Çarşamba, 21 Cumade’l Ûlâ 1447 | 2025/11/12
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

-Basın Açıklaması- Haçlılar ve Yahudiler Hakarete Devam Ediyorlar, Ümmet Hakaret Edenlerden İntikam Almak İçin Kükrüyor, Yöneticiler Dalkavukluk Ediyor Ne Kadar da Kötü Hüküm Veriyorlar

İslam ümmeti, Kerim Resulüne, Kur'an'ına ve mukaddesatlarına yönelik tekerrür eden hakaretler -ki sonuncusu Resul [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'e hakaret eden iğrenç Amerikan filmidir- karşısında öfkeyle kükreyerek hakaret edenlere cevap verilmesini ve intikam alınmasını talep ederken yöneticiler, hakaret edenlerin karşısında utanç duyarak ümmetin vermiş olduğu öfkeli tepkilere karşı çıkmaktalar, İslam'ın ve Müslümanların düşmanı olan, Kerim Resule ve Kur'an-il Mecide yönelik saldırılarda ve hakaretlerde çıban başı olan Amerika'dan özür dilemekteler.

Bizler Hizb-ut Tahrir olarak ümmetin otoritesini geri alması ve aynen geçmişteki Halifelerden selef-i salihlerin yaptığı gibi hakaret edenleri uslandıracak ve saldırganları cezalandıracak bir Halifeye biat etmesi için gece gündüz çalışıyoruz. Bu bağlamda aşağıdaki hususları vurgularız:

İslamî Hilafet'in yıkılmasından sonra Müslümanların mukaddesatlarına yönelik saldırılar, Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e ve Kur'an-il Kerim'e yönelik hakaretler son asırlarda tekerrür etmektedir. Ancak Amerika ve Batılı devletlerin, kendilerini Müslümanların başına yönetici olarak diken kimselerin aşağılık durumunu gördükten sonra bu hakaretlerin hızı azgın bir şekilde arttı.

İslam'a, İslam'ın Nebisi Muhammed [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'e, Kur'an-il Azime ve Müslümanlar nezdinde mukaddes olan her şeye yönelik hakaret kampanyalarının tırmanmasının nedeni, Amerika, Fransa, İngiltere ve tüm Batı devletlerinin İslam'a karşı yürüttüğü sistematik kampanya olup İslam'ı şeytani bir terör dini, şiddetin ve gericiliğin sebebi ve nefret dini gibi göstermesidir. Oysa sömürgeciliği çıkaran, kadınları ve çocukları katleden bizzat kendileri olup utanç verici engizisyon mahkemelerinin kurulduğu yer kendi ülkeleridir. Bu azgın kampanyanın amacı, Batılı halkları İslam'a ve ehline karşı seferber etmektir. Bu, Batılı liderlerin halklarını komünizmden sonra kaçınılmaz düşman olan İslam'a karşı harekete geçirmek için kullandığı bir savunma aracıdır. Yine bu, kapitalizm fikrinin İslam dini karşısındaki çöküşünü engelleme girişimidir. Tüm bu hakaretlerin sorumlusu, bizzat Batılı devletler ve liderler olup sadece bu cürümleri ve alçaklıkları işleyen kişiler değildir.

Şayet Amerika ve diğer Batılı devletler, ayaklarını yerden kesecek ve dengesini sarsacak şiddetli bir tepki görseydi İslam'a ve Müslümanlara saldırmaya cüret edemez veya vatandaşlarının Resul [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'e ve Kur'an-il Mecid'e hakaret etmesine izin vermezdi. Ancak düşmanlar karşısında zilleti ve aşağılanmayı alışkanlık edinmiş olan zırar yöneticileri nerde Allah'ın ve Resulünün razı olacağı, ümmete izzetini ve onurunu iade edecek bir tutum sergilemeleri nerde! Bu kişiler, halkın öfkesinden korkarak kınayan kimselerin en idealleridir.

Özellikle Arap Baharı'nın yaşandığı ülkeler olmak üzere İslam beldelerindeki zırar yöneticilerinin utanç verici tepkileri, bölgedeki nüfuzunu arttırmak, egemenliğini pekiştirmek ve bölgenin kaynaklarını yağmalamak üzere Amerika'ya savaş gemileri ve asker gönderme cesareti vermiştir. Derhal büyükelçileri kovmak, konsoloslukları ve casusların yuvalarını kapatmak, Amerika ve diğer hakaret eden saldırgan devletlerle olan tüm alakaları kesmek yerine zırar yöneticilerinin halklarının öfkeli tepkilerine karşı çıkan aşağılık durumunu gören Amerika nasıl cesaretlenmesin ki!

Hakaret eden saldırgan devletlere şunu demek isteriz ki size ve ajan yöneticilerinize isyan eden kızgın İslam ümmeti, gasp edilen otoritesini sizden ve başlarına zorla diktiğiniz yöneticilerden geri almak için büyük adımlar atmıştır. İslam ümmeti, kucak açtığı ve bağrına bastığı Hizb-ut Tahrir ile birlikte hızlı bir şekilde sizlerle birlikte komplocu yöneticilerin hepsini söküp atmaya doğru ilerlemektedir. İşte o zaman Raşid bir Halifeye biat edecek ki verilecek cevabın ne olduğunu göreceksiniz. Selefleriniz geçmişteki Halifelerin verdiği cevapları çok iyi bilirler! O saldırganlar iyi bilsinler ki bu kişilerin kara listesi İslam ümmetinin zihninin bir köşesinde durmakta, gelmekte olan Hilafet Devleti İslam'a hakaret eden, mukaddesatlarını ve simgelerini çiğneyen herkesi hesaba çekecek, onları adalete teslim edecek ve Hilafet Devleti'nin gücünden onları koruyacak yeryüzünde sığınacakları bir çatı bulamayacaklar.

وَلَقَدْ اُسْتُهْزِئَ بِرُسُلٍ مِنْ قَبْلك فَأَمْلَيْت لِلَّذِينَ كَفَرُوا ثُمَّ أَخَذْتهمْ فَكَيْفَ كَانَ عِقَاب "Andolsun, senden önceki peygamberlerle de alay edildi de ben inkâr edenlere mühlet verdim, sonra da onları yakaladım. (Görseydin ki) azabım nasılmış!" [Ra'd 32]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem] İçin Öfke

Hizb-ut Tahrir / Ürdün Vilayeti, Resulullah Muhammed [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'e karşı tekrarlanan hakaretlerin üzerine ve yöneticiler ile rejimler tarafından da Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'e destek vermeye ve onun onurunu savunmaya yönelik gösterilen malum zayıflık karşısında "Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem] İçin Öfke" başlığı altında düzenleyeceği öfke gösterisine katılmaya davet eder.

Gösteri; 17.09.2012 pazartesi günü, Kamu Taşımacılığı Şirketi karşısında bulunan iş hanları yanındaki Tabarbor bölgesinde akşam saat tam 17:30'da olacaktır.

Enes [Radıyallahu Anh]'den, Nebi [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:

 

لا يؤمن أحدكم حتى أكون أحب إليه من والده وولده والناس أجمعين

"Ben kendisine, babasından, evladından ve bütün insanlardan daha sevimli olmadıkça sizden biriniz iman etmiş olmaz." [Buhari tahric etti]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Rasul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e Yönelik Tekerrür Eden Hakaretler, Ciddi ve Şerefli Bir Tutum Sergilemeyi Gerektirir

Resulün ve İslam risaletinin görüntüsünü çarpıtan iğrenç bir film yoluyla Nebi Muhammed [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e yapılan hakaretle Müslümanların mukeddesatları bir kez daha azgın bir saldırıya maruz kalmıştır. Müslümanların Kahire ve Bingazi'deki fevri tepkileri dünyadaki siyasileri şok etmiş ve onları korkutmuştur.

Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e yönelik tekrrür eden hakaretler, İslam dünyasındaki ve Batıdaki tepkiler karşısında şu hususları vurgulamamız gerekir:

1- Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e hakaretler olduğu sürece bu hakaretler, Allah'ın yeryüzünü ve üzerindekileri kendine döndürünceye kadar kınanacaktır. Zira Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem], akidemizin bir parçasıdır, hidayete erdirendir, sünneti bizim için bir şeriattır, tüm Müslümanlar nezdindeki konumu pazarlığa ve tavize yer verilmeyecek derecede açıktır.

2- Bu yeni hakareti, senelerce şahit olduğumuz birçok İslam beldesinin işgal edilmesi ve Batılı siyasilerin yürüttüğü siyasi uygulamalar da dahil İslam'a yönelik azgın saldırı bağlamından ayrı düşünmek imkansızdır. Zira onlar, iç ve dış çıkarlarını gerçekleştirmek amacıyla İslam'ın görüntüsünü çarpıtmak için birbirleri ile yarışmaktadırlar. Bu nedenle bu filmi, İslam'ın ve Müslümanların maruz kaldığı yalanlar, saptırmalar ve çarpıtmalar yüzünden İslam'dan korkan fanatik toplumları ortaya çıkaran bu uygulamalardan ayrı düşünmek imkansızdır. Binaenaleyh Batılı liderlerin, şu anda kendilerini temize çıkarmaları, bu ve diğer hakaretlerden sorumlu olmaktan kaçınmaları imkansızdır.

3- Müslümanların içerisinde bulunduğu hüsranın nedeni, İslam'ın değerlerini ve mukeddesatlarını koruyan İslam Devleti'nin yokluğudur. Bazı Müslümanların duygusal tepkilerinin nedeni ise Arap baharının ortaya çıkardığı ılımlı hükümetlerin, Körfezdeki sahte İslami göründeki hükümetlerin, İran'ın ve İslam dünyasındaki sözde siyasi liderlerin, İslam'ın farz kıldığı şeri vecibeyi yerine getirmemeleridir. En azından onların büyükelçileri kovmaları, özellikle petrol sevkıyatı olmak üzere bu tür hakaretlere izin veren herkesle diplomatik ve ekonomik ilişkileri kesmeleri gerekirdi. Hatta bu tür hakaretlere yaklaşımla ilgili şeri hüküm, bu tür hakarette bulunan kişileri koruyan devletlerin fiilen muharip devlet sayılmasıdır. İslam dünyasındaki başarısız hükümetlerin acziyeti, halklarında ümitsizlik oluşturmakla birlikte Arap Baharı ayaklanmaları sonucunda meydana gelen şekli değişim gibi değil fiili siyasi bir değişime şiddetle ihtiyaç olduğunu gösterdi.

4- Bazı insanların, Resule yapılan hakaretten dolayı Müslümanların gösterdiği öfkeyi ölçüsüz göstermeye çalışarak yürüttükleri karalama kampanyalarına karşı çıkmamız gerektiği gibi hiç bir kimsenin "aşırıcıların" bu durumu kendi çıkarları için istismar ettiğini iddia ederek Müslümanların arasına fitne sokmasına da izin vermemeliyiz. Resulü savunmak tüm Müslümanları ilgilendiren hayati bir meseledir. Müslümanların öfkelenmesi, ne bir fanatikliktir ne de hoş görürsüzlüktür. Aksine barbar ve hoşgörüsüz birisi varsa o da Resule hakareti korunması gereken bir hak olarak gören Batı hadaratı ve sistemleridir. Yine tarih boyunca azınlıklara karşı ve şu günlerde Müslümanlara karşı ırkçılığı ve hoşgörüsüzlüğü ifraz ederek onları tekerrür eden iftira ve çarpıtma kampanyalarının hedefi yapan Batı hadaratı ve sistemleridir. Dolayısıyla bu hadarat, birbiri ile uyumlu ve hoşgörülü bir toplum oluşturamaz.

5- İslam, İslam akidesi hakkında tartışma yapılmasını yasaklamadığı gibi İslami yaşam tarzı ve İslam'ın sistemleri hakkında objektif tartışma yapılmasını da yasaklamaz. Aksine İslam, bu davetin tebliği edilmesi için Müslümanları eziyetlere katlanmaya teşvik eder ve devlete Müslümanı ve gayrimüslimi ile eşit şekilde tebaanın haklarını garanti altına almasını emreder. Dolayısıyla İslam, onların hayatlarını, mülklerini, ırzlarını ve inançlarını korur. Bu ise İslam'ın dışında başka hiç bir nizamın kesinlikle garanti altına almadığı bir durumdur. Ancak İslam, Allah'a ve Resulüne hakaret edilmesine kesinlikle izin vermez. Hatta Resullerin hiç birine hakaret edilmesine de izin vermez.

6- Hizb-ut Tahrir, dünyanın dört bir tarafında çalışmaktadır ve Müslümanları, İslam dünyasındaki nizamları ortadan kaldırarak Hilafet'in olduğu İslam Devleti'ni ikame etmeye davet etmektedir. Ki İslam'ın şerefli değerlerini koruyacak, onları dünyaya taşıyacak, Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'i ve Müslümanların mukeddesatlarını savunacak olan İslam Devleti'dir. Bu çalışma üzerinde ısrar etmemiz, sürekli olarak Müslümanları bu çalışmayı desteklemeye, benimsemeye ve katılmaya çağırmamız sırf İslam'ın ve Müslümanların korunmasını garanti edecek yegane çözümün bu olmasından dolayıdır. Dolayısıyla Muhammed [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in ümmetinin, Batının değerlerini ve sistemlerini kaldırıp atarak İslam'ı ve sevgili Resulümüzü koruyacak devleti ikame etmeleri gerekir.

Son olarak Batıdaki tüm Müslümanları, Resulü savunmak ve Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in şahsını ve İslam risaletini çarpıtmayı hedefleyen yalanlara karşı koymak üzere tek bir saf olmaya teşvik ediyoruz. Bunu ise İslam'a davet ederek bir insan, nebi, devlet adamı, siyasi ve askeri lider olması vasfı ile Kerim Resulün sahip olduğu şerefli sıfatları ortaya koymakla yapmalıdırlar.

O halde ey Müslümanlar! Sessizliğinizi bozun ve yüksek bir sesle canımızdan, malımızdan, ailemizden daha çok sevdiğimiz ve uğrunda varımızı yoğumuzu ortaya koyacağımız Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e hakaret eden veya bu hakareti meşrulaştıran herkesi kınayın.

إِلا تَنْصُرُوهُ فَقَدْ نَصَرَهُ اللهُ "Eğer siz Allah'ın Resulüne yardım etmezseniz, Allah ona kesinlikle yardım eder." [Tevbe 1]


Şadi Farica
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Medya Temsilcisi
İskandinavya

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Amerika, Kendi Değerlerinin, Hayat Tarzının, Büyükelçilerinin ve Vatandaşlarının Nebi [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in Şerefinden Daha Mukaddes Olduğunu Sanıyorsa Yanılıyor

Nebi Muhammed [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in şerefi, bu dünyadaki herkesten ve her şeyden daha mukeddestir. Amerika, hayat tarzı ile bağlantılı değerlerinin, büyükelçilerinin ve vatandaşlarının Nebi Muhammed [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e kıyasla bir şeye eşit olduğunu sanmasın. Zira Nebi [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in şerefi, Amerika'nın sapık hayat tarzından, büyükelçilerinden ve vatandaşlarından çok daha azimdir. Amerika, dünyanın herhangi bir yerinde ve herhangi bir zamanda kendi hayat tarzına, büyükelçilerine ve vatandaşlarına herhangi bir şekilde saldırıldığında sahip olduğu bütün propaganda araçlarını, savaş ve işkence araçlarını ve bütün imkanlarını seferber etmektedir. Amerika, Müslümanların Kerim Resullerine yönelik iğrenç hakaret tarzına karşı sessiz kalmalarını beklemektedir. Ancak böyle bir şey asla olmayacak ve İslam ümmeti, Nebi [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e yönelik saldırıyı protesto etmeye devam edecektir.

Hizb-ut Tahrir, Nebi [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e yönelik hakareti ve Amerika'nın kendi değerleri, hayat tarzı ve vatandaşları ile Nebi [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in şerefini eş tutma girişimlerini şiddetle kınamaktadır. Ayrıca Hizb-ut Tahrir, Müslümanları protestolarını sürdürmeye ve bunun daha ötesine geçerek Amerika'nın yaşam tarzını, demokratik sistemi ve İslam topraklarındaki ajanlarını söküp atarak Nebi [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in şerefini koruyacak olan Hilafet Devleti'ni geri getirmek için çalışmaya davet etmektedir. Yine Bangladeş'teki Müslümanları, Nebi [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in şerefine yönelik saldırıya karşı toplu protestolar yapma hususunda Arap ülkelerindeki kardeşlerine katılmaya ve aşağıdaki hususları talep etmeye davet etmektedir:

1- Amerikan ordusunun Savar ve Dakka'daki tatbikatlarının derhal durdurulmasını.

2- Amerikan deniz kuvvetlerinin 17-24 Eylül tarihleri arasında Chittagong şehrinde yapacağı tatbikatların iptal edilmesini.

3- Amerika ordusu ile Hawaii'de yapılması planlanan güvenlik diyalogunun iptal edilmesini.

4. Amerika Birleşik Devletleri ile 10-19 Eylül tarihleri arasında yapılacak olan stratejik diyalogun iptal edilmesini.

5- Amerikan büyükelçiliğinin tamamen kapatılması, stratejik, diplomatik, güvenlik ve diğer tüm ilişkilerin kesilmesini.

Devamını oku...

وَلاَ تَحْسَبَنَّ ٱللَّهَ غَافِلاً عَمَّا يَعْمَلُ ٱلظَّالِمُونَ "(Resulüm!) Sakın, Allah'ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma!" [İbrahim 42] Mahkeme, Rejimin Meşruiyetinin Erozyona Uğradığına Hükmetmiş, (İslamcıların) Adaletini İfşa Etmiş,

  • Kategori Fas
  •   |  

(Müminlerin emirinin) olduğu bir devletin altında, (İslamcıların) hükümetinin gölgesinde ve (İnsan Hakları Derneği'nin eski avukatı ve başkanı) olan Adalet Bakanı'nın döneminde ve Adalet ve Özgürlükler Bakanlığı'nın Tihâmî Necîm ile Said Fuad'ın siyasi tutuklu olduklarını itiraf etmesinin ardından Temyiz Mahkemesi, 11.09.2012 günü bu ikisi hakkında ilk aşamada on aydan bir buçuk yıl hapsin uygulanması hususunda verilen kararların kaldırılmasına hükmetmiştir.

Rejim, Tihâmî Necîm ile Said Fuad'ın kınanmasıyla ilgili olarak hata etmiştir. Zira bu kararıyla rejim, sadece rejimin meşruiyetinin erozyona uğradığına hükmetmiş, (İslamcıların) hükümetinin adaletini ifşa etmiş, insan hakları ve reform iddialarını açığa çıkarmış olmaktadır. Halbuki Tihâmî ve Necîm, mücrim değil iki Müslüman olup suçları ise hükümlerinin ikame edilmesi yoluyla dinin hakim olması için çalışmaları ve Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in, ثمَّ تكون خلافة على منهاج النبوة "Sonra Nübüvvet Minhacı üzere Hilafet olacak" şeklindeki müjdesini müjdelemeleridir.

Bu kararlarla ilgili olarak rejime, Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in şöyle buyurduğunu bildiren Ebi Musa el-Eşarî'nin hadisini müjdeleriz: إِنَّ اللَّهَ لَيُمْلِي لِلظَّالِمِ حَتَّى إِذَا أَخَذَهُ لَمْ يُفْلِتْهُ "Allah, zalime mühlet verir. Ama onu bir de yakaladı mı bir daha bırakmaz." Sonra da Resulullah  [Sallallahu Aleyhi ve Sellem] şu ayeti okumuştur: وَكَذَلِكَ أَخْذُ رَبِّكَ إِذَا أَخَذَ الْقُرَى وَهِيَ ظَالِمَةٌ إِنَّ أَخْذَهُ أَلِيمٌ شَدِيدٌ "Rabbin, zalimlik eden ülkeleri yakaladığında, onun yakalayışı işte böyle (şiddetli) olur. Şüphesiz onun yakalaması çok şiddetlidir,  çok elem vericidir!" [Hud 102] Nitekim seleflerimiz, bu ve benzeri hadisleri okurlar ve Âd, Semûd ve Firavun'un akıbetleri hakkında tefekkür ederlerdi. Şimdi bizler de bu hadisi okuyor ve onu, İbn-u Alili Tunus'da, Kaddafili Libya'da, Mübarekli Mısır'da, Salihli Yemen'de ve Beşarlı Suriye'de kendi gözlerimizle görüyoruz. Dolayısıyla bu rejim de kendisinin Allah'ın tuzağından emin olduğunu sanmasın.

Yine Yargıç ve onun arkasındakilere, Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem[‘in şu kavlini müjdeleriz:

القضاة ثلاثة : اثنان في النار و واحد في الجنة، رجل عرف الحق فقضى به فهو في الجنة، ورجل عرف الحق فلم يقض به وجار في الحكم فهو في النار، ورجل لم يعرف الحق فقضى للناس على جهل فهو في النار "Üç çeşit Hakim vardır: Bunlardan ikisi cehennemde biri de cennettedir. Hakkı bilip onunla hükmeden kişi cennette; hakkı bildiği halde onunla hükmetmeyerek hükümde zulmeden ve hakkı bilmediği halde insanlara cehaletle hüküm veren kişiler de cehennemdedir."

Ümmetimize de; Hizb-ut Tahrir kafilesinin, despot yöneticiler kerih görseler bile Rabbinin vaadi ve Nebisinin Nübüvvet Minhacı Üzere Raşidi Hilafet olan müjdesini gerçekleştirmek için râyesini kaldırarak hedefine doğru ilerlediğini müjdeleriz.

إِنَّهُمْ يَرَوْنَهُ بَعِيدًا  وَنَرَاهُ قَرِيبًا "Doğrusu onlar, (o azabı) uzak görüyorlar. Biz ise onu yakın görmekteyiz." [Meâric 6-7]

إِنَّ مَوْعِدَهُمُ الصُّبْحُ أَلَيْسَ الصُّبْحُ بِقَرِيبٍ "Onlara vaat olunan (helak) zamanı, sabah vaktidir. Sabah yakın değil mi?" "Hud 81"

Allah, Hizb-ut Tahrir'in yıldızını yükseltmeyi nasip etsin.

وَاللّهُ غَالِبٌ عَلَى أَمْرِهِ وَلَـكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَعْلَمُونَ "Şüphesiz ki Allah, emrine galiptir. Velakin insanların çoğu bunu bilmezler!" [Yusuf 21]

وَسَيَعْلَمُ الَّذِينَ ظَلَمُوا أَيَّ مُنْقَلَبٍ يَنْقَلِبُونَ "Zulmedenler, nasıl bir yıkılış ile yıkıldıklarını çok yakında bileceklerdir." [eş-Şu'arâ 227]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Sudan'daki En Hayırlı Davet Taşıyıcılarından Ayaklanan Şam Özgürlerine Bir Mektup

Her sabah akşam bizlere, Suriye'de durmak bilmeyen şehitlerin, kaybolanların, mültecilerin, yıkımların ve tahribatların arttığı haberleri gelmektedir... Nitekim onurlu ayaklanma yerinde, cinsiyete göre 2446 kadının, 27527 erkeğin şehit olduğu ve hatta 04.09 günü toplam sayının 29973 olduğu ve Lübnan, Türkiye ve Ürdün'de yaşamın minimum gereksinimlerinin bile bulunmadığı mülteci kamplarının sayısının binlere ulaştığı zikredilmektedir. Dahası Ürdün'de, asrın Firavunu Beşar Esad'tan kaçan mülteciler yeryüzünün haşaratlarının kurbanı olmuşlardır. Bundan daha kötüsü ise Ürdün Kralı'nın, el-Zaateri Kampı'nda bulunanlardan bir kısmının ayrılması ve onlardan geriye kalanlarının da kamptan çıkmaması ve bir güvenlik izni olmaksızın da ziyaretlerin yasaklanması gerektiği şeklindeki kararı olmuştur. Ürdün'de Yahudilerin hayat nedenleri uzatılırken işte bunlar meydana gelmektedir.

Amerika, Rusya ve Çin'in olduğu kafir düşmanların ipiyle kanlarımızı yalayan Müslümanların yöneticileri, Müslümanların yöneticilerinin ihaneti ve Müslümanların ordularının Suriye'deki halkımıza destek verme hususundaki ihmalkarlığı artık uzak olsunlar!

Sudan'da davet taşıyıcıları olarak bizler, Suriye'deki kardeşlerimize deriz ki; Vallahi sizlerin acısı bizim acımız, sizlerin yarası bizim yaramız ve sizlerin kaybı da bizim kaybımızdır. Dolayısıyla sizlere, Suriye el-Massa Gazetesi'nin 24. Haziran 2012 günü aktardığına göre Sudan Dışişleri Bakanı'nın Avusturya Die Brise Gazetesi'ne, Sudan'ın Suriye'nin işlerine müdahalede bulunmayı reddettiğini, onu diyaloga ve siyasî çözüme tabi olmaya davet ettiğini ve muhtelif tarafların krize dönük barışçık bir çözüm üzerinde durduklarını vurguladığı sözlerinin, evet tüm bunların bizleri temsil etmediğini vurgularız. Zira o, insanlara haksızlık eden ve sadece insanlara değil taşlara ve ağaçlara bile eziyet eden bir rejim olan zalim yönetiminde kalabilmesi için mücrim Beşar Esad'a nasihatler ve direktifler gönderen hükümetini temsil etmektedir.

Bu asırdaki yöneticiler tek bir millet olup Allah'ın indirdikleriyle hükmetmedikleri sürece bir rejimin bir diğerine üstünlüğü yoktur. Dolayısıyla bizler, zulüm, katliam ve komplodan başka bir şey beklememekteyiz. Nitekim General Muhammed ed-Dabi ile onun meşum misyonunun, ülkenize dönük yapmış olduklarına ve onun kanlarınız ile fedakarlıklarınız üzerinden yalancı şahitliğe sürüklenmesine gelince; bunun günahı çok büyük olup bizler de bundan dolayı tiksinti duymaktayız.

Şam'daki kardeşlerimiz: Sudan'da bizler, Suriye kasabı Esad ile birlikte suç ortaklığı yapanların söylediklerinden ve yaptıklarından beriyiz. -Vallahi Allah biliyor ya- bizler sizlerdeniz ve sizlere dokunan bizlere de dokunduğu gibi yaralarımız da tektir. Zira Allahuteala, şöyle buyurmaktadır:

إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ إِخْوَةٌ"Muhakkak ki müminler kardeştirler." [Hucurat 9]

Ve Resulümüz [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'de şöyle buyurmaktadır:

مَثَلُ الْمُؤْمِنِينَ فِي تَوَادِّهِمْ وَتَعَاطُفِهِمْ وَتَرَاحُمِهِمْ مَثَلُ الْجَسَدِ إِذَا اشْتَكَى مِنْهُ شَيْءٌ تَدَاعَى لَهُ سَائِرُ الْجَسَدِ بِالسَّهَرِ وَالْحُمَّى "Birbirlerine karşı sevgide, birbirlerine karşı şefkatte ve merhamette müminlerin misali, bir vücudun misali gibidir. (O vücudun) organlarından biri şikayetlendiği zaman, vücudun diğer (organları) birbirlerini uykusuzluk ve ateş ile (o acıya ortak olmaya) çağırırlar."

Subhânehu'dan; fedakarlıklarınızı kabul etmesini, sizleri genişliği yeryüzü ve gökyüzü kadar olan cennetiyle ödüllendirmesini, üzerinize mümin kullarına vaat etmiş olduğu nusretini indirmesini niyaz ediyoruz. Dolayısıyla kurtuluş, azim İslam ideolojisi Raşidi Hilafet Devleti altında tatbik edildiğinde olacaktır. İşte bu mektubumuz bizlerden, ne kadar engeller olursa olsun Hilafet'i kurmak için sizlerle birlikte çalışacağımıza dair bir vaattir. Zira Hilafet, gerek sizler gerekse hem Allahuteala'nın izniyle gelmekte olan Hilafet'in hem de tüm İslam ümmetinin ayaklanmasının olduğu sadece Allah adına olan mübarek ayaklanmanız için bir nusret olacaktır. Çünkü ümmetin bütün krizlerini çözmeyi ve onu, ister bizlere emreden kralların düşmanlığından olsun isterse temsilcinin güçlü olduğu ve kafirin de zulmedip küstahlaştığı bir zamanda bizlere saldıranları uzaklaştırmada olsun tüm despotların tasallutundan kamil bir şekilde kurtarmayı garanti edecek olan bizzat Hilafet'tir. Dolayısıyla insanlar zulümden kurtulmadan ve haklar sindirilmeden önce uzak yakın herkesin yardım talep etmek için kendisine başvuracağı yer Hilafet olacaktır. Zira insanları, kula kul olmaktan insanların Rabbine kulluk etmeye, dinlerin zulmünden İslam'ın adaletine ve dünyanın sıkıntısından dünyanın ve ahiretin mutluluğuna kavuşturacak olan odur. Nitekim refahı, güvenliği, istikrarı ve saadeti garantileyecek olan da Hilafet'tir. Yoksa bu olmaksızın, Müslümanlar olmamız vasfıyla sadece bizler değil bilakis tüm dünya, birbirlerinin karanlıkları içerisinde devam edip gidecektir.

 

Hak, Allah için nefislerini satanlara muhtaçtır

Gecelerin sonları zifiri karanlık olduğunda da şafak vakti yakınlaşır

 

Devamını oku...

Mallarınızın Yağmalanması ve Sıkıntılı Yaşamınız, Filistin Otoritesinin Günahlarında Daha Ehven Olup En Büyük Günahkar ise Otoritenin Bizzat Kendisidir

  • Kategori Filistin
  •   |  

Pahalılık, tekelleşme, toplumdaki paraların insanlardan bir gurubun elinde toplanması, insanların borç içerisinde boğulması, insanların bir lokma ekmeğin peşinde koşması, evet işte tüm bunlar laik kapitalist rejimin özelliklerindendir. Dolayısıyla kapitalist rejimin özü, insanları para ve bir lokma ekmek için çatışmaya itmeye ve başkalarına zulmedilmesi veya onların köleleştirilmesi veya fakirleştirilmesi veya öldürülmeleri pahasına olsa bile insanlardan güçlü ve para elde etme gücüne sahip olanların mülk edinme ve egemenlik dürtülerini etkinleştirmeye dayalı olmasıdır.

Genel olarak dünyanın sorunu işte budur. Filistin otoritesine gelince; o, zulüm üzerine zulüm ve sıkıntı üzerine sıkıntılı bir yaşamda insanlık tarihinde eşsiz bir duruma sahiptir. Nitekim sözde kurtuluş hareketi ortaya çıkmış sonra da tamamen kendisini yok etmek için ortaya çıktığını iddia ettiği işgalcinin ajanı olan, halkına boyun eğdiren, mallarını yağmalayan ve onları, gerek işgalin gerekse yerleşim birimlerinin ve yerleşimcilerin bedelini ödemeye zorlayan bir varlığa dönüşmüştür.

En son pahalılık dalgasından sorumlu olan otorite olduğu gibi Filistin halkının bu pahalılıktan şiddetli bir şekilde etkilenmesinden büyük oranda sorumlu olan da o olmasının yanı sıra pahalılık dalgasından sorumlu olan da odur. Çünkü otorite, büyük bir hıyanet olan Oslo ile büyük bir ekonomik kölelik olan Paris Anlaşması'nın geçmesinden bu yana Filistin halkını Yahudilerin ekonomisinin rehineleri yaptığı gibi vergiler ve fiyatlar bakımından Yahudiler üzerinde meydana gelenleri onlar üzerinde meydana geliyor gibi yapmaktadır. Zaten Yahudi yerleşimcilerden kişi başına düşen gelirlerin Filistin halkından kişi başına düşen gelirlerden kat be kat fazla olduğu da bilinmektedir. Dolayısıyla otorite, vergiler dayatmakta ve özellikle maliyetinin üç katına satılan petrol gibi yaşamsal mallar olmak üzere birçok mallarda hayalî karlar gerçekleştirmektedir.

Otoritenin, Filistin halkının bu pahalılıktan etkilenmesinden sorumlu olmasına gelince; çünkü o, onlara dayatmada bulunmuş, her türlü harçları, gümrükleri, vergileri ve lisansları iki katına çıkarmış, insanların muamelatlarının büyük bir kısmını vergi ve ibranamelerle irtibatlı bir hale getirmiş ve bunları da mallarını yağmalaması için sözde (Gümrük Denetçisi) olan haydut bir cihaza emanet etmiştir. Dahası otorite, insanları şantaj yaparak hareket ettirmekte ve gerek hizmet maliyetlerini gerekse ön ödemeli sayaçlar kullanarak su ve elektrik gibi yaşamsal gereçleri karşılamak yoluyla da onları kendi yanındaki esirler haline getirmektedir. Dolayısıyla kendisinin daha iyi ve daha verimli olduğu şeklinde insanları aldatmakta ve ardından da bu yolla istedikleri paraları tahsil etmek için onlara şantaj yapmaktadırlar. İşte tüm bu vergiler de fakirliğe, dar bir yaşama, ticarî ve endüstriyel hareketin azalmasına ve bazı kuruşların beşiğinde ölmesine neden olmaktadır.

Otoritenin aldığı bu vergiler ile paraların büyük bir kısmı Arap ve yabancı ülkelere giderken büyük bir kısmı da her şeyi yiyip yutan kara deliklere gitmekte ve otoritenin bütçesinin büyük bir kısmını da -emniyet birimleri- boşaltmaktadır. Bakanların, yöneticilerin, yetkililerin, gezilerin ve misyonların harcamalarında yapılan savurganlık ile yandaşlar ile akrabaların göreve alınmaları ve nitelikli ve öncelikli olsalar bile diğerlerinin mahrum edilmeleri de bunun cabasıdır.

Hastalığın kaynağı, dahası hastalığın kendisi bizzat otoritedir. Zira otorite, bu pahalılık sorununa yönelik çözümler aramadığı gibi sizleri sakinleştirmek için bununla ilgili yapmış olduğu tüm açıklamalarında da ciddî değildir. Dahası o, sizleri saptırmakta, kendisine ikiyüzlü davranmakta ve sorumluluğu kendisinden uzaklaştırmaya çalışmaktadır. Nitekim Feyyaz, gazetecilerle yapmış olduğu bir röportajda şöyle demiştir: "Hükümetin, fiyatları düşürmeye ve onu sabitlemeye dönük mevcut müdahale seçenekleri, oldukça sınırlıdır." Buda otoritenin hiçbir şey yapmayacağı, bilakis birtakım şekli icraatlar ve vaatler yoluyla sizleri uyuşturmaya çalışacağı anlamına gelmektedir.

Çözümler bulmanın sorumlusu sadece Feyyaz değil aynı zamanda otoriterdir de. Feyyaz'ın, çok muhlis bir Amerikan ajanı olduğu ve dinleri, toprakları ve malları hususunda Filistin halkına düşman bir rol oynadığı doğrudur. Ancak o, tek olmayıp bilakis otoritenin liderleri de onun ortağıdırlar. Nitekim Mahmud Abbas, 08.09.2012'de Ramallah'ta yapmış olduğu basın toplantısında onu savunarak şöyle demiştir: "Feyyaz, otoritenin ayrılmaz bir parçası olup sorumluluk yükleyenlerin ilki benim." Ve şöyle demiştir: "Ne benim ne hükümetin nede benim emrimle yaptıklarının arasında bir fark vardır..."  Dolayısıyla belanın başı bizzat otorite olduğu gibi sadece Feyyaz değil otoritenin tamamıdır.

Sizleri bu durumlara ve bu ekonomik krizlere düşüren otoritedir. Dolayısıyla otoriteye düşen sorunu ortaya çıkardığı gibi çözüm de bulmasıdır. Bunun dışındaki herhangi bir araştırma, sizleri gerçeklerden saptırmak demektir.

Göğüsleri ferahlatan en güzel şey, sizlerin fakirleşmesi için çalışanların ve gerek yaşamanız gerekse mallarınız hususunda sizlere iki acıyı birden tattıranların karşısında seslerinizi yükseltmenizdir. Allah katında daha azim ve daha büyük olmasının yanı sıra sevabı daha çok olan ve Allahuteala'ya daha çok yaklaştıran şey ise otorite karşısındaki seslerinizi yüksek bir şekilde yükseltmenizdir. İşte bu, mal ve ticaretten daha büyük bir şeydir. Zira otorite, Filistin davasını heba etmekte, onu tasfiye etme yönünde seyretmekte, evlatlarınızın eğitim müfredatını İslam'dan laikliğe dönüştürülmekte, otorite kadınları ve gençleri ifsat etmek için tüm gücünü harcamakta, rezillik, ihtilat, zina kültürü, güzellik yarışmaları ile onur kırıcı kadın maçları yaygınlaşmakta, küfür, çözülme, ajanların ve casusların Filistin halkı üzerine askere alınma kültürünün yaygınlaşması için ülkenin kapıları yabancı ve çarpık yerel kurumların önüne açılmakta, saçma Ahval eş-Şahsiyye kanunları yoluyla aile ve kadın-erkek arasındaki ilişkiler noktasında İslam hükümlerinden geriye kalanların yıkılması için çalışılmakta ve bunun dışında daha niceleri yapılmaktadır.

Evet, seslerinizi yüksek bir şekilde yükseltiniz ve İslam'ı da amellerinizin ve meselelerinizin ölçüsü kılınız ki Allah amellerinizi kabul etsin ve sizleri başarıya ulaştırsın.

وَمَن يَتَّقِ اللَّهَ يَجْعَل لَّهُ مَخْرَجًا وَيَرْزُقْهُ مِنْ حَيْثُ لا يَحْتَسِبُ "Her kim Allah'a ittikâ ederse ona bir çıkış verir ve onu, hiç hesap etmediği bir yerden rızıklandırır." [et-Talâk 2-3]

Yine Oslo Anlaşması ve kardeşleri ile güvenlik koordinasyonuna karşı da seslerinizi yükseltininiz. Ayrıca otoritenin sizleri temsil etmediği şeklindeki seslerinizi de yükseltiniz ve Filistin davası hakkında ellerini kaldıranların kulaklarını çınlatınız. Zira otorite, artık helak kaynaklarını  bildirmektedir.


Ey Müslümanlar! Ey Filistin Halkı!

Bütün meselelerinize son verecek sahih çözüm, İslam'ın Hilafet Devleti altında tatbik edilmesidir. Zira Filistin'i kurtaracak, Yahudi varlığının kökünü kazıyacak olan Hilafet olduğu gibi servetleri insanlara adil bir şekilde dağıtacak, fakirleri ve miskinleri doyuracak, Müslümanların servetlerini Müslümanlara akıtacak olan da Hilafet olup yeryüzü onunla kutlu olacaktır. "... Dolayısıyla gökyüzü, indirdikleri dışında bir damla dahi tutmayacağı gibi yeryüzü de çıkardıkları dışında hiçbir servet ve bitki tutmayacaktır."

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Ne Menaf Telas, Ne Faruk Şara Suriye Devrimi Rasulullah'ın Râyesi Altında Birleşmelidir

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, devlet televizyonu olan TRT 1'de katıldığı bir programda Suriye meselesine ilişkin: "Kapalı, açık yaptığımız hiçbir toplantıda hiçbir ülke yetkilisinin bize Beşşar Esed kalacak' dediği yok. Buna İran da dâhildir. İran ve Rusya ile temel görüş farkımız şu: Biz, ‘Esed bu yöntemleriyle geçiş sürecini idare etme kabiliyetini yitirdi, güvenini kaybetti' diyoruz. Rusya ve İran ise ‘Esed'in gidişi olacak ama geçiş süreci Esed liderliğinde olsun. Esed seçime kadar kalsın seçimle gitsin' diyorlar." Ayrıca Davutoğlu "Geçiş hükümetinde Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed olmasa bile onun bir temsilcisi olabilir mi?" sorusuna karşılık "Esed'in temsilcileri şeklinde değil, devletin, sistemin temsilcileri şeklinde Faruk Şara olabilir. Faruk Şara gayet akıllı ve vicdanlı bir tutumla bu son olaylarda, katliamların içinde yer almadı. Ama sistemi herhalde Faruk Şara'dan daha iyi bilen yok." diyerek yeni bir düşünceyi ortaya attı.

Hayırdan uzak olan bu düşüncesinden sonra Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'na deriz ki; Suriye'deki katliamlar daha dün başlamış değildir. Ayrıca sizin "vicdanlı biridir" dediğiniz Faruk Şara, hem Hafız Esed döneminin hem de Beşşar Esed dönemi katliamlarının en büyük ortaklarından biridir. Bugün Suriye devriminin yirminci ayına girdiğinde binlerce çocuk, kadın ve erkek şehit edilmişken, yine yarım milyondan fazla Müslüman evlerinden, yurtlarından göç etmek zorunda bırakılmışken, siz nasıl olurda Baas'ın eli kanlı üyelerine yönetimin teslim edilebileceğini söylersiniz. Daha önce Menaf Telas'ın ismini ön plana çıkardığınızda Şam ehli size gereken cevabı vermemiş miydi?

Vahşi rejim şiddetli katliamlar yaparken, bazen reformlar yapması, bazen de diyalog adı altında ayaklanmayı durdurması için katliamlarına zaman tanıyan Türkiye Hükümeti de en az Baas rejimi kadar bu yaşananlardan sorumludur. Her fırsatta Suriye halkının yanında olduğunu söyleyen Türkiye yöneticileri ve özellikle Dışişleri Bakanı Davutoğlu, yaptığı bu açıklama ile bir kez daha göstermiştir ki onların tek derdi rejimin devam etmesidir. Gerek Türkiye'de kurulan "Suriye Ulusal Konsey"'i olsun, gerekse "operasyonel mekanizma" kapsamındaki plan olsun, yine gerek Mısır'ın girişimi ile yürütülen dörtlü mekanizma olsun, bunların hepsi Beşşar sonrasına ilişkin Suriye'de ki devrimi çalmaya yönelik Amerika'nın kirli projeleridir.

Buradan dost düşman herkese şunu müjdelemek istiyoruz. Şam ehlinin bu ayaklanması sadece mücrim Beşşar Esed'e yönelik değildir. Bu ayaklanma, kâfir Batının kültürüne, kokuşmuş hadaratına ve onun ikiyüzlü siyasetini benimseyerek ümmetten kopuk olan tüm bölgesel işbirlikçilerine de yöneliktir. Bölgesel devletlerin korkuları işte bu yüzdendir. Allah'ın [Subhanehu ve Teâlâ] izni ile Şam ehli kazanacak ve devrimini ne Batı'ya ne de onlarla işbirliği içerindeki bölgesel devletlere çaldırmayacaktır. İnşaAllah kurulacak olan Raşid-i Hilafet Devletinde egemenlik Allah'a [Subhanehu Ve Teâlâ] ait olacağı gibi otorite de yalnızca ümmete ait olacaktır.

((وَمَا ذَٰلِكَ عَلَى اللَّهِ بِعَزِيزٍ ))

"Ve bu da, Allah'a güç bir şey değildir." [Fatır 17]

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER