Pazartesi, 19 Cumade’l Ûlâ 1447 | 2025/11/10
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Tedricilik

  • Kategori Suriye
  •   |  

Tedriciliğe davet etmek, İslam'da olan bir şey değildir. Zira o, yeni bir fikir olup Müslümanların arasında Batılı fikirlerden etkilenmeleri neticesinde dolaşmaya başlamıştır. Tedriciliğe davet edenlerin davet gerekçesine gelince; İslam'ın kamil bir şekilde tatbik edilmesine güç yetirilememesi veya küresel kamuoyunun İslam'ın tatbik edilmesini kabul etmemesinden yada büyük devletlerin İslam'ın tatbik edilmesi için bize bir alan bırakmamasından dolayı İslam'ın tatbik edilmesine mevcut şartların yetersiz olması veya Batı'ya itaat çalışması ve Allahu [Subhânehu ve Te'âla]'ya masiyet olarak sayılan şeri olmayan boş gerekçelerdir. Dolayısıyla tedricilik sözü, İslam'ın doğasına aykırı olduğu gibi Kur'an'ın metoduna, Resul [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in İslam'ı tebliğ etme ve ona davet etmedeki siretine, Raşid Halifeler ile Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem] için hayırla onlara şahit olan Selef-i Salih'in üzerinde olduğu hususlara da aykırıdır.

İslam'ın doğasına aykırı olmasına gelince; çünkü İslam'ın doğası öncelikli olarak el-Hâlık, el-Müdebbir olan, yani yaratma ve emir sadece Kendisine ait olan bir tek Allahuteala'ya imana dayanmaktadır. Dolayısıyla Müslümanın nezdinde bu imanın zorunluluklarından biri de onun bir insan olarak kendisi için doğru bir yasa yapmaya güç yetirememesidir.  Bu temelde bir Müslüman, bir hüküm verdiğinde Rabbine itaat etmelidir. Zira Allahuteala, şöyle buyurmuştur:

فَلاَ وَرَبِّكَ لاَ يُؤْمِنُونَ حَتَّى يُحَكِّمُوكَ فِيمَا شَجَرَ بَيْنَهُمْ "Hayır! Rabbine ant olsun ki onlar aralarında çıkan anlaşmazlıklarda Seni hakem kılmadıkları sürece iman etmiş olmazlar." [en-Nîsa 65]

Hükmedildiğinde ise Allahuteala şöyle buyurmuştur:

أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ يَزْعُمُونَ أَنَّهُمْ آمَنُواْ بِمَا أُنزِلَ إِلَيْكَ وَمَا أُنزِلَ مِن قَبْلِكَ يُرِيدُونَ أَن يَتَحَاكَمُواْ إِلَى الطَّاغُوتِ وَقَدْ أُمِرُواْ أَن يَكْفُرُواْ بِهِ "Sana ve Senden öncekilere indirilenlere iman ettiklerini iddia edenleri görmedin mi? Onlar inkar etmekle emrolundukları halde tağuta muhakemeleşmek istiyorlar." [en-Nisâ 60]

İşte bundan dolayı bir Müslümanın, iman ile itaat arasındaki bu zorunluluğun kıl kadar dışına çıkmamasıdır. Özellikle de İslam'ın nüzulunun tamamlanmasından ve Müslümanın, iman, bağlılık, tatbik ve ona davet edilmesi hususunda İslam'dan tam bir şekilde sorumlu olmasının ardından...

Kur'an'ın metoduna aykırı olmasına gelince; Kur'an Müslümanlara, Resul [Sallallahu Aleyhi ve Sellem] ile Muhacir ve Ensardan onunla birlikte olanlara ihsanla tabi olmalarını emretmiştir. Zira Allahuteala, şöyle buyurmuştur:

وَٱلسَّابِقُونَ ٱلأَوَّلُونَ مِنَ ٱلْمُهَاجِرِينَ وَٱلأَنْصَارِ وَٱلَّذِينَ ٱتَّبَعُوهُم بِإِحْسَانٍ رَّضِىَ ٱللَّهُ عَنْهُمْ وَرَضُواْ عَنْهُ "(İslam dinine girme hususunda) öne geçen ilk muhacirler ve ensar ile onlara güzellikle tabi olanlar var ya, işte Allah onlardan razı olmuştur, onlar da Allah'tan razı olmuşlardır." [Tevbe 100]

Yine Kur'an Müslümanlara, İslam'la, yani İslam'ın bütünüyle hükmetmelerini emretmiş ve bir tek hüküm olsa bile İslam'ın hükümlerinin terk edilmesi hususunda onları uyarmıştır. Nitekim Allahuteala, şöyle buyurmuştur:

وَأَنِ احْكُمْ بَيْنَهُمْ بِمَا أَنْزَلَ اللَّهُ وَلا تَتَّبِعْ أَهْوَاءَهُمْ وَاحْذَرْهُمْ أَنْ يَفْتِنُوكَ عَنْ بَعْضِ مَا أَنْزَلَ اللَّهُ إِلَيْكَ "Aralarında Allah'ın indirdikleri ile hükmet! Sakın onların hevalarına tabi olma ve Allah'ın sana indirdiklerinin bir kısmından seni saptırmalarından sakın!" [el-Mâide 49]

Ayrıca Kur'an Müslümanlara, Resul [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in davetinde olduğu şey üzerine olmalarını emretmiştir. Zira Allahuteala, şöyle buyurmuştur:

قُلْ هَذِهِ سَبِيلِي أَدْعُو إِلَى اللَّهِ عَلَى بَصِيرَةٍ أَنَا وَمَنِ اتَّبَعَنِي "De ki: İşte bu, benim yolumdur. Ben ve bana tabi olanlar, basiret üzere Allah'a davet ederiz." [Yûsuf 108]

İslam'ı tatbik ve tebliğ etmede Resul [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in siretine aykırı olmasına gelince; zira Resul [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], şöyle buyurmuştur:

مَنْ عَمِلَ عَمَلاً لَيْسَ عَلَيْهِ أَمْرُنَا فَهُوَ رَدٌّ "Her kim üzerinde emrimiz olmayan bir amel işlerde o reddedilir." [Müttefikun Aleyh] Dolayısıyla İslam'ın tatbik edilmesinde, onun tatbik edilip davetinin taşınmasında Resul [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in hayatı, İslam'ın farz kıldığı bu yöne mutabık olmaktadır. Nitekim o, davet yaşamında çok baskıcı şartlar yaşamış ama bunlara boyun eğmemiştir. Yine kendisine çok cazip teklifler sunulmuş ama bunlara icabet etmemiştir.

Kafirler, Resul [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in davetinde yağcılık yapmasını istemişlerdir ama o bunlara tamamen karşı koymuştur. Zira o, Beni Âmir Bin Sasa heyetinin desteğine şiddetle muhtaç olduğunda onlar, Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e ondan sonraki yönetimin kendilerine ait olmasını teklif ettiklerinde şöyle demiştir:

الأمر لله يضعه حيث يشاء "Yönetim Allah'a aittir ve onu dilediğine verir." Dolayısıyla taviz vermediği gibi yağcılık da yapmamış... ve mal, makam ve İslam ile yönetimden uzak olan krallığı bile reddetmiştir. Sonra Sallallahu Aleyhi ve Sellem, fethettiği ve galip geldiği ülkelerle muamelede bulunmamış ve buralarda sadece ama sadece İslam'ı tatbik etmiş ve onlardan bazılarının ibadet etmeleri için putlarını bırakmalarını reddettiği gibi onlardan herhangi birinin namazdan muaf tutulmasını da reddetmiştir...

Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in azı dişlerimizle ısırmamızı emrettiği Raşid Halifelerin sireti ile hayırla onlara şahit olan Selef-i Salih'in üzerinde olduğu hususlara aykırı olmasına gelince; onların hayatları, cihada, ülkelerin fethedilmesine ve insanların Allah'ın dinine girdirilmesine dayalı olmuştur. Zira bir ülkeyi fethettiklerinde burada İslam'ı kamil bir şekilde tatbik etmişler ve bir sene yada bir ay hatta gündüz bir saat bile içkinin içilmesine izin vermemişlerdir. Dolayısıyla farz derhal uygulanıp haram da derhal yasaklandığı gibi hadler ve hükümlerde tedricilik veya "izin dönemi" olmaksızın tatbik edilmiştir!

 

Ey Müslümanlar!

Batı, Müslüman ülkelerdeki halkçı ayaklanmalarından dolayı şaşkına uğradığı gibi Müslümanların Allah'ın şeriatıyla hükmedilmesine çağıran tutkulu duyguları ile hareketlenmelerinin camilerden başlaması ve tekbir seslerinin göklere yükselmesi daha çok şaşkına uğratmıştır. Hatta İslam yönetime ulaşacak diye de içerisine bir korku düşmüştür. Zira Batı bunun helak oluşu olduğunun farkındadır ve bu yüzden de Müslümanların duygularına karşı dolambaçlı habis üsluplar yoluyla bunu engellemek için gayretle çalışır bir hale gelmiştir. Nitekim bu üsluplardan biri de hedeflediği tedricilik fikridir. Zira bu, taşıyıcısına hükmü ve hükmün tatbikini terk etmeyi caiz kılmaktadır... Dolayısıyla bu yolla İslam'ın hükümlerinden adım adım, dahası sıklaştırılmış adımlarla taviz vermek kolay bir hale gelmektedir! Buna da sözde ılımlı Müslümanlar yardımcı olmaktadırlar. Zira aynı şekilde onlar da tedricilik fikrini hedeflemektedirler. Çünkü bu yolla onlar, kendilerini seçen kamuoyu karşısında bir çıkış yolu bulmaktadırlar. Mesela kendilerine, neden İslam'ı tatbik etmiyorsunuz, halbuki biz sizleri bunun için seçmiştik dediklerinde onlara şu şekilde cevap vermektedirler: Biz İslam'ı tatbik edeceğiz ama tedricilik yoluyla. Bu yüzden bize biraz zaman verin! Böylece onlar, kendilerine verilen zaman içerisinde bir çıkış yolu bulacaklarını sanmaktadırlar. Böylece de tedricilik sözüyle İslam'ı tatbik etmeyerek bir haramdan başka bir harama çıkmaktadırlar!!

Bu ayaklanmalar, Amerika liderliğindeki Batı'nın, İslam'a ve Müslümanlara karşı olan kinini ifşa ettiği gibi aynı şekilde o, İslam'ın hükümlerini Allah'ın farz kıldığı şekilde tatbik etmek istemeyerek yönetimin arayüzleri haline gelen sözde "ılımlı Müslümanları da" ifşa etmiştir. Bilakis onlar, İslam'ın hükümlerini tatbik etmeye muktedir de değillerdir. Çünkü onlar hayatları boyunca kendilerini İslam'ın hükümlerini tatbik etmek için hazırlamamışlardır. Hatta İslam'ın yönetim şekli ve ekonomi, içtima, siyaset, öğretim ve dış siyaset gibi yönetim sistemleri kesinlikle düşüncelerinde bile olmamıştır. Bu nedenle onlar, tedricilik fikriyle insanları aldatmayı hedeflemektedirler. Ancak kendilerinden başkasını da aldatamamaktadırlar... Dolayısıyla ümmete vacip olan, onlara İslam'ın sahih anlayış metoduna sahip olmasının yanı sıra yönetimle ilgili şeri hükümler ile çalışmasında siyasî deneyime sahip olan cemaati kabul ettirmek olduğunu anlamasıdır. İşte o, siyaseti takip edip uluslararası siyaseti bildiğinde kendisini ortaya çıkaracak ve kafir Batılı fikirleri de çürütecektir. İşte o, hazırlamış olduğu bir anayasa projesi olduğunda geriye sadece onu gözden geçirmek kalacaktır ki böylece Raşidi Hilafet Devleti yoluyla Allah'ın indirdikleriyle olan yönetimi kurmaya imkan bulacaktır. İşte bu cemaat de Hizb-ut Tahrir'dir.

 

Ey Suriye ve Tüm İslam Dünyasındaki Müslümanlar!

Hizb-ut Tahrir Müslümanları, önlerine Rablerinin rızasını ve O'nun şeriatını koymaya çağırmaktadır. Yine o, Müslümanları özellikle de onlardan muhlis olanları, tedriciliğe çağırmak gibi kafir Batı'nın çağrılarının tuzağına düşmeye karşı uyarmaktadır. Hizb-ut Tahrir, Suriye halkına ve onların arkasında olan bütün Müslümanlara, tüm içtenlikle ve Allah'ın yardımıyla bu sürece liderlik edebileceğini ilan eder. Elbette buda anlayışta, tatbikte, davette ve İslam'ın yayılmasında sahih İslam metoduna göre olacağı gibi muhlislerden bu davetten geri kalanların hepsi de Allahu [Subhânehu ve Te'âla]'ya karşı sorumluluk taşıyacağı gibi ellerini Batı'ya uzatmayı ve İslam'ı anlamada Batı metoduna göre yürümeyi kabul etmiş olmasının yanı sıra sahih anlayış ile ona destek verenleri de terk etmiş olacaklardır.

Hizb-ut Tahrir, Raşidi Hilafet'e davetin lideri olarak kalmaya devam edeceği gibi Resulullah'ın Ahmed'in rivayet etmiş olduğu sahih hadisindeki vaadinin sahibi olmayı da arzulamaktadır. Ki buda son merhalesine şahit olduğumuz bu zorba diktatörlükten sonra:

ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةً عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ "Sonra (yeniden) Nübüvvet Minhacı üzere [Raşidi] Hilafet olacaktır." Hadisidir.

Yine o Müslümanları, kendilerini sahih bir kalkınmayla kalkındıracak ve Allahu Subhânehu'nun muhkem ayetinde olmalarını istediği gibi insanlık için çıkarılmış en hayırlı ümmet yapacak hak bir davet olan bu mübarek davette kendisiyle birlikte olmaya davet etmektedir.

كُنْتُمْ خَيْرَ أُمَّةٍ أُخْرِجَتْ لِلنَّاسِ تَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَتَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَتُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ "Sizler, insanlar için çıkartılmış en hayırlı ümmetsiniz. Marufu emreder, münkerden nehyeder ve Allah'a iman edersiniz." [Âl-i İmrân 110]

 

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Mahkemelerde Değişen Bir Şey Yok; Esaslar Aynı İsimler Farklı

Avrupa Birliği uyum yasaları çerçevesinde 2004 yılında kaldırılan Devlet Güvenlik Mahkemelerinin yerine kurulan Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemeleri, "cemaatin" tüm baskılarına rağmen, Başbakan Erdoğan'ın özel talimatı ile 3. Yargı Paketine dâhil edilerek kaldırılmıştır. Hükümet tarafından verilen ve olaylı bir şekilde meclis genel kurulunda kabul edilen önergede; Özel Yetkili Mahkemelerin yerine 29 ilde Bölgesel Ağır Ceza Mahkemelerinin kurulacağı, Ergenekon ve Balyoz gibi kamuoyu tarafından büyük ilgiyle takip edilen davaların bu değişiklikten etkilenmeyeceği ve daha önce CMK 250. madde ile görevlendirilen mahkemelerin, bundan sonra Terörle Mücadele Kanunu'nun 10. maddesiyle yetkilendirileceği belirtilmiştir.

AKP iktidarının DGM'lerin kaldırılmasından sonra övünerek "bizim iktidarımız kurdu" dediği ÖYM'leri kaldırma sebebi, KCK soruşturması kapsamında üst düzey MİT görevlilerinin ifadeye çağrılması ve buradaki asıl hedefin Başbakan olmasıdır. Hatırlanacağı üzere, MİT Müsteşarı'nın şüpheli sıfatıyla özel yetkili savcı tarafından ifadeye çağrılmasındaki tehlikeyi gören Erdoğan, doğrudan kendisinin hedef alındığını görmüş ve hasta yatağından kalkarak bir gecede yaptırdığı kanun değişikliği ile mevcut soruşturmayı engelletmişti.

ÖYM'lerin kaldırılmasının asıl sebebi bu olmakla beraber, bundan sonra kurulacak olan Bölgesel Ağır Ceza Mahkemelerinin yapacağı muhtemel uygulamalar da, kendinden önceki mahkemelerden farklı olmayacaktır. Zira Türkiye Cumhuriyeti devleti, tarihi boyunca hiçbir zaman kendisini güvende hissetmemiş ve bekasını sağlamak adına her dönemde bu tür mahkemeler kurmuştur. Cumhuriyet'in ilk yıllarında kurulan ve binlerce kişiyi idama mahkûm eden İstiklal Mahkemelerini, daha sonraki yıllarda kurulan Sıkı Yönetim Mahkemeleri, Olağanüstü Hal Mahkemeleri, Devlet Güvenlik Mahkemeleri ve Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemeleri takip etmiştir. Bu mahkemeler aracılığıyla fasit rejim ayakta kalmış, ancak onbinlerce Müslüman muhtelif cezalara çarptırılarak birçok zulme maruz bırakılmıştır. Bütün bu mahkemeler, "devletin ve rejimin güvenliği için" sanık sandalyesine oturan her kişiyi düşman olarak görmüş ve yapılan savunmalar usulden öte bir anlam taşımamıştır. Nitekim yüzlerce sayıdaki Hizb-ut Tahrir yargılamaları da, bu doğrultuda değerlendirilmektedir. Hizb-ut Tahrir üyeleri, hiçbir şekilde cebir ve şiddet uygulamamasına, silahlı hareket metodunu benimsememesine ve tamamen fikri ve siyasi bir mücadele sürdürmelerine rağmen, bugüne kadar gayrı hukuki olarak bu mahkemelerde hasmane bir tavırla yargılanmış ve tamamına yakını cezalandırılmıştır.

Ayrıca bu mahkemelerin kaldırılması bir kez daha göstermiştir ki, çağdaş küfür nizamı demokrasinin temel ilkelerinden olan kuvvetler ayrılığı prensibi, koca bir safsatadan ibarettir. Yürütme, yasama ve yargıya istediği gibi müdahale edebilmektedir. Beşer mahsulü kanunlar, istenildiği gibi değiştirilmekte ve aciz, sınırlı, muhtaç olan insandan, en idealini yapması beklenmektedir. Bu minvalde ÖYM'lerin kaldırılmasıyla alakalı, "ideali yakalamak durumundayız" diyen Başbakana hatırlatırız ki: İdeali yakalamak, ancak Allah Subhanehu Teâlâ'nın nizamı olan İslam'ı tatbik etmekle mümkündür. Önemli olan mahkemelerin isimleri değil, o mahkemelerde ne ile hükmedildiğidir. Adil yargılama ise sadece Allah Subhanehu Teâlâ'nın hükümleri ile hükmedecek ve İslam'ı hayata hâkim kılacak olan bir devletle mümkündür. O devlette, Allah Subhanehu Teâlâ'nın izniyle ayak sesleri duyulan İkinci Raşidi Hilafet Devleti'nden başkası değildir.

Devamını oku...

Alemlerin Rabbi Olan Allah'ın Farz Kıldığı Yönetim Nizamı Sadece Hilafet'tir Ve Özellikle Müslümanların Ağızlarıyla Demokratik Sivil Devlete Yönelik Çağrılar İse Büyük Bir Günahtır!

  • Kategori Hizb
  •   |  

24.06.2012'de, yani dün, Mısır Cumhurbaşkanlığı Seçim Komisyonu, Ahmed Şefik'in rakibi olan aday Muhammed Mursî'nin galibiyetine hükmetmiş ve ardından da komisyon, (Mısır Arap Cumhuriyeti Yeni Cumhurbaşkanı'nın Muhammed Mursî) olduğunu açıklamıştır. Nitekim yeni Cumhurbaşkanı'nın açıklamalarının ilki, demokratik sivil devlete çağırmak olduğu gibi Mısır'ın, uluslararası anlaşmaları onayladığını da açıklamıştır. Tabii ki açıklamada kast edilen anlaşmaların doruk noktasında, Yahudilerin İsra ve Mirac toprakları ile mübarek Filistin topraklarını gasbetmesini onaylayan hain Camp David Anlaşması vardır.

Ey Müslümanlar! Hilafet Nizamı ile büyük küçük her şeyde Allah'ın indirdikleriyle hükmetmenin herhangi bir farz gibi farz olduğu meçhul olmayıp bilinen bir durumdur. Zira o, Müslümanların ülkelerinde on üç asırdan fazla yaşamış ve Müslümanlar da onunla ferah bulup izzetli oldukları gibi İslam'ın düşmanları da onunla sersemleyip zelil olmuşlardır... Dahası bu husus, Allahu Subhânehu'nun emriyle de sabit olduğu gibi:

وَأَنِ احْكُمْ بَيْنَهُمْ بِمَا أَنْزَلَ اللَّهُ وَلا تَتَّبِعْ أَهْوَاءَهُمْ وَاحْذَرْهُمْ أَنْ يَفْتِنُوكَ عَنْ بَعْضِ مَا أَنْزَلَ اللَّهُ إِلَيْكَ "Aralarında Allah'ın indirdikleri ile hükmet! Sakın onların hevalarına tabi olma ve Allah'ın sana indirdiklerinin bir kısmından seni saptırmalarından sakın!" [el-Mâide 49]

Aynı şekilde Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in emriyle de sabittir:

كَانَتْ بَنُو إسْرَائِيلَ تَسُوسُهُمُ الأَنْبِيَاءُ، كُلّمَا هَلَكَ نَبِيّ خَلَفَهُ نَبِيّ، وَإنّهُ لاَ نَبِيّ بَعْدِي. وَسَتَكُونُ خُلَفَاءُ فَتَكْثُرُ" قَالُوا: فَمَا تَأْمُرُنَا؟ قَالَ: "فُوا بِبَيْعَةِ الأَوّلِ فَالأَوّلِ "İsrail oğulları, Nebiler tarafından siyaset ediliyordu (yönetiliyordu). Bir Nebi vefat edince, bir diğeri ona halef oluyordu. Artık Benden sonra Nebi yoktur. Halifeler olacak da çoğalacaklardır." Dediler ki: "Öyleyse bize ne emredersiniz?" Dedi ki: "Önceki ilk beyatinize sadakat gösterin..." [Buhari, Ebi Hureyra'dan tahric etmiştir]

Ayrıca onun için çalışmak, ateşten kurtaracak olan bir farzdır:

مَنْ خَلَعَ يَدًا مِنْ طَاعَةٍ لَقِيَ اللَّهَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ لَا حُجَّةَ لَهُ وَمَنْ مَاتَ وَلَيْسَ فِي عُنُقِهِ بَيْعَةٌ مَاتَ مِيتَةً جَاهِلِيَّةً "Her kim itaatten elini çekerse, ahirette kendisi için hiçbir delil bulunmadan Allah ile buluşacaktır. Ve her kim de boynunda biat halkası olmaksızın ölürse cahiliyye ölümü ile ölmüş olur." [Muslim, Abdullah İbn-u Ömer'den rivayet etmiştir]

Buradaki biat ise sadece Halife'ye olan biattir. Buradaki cahiliye ölümü de Hilafet için çalışmayan bir kişinin içine düştüğü büyük günahtan kinayedir.

Demokratik sivil devlete gelince; bu, dini devletten ayıran ve insanların, beşerin Rabbinin yerine beşere hükmolunduğu kafir Batı'nın ortaya çıkardığı laik bir yapımdır. Zira onlar, helal kılmalarının yanı sıra haram kıldıkları gibi mubahlar kılıp yasaklar koymaktadırlar.... Ve Allahu Subhânehu'nın kitabı ile Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in sünnetine sormak yerine de insanlara sormaktadırlar.

Müslümanların haklarını zayi eden, topraklarını gasbeden, kafirleri Müslümanlar üzerinde egemen kılan uluslararası anlaşmalara bağlı kalmaya gelince; bu, korkunç bir günah olmasının yanı sıra dünyada da bir utanç ve aşağılanmışlık babındandır. Allah'ın azabı ise daha büyüktür... Haçlılara galip gelen, Tatarlara galip gelen, Allah'ın izniyle Yahudi varlığına galip gelecek olmasının yanı sıra onun varlığını ortadan kaldıracak olan Kenane-Mısır'ın, Allah'ın arzındaki Kenane-Mısır'ın olduğu Mısır'da bu bağlılığa çağrıda bulunmak, işte tüm bunlar tehlikeli büyük bir felakettir... Evet, Mısır'da buna çağrıda bulunmak tehlikeli büyük bir felaket olduğu gibi bu çağrıların; adayları, onların İslam ile hükmedeceklerini zannettikleri gibi zilletin ardından izzet bulacakları, korkunun ardından güvende olacakları, gasbedilmesinin ardından mübarek topraklara geri dönecekleri Hilafet'in gölgesindeki İslam'ın râyesi altında gölgeleneceklerini zanneden... bu nedenle de oylarını vererek onları destekleyen ve oylarını üzerlerine yeni bir yüz ve yeni bir lisanla laik rejimin geri gelmesi için vermeyen Müslümanların oylarıyla galip gelen ancak eski-yeni sözlerle fikir, metot ve meyil olarak laik bir devlete çağrıda bulunan İhvan-ı Müslimin'in ağzıyla olması ise daha büyük ve daha korkunç bir felakettir!

Ey Müslümanlar! Bizler, Allah'ın izniyle müminlerin kalplerinin takvayla dolacağı, saf abdestli ellerin ve sağlam güçlü kolların olacağı ve İslam'ın düşmanlarının burunlarının yerlere sürtüleceği İkinci Raşidi Hilafet'in gelmekte olduğunun farkındayız... Ki zaten bu, Rabbimiz Subhânehu'nun bir vaadi olduğu gibi:

وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنْكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُمْ فِي الأَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ "Allah, sizlerden iman edip salih amel işleyenleri, kendilerinden öncekileri yeryüzünde Halife kıldığı gibi onları da yeryüzünde Halife kılacağını vaadetti.." [en-Nûr 55]

Resulümüz [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in de bir müjdesidir:

ثُمَّ تَكُونُ خِلافَةً عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ "... Sonra da Nübüvvet Minhacı üzere Hilafet olacaktır." [Ahmed tahrc etti]

Dolayısıyla Allah'ın vaadi ve Resulünün müjdesi, Allah'ın izniyle gerçekleşecektir. İşte o gün müminler, Allah'ın nusretiyle sevineceklerdir.

Hizb-ut Tahrir sizleri, Allahu Subhânehu'ya icabet etmeye ve O'nun yolundan başkasına tabi olmamaya; قُلْ هَذِهِ سَبِيلِي أَدْعُو إِلَى اللَّهِ عَلَى بَصِيرَةٍ أَنَا وَمَنِ اتَّبَعَنِي وَسُبْحَانَ اللَّهِ وَمَا أَنَا مِنَ الْمُشْرِكِينَ "De ki: İşte bu, benim yolumdur. Ben ve bana tabi olanlar, basiret üzere Allah'a davet ederiz. Ben Allah'ı tesbih ederim ve ben müşriklerden de değilim." [Yûsuf 108], aranızda çıkan tüm anlaşmazlıkta Subhânehu'nun şeriatından başkasına muhakeme olmamaya; فَلاَ وَرَبِّكَ لاَ يُؤْمِنُونَ حَتَّى يُحَكِّمُوكَ فِيمَا شَجَرَ بَيْنَهُمْ ثُمَّ لاَ يَجِدُوا فِي أَنْفُسِهِمْ حَرَجًا مِمَّا قَضَيْتَ وَيُسَلِّمُوا تَسْلِيمًا "Hayır! Rabbine ant olsun ki onlar aralarında çıkan anlaşmazlıklarda Seni hakem kılıp içlerinden de bir sıkıntı duymaksızın verdiğin hükme tam bir teslimiyet ile teslim olmadıkları sürece iman etmiş olmazlar." [en-Nîsa 65], Nübüvvet Minhacı Üzere Raşidi Hilafet'i kurarak İslamî hayatı yeniden başlatmak ve kendisiyle korunup arkasında savaşacağınız Allah'ın indirdikleriyle amel edecek olan bir Halife'ye biat etmek için kendisiyle birlikte çalışmaya davet etmektedir ey Müslümanlar!

إِنَّمَا الإِمَامُ جُنَّةٌ يُقَاتَلُ مِنْ وَرَائِهِ وَيُتَّقَى بِهِ "mam [Halife], ancak arkasında savaşılan ve onunla korunulan bir kalkandır." [Buhari, Ebi Hureyra'dan tahric etti]

Sonra sadece Allahu Subhânehu için Mısır'ın yeni Cumhurbaşkanına şu nasihati yönlendiririz: Allah'tan kork ve fikir, metot ve meyil olarak laik demokratik sivil bir devlete yönelik çağrılardan vazgeç. Zira hakka dönmek, bir fazilettir. Buda Askerî Konsey'in kanatlarını koparıp yetkilerini daraltması yoluyla bir kısmını kaybetmenin ardından tüm dünyanı kaybetmemen... ve demokratik sivil devlet açıklamalarıyla Amerika'yı hoşnut edip Amerika ile Batı'nın Rabbini öfkelendirmen ve Hilafet'in kurulmasını ve Allah'ın şeriatının tatbik edilmesini ihmal etmen yoluyla da ahiretini kaybetmemen içindir... Şüphesiz sen, Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in, şu hadisini okumuşsundur:

من أرضى الناس بسخط الله وكله الله إلى الناس ومن أسخط الناس برضا الله كفاه الله مؤنة الناس "Her kim Allah'ı öfkelendirmek pahasına insanları hoşnut ederse, Allah onu insanlara havale eder. Her kim de insanları öfkelendirmek pahasına Allah'ı hoşnut ederse, insanların eziyetleri için Allah ona yeter." [Tirmizi, Ebu Naîm Hılye'de Aişe'den rivayet etti]

Bu nasihat, sadece Allahu Subhânehu için olup buna karşı sizden ne bir ödül nede bir teşekkür bekliyoruz. Ancak demokratik sivil devlet projelerinin, İhvan-ı Müslimin'in olduğu Müslümanlar tarafından çağrılır bir hale geldiğini işittikleri zaman avurtlarını şişirerek güldüklerinde sinsi kafirlerden, ajanlarından ve bütün İslam düşmanlarından sakınmanızı istiyoruz.

إِنَّا لِلّهِ وَإِنَّـا إِلَيْهِ رَاجِعونَ "Muhakkak ki biz Allah'a aidiz ve mutlaka O'na döneceğiz." [el-Bakara 156]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- "Lübnan Otoritesi", Av Mevsiminde Ördek Avlar Gibi Tebasını Öldürmektedir!

Geçen Mayıs ayının yirmisinde, Ahmed Abduvâhid ile arkadaşı Şeyh Muhammed Merab, Akkar'daki "Lübnan otoritesinin" bariyerlerinin bir bariyerindeyken herhangi bir güvenlik gerekçesi olmaksızın öldürülmüştür...! Bir hafta sonra aynı şekilde genç Şarbel Rahmet de otoritenin ülkedeki uluslararası yolu üzerindeki bariyerlerden bir diğer bariyerinde öldürülmüştür...! Dün de genç  Ahmed Kasın öldürüldüğü gibi Nehr-ul Bârid kampı halkının büyük bir kısmının yaralanmasının yanı sıra aynı şekilde otoritenin zebanileri ile cellatlarının emriyle bir motosiklet ihlali bahanesiyle gençlerin tutuklanması ve dövülmesi sorunu başlamıştır!

Yoksa bu otorite nezdinde ateş açma emirleri vermek su içmekten daha kolay bir hale mi gelmiştir...! Yoksa bu kolaylık ve umursamazlık, bu ülkedeki insanların öldürülmesini mubah bir hale mi getirmiştir...! Yoksa güvenli, yolcu ve hatta muhtaç olan insanlar, av mevsimindeki ördekler gibi bir hedef haline mi gelmişlerdir?!

Sonra kamp halklarının, 64 yıl boyunca çekmiş olduğu yerlerinden edilme ve Lübnan devletinin uyguladığı zalim ırkçı yasalar gibi acılar yetmez mi?! Ayrıca Nehr-ul Bârid kampı halkının, beş yıldan bu yana çektiği yerlerinden edilme, öldürülme, mallarının yağmalanması, evlerinin yıkılması, sonra topluca tutuklanmaları, askerî olarak kamplarının ve evlerinin içerisine tahakküm edilmesi gibi acılar yetmez mi?! Bu kampın, halkının aşağılanarak tutuklandığı ve her girişlerinde veya çıkışlarında aşağılandıkları bir kampa dönüştürülmesi ne anlama gelmektedir?! Yine semt sakinlerinin evlatlarının, istihbaratın "vize" geçiş işaretini gerçekleştirmek zorunda kalmaları ve her ne zaman evlerine girmek isteseler bunu ibraz etmeye zorlanmaları ne anlama gelmektedir?! Dahası hangi hak ile temel insan haklarından bile mahrum olan bir kamptaki bisiklet ihlalinin akabinde bu boyutta bir sorun kışkırtılmaktadır?! Peki Lübnan'da tüm kanunlar uygulanmakta mıdır ve bu sefil kampta geriye bisiklet ihlallerinden başka bir şey kalmamış mıdır?!!! Bunun ardından bizlere şöyle denilmektedir: "Otoritenin almış olduğu tedbirler, kamp sakinlerine olan düşkünlüğünden kaynaklanmaktadır!" Hakeza suçlu mahkumlar gibi muamele görmeleri ardından da bir bisikletten dolayı üzerlerine kurşun sıkılması kamp halkının maslahatına mı olmaktadır?!

Sonra da karanlık odaklara bağlı saptırıcı basın organları karşımıza çıkarak, otoritenin kuyruklarının kendilerini savunma durumunda oldukları ve havaya ateş açıldığı şeklinde yalanlar uydurmaktadırlar...! Şimdi burada sorarız: Otoritenin kuyruklarının kurşunları insanlara isabet ettiğinde onlar havada mı uçuyorlardı?! Yoksa bu kuyruklar, yollardaki ve kalabalık insanlara tanık olunan mahallelerdeki insanlara ateş açma emirleri mi vermişlerdir?! Nitekim başta Lübnan otoritesi olmak üzere uzak yakın herkes bunun hakkında konuştukları ve Nehr-ul Bârid Kampı'nın da bir poşet çay yada bir evrak çantası olsa bile teftiş edilip incelenerek mahvedilmeden önce hiçbir şeyin giremediği büyük hapishane olduğunu yakinen bildikleri halde hangi nefsin savunulmasından bahsedilmektedir?!!! Artık bu medyanın, duyduklarını güvenlik kaynakları ve istihbarat raporlarının ayıplarıyla lekelemekten haya etmesinin zamanı gelmedi mi?... Artık bu medyanın, insanları şeffaf dürüst gerçeklerle bilgilendirmede gerçek rolüne geri dönmesinin zamanı gelmedi mi?!

Sonra bakış yelpazemizi genişlettiğimizde şunu sorarız: Yoksa bu, ülkedeki güvenlik birimlerini, kendisine doğrudan boyun eğmeyen kişiler için idam kararları çıkaran meydan yargıcına dönüştürmeye çalışan siyasî odakların siyasî bir kararından mı ibarettir?! Aksi halde genel sokaklardaki silahsız insanların öldürülmesi nereden gelmektedir?!

Şayet bu ülkedeki (resmî) siyasî otorite, birimlerinin dizginlerini tutabilmiş olsaydı bu, bu suçlu otoritenin silahsız ve masum insanların kanlarını mubah saymaya hiçbir hakkı olmadığı anlamına gelirdi! Dolayısıyla bu; insanların, otoritelerinin tüm meşru araçları kullanmak yoluyla olan sapmasına karşı hiçbir tereddütte bulunmaksızın yada ihmalkarlık göstermeksizin hızlı hareket etmelerini gerektiren büyük bir tehlikedir. Zira insanların öldürülmesinde ihmalkarlık göstermek, cürüme ortak olmak ve zalimleri insanlara zulmetmeye ve daha fazla günah işlemeye teşvik etmektir.

Ama şayet (resmî) siyasî otorite, bu birimlere karşı olan sorumluluğundan kaçsa ve onları, orada veya buradaki siyasî kararlar yada bazı maceraperest güvenlik yetkilileri için bir yağmacı olarak terk etmiş olsaydı bu, tehlikesi devletin silahlarının günden güne insanlara karşı patlatılan (saatli) bombalara dönüşmesinden korkulan daha büyük bir felaket olurdu.

Ey Lübnan yöneticileri! Zulümden, pervasızlıktan ve insanların kanlarını ve onurlarını hafife almaktan vazgeçiniz. Zira Allahuteala kitabında sizleri, şu şekilde uyarmıştır:

مَنْ قَتَلَ نَفْسًا بِغَيْرِ نَفْسٍ أَوْ فَسَادٍ فِي الأَرْضِ فَكَأَنَّمَا قَتَلَ النَّاسَ جَمِيعًا "Her kim bir kişiyi, bir kişi karşılığı veya yeryüzünde bir bozgunculuğu olmaksızın öldürürse, sanki bütün insanları öldürmüş gibi olur." [el-Maide 32]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Ey Bangladeş'teki Müslümanlar! İşlerinize Bile Hiç Önem Vermeyen Bu Demokratik Rejim, Mymarda'daki Kardeşlerinizi Kurtarmaya da Gelmeyeceklerdir Bu Nedenle Güç Ehlini, Bu Rejimi Ortadan Kaldırmaya ve Hilafet Devleti'ni Kurmaya Ça

Rejim sağır! Zira kitlelerin protestolarına ve Bangladeş halkının Myanmar'daki kardeşlerine yardım edilmesi taleplerine rağmen Şeyha Hasina hükümeti ile demokratik rejim, onlara yardım edilmesini reddetmekte, dahası Müslümanları denize sevk etmesinin yanı sıra Dışişleri Bakanı Dipu Moni, hükümetin bölge politikası üzerinde ısrar etmektedir! Aslında bu politika, bu demokratik rejimin hakikatini ortaya koyduğu gibi bu demokratik rejimdeki mantıksal davranışlar ile ülkedeki insanların işlerini gözetmeyen bu demokratik hükümet ile rejimin hakikatini de ortaya koymaktadır.   Bu nedenle de ondan beklenen, bir zamanlar bir tek olan İslamî ümmetin bir parçası olan komşu Müslümanlara yardım etmemesidir. Nitekim bu ümmet, emperyalist İngiltere'nin dayattığı suni sınırlarla parçalanmasının yanı sıra bu kafir demokratik rejimin mantığı, Âyet-il kerime de Müslümanlara şu şekilde emreden Allahu [Subhânehu ve Te'âla]'nın emrine de aykırıdır:

وَمَا لَكُمْ لاَ تُقَاتِلُونَ فِي سَبِيلِ اللّهِ وَالْمُسْتَضْعَفِينَ مِنَ الرِّجَالِ وَالنِّسَاء وَالْوِلْدَانِ الَّذِينَ يَقُولُونَ رَبَّنَا أَخْرِجْنَا مِنْ هَذِهِ الْقَرْيَةِ الظَّالِمِ أَهْلُهَا وَاجْعَل لَّنَا مِن لَّدُنكَ وَلِيًّا وَاجْعَل لَّنَا مِن لَّدُنكَ نَصِيرًا "Size ne oluyor da Allah yolunda ve 'Rabbimiz! Bizi halkı zalim olan bu beldeden çıkar, bize katından bir veli, koruyucu gönder ve bize katından bir yardımcı gönder' diyen zavallı erkekler, kadınlar ve çocuklar uğrunda savaşmıyorsunuz?!" [en-Nisa 75]

Myanmar'daki Müslümanların güvenliğini sağlayacak olan gerçek çözüm, Bangladeş ordusunun, rejime ve Myanmar'daki despot halka karşı seferber olmasıyla mümkündür. Bu seferberlik ise sadece Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in Müslümanların koruyucusu ve savunucusu olarak nitelendirdiği Hilafet Devleti'nin gölgesinde meydana gelecektir. Zira o, şöyle buyurmuştur:

إنما الإمام جنة يقاتل من ورائه ويتقى به "İmam [Halife], bir kalkandır, onun arkasında savaşılır ve onunla korunulur."

Bu nedenle Hizb-ut Tahrir sizleri, Şeyha Hasina hükümetinin politikasına karşı protestoları sürdürmek ve aynı zamanda doğrudan askerî kurum içerisindeki babalarınızı, kardeşlerinizi ve akrabalarınızı bu hükümet ile demokratik rejimi kaldırıp atarak yeniden Hilafet'i kurmaya davet etmek için çaba göstermek yoluyla güzel bir şekilde çalışmaya davet etmektedir. Zira Müslümanları zulümden kurtarmaya muktedir olan sadece Hilafet olduğu gibi Kur'an ve sünnetin mübarek çözümlerini tatbik edecek, dolayısıyla da siyasî istikrarı ve ekonomik refahı garantileyecek olan ümmetin tek sahih liderliği de Hilafet'tir. Ayrıca Hilafet, düşmanları Müslümanlardan defetmeye ve İslam risaletini davet ve cihat yoluyla dünyaya taşımaya muktedir olan güçlü bir askerî kuvvet de benimseyecektir.

Devamını oku...

أَفَنَجْعَلُ الْمُسْلِمِينَ كَالْمُجْرِمِينَ  مَا لَكُمْ كَيْفَ تَحْكُمُونَ "Hiç Müslümanları Mücrimler Gibi Tutar mıyız? Size Ne Oluyor? Ne Biçim Hüküm Veriyorsunuz?" [Kalem 35 36]

  • Kategori Tunus
  •   |  

Kafir Batı, Müslümanların Hilafet Devleti'nin olduğu devletlerini yıkmasından ve vahdetlerini parçalamasından bu yana hala İslam'a ve Müslümanlara savaş açarak zehrini akıtmakta, İslamlarına zarar vermede ve aşırıcı ve terörist nitelemesiyle de hareketlenmelerini çarpıtmada ileri gitmektedir. Zira daha dün Amerika, Musha-ı Şeri'i kirletirken bazı Danimarka Gazeteleri Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Âlihi ve Sahbihi ve Sellem]'e hakaret etme dalgasına liderlik etmiş ve diğer Avrupa gazeteleri ve ülkeleri de bunu tebrik etmişlerdir. Ardından da bunu, Paris, Londra, Roma ile diğer küfür ve sömürgecilerin başkentlerindeki fuarlarda Allah'ın sınırları ve ayetleriyle alay eden iddialar yoluyla "sanatsal" eylemler takip etmiştir. Hatta bugün, mücahit ve fatih Müslümanların ülkesi olan ülkemizde, bizim cildimizden olup bizim dilimizi konuşan bazı evlatlarımız, Marsa Güzel Sanatlar Sergisi yoluyla İslam'a saldırmaktalar, sanat olduğunu iddia ettikleri eylemler sunan sömürgecilere vekaleten İslam'a hakaret ederek Allah'ın hudutlarıyla alay ettikleri gibi Kerim Resulümüz [Sallallahu Aleyhi ve Sellem] ile de alay etmekteler ve Allah Celle ve Âla'yı hafife almaktadırlar: قَاتَلَهُمُ اللَّهُ أَنَّى يُؤْفَكُونَ "Allah onları katletsin. Nasıl da döndürülüyorlar!" [Munafikun 4]

Daha önce Amerika, parçaladığı ve ayaklarıyla çiğnediği Mushaf yapraklarından maksadının Kur'an'ı Kerimi kirletmek olmadığını söylemiştir! Aynı şekilde onun ardından Avrupa, Resul [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'e hakaretin, ifade özgürlüğü olduğunu açıklamıştır! Yine bizim içimizdeki ucuz sanatçılar ve bugünkü sömürgeciliğin kalıntıları olan laik elitler de bu iğrenç çirkin eylemlerde hiçbir şey olmadığını sadece bunların ifade özgürlüğü ve (hakeza) yenilikçilik olduğunu... ancak yenilikçiliğin ne anlama geldiğini anlamayan Müslümanların anlayışlarında bir sorun olduğunu söylemektedirler!

Ülkenin Müslüman evlatları, bu iğrenç çirkin eylemlere öfkelenip protestolar yoluyla seslerini yükseltince İçişleri Bakanı şöyle demiştir: "Meydana gelenlerin sorumluluğunu, aşırıcılar  ve anarşistler taşımaktadırlar." Ayrıca üç başkan, öfkeli insanların patlamasından sonra yaptıkları ortak açıklamada şöyle demişlerdir: "Sorun, aşırıcıların sorunu" ve "özgürlükleri tehdit etmeleridir." Ve şöyle demişlerdir: "Aşırıcı gurupların, özgürlüklerce kabul edilemez şiddeti ile tehditlerini, kendilerini devlet kurumlarının teminatı olarak görmelerini ve Allah'ın evlerine egemen olma girişimlerini kınarız."

Ve şöyle eklemişlerdir: "Bizler, halkımızın ve ümmetimizin mukaddesatlarına dokunan her şeyi kınamakta ve bunların, fikir ve ifade özgürlüğü kapsamına girmediğini düşünmekteyiz." Ve şu açıklamayı eklemişlerdir: "Bizler, bu gurupların uyguladığı bu şiddeti kınarız ve devletin heybeti, onlara karşı tüm yasal yolları da dayatacaktır." Ve şunu eklemişlerdir: "Bu cürümlere sızanlar bizzat bu aşırıcı guruplar olup bunları ise muhasebe etmekten ve yasanın, yani eski rejimin kalıntılarının uygulanmasından korkanlar finanse etmektedirler. Bu gurupların hedefleri de otoriteyi karıştırmak, vatandaşlar arasında korkuyu kışkırtmak ve geçiş sürecini başarısız kılmaktır."

Hakeza ülkemizin işlerini organize edenler de; saf bir şekilde ve akılları hafife alarak Allah'ın öfkelendiği kimselerin yanı sıra Kerim Resul [Sallallahu Aleyhi ve Sellem] ile Allah'ın hükümleri ve sınırlarıyla alay ederek kalpleri hastalıklı olanları baştan çıkaranlar ile kendilerini onlar karşısında küçümseyen, dolayısıyla da bazı çıkar sahibi nüfuzlu kimseler için nefislerini ucuz bir şekilde satarak yakmak, talan etmek ve yağmalamak için öfkeli kimselerin arasına sızan mücrimlerin arasını dengelemektedirler.

Bu açıklama noktasında bizler, İslam ülkelerinin bu parçasında İslam'a ve Müslümanlara karşı düzenlenip komplo kurulan kanıtları pazarlamak istemiyoruz. Zira bunlara yönelik kanıtlar, apaçık bir olgudur. Çünkü dini ve Rabbi için öfkelenen bir Müslümanın, yakması, çalması ve yağmalaması imkansızdır. Dolayısıyla web sitelerine kaydedilip dolaşan video klipleri ile ülkenin dört bir tarafında cürümsel sabotaj eylemlerini gerçekleştirenlerin gerçeği hakkında görgü tanıklarının aktardıkları, tüm kanıtları dile getirmektedir.

Ancak bizler, sadece bazı hususları açıklamak isteriz:

Cürümsel eylemleri düzenleyen, bunlara teşvik eden ve bunlar için paralı asker tutan ve zayıf insanları kiralayan kimseler bilinmiyor mu? Ayrıca bu konularda hoşgörülü olunması ve insanları ikna etmek için kaos ve karmaşa saçmaya ortak olan gerçek faillerin terk edilmesi bir güvenlik sorunu değil midir? Dahası Adalet Bakanı'nın yardımcılarından biri, Amerika'nın Terörle Mücadele Yasası'nın etkinleştirilmesi kaçınılmaz demedi mi? Yine ülkede yönetim dizginlerini elinde tutanların İslam'a destek gösterisine çağrıda bulunmaları, Müslümanları asıl davalarından saptırmak, onların öfkelerini dindirmek ve onları yatıştırmak için değil midir? Halbuki İslam'ın Allah'ın emrettiği gibi eksiksiz bir şekilde bir bütün olarak tatbik edilmesi vacip değil midir?

Ey Müslümanlar!

Bütün beşerî, kraliyet ve Cumhuriyet rejimlerini denemediniz mi? Tüm Batılı fikirlerin, yükselmesini ve izzet bulmasını istediğiniz İslam ile çeliştiğini görmüyor musunuz? Batı fikirleri ile tüm denediklerinizden sizlere, dininize hakaret edilmesinden ve dünyada da zillet ve aşağılanmışlıktan başka bir şey isabet etti mi? Aha işte sizler size gelen tüm yöneticilerin, yaptıklarını görmenize ve sözlerini de açık ve net bir şekilde işitmenize rağmen belki öncekilerden daha iyi olurlar diye onlara bir fırsat daha vereceğinizi söylüyorsunuz. Halbuki bu yöneticiler, Allah'ın şeriatıyla hükmetmeyecekleri gibi dahası Cumhuriyet rejimi kutsamaktalar, dininize hakaret etse bile özgürlüklere sımsıkı sarılmaktalar, sömürgeci kafirin kucağına atlayarak ondan yardım ve destek istemekteler, bizleri laik demokratik kapitalizm karışımı ve Allah'ın öfkelendiği "sulandırılmış" İslam ile yönetmek istemekteler ve hepsinin tek derdi ise Amerika ile Avrupa'yı hoşnut etmektir. Aha işte yine sizler, onların ülkeyi koyu karanlıklardan çıkarmasını beklediğiniz gibi sizleri sömürgecilerden kurtarmalarını da arzulamaktasınız. Bunu ise onların, düşmanlarınızdan bahşiş ve destek dilenerek gece gündüz onların kapı eşiklerinde beklediklerini görmenize rağmen yapmaktasınız!

Tüm bunların ardından, işleriniz hakkında karar vermenizin, tüm beşerî rejimler ile müminlerin yolundan başkasını talep eden herkesi kaldırıp atmanızın zamanı gelmedi mi ey Müslümanlar! Zira çok iyi biliniz ki; sizleri bu zifiri koyu karanlıklardan kurtaracak olan sadece Rabbiniz ve yaratıcınızın kerim Resulünüz [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'e vahyettiği ve Nebinizin de sizlere ثم تكون خلافة راشدة على منهاج النبوة "Sonra Nübüvvet Minhacı Üzere Raşidi Hilafet olacaktır" şeklinde vaat ettiği Nübüvet Minhacı Üzere Raşidi Hilafet Nizamı'nın olduğu İslam Nizamı'dır.

Ey Müslümanlar!

"İzzetin tamamı Allah'a ait" değil midir?

Hak olan Allahuteala'nın şu kavli değil midir?  يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِنْ تَنْصُرُوا اللَّهَ يَنْصُرْكُمْ وَيُثَبِّتْ أَقْدَامَكُمْ "Ey iman edenler! Eğer siz Allah'a [Dinine] nusret verirseniz Allah da size nusret verir ve ayaklarınızı [Dini üzere] sabit kılar." Muhammed 7]

Cennet hak ve cehennem hak değil midir?

 

Ey Müslümanlar!

Hizb-ut Tahrir olarak bizler sizleri, sözün ve fiilin en doğrusu olan Allah'a, Resulüne ve dinine nusret vermek için bizimle birlikte olmaya çağırıyoruz. O halde icabet edecek misiniz?

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اسْتَجِيبُوا لِلَّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْيِيكُمْ واعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِهِ وَأَنَّهُ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ   وَاتَّقُوا فِتْنَةً لَا تُصِيبَنَّ الَّذِينَ ظَلَمُوا مِنْكُمْ خَاصَّةً وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ "Ey iman edenler! Allah ve Resulü sizi size hayat veren şeye davet ettiği zaman icabet ediniz. Biliniz ki, Allah kişi ile onun kalbi arasına girer ve siz mutlaka onun huzurunda toplanacaksınız. Öyle bir fitneden sakının ki içinizden yalnızca zulmedenlere isâbet etmekle kalmaz. Bilin ki Allah'ın azabı çetindir." [Enfal 24 25]

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER