Cumartesi, 07 Recep 1447 | 2025/12/27
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

-Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir, Cakarta'da İki Gün Sonra Kadınlara Dönük Küresel Bir Konferans Düzenleyecektir

Hizb-ut Tahrir / Merkezî Medya Bürosu, Hizb-ut Tahrir / Endonezya ile işbirliği içerisinde 22 Aralık 2012 Cumartesi günü, yaklaşık 1500 kadının toplanacağı ve "Kadın'ı, Yoksulluğa ve Sömürüye Karşı Koruyacak Olan Hilafet'tir" başlıklı kadınlara özgün küresel bir konferans düzenleyecektir. Bu önemli olayda, aşırı yoksulluğun, yaygınlaşan sömürünün ve gerek İslam dünyasında gerekse tüm dünyada milyonlarca kadını etkileyen ekonomik zulmün nedenleri tartışılacaktır. Nitekim konferans Cakarta'da düzenlenecek olup konferansa, kadınlar, kadın siyasî aktivistler, kadın medyacılar, gazeteciler, akademisyenler, öğretmenler, profesörler, üniversite öğrencileri, avukatlar, toplum liderleri ve çeşitli kadın dernek temsilcileri katılacaklardır. Afrika, Asya, Türkiye, Arap ülkeleri ve aynı şekilde Batı gibi dünyanın muhtelif bölgelerinden kadın konuşmacılar olacak ve kapitalist nizamın tehlikesinin etkisi ile serbest piyasa ekonomik sistemin kadın ve aileleri üzerindeki etkisini tartışacaklardır. Aynı şekilde İslam dünyasındaki siyasî liderlerin, kadınların hem malî haklarını korumada hem de kölelikten korunmalarında başarısız olduklarına ışık tutacaklardır.   Aynı şekilde konferansta, sadece İslam Anayasası'na dayalı olacak olan Hilafet Nizamı'nın detayları tartışılacak ve onun ümmetin işlerini gözetebilecek bütünsel politikası ile hükümlerinin nasıl olduğu açıklanacaktır. Zira kadınları yoksulluktan ve sömürüden koruduğu gibi onların maddî güvenliğini de garantileyen şeri hükümler yüz yıllar boyunca tatbik edilmiştir.

Hizb-ut Tahrir / Merkezî Medya Bürosu Üyesi Nesrin Nevaz, şöyle bir değerlendirmede bulunmuştur: "Gerçekten çok uzun bir zamandır kapitalist Batılı ülkeler, kapitalist sistem ile serbest ekonomik sistemin her ikisinin ekonomik istikrarı ve kadınların refahını en güzel bir şekilde gerçekleştireceği şeklinde dünyaya fanteziler yaymaya devam etmektedirler. Aslında büyümenin sürdürülmesi için ağır faiz ve riba sistemini yücelten erozyona uğramış bu ideoloji, açgözlülük ve borçlar üzerine kurulu olup kararsız bir ekonomik ve sınır tanımayan işsizlik üretmektedir. Aynı şekilde serveti, yoksullar pahasına küçük zengin bir azınlığın elinde toplamaktadır. Dolayısıyla bu, servetin dağılımında zulme ve yoksulluğun artmasına neden olmakta, buda dünya çapındaki milyonlarca kadını etkilemekte ve birçoğunu da fabrikalarda, çiftliklerde, muhtelif işlerde çalışmak için hicret etmeye sevk etmektedir. Nitekim genellikle de yaşamak ve hayatta kalmak için kölelik benzeri koşularda çalışmaktadırlar. Ayrıca İMF ve Dünya Bankası'nın sunduğu kredi sistemi ile aynı şekilde özelleştirme, tekelleşme ve balın içindeki zehir olan imtiyazlar gibi serbest piyasa sistemi, kaynakları bakımından dünyanın en büyük servetlerine sahip olan İslam ülkelerini, gelişmekte olan ülkeler olmaya sevk etmekte olup bunların tamamı da kapitalist Batılı ülkeler ile kuruluşlarının toplam gelirlerini yükseltmek içindir. Nitekim kapitalist Amerika'nın rüyası, insanlığın kabusudur. Zira hem dünyayı hem de dünya kadınlarını, derme çatma hızlı tren ekonomisi oyunu üzerinde taşımaktadır."

"Aynı şekilde kapitalist ideoloji, bireysel menfaati ve ekonomik kârı, yaşamın temel hedefi kılmakta olup sadece maddeci ve tüketici toplumlar doğurmaktadır. Zira kârın garantilenmesi, kadının onurunun ve refahının garantilenmesine egemen olmaktadır. Dolayısıyla buda sömürünün ve köleliğin yaygınlaşmasına neden olmaktadır. Buna ek olarak hükümetlere ve şirketlere dönecek olan gelirlerin yükselmesini korumak için kapitalist ülkeler, (kadınların düzeyini yükseltmek) iddiasıyla iş dünyasına girmeleri için kadınlara baskı uygulayarak kadının değerini, servet üretmedeki rolüne göre belirlemekte, hem geçiminin sağlayıcısı hem de evinin mürebbisi olması için kadına ağır yük yüklemekte, analık mefhumuna savaş açmakta, kadınları evlatlarıyla zaman geçirmekten mahrum etmekte ve kadınlar, bununla evlatlarının ve gözetimleri altındakilerin mürebbisi olma noktasındaki esas rolleri arasında pazarlık yapmaya mecbur bırakılmaktadırlar. Halbuki kadınların, gelecek nesillerin mürebbisi olmalarına rağmen. Bundan dolayı kapitalizm, kadını alınıp satılır kıldığı gibi kadınları, ekonominin köleleri yapmasının yanı sıra onlarla bir eşya ve servet üretim makineleri gibi muamele etmektedir."

"Bu nedenle tüm bunlara bir son vermek gerekir ki zaten İslam dünyasındaki kadınlara dönük yeni bir siyasî ve ekonomik bakışın vakti de gelmiştir. Zira maddî kârdan önce insanların gözetimini sağlayacak yeni bir sisteme ihtiyaç vardır ki bu sistem, içgüdülerin hükmetmeyeceği ve gelişmiş bir ekonomi için serveti insanlar arasında adil bir şekilde dağıtmak yoluyla yoksulluğu ortadan kaldıracak olan doğru bir sistem olduğu gibi refahın ve ekonomik adaletin arasını birleştiren ve servetini ümmetin enkazının üzerine bina etmeyen sahih ekonomik politikaları benimseyen bir sistemdir. Yine bu sistem bünyesinde, kadınları fakirliğe ve köleliğe karşı koruyacak ve onlara servet üreten bir eşya gibi değil de onurlu bir insan olarak bakacak fiili model olan dünya kadınları barındıran bir sistemdir. İşte bu bakışı benimseyen ise Hilafet Sistemi'dir. Zira o, analık hakkını gözeteceği gibi kadının gözetimini, erkek akrabalarının üzerine sürekli olarak farz kılacak olan bir devlettir. Dolayısıyla o, kadınların hakları için yanlış bir bakış sunan devlet değildir. Dahası kadınların, güvenli, korunaklı ve sömürü ve zulümden hali şartlarda çalışma hakları da vardır."

"Bizler, zulmün bitişine ve dünya kadınları üzerine uygulanan zalim ekonomiye tanıklık etmeyi arzulayan ve yoksulluğu ve köleliğe dönük gerçek çözüm arayan tüm kadınları, bu önemli konferansta bizimle birlikte olmaya davet ediyoruz. "

أَفَمَنْ أَسَّسَ بُنْيَانَهُ عَلَى تَقْوَى مِنَ اللّهِ وَرِضْوَانٍ خَيْرٌ أَم مَّنْ أَسَّسَ بُنْيَانَهُ عَلَىَ شَفَا جُرُفٍ هَارٍ فَانْهَارَ بِهِ فِي نَارِ جَهَنَّمَ وَاللّهُ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ "Binasını Allah korkusu ve rızası üzerine kuran kimse mi daha hayırlıdır, yoksa binasını yıkılacak bir uçurumun kenarına kurup onunla beraber kendisi de çöküp cehennem ateşine giden kimse mi? Şüphesiz ki Allah zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.." [et-Tevbe 109]

Editörden notlar:

1- Konferans; 22 Aralık 2012 akşamı saat 21:00'de Sudirman Grand Sahid Jaya Oteli'nin 86 Nolu Puri Ong Salonunda yapılacaktır. Cakarta 10220 / Endonezya.

2- Basın Konferansı da saat 12:00'da aynı yerde yapılacak olup medya lisansı talep edilecektir.

Bilgilenme, röportajlar ve lisanslar için iletişim: Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

3- Sadece kadın gazeteciler ile kameramanların ana salona girmelerine izin verilecek olup erkek gazeteciler ile kameramanların da basın konferansına katılmalarına izin verilecektir.

4- Konferans, şu adres üzerinden canlı yayınlanacaktır: www.htmedia.info


Dr. Nesrin Nevaz
Hizb-ut Tahrir
Merkezî Medya Bürosu Üyesi

Devamını oku...

Amerika ve Müttefikleri, Yönetim İçin Koalisyonu Hazırlamak ve Uluslar arası Girişimleri Desteklemek İçin Zamana Karşı Yarışmaktadırlar Bu ise Dâr-ul İslam'ın Merkezi İslamî Hilafet'in Kendilerinin Önüne Geçmesinden Korktukları İçindir

  • Kategori Hizb
  •   |  

Son günlerde Suriye krizini çözmeye dönük siyasî girişimler dikkat çekici bir şekilde tırmanmakta olup bu girişimlerden sonuncusu, 17-18.12.2012 günlerinde medya organlarının aktardığı ve halada aktarmaya devam ettiği Erdoğan'ın girişimi olmuştur. Buda siyasî çevrelerin bunu ciddiye aldığına ve bu ciddiyetin boyutunu, kuvvetli bir şekilde "yenilikçi" olarak itibar ettiği Suriye rejiminin yanında duran ve her zaman olduğu gibi her defasında da bunu reddetmeyen Moskova'nın daha da artırdığına delalet etmektedir! Nitekim planın en bariz olanı, "Beşar'ın, 2013 yılının ilk üç ayında iktidarı terk etmesi ve geçiş aşamasında iktidarı Ulusal Koalisyona teslim etmesidir..." Aynı şekilde ciddiyetin boyutunu artıran bir husus da Suriye Devlet Başkanı Yardımcısı Şara'nın, 15.12.2012'de Lübnan haberler kanallarıyla gerçekleştirdiği ve medya organlarının 17.12.2012'de yayınladığı röportajda yapmış olduğu açıklamadır ki o açıklamasında şöyle demiştir: "Suriye'nin varlığının savunulması ve herhangi bir şahıs yada rejim için bir savaşılmaması gerekmektedir." Zira Amerika, rejimi ve simgelerini gözetmektedir. Dolayısıyla Şara, bu açıklamada Amerika'nın yeşil ışık yakmadığını açıklamamıştır. Buda bu açıklama ile Erdoğan'ın girişimi birleştirildiğinde, yönetimin koalisyona teslim etme planının yakın olduğunu göstermektedir. Belki bu hususta Şara'nın da bir payı olabilir...!

İşte tüm bu göstergeler, mevcut girişimlere, özellikle de Erdoğan'ın girişimine verilen ciddiyetin boyutunun çok büyük olduğuna delalet etmektedir. Nitekim Amerikan Büyükelçisi Ford'un fabrikasının 11.11.2012'de koalisyonu üretmesinden bu yana Amerika ile müttefikleri bu girişimler için bir atmosfer oluşturmuşlardır... İşte bu zamandan bu yana Amerika ile müttefikleri, koalisyona dönük yardımlar... tanınmalar ile ilgili atmosferler oluşturmak için hatları beslemektedirler. Zira Amerika, ortaya çıkmasından bu yana bunu gizli olarak tanıdığı gibi 12.12.2012 de Marakeş Konferansı akşamı alenen tanımış ve buna müteakiben 13.12.2012'de konferansın yapıldığı günde yüzü aşkın toplanan ülkeler tanımışlardır! Sanki onlar, bunu yapmak için Amerika'nın iznini beklemektedirler! İşte tüm bunlar, Beşar ajanından sonra gelecek olan alternatifin koalisyon olması içindir! Zira onun rolü neredeyse bitmek üzere olup daha önceki benzerlerine yaptıkları gibi onu da ölüm çukurlarına atacaklardır.

وَكَذَلِكَ نُوَلِّي بَعْضَ الظَّالِمِينَ بَعْضًا بِمَا كَانُواْ يَكْسِبُونَ "İşte böylece işledikleri günahlardan ötürü zalimlerin bir kısmını diğer bir kısmının peşine takarız." [En'am 129]

Hakeza efendilerinin kendilerine bir şeyler verecekleri bekleyerek yada Şeytan'ın tabiilerine söz verip onları ümitlendirdiği gibi efendilerinin ümitlendirdiği vaadi umarak Allah'a, Resulüne ve müminlere ihanet edenler bizzat bu ajanlardır.

يَعِدُهُمْ وَيُمَنِّيهِمْ وَمَا يَعِدُهُمُ الشَّيْطَانُ إِلا غُرُورًا " (Şeytan) onlara söz verir ve onları ümitlendirir; halbuki şeytanın onlara söz vermesi aldatmacadan başka bir şey değildir." [en-Nisa 120]

Bu girişimlerin arkasında Amerika vardır. Dolayısıyla Erdoğan ve rejimi, 02.10.2012'de Ulusal Konsey'den 11.11.2012'deki Ulusal Koalisyon'a, 08.12.2012'deki Antalya Askerî Konsey'e ve bu konsey ile koalisyonun kız kardeşlerine kadar Amerika'nın Suriye'ye dönük politikasının ön hattıdır! Ancak dışarıda üretilen koalisyon ve konseylerin, gerek içerideki halktan gerek Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in râyesini taşıyan insanlardan gerekse de devrilmek üzere olan rejime karşı insanları savunan sadık ayaklanmacılardan gerekli desteği almadığını fark etmeleri Amerika ile müttefiklerinin uykularını kaçırmaktadır... Bu nedenle Amerika'nın, Güvenlik Konseyi'nden, Beşar otoritesinin kendisine aktarılmasının ardından koalisyonu koruyacak uluslar arası güçlerle ilgili bir karar çıkarmaya kast etmesi çok uzak olmadığı gibi aynı şekilde bu kararırın önceliklerinin de kimyasal silah konuşmalarının, Beşar'ın ardından güvenlik sorunlarının çözümünün kışkırtılmasının, patriotların dikilmesi gürültülerinin ve dünyadaki terörizmin anası bizzat Amerika olmasına rağmen Suriye'deki bazı İslamî hareketlerin terörizm olarak suçlanmasının olması da çok uzak değildir!

 

Ey Müslümanlar, Ey Sadık Ayaklanmacılar!

Akıtılan kanlarınızın ve göstermiş olduğunuz fedakarlıklarınızın boşa gitmesi doğru olmaz. Dolayısıyla ne şekilde adlandırılırsa adlandırılsın laik sivil demokratik cumhuriyet rejiminin tatbik edilmeye devam edilmesinin sonucu bu şekilde olacaktır. Zira o, beşerin yapmış olduğu bir anayasa olup parçalanan İslam ülkelerindeki belanın ve sefaletin nedeni de odur... O halde özellikle tam da nusretin hilali doğmak üzereyken ve Allah'ın izniyle onun ortadan kalkmasından korkulmuyorken Dâr-ul İslam'ın merkezi Şam ülkesinde şeytanî ümitlerini gerçekleştirme noktasında Amerika ile müttefiklerine imkan vermeyiniz. Zira işte azim ordularınız ilerlemekte ve Beşar ile aveneleri de kahrolmakta olup sabırla birlikte nusret vardır... Nitekim sizler, rahatınıza karşılık canlarınızı feda ettiniz. Kayda değerdir ki sizler, dünya ve ahiretin izzetini asla zayi etmediniz. Peki o halde Şam toprakları nasıl olur da İslam'dan başkasıyla yönetilebilir ki?

أَفَحُكْمَ الْجَاهِلِيَّةِ يَبْغُونَ وَمَنْ أَحْسَنُ مِنْ اللَّهِ حُكْمًا لِقَوْمٍ يُوقِنُونَ "Yoksa onlar hala cahiliye hükmünü mü istiyorlar. İnanan bir kavim için Allah'tan daha iyi hüküm veren mi vardır?" [el-Maide 50]

Peki o halde Şam halkı, nasıl olur da İslam Nizamı'ndan başkasından güven, güvenlik, hidayet ve itminan talep edebilirler?

فَمَنِ اتَّبَعَ هُدَايَ فَلا يَضِلُّ وَلَا يَشْقَى* وَمَنْ أَعْرَضَ عَنْ ذِكْرِي فَإِنَّ لَهُ مَعِيشَةً ضَنْكًا "Her kim Benim hidayetime tabi olursa o sapmaz ve bedbaht olmaz Her kim de zikrimden yüz çevirirse, şüphesiz onun sıkıntılı bir hayatı olur." [Tâha 123 124]

Ey Müslümanlar, Ey Sadık Ayaklanmacılar!

Burası iki sığınaktan biri olacaktır: Ya içerisinde nifakın değil imanın olduğu sığınak yada içerisinde imanın değil nifakın olduğu sığınak. O halde sömürgeci kafirler ile ajanlarının sığınıkları olan nifak sığınaklarının, laik demokratik cumhuriyetle yönetmesi için omuzlarınıza koalisyonu dikmelerinde başarılı olmalarına imkan vermeyiniz. Zira o zaman sizler, kendisine karşı çıktığınız rejime geri dönmüş olacaksınız. Dolayısıyla mesele, sadece yüzlerin makyajlanıp güzleştirilmesiyle kalmayacak ve bir ajan bir başka ajanla değiştirilecektir... İşte o zaman sakınmış olduğunuz zulme ve sefalete atılmış olacağınız gibi kanlarınız sizleri Rabbine şikayet edecek, fedakarlıklarınız katında hiçbir kimseye zulmedilmeyecek olan kimsenin yanında sizlerle tartışacaktır. Böylece hem kaybedenlerden hem de pişman olanlardan olacaksınız ve pişmanlık da hiçbir fayda vermeyecektir. Böylece de ipliğini sağlamca büktükten sonra çözüp bozan (kadın) gibi olacaksınız!

O halde imanın sığınağının, Hilafet için çalışanların sığınağının, doğruluk ve ihlasın sığınağının, izzetin sığınağının ve insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetin sığınağının başarılı olması için tüm gücünüzle çalışınız...

وَلِلَّهِ الْعِزَّةُ وَلِرَسُولِهِ وَلِلْمُؤْمِنِينَ وَلَكِنَّ الْمُنَافِقِينَ لا يَعْلَمُونَ "Oysa izzet Allah'ın, Resulünün ve müminlerindir. Ancak münafıklar bilmezler." [Münafikun 8]

Ey Müslümanlar, Ey Sadık Ayaklanmacılar!

Hizb-ut Tahrir sizden ve sizinle birlikte olup bu zorba yönetimin ardından İkinci Raşidi Hilafet'i kurmak amacıyla güç sahibi tüm muhlislerden nusret talep etmek için elini uzatmaktadır. Aynen Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in bunu müjdelediği gibi:

ثمَّ تَكُونُ جَبْرِيَّةً فَتَكُونُ مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ تَكُونَ ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ أَنْ يَرْفَعَهَا ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةً عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ "Sonra zorba diktatörlük olacaktır. Böylece Allah'ın olmasını dilediği kadar olacak, sonra kaldırmayı dilediğinde onu da kaldıracaktır. Sonra (yeniden) Nübüvvet Minhacı üzere [Raşidi] Hilafet olacaktır." [Ahmed ve Taylasî tahric etti]

Sizler, kuvvet sahiplerisiniz. O halde İslam'a ve ehline nusret veriniz, Hilafet için çalışanlara nusret veriniz ve Allahu Subhânehu ile Resulü [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'e nusret veren ensarlar gibi olunuz. Zira Allah onlardan onlar da Allah'tan razı olmuşlar, efendileri Sa'd Bin Muaz'ın ölmesiyle Rahman'ın arşı titremiş ve onun cenazesine melekler eşlik etmiştir. İşte tüm bunlar; İslam yönetimini kurmak için Allah'a, Resulüne ve müminlere nusret veren Sa'd ve kavminin yaptığı bu azim amelin bir ikramıdır.

Ey Şam halkı, bir komutan ehline asla yalan söylemez. Dolayısıyla Hizb-ut Tahrir, sizleri müjdeleyip uyarmaktadır: Allahuteala'nın şu kavliyle müjdelemektedir:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِنْ تَنْصُرُوا اللَّهَ يَنْصُرْكُمْ وَيُثَبِّتْ أَقْدَامَكُمْ "Ey iman edenler! Eğer siz Allah'a [Dinine ] nusret verirseniz Allah da size nusret verir ve ayaklarınızı [Dini üzere] sabit kılar." [Muhammed 7]

Ve el-Kavî ve el-Aziz'in şu kavliyle de uyarmaktadır:

وَلا تَرْكَنُوا إِلَى الَّذِينَ ظَلَمُوا فَتَمَسَّكُمُ النَّارُ وَمَا لَكُمْ مِنْ دُونِ اللَّهِ مِنْ أَوْلِيَاءَ ثُمَّ لا تُنْصَرُونَ "Sakın zulmedenlere meyletmeyin; sonra size ateş dokunur. Sizin Allah'tan başka dostlarınız yoktur. Sonra yardım da göremezsiniz!" [Hud 113]

O halde bu ikisi için Allah'a söz veriniz ve sadıklardan olunuz. Zira Allah sizlerle beraberdir ve asla amellerinizi eksiltmeyecektir.

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Amerika, Geçiş Sürecinin Liderliğini Pazarlaması İçin Şişesinden Faruk Şara'yı Çıkarmaktadır

17.12.2012'de  Kasap Beşar'ın Yardımcısı Faruk Şara, mücrim Suriye rejiminin yanlısı Hizbullah'a bağlı el-Ahbar Gazetesi aracılığıyla, faşist Suriye rejiminin bir benzerine izin vermeye alışık olmadığı birtakım görüşler ifade etmek için "askerî  barikatları geçtikten sonra evine bir araba ulaştı" şeklinde şüpheli bir izlenim bırakmıştır. Dolayısıyla buda otomatik olarak bu iğrenç izlenimin arkasında "kim"  ve "nelerin" olduğunu düşünmeye sevketmektedir!

Faruk Şara'nın rejimin araçlarından birisi olduğunu ve onun karar vericilerinden olmadığını anlamak çok zor değildir. Nitekim Amerika onun hakkında, ajanı Beşar'a alternatif olarak Yemen tarzı müflis bir düşünce düşünmüştür. Bundan dolayı Amerika onu, mücrim Suriye rejiminin herhangi bir rüknünün kendisine kötülükle dokunması yasak olan kırmızı bir çizgi olarak belirlemiştir. Bu ise bunun gerekli olduğu ve Amerika'nın arzu ettiği içindir. Sonra bu Amerika'nın çözüm halakaları iyice daralmış olup ayaklanmanın kıvılcımı başkente ve dumanı da ajanı Beşar'ın sarayına kadar girmiştir. Dolayısıyla Amerika, artık çözümleri ertelemenin faydalı olmadığını görmüş ve şişesinden ölü bir girişimi sunması için Faruk Şara'yı çıkarmıştır. Zira Amerika ile yeryüzünde kendisi için yenilgiden ve utançtan başka bir şey gerçekleşmeyecek olan ajanı Beşar'ın rejiminin düştüğü derin çıkmaz ifşa olmuştur. Evet, Amerika, geçiş sürecinin liderliğini pazarlaması için Şara'yı deliğinden çıkarmıştır. Özellikle de durumlar, gerek kendisi gerekse de ajanı kasap Beşar üzerinde ciddi bir baskı oluşturuyorken. Dolayısıyla bu, her şeyin önüne geçebilir. Zira Amerika'nın daha önce halkını öldürmesi için Esad'a mühlet vermesi uygun iken şuan onun için bu uygun değildir. Çünkü artık zaman, kendisi için bir tehdit haline gelmiştir. Dolayısıyla genel olarak Amerika'nın manzarası hakkında şöyle diyebiliriz: Çözümlerde ve değerlerde iflas etmiş, hareket alanı daralmış ve artık hiçbir faydası olmayan katliam ve cürüm yolundan başka bir yolu da kalmamıştır... Buda vatandaşlardan çoğunun kendisini kınamasının yanı sıra güvenlik çözümünün tercihini benimsemede başarısız olduğu ortaya çıkan Şara'ya eşi benzeri görülmemiş bir adım için izin verilmesi, rejim ile Devlet Başkanı'nın son derece zayıf olduğunu göstermektedir... Buda Şara'nın, kendisini diğer tarafa kabul ettirmek için mutedil, özgür görüş sahibi, dengeli tutum sahibi, uzlaşmacı bir lehçesi olan biri olarak pazarlamak ve Amerika'nın planını başarmak içindir.

Esad'ın bundan önce Suriye'yi terk etmeyeceğini açıkladığında onun bu konuşması, yönetimdeki durumunun çok zor bir sürece girdiği anlamına gelmektedir. Zira o, kendi taifesinin olduğu bölgeye kaçacak ve burada korunacaktır. Buda başkentte bir boşluk oluşturacaktır. Dolayısıyla şimdilerde askerî durumlar bu yöne doğru bir baskı yapmakta ve Amerika da bu boşluğu Faruk Şara'nın doldurmasını istemektedir...  Binaenaleyh şöyle diyebiliriz; Amerika için durum, çok kritik bir hal almıştır. Bundan dolayı Şara'nın konuşması ve rejimin de susması talimatını vermektedir. Bizler de mücrimlerin vaftiz babası Faruk Şara'ya deriz ki; efendine deki; "Sen ve Beşar cehenneme gidin." Allahuteala'nın izniyle sen de cehenneme onun yardımcısı olarak gireceksin. Vallahi bizler, her ikinizi ve rejiminizi kökünden söküp atıncaya ve her ikinizi yıkıncaya kadar evlerimize dönmeyeceğiz. "

Ey Nusret Şam'ındaki Müslümanlar ve Kuvvet Ehlinin Evlatları!

Sizlerin, dininiz ile babalarınızın, analarınızın ve evlatlarınızın kanları üzerinde pazarlık yapması olacak şey değil... Zira sizler, gerçekten çok ama çok büyük bir bedel ödediniz. Dolayısıyla Raşidi Hilafet'i kurmaktan başkası buna eşdeğerde değildir. O halde onu, dârınızın merkezi yapınız ve "Bu Allah İçin, Bu Allah İçin" şeklinde ilan etmiş olduğunuz şey üzerine sabit kalınız. Vallahi o, sizlerin düşmanı olan kafir kapitalist Batılı ülkeler ile onların ajanları olan Ruvaybida yöneticilerin akıllarını kaçıracaktır. Vallahi sizler, onunla güçlü ve onsuz çer çöp gibi olacaksınız. Şimdi bizler, kuvvet ehlinden olan evlatlarımıza, özellikle de hala görev yapmaya devam eden subaylara sesleniyoruz: Dininiz, ümmetiniz ve halkınızla birlikte olunuz, onların dinlerine nusret veriniz ve Allah ile anlaşma yapmaları için elinizi, Hizb-ut Tahrir şebâbından Hilafet'i kurmak için çalışan davet ehline uzatınız ki Allahuteala'nın şu kavlindeki emrine riayet ederek Müslümanlar arasında Allah'ın hükmünü ikame etsinler:

إِنَّ اللَّهَ يَأْمُرُكُمْ أَنْ تُؤَدُّوا الْأَمَانَاتِ إِلَى أَهْلِهَا وَإِذَا حَكَمْتُمْ بَيْنَ النَّاسِ أَنْ تَحْكُمُوا بِالْعَدْلِ إِنَّ اللَّهَ نِعِمَّا يَعِظُكُمْ بِهِ إِنَّ اللَّهَ كَانَ سَمِيعًا بَصِيرًا "Muhakkak ki Allah, emanetleri sahiplerine iade etmenizi, İnsanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi emreder. Allah size ne kadar güzel öğütler veriyor! Şüphesiz Allah her şeyi işiten ve her şeyi görendir." [Nisa 58]

Böylece hem Müslümanlara hem de gayrimüslimlere onunla ihsanda bulunsun.


Hizb-ut Tahrir
Suriye Vilayeti
Medya Bürosu Başkanı
Mühendis: Hişam el-Baba

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Mescid-il Ahmar Katliamının Yıldönümünde Pakistan'daki Amerikan Savaşının Güçlendirilmesi Suçundan Sorumlu Olanların Mahkemeye Verilmesi Gerekmektedir Zira Mescid-il Ahmar Operasyonu, "Terörizme" Karşı Savaş Gerekçesi Altında Amer

Pakistan Yüksek Mahkemesi, Mescid-il Ahmar'a yönelik muhasara ve saldırı sırasında kurban düşenlerden sorumlu olanların kimler olduğunu öğrenmek amacıyla bir yargı komisyonu oluşturulacağını açıklamıştır. Nitekim mahkeme, operasyonun bariz liderlerinden birinin mevcut ordu komutanı General Eşfak Pervez Keyâni olduğunu bilmesine rağmen bu komisyonun oluşturulmasını emretmiştir. Zira o vakit o, Pakistan Genel İstihbarat Başkanı olduğu gibi eski komutanı General Pervez Müşerref'in emirlerine binaen Mescid-il Ahmar katliamında esas rol oynayan ana oyunculardan biri olmuştur. Dolayısıyla Mescid-il Ahmar operasyonu, "terörizme" karşı savaşta Pakistan'ın rolünü değiştiren bir nokta olmuştur. Zira askerî liderlik içerisindeki hainler tarafından Pakistan ordusunun "fitne" savaşının içine çekildiği askeri operasyonlar silsilesinin başlangıcı olmuştur. Dolayısıyla Pakistan'daki Kabileler Bölgesi'nde öfkeyi alevlendiren operasyonun vahşî yolunu ateşlemiş ve operasyon, Amerika'nın Svat Vadisi'nde ve ardından da Kabileler Bölgesi'nde tutuşturduğu fitne savaşı kıvılcımının tetikleyicisi olmuştur.

Mescid-il Ahmar operasyonunun akabinde Müşerref, Pakistan / Kabileler Bölgesi'nde asker sayısının artırılmasını ve en büyük askerî operasyonlara zemin hazırlamak için bu bölgedeki çatışmaların yükseltilmesini emretmiştir. Nitekim 12 Temmuz 2007'de ABD'nin Güney ve Orta Asya'dan sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı Richard Boucher, Mescid-il Ahmar operasyonundan dolayı Müşerref'i kutladığı sırada şöyle demiştir: "Pakistan'ın vizyonu işte budur. Dolayısıyla Devlet Başkanı Müşerref, sınır bölgelerindeki "Talibanları" durdurmaya ve aynı şekilde Mescid-il Ahmar Camisi gibi kentsel alanlardaki aşırıcılığa son vermeye yönelik azmini kanıtlamıştır. Dolayısıyla Amerika'nın gerekli ulusal çıkarlarından biri de Pakistan'ın bu vizyonu gerçekleştirmeyi başarmasıdır."

Müşerref'in düşmesinin ardından, Richard Boucher'un bahsetmiş olduğu bu vizyonu gerçekleştirme sorumluğunu General Keyâni yüklenmiştir. Zira yaklaşık dört milyon Müslümanın yerinden edilmesine yol açan operasyonlarda kardeşleriyle savaşmaları için Svat'taki Müslüman Pakistan ordusunun askerlerine liderlik etmiştir. Dolayısıyla bu, Pakistan'ın ortaya çıkmasından bu yana Pakistan halkının en büyük yerinden edilmesi olmuştur. İşte o zamandan bu yana, Amerikan dolarlarının finanse edilmesiyle tutuşturulan ve Amerika'nın bölgedeki çıkarlarının garantilenmesi hedeflenen savaşta on binlerce sivil ve asker ölmüştür. Bu yüzden Yüksek Mahkeme, bir yargı komisyonunun oluşturulmasını emretmiş olsa bile General Keyâni ve Dışişleri Bakanı Hina Rabbani Khar Brüksel'de, Batılı efendilerini destekleyeceklerine, bu devam eden cürümsel savaşa Pakistan'ın desteğinin garanti olduğu gibi Richard Boucher'un Pakistan'a dönük vizyonunun uygulanmasının da garanti olduğuna dair söz vermişlerdir. Nitekim ajanı General Müşerref tarafından uygulamaya konulan ve hala Amerika'nın Pakistan'daki bekçisi General Keyâni tarafından tatbik edilen Amerika'nın Pakistan'a dönük vizyonu işte budur.

Ancak Hizb-ut Tahrir'in de, Pakistan Silahlı Kuvvetleri'nin, bölgedeki Amerikan "ihalelerini" değil de halkını korumak için kullanılacak olduğu Pakistan' dönük alternatif bir vizyonu vardır. Nitekim hizbin vizyonlarından biri de Pakistan Silahlı Kuvvetleri'ni, Amerika'yı bu bölgeden çıkarmaya zorlamak için Peştun Bölgesi'ndeki kardeşleriyle birlikte yan yana durdurmak ve Afganistan, Pakistan ve Orta Asya'yı, İkinci Raşidi Hilafet'in gölgesindeki tek bir İslamî Devlet altında birleştirmektir. Zira Keşmir'i Hindistan devletinin pisliklerinden kurtaracak, vatandaşlarına semavî hükümleri tatbik edecek ve İslamî ülkelerin kaynaklarını halkının maslahatı için kullanacak olan Hilafet'tir.

Peki o halde ey nusret ehli! Pakistan için destek vermeye değer gördüğünü vizyon hangisidir? General Keyâni'nin vizyonu mu yoksa Hizb-ut Tahrir'in vizyonu mu?

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Sanaa'daki Rusya Büyükelçiliği, Hizb-ut Tahrir Heyetini Kabul Etmeyi Reddetmiştir

Hizb-ut Tahrir / Yemen Vilayeti 19.11.2012 pazartesi günü, Rus Güvenlik Güçleri'nin 06.11.2012'de Moskova ve varoşlarında Hizb-ut Tahrir'e üye olmaları suçlamasıyla tutukladıkları, silah bulundurdukları suçlamasını uydurdukları ve öldürmekle tehdit ettikleri çok sayıdaki Müslümanları serbest bırakması için ülkesinin hükümetiyle konuşması amacıyla Sanaa'daki Rusya Büyükelçisiyle görüşmek için Rusya Büyükelçiliği'ne gitmiştir. Dolayısıyla Rus Güvenlik Güçleri, hiçbir suç işlemedikleri halde onların ailelerini ve akrabalarını takip etmeyi ve sıkıntı vermeyi durdurmalıdırlar...

Ancak Sanaa'daki Rusya Büyükelçiliği, adeti olduğu üzere yönetmenlik kararı gereği beklemesini istediği heyet ulaştığında ertelemiş ve Büyükelçi'nin heyetle görüşmek istemediğini ifşa etmemiş ve on küsur gün boyunca bu hal üzere kalmaya devam etmiştir.

Rusya Büyükelçiliği'nin önündeki Hizb-ut Tahrir / Yemen Vilayeti heyeti, Rusya hükümetinden mezkur tarihte tutuklanan Müslümanların serbest bırakılmasını talep eden Hizb-ut Tahrir / Yemen Vilayeti'nin mektubunu 02.12.2012 Pazar günü Rusya Büyükelçiliği'ne teslim etmiştir. Ayrıca mektupta, Rusya hükümetinin Hizb-ut Tahrir'i çok iyi bildiği, kartları karmaya gerek olmadığı, Rusya'nın dünkü komünizm olmak yerine bugün kapitalist olduğu, ancak Rus kamuoyunun dikkatlerinin Sovyet yöneticileri dönemindeki aynı üsluplara çekildiği zikredilmiştir.

Ayrıca mektuba, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in, Rusya'nın Stavropol şehrindeki okul idaresinin Müslüman kız öğrencilerin başörtü takmalarını yasaklamasıyla çakışan İslam'a saygı hakkındaki konuşması da eklenmiştir! Rusya'nın Müslümanlara karşı tutumu, Hilafet Devleti kurulup İslamî hayat yeniden başladığında tamamen farklı olacak olup Hilafet'in fecrinin doğmasının yaklaşması ve hızlanmasıyla birlikte, doksanlardan bu yana Şanghay Örgütü'nü kurması, Çin ile Batı Türkistan'da onunla ilişkili olan iktidar rejimlerinden her biriyle yan yana hareket etmesi, sonra tutuklama, işkence ve iğrenç cürümler yoluyla Hizb-ut Tahrir'e yönelik çılgın kampanyasında Özbekistan'daki mücrim Kerimov'u desteklemesi ve bugün de Suriye kasabı Beşar'ın arkasında durması Rusya'nın paniklediğinin kanıtıdır.

Rusya'nın İslam hakkındaki tutumu, yeni değildir. Zira "1917" yılında Bolşevik Devrimi gerçekleştiğinde Osmanlı Hilafet Devletine karşı "1914-1918" Birinci Dünya Savaşı'nda savaşmaktan da çekilen bizzat odur. Nitekim Sovyetler Birliği'nin İslamî Karadeniz havzası ile onun arkasındaki İslam ülkelerini işgal ettiğinde burasını tekeline aldığı sonra da bunu Batı Türkistan'ın takip ettiği de açıkça ortaya çıkmıştır.

Rusya hükümeti, Müslümanları gözetecek ve onları destekleyecek Müslümanların bir gözeticisi olmadığından dolayı Müslümanların İslam'ına cüretkar olmaktadır. Dolayısıyla o, özgürlüklere çağıran, kapılarını insan fıtratına aykırı olan boyuta ulaşacak derecede açan kapitalist hadarata sahip olan Avrupa ülkelerinin çizgisi üzerinde yürümektedir. Dolayısıyla o, kadının başındaki bez parçasına tahammül edememekte ve Müslümanların yaşamlarını sınırlandırmaktadır. Peki o halde konuşmalarında fikir ve ifade özgürlüğüne çağrıda bulunmaları nerede kalmaktadır? Yoksa onlar bunu arzularıyla mı sınırlandırmaktadırlar?

Bir dahaki sefere Rusya'ya cevap, onun Büyükelçiliği'ne giden Hizb-ut Tahrir'den bir heyet olmayacak, bilakis Rusya'nın yeni Çarını tir titretecek ve onun yönetiminin rükünlerini sendeletecek Müslüman orduların takip ettiği Müslümanların Halifesi olan müminlerin emirinden bir mesaj olacaktır.

Nitekim Müslümanların dünyadaki izzeti ve ahiretteki güzel yaşamı, İslam ile yönetecek, İslam ülkelerini birleştirecek, İslam'ı davet ve cihad yoluyla kendilerine İslam ulaşmayanlara taşıyacak olan Hilafet Devleti'ni kurmak yoluyla İslamî hayatı yeniden başlatmaktır.


Dr. Muhammed Et-Taşî
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Medya Bürosu Başkanı
Yemen Vilâyeti

Devamını oku...

Hizb-ut Tahrir / Yemen Vilayeti'nin, Rusya Rejiminin Rusya'daki Hizbin Şebâbına Karşı Düzenlediği Devam Eden Tutuklama Kampanyaları Hususunda Sanaa'daki Rusya Büyükelçiliği'ne Teslim Ettiği Mektubun Metni

  • Kategori Yemen
  •   |  

 

بِسْـــمِ اللهِ الرَّحْمٰـــنِ الرَّحِيـــم

 

Yemen'deki Rusya Federasyonu Büyükelçisi,

Selam hidayete tabi olanların üzerine olsun;

 

Rusya Güvenlik Güçleri, 06.11.2012'de, Hizb-ut Tahrir'e üye oldukları şüphesiyle Moskova şehri ve varoşlarında Müslümanlara karşı geniş bir tutuklama kampanyası başlatmıştır. Bu güçler, Rus otoritelerinin dünya kamuoyu, özellikle de Rusların önünde tutuklamalara dönük bir gerekçeleri olması için gözaltı sırasında bazı tutukluların zabıtlarına el bombası ve silahlar sokuşturmuşlardır.

Rusya güçleri tarafından Müslümanlara karşı şu anki gelişigüzel tutuklamalar, yeni değildir. Zira Rusya güçleri, selefi olan Sovyetlerin, yeryüzünde bulunan hadaratın en kısası olarak yaklaşık yüz yıl süren varlığı dönemi boyunca uyguladığı baskı ve terörist eylemlerini miras almıştır.

Rusya İçişleri Bakanlığı 12.11.2012 Pazartesi günü, kendisine bağlı güçlerin silah bulundurdukları suçlamasını yapıştırarak Moskova ve varoşlarındaki Müslümanları tutukladığını onaylayan bir açıklama yayınlamıştır.

Şimdi bizler sorarız: Terörist kim? Sadece siyasî eylemlerde bulunanlar mı yoksa siyasî eylemlerini hiçbir gerekçesi olmayan gelişigüzel tutuklamalarla karıştıranlar, tutukluların akrabalarını takip edenler ve zarar vermek için onları sıkıştıranlar mıdır?!

Müslümanlar, vakıa zeminindeki gerçeğine değinmeksizin Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in İslam'a saygı hakkındaki konuşmasını takip etmişlerdir. Nitekim Putin bu konuşmasında, açık bir şekilde Rusya'nın laik bir devlet olduğunu ve Stavrapol şehrindeki Müslüman kız öğrencilerin başörtüsü takmalarının yasaklanmasının, Fransa, Belçika ve diğerleri gibi İslam düşmanı mikrop Avrupa ülkelerinin çizgisinde olduğunu açıklamıştır... Ayrıca Rusya, kendi topraklarında yayılmasını engellemek amacıyla Hizb-ut Tahrir'e baskı yapması için Orta Asya'daki mevcut rejimlere her türlü desteği vermektedir!

Rusya'nın, gerek eskiden gerekse şimdi İslam'a ve Müslümanlara karşı eylemlerde bulunduğu akıl sahibi hiç kimseye gizli değildir. Zira Alaska eyaletini Amerika'ya parayla satarak kendisine yeni topraklar dahil edip Güney Kudüs'e ulaşma tazminatını hayal eden de Rusya'dır!

Hizb-ut Tahrir / Yemen Vilayeti olarak bizler, Hizb-ut Tahrir'e maddî eylemler suçlaması yapıştıranların ne ilki nede sonuncusu olacak olan Rusya Federasyonu'na, girişimlerinin başarısız olacağını müjdeleriz. Çünkü Hizb-ut Tahrir, ideolojisi İslam olan ve Hilafet Devleti'ni kurarak İslamî hayatı yeniden başlatmak için çalışan ve İslamî Devleti kurmayı gerekleştirirken Resul Muhammed [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in metodunu benimseyen siyasî bir hizibtir. Ayrıca çetelerinin yapmış olduğu eylemlerinin, daha öncekiler gibi çöküşünü hızlandıracağı ve Hilafet Devleti'nin kesinlikle gelmekte olduğunu yakinen bilmesi gerektiği hususunda da uyarırız. Dolayısıyla Rusya'nın yapması gereken, Müslümanlara işkence etmekten vazgeçmesi ve Hilafet Devleti'nin yokluğunda Sovyetler Birliği'nin miras bıraktığı İslamî ülkeyi terk etmesidir.

وَسَيَعْلَمُ الَّذِينَ ظَلَمُوا أَيَّ مُنقَلَبٍ يَنقَلِبُونَ "Zulmedenler nasıl bir inkılap ile yıkılacaklarını bileceklerdir." [Şuara 227]

 

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir'de Bir Heyet, Şehitlerin Ailelerini Kutlar

Hizb-ut Tahrir / Lübnan Vilayeti'nden büyük bir heyet, Trablus'taki yaralı bölgeyi ziyaret etmiştir. Zira Esad'ın tugaylarının öldürdüğü şehitlerin aileleri, evlatlarının şehit olmasını kutlamak için bir çadır kurmuştur.

Hizb-ut Tahrir / Lübnan Vilayeti Medya Bürosu Başkanı Ahmed el-Kasas, ümmete olan sadakatin ve din kardeşliğinin ne anlama geldiğini bilen gençleri öven bir konuşma yapmış ve günleri döndürüp bu ümmetten, tagutlarına acı ve sefalet tattıran, izzetin anlamını yaşatan ve batıla karşı hak sözü yücelten kimseleri çıkaran Allahuteala'ya hamd etmiştir. Ayrıca Allahuteala'nın kendilerinden birçok ebrar şehitler seçtiği bölge ailelerini kutlamış ve onları, evlatlarının kahramanlıklarından dolayı başlarını dik tutmaya davet ettiği gibi Esad'ın Lübnan'daki müttefiklerini de, Esad'ın alametleri ortaya çıkan ve zamanı yaklaşan kaçınılmaz karanlık akıbetinden ders almaya davet etmiştir.

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Amerika İle Askerî ve Sivil Liderliklerdeki Hainler Arasındaki Kanlı İttifak, Pakistan'ı Yok Etmek İçin Çalışmaktır

İngiliz "Daily Telegraph" Gazetesi 28 Kasım 2012'de, 2003 yılında İngiliz özel kuvvetlerindeki bir subayın, Amerikan ordusu tarafından desteklendiğini ve Pakistan topraklarını, Pakistan ordusu içerisindeki hainlerin onaylayıp desteklediği özel kuvvetlerin idare ettiğini yayınlamıştır. Bu rapor, CIA ajanı Raymond Davis'in tutuklanması ve 2011 yılının başlarında serbest bırakılması olayının geniş medya organlarında yer almasının ardından gelmiştir. Nitekim yabancı  özel güvenlik kuvvetlerinin varlığına ve bunların Pakistan'ın kent merkezlerinde bulunan "güvenli evlerde" oturduklarına dair birçok raporlar da yayınlanmıştır. Ayrıca Amerikalı gazeteci Bob Woodward, "Obama'nın Savaşları" adlı kitabında, aynı şekilde Pakistan'da "terörizmle" savaşmak için çalışan CIA'ya bağlı ölüm mangaları ile Pakistan askerî ve sivil liderliklerin tam desteği ve korumasıyla Pakistan'da çalışan "Raymond Davis Şebekesinin" olduğunu ve bunun da Amerika ile Pakistan'daki egemen elitler arasındaki işbirliğini derinleştirdiğini ortaya koymuştur!

Hizb-ut Tahrir, Amerika ile Pakistan ordusu liderliğindeki Keyâni ve sivil liderlikteki Devlet Başkanı Asıf Zerdâri gibi hainler arasında Pakistan ve halkına karşı yapılan bu kanlı ittifakı ifşa etmeyi bir borç bilmektedir. Zira Amerika ile Pakistan askerî ve sivil liderliklerindeki hainler arasındaki bu ittifak, binlerce Pakistanlı sivil ve askerin ölmesine, Pakistan ekonomisinin milyarlarca dolar kaybetmesine ve Pakistan'ın dört bir tarafındaki güvenliğin kötüleşmesine yol açmıştır. Mesela Kuta, Karaçi ve Peşaver gibi şehirlerde hemen hemen her gün onlarca kişi ölmektedir. Nitekim General Keyâni, Amerikan ordusu ile istihbaratının Pakistan'da bir dayanak bulmasına izin vermek yoluyla bölgenin kapılarına Amerika'ya açan selefi ve akıl hocası olan General Pervez Müşerref'in politikalarına devam etmektedir.  Dolayısıyla Keyâni'nin eski teknik direktörünün Pakistan içerisindeki konsensüsle işlemiş olduğu işte bu cürümlerdir. Zira eski Devlet Başkanı,  Pakistan ve halkına karşı işlemiş olduğu cürümlerinden dolayı yargılanacaktır. Şimdi bizler de açıkça Müşerref'in yargılanması çağrısında bulunanlara sorarız: Müşerref'in üvey oğlu Keyâni tarafından aynı cürümlerin devam ettiğini görmüyor musunuz? İşte Amerika ve istihbaratı, Müşerref zamanındaki durumda olduğu gibi General Keyâni'nin altındaki tam destek ve korumadan faydalanmayı sürdürmekte ve NATO [Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü]'nün ikmal hatları, hala Pakistan üzerinden geçmektedir. Nitekim Afganistan'daki Müslümanlara karşı haçlı savaşlarını genişleten, hala Belucistan'daki ateşleri tutuşturan ve Karaçi'deki kaosu artıran bizzat odur. Ayrıca Pakistan, General Keyâni'nin dönemindeki egemenlik için açık ihlallere tanık olmuştur Zira Amerika'nın, Pakistan'daki Abbottabad'a yönelik saldırılanı tanık olduğu gibi Salale'de 24 Pakistanlı askerin öldürülmesine tanık olmuştur. Peki o halde bu insanların, asırlarının tagutu Keyâni'yi muhasebe etmelerine engel olan nedir acaba?

Hizb-ut Tahrir, hizbin Resmî Sözcüsü Navit Butt'un kaçırılmasının ve nerede olduğu bilinmeksizin üzerinden tam altı ay geçmesinin ve hizbin Merkezî Temas Lecnesi Başkanı Saad Cagravî'nin kaçırılmasının, evet bunların, kendisini tagutları muhasebe etmekten ve hak sözü söylemekten asla vazgeçiremeyeceğine dair Allahu [Subhânuhu ve Te'âla]'ya söz vermiştir. Nitekim Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], şöyle buyurmaktadır: ...أَلا إِنَّ أَفْضَلَ الْجِهَادِ كَلِمَةُ حَقٍّ عِنْدَ سُلْطَانٍ جَائِرٍ.." Dikkat edin! Cihadın en efdali zalim sultan karşısındaki hak sözdür." [Müsnedi Ahmed]

Allah'ın izniyle çok yakında Hilafet Devleti kurulduğunda hesabının çok zor olacağı noktasında General Keyâni'yi uyarırız. Allahu [Subhânuhu ve Te'âla]'nın ahiretteki öfkesi ise daha şiddetlidir. Bu yüzden cürümlerinin kefareti için en az yapacağı şey, istifa etmesi ve Hilafet Devleti'ni kurmak için Hizb-ut Tahrir'e nusret vermeleri amacıyla Pakistan Silahlı Kuvvetleri'ndeki muhlis subayların önündeki yolu açmasıdır.فَلَمَّآ آسَفُونَا ٱنتَقَمْنَا مِنْهُمْ فَأَغْرَقْنَاهُمْ أَجْمَعِينَ "Böylece bizi öfkelendirince onlardan intikam aldık, hepsini suda boğduk." [Zuhruf 55]

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER