Çarşamba, 21 Cumade’l Ûlâ 1447 | 2025/11/12
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Muhammed  (s.a.v)'e Nusret... Ey Muhammed Ümmeti! (15.10.2012)

  • Kategori Bangladeş
  •   |  

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Bürosu Resulullah (s.a.v)'e yapılan hakarete, sebeplerine, sonuçlarına ve İslam Ümmeti ile yöneticilerinin verdikleri tam zıt tepkilere ilişkin "Muhammed (s.a.v)'e Nusret" isimli bir film yayınladı. Filmde ayrıca Hizb-ut Tahrir'in tüm dünya çapında düzenlediği Nebi (s.a.v)'e nusret  faaliyetlerine de yer verildi.

 

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Amerika'nın Yeni Planı, Ajan Türkiye'nin Elleriyle Suriye Ayaklanmasına Kürtaj Yaptırmaktır

Türkiye Dışişleri Bakanı Ahmet Davudoğlu, 07.10.2012 cumartesi günü bir televizyonda yapmış olduğu röportajda Suriye Devlet Başkanı yardımcısı Faruk el-Şara'nın, "gayet akıllı ve vicdanlı bir tutumla bu son olaylarda, katliamların içinde yer almadığını, ama sistemi de Faruk el-Şara'dan daha iyi bilen birinin olmadığını" ifade etmiş ve ardından da şöyle demiştir: "Suriye'deki muhalefet, geçiş süreci liderliği için el-Şara'yı kabul etme eğilimindedir." Haberler, Amerika'nın baskıcı ve zulüm birimleri gibi mücrim rejimin mafsallarını korunmasına ve rejimin başının şekli olarak değiştirilmesi yoluyla da rejimin ömrünün yenilenmesine çağıran ayrıntılı önerileri arasından alıntılanmıştır.

Arap Birliği'nin geçen ocak ayında, Suriye krizinin çözüme kavuşturulması için Yemen senaryosuna benzer bir plan sunduğunu unutmadık. Zira Birlik, muhalefet ile bir diyalogun başlayabilmesi için Suriye Devlet Başkanı'nı yetkilerini yardımcısına teslim etmeye çağırmış ancak Suriye rejimi, bu planı reddetmiştir.

Mesele açıktır. Nitekim hiçbir şekilde aklı başında birinin dikkatinden kaçmayacak olan bu komplo, gün ışığı gibi ortadadır. Zira ilk önerisi Arap Birliği aracılığı ile ve ikinci önerisi de Davutoğlu'nın açıklaması aracılığı ile olan bu meselenin planlayıcılarıyla bu ajanlara emreden ve nehyeden kimse aynı odaktır ki oda; Amerikan yönetiminden başkası değildir. Çünkü cellat ile kurbanlar arasında ortak bir hükümetin kurulmasına dayalı siyasî bir çözüme çağıran, hatta mücrim Esad'ın otoriteden uzaklaşmasını bile şart koşmayan Cenevre girişiminin propagandasını yapmak için çalışan da aynı yönetimdir. Nitekim Ban-ki Mun'un, Şam katilinin halkına "merhametli" olması şeklindeki talebini bile işittik!!! Oysa kurt, ne zaman kurbanına merhametli oldu ki?? Hatta esip gürleyen ve ikinci Hama katliamına izin vermeyeceği vaadinde bulunan Erdoğan, yapmış olduğu açıklamalarını yiyip yutmuş, sonra da Esad'ın şebbihalarının bombalamalarının Türkiye'nin bölgelerine kadar uzamasının ardından yangın yerine atmış olduğu birkaç mermiyle yüzsuyunu korumaya çalışmıştır!!!

Sevgili Şam topraklarının; şehit, yaralı, felaket ve yerinden edilme gibi vermiş olduğu bunca kurbanların ve acıların ardından nasıl olur da aklı başında birisi, Suriye rejimini yeniden oluşturmak ve birimleriyle, ordusuyla ve sistemiyle mücrim Baas rejimini olduğu gibi korumak için Türkiye'deki kuyrukları yoluyla tekrar Amerika'ya dönmeye razı olabilir ki?! Dolayısıyla bu, alternatif rejimin şahıslarının "katliama katılmadıkları" gerekçesi altında şahısların ve yüzlerin değiştirilmesinden ibarettir. Dolayısıyla buda, gerçekten tartışmayı bile gerektirmeyen çürük bir gerekçeden ibarettir.

Ey ayaklanmacılar!

Aman ha dikkat! "Suriye'deki muhalefet, geçiş süreci liderliği için el-Şara'yı kabul etme eğilimindedir" şeklindeki sözleriyle sizin adınıza konuşan Davutoğlu, bölgedeki Amerikan ajanının ta kendisidir. Zira o kurnaz adam, şayet sizleri kast ediyorsa, sizleri iğrenç planının peşinde sürükleyerek hiçbir değişim olmaksızın savaşmaya devam etmenizi ve kadınlarınızın dul kalmasını istemektedir... Yok eğer Ulusal Konseyi kast ediyorsa, zaten bu konsey hiçbir şekilde sizden değildir. Zira onu kuran, bizzat Amerika olup zaten onların da ayaklanmanıza kürtaj yaptırmak için Amerika'nın planlarını uygulamaktan ve Amerika adına dünyanız ve ahiretinizle ilgili herhangi bir iş hususunda sizleri Hanif dininizden uzaklaştıracak olan laik sivil bir devlet oluşturmak için çalışmaktan başka bir dertleri yoktur!

Sizden her kim, Türkiye'nin ayaklanmanızın hayrını istediği vehmine kapılmışsa zaman geçmeden hemen bundan vazgeçsin. Nitekim Türkiye başbakanı Erdoğan'ın sözlerine bizim karnımız toktur. Zira o sizlere, mücrim rejimin tüm cürümleri ve vahşilikleriyle olduğu gibi kabul edilmesini sunmaktadır! Dolayısıyla buda, Yemen'de olduğu gibi Şam kasabının başının affedilip mücrim rejimin korunduğu, şekli bir değişimden ibaret olacaktır!

Ey Şam Ülkesindeki Ayaklanmacılar!

Çabalarınızı birleştirmekten, etrafınızdaki düşmanlarınızın tuzaklarına sabretmekten ve Rabbinize bağlanmaktan başka bir alternatifiniz yoktur. O halde ayaklanmanızı sadece Allah için kılın, ona hiç kimseyi ortak etmeyin ve Batı'nın da onda hiçbir nasibi olmasın. Ayrıca etrafınızdaki Batılı elleri koparın, Batı ile bizim ismimizle isimlendiren ve bizim cildimizden olan yerel araçlarını kaldırıp atın. Çünkü onlar, başta Suriye'deki baba ve oğlu koruyan Amerika olmak üzere sömürgeci Batı'nın zehrinin propagandasını yapmaktadırlar. Dolayısıyla rejimin düşmesi demek, sadece başının düşmesi demek değildir. Bilakis onun, kökleri ve dalları sökülüp atılmalıdır.

O halde haydi Raşidi Hilafet Devleti'nin olduğu İslam Devleti'ni ortaya çıkararak aranızda Allah'ın dinini ikame etmek için Hizb-ut Tahrir ile birlikte ciddiyetle çalışın... Zira sizin ve bizim için Allah'tan başka bir kurtuluş yoktur. Yine sizin ve bizim için onun dininden başka bir onur olmadığı gibi ırzımızı, kanlarımızı ve mallarımızı koruyacak olan ve Rabbimizin bizden razı olacağı İslam Devleti olmadıkça da güven ve güvenlik olmayacaktır.

وَيَمْكُرُونَ وَيَمْكُرُ اللَّهُ وَاللَّهُ خَيْرُ الْمَاكِرِينَ "Onlar tuzak kurarlarken Allah da tuzak kuruyordu. Şüphesiz Allah tuzak kuranların en hayırlısıdır." [et-Enfâl 30]


Devamını oku...

Sivil-Askerî Konseylerin Oluşturulması, Ayaklanmayı Soğurmak [İçine Çekmek], Sivil Bir Devlet Kurmak ve İslamî Hilafet Projesine Darbe Vurmak için Batı'nın Desteklediği Bir Projedir

  • Kategori Suriye
  •   |  

Medya organları, 28.09.2012'de sözde "Ayaklanmacı Askerî Konsey'in, ortak bir liderlik" oluşturacağını nakletmişlerdir. Nitekim Koordinasyon ve İrtibat Bürosu Başkanı Mahir en-Naîmî, el-Cezira'ya yapmış olduğu açıklamada şöyle demiştir: "Ortak liderlik, sivil özgür bir devlete ulaşmak için Suriye halkının tüm taraflarını kucaklayacak kurumsal bir entegrasyon inşa etmeyi hedeflemektedir..."

Nitekim bu tartışma, Suriye'de geçiş süreci liderliği için çalışacak olan sivil-askerî bir liderliğin oluşturulmasıyla ilgili iletişimlerin ve görüşmelerin olduğu birkaç aydan beridir devam etmektedir. Zira 08.06.2012'de yayınlanan "eş-Şark-ul Avsat" Gazetesi'ne göre, "Projenin fikri, 28 bağımsız sivilin ve 28 muhalif askerî subayın dahil olacağı bu kurumun içeriden oluşturulmasına dayanmakta" olup bu kuruma, "kurumun ülkeler, hükümetler, yerel ve uluslar arası örgütlerle görüşmeler yapmaları ve ayaklanma için her türlü desteğe doğrundan erişmeleri amacıyla elçiler olarak gönderilmeleri için yarısı sivillerden ve diğer yarsı da askerlerden olmak üzere 6 ila 8 arasında kişiler seçilecektir." "el-Hayat" Gazetesi'ne gelince; 14.09.2012'de "Paris'in, Suriyeli ayaklanmacılara yardım etmek için Amerika, Suudi Arabistan, Katar ve Türkiye de dahil dost ülkelerle çalışacağından" bahsetmiş ve "önerilerden birinin de muhalefet gurubunun liderliğinin, Suriye toplumunun bütün bileşenlerini temsil edecek yaklaşık on üyeden oluşturulmasını, ancak geçiş meşru eksenlerde olsun diye bunun çok hızlı bir şekilde olması gerektiğini" eklemiştir.

Bu, "Sivil-Askerî Liderlik Kurumu'nun", iki kolu bulunmaktadır: Birincisi; başta kendisine para ve medya desteği verdiği gibi çoğulcu demokratik sivil bir devletin kurulmasını sağlamak için siyasi destek de veren Amerika olmak üzere Batı'nın çıkarlarına dönük siyasî değişim sürecinin liderliğini üstlenen sivil kol. İkincisi; ayaklanmada itici bir güç teşkil etmesinin yanı sıra geneli de başta Amerika olmak üzere Batı için kuşku verici bir saplantı teşkil eden, özellikle Hilafet'i kurmaya dayalı siyasî projelerini ortaya atan ve ortadan kaldırılmadıkça ve soğurulmadıkça bir çözüm olmayacağından dolayı bir tehlike olarak itibar edilen İslamî eğilimlerden oluşan içerideki ayaklanan silahlı gurupları soğurmayı üstlenen askerî kol.  Dolayısıyla Batı'nın, mal ve silah yardımında bulunmasının yanı sıra misyonunu gerçekleştirmesi ve militanlar ile çetelerin çağrılmalarının ardından ajandasından çıkan kimseleri de tasfiye etmesi için siyasî olarak desteklediği kol, işte bu "askerî" koldur.

Siyasî girişimler noktasında ortaya atılan hususları veya askerî yada sivil konseylerin oluşturulmasını ve uluslar arası ve bölgesel elçiler gönderilmesi hususunda cereyan edenleri, çıkış yolu bulma ve çözümler oluşturmak için yapılan çalışma gerekçesiyle özellikle Amerika olmak üzere Batı desteklemektedir. Bu çözümler ise sonuçları ve neticeleri bakımından Suriye'deki Müslümanlar için tehlikeli çözümlerdir. Açıktır ki Suriye halkını kurtaracağını ve muhalefeti birleştireceğini iddia eden bu eylemler, aslında Amerika'nın, kendi çıkarlarını korumak amacıyla Suriye'deki dayanaklarını muhafaza etmek için araçlarıyla birlikte sıkı bir şekilde çalıştığı şüpheli projelerdir. Zira Amerika, bu ayaklanmada açık bir şekilde ortaya çıkan Hilafet'i kurma projesine darbe vurmadıkça, sivil bir anayasa koymadıkça ve Amerika'nın tahakküm edeceği demokratik sivil bir devlete erişmek için uygun bir şekilde seçimler icra etmedikçe bunun hiç kolay olmayacağını çok iyi bilmektedir.

Ey Dâr-ul İslam'ın Merkezinde Ayaklanan Müslümanlar!

Hizb-ut Tahrir olarak bizler, bu şüpheli projelerin tuzağına düşme hususunda sizleri uyarır ve onun karşısında durmaya, Batılı ülkeler ile muhlis ayaklanmacıları muhasara altına almaya ve onların kahramanca yaptıkları eylemlerini karartarak bunu başkalarına nispet etmeye çalışan ajanlarının yollarının önündeki kapıları kapatmaya davet ederiz. İyi biliniz ki Allah, sadece Kendisi'ne tevekkül etmenizi emretmektedir. Zira Subhânehu, el-Kavî'dir. O halde Batı'nın gücünü talep etmeyiniz. Zira Celle ve Alâ, el-Ganî'dir. Yine Batı'nın ajanlarından bir iyilik de beklemeyiniz. Zira Subhânehu, el-Muîn ve en-Nâsır'dır. Ayrıca sizi helak eden sağcılara ve solculara iltifat etmeyiniz. İyi biliniz ki; nusret, Allahu Subhânehu'nun elindedir. Şayet O'nun emrine muhalefet ederseniz yada O'nun emrinden bir şey terk edersiniz yada hakkı ilan etmede sessiz kalırsanız semanın Rabbinin yardımından mahrum kalırsınız. Yine iyi biliniz ki mesele, Allah'a olan imanınızla ve başınıza gelen musibetlere karşı sabrınızla ilgilidir. O halde kalbinizin sesini dinleyiniz ve sizin için güzel bir örnek olarak Şam'ı fethetmek için çıkan ecdadınız sahabeler gibi olunuz. Nitekim İbn-u Kesir tefsirinde Allahuteala'nın şu kavli zikretmiştir:

لَقَدْ تَابَ اللهُ عَلَىٰ ٱلنَّبِىِّ وَٱلْمُهَاجِرِينَ وَٱلأَنصَارِ ٱلَّذِينَ ٱتَّبَعُوهُ فِى   سَاعَةِ ٱلْعُسْرَةِ مِن بَعْدِ مَا كَادَ يَزِيغُ قُلُوبُ فَرِيقٍ مِّنْهُمْ ثُمَّ تَابَ عَلَيْهِمْ إِنَّهُ بِهِمْ رَءُوفٌ رَّحِيمٌ "Andolsun ki Allah, Müslümanlardan bir gurubun kalpleri eğrilmeye yüz tuttuktan sonra, Peygamberi ve güçlük zamanında ona uyan muhacirlerle ensarı affetti. Sonra da onların tevbelerini kabul etti. Çünkü O, onlara karşı çok şefkatli, pek merhametlidir." [Tevbe 117]

Mücahid dedi ki; "Bu ayet, Tebuk Gazvesi'nde inmiştir. Çünkü onlar bu gazveye, çoraklığın ve aşırı sıcağın olduğu ve su ile erzak sıkıntısının çekildiği bir yılda çıkmışlardır." Katade'de şöyle demiştir: "Onlar Şam'a, aşırı sıcağın olduğu bir sırada çıkmışlardır. Allah'ta bu cehdi bilmesinden dolayı onlara bu sırada şiddetli bir zorluk isabet ettirmiştir. Hatta bizlere; iki adamın bir hurmayı kendi aralarında paylaştıkları, bir gurubun da bir hurmayı kendi aralarında dolaştırdıkları, sonra bu gurubun o hurmayı emip sonra onu içtiği, sonra tekrar emip tekrar içtiği, sonra tekrar emip tekrar içtiği ve sonra tekrar emip tekrar içtiği zikredilmiştir." Nitekim Allahuteala, şöyle buyurmaktadır:

لَقَدْ كَانَ لَكُمْ فِي رَسُولِ اللَّهِ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِمَنْ كَانَ يَرْجُو اللَّهَ وَالْيَوْمَ الآخِرَ وَذَكَرَ اللَّهَ كَثِيرًا "Andolsun ki Resulullah'ta sizin için, Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çokça zikredenler için gerçekten en güzel örnek vardır." [elAhzâb 21]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Filozof Beşar'ın Deliliklerinden Biri de: Büyük Şam Şehrinin, Evlerin Sahiplerinin Başlarına Yıkılması Yoluyla "Yeniden İmarı" İçin Bir Kararname Çıkarmasıdır

Büyük mücrim Beşar, tamamı Batılı efendilerinin yolu üzere olan Müslümanların yöneticileriyle işbirliği yaparak daha önce dünyada hiç kimsenin yapmadığı katliam, doğrama, yıkma, yakma, yerinden etme, tutuklama ve işkence gibi yapmış olduğu bütün cürümlerle yetinmeyen, evet Suriye'nin baştan aşağı her tarafında yapmış olduğu alçaklığını ve kana susamışlığını kelimelerin bile ifade etmekten aciz kaldığı bu durumlarla yetinmeyen daha önceki yalancı Müseyleme'den daha yalancı olan Şam'daki bu iğrenç yalancı [Allah her ikisine de layık gördüğü en kötü azabı versin], bugün bizim karşımıza çıkıp adeti olduğu üzere bir filozof gibi yıkmayıp imar ettiğini, ezmeyip ayağa kaldırdığını ve bombalamayıp yeni caddeler açtığını iddia etmektedir! Nitekim çetelerinden, kendisine hamd edip tespih getirmelerini ve aslında "sözde Büyük Şam'ı inşa etmek için uygulanan eski plan" olduğunu iddia ettiği "Yeniden İmarın" uygulanmasını takip etmelerini talep ettiği kendisi gibi facir kararnameler çıkarmaktadır. Bunu da milyonlarca evi ve binlerce binaları sahiplerinin başlarına yıkmak yoluyla yapmaktadır. Çünkü onlar, senin karşında duran her şeyi yok et ve sana secde eden ve Allah'tan başka seni ilah edinenlerin dışında hiç kimseyi bırakma diyen helak olmuş babasından miras aldığı şaytanî planının kapsamına girmektedirler.

Nitekim bu yalancı, ülkenin tüm alt yapısını yıkmakta ve Şam'da geri kalan her şeyi yıkmak için de azmetmektedir. Zira onun ve babasının Müslümanlara olan kindarlığı, babanın onların gaflet içerisinde olduğu bir zamanda iktidara gelmesinden ve sindirme ve gözdağı yoluyla onları iktidarına boyun büktürmesinden bu yana bilinmektedir. Dolayısıyla babası, daha önce ahlaksızlıklar ve cürümlerle dolu iktidarı oğluna miras bırakmıştır. Şimdi de o, geçmişi ışık saçan Şam şehrine bağlı her şeyi yıkmaya devam etmektedir. Halbuki Ebu Davud'un rivayet ettiği hadiste Resul [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in, إن فسطاط المسلمين يوم الملحمة بالغوطة، إلى جانب مدينة يقال لها: دمشق، من خير مدائن الشام "Guta'daki katliam günü, Müslümanların sığınağı, Şam şehirlerinin en hayırlısı olan Dımeşk'tir" şeklinde buyurarak övdüğü, asırlar boyunca büyük İslam mirasının ve İslam tarihinin azametini gösteren ve onun merkezi ve hadaratı olan şehir, işte bu şehirdir. Bunu da tarihi Abbasi Hilafeti'ne uzanan eski camiler ile büyük bir bölümü Sultan Abdulhamid [Rahımehullah]'ın inşa ettiği Hamidiye çarşısı gibi Osmanlı Hilafet Devleti'nin azametiyle bağlantılı olan çarşı ve tarihî binaları yıkan ölmüş babasının yaptığı yöntemle yapmaktadır. Dolayısıyla şayet o zaman UNESCO'nun müdahalesi olmamış olsaydı baba, çarşının girişinin yıkılmasına imkan verdiği bu iğrenç eylemlerini durdurmayacaktı. Bu katil Beşar, tüm bunları yapmasına rağmen Güvenlik Konseyi'ndeki herkes ve onlarlar birlikte Müslümanların yöneticileri, mücrim Beşar'ın cürümlerini örtmekteler, onun için güvenli bir kılıf sağlamaya dönük konuşmalara devam etmekteler ve Şam halkının kanları üzerindeki sahte konuşmalar yüzenden de timsah gözyaşları dökmektedirler. Allah onları katletsin, nasıl da döndürülüyorlar!

Şam halkının, dahası bütün Müslümanların, Müslümanların dinlerini, ırzlarını ve nefislerini savunmak, tagut Beşar'ı ve rejimini devirmek ve vaat edilmiş İkinci Raşidi Hilafet Devleti'ni kurmak için kesinlikle Mustafa [Alehi's Selatu ve's Selam]'ın sevgilileri güç ve nusret ehlinden olan evlatlarını aramalıdırlar. Zira bize karşı kurulan bütün komplolara verilecek en doğru tepki bu olacaktır... Dolayısıyla hak ve doğru olan bu daveti, bu davet için yarışsınlar diye kuvvet ehlinden olan evlatlarımıza yöneltiyoruz.

وَفِي ذَلِكَ فَلْيَتَنَافَسِ الْمُتَنَافِسُونَ "Yarışanlar işte bunun için yarışsınlar!" [el-Mutaffifîn 26]

Hizb-ut Tahrir / Suriye Vilayeti, bu Ruvaybidaların tutumları ve kendileri de Beşar gibi olduklarından dolayı hala onunla bir savaş mücrimi gibi değil de bir devlet başkanı gibi muamele etmeye devam ettikleri Beşar ile askerlerinin cürümlerine yönelik iğrenç sessizlikleri nedeniyle Şam halkının acısını kendi ailesinin acısı gibi hissetmekte ve halkına, Rabbimizin rızasına ulaşmak ve adam kılıklı yöneticiler ile onların arkasında duran Doğu ve Batı'daki efendilerini öfkelendirmek amacıyla ayaklanmamızın devam etmesi için daha çok ısrarcı olmamız gerektiğini hatırlattığı gibi onlara, geri gelecek Raşidi Hilafet'in sadece taşları ve ağaçları inşa etmeyeceğini bilakis içerisinde adam kılıklı kişilere ve Beşar'ın şebbihalarına yer verilmeyip bilakis içerisinde Allah'ın izniyle hayrın, adaletin ve güvenin olacağı azim bir devlete dayalı İslamî bir toplum inşa edeceğini hatırlatmaktadır. O halde ey Şam halkı, sakın Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyiniz. Zira Allahuteala, şöyle buyurmaktadır:

إِنَّ رَحْمَتَ اللّهِ قَرِيبٌ مِّنَ الْمُحْسِنِينَ "Muhakkak ki iyilik edenlere Allah'ın rahmeti çok yakındır." [Âraf 56]


حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Suriye Vilayeti
Medya Bürosu Başkanı
Mühendis: Hişam el-Baba

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Bakan Ümran Zuabi'ye: Sen ve Beşar Gibi Facirlere Allah'tan Gelecek Nusret, Nasıl Bir Nusrettir!?

Yalan, dolan ve hile bakanı Ümran Züabi, düzenlediği basın toplantıları silsilesinden biri olan 24.09.2012 Pazartesi günkü yeni basın toplantısında Şam'da gazetecilere, "Zafer zamanı" ve "Nusretin Allah katından olduğunu" açıkladı. Bu iğrenç mahluk devamla, "Suriye nizamının bu krizi birkaç saat içerisinde bitirebileceğini, ancak bunun Suriye ve halkına ek maliyetleri olacağını, bu nedenle silahlı guruplara karşı özel operasyonlar yaptıklarını" söyledi. Bu açıklama mücrim nizamın çetelerinin, Esad'ın paralı milisleri "şebbihaların", onları destekleyen civar ülkelerdeki milislere bağlı unsurların düzenlediği mücrim askeri saldırıların devam etmesi ile birlikte geldi. Bu mücrim askeri saldırılarda hiçbir güce sahip olmayan zayıfları, kadınları, erkekleri, çocukları acımasızca katletmekteler, işkence etmekteler, sürgün etmekteler, şehirleri tahrip etmekteler ve muhasara altına almaktalar. Belki de bu iğrenç bakan, özel operasyonlarla kontrolsüz şekilde öldüren ve yaralayan patlatılan fıçıların kullanıldığı iğrenç operasyonlarını tanımlamaktadır ve kötü fiiline Kur'an-il Kerim'den ayetin mefhumunu şahit kılması açık bir şekilde bu iğrenç bakanın ikiyüzlülüğü alışkanlık ettiğini göstermekte ve Allahuteala'nın şu kavli ona intibak etmektedir:

لَهُمْ قُلُوبٌ لا يَفْقَهُونَ بِهَا وَلَهُمْ أَعْيُنٌ لا يُبْصِرُونَ بِهَا وَلَهُمْ آَذَانٌ لا يَسْمَعُونَ بِهَا أُولَئِكَ كَالْأَنْعَامِ بَلْ هُمْ أَضَلُّ أُولَئِكَ هُمُ الْغَافِلُونَ "Onların kalpleri vardır, onlarla kavramazlar; gözleri vardır, onlarla görmezler; kulakları vardır, onlarla işitmezler. İşte onlar hayvanlar gibidir; hatta daha da şaşkındırlar. İşte asıl gafiller onlardır." [Araf 179]

Bakanın bu açıklamasında daha önce efendisi çetebaşı Beşar'ın kullandığı gizli bir tehdit var. Zira kimyasal silahtan başka hangi silah birkaç saat içinde krizi bitirecek? Suriye'de Esad'ın çeteleri ve Washington ve başka yerlerde Beyaz Sarayın çeteleri arasında kimyasal silahlardan söz etmekten maksat, mücrim Suriye nizamı için bir uyarı olmaktan daha çok boyun bükmeleri ve teslim olmaları için Suriye'deki Müslümanları korkutmaktır. Oysa bu kişiler, tagutlara karşı ayaklanan sadık Müslümanların lisan-ı hallerinin Allahu Subhanehu'nun şöyle dediği gibi olduğunu görmemektedirler:

الَّذِينَ قَالَ لَهُمُ النَّاسُ إِنَّ النَّاسَ قَدْ جَمَعُوا لَكُمْ فَاخْشَوْهُمْ فَزَادَهُمْ إِيمَانًا وَقَالُوا حَسْبُنَا اللَّهُ وَنِعْمَ الْوَكِيل "Bir kısım insanlar, müminlere: "Düşmanlarınız olan insanlar, size karşı asker topladılar; aman sakının onlardan!" dediklerinde bu, onların imanlarını bir kat daha arttırdı ve "Allah bize yeter. O ne güzel vekildir!" dediler." [Âl-i İmran 173]

Ey Suriye'de Ayaklanan Müslümanlar!

Eğer cürümlerinden dolayı tüm devletlerarası sorgulamalara mani olan efendisi Amerika'nın planları, emirleri ve himayesi olmasaydı mücrim Beşar ve suç çeteleri, size karşı bu cürümleri işlemeye cüret edemezlerdi. Size karşı açılan bu savaşta baş düşmanınız Amerika'dır. Beşar ise Amerika'nın alternatif çıkarmak için bölgede Müslümanlar karşı girdiği birleşik oyunda piyondan başka bir şey değildir. Amerika'dan ve bu alternatiften aman sakının. Çünkü Beşar, hak ettiği yere gidecek. Fakat Amerika, alternatifi çıkarmayı başaramadı. Bilakis onun tuzağını başına geçirin, kapıları suratına kapatın ve Allah'ın sizin için izzet kıldığı Büyük Hilafet Projesine kucak açın. Bunun dışında izzet ararsanız Allah sizleri zelil kılacaktır.  Allahuteala şöyle buyurmuştur:

أَيَبْتَغُونَ عِنْدَهُمُ الْعِزَّةَ فَإِنَّ الْعِزَّةَ لِلَّهِ جَمِيعًا "Onların yanında izzet (güç ve şeref) mi arıyorlar? Bilsinler ki bütün izzet yalnızca Allah'a aittir." [Nisa 139]


حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Suriye Vilayeti
Medya Bürosu Başkanı
Mühendis: Hişam el-Baba

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Bürosu Başkanı Üstad Osman Bahaş'ın Suriye Vilayetini Ziyareti, Ayaklanmanın Durumunu ve Hizb-ut Tahrir Şebabının Yaptığı Şeyleri Takip Etmesi

Başlarında Hizb-ut Tahrir/Suriye Vilayeti Medya Bürosu Başkanı Hişam el-Baba olmak üzere Hizb-ut Tahrir/Suriye Vilayeti şebabı, Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Bürosu Başkanı Üstaz Osman Bahaş'ı Suriye'nin kuzeyinde karşıladılar. Zira kendisi ile 14-15.09.2012 Cuma ve Cumartesi günleri boyunca görüşüldü. Kendisine eşlik edilerek ilk gün Suriye'nin kuzeyindeki Halep ili kırsalını ziyaret etti. Hişam el-Baba, bir konuşma yaparak Hizb-ut Tahrir/Suriye Vilayeti adına Osman Bahaş'ın ziyaretinden ve mübarek Şam topraklarında bulunmasından dolayı memnuniyet duyduğunu ifade etti. Ayrıca Osman Bahaş, bir konuşma yaptı, konuşmasında Şam topraklarına ulaşmasının yolda çektiği bütün sıkıntıları unutturduğunu ifade ederek bu ayaklanmayı nusretle şereflendirmesi için Allah'a dua etti ve konuşmasını Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in şu hadisi ile süsledi: عقر دار الإسلام الشام "Dâr-ul İslam'ın merkezi Şam'dır." Konuşmasının devamında Şam tagutunun cürümünün, kendisinden önceki tagut babasının devamı olduğunu ifade ederek bu haydudun dünyanın gözü önünde Avrupa ve Amerika'nın desteği ile alenen katliam, zulüm ve işkence yaptığını vurguladı. Daha sonra mücrim Beşar için güvenli bir sığınağı güvence altına almakla birlikte Cenevre sözleşmesini pazarlamaya ve siyaseten kazanmaya çalıştığı Ahdar İbrahimi'nin komplosuna değindi. Ayrıca Şam'daki ayaklanmanın bitmediğini ve Şam halkı düşmanın kim olduğunun farkına varmadıkça asla bitmeyeceğini, düşmanlarının sadece Beşar'la sınırlı olmadığını, bilakis onu getiren ve Beşar'ın yerine kendisine bağlı bir alternatif hazırlamaya çalışan Amerika olduğunu söyledi. Ardından geçmişte Müslümanların kanını emen Suriye ordusundan ayrılan kişileri ön plana çıkarma girişimleri ile Suriye halkının iradesini kırmaya dönük müteakip teşebbüslere dikkat çekti. Ardından nusret için Allah'a sadık olmanın, dinine yardım etmenin, ipine sarılmanın, küfrün ve küfür halkının tüm komplolarını reddetmenin şart olduğuna değindi. Ardından dinimiz hususunda aşağılanmaya ve orta çözümlere asla razı olmayacağımızı ve Allah'ın izniyle nusret elde edinceye kadar devam edeceğimizi ifade etti. Ardından nusret ve temkin vermesi ve Müslümanların beldelerini İslam Devleti rayesinin altında birleştirmesi için Allah'a dua ederek konuşmasını bitirdi. Ardından katılımcıların birtakım müdahaleleri ve soruları oldu. Ardından tekbir çığlıkları yükseldi ve orada bulunanlar, bütün içtenlikleri ile "Ümmet Tekrar Hilafet'i İstiyor" sloganları attılar.

Ertesi gün Üstaz Osman Bahaş, "Ayaklanma ve Ayaklanmayı Kuşatan Komplolar" başlıklı bir ders vererek ince detaylara ve kafir Batılı devletlerin mutfağında pişirilen ve ajan yöneticiler yoluyla Müslümanların beldelerinde pazarlanan birçok şaibeli hareketlere ve komplolara dikkat çekti. Ardından Suudi Arabistan, Katar gibi birçok devletin ve bazı örgütlerin dostlukları satın alarak Allah'a olan dostluktan saptırmak maksadı ile verilen şaibeli paralardan sakındırdı. Ayrıca Allah yolunda samimi şekilde savaşan mücahitlerin silah kaynaklarını kısarak bu silahları Batı'nın kafilesinde ve komplocu projesinde hareket edenlere armağan etmek suretiyle onlara karşı düzenlenen habis komploya dikkat çekti. Ardından muhlis birliklerin Allah'ın kelimesini yüceltmek, İslam'ın rayesini ve izzetinin simgesini yükseltmek için tek bir rayenin altında birleştiklerini görünce "Suriye Ulusal Ordusu" denen şeyi ortaya çıkaran Hatay konferansı komplosuna karşı uyardı. Ardından Mısır, Tunus, Libya ve Yemen'de yaşananların "tam bir devrim" olarak isimlendirilemeyeceğine, çünkü bunların hedefe ulaşmayan veya içerideki ve dışarıdaki İslam düşmanları tarafından çizgisinden saptırılan veya yarı yolda durdurulan "ayaklanmalar" olduğunu vurguladı. Ardından bu ayaklanmanın, sadece Şam halkının ayaklanması olmayıp İslam ümmetinin ayaklanması olduğunu, bu nedenle şahadet kelimesi getiren her Müslümanın var gücü ile bu ayaklanmaya yardım etmesi gerektiğine, Allah'ın izniyle bu ayaklanmanın muzaffer olacağına ve Suriye'deki Müslümanların ancak nusrete ehil olanların hak edeceği nusretin sebeplerine sarılmaktan başka çarelerinin olmadığına vurgu yaptı. Ayrıca dersten önce başlarında Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Bürosu Başkanı Üstaz Mühendis Osman Bahaş, Hizb-ut Tahrir/Suriye Vilayeti Medya Bürosu Başkanı Mühendis Hişam el-Baba ve bazı şebab olmak üzere hizibten bir heyet, bölgedeki bazı insanları ve ileri gelenleri ziyaret etti. Zira Kefra köyünü ziyaret eden heyeti, yaklaşık kırk kişi son derece sıcak bir şekilde karşıladı. Üstaz Osman Bahaş, orada bulunan herkese, Hizb-ut Tahrir'in Emiri Celil Alim Ata Ebu Raşta'nın [Allah onu korusun] selamını iletti ve mübarek Şam ayaklanmasını Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in müjdelediği Raşidi Hilafet Devleti'nin kurulması ile taçlandırması için Allah'a dua etti. Ardından Hizb-ut Tahrir'in metodu, ümmete liderlikteki rolü, Mısır, Tunus, Libya ve Yemen'de çalınan ayaklanmalar gibi olmak yerine Allah'ın, Resulünün ve mübarek Şam topraklarındaki müminlerin razı olduğu muhlis İslami bir ayaklanma olması için ayaklanmanın gidişatını düzeltmesi hakkında güzel bir konuşma yaşandı, sorular soruldu ve tartışma oldu.

Üstaz Osman Bahaş, ayrılmadan önce Hizb-ut Tahrir/Suriye Vilayeti Medya Bürosu ile görüşmeler yaptı. Zira Hişam el-Baba, kurulduğu 1953'ten bu yana Hizb-ut Tahrir'in Suriye'deki rolüne, köklü varlığına ve etkin rolüne değindiği gibi Suriye'deki nesillerin Müslüman olmaları gereğince hizbin fikrine kucak açmalarına da değindi. Ardından hizbin şebabının senelerce hapishane ve tutukevlerinin zindanlarında maruz kaldığı zorluklara, sıkıntılara ve tutuklamalara dikkat çektiği gibi Suriye'deki ayaklanmanın başlamasında ve ilerlemesinde hizbin beyanlarının etkin rolüne de dikkat çekti. Ardından şeri hükmü, Müslümanların İslam Devleti'ni kurma görevini ve orta çözümün kabul edilmesinin haramlılığını özetleyen siyasi gündeme ve "Şam ayaklanmasının yol haritasına" değindi ve daha önceki ayaklanmaları hırsızladığı gibi ayaklanmayı çalacak orta çözümlerin kabul edilmesine karşı uyarıda bulundu. Ardından Şam halkının, liderliğini kulları hakkında Allah'tan korkan ve Hilafet Devleti'nin gölgesinde şeriatını tatbik etmek için çalışan muhlis bir kimseden başka hiçbir kimseye vermemesi gerektiğini değinerek el-Ukab rayesini taşıyan birliklere değinerek Batının ve bölgedeki ajanlarının, savaşan birlikleri kendi kanadı altında toplama ve yönlendirme girişimlerine karşı uyardı. Ardından ne kadar bitirme girişimi olursa olsun ayaklanmanın ilerleyeceğini ve Allah'ın izniyle muzaffer olacağını ifade ederek sözlerine son verdi. Ardından Osman Bahaş, ziyaretin maksadına, şebabın ayaklanma durumuna vakıf olunmasına, azimlerini bilemek için vakıalarını görmenin ve Şam topraklarındaki halkımıza yaptıkları yardımlara değindi. Ayrıca ümmetin içerisinden geçtiği zorluklara, sıkıntılara ve verdiği zahmetli emeklere değindi. Son olarak Şam topraklarındaki ayaklanan halkımıza bir hitapta bulunarak şöyle dedi: "Sabredin, sabır yarışında düşmanlarınızı geçin, sabır olmadıkça nusret yoktur. Sizler bu dine yardım etme uğrunda tüm ümmetin yerine mücadele etmenin bedelini ödüyorsunuz, sizlerin azimlerini biliyoruz ve sizleri, önceki ayaklanmalardan faydalanmaya çağırıyoruz. Batı'nın ve yerli kuklalarının tuzağından sakının. Allah'ın nusreti ile nimetlenmek için sizleri Şam tagutunu devirmek üzere el birliği yapmaya çağırıyoruz."


حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Suriye Vilayeti
Medya Bürosu Başkanı
Mühendis: Hişam el-Baba

Devamını oku...

Mısır anayasası  İslami anayasa olmak zorundadır.

  • Kategori Foto
  •   |  

Hizb-ut Tahrir Mısır vilayetinin sürdürdüğü Hilafet Devletinin Anayasa Projesini tanıtım amaçlı "Mısır'ın anayasası İslami anayasa olmak zorundadır" sloganıyla düzenlediği  kampanyanın devamı  olarak, Hizb-ut Tahrir gençleri 24 zilkade 1433 Hicri, 10 Ekim 2012 Miladi Çarşamba günü Kahire üniversitesi önüne seyyar enformasyon çadırlarını kurdular. Çok sayıda öğrenci katılımda bulunarak çok yapıcı  görüşmeler gerçekleştirdiler.

Allah Subhanehu ve Teala  amellerimizi kabul buyursun.


Fotoğraflar için tıklayınız...

Devamını oku...

Resulullah Bizim Şerefimizdir... Onurumuzdur

  • Kategori Amerika
  •   |  

Bazı alçaklar ve ucubeler, "Müslümanların masumiyeti" adında aşağılık bir film çıkararak Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'e hakaret ettiler. Bunun sonucunda İslam dünyasını bir öfke seli sarmıştır. Geçen günler içerisinde yaşanan olaylar bağlamında aşağıdaki hususları açıklamak isteriz:

Birincisi: Bu tür hakaretlere verilecek cevap, Mü'minlerin Emiri veya Halifeleri kanalı ile olur. Zira Halife, Müslümanlara hakaret edenlerin devletlerine kesin tavır koyarak ve bu tür eylemlere girişecek olanların karşılaşacakları riskleri açıklayarak onlara engel olur. Halife, Allah'ın hükümleri ve Müslümanlar için gayret ve samimiyet göstererek Allah'ın dini ve Resulü ile alay etmeye veya Müslümanlara saldırmaya tevessül edecek herkesin karşısında engelleyici bir set olarak durur. Nitekim Fransız bir yazar olan "Marche de Bourez" Resul [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'e hakaret eden bir tiyatro yaptığında Halife İkinci Abdulhamit'in 1880 yılında verdiği tepkide kesinlikle bizim için ibret vardır. Zira Abdulhamit, bu tiyatronun bütün Fransız tiyatrolarında oynanmasını engellemesi için Fransa devletine haber göndermiş ve Fransa da buna icabet ederek tiyatronun sahnelenmesini engellemiştir. Ardından tiyatronun yazarı, İngiltere'de sahneleme girişiminde bulununca Halife onlara da engellenmesi haberini göndermiş ve engellenmiştir. Dolayısıyla Müslümanlar, sonsuza dek engellenmesi için yeterli olan Halifenin kesin tutumu sayesinde tiyatronun sahnelenmesini engellemek amacıyla gösteri düzenlemek için dışarı çıkma gereği duymamışlardır. Eğer bugünkü yöneticilerde en ufak bir gayret veya gurur olsaydı Allah'ın sevgili Nebisi Muhammed [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'e hakaret karşısında sessiz kalmazlardı.

İkincisi: Gerek hükümetleri gerekse medya kurumları ile Batı, kutsal bir hak olarak gördükleri ifade özgürlüğü gerekçesi ile İslam'a veya Resulüne saldıranların engellenmesini ve cezalandırılmasını sürekli olarak reddetmektedir. Ancak bu kutsama, onların ölçülerine ve çıkarlarına göre olmaktadır. Ancak neden anti-semitizm bir suç sayılırken özellikle Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem] ile olmak üzere resullerle alay etmek suç sayılmamaktadır? Neden anti-semitizm gerekçesi ile "Can" filim festivalinde bazı filimler ve medya malzemeleri yasaklanmaktadır? Bazı insanların ve kavimlerin duyguları, Müslümanların duygularından daha mı hassas? Yoksa bu, Batının bu tür kanunlardan ve yasalardan elde ettiği bir çıkar ve menfaat mi? Neden Batı, ifade özgürlüğü gibi kendi değerlerini ve fikirlerini Müslümanlara dayatmak istiyor da Müslümanların değerleri ve fikirleri bu tür ifadeleri ve hakaretleri reddetmesine rağmen Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem] ile alay edildiğinde onlardan öfkelenmelerini istemiyor? Neden Batı, Müslümanlar bu tür ayıpları reddederken ifade özgürlüğünü kabul etmiyor? Neden Batı, Müslümanların dinlerine bağlanmalarını ifade özgürlüğü değil de aşırıcılık ve terör olarak görüyor? Şüphesiz bu, insanları kendilerini zülumattan nura çıkaracak olan doğru dinden uzaklaştırmak için Batının İslam'ı çarpıtmadaki bir çıkarıdır.

Üçüncüsü: Müslümanların Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem] için öfkelenmeleri, iyilik mizanlarında yer almakta ve Müslümanların Resulleri ile Allah Azze ve Celle katından getirdiği hükümleri ne kadar çok sevdiklerini göstermektedir. Zira hiç bir Müslüman, Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem] ile alay edilmesine asla razı olmayacağı ve sessiz kalmayacağı gibi Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'e itaat edilmemesine ve Allah Azze ve Celle'nin şeriatından başkasına muhakeme olunmasına da asla razı olmaz ve sessiz kalmaz. Dolayısıyla Müslümanlar, Müslümanların şerefini koruyacak, kendilerini savunacak, kendileri ve dinleri ile alay edilmesini engelleyecek Hilafet Devleti'ni ortaya çıkararak İslami hayatı yeniden başlatmak için çalışmaya odaklanmalılar ve Allah Azze ve Celle'nin hükümlerini tatbik etmede acele etmelidirler. Yine Batı'daki Müslümanların da derdi İslam'ı taşımak olmalıdır. Zira İslam dünyasında İslami hayatı yeniden başlatmak isteyen Müslümanların seyrine destek olmalılar ve gayrimüslimlerle güzel şekilde tartışarak onları İslam'a davet etmelidirler. Tüm insanlar için bir rahmet olmasından dolayı İslam'ın azametini açıklamak amacıyla medya malzemeleri üretmek, Batılı düşünürler ve alimleri ile genel ve açık tartışmalar ve konferanslar düzenlemek gibi enerjilerini ve mallarını gayrimüslimleri İslam'a davet etmeye yoğunlaştırmalıdırlar.

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER