Salı, 20 Cumade’l Ûlâ 1447 | 2025/11/11
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

-Basın Açıklaması- Allah'a Hamd Olsun Destek Gösterisi, Zalimlere Rağmen Tamamlanmıştır

Hizb-ut Tahrir / Ürdün Vilayeti'nin, Cuma gecesi Şam tagutuna karşı olan destek gösterisinin yanında yer alma çağrısına, kuzeyinden güneyine Ürdün'ün muhtelif şehirlerinden yüzlercesi icabet etmiş ve yerel ve küresel birçok medya organları katılmıştır. Nitekim gösteri arasında namaz eda edilmiş, dualar yapılmış ve Şam tagutu ile Müslümanların tüm tagut yöneticilerinden intikam alması için Allah'a yakarışta bulunulmuştur. Ayrıca konuşmacılar, ne yerin nede ayın kutsallığının aşağılık ve utanç verici açıklamalar yapmalarını engellemediği Mekke el-Mükerrame'de toplanan Müslümanların yöneticilerinin rezil tutumlarını kınayan birçok konuşma yapmışlardır. Bunun yanı sıra konuşmacılar, vaciplerini yerine getirmeleri ve Şam topraklarındaki kardeşlerimize yardım etmeleri için Müslüman ordulara yardım çağrısında bulundukları gibi Şam halkına da ayaklanmalarında sebat göstermeleri ve ayaklanmalarını laiklik ve sivil demokrasi olmaksızın saf ve temiz bir şekilde bırakmaları çağrısında bulunmuşlardır. Ayrıca medya organları da birçok katılımcı ve hizbin medya bürosu ile röportajlar yapmışlardır.

Bu gösterinin öncesinde Ürdün'deki baskıcı birimler, üniversite talebesi olan Ahmed Sürur Bani Avde ile gösteriye davet posteri yapıştırırken yanında bulunan arkadaşını tutuklamışlardır. Nitekim ailesi, emniyet birimlerine müracaat ettiklerinde, gerek genel istihbarat birimlerinden gerekse genel güvenlik birimlerinden her biri onların ellerinde olduklarını inkar etmişlerdir. Halbuki bu iki şâbın, polis tarafından istihbarata ve istihbarat tarafından da polise nakledildiği bilinmesine rağmen. Kaldı ki aileler bu kişiler için Cübehya Emniyet Müdürlüğü içerisine iftar yemeği göndermelerinin ardından Kamu Güvenliği Medya Sözcüsü gazetecilere, bu kişilerin güvenliğin elinde olmadığını açıklamıştır! Nitekim tutukluların hayatları için tehlike oluşturan ve onları kaçırılanlar hükmünden gösteren inkardaki bu inatçılık nedeniyle yüzlerce kişi, Cübeyha Emniyet Müdürlüğü önünde oturma eylemi yapmış, sonra Medya Bürosu Başkanı'nın çağrısıyla oturma eylemi başbakanlığın önündeki dördüncü daireye aktarılmış ve oturma eylemi, tutukluların Askeri Devlet Güvenlik Mahkemesi tarafından serbest bırakılmasına kadar devam etmiştir. Şu da var ki bu baskıcı birimlerin,  Şam halkı ile dayanışma çağrısını yorumlayan bir öğrencinin tutuklandığını kabul etmek için uzun dilekçelere ve Çarşamba sabahından Perşembe öğleye kadar birbiri ardına devam eden üç oturma eylemine ihtiyaç duyması hayret vericidir!!! Ayrıca baskıcı birimler, aynı şekilde Cuma namazı sonrasındaki konuşmasının ardından Üstad Ahmed Bekir'i (Ebu Mücahid) de tutuklamışlar ancak tutuklanmasından saatler sonra serbest bırakmışlardır.

Bununla birlikte bizler, tüm zorba ve inatçılara deriz ki: Hizb-ut Tahrir ve şebâbı, tüm tagutların boğazlarında bir diken olarak kalmaya devam edecekler ve Allah nusretini verinceye ve vaadini gerçekleştirinceye kadar ne korkacaklar ne sapacaklar nede yağcılık yapacaklardır.

وَيَوْمَئِذٍ يَفْرَحُ الْمُؤْمِنُونَ (4) بِنَصْرِ اللَّهِ يَنصُرُ مَن يَشَاء وَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ "İşte o gün, müminler de Allah'ın nusretiyle, zaferiyle ferahlayacaklardır. Allah dilediğine nusret, zafer verir. O, Azîz'dir, Rahîm'dir." [er-Rûm 4-5]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Şebbihalar, Hizb-ut Tahrir Şebâbından Birini Kaçırmışlar ve Ona Yalan İftirada Bulunmuşlardır

Basın organları, Hizb-ut Tahrir şebâbından bir şâba (Talal Mahmud'a) ait olup içerisinde şebbihaların taşıdığı askerî tüfeklerle kuşatıldığı şeklinde açıklama yaptığı ve hizbin Lübnan'daki sorumlularından birinin ayaklanmaya para ve silah yardımında bulunduğunu ve Müstakbel Hareketi'nin milletvekili ve sorumlularından silah aldığını söylediği bir video kaseti yayınlamışlardır.

Binaenaleyh aşağıdaki hususları açıklamamız önemlidir:

Şâb Talal Mahmud, Hizb-ut Tahrir'in ne Lübnan nede başka bir yerdeki sorumlusudur. Kendisi Esad reiminin zulmünden firar etmiş olup yaklaşık on üç yıldır Lübnan'da ikamet etmektedir. Komşusu onu, güzel ahlaklı, davranışları disiplinli, dinine bağlı ve işine dikkat eden birisi olarak tanıtmaktadır. Nitekim ona atfedilen açıklamanın çelişkili olması, kendisinin baskıya ve zorlamaya maruz kaldığını teyit etmektedir. Zira Hizb-ut Tahrir'i tanıyan herkes, onun ne Müstakbel Hareketi ile nede Lübnan'daki başka bir siyasî akımla bir ilgisinin olmadığını bilir. Ayrıca Hizb-ut Tahrir, şayet askerî eylemler uygulamış olsaydı Esad rejiminin Lübnan'daki müttefik birimleri, hiç gecikmesizin bunu zabıt tutup ilan ederek yargıya havale ederlerdi.

Bizler bu kaçırma eyleminin, Şam ayaklanmasına destek vermekten vazgeçmesi için Hizb-ut Tahrir'e baskı yapmayı hedeflediğinin farkındayız. Ancak onlara açık bir şekilde deriz ki: Hizb-ut Tahrir, bu ayaklanma meselesini bir ölüm kalım meselesi olarak benimsemiş olup hiçbir şey onu ayaklanmaya destek vermekten caydıramayacağı gibi ondan ayrılması da imkansızdır. Çünkü onun, açık bir şekilde kendi nefsini parçalara ayırması imkansızdır.

Hizb-ut Tahrir olarak bizler, Talal Mahmud'un güvenliği ve onun derhal serbest bırakılması gerektiği hakkındaki bütün sorumluluğu Lübnan otoriteleri ile tüm emniyet birimlerine yükleriz.

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Mekke Zirvesi, İfrata Kaçan ve Yahudilere, Amerika'ya ve Batı'ya Güvence Veren Kararlardır Yoksa Politikaları Değiştirmek ve Ayaklanmaların Ardından Kurtulmak Amacıyla Orduları Harekete Geçirmek İçin Değildir

"Komplocu" konferansçılar, (14-15.08.2012)'de Mekke Zirvesi'ndeki sonuç bildirgelerinde, Birleşmiş Milletleri'nin kararları, Arap barış girişimi ve yol haritası planı sayesinde Filistin sorununun çözüleceğini vurgulamalarının yanı sıra İslamî ve tarihî yapısını korumak amacıyla Kudüs'ün "restorasyonu" için büyük çaba harcanacağını da vurgulamışlardır...

Bu komplocular, ayaklanan halklara ve tagut rejimler ile hükmetmeleri ve ümmetin düşmanları Amerika, Batı ve Yahudi varlığına olan teslimiyet politikaları neticesinde kendilerini huzursuzluk kaplayan halklara güvence vereceklerine, değişim yapacak olan halklara güvence vereceklerine, politikalarını değiştireceklerine ve onlar, ordularını ümmetin meselelerine destek vermek için yönlendireceklerine, Filistin'i kurtaracaklarına, Suriye halkını Esad'ın zulümlerinden ve Burma halkını da Budistlerin ellerinden kurtaracaklarına, evet bunların yerine ümmetin düşmanlarına, özellikle de politikalarında ve hıyanetlerinde hiçbir değişim olmayan Yahudilere güvence göndermektedirler. Ayrıca onlar, zalim uluslar arası kararlara, hain Arap girişimine ve aşağılayıcı yol haritası planına tutunmaktadırlar. Halbuki bunların hepsi, mübarek Filistin'in büyük bir bölümünü Yahudilere vermekte ve Filistin halkına, üzerinde "yaşanabilir" zayıf bir devlet kurmaları için 67 yılında işgal edilen, yani Filistin topraklarının %20'den daha azının verilmesi için Yahudi varlığına yalvarıp durmaktadırlar.

Kudüs'e gelince; nitekim Kudüs'ün "restorasyonundan" bahsetmişler ancak Kudüs'ün kurtarılmasından bahsetmemişlerdir. Böylece el-Aksa ve bütün işgal edilmiş ülkeleri kurtarmak için orduları harekete geçirmek yoluyla ümmetin taleplerine karşılık vermeyeceklerini Yahudi varlığına bir kez daha vurgulamış oldular.

Bildiğimiz üzere bu yöneticiler, zelil itaatkar devletlerin dili gibi kınama ve inkardan başka bir şey yapamamaktadırlar. Düşmanlara rağmen özgürlerin dili ise şöyle olmalıdır: Hiç işitmediğiniz bir cevap göreceksiniz. Dolayısıyla onlar kelimelerin yerlerini değiştirmekteler, Kudüs'ün dirhemler yerine yaşam ve hayatlar ödenerek savunulacağını bilmekteler, meseleye karşı olan sorumluluklarını terk etmekteler ve saldırıların durması için meseleyi Güvenlik Konseyi'ndeki sömürgeci kafir liderlerin boyunlarına takmaktadırlar. Ayrıca ümmetin ve İslam'ın izzetinin korunmasından bahsetmek yerine ümmete karşı komplocu düşmanların saflarının garantilendiğini vurgulamak amacıyla uluslar arası barışın ve güvenliğin korunmasına çağırmaktadırlar. Bir de utanmadan hak sözü haykıran siyasi mahkumların mahkumiyetleri hakkında konuşmaktadırlar. Sonra tüm bunların ardın da belki ayaklanan halkların önünde kendileri için şefaatçi olur diye krallar için güzel davranış belgeleri yayınlamaktadırlar.

Bu Ruvaybidalar, Libya, Mısır ve Yemen tagutlarının başına gelenler ile aşağılık mücrim Beşar'ın başına gelecek olanlardan ders almayacaklar mı? Dolayısıyla onlar, kendilerinden başkasından ders çıkarmayan haydutlardan olduklarını tekrar tekrar kanıtlamaktadırlar.

Ümmet ise onları devirme, sultanını geri alma ve onların yerine, özgürlerin davranışları gibi davranan, fiilleri sözlerinin önüne geçen, düşmanlara karşı çok şiddetli müminlere ise çok merhametli olan Raşid bir Halife'yi nasbetme yönündeki yolunda yürümektedir.

وَاللّهُ غَالِبٌ عَلَى أَمْرِهِ وَلَـكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَعْلَمُونَ "Şüphesiz ki Allah, emrine galiptir. Velakin insanların çoğu bunu bilmezler!" [Yusuf 21]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- İltica Talebi Sorununa "Destek Vemek", Başka Herhangi Bir Çözümün Olmadığı İki Yüzlülükten Öte Bir Şey Değildir

Federal Temsilciler, bu hafta içerisinde bir kutlama yapmışlar ve mültecilerin acılarının hafiflemesi ve partizan farklılıklarının bir kenara bırakılıp güvenliklerinin garantilenmesi şeklinde sonuçlanacak olmasından dolayı "destek vermek" olarak nitelendirilen iltica talebi hususunda gerçekleştirilen "başarıdan" dolayı birbirlerini tebrik etmişlerdir. Ancak işin hakikati bu, insanî olmamasının yanı sıra mültecilerin sorunları için köklü üsluplardan her hangi bir çözüme dahi başlamayan eski politikalara geri dönülmesinden öte bir şey değildir.

Bu bağlamda, Hizb-ut Tahrir'in Avustralya Medya Temsilcisi Osman Bedr, şöyle bir yorumda bulunmuştur:

"Daha çok tartışılması ve incelenmesi gereken, iltica talep edenlerle muamele edilen yöntemin zaruretiyle ilgili değil, bilakis başlangıçta onları buna sevkeden şartları oluşturan sorumluluğun kime ait olduğuyla ilgili olmalıdır."

"Nitekim suçlu olan, genelde üçüncü dünya ülkelerinin özelde ise İslam dünyasının işlerine müdahale ederek vahşî politikalarını sürdüren iki ana partidir. Dolayısıyla hayatlarını tehlikeye atan mültecilerin büyük bir çoğunluğunun, Batı'nın siyasî, ekonomik ve askerî müdahalelerine maruz kalan ülkelerden kaçmaya çalışanlardan olması tesadüf değildir."

"Ayrıca Avustralya'nın dış politikaları, şu ana kadar milyonlarca cana mal olmuştur. Dolayısıyla dahilî olarak mültecilere muamele edilen bu utanç verici yöntem, sadece bu partinin içerisindeki karar vericilerin iç ve dış politikalarına kök salmış sömürgeci zihniyetin doğasını yansıtmaktadır. Dolayısıyla da Avustralya'daki karar vericiler, sadece mültecilerin karşılamış olduğu şeylere çözüm getirmeye mahkum değillerdir. Ancak aynı zamanda temel olarak insanları iltica talebine zorlayan şartları oluşturan politikaları da sürdürmeye mahkumdurlar."

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- CIA Başkanı İle Birlikte Hangi İhanetin İçindesiniz?

03 Eylül 2012 tarihinde CIA Başkanı David Patraeus altı ay aradan sonra Türkiye'yi ikinci kez ziyaret etti. Patraeus'un MİT Müsteşarı Hakan Fidan ve bazı yetkililerle gizlice görüşmeler yaptığı, ardından da "İsrail'e" gittiği medyaya yansıdı. CIA Başkanının bu ziyareti, ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton'ın son ziyaretinde karara bağlanan "Operasyonel Mekanizma" toplantıları çerçevesinde gerçekleşti. Görüşmelerde "Suriye'de Esad rejimi sonrası oluşacak tablo, Baas'çılarla birlikte muhalif gurupların ortaklaşa hareket edebileceği bir geçiş dönemi hükümetinin kurulması, bu hükümetin hangi isimlerden oluşacağı, bölgedeki radikal İslamcıların varlığı ve bu yüzden dengelerin iyi hesaplanması gerektiği, kimyasal silahlar ve devrime destek veren aşiretler" gibi birçok konu ele alınmıştır.

CIA Başkanı David Patraeus'un Türkiye ziyaretinin sır gibi saklanması ve hiçbir yetkilinin resmi bir açıklama yapmaması, AKP hükümetinin Suriye halkına karşı gizli bir ihanet içerisinde olduğunu göstermektedir. Ayrıca Patraeus, küfrün terör şebekesi olan CIA'in başına geçmeden önce ABD'nin Irak işgalinden sorumlu komutanıydı. Irak'ta Müslümanlara karşı işlediği katliamlardan sonra bu adam ile AKP hükümetinin ilişki kurması büyük bir gaflet ve ihanet değil midir? Irak'ta bir milyona yakın çocuğun yetim kalmasından ve Amerikan askerlerinin Müslümanlara yaptığı her türlü çirkinlikten sorumlu olan bu adam, Suriye'deki Müslümanlar ve temiz devrimleri için nasıl iyi düşünceler besleyebilir?

"Operasyonel Mekanizma" adı altında yapılan bu görüşmeler ve hazırlanan tüm planlar, ABD öncülüğünde bölge devletlerinin de Suriye'de yaşanan katliamlarda öldürülen Müslümanları düşünmediklerini, aksine Esad gibi "İsrail" varlığının güvenliğini garantiye alacak, ABD ve Batı'ya itaat edecek ve demokrasiden vazgeçmeyecek bir hükümetin kurulması için çalıştıklarını göstermektedir. Türkiye'de bu sinsi plana ortak olarak ve destekleyerek, ellerini Müslümanların kanına bulaştırmış olan kâfir ABD ile aynı safta yer almaktadır.

Bugün Suriye'yi çepeçevre kuşatmış olan bölge devletlerine ve kâfir Batı'ya diyoruz ki; Allah'ın izni ile korktuğunuz şey başınıza gelecektir. Suriye'de Ümmet Hilafet'i ilan edip bir Halife etrafında toplanacak ve sizler kininizden gebereceksiniz! Ayrıca Suriye halkı, sizin güdümünüzde olan "Ulusal Konsey" tuzağını nasıl bozdu ise, direniş hattında mücadele eden gruplara nüfuz ederek devrimi çalma planlarınızı da aynı şekilde bozacak ve boşa çıkaracaktır. Suriyeli Müslümanlar bu mücadelenin bedelini, her gün yüzlerce şehidi toprağa vererek ödemektedirler. Bu yüzden Allah'ın izni ile ne kâfir ABD liderliğindeki Batı'nın, nede onunla işbirliği yaparak ortak tuzaklar hazırlayan bölge devletlerinin bu devrimi çalmaya, istikametini değiştirmeye gücü yetmeyecektir.

الَّذِينَ قَالَ لَهُمُ النَّاسُ إِنَّ النَّاسَ قَدْ جَمَعُواْ لَكُمْ فَاخْشَوْهُمْ فَزَادَهُمْ إِيمَاناً وَقَالُواْ حَسْبُنَا اللّهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ "İnsanlar onlara: İnsanlar size karşı toplandılar, artık onlardan korkun dedikleri halde bu onların imanları artırdı ve Allah bize yeter, O ne güzel vekildir dediler." [Âli İmran 173]

Devamını oku...

Özbekistan'daki İktidar Rejimi, İşte Böyle Davranmaktadır

  • Kategori Özbekistan
  •   |  

1964 doğumlu şâb Kerimov  Şevket, Hizb-ut Tahrir mensubu olmak suçlamasıyla 1999 yılında cezaevine atılmış ve dokuz yıl hapse mahkum edilmiştir. Nitekim süre 2008 yılında sona ermesine rağmen iktidar rejimin başı onun çıkmasını istememiş bilakis ona yeni bir üç yıl daha hüküm vermiştir. Bu verilen yeni süre de 2011 yılında sona ermesine rağmen aynı şekilde iktidar, onun çıkmasını istememiş bilakis ona 2014 yılına kadar ek üç yıl daha mahkumiyet vermiştir.

Cezaevi denetçileri, 2002 yılında onu, kendisine enfeksiyon bulaşması kastıyla bulaşıcı tüberküloz hastalığı isabet eden mahkumların odasına koymuşlar ve zaten bilfiil de bulaşmıştır. Nitekim gardiyanlar bunu, Devlet Başkanı ile onlardan kurtulmak isteyen mahkumların emriyle yapmaktadırlar.

Kerimov Şevket, tüberküloz hastalığı ile yaşamış ve her ne zaman süresi bitse mübarek Ramazan'ın 27. gecesi olan Kadir Gecesi'nde el-Muvafık 15.08.2012'de "San Krad" cezaevinde ölene kadar onu cezaevinde tutmak için kendisine başka bir süre eklemişlerdir. Nitekim akrabaları giderek onun temiz cesedini, mezkur cezaevinden teslim almışlardır.

Allah'tan, ona ve daha önce bu zalim rejim tarafından katledilen kardeşlerine rahmet diliyor ve onları, Subhânehu'nun buyurduğu şekilde haşretmesini temenni ediyoruz:

وَمَن يُطِعِ اللّهَ وَالرَّسُولَ فَأُوْلَئِكَ مَعَ الَّذِينَ أَنْعَمَ اللّهُ عَلَيْهِم مِّنَ النَّبِيِّينَ وَالصِّدِّيقِينَ وَالشُّهَدَاء وَالصَّالِحِينَ وَحَسُنَ أُولَئِكَ رَفِيقًا ذَلِكَ الْفَضْلُ مِنَ اللّهِ وَكَفَى بِاللّهِ عَلِيمًا "Kim Allah'a ve resule itaat ederse işte onlar, Allah'ın kendilerine lütuflarda bulunduğu peygamberler, sıddıklar, şehidler ve salih kişilerle beraberdir. Onlar ne güzel arkadaştır! Bu, Allah'ın bir lütfudur. Bilen olarak Allah yeter." [Nisa 69 70]

 

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- El-Fatih'in Beraatı... Hak Ortaya Çıkmış ve Batıla Uyanlar Hüsrana Uğramışlardır

Kalakila el-Lifa Mahkemesi, (Anayasal Düzeni Yıkmak) şeklindeki (50.) madde ile (Şiddet ve kaba kuvvetle otoriteye muhalefet etmeye çağırmak) şeklindeki (63.) madde altında suçlanan Hizb-ut Tahrir üyesi kardeş el-Fatih Abdullah İsmail'e yönelik 28.03.2011 tarihli (2570) sayılı bildirimin kaldırılmasına karar vermiştir.

Yargıcın okuduğu yazılı kararda, sanığın bu iki madde altında mahkum edilmesi için kanıtların yeterli olmadığı geçmiştir. Zira (suçlama konusu), dîni ve fıkhî konuşma konusu olup 141. maddeye dayalı olduğundan bildirim kaldırılmıştır.

Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti olarak, hakkın ortaya çıkmasının ardından deriz ki:

Birincisi: Hizbin şebâbına yönelik bu gibi suçlamalar, onların sadece hakka olan sebatlarını ve Nübüvvet Minhacı Üzere Raşidi Hilafet'i kurarak İslamî hayatı yeniden başlatma yolunda ilerlerken azimlerini artıracaktır.

İkincisi: Allah'ın nusretinin bir sınırı olmadığına inandığımız gibi kardeş el-Fatih'in suçsuz olduğuna ve eğrilik isteyip batıla uyanların hüsrana uğrayacaklarına da inanmaktayız.

إِنَّ اللَّهَ يُدَافِعُ عَنِ الَّذِينَ آمَنُوا إِنَّ اللَّهَ لَا يُحِبُّ كُلَّ خَوَّانٍ كَفُورٍ "Allah, iman edenleri korur. Muhakkak ki Allah, hain ve nankör olan hiç kimseyi sevmez." [Hac 38]

Üçüncüsü: Rejime dönük nasihatimiz şudur... Muhlis davet taşıyıcıları için suç üretmek yerine tutumunu gözden geçirmeli, Rabbine tevbe etmeli ve yaşama dair sistem ve metot olarak İslam ile hükmetmelidir. Umulur ki böylece ülkeye, insanlara, dahası Allah'ın hükümlerine muhalefet etmekten ve Allah'ın indirdiklerinden başkasıyla hükmetmekten dolayı Allah'ın hakkına karşı işlemiş oldukları şeylerden dolayı Allah onları affeder.

Dördüncüsü: Hakkı savunmak için savunma yapan avukat kardeşlerimize çok teşekkürlerimizi sunarız ki onlardan bazıları şunlardır:

1-Üstad İbrahim Abdullah Adem-Savunma Heyeti Başkanı

2-Üstad Mu'la Fazlusseyyid Mu'la

3-Üstad et-Tevm Muhammed Şemva Kabaşî

4-Üstad Samir Yunus Muhammed

5-Üstad Muhammed Said

Beşincisi: Hizb-ut Tahrir, zamanı gelmiş olan hatta iki mızrak boyu veya daha da yakın olan Raşidi Hilafet'i kurarak İslamî hayatı yeniden başlatmak yoluyla ümmetten zilletini kaldırma ve onu küfür rejimleri ile küfür fikirlerinden kurtarma yolunda ilerlemektedir.

وَيَوْمَئِذٍ يَفْرَحُ الْمُؤْمِنُونَ (4) بِنَصْرِ اللَّهِ يَنصُرُ مَن يَشَاء وَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ "İşte o gün, müminler de Allah'ın nusretiyle, zaferiyle ferahlayacaklardır. Allah dilediğine nusret, zafer verir. O, Azîz'dir, Rahîm'dir." [er-Rûm 4-5]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Mübarek Iyd-ul Fıtr'ı Tebrik Ederiz

Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti olarak, İslam ümmetinin mübarek Iyd-ul Fıtr'ını tebrik etmekten dolayı mutluluk duyar ve Mevlamız Azze ve Celle'den, ibadetlerimizi ve salih amellerimizi kabul etmesini ve bizleri rahmet ettikleri, bağışladıkları ve kendilerini Ramazan'da ateşten kurtardıklarından kılmasını temenni ederiz.

Kalplerimizi burkan acıyla sizleri tebrik ederiz. Zira bizler, on binlerce Müslüman kardeşlerimizin Myanmar'da soğukkanlılıkla katledildiklerine ve Müslümanların yöneticilerinden hiç birinin kılını dahi kımıldatmadıklarına tanık olmaktayız. Yine bizleri hüzün kaplamaktadır. Zira bizler, Suriye'deki halkımızın günlük olarak seri bir şekilde katledildiklerini, bütün dünyanın mücrim Beşar Esad'ın katliamlarını seyrettiklerini, dahası Beşar ile birlikte komplo kurduklarını ve Müslümanların da kardeşlerine karşı ciddi bir çalışma yapmaksızın onlarla birlikte ölü ve yaralıları saydıklarını takip etmekteyiz. Peki biz, şöyle buyuran Nebi [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in hadisinin neresindeyiz: مثل المؤمنين في توادهم وتراحمهم وتعاطفهم، مثل الجسد. إذا اشتكى منه عضو، تداعى له سائر الجسد بالسهر والحمى "Birbirlerini sevmekte, birbirlerine merhamet etmekte, birbirlerine şefkat göstermekte müminlerin misali, bir bedenin misali gibidir. Ondan bir uzuv rahatsız olsa, diğer uzuvlar uykusuzluk ve hararette ona iştirak ederler."

Amerika, ülkemiz -Sudan- ile birlikte parçalama ve koparma makinesi yönünde adımlarını hızlandırırken sizleri tebrik ederiz. Zira o, Nifaşa Anlaşması ile Güneyi ayırmasının ardından Doha Anlaşması ile de Darfur tiyatrosunu hazırlamaktadır. Aha şimdi de o, Addis Ababa'da düzenlediği anlaşmalar yoluyla Güney Kardufan ve Mavi Nil bölgelerini ayırma senaryosunu hazırlamak için tüm gücüyle çalışmaktadır.

Peki bizler, Darfur, Güney Kardufan ve Mavi Nil'deki kardeşlerimiz ajans savaşları yüzünden göç yaşayıp yerlerinden edilirlerken nasıl bayram kutlayıp sevinebiliriz ki!

Peki Sudan'ın bir çok bölgesindeki kardeşlerimiz sel ve taşkın trajedileri yaşarlarken nasıl kalplerimiz sevinçle dolabilir ki! Zira onların ne evleri ne yiyecekleri nede ilaçları bulunmaktadır. Dolayısıyla onlardan, kesinlikle şeri vacipleri olan yardımı yapmaksızın sadece uyarılarla yetinen ve hasarları sayan yöneticilerimiz sorumludurlar.

Halbuki şayet ümmetin bir Halifesi ve imamı olmuş olsaydı kafirler, binlercesini hatta yüz binlercesini değil bir tek Müslümanı bile öldürmeye cüret edemezlerdi.

Halbuki şayet ümmetin bir kalkanı olmuş olsaydı mücrim Beşar gibileri, onurlu Şam'ın evlatlarından tek bir tanesini bile öldürmeyi düşünemezlerdi.

Halbuki şayet ümmetin bir bekçisi olmuş olsaydı Amerika, Sudan'ı parçalamaya ve Ülkenin dört bir tarafındaki halkını evlerinden etmeye güç yetiremezdi.

Halbuki şayet ümmetin bir çobanı olmuş olsaydı halkımız, seller, yağmurlar ve taşkınlar nedeniyle kaybolmazlardı.

Dolayısıyla ümmetin görevi ve gördüğümüz gibi onun hali ümmetin, işlerinin ihsan ile gözetilerek dünyada mutlu olması ve ahirette de naîm cennetlerine nail olması -ki Allah'ın rıdvanı daha büyüktür- için derhal bu koruyucuyu, bu çobanı ve bu kalkanı oryaya çıkarmasını gerektirmektedir.

Nebi [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], şöyle buyurmaktadır:  إِنَّمَا الْإِمَامُ  جُنَّةٌ يُقاتَلُ مِنْ وَرَائِهِ وَيُتَّقَىْ بِهِ "İmam [Halife], ancak arkasında savaşılan ve onunla korunulan bir kalkandır."

Her yılınız hayırla dolsun.

Uyarı:

Resmî Sözcü, bayramın ikinci günü Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti Bürosu'nda öğleden önce saat 12:00'de Iyd-ul Fıtr tebriklerini kabul edecektir.

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER