinin gelirleri, fakirler ve Müslümanların geneli olmaksızın Sukuk satın alan zenginlere ait olmakta ve böylece de zenginler gittikçe zenginleşmekte ve fakirler de gittikçe fakirleşmektedir. Dolayısıyla ümmetin kamu malları yağmalanmakta olup bu ise şeran haramdır. Zira bu, yöneticinin emanete hıyanet etmesi demektir. Nitekim Nebi [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], şöyle buyurmaktadır:

لِكُلِّ غَادِرٍ لِوَاءٌ يَوْمَ الْقِيَامَةِ يُرْفَعُ لَهُ بِقَدْرِ غَدْرِهِ أَلا وَلا غَادِرَ أَعْظَمُ غَدْرًا مِنْ أَمِيرِ عَامَّة ٍ "Kıyamet günü, her bir vefasız için vefasızlığı nisbetinde bir bayrak dikilecektir. Haberiniz olsun! Genel bir emirin vefasızlığından daha büyük bir vefasızlık olmayacaktır." [Muslim rivayet etti]

3-İslam'daki şirketleşme akdinin şartlarından biri de bir mecliste bulunan taraflar arasında "icap ve kabulün" olmasıdır. Dolayısıyla tek taraflı münferit bir tasarruf olmayacağı gibi bilakis her iki tarafın, yani her iki şahsında olması kaçınılmazdır. Oysa bu iki şart, Sukuk'ta bulunmamaktadır. Zira müşteri es-Sak'ı, borsada sadece (satın alma işini) uygulayan borsa sistemlerine göre sözde "bireysel iradesiyle" satın almaktadır. Binaenaleyh "Sukuk", İslam'daki şirketleşme şartlarının olmamasından dolayı şeran batıl olmaktadır.

4-Borsadaki sukukları işleten devlet, kafirlerin ümmetin kamu malını mülk edinmesine izin vermektedir. Bununda ötesinde onu, mülk edinme hakkı olmayan birine vermektedir. Dolayısıyla bu, şeran haramdır. Zira bu, kafirleri Müslüman ülkelerde güçlü kılmak ve onlar için Müslümanlar aleyhine bir yol kılmak demektir.  Nitekim Allahuteala, şöyle buyurmaktadır:

وَلَن يَجْعَلَ اللّهُ لِلْكَافِرِينَ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ سَبِيلاً "Muhakkak ki Allah, kafirler için müminler aleyhine asla bir yol (egemenlik) kılmayacaktır!" [en-Nîsa 141]

Ey Müslümanlar ve Ey Kenane-Mısır Halkı!

"İslamî Sukuk" adlı proje, İslam'a muhalif olan Batılı kapitalist ekonomiden kaynaklanan bir proje olup zahiri ekonomik reform batını ise azap olan zehirli direktifleri ve şartları yoluyla servetlerini yağmalamak için Kenane-Mısır'ın ekonomisine egemen olmak amacıyla İMF onun propagandasını yapmaktadır. Dolayısıyla o, İslam ile hiçbir ilgisi olmayan bir projedir. Buna "İslamî" kelimesinin eklenmesi ise başarısız bir girişim olup sizleri aldatmak ve bu sömürgeci projeyi sizlere kabul ettirmek için gözlere kum serpmekten ibarettir. O halde ülkenizin ekonomik reformu için İMF'ye yardım etmeyiniz ey Müslümanlar. Ve şairin dediği gibi olunuz:

Amr'ın sıkıntı anında iltica etmesi       Yağmurdan kaçarken doluya yakalanması gibidir

Artık mesele, gözü kulağı olan herkes için açığa çıkmıştır. Dolayısıyla İMF'ye yardım etmek, ümmeti zillet ve bağımlılık bataklığına sürüklemek demektir. Böylece ümmet, sömürgeci kafirlerden emirler alacak ve müşrik facirlerin başkentlerinden tehdit edilecektir. O halde her kim Kenane-Mısır'ın ekonomisinin kalkınmasını istiyorsa, sömürgeci birinden kalkınma talep etmesin, bilakis لَدُنْ حَكِيمٍ خَبِيرٍ "Hikmet sahibi, her şeyden haberdar olan" alemlerin Rabbinden talep etsin. O halde haydi gelin, bizler için refah dolu bir hayatı ve kerim bir yaşamı garantileyecek olan halis İslam ekonomisini tatbik edelim. Bu ise sadece Raşidi Hilafet Devleti'nin gölgesinde olacaktır. Artık işlerinizi değiştirin ve Raşidi Hilafet'i kurarak Rabbinize nusret verin ki O da sizlere nusret versin ey Müslümanlar:

وَيَوْمَئِذٍ يَفْرَحُ الْمُؤْمِنُونَ (4) بِنَصْرِ اللَّهِ يَنصُرُ مَن يَشَاء وَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ "İşte o gün, müminler de Allah'ın nusretiyle, zaferiyle ferahlayacaklardır. Allah dilediğine nusret, zafer verir. O, Azîz'dir, Rahîm'dir." [er-Rûm 4-5]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir Heyeti, Ayn El-Hilva'daki Şam Ayaklanmasının Şehitlerini Tebrik Eder

Ayn el-Hilva kampındaki Mahmud Kamil Süleyman ve Mahmud Hüsni Abdulkadir adındaki iki gencin, Şam topraklarındaki ayaklanmacı kardeşlerinin mücrim Esediyye çetesine karşı olan mübarek ayaklanmalarına katılmaları sırasında şehit olmalarının ardından bu ikisinin ailesi kampta tebrik kabul meclisleri kurmuşlardır. Nitekim kamptaki hizbin sorumlusu el-Hac Ali Aslan başkanlığındaki Hizb-ut Tahrir / Lübnan Vilayeti heyeti, şehidin ailelerini ve akrabalarını tebrik etmek için bu iki meclise ziyarette bulunmuştur.

El-Hac Ali Aslan ile heyete katılan faziletli Şeyh Adnan Meziyan'dan her biri, katılımcılara etkili bir konuşma yaparak bu destansı ve tarihî mücadelede yükselen bu iki şehit ile diğer şehitler için övgüler yağdırmışlarıdır. Sadece Allah'ın rızasını kazanmak için, en yüce olanın Allah'ın kelimesi olması için ve Allahuteala'nın vaadi ve Resulü [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in müjdesi olmasının yanı sıra özellikle "لا إله إلا الله", "Sen Bize Yetersin Ey Allah'ım" ve "Ümmet Yeniden Hilafet İstiyor" çığlıkları atan Şam halkı olmak üzere Subhânehu'nun fazlıyla tüm ümmetin talebi haline gelen İslamî Devleti ikame etmek için kardeşlerine yardım etmek amacıyla Ayn el-Hilva'dan çıkarak şehadete nail olan bu iki kişinin ailesini tebrik ederiz.

Ayrıca aynı şekilde şekilde hizbin kadınları da, bu azim şerefe nail olmalarını tebrik etmek için bu iki şehidin kadın meclislerine ziyarette bulunmuşlardır.

Bu, sadece Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in şu hadisini doğrulamaktadır:

سيد الشهداء حمزة بن عبد المطلب، ورجل قام إلى إمام جائر فأمره ونهاه فقتله "Şehitlerin efendisi Hamza İbn-u Abdulmuttalib'tir ve zalim yöneticiye karşı çıkıp ona (marufu) emreden ve onu (münkerden) nehyeden ve (bunun için) katledilen kimsedir." [Hakim, Müstedrek'inde rivayet etmiştir]

Devamını oku...

Ey Suriye'deki Müslümanlar: Obama'nın Askerî Müdahale Çığlıkları Sizleri Korkutmasın, Bilakis Obama Sizden Korksun

  • Kategori Suriye
  •   |  

Uluslar arası iç ve dış çevrelerde Obama'nın Suriye krizini çözmek için yeterli çabayı harcamadığı ve bu hususta negatif bir müdahalede bulunduğu şeklinde tekrarlanan suçlamaların üzerinde stresli bir atmosfer oluşturması Obama'yı, geçtiğimiz günlerde Amerika'nın karışıklığının boyutunu, Suriye dosyası olarak adlandırdıkları şeyin içerisinde bocalayıp durduğunu ve onun çözümünde, dahası ona dönük tuzağı noktasındaki düşüncesinin nereye ulaştığını ifşa eden açıklamalarda bulunmaya yöneltmiştir. Nitekim 27.01'de Amerikan "New Repubblica" Dergisi ile yaptığı röportaj ile 28.01'de "60 Dakika" programı ile yaptığı röportajda, "Amerika'nın Suriye'de dönen çatışma için askerî müdahalede bulunma meselesini değerlendirmek üzere sıkı bir şekilde çalıştığını" belirterek şöyle bir soru sormuştur: "Esed'in ardından istikrarlı bir sistem için en iyi olasılığı sağlayacak şey nedir acaba?" Ayrıca Obama  29.01 tarihinde yaptığı kayıtlı konuşmasında şöyle demiştir: "İnsanî yardımlara ek olarak 155 milyon dolar verilmesini onayladım..." Ayrıca bunun Amerika'yı, Suriye halkına dönük insanî yardımlar için en büyük bağışçılardan olmaya yönelttiğini hatırlatarak şöyle demiştir: "İleride Esed rejimi sona erecek, Suriye halkının bireyleri kendi geleceklerini şekillendirme fırsatlarına sahip olacaklar ve Amerika'yı da daima ortak olarak bulacaklardır."

Obama'nın bir birini izleyen bu açıklamalarını okuyan bir kimse bunların arkasında birçok gerçeklerin olduğunu görecektir: Mesela Obama yönetiminin Suriye'de kan denizinin içerisine daldığını, Suriye ayaklanmasını ortadan kaldırma noktasında başarısız olmasının sonucunda ciddî olarak askerî bir müdahaleyi düşündüğünü, çünkü bunu İslamî Hilafet Devleti'nin kurulması yönünde ilerleyen Suriye için bir çözüm olarak gördüğünü, buna tahammül edip güç yetiremediğini, bunun kendisi için gerçek bir tehdit oluşturacağını düşündüğünü görecektir. Bununla birlikte Suriye müdahalesinin, Obama'nın yükselttiği sloganlara ve Afganistan'dan çekilme programları için koyduğu şeylere ters olduğu da bilinmektedir...  Ayrıca Amerika'nın, Esed'in ardından kendisi için istikrarlı bir rejim ortaya çıkarmak amacıyla çalıştığını da görecektir ki Suriye halkının geleceğinin şekillenmesinde onun daimi ortağı olma isteğinin boyutu buna işaret etmektedir. Ardından insanlara yardımlar yapılacağını hatırlatması, sanki 28.01'de Paris'te yapılacak olan konferans ile Suriye'deki olaylardan etkilenen Suriyeliler için 30.01 günü Kuveyt'te düzenlenecek olan Uluslar arası Bağışçılar konferansı'na önceden verilmiş bir yanıt gibidir. Dolayısıyla bu şekilde Obama, Amerika'nın bağış yapanların önde gelenlerinden biri olduğunu söylemek istemektedir.

Ey Şam-Suriye'deki Muhlis, Sabırlı ve Mümin Müslümanlar!

Esed ailesinin zulmüne karşı ayaklanmanın alevlenmesinden bu yana Amerika'dan, ister doğrudan isterse dolaylı olarak olsun bölgedeki ve tüm dünyadaki ajanları ve kuyrukları yoluyla dağları bile yerinden oynatacak şekilde devam eden komplodan başka bir şey işitmedik. Dolayısıyla bizim velimiz Allah olmamış olsaydı bu yetim olanazim ayaklanmada Allah korusun kaybolup gidecektik. Bu yüzden Muhalefete, Koalisyona ve bu ikisinin konseylerine deriz ki; başta Amerika olmak üzere Batı'nın sizleri sadece kendi çıkarı için kullandığını anlamanızın zamanı gelmedi mi? Zira onlar, Esed ailesinin  döneminde olduğu gibi Suriye'yi tamamen kendilerine teslim etmediğiniz sürece asla sizlerden razı olmayacaklardır? Nitekim bizler, Allah'a ve O'nun nusret vaadine güvenmekte olup Allah'ın izniyle ayaklanmalarının nusret bulacağı hususunda Suriye'deki Müslümanları müjdeleriz. Çünkü onlar, Amerika'dan değil de Allah'tan korkan kimselerdir. Dahası Amerika ondan korkmakta olup Müslümanlar onun gözetleyicisi olacaklardır. Dolayısıyla bugün Müslümanlar, Batı ile olan uluslar arası çatışmalarında güçlerini artırırlarken Amerika ise gittikçe zayıflamaktadır.

إِنَّا لَنَنْصُرُ رُسُلَنَا وَالَّذِينَ آمَنُوا فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَيَوْمَ يَقُومُ الأَشْهَادُ  يَوْمَ لا يَنْفَعُ الظَّالِمِينَ مَعْذِرَتُهُمْ وَلَهُمُ اللَّعْنَةُ وَلَهُمْ سُوءُ الدَّار "Muhakkak ki Resullerimize ve iman edenlere hem bu dünya hayatında hem de şahitlerin (şahitlik için) kalkacakları günde nusret vereceğiz. O gün zalimlere, özür dilemeleri hiçbir fayda sağlamaz. Artık lanet de onlarındır, kötü yurt da onlarındır!" [Mümin 51 52]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Fransa, Mali'de Yeni Bir Haçlı Kampanyasına Liderlik Etmektedir

Bu ayın başlarında, özellikle de 2013 yılı Ocak ayının on birinde Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande, Fransa'nın hava saldırıları ve kara istilaları şeklinde Mali'ye askeri müdahalede bulunacağını, Hallende'nin belirttiği üzere "Mali'nin güvenliğinin, meşru otorite ile seçim sürecini korumanın" gerçekleşmesi için "gerekli olduğu sürece" bu kuvvetlerin kalmaya devam edeceğini ve böylece de kendi iddiasına göre teröristlerin ülke güvenliğini tehdit etmelerinin imkansız olduğunu açıklamıştır.

Çünkü Avustralya hükümeti, Dışişleri Bakanı Bob Carr'ın Fransa'nın liderliğine şükran ve saygılarını sunması yoluyla bu Mali saldırısını desteklemektedir. Dolayısıyla Hizb-ut Tahrir/Avustralya, Mali'ye yönelik bu Batılı saldırıyı ve Avustralya hükümetinin bu husustaki tutumunu şiddetle kınadığını ifade eder ve aşağıdaki hususları vurgularız:

1-Fransızların Mali'ye yönelik saldırılarını en şiddetli ifadelerle kınar ve bu saldırının, ekonomik ve siyasî kazanımlar elde etmek için sömürgecilik çalışmasından öte bir şey olmadığını ve Fransa'nın bu saldırı sayesinde Mali ve daha büyük ölçekte Batı Afrika'daki ekonomik ve siyasî nüfuzunu pekiştirmeye çalıştığını vurgularız.

2-Avustralya hükümeti, Batılı güçler için bir kez daha baskıcı dış politikaya dahil olmaktadır. Dolayısıyla onun, Batı'nın Irak ve Afganistan'daki başarısızlığından bir ders almadığı görünmektedir. Dolayısıyla da Avustralya hükümeti, Müslümanlara saldırmak ve öldürmek için bir kez daha gizli anlaşma yapmasını Müslümanların asla unutmayacaklarını bilmelidir.

3-Fransa'nın Mali'ye müdahalede bulunmaya hakkı yoktur. Dolayısıyla bu müdahaleyle o, sicilinin sömürgecilikle dolu olduğunu teyit etmektedir...

4-Mali halkına yardım edilmesi yada buraya demokrasi getirilmesiyle ilgili iddialar, sırf bir kılıftan ibarettir. Zira on yıllar boyunca İslam dünyasındaki diktatörleri destekleyenler bizzat Fransa ve müttefikleridir. Dolayısıyla bu ülkeler, hala şu ana kadar Suudi Arabistan, Bahreyn, Ürdün ve diğer ülkelerdeki diktatörleri desteklemeyi sürdürmektedirler.

5-Mali'deki Müslümanlara saldırmak, bütün her yerdeki Müslümanlara saldırmaktır.

6-Müslümanları, Hilafet Devleti'ni kurmak için olan çalışmaya devam etmeye davet ediyoruz. Zira düşman yabancı ülkelerin, İslam dünyasına yönelik siyasi, ekonomik ve askerî istismarlarına ve saldırılarına son verecek olan sadece Hilafet'tir.

 

Hizb-ut Tahrir/Avustralya, 22 Ocak Çarşamba günü Konsolosluğa açık bir protesto mektubu teslim etmesi için Sidney'deki Fransız Konsolosluğuna bir heyet gönderecektir. Ayrıca hizib, Fransa'nın liderliğinde Mali'ye yapılan Batılı müdahaleyi kınamak amacıyla Konsolosluğun dışında bir protesto gösterisi düzenleyecektir.

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir/Filistin'in İlan Ettiği Ramallah ve Tulkerim'deki Filistin Güvenlik Otoritesi Birimlerinin Baskılarına Karşı Düzenlenen Protesto Gösterileri Başarıyla Tamamlanmıştır

Hizb-ut Tahrir/Filistin, 21.01.2013 Pazartesi öğlen, üniversite öğrencisi ve şebabtan biri olan "Mihran Azmi'nin" Tulkerim Önleyici Güvenlik Birimi tarafından maruz kaldığı işkenceye ve şiddetli darba ve Güvenlik Birimlerinin üniversite öğrencilerine ve insanların geneline yönelik baskılarına karşı iki protesto gösterisi düzenledi.

Hizb, Tulkerim Önleyici Güvenlik Biriminin şebabtan biri olan Mihran Azmi'nin 13.01.2013 günü sokaktan kaçırılıp vücudunun genelinde açık izler bırakan işkenceye ve şiddetli darba maruz kaldığı dört gün boyunca gözaltında tutulması ve o günün akşamında İstihbarat Birimi tarafından serbest bırakılması üzerine gösterinin birisinin Ramallah'taki Anayasa Meclisinin önünde ve diğerinin de Tulkerim Valilik Binası önünde olacağını ilan etti.

Kaçırmanın, işkencenin, şiddetli darbın, gözaltı süresinin ve şeklinin gerekçesi, Tulkerim Önleyici Güvenlik biriminin yalanını ve baltacılığını açıkça gözler önüne sermektedir. Zira medya organlarına gönderdiği açıklama, cürümüne yalan, uydurma ve saptırma gibi başka cürümler eklemiştir. Dolayısıyla özrü kabahatinden büyüktür.

01/12/2012 tarihinde yayınlanan ve Filistin Teknik Üniversitesindeki "Hizb-ut Tahrir Şebabı Öğrenci Birliği" olan El-Vai Kitlesi tarafından dağıtılan beyan, Filistin'in Birleşmiş Milletlere üyeliğine ilişkin siyasi görüşü içermekte olup Abbas'ın şahsına yönelik saldırı ve teşhir geçmediği gibi beyanda onun adı bile geçmemektedir. Aksi takdirde Filistin Otoritesi, siyasi muhasebenin, cürümlerini inkar etmenin ve eğilimlerinin bozukluğunun ne olduğunu görürdü. Bizler hakikatin ortaya çıkması için Engelleyici Güvenlik Biriminin beyanını yayınladıkları gibi bizim beyanımızı da yayınlarlar ümidiyle yayınlanan söz konusu beyanı medya organları için medya büromuzun sitesine ekliyoruz.

Şâb Mihran Azmi, hangi hakla beyan bahanesiyle sokaktan kaçırılmaktadır. Bu Filistin Otoritesinin temsil ettiği siyasi eğilim lehine üniversitelere ve öğrencilerine karşı yapılmış bir müdahale değil midir? Ardından El-Vai Kitlesi'nin öğrenci konseyinin çerçevesinde olmaması onun, görüşünü ifade etme, siyasî muhasebede bulunma ve İslam davetini taşıma hakkını ortadan mı kaldırmaktadır?! Yoksa siyasî çalışma, Filistin otoritesinin onayına mı bağlıdır? Öyleyse bu, şaşılacak bir şeydir.

Savcının bir emri olmaksızın siyasî görüş zemini üzerindeki bir tutuklamayı yasaklayan Filistin otoritesi yasasına muhalefet eden Önleyici Güvenlik Birimi nasıl haklı olabilir? Halbuki Önleyici Güvenlik Birimi, şâbı sokaktan vahşi bir şekilde kaçırmış, Önleyici Birimin merkezine götürürken şâbın üzerine saldırmış ve dört gün boyunca gözaltında tutarak ona işkence ve darbetmiştir. Birim bunu, aklı başında iken mi yapmaktadır yoksa onun, üniversite öğrencileri ile insanların geneli üzerinde bir üstünlüğü ve gücü mü vardır? Ne kadar da kötü bir şey yapmaktadırlar.

Nitekim hizib, güvenlik birimi teröristleri ile onun baltacılarının hizbi ve şebâbını zayıflatmalarının imkansız olduğunu, dahası Allah'ın ve Resulü [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in adaleti yayacak ve çok geçmeden insanlığı zalim rejimlerin sıkıntısından kurtaracak olan Hilafet'in kurulmasıyla ilgili vaadi gerçekleşinceye kadar hizbin davetini taşımaya dönük gücü ve kararlılığını artıracağını defalarca ilan etmiştir. Bu, Aziz olan Allah'a hiçte zor değildir.

وَالَّذِينَ يُؤْذُونَ الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ بِغَيْرِ مَا اكْتَسَبُوا فَقَدِ احْتَمَلُوا بُهْتَانًا وَإِثْمًا مُبِينًا "Mümin erkeklere ve mümin kadınlara, yapmadıkları bir şeyden dolayı eziyet edenler, şüphesiz bir iftira ve apaçık bir günah yüklenmişlerdir." [Ahzab 58]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir / Pakistan Merkezî Temas Lecnesi Başkanı Saad Cagravî İnsanlara, Pakistan'ın Parlak Geleceğinin Hilafet Devleti'ne Bağlı Olduğuyla İlgili Bir Konuşma Yapmıştır

Hizb-ut Tahrir Merkezî Temas Lecnesi Başkanı Üstad Saad Cagravî, Lahor'da toplanan insanlara bir konuşma yapmış olup bu konuşma, onun cezaevinden çıktıktan sonraki ilk konuşması sayılır. Nitekim konuşmasında, Pakistan'da Hilafet kurulmadıkça Pakistan için parlak bir gelecek tasavvur etmenin imkansız olduğunu söylemiş ve ekonomik sefaletin, dış politikadaki utanç verici başarısızlığın, güvenliğin çökmesinin, işsizliğin artmasının ve enerji eksikliğindeki şiddetli krizin, evet tüm bunların nedeninin demokratik sistem olduğunu vurgulamıştır. Aynı şekilde demokrasi ve diktatörlüğün, otoriteye sadece fasitlerin ve hainlerin ulaşmasına imkan veren mevcut rejimin yapabileceği reformların boyutuna bakmaksızın sadece Amerika'nın çıkarlarının korunmasına neden olduğunu vurgulamıştır.

Üstad Saad Cagravî insanlara, mevcut durumda sadece Hilafet'in kurulmasıyla gerçek bir değişimin yapılabileceğini vurgulamış, ırkına ya da mezhebine ya da rengine ya da dinine bakmaksızın tebasının refahını ve güvenliğini sağlayacak olan Hilafet Devleti'nin ekonomik, dış ve iç siyasete yönelik belirgin özelliklerini özetlemiştir. Ayrıca Üstad Saad, sadece Allahu [Subhânehu ve Te'âla]'dan korkunun kasap yöneticilere karşı korku bariyerini kıracağını hatırlatarak insanların maneviyatlarını yükseltmiş ve insanları, Hilafet Devleti'ni yeniden kurmak için ciddi olarak Hizb-ut Tahrir'in çabalarına katılmaya davet ettiği gibi Pakistan Siahlı Kuvvetleri'ni de bu aşağılık demokrasi ve diktatörlük dönemine son vermeye çağırmış ve onların, demokrat ve diktatör küfür rejimlerine destek vermelerinin caiz olmadığını ve Hilafet'i kurması için Hizb-ut Tahrir'e nusret vermeleri gerektiğini vurgulamıştır.

Toplantının sonunda, Hizb-ut Tahrir'in Pakistan 2013 Yılı Misakına katılım da sağlanmıştır.

Devamını oku...

Hilafete Karşı Olanlar AB ve Şangay Beşlisi Arasında Köşe Kapmaca mı Oynuyorlar

  • Kategori Türkiye
  •   |  

Temmuz 2012'deki Rusya ziyareti sonrasında bir televizyon programına katılan Başbakan Erdoğan, gerçekleştirdiği Rusya ziyaretine atıfta bulunarak, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'e "Hadi gelin bizi Şangay Beşlisi'ne dâhil edin, biz de AB'yi gözden geçirelim" dediğini söylemişti. Geçtiğimiz günlerde yine aynı televizyon kanalında kendisine sorulan bir soru üzerine Putin'e tekrardan "Alın bizi Şangay Beşlisi içine biz de AB'ye "Allah'a ısmarladık" diyelim, ayrılalım oradan. Bu kadar oyalamanın ne anlamı var?" dediğini ifade etti. Başbakan'ın bu sözleri her ne kadar hakikatten uzak olup Avrupa Birliğine mesaj vermek için de olsa, ülke içerisinde yeni bir gündem oluşturdu. Hatta bu konuda ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Victoria Nuland: "Açıkçası, Türkiye'nin aynı zamanda bir NATO üyesi olduğu göz önüne alındığında, bu ilginç olur" derken, NATO Genel Sekreteri Rasmussen ise "NATO açısından bir çelişki yok" dedi. Yani Avrupa ve Amerika bu çıkışı çok ciddiye almadığını bu açıklamalarla göstermiş oldu.

Bilindiği üzere Türkiye Cumhuriyeti, Lozan Antlaşmasının ardından Hilafeti ilga etmiş ve ardından yönünü tamamen Batı'ya çevirmiştir. O günden sonra çağdaşlığı, izzeti, gücü Batı'nın yanında aramış ve yıllardır Batı'nın kendisiyle, kedinin fare ile oynadığı gibi oynamasına izin vermiştir. Kurulan bütün Cumhuriyet hükümetleri, kendilerine hedef olarak gösterilen Avrupa Birliği'ne üyelik yolunda adeta birbirleriyle yarışmışlardır. AKP hükümeti ise bu konuda daha fazla hırs göstermiş ve seleflerinin yapmadığı adımlar atarak Avrupa Birliği Bakanlığı dahi kurmuş ve yaklaşık elli yıl aradan sonra sırf AB üyelik süreci başlattığı için Başbakan Erdoğan "Avrupa Fatihi" olarak gösterilmiştir. Batı sarhoşu olan bu yöneticiler, AB'nin bir Hıristiyan Birliği olduğunu ve Türkiye'nin de bu birliğe asla alınmayacağını bilmelerine rağmen, bu platonik sevdadan vazgeçememişlerdir. Çünkü bu yöneticiler kendilerini güçsüz hissetmekte ve güçlü olmanın tek yolunu, kendilerini güçsüz bırakan kâfirlerin yanında sanmaktadırlar.

Şimdi kendince yeni bir alternatif bulan Başbakan Erdoğan, bu yeni açıklamasıyla Şangay Beşlisini AB'ye alternatif olarak göstermiş ve yıllardır Avrupa ülkelerine yapılan yakarışın bir benzerini de Rusya'ya yaptığını açıkça ifade etmiştir. Hâlbuki bu, yağmurdan kaçarken doluya tutulmak gibidir. Zira başını Rusya ve Çin'in çektiği Şangay Beşlisi'nin üyeleri, İslam'a ve Müslümanlara düşmanlıkta Avrupalılardan geri kalmamaktadırlar. Yaptığı her konuşmasında şanlı ecdadını överek örnek aldığını söyleyen Başbakan, acaba ecdadının Müslümanlara zulmeden kâfirlerin karşısında olduğunu bilmediği için mi bugün Müslümanlara zulmedenlerin yanında, hatta birlikteliklerinde olmanın gafleti içerisindedir.

Bugün Suriye'de Müslüman kanı akıtan Esed'in en büyük destekçilerinden olan, Çeçenistan'da ve Afganistan'da on binlerce Müslümanı katleden bu dinsiz Rusya değil midir? Doğu Türkistan'da kardeşlerimize âdeta soykırımın yapan, ibadetlerini dahi yerine getirmelerini engelleyen bu komünist Çin değil midir? Kendi ülkesinde on sekiz yaş altındakilerin namaz kılmalarını yasaklayan, camilerdeki kameralar ile mü'min avına çıkan bu zorba Tacikistan değil midir? Kamusal alanda namaz kılmayı yasaklayan bu mücrim Kazakistan değil midir? Müslümanlara akıl almaz işkencelerin yapıldığı, cezaevlerinin ölüm kamplarına döndürüldüğü ve Rabbimize tuğyanda sınır tanımayan Kerimov'un diktatörlüğü bu Özbekistan değil midir? O halde ellerine Müslüman kanı bulaşmış olan bu dinsiz, zalim diktatörler ile aynı birliktelik de olmayı arzulamak, aynı zamanda Müslümanlara ihanet değil midir? Sizler ister Batılı, ister Doğulu olsun, bütün kâfirlerin Müslümanlara karşı planlarını gördüğünüz ve işittiğiniz halde nasıl olurda onlarla aynı safta yer almak için bu kadar çaba sarf edersiniz? Artık yönünüzü kâfir Avrupa'ya yâda kâfir Rusya'dan çevirerek Hakka döndürmenizin vakti gelmedi mi?

الَّذِينَ يَتَّخِذُونَ الْكَافِرِينَ أَوْلِيَاء مِن دُونِ الْمُؤْمِنِينَ أَيَبْتَغُونَ عِندَهُمُ الْعِزَّةَ فَإِنَّ العِزَّةَ لِلّهِ جَمِيعًا "Mü'minleri bırakıp da kâfirleri dost edinenler, onların yanında izzet mi arıyorlar? Bilsinler ki izzetin tamamı Allah'a aittir." [Nîsa 139]

Gerçek güç ve izzet, ne Amerika'da, ne dağılmaya yüz tutmuş AB'nde, nede esamesi okunmayan Şangay Beşlisindedir. Yeryüzünün yakın tarihteki en büyük gücü Raşidi Hilafet Devleti olacak ve Müslümanlar yeniden zalimleri korkutan güçlerine onun sayesinde kavuşacaklardır. İşte bütün Müslümanların için tek doğru alternatif budur. Hilafet için çalışan Müslümanlara cephe alıp izzeti kâfirlerin yanında arayanlarsa, şüphesiz ki çok yakında izzetin kimin yanında olduğunu anlayacaklardır.

 

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER