Pazartesi, 19 Cumade’l Ûlâ 1447 | 2025/11/10
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

-Basın Açıklaması- Obama'nın, Hindistan'ın Keşmir'deki Lehine Dönük Yaptığı Açıklaması, Pakistan Yöneticilerinin Yüzlerine Vurulmuş Bir Şamardır

16. Temmuz 2012'de yayınlanan bir Hint Gazetesi'ne verdiği röportajda Obama şöyle demiştir: "Amerika da dahil herhangi bir devletin dışarıdan çözümler dayatma hakkı yoktur." Pakistan, on yıllar boyunca Keşmir hakkında; Keşmir'in uluslararası bir sorun olmasını ve çözümünün de uluslararası aracılığıyla Birleşmiş Milletleri'nin kararlarına göre olmasını istemektedir. Diğer taraftan ise Hindistan,  birkaç on yıldır Keşmir'deki çatışmanın ikili bir çatışma olduğunu iddia etmekte ve Birleşmiş Milletleri olsa bile herhangi bir arabuluculuğu ve uluslararası çözümü reddetmektedir. Obama da Pakistan'ın tutumunu tamamen reddederken Hindistan'ın tutumun ise tamamen desteklemektedir. Nitekim 11 Eylülün ardından Amerikan ajanı diktatör General Müşerref, Kabil'deki Taliban hükümeti ile Pakistan'ın arasındaki ilişkinin samimi olduğu bir zamanda Afganistan'daki Müslümanları katletmesi ve Kabil'deki Taliban hükümetini ortadan kaldırması için Amerika'nın kendisine destek vermesinin ardından Pakistan halkının duygularını yatıştırmıştır. Hatta o vakit atılan bu adım ile Amerika'nın ileride Pakistan'ın Afganistan'daki çıkarlarını koruyacağı ve onun Pakistan'ın nükleer programını, ekonomiyi ve Keşmir'i destekleyeceği iddia edilmiştir. Ancak Amerika'nın Pakistan'ın nükleer programı ile Pakistan'ın ekonomisine dönük düşmanlıkları hala çok açık olup Amerika'nın vaatleri ise yalandan öte bir şey değildir. Zira Amerika, Afganistan'daki nüfuzunu genişletmek için Hindistan'a tam bir destek verdiği gibi şu anda ise Obama'nın Hindistan'ın Keşmir'deki tutumuna destek vermesi, kesinlikle Amerika'nın Hindistan'ın dostu ve Pakistan'ın düşmanı olduğunu kanıtlamaktadır. Aynen Müşerref gibi siyasî ve askerî liderliklerdeki mevcut hainler de bizzat Amerika'nın ajanları olup hala Amerika'nın politikalarını uygulamaya devam ettikleri gibi bunların Pakistan'ın çıkarına hizmet ettiğini iddia etmektedirler.

Obama'nın, Hindistan'ın Keşmir'deki tutumunu desteklemesi, siyasî ve askerî liderliklerdeki hainler ile hala Pakistan'ın Amerika'nın diktelerini takip etmesi gerektiği hususunda ısrarcı olan bütün herkesin yüzlerine vurulmuş bir şamardır. Bizler de onlara deriz ki; Keşmir'deki çatışmanın çözümünde Amerika yada Birleşmiş Milletleri'ne itimat etmek, meşru olmayan bir iş olup bu, Keşmir'in kurtuluşuna da neden olmayacaktır. Zira Allahu [Subhânehu ve Te'âla], şöyle buyurmuştur:

أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ يَزْعُمُونَ أَنَّهُمْ آمَنُواْ بِمَا أُنزِلَ إِلَيْكَ وَمَا أُنزِلَ مِن قَبْلِكَ يُرِيدُونَ أَن يَتَحَاكَمُواْ إِلَى الطَّاغُوتِ وَقَدْ أُمِرُواْ أَن يَكْفُرُواْ بِهِ وَيُرِيدُ الشَّيْطَانُ أَن يُضِلَّهُمْ ضَلاَلاً بَعِيدًا "Sana ve Senden öncekilere indirilenlere iman ettiklerini iddia edenleri görmedin mi? Onlar inkar etmekle emrolundukları halde taguta muhakemeleşmek istiyorlar. Halbuki şeytan onları büsbütün saptırmak istiyor." [en-Nisâ 60]

Hizb-ut Tahrir, Silahlı Kuvvetleri içerisindeki muhlislere şunu sorar: Amerika'nın yardım ve destek hakkındaki bu serabı, aslında Pakistan'a güçlü bir darbe vurulmasına neden olmasına rağmen neden hala siyasî ve askerî liderliklerdeki bu hainlerin yalan iddialarına aldanıyorsunuz? Zira 1971 yılında ülkenin yarısını kaybettiğimiz gibi hatta bugün bizler, bu hainlerin arkasında gitmemiz nedeniyle kanlı bir bedel ödemekteyiz. Oysa ortada bugünden sonra Amerikan politikalarının ulusal çıkarlara hizmet ettiğini iddia eden bir kimse için herhangi bir gerekçe de yoktur.

Keşmir için tek çözüm, ordularını cihat etmek için bir araya toplayacak olan Hilafet'in kurulmasıdır. O halde ey Pakistan Silahlı Kuvvetleri içerisindeki muhlis subaylar, haydi siyasî ve askerî liderliklerdeki bu hainleri kaldırıp atınız ve Hilafet'i kurup Keşmiş ve işgal edilmiş bütün İslam ülkelerini kurtarmak amacıyla cihat etmesi için Hizb-ut Tahrir'e nusret veriniz.

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Diğer Herhangi Bir Personel Gibi Askerî Personeller de Muhasebeye Boyun Eğmelidirler

Dün, bir takım kişiler, Şeyh Ahmed Abdulvâhid ile arkadaşı Muhammed Mereb'i (Rahımehumullah) öldürmekten dolayı suçlanan subay ve askerlerin tutuklanmalarını protesto etmek gerekçesiyle uluslararası sahil yolunu kesmeye kastetmişlerdir. Bu sırada bu kişiler, eylemlerinin özel olup herhangi bir odak tarafından yönlendirilmediğini iddia etmektedirler. Ancak bizler, bu eylemde diğerleri gibi açık bir şekilde bir takım karanlık odalar ile bazı mutaassıp taifeci siyasi akımların parmak izlerini görmekteyiz.

Binaenaleyh bu olayla ilgili belirli noktalardaki tutumumuzu açıklamamız önem arzetmektedir:

1- Bu ülkedeki bazı politikacıların tutumları çok şaşırtıcıdır. Zira onlar, gece gündüz cinayete karışan bazı askerlerin tutuklanmaları birkaç hafta uzadığı için ortalığı birbirine katarlarken sırf diğer suçlularla bağlantısı olan kişilerle telefon bağlantısı yada ilişkisi olduğu şüphesiyle yüzlerce gencin yıllarca yargılanmaksızın tutuklanmalarını görmezden gelmektedirler!

2- Bu eylem, Fetih el-İslam dosyasından dolayı beş yıldan beridir yargılanmaksızın tutuklu bulunan dört mazlumun serbest bırakıldığına dair kararın yayınladığı ve diğer kalanlarının da serbest bırakılması talebinin devam ettiği aynı gün gerçekleşmiştir. Buda bu eylemin, bu mazlumlardan daha fazlasının serbest bırakılmasını durdurmak için gerçekleştiğini göstermektedir. Ayrıca ortada bu gençler ile aileleri hakkında haksız yere cezaevlerinden kalmalarından dolayı daha fazla suç işleyeceklerine yönelik bir ısrar da vardır.

3- Açıktır ki ortada, siyasette ve güvenlikte nüfuz sahibi olan bazılarının, siyasî hedef ve projelerine hizmet eden maddi bir kol için askerî kurumu kullanmaya yönelik bir eğilimi vardır. Bu nedenle bu saldırıların arkasında yatan siyasî bir kararın ortaya çıkmaması için bazı subayların işledikleri saldırılar hakkındaki herhangi bir ciddi soruşturmayı engellemeye kasdetmektedirler.

4- Siyasette ve güvenlikte nüfuz sahibi olan bu gurup, ordu subaylarına -yasal değil de geleneksel olarak- dokunulmazlık verilmesi için hırs göstermektedir. Buda onları, sanki beşer üstüymüşler gibi muhasebe ve tutuklamadan muaf tutulmaya sevkedecektir. Dolayısıyla her ne zaman bir kişi, askeri bir yetkilinin yada subaylardan bir subayın yapmış olduğu bir uygulamayı eleştirmeye kalkışsa askerî kuruma hakaretle suçlanmaktadır. Buda bizlerin, askerî rejimin yada baskıcı rejimlerin genelinin üzerinde yoğunlaştığı ve bu sayede de insanların boyunlarına ve siyasî hayata egemen olduğu bazı olağanüstü hal tezahürlerinin dayatma girişimleriyle karşı karşıya olduğumuz anlamına gelmektedir. Binaenaleyh deriz ki: Silahlı Kuvvetlerin unsurları, subayları ve yetkililerinin tamamı, devletin diğer çalışanları gibi bir personel olup onların muhasebeden, yargılanmaktan ve gerekirse de geçici olarak tutuklanmaktan muaf tutulmaları caiz değildir. Dolayısıyla herhangi birinin zulme maruz kalmaması için yargılamaların tamamlanması hızlanmalıdır. Zira Allahuteala, şöyle buyurmuştur:

كُلُّ نَفْسٍ بِمَا كَسَبَتْ رَهِينَةٌ "Her nefis kazandığına karşılık bir rehindir." [Müddesir 38]

Ve Sallallahu Aleyhi ve Âlihi ve Sellem de şöyle buyurmuştur:

أيها الناس إنما أهلك الذين قبلكم أنهم كانوا إذا سرق فيهم الشريف تركوه وإذا سرق فيهم الضعيف أقاموا عليه الحد وأيم الله لو أن فاطمة بنت محمد سرقت لقطعت يدها "Ey insanlar! Sizden öncekiler, içlerinde itibarlı birisi hırsızlık yaptığı zaman onu bıraktıkları ve içlerinden zayıf birisi hırsızlık yaptığında ise ona ceza uyguladıkları için helak olmuşlardır. Allah'a yemin ederim ki, eğer Muhammed'in kızı Fatıma bile hırsızlık yapsa onun elini keserdim." [Müslim rivayet etti]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Ayaklanmalarında Sebat Göstermeleri İçin Suriye'deki Müslümanlara Para Yardımında Bulunmak Şeran Vacip Olup Ancak Onlara Destek Vermek İçin Orduları Harekete Geçirmek Yerine Bu Hususta İhmalkar Olmak Allah'a, Resulüne ve Müminlere

Suriye'deki Müslümanlara dönük katliamın, yıkımın ve yerinden edilmenin alevlendiği, mücrim Suriye rejiminin Suriye'deki Müslümanlara karşı öldürücü biyolojik ve kimyasal silahlar kullanmayı tezgahladığı bir sırada Suudi Arabistan Kralı Abdullah Bin Abdulaziz 23.07.2012 Salı günü Suriye halkına yardım etmek amacıyla ulusal bir kampanya başlatmış ve aynı şekilde mevcut Ramazan ayının sonlarında, yani önümüzdeki Ağustos ayının 14'ünde Mekke el-Mükerreme şehrinde "olağanüstü" bir İslam konferansı düzenleme çağrısında bulunmuştur. Bu acı manzara karşısında ateşli tüm Müslümanların şu soruyu sorma hakları vardır: Hain yöneticiler, ne zamana kadar Müslümanların işlerini, enerjilerini, hatta şeri vacibin yerine getirilmesine karşı hissiz ve rahatsız edici davranışlara öfkelendiklerindeki öfkelerini idare etmeye devam edecekler?!

Necid ve Hicaz yöneticileri, on yedi aydır süren saldırganlığın, zulmün, zamanın ve buradaki yaptırımlar hususundaki utanç verici tiyatrolar ile oradaki Büyükelçi'nin kovulmasının ardından ve Dâr-ul İslam'ın merkezi Şam'da bizlere uygulanan vahşî katliamların gölgesinde mi "ulusal" yardımlar kampanyası ve yirmi küsur gün sonra acil olağanüstü bir konferans çağrısında bulunuyorlar?! Ne kadar da kötü bir şey yapıyor ve karar alıyorlar. Peki devlet hazinesi, Şam halkına yardım etmek için milyonlar, dahası Müslümanların talan edilen paralarından milyarlar çıkarmaktan aciz midir? Yoksa o, gözlere kum serpmekte ve batıl dışındaki hak kelimeleri istememekte midir? Aslında onlar için en doğru vasıflandırma Allahuteala'nın şu kavlidir:

وَلَوْ أَرَادُواْ الْخُرُوجَ لأَعَدُّواْ لَهُ عُدَّةً وَلَكِن كَرِهَ اللّهُ انبِعَاثَهُمْ فَثَبَّطَهُمْ وَقِيلَ اقْعُدُواْ مَعَ الْقَاعِدِينَ "Eğer onlar (savaşa) çıkmak isteselerdi elbette bunun için bir hazırlık yaparlardı. Fakat Allah onların davranışlarını çirkin gördü ve onları geri koydu ve onlara; oturanlarla (kadın ve çocuklarla) beraber oturun denildi." [Tevbe 46]

Ey Ayaklanan Müslümanlar!

Sizin amelleriniz ve fedakarlıklarınız sahabe-i kiramın amellerine ve fedakarlıklarına benzemektedir. Dolayısıyla sizler, Allah için, Allah'ın dini için ve Allah'ın mümin kulları için muhlis uyanık bir liderliği hak ettiğiniz gibi Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in saldırının isabet ettiği bir günde Amr İbn-u Sâlim el-Huzâî'ye verdiği cevaptaki gibi gerçek bir nusreti de hak etmektesiniz. Zira Resul ona, نصرت يا عمرو بن سالم، والله لأمنعنكم مما أمنع نفسي منه "Sen yardım olundun ey Amr İbn-u Sâlim. Vallahi nefsimi kendisinden engellediğim şeyden sizleri de engelliyorum" şeklinde cevap vermiş ve Allah'a şu şekilde dua etmiştir: اللهم خذ العيون والأخبار عن قريش حتى نبغتها في بلادها "Ey Allah'ım! Yurtlarına ansızın varıncaya kadar Kureyş'in casuslarını ve habercilerini tut." Dolayısıyla Mekke'nin fethi, İslam ve Müslümanlar için bir şeref olmuştur.

Bundan dolayı hakkı açıklamak için deriz ki; bu mücrim çeteye karşı olan ayaklanmalarında sebat göstermeleri için Suriye'deki Müslümanlara para yardımında bulunmak ve acilen imdatlarına koşmak şeran vacip olup ancak bu hususta ihmalkar olmak Allah'a, Resulüne ve müminlere bir hıyanettir. Çünkü Allahuteala, mustazaf Müslümanlara yardım etmeyi vacip kılmıştır. Dolayısıyla şeran vacip olan, Müslümanların yöneticilerinin, Şam halkına yardım etmek için ceplerinden önce orduları harekete geçirmeleridir. Zira Allahuteala, şöyle buyurmuştur:

وَإِنِ اسْتَنْصَرُوكُمْ فِي الدِّينِ فَعَلَيْكُمُ النَّصْرُ "Eğer onlar din hususunda sizden yardım isterlerse, onlara yardım etmek üzerine borçtur." [el-Enfâl 72]

Hizb-ut Tahrir sizleri, bu mübarek aydaki salih amellerinizi Allah'ın şeriatına kamil bir şekilde bağlanarak tamamlamaya davet etmektedir. Bu ise ancak adaleti ikame edecek, tüm insanları en üstün hükümlere göre gözetecek, ümmetin onurunu ve izzetini geri iade edeceği gibi kendisinden yardım istenip kendisiyle korunulacak bir Mutasım'ı gere getirecek olan Nübüvvet Minhacı Üzere İslamî Hilafet'i kurmakla mümkündür. Zira Allahuteala, şöyle buyurmuştur:

ٱسْتَجِيبُواْ لِرَبِّكُمْ مِّن قَبْلِ أَن يَأْتِىَ يَوْمٌ لاَّ مَرَدَّ لَهُ مِنَ ٱللَّهِ مَا لَكُمْ مِّن مَّلْجَأٍ يَوْمَئِذٍ وَمَا لَكُمْ مِّن نَّكِيرٍ "Allah'tan, geri çevrilmesi imkansız bir gün gelmezden önce, Rabbinize uyun. Çünkü o gün, hiçbiriniz sığınacak yer bulamazsınız, itiraz da edemezsiniz." [Şura 47]

Devamını oku...

Ey Müslümanlar! Allah'a Karşı Olan Ahdinizi Bu Ramazan'da Yerine Getiriniz Ki Oda; Amerikan Hegemonyasını Yok Etmeniz, Zalim Yöneticilerin Karşısında Durmanız ve Hilafet'i İkame Etmenizdir

  • Kategori Pakistan
  •   |  

Ey Pakistan'daki Müslümanlar!

Hizb-ut Tahrir olarak, tarihinizin maliyeti ne olursa olsun zulme meydan okumakla dolu olduğunu hatırlatmak için bu kerim ayda sizlere sesleniyoruz. Zira bu bölgenin tamamında İslam ile hükmetmek için değerli ve nefis fedakarlıklar gösterdiniz. Dolayısıyla küfür güçlerine karşı galip geldiğiniz gibi bu bölge ve Hindistan Yarımadası'nda yüzyıllarca İslam ile hükmettiniz. Hatta bu, tüm dünyanın gıpta etmesine neden olmuştur. Ayrıca bu topraklar, iki yüz küsur yıl sömürgeci kafir İngilizlere karşı mücadele ederken akan tertemiz kanlarla sulanmıştır. Hatta sömürgeci, güçlerini çekmek zorunda kalmış, bir daha geri dönmeye cüret edememiş ve böylece İslam adı altında Pakistan kurulmuştur. Buradaki İngiliz işgalcisine karşı olan mücadeleniz sırasında, sırf Batılı kafirlerin Birinci Dünya Savaşı'nın ardından Osmanlı Hilafeti'ni yıkmaya dönük planlarını bilmenizden dolayı Osmanlı Hilafeti'ni korumak için güçlü bir hareket inşa ettiğiniz gibi Hindistan'ın Müslümanları bölme sırasında da Allahu [Subhânehu ve Te'âla]'nın rızasını kazanmak için yüz binlerce şehit kurban verdiniz. Dolayısıyla günümüze kadar damarlarınızdan akan İslam olduğu gibi sizlerin yaşama sevinci de o olmuştur.

Düşmanlarınız, yıllardır İslam ve Hilafet Devleti'nin olduğu devleti sayesinde herhangi bir zamanda bir kez daha kalkınacak olmanızdan dolayı korkup durmaktadırlar. Nitekim Amerika Merkez Komutanlığı Baş Danışmanı David Kilcullen, 2009 yılının Mart ayında kendisiyle yapılan bir röportajda şöyle demiştir: "Pakistan'da 173 milyon insan, 100 nükleer başlık ve Amerikan ordusundan daha büyük bir ordu vardır. Altı ay içerisinde Pakistan rejiminin çöküşünü görebileceğimiz bir aşmaya geldik... Radikallerin rejimi devirmesi, bugün terörizme karşı savaşta gördüklerimizin hepsini yok edecektir." Yine 16 Kasım 2009 yılında New York Dergisi'nde yayınlanan bir makalede şöyle geçmiştir: "Temel korku, isyandır, yani Pakistan ordusu içerisindeki darbe yapacak olan "aşırıcıların" isyanıdır... Obama yönetiminin bir üst düzey yetkilisi de Hilafet'i kurmayı hedefleyen Hizb-ut Tahrir'e dikkat çekmiştir." Hinduizm devleti açısından olana gelince; Hint İstihbarat Teşkilatı'nın üst düzey bir yetkilisi şöyle demiştir: "Pakistan'daki nükleer silahlardan dolayı korkularımız vardır. Zira bizler, ülkeye egemen olma hususunda mollalardan endişe etmiyoruz. Bilakis bizler, Hilafet için çalışan... ve kendilerine İslam ordusunun liderlik mefhumları hakim olan Pakistan ordusu içerisindeki şu üst düzey subaylardan endişe ediyoruz. "

Ey Pakistan'daki Müslümanlar!

Boyutunu düşmanlarınızın bile fark ettiği servetler ve adamlar gibi devasa gücünüze ve bugün dünyadaki birçok büyük güçleri bile geçen Silahlı Kuvvetlerinize rağmen, evet buna rağmen sizler, küfürle hükmeden ve kafirlerin düşmanlarını dost edinen zalim yöneticileriniz tarafından zincire vurulmaktasınız. Halbuki askerî ve siyasî liderlikler içerisindeki bu hain küçük zümrenin, gıda maddelerini satın almaktan aciz kalıp açlıktan kıvrandığınızı ve elektrik kesintilerinden dolayı sürekli acı çektiğinizi görüp keyfini çıkardıklarını gördüğünüz halde ancak onlar hala yeryüzünde yaşamakta ve Haçlılara içki, domuz eti, yakıt ve silah sağlayan NATO tedarik hatlarının açılması için hiç oturmaksızın çalışmaktadırlar. Çünkü onlar, bu hatların haçlı Amerikan kuvvetlerinin hayat damarları olduklarını çok iyi bilmektedirler. Zaten Afganistan'a nüfuz etmesi için Hindistan'ın önünde açık kapılar bırakan ve Belucistan, Kabileler Bölgesi ve diğer yerlerde sizleri vurmak için derin bir strateji kullanan da bizzat bu kuvvetlerdir. Ayrıca bu ucuz ajan yöneticiler, Silahlı Kuvvetleri içerisinde İslamî yönetimi arzulayan muhlis subaylara zulmedip onları takip ederlerken ancak onlar, tüm Pakistan'ı Amerikan ordusu, istihbaratlar ve özel askerî kuruluşlar için açmışlardır. Hem de düşman kafir güçlerin Lahor Gulberg'de olduğu gibi sivil yerleşim bölgelerinin yanı sıra çok hassas askeri kamplarda üs kuracak derecede. Dahası bu hainler, gözlerinizin önünde Silahlı Kuvvetlere yönelik saldırıları ve bombalamaları denetleyen Raymond Davis'in orduları ile birlikte Amerikan işgalini pekiştirmekle meşgul olmaktadırlar. Sonra da dünyaya; Kabileler ve Belucistan bölgelerindeki Müslümanları kafirlere karşı güçlü tekbir yumruk halinde toplamak yerine Silahlı Kuvvetlerinizi fitne savaşına bulaştırmak için bizzat faillerin Kabileler Bölgesi'ndeki Müslümanlar olduğu yalanlarını atmaktadırlar.

Ey Müslümanlar! Emin olunuz ki bu zalim yöneticiler ile kafir rejimleri, göğüslerinizin üzerine çöreklenmişlerdir. Dolayısıyla ümitsizlik ve yıkım hayatınızın bir özelliği haline gelmiştir. Ayrıca iyi biliniz ki fitne, sadece küfürle hükmedenlere isabet etmeyecek bilakis hiçbir bir şey yapmaksızın bakıp duran herkese isabet edecektir. Zira Allahu [Subhânehu ve Te'âla], şöyle buyurmuştur: وَاتَّقُوا فِتْنَةً لاَ تُصِيبَنَّ الَّذِينَ ظَلَمُوا مِنْكُمْ خَاصَّةً وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ "Öyle bir fitneden sakının ki içinizden yalnızca zulmedenlere isabet etmekle kalmaz. Bilin ki Allah'ın azabı çetindir." [el-Enfâl 25] Nitekim İslam, ne kadar muhlis olursa olsun sadece duanın bir Müslümanı, emri bil maruf ve'nnehyi anil münker yoluyla yöneticiyi muhasebe etme vacibinden kurtaramayacağı noktasında Müslümanları uyarmıştır. Zira Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], şöyle buyurmuştur:وَالَّذِي نَفْسِي بِيَدِهِ لَتَأْمُرُنَّ بِالْمَعْرُوفِ وَلَتَنْهَوُنَّ عَنْ الْمُنْكَرِ، أَوْ لَيُوشِكَنَّ اللَّهُ أَنْ يَبْعَثَ عَلَيْكُمْ عِقَاباً مِنْ عِنْدِه،ِ ثُمَّ لَتَدْعُنَّهُ فَلاَ يَسْتَجِيبُ لَكُمْ "Nefsimi elinde tutan [Allah'a] yemin olsun ki ya marufu emreder ve münkerden nehyedersiniz yâhut Allah'ın, üzerinize katından bir ikab göndermesi muhakkak yakındır. Sonra O'na duâ edersiniz ama (artık) size icabet edilmez."

Ey Pakistan'daki Müslümanlar!

Bu kez Ramazan'ı, bu baskıcı yönetim ile Amerikan hegemonyasına son vereceğiniz bir Ramazan yapınız. Zira Hizb-ut Tahrir, ümmetin bir hizbi olup ümmetin bazı mücadelesinin zaten zirveye ulaştığı hususunda sizleri müjdeler. Nitekim Suriye'de bir küsur yıldır cereyan eden ve ikinci Ramazanını gören intifada buna dair örnektir. Zira Suriye'deki kardeşleriniz ve bacılarınız, tagut Beşar'ın tanklarına ve uçaklarına meydan okumakta ve "Halk Yeniden Hilafet İstiyor" cümlesini tekrarlayıp durmaktadırlar. Dolayısıyla onların bu kahramanlıkları, Suriye Silahlı Kuvvetleri içerisindeki subayların tagut Beşar'a karşı olan intifadaya meyletmesi için bir ilham kaynağı olmuş ve tagutlara karşı halkın içerisine katılmışlardır. Yine dünyanın dört bir tarafındaki Müslümanların kahramanlıkları, zalim yöneticilere sonsuza dek son vermek amacıyla olan ayaklanmalarının benzerleri üzerinde düşünmek için bir ilham kaynağı olmuştur. Bu nedenle bu zaman, Ramazan ve kafirlere üstün gelme ayı olan bu mübarek ayda nusreti gerçekleştirmek amacıyla İslam ümmetinin intifadasını desteklemek için altın bir zamandır.

Hizb-ut Tahrir sizlerin arasında çalışmakta ve şebabının sizlere ahdettiği gibi yorulmaksızın ve korkusuz bir şekilde çalışarak sizlere liderlik etmektedir. Dolayısıyla iyi biliniz ki zalimler karşısında sussanız ve zalimlari yok etmek için herhangi bir fedakarlık yapmasanız bile imtihana tabi tutulacaksınız. Allahu [Subhânehu ve Te'âla], şöyle buyurmuştur: أَوَلا يَرَوْنَ أَنَّهُمْ يُفْتَنُونَ فِي كُلِّ عَامٍ مَرَّةً أَوْ مَرَّتَيْنِ ثُمَّ لا يَتُوبُونَ وَلا هُمْ يَذَّكَّرُونَ "Onlar, her yıl bir veya iki kez (çeşitli belalarla) imtihan edildiklerini görmüyorlar mı? Sonra da ne tevbe ediyorlar ne de ibret alıyorlar." [Tevbe 126] O halde zulüm, tutuklama, işkence yada şehadat sizleri korkutmasın. Zira Allahu [Subhânehu ve Te'âla], şöyle buyurmuştur:   قُل لَّن يُصِيبَنَا إِلاَّ مَا كَتَبَ اللّهُ لَنَا هُوَ مَوْلاَنَا وَعَلَى اللّهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ "De ki: Allah'ın bizim için yazdığından başkası bize asla isabet etmez. O bizim Mevla'mızdır. Müminler Allah'a tevekkül etsinler." [et-Tevbe 51] Dolayısıyla cesaretin, ömrü kısaltmayıp rızkı da azaltmayacağı gibi korkaklığın da ömrü uzatmayıp rızkı artırmayacağını çok iyi biliniz. Zira Resulullah [Salllallahu Aleyhi ve Sellem], şöyle buyurmuştur: أَلاَ لاَ يَمْنَعَنَّ أَحَدَكُمْ رَهْبَةُ النَّاسِ أَنْ يَقُولَ بِحَقٍّ إِذَا رَآهُ أَوْ شَهِدَهُ فَإِنَّهُ لاَ يُقَرِّبُ مِنْ أَجَلٍ وَلاَ يُبَاعِدُ مِنْ رِزْقٍ "Dikkat edin! Sakın, insanlardan çekinmek, sizlerden birini, gördüğü yahut şâhit olduğu vakit, hakkı söylemekten men etmesin! Zira bu, ne eceli yaklaştırır ne de rızkı uzaklaştırır."

Ey Pakistan'daki Müslümanlar!

Zalim yöneticilerin sonu bir taş gibi atılmak olduğu gibi aynı şekilde Nübüvvet Minhacı Üzere Raşidi Hilafet'te kurulacaktır. Zira Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], şöyle buyurmuştur:ثمَّ تَكُونُ مُلْكًا جَبْرِيَّةً فَتَكُونُ مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ تَكُونَ ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ أَنْ يَرْفَعَهَا ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةً عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ ثُمَّ سَكَتَ "Sonra zorba diktatörlük olacaktır. Böylece Allah'ın olmasını dilediği kadar olacak, sonra kaldırmayı dilediğinde onu da kaldıracaktır. Sonra (yeniden) Nübüvvet Minhacı üzere [Raşida] Hilafet olacaktır. Sonra sükut etti." O halde İkinci Raşidi Hilafet Devleti'ni kurmak için zalim yöneticilere, askerî ve siyasî liderlik içerisindeki Amerikan hegemonyasının ajanları olan hainlere karşı Hizb-ut Tahrir ile birlikte çalışarak nefislerinizi İslam ile onurlandırınız. Dolayısıyla gecenizi gündüzünüze katınız, Allahu [Subhânehu ve Te'âla]'dan başkasından korkmayınız, sokakları, mescitleri ve kamu alanlarını "Ümmet Raşidi Hilafet'i İstiyor" çığlıklarıyla doldurunuz, gelmekte olan Hilafet Devleti'nin [لا إله إلا الله محمد رسول الله] kelimesiyle süslü siyah ve beyaz râyelerini yükseltmekten dolayı onur duyunuz ve Silahlı Kuvvetleri içerisindeki dostlarınızdan, akrabalarınızdan ve arkadaşlarınızdan herhangi birini, Hilafet Devleti'ni yeniden kurmak amacıyla Hizb-ut Tahrir'e nusret vermeleri için davet etmekten istisna tutmayınız. Dolayısıyla da içinizden, Silahlı Kuvvetleri içerisindeki savaş ehli ve bugünün ensarları olan subay kardeşlerinize ilham verecek örnekler çıkarınız ki böylece zamanın tagutlarına son versinler ve bu ümmeti sonsuza dek küfür hükmünün zulmünden kurtarsınlar.

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Suriye'deki Cezaevleri; (Palmira Cezaevinden Sednaya, Humus ve Halep Merkez Cezaevlerine Kadar) Hala Suriye Rejiminin Günahkar Elleriyle Çizdiği Kara Bir Tarih Olmaya Devam Etmektedir

21. 07. 2012 Cumartesi günü, Humus merkez cezaevi, ayrılmış birçok muhafız unsurlarının eşliğinde cezaevi gardiyanlarına karşı bir isyan hareketine tanık olmuş ve mahkumlar, eski bina olarak bilinen cezaevine bağlı iki binanın kontrolünü tamamen ele geçirmişlerdir. Nitekim ayrılmışlara eşlik eden birisi, yanlı gardiyanlar ile ayrılmışlar arasında bir çatışma olduğunu da söylemiştir. Bunun üzerine rejime bağlı Hava Kuvvetleri İstihbaratı derhal cezaevini kuşatmış ve dört kişinin ölümüne neden olan karşılıklı çatışmalar meydana gelmiştir.

Kayda değerdir ki Humus merkez cezaevindeki (çoğu İslamcı politikacılar ile ayaklanmacı mahkumlar olan) yaklaşık beş bin tutuklu, trajik bir durumda yaşamaktadırlar. Zira tekli hücredeki mahkumların sayısı bazen altmışa kadar ulaşmaktadır. Nitekim bu olayların arka planı, Sednaya cezaevindeki olayların arka planına çok benzemektedir. Dolayısıyla rejime karşı ayaklanmanın başlamasında büyük etkisi olan işte bu olaylardır. Zira cezaevi idaresi, mahkumların teravih namazlarını engellemesinin yanı sıra gıda kalitesi, kötü muamele ve diğer hususlar gibi kötülüklere de katlanılamamaktadır. Nitekim isyan, üçüncü günde eski ve yeni binaları kapsayacak şekilde yayılmıştır. Ancak zırhlı ordu tarafından desteklenen güvenlik güçleri ve hava istihbaratı, dışarıdan cezaevinin her tarafını kuşatarak yeme içmeyi, hatta mahkumların suyunu bile kesmişlerdir. Sonra mahkumlara karşı gelişigüzel göz yaşartıcı bomba ve canlı mermi sıkmışlar ve buda en az 3 kişinin yaralanmasına ve 6 kişinin de boğulmasına yol açmıştır. Ancak ortada her an cezaevinin basılması, dolayısıyla korkunç katliamların meydana gelmesi gibi gerçek korkular da bulunmaktadır. Zira Suriye rejiminin tarihi, cezaevi ve mahkumların katliamları ile doludur.

24.07.2012 Salı günü, Halep merkez cezaevindeki en son isyan hakkındaki haberler bir birini takip etmiştir. Zira gardiyanlar ile cezaevinin güvenlik unsurları mahkumları bırakarak kaçmışlardır. Buda uçakları, firarı engellemek yada onlara dönük herhangi bir yardım sağlamak için roketlerle cezaevinin etrafını bombalamaya itmiştir. Sonra güvenlik güçleri, burasını abluka altına almış, buraya kanlı bir baskın yapma tehdidinde bulunmuş ve Humus cezaevinde bulunanlara barbar bir saldırı başlatmıştır. Buda 15 mahkumun boğularak ölmesine ve 40'dan fazlasının da yaralanmasına yol açmıştır. Medya organlarının söylediğine göre de oradaki durum kötüleşmeye devam etmektedir.

Ey Tüm Suriye'deki Halkımız! Ve Ey Tagutlara Karşı Ayaklananlar!

Bu rejimin tüm davranışı, artık sizin için sabit olmuştur. Dolayısıyla o, sizin için her düzeydeki mücbir bir düşmandır. Sizler Suriye'deki cezaevlerinin hikayesini, mücrim Suriye rejiminin oradaki uygulamasının çok trajik olduğunu ve din hususundaki kin, erkeklere zulüm, onurların aşağılanması, aydın siyasî aktivistlere dönük uzatılan uzun süreli hapis gibi hala her türlü en iğrenç işkencenin devam ettiğini ve bunların da Esad ailesinin iktidarı dönemi boyunca olduğunu çok iyi biliyorsunuz... Yine çok iyi biliyorsunuz ki bu mücrim rejim, batılını hak zulmünü de adil kılan olağanüstü yasalar yoluyla bunu gizlemektedir. Zira o, en onurlu insanları itham etmekte, devletin güvenliğini tehdit eden Müslümanlardan kurtulmakta, halkın iradesini zayıflatmasının yanı sıra helak olmuş yargıçların çıkarmış olduğu içi boş suçlamalarla oradaki birliği de zayıflatmaktadır... Ayrıca diğer Müslümanların yöneticilerinin cezaevlerinde olduğu gibi Suriye'deki cezaevlerinin de mantık dışı olduğunu da çok iyi bilmektesiniz. Zira buralardaki tutukluların önemli bölümü siyasilerden, aydınlardan, doktorlardan, mühendislerden, öğretmenlerden, avukatlardan ve din alimlerinden oluşurken gardiyanları ise pis aşağılık istihbaratçılardan oluşmaktadır. Dolayısıyla (Beşar'ın), insanları katleden ve İslamcılar olarak kalmaya devam ettikleri zaman da Amerikan mantığına göre terörist oldukları gerekçesiyle onları hapseden şebbihalarının saflarına katılmaları için ayaklanma sırasında suçlular ve sabıkalılar hakkında genel bir af çıkarması bir ironidir... Yine sizler çok iyi biliyorsunuz ki bizzat Amerika, terörist olarak gördüğü İslamcı suçlulara işkence edilmesinde deneyimli Suriye güvenlik araştırmacılarına başvurmaktadır... Ancak işleri yaratmak Allah'a ait olduğu gibi O'nun geçmişteki sünneti de sert olup O'nun tuzağı ise çok şaşırtıcıdır. Zira bu cezaevlerini, erkeklerin fabrikası ve kahramanların yuvası yapmıştır. Şuanda da o, Beşar'ın boş tahtını yerle bir edecek ayaklanmacılar çıkarmaktadır. Ey Allah'ım! Müslümanları, şerden öte bir şey olmayan bu rejimden kurtar ve hiç kimseye zulmedilmeyecek, hak ve adaletle hükmedecek, cezaevindekileri çıkarıp ıslah edecek, yani bağışlayacak ve sahibini kıyamet gününde Allah katında temizleyecek olan Raşidi Hilafet Devleti'ni nasip et.

Ey Şam halkı! Beşar tagutunun sonunun yaklaşmasından dolayı sevinin! Ey Allah'ım, onun sonunu getirerek göğsümüze şifa ver. Ey Allah'ım, güzel akıbeti Şam topraklarına İslam'ın sultanını geri getirmek için çalışan ve kafirler ile halkını da geri dönmemek üzere buradan söküp atacak olan muttaki müminler için kıl. Nitekim Allahuteala, şöyle buyurmuştur:

وَيَوْمَئِذٍ يَفْرَحُ الْمُؤْمِنُونَ (4) بِنَصْرِ اللَّهِ يَنصُرُ مَن يَشَاء وَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ "İşte o gün, müminler de Allah'ın nusretiyle, zaferiyle ferahlayacaklardır. Allah dilediğine nusret, zafer verir. O, Azîz'dir, Rahîm'dir." [er-Rûm 4-5]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- H. 1433 Ramazan Ayını Karşılarken İmanın Güçlendirilmesi, Şeriat ve Hilafet'in İkame Edilmesi İçin Hizb-ut Tahrir / Endonezya'dan Bir Nida

Merhaba ey Ramazan ayı! Bu yılki Ramazan ayı, H. 1433 yılına ait Ramazan ayı olacaktır. Dolayısıyla o, Allahuteala'nın bereketiyle dolu olan bir ay olduğu gibi onun içerisinde bin aydan daha hayırlı bir gece bulunmaktadır. Allah, bu ayda orucu vacip kılarken gece kalkmayı da nafile kılmıştır. Yani her kim onda Allahuteala'ya yaklaşmak için tatavvu bir amelde bulunursa Ramazan ayı dışındaki bir farzı yapmış gibi olacak olmasının yanı sıra her kim de farzı yerine getirirse Ramazan ayı dışındaki yetmiş farzı yerine getirmiş gibi olacaktır. Dolayısıyla o, başı rahmet, ortası mağfiret ve sonu da ateşten kurtuluş olan bir aydır. Ayrıca Ramazan ayı, ibadet, Allah'a yaklaşma ve Allah yolunda fedakarlık yapma ayıdır. Zira bu ayda Müslüman, takva derecesine nail olmak amacıyla açlığa ve susuzluğa sabretmek için fedakarlık yapmayı istemektedir. Çünkü Ramazan ayı orucunun hikmeti bizzat takvadır. Bir kişinin takvası ise Allahuteala'nın emirlerini yerine getirmek ve nehyettiklerinden kaçınmaktır. Cemaatin takvasına gelince; İslam'ın bütün toplumda tatbik edilmesi ve Hilafet'in gölgesi altındaki bir devlettir. Dolayısıyla Müslümanın Ramazan ayında nail olacağı tüm hayırlar, şeriat kamil bir şekilde tatbik edilmedikçe tamamlanmayacaktır. Çünkü takvayı kemale erdiren bizzat budur.

H. 1433 yılına ait Ramazan ayını hayırlı bir şekilde karşılamak için Hizb-ut Tahrir / Endonezya:

1-İslam ümmetini, Ramazan ayı orucunu Allahuteala için ihsanla, ihlasla ve huşu ile tutmaya davet eder. Bu ise Ramazan ayı orucunun hikmeti olan takvaya nail olmak içindir. Ayrıca Ramazan ayının cihad ayı olmasının yanı sıra o, Allah'a olan imanı ve İslam'a olan bağlılığı güçlendiren bir atmosfer yaydığı gibi emri bil-maruf ve'n-nehyi anilmünker ile Hilafet'i kurarak İslamî hayatı yeniden başlatmaya dönük daveti de aktifleştirir.

2-Hükümeti, Ramazan ayının hikmeti olan (takvaya) hizmet eden siyasî, ekonomik, içtimai ve kültürel atmosferi korumaya davet eder. Ki böylece Müslümanlar, Ramazan ayı oruçlarını hayırlı bir şekilde eda etmiş olsunlar. Madem ki hükümet, her zaman günahları önlemekle görevlidir o zaman o bunu, Ramazan ayında daha güçlü bir şekilde yapmakla da görevlidir. O halde her Ramazan geldiğinde olduğu gibi tartışmalı eğlence mekanlarının kalmaya devam etmesi caiz değildir. Aynı şekilde fesat, zina ve zulüm gibi tüm masiyetler ile Allah'ın Kur'an ve sünnette emrettiklerini yerine getirmedeki bütün ihmalkarlıkların durdurulması da kaçınılmazdır. Masiyete karşı olan bu tutum ise sadece Ramazan ayında olmamalı bilakis aynı şekilde onun dışında da olmalıdır. Çünkü masiyetlerin, halkı İslam'ın tatbik edilmesini arzulayan bu Müslüman ülkede kalmaya devam etmesi caiz değildir. Dolayısıyla hayrın ve Allahu Subhânehu'nun bereketinin anahtarı bizzat takvadır. Zira Allahuteala, şöyle buyurmaktadır:

وَلَوْ أَنَّ أَهْلَ الْقُرَى آمَنُواْ وَاتَّقَواْ لَفَتَحْنَا عَلَيْهِم بَرَكَاتٍ مِّنَ السَّمَاء وَالأَرْضِ "O ülkelerin halkı iman edip ittika etselerdi üzerlerine semanın ve arzın bereketlerini yağdırırdık." [Arâf 96]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- NATO Üyesi Olmayan Ana Müttefiklik: Afganistan'ı Sömürgeleştirmenin Yeni Bir Adıdır

Bu yılın Temmuz ayının 08'inde, "küresel terörizm lideri" olan Amerikan Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, ülke ziyareti hakkından bir açıklama yapmaksızın Kabil'e gelmiş ve Amerikan kuklasıyla yaptığı ortak basın toplantısında, bu asrın Firavun'u Barak Obama'nın, Afganistan'ı NATO üyesi olmayan ana müttefik olarak seçtiğini açıklamıştır. Zaten Mısır, Japonya, "İsrail" ve diğer ülkeler gibi Afganistan da Amerika'nın 15 ana müttefiklerinden biridir. Pakistan ise 2014 yılında bu ittifakın içerisinde olmaya adaydır!

Afganistan'daki Müslümanların üzerlerine düşen, bütün Batılı komplolara karşı uyanık olmaları ve aşağıdaki hususlara dikkat etmeleridir:

- Amerika Birleşik Devletleri, Afganistan'ın NATO üyesi olmayan ana müttefik olduğunu, Afganistan ile imzalanan Stratejik Ortaklık Anlaşması'nın hemen sonrasında açıklamıştır. Nitekim ülkenin sınır şehirlerine birçok füzeler isabet etmiş ancak Amerika, Stratejik Ortaklık Anlaşması'na göre herhangi bir icraatta bulunmamıştır. Hatta Cumhurbaşkanlığı sarayında adının gizli kalmasını isteyen bir kaynağa göre Pakistan İstihbarat Dairesi (ISI) Eski Başkanı Şaviyya Paşa'nın Afganistan'a yaptığı gizli bir ziyaret esnasında Afganlı otoritelere, Pakistan ordusu içerisindeki bir dizi bölümlerin Amerika'dan doğrudan emirler aldıklarını ve bu şekilde emredilmelerinden dolayı da onun ateşini Afganistan üzerinde de tutuşturduklarını haber vermiştir. Bu ise Amerika'nın uzun vadeli çıkarlarını korumak için yapılmaktadır ki böylece ordu içerisindeki üst düzey yetkililer bu bölümleri durduramayacaklardır. Dolayısıyla durum, Haçlıların, sömürgeciliğin bölgeye getirmiş olduğu sefaleti derinleştirmek ve ümmeti saptırmak amacıyla sınırın her iki tarafında da yorulmaksızın ittifaklar ve anlaşmalar adı altında komplo kurduklarını açıkça göstermektedir.

- Ajan otoriteler, Afgan halkının Sovyet Rusya ile İngiltere'ye karşı yaptığı gibi sömürgecilere karşı cihad ilan edip sömürgecileri ülkelerinden kovacaklarına haram olan stratejik anlaşmalar imzalamaktadırlar. Ayrıca sömürgecilerin, Afganistan'ı NATO üyesi olmayan önemli müttefik şeklinde nitelendirmesi "İsrail'e" benzemektedir. Buda Afgan yöneticilerinin, mücahit Afganistan halkını temsil etmediklerini göstermesinin yanı sıra bilakis onların, Batı'nın ajanı oldukları gibi halkın üzerine şeriat yerine demokrasiyi dayatmaya çalışan fasıklar olduklarını göstermektedir.

- Stratejik anlaşmanın siyasî, askerî ve ekonomik neticeleri ile Afganistan'ın NATO üyesi olmayan ana müttefik olarak açıklanmasının bir sonucu olarak ümmetin evlatları yine onların aralarında çığlık atacaklar ve sömürgeci Batı'nın çıkarları için savaşırlarken öldürüleceklerdir. Böylece de hem dünyanın hem de ahiretin hayrını kaybedeceklerdir.

- Ne üzücüdür ki bazı medya kaynakları, sömürgeci liderlerle yapılan ittifakları, Afganistan'ın çıkarlarının ve egemenliğinin teminatı olarak nitelendirmeye çalışmaktadırlar. Zira onlar, günlük olarak yüzlerce masum Müslümanın katledilmesine katkıda bulunan ve çeşitli yollarla dinimize saldıran düşmanın yardımını beklemektedirler. Dahası sömürgeci güçler, Kandahar ilindeki Panjwai Müdürlüğünde bulunan masum halkımızı katledip yakmışlar ve Kabil'in Kuzeyindeki Bagram Hava Üssü'nde de Mushaf-ı Şerifimize saldırmışlardır.

Ey Afganistan'daki Müslüman Kardeşlerimiz! Hizb-ut Tahrir sizleri, sömürgeci kafirlerin egemenlik ve Afganistan'ın ulusal çıkarları adı altında yaptığı ve bazı sapkın medya organlarının da desteklediği bu gibi propagandalara aldanmamaya çağırmaktadır. Zira sizler, geçtiğimiz on yıldır kafir demokratik rejimin fesadını, onun serbest piyasa ekonomisini ve onun insan hakları ve özgürlük hakkındaki sloganlarını tecrübe ettiniz ve bu rejim ile fikirlerinin, katliam, yokluk, ahlaksızlık, fesat ve işgalin daha da güçlendirilmesi şeklindeki etkilerini gördünüz. O halde bir kez daha aldanmayınız. Çünkü Subhânehu ve Te'âla, şöyle buyurmaktadır:

أَوَلا يَرَوْنَ أَنَّهُمْ يُفْتَنُونَ فِي كُلِّ عَامٍ مَرَّةً أَوْ مَرَّتَيْنِ ثُمَّ لا يَتُوبُونَ وَلا هُمْ يَذَّكَّرُونَ "Onlar, her yıl bir veya iki kez (çeşitli belalarla) imtihan edildiklerini görmüyorlar mı? Sonra da ne tevbe ediyorlar ne de ibret alıyorlar." [Tevbe 126]

Bu nedenle Afganistan'ın Müslüman ve mücahit evlatlarının görevi, Batı'ya karşı ideolojik güçlü bir tutum benimsemek, siyasî, ekonomik, içtimai ve kültürel olmak üzere sömürgeciliğin bütün şekilleriyle mücadele etmek ve onlara İslam şeriatına göre meydan okumaktır. İşte böylece onların düşmanları ülkelerinden çekildikleri gibi aşağılık kuyrukları da çekilsin de Afganistan halkının yanı sıra dünyadaki diğer Müslümanlar da Hilafet Devleti ile İslamî hayatlarını geri getirmek için hazırlansınlar.

يُثَبِّتُ اللَّهُ الَّذِينَ آَمَنُوا بِالْقَوْلِ الثَّابِتِ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَفِي الْآَخِرَةِ وَيُضِلُّ اللَّهُ الظَّالِمِينَ وَيَفْعَلُ اللَّهُ مَا يَشَاءُ "Allah, sağlam sözle iman edenleri hem dünya hayatında hem de ahirette sapa sağlam tutar. Zalimleri ise Allah saptırır. Allah dilediğini yapar." [İbrahim 27]

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER