Pazar, 25 Muharrem 1447 | 2025/07/20
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

-Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir / Endonezya Azınlık Baskısını Kınar

Protestan Kilisesi Birliği'nin [HKBP] ibadet ve hiçbir yasal gerekçe olmadan Chictj Mosticar Bekasi'de bir kilisenin inşa edilmesi hususundaki küstahlığı, daha sonra Bekasi bölgesi hükümetinin sunduğu önerilerin tamamının reddedilmesi, atmosferleri ifsat edinceye kadar sokaklarda gösterilerin yapılması... İşte bu eylemler tek bir hususu göstermektedir ki o da küstahlıktır ve bu küstahlık, Protestan Kilisesi Birliği ve destekçileri ile sakinler arasındaki anlaşmazlık, iki tarafta da yaralanmalara yol açan bir hale gelecek kadar giderek kötüleşmektedir. Bu Nasrani örgüt, bu sayede ibadet evlerinin inşası ile ilgili 2006 yılındaki kararnamenin iptal edilmesine yönelik bir baskıyı çağrıştıracak şekilde Endonezya'da dinlere yönelik bir zulmün olduğu izlenimini oluşturmaya ilişkin somut bir kanıt oluşturmayı amaçlamaktadır.

Protestan Kilisesi Birliği ve destekçilerinin çeşitli şekillerde gösterdikleri küstahlık ve çaba, bu ülkede dini özgürlük hakkında olumsuz bir görüntünün oluşmasına ve dış odakların müdahalesini gerektiren bir duruma yol açmaktadır. Bunu da bir azınlık baskısı olarak isimlendirmek mümkündür. Bu azınlık baskısı, dini hususlarla sınırlı değildir. Bilakis ekonomik, siyasi, içtimai, hadaratsal ve eğitim alanlarına kadar dayanmıştır. Bu baskı ise çoğunluğu Müslüman olan bu ülkenin sakinlerine zarar vermektedir. Azınlık baskısı, hükümetin Müslüman çoğunluğun yanı sıra azınlığın maslahatlarını korumadaki zafiyetinin ve başarısızlığının bir sonucudur. Bu zafiyete ve başarısızlığa sevk eden ise devletin net olmayan akidevi temelidir.

Ayrıca devlet, farklı mensubiyetleri olan bir toplumu idare edecek sabit bir hareket noktasına sahip olmadığı gibi toplum ile devlet, Müslümanların ve Müslümanların arasında adil bir şekilde yaşayan gayrimüslimlerin maslahatlarını idare edecek akidevi bir temeli olmayan laik bir nizam ile idare edildiği sürece çoğunluğun ve azınlığın maslahatları arasındaki çelişkiler de tırmanacaktır.

Hizb-ut Tahrir / Endonezya, bu hususta şu değerlendirmelerde bulunur:

1. Protestan Kilisesi Birliği'nin [HKBP] küstahlığını kınar. Bu küstahlık, "Chictj Asam" sakinlerinin hoşgörülüğünü ve 20 küsur yıldır faaliyetlerine tahammül ettiklerini mülahaza etmesine rağmen onun fanatik, kaosçu ve bencil bir örgüt olduğunu gösteren bir davranıştır. Protestan Kilisesi Birliği ise bu hoşgörüye kanunu, nizamı, genel barışı ve oradaki sakinlerin isteklerini görmezlikten gelmekle karşılık vermiştir.

2. Hükümeti, Protestan Kilisesi Birliği'ne karşı kararlılıkla hareket etmeye ve ibadet mekanlarının inşasının nüfusun çoğunluğunu oluşturan Müslümanlara zarar vermeyecek şekilde tanzim edilmesinde kararlı olmaya davet eder.

3. Azınlık baskısını reddeder ve toplumu buna karşı çıkmaya davet eder. Çünkü bu davranış, çoğunluğunu Müslümanların oluşturduğu bu ülkeye zarar vermektedir. Aksi taktirde bu davranış, bu İslami beldedeki Müslümanların maslahatlarına daha çok zararlı olan bir azınlık diktatörlüğüne dönüşecektir.

4. Toplumun bütün etmenlerini adaleti tahakkuk ettirmede başarısızlığı ortaya çıkan bu laik rejimi sona erdirmeye ve onu İslam Nizamı ile değiştirmeye davet eder. Zira bizler, içerisinde diğer dinleri barındıran İslami toplumun idaresini sahih bir şekilde idare etmeye tek muktedir olanın İslam Nizamı olduğu tarihte sabit olmuş olup halen de böyle olduğu inancındayız. Böylece Müslümanların maslahatları ile gayrimüslimlerin maslahatlarının arasını hiçbir tarafa zarar vermeksizin uzlaştıracaktır.

Muhammed İsmâ’îl Yusanto
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmî Sözcüsü
Endonezya

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Çin'le Bir Tek İlişki Mümkündür O da İkinci Raşidi Hilafet  Sancağı Altında Cihattır

08 Ekim 2010 tarihinde vahşi Çin Devleti Başbakanı Wen Jiabao, Başbakan Erdoğan'ın davetlisi olarak Türkiye'ye geldi. Çin ile ticaret, kültür ve ulaştırma konularında 8 anlaşma imzalandı. Yapılan ortak basın açıklamasında iki ülke ilişkilerinin stratejik işbirliği düzeyine getirilmesi dillendirilirken, iki ülke arasındaki ticaret hacminin 2020 yılında 100 milyar dolar düzeyine çıkarılması ve terörle mücadele için ortak mekanizma kurma kararının alındığı duyuruldu. Çin ile ilişkilerin askeri düzeyde de arttığı, geçtiğimiz ay sonu ilk defa Konya'da yapılan tatbikatla açığa çıkmış oldu.

Hâlbuki daha geçtiğimiz yıl temmuz ayında 1949 yılından beri işgali altında tuttuğu Doğu Türkistan Müslüman Uygur halkına yönelik vahşi saldırıları sonucu yüzlerce Müslüman katledilmiş, yaralanmış ve gözaltına alınmıştı. Bu olaylar üzerine Başbakan Erdoğan'dan "Dünya liderleriyle görüşeceğim. Böyle bir vahşete sessiz kalmamız mümkün değil." ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'ndan da "Kayıtsız kalmamız söz konusu olamaz." Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün'den Çin mallarının boykot edilebileceği yolunda açıklamalar işitmiştik. Hizb-ut Tahrir Türkiye Vilayeti Resmi Sözcülük Bürosu olarak, bu sözlerin Müslümanların öfkelerini yatıştırmak amaçlı olduğunu, meselenin soğumaya bırakılarak unutturulmak istendiğini duyurmuştuk.

Ey Türkiye'deki Müslümanlar!

Muhakkak ki Çin, Doğu Türkistan'ı işgali altında bulunduran, kadın, yaşlı, çocuk demeden Müslümanları katleden ve bu nedenle İslam'a göre hiçbir anlaşmanın yapılamayacağı fiilen muharip devletler sınıfına dâhil olan azgın, vahşi bir küfür devletidir. Çin'le yapılan anlaşmalara, varılan işbirliğine karşı suskun kalmanız, asla caiz olmadığı gibi bu anlaşma ve işbirliğini yapan başınızdaki yöneticileri işledikleri bu cürümden vazgeçirmek üzere sesinizi yükseltip muhasebe etmeniz, vazgeçmediklerinde alaşağı etmeniz farzdır. Bu azgın devletle bir tek ilişki mümkündür; o da cihattır. Elbette ki böyle azim bir iş, aldatıcı sözlerle Müslümanların duygularını okşayan sonra da Allah Subhânehu ve Te'alâ'nın, Rasulü [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in ve müminlerin düşmanlarıyla işbirliği yapan hain ikiyüzlü, rüveybida yöneticilerle değil, yalnızca Allah Subhânehu ve Te'alâ'dan korkan, Müslümanların koruyucu kalkanı olacak muhlis bir halifenin emriyle harekete geçecek İkinci Raşidi Hilafet ordularıyla Allah'ın izniyle çok yakında gerçekleşecektir.

وَلَيَنصُرَنَّ اللَّهُ مَن يَنصُرُهُ إِنَّ اللَّهَ لَقَوِيٌّ عَزِيزٌ "Muhakkak ki Allah, kendisine (dinine) nusret verenlere, zafer verecektir. Şüphesiz Allah, kesinlikle Kaviyy'dir, Aziz'dir." [el-Hacc 40]


حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmî Sözcü Yardımcısı
Türkiye Vilâyeti

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Ey Türkiye'nin Hain Yöneticileri! Halktan Neyi Gizliyorsunuz?

Başbakan Erdoğan 08 Ekim 2010'da yaptığı açıklamada, Türk Silahlı Kuvvetlerine sınır ötesi operasyon yetkisi veren tezkerenin 12 Ekim 2010 tarihinde meclis genel kurulunda yapılacak "gizli oturum"da oylamaya sunulacağını ve meclisteki diğer partilerin terörle mücadele hakkında bilgilendirileceğini belirtti.

AKP Genel Başkan Yardımcısı Ömer Çelik ise 28 Eylül 2010'da gazetecilerin "Tezkere mevcut haliyle mi görüşülecek yoksa ABD askerlerinin Irak'tan çekilirken Türkiye üzerinden geçişi gibi bir madde ilave edilmesi olası mı?" şeklindeki bir sorusunu "Onlar hükümetin tasarrufunda, hükümet onun yöntemini, şümulünü, kapsamını kendisi belirler, meclise sevk eder ve tartışılır."şeklinde cevaplandırarak, kesin ve açık bir biçimde bu konuyu reddedememişti.

Daha önce de "1 Mart tezkeresi" olarak hafızalarda yer edinen 01 Mart 2003 tarihli tezkere kamuoyunun tepkisi nedeniyle reddedilmiş ve güya sömürgeci kâfir ABD'ye Irak işgali sırasında yardım edilmeyeceği mesajı verilmiş fakat İskenderun Limanı ve Adana İncirlik üssünün sömürgeci kâfir ABD için lojistik ve transit noktaları olması kamuoyunun ilgisinden maharetle uzak tutulmuş, böylece Türkiye yöneticileri sömürgeci kâfir ABD'nin akıttığı pak Müslüman kanlarında, Müslüman bacılarımızın ırzlarının kirletilmesinde ve daha nice cürümlerinde ortak olmuşlardır. Şimdi ise "gizli oturumla" tezkere başlığı altında  topraklarımız, sömürgeci kâfir ABD askerlerinin Irak'tan çekilmesi esnasında  transit geçiş için kullanılacaktır. Yoksa gizli oturumun anlamı nedir ve halktan ne gizlenmektedir?

Ey Türkiye'deki Müslümanlar!

Şüphesiz başınızdaki yöneticiler, sömürgeci kâfir efendileri için ister gizli ister açık olsun size ihanet etmekten asla vazgeçmeyeceklerdir. Hizb-ut Tahrir de, Allah Subhânehu ve Te'alâ'nın emrine icabeten kurulmuş İslami siyasi bir parti olarak, başınızdaki yöneticilerin icraatlarını dakik bir şekilde sizin için takip ederek ihanetlerini ifşa etmeye devam etmektedir. O halde, Hizb-ut Tahrir'e güçlü bir destek verin ki; Allah'ın yardımıyla Nübüvvet Minhacı Üzere İkinci Raşidi Hilafet'i kurarak, İslami beldelerin tümünden sömürgeci kafir devletleri ve onlar adına başınıza çöreklenmiş tüm şerir yöneticileri bertaraf etsin.

وَسَيَعْلَمُ الَّذِينَ ظَلَمُوا أَيَّ مُنقَلَبٍ يَنقَلِبُونَ

Zulmedenler yakında nasıl bir inkılapla devrileceklerini bileceklerdir. [Şuarâ 227]


حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmî Sözcü Yardımcısı
Türkiye Vilâyeti

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Yemen'deki Düşünce Mahkumları Siyasi Güvenlik Biriminin Sistematik İhlalde Bulunduğunun Kanıtıdır!!

Gazeteler ve resmi internet siteleri, H. 19 Şevval 1431 el-Muvafık M. 28 Eylül 2010 çarşamba günü İnsan Hakları Bakanı'nın, Yemenli güvenlik birimlerinin özellikle de ulusal ve siyasi güvenlik birimlerinin sistematik ihlalleri hakkında "Uluslararası Af Örgütü'nün" adam kaçırma ve hiçbir suçlama ve yargılama olmaksızın işkence etme ve benzerleri de dahil bahsetmiş olduğu raporuna cevap vermek amacıyla resmi cevaplar hazırlama komitesi toplantısına ilişkin yapmış olduğu açıklamalarını aktardılar.

Bakan Huda Alban, Yemen'in 26 Eylül resmi sitesine şu açıklamada bulundu: "Cevaplar şeffaf ve dakik olacak ve şüphe götürmez net bilgilere, gerçeklere, rakamlara ve kanıtlara dayanacaktır.!!"

Şimdi öne çıkan soru şudur; Yemen hükümeti tarafından bir cevap olarak sunulacak olan bilgiler, gerçekler, rakamlar ve kanıtlar nelerdir? Dünya alem herkes çok iyi bilmektedir ki güvenlik birimlerinin cezaevleri siyasi, yazar ve düşünce sahibi tutuklularla doludur. Bunun en çarpıcı örneği ise hiçbir açık suçlama veya adil bir yargılama olmaksızın veya mahkemeye çıkarılmaksızın iki ayı aşkındır tutuklu bulunan gazeteci Abdulilah Haydar Şaya, Kemal Şeref ve Eş-Şamî ile düşünce tutuklusu 21 yaşındaki şab Ammar Muhammed el-Cermuzî'ye yönelik ihlallerin devam etmesidir.!!

Gazeteciler, yargılanmak üzere -meşru olmayan- devlet güvenlik mahkemesinin karşısına çıkarıldıkları halde siyasi güvenlik birimi Ammar Cermuzî'nin mahkemeye çıkarılmasına veya serbest bırakılmasına karşı çıktı. Hizb-ut Tahrir / Yemen Vilayeti, -daha önceki beyanında- Ammar'ın şayet suçu varsa mahkemeye çıkarılması yada derhal serbest bırakılması hususunda siyasi güvenlik birimine meydan okumuştu.

Bakanın sunacağı rakamlar nedir? Sadece Saada'da binlerce kişi öldürülüp yüzlerce kişi tutuklandı mı diyecek? Yada Güney Hareketi'nden tutuklananlar hakkında ne diyecek? Onlar, "teröristlerdir" mi diyecek? Yada falan filan kişi hatayla mı tutuklandı diyecek? Yada Ani katliamı yanlışlıkla mı gerçekleşti diyecek? Abyan, Lahaj, Dali, el-Mukalla ve benzeri katliamlar hakkında ne diyecek? Nitekim tutuklular ve aileleri, tüm bu ihlallerin kanıtıdırlar. Dolayısıyla ortaya atılan gerekçe günahtan daha çirkindir!!

Düşünce ve fikir (özgürlüğüne) saygı duyduğunu iddia eden bu rejim; şeri görüş sahibi olmalarından, inançlarını taşıyıp bununla iftihar etmelerinden, iman ettikleri hakka sımsıkı sarılmalarından, Rablerinin rızası yolunda rahatlarından ve huzurlarından ödün vermelerinden, inançları üzerinde olduklarından dolayı cezaevi ve tutukevlerinin dehlizlerinde kaybolmalarından, gevşeklik göstermeksizin Allah'ın gerekli emri yerine gelinceye kadar sadece ahiretin sevabını umarak sabretmelerinden başka hiçbir suçu olmayan görüş sahiplerini takip eden ve onlara karşı casusluk yapıp tutuklayan bu güvenlik birimlerinin fikre ket vurma zulümlerini pekiştirdiğini anlaması gerekir. Onlar kesinlikle bilmektedirler ki Allah'ın vaadi haktır, nusretin gelmesi kaçınılmazdır, dünyada devlet çoktur ama İslami Hilafet Devleti yoldadır ve Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafet, Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in müjdesini doğrulayarak mutlaka kurulacaktır: ثُمَّ تَكُونُ خـلافةً عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ .. ثُمَّ سَكَت "Sonra Nübüvvet Minhacı Üzere (Raşidi) Hilafet olacaktır... Sonra sustu." [Ahmed rivayet etti]

إِنَّ الأَرْضَ لِلّهِ يُورِثُهَا مَن يَشَاءُ مِنْ عِبَادِهِ وَالْعَاقِبَةُ لِلْمُتَّقِينَ "Şüphesiz ki yeryüzü Allah'a aittir. Kullarından dilediğini ona varis kılar. Akıbet muttakilerindir." [Âraf 128]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Avustralya Savunma Bakanı, Emperyalizmin Afganistan'ı Yağmalama Sürecinin Sürdürülmesine Olan Desteğini İlan Etti

Avustralya Savunma Bakanı Stephen Smith, Afganistan'daki Avustralya kuvvetleri ile koalisyon liderlerini ziyaretinin ardından yardıma muhtaç bir ülkede barışın ve istikrarın gerçekleşmesinde Avustralya kuvvetlerinin katkılarından dolayı şükran ve saygılarını ifade etti.

Hizb-ut Tahrir / Avustralya Medya Temsilcisi Osman Bedir, bu hususu şöyle yorumladı:

"Avustralya yetkilileri hala Afganistan hakkında yalanlar üretmeye devam etmektedirler. Zira bunların sağlamış oldukları yardım, Afganistan işgalinden faydalanan tek cihet olan Amerika ve onun emperyalist ajandalarından başkası değildir. Afganistan'a gelince; Amerikan işgalini destekleyen koalisyonun uyguladığı yağmalamadan dolayı buraya yıkımdan başka bir şey ulaşmamıştır."

"Artık Avustralya hükümetinin, kuvvetlerinin Afganistan'a gönderilmesinin gerçek nedenleri hakkında yalanlar üretmekten vazgeçmesinin zamanı gelmiştir. Çünkü bu kuvvetler, sadece Amerika'nın isteğine boyun eğerek ve Avustralya hükümetinin yabancı güçlere köleliğinin bir ifadesi olarak Afganistan'a gitmiştir."

"Avustralya askerleri Afganistan'da, Afganistan halkını savunmak için ölmemektedirler. Bilakis Amerika'nın ekonomik ve politik çıkarlarını korumak için ölmektedirler. Avustralya hükümetinin yapması gereken kuvvetlerinin Afganistan'daki gerçek varlığı hakkındaki yalanlarla halkın dikkatlerini başka tarafa çekmek yerine Avustralya halkına karşı dürüst olmak ve bu konuyla ilgili genel bir diyalog sağlamaktır. Afganistan'ın Amerikan emperyalizminin naşına son neşteri vurmasının ardından artık orada yaşananların hakikati ayan beyan ortaya çıkmıştır."

"Artık Avustralya, pervasız dış politikasını ve Amerika'ya köleliliğini sürdürmek ile günden güne büyük bir ivmeyle artış gösteren ve Avustralya'da politika üretenlerin özel bir ilgiyle ele alması gereken İslami kalkınma olmak üzere küresel siyasi konuma ilişkin reddedilemez hakikatleri anlamaya çalışma arasında bir tercih yapmalıdır. Zira artık Batı tarafından desteklenen İslam dünyasındaki diktatör yöneticilerin, İslami Hilafet'i geri getirmeye dönük giderek artan dalgalanmanın baskısı altında çökmesi bir an meselesidir. İşte o gün uluslararası güçler dengesi tepeden tırnağa değişecektir."

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Tarihteki İlk Emsal...!! Sudan Hükümeti, Ülkenin Parçalanma Cürmünü Kabul Etmekle Kafir Batıya Bağlılığını İlan Etti

 

24.09.210 cuma günü Güney Sudan ve (gelecekteki Sudan'ın Keşmir'i) Ebiyi bölgesi referandumları hususunda Devlet Başkanı Yardımcıları Güney Sudan Devlet Başkanı Salva Kiir ve Ali Osman Muhammed Taha, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri, Amerika Başkanı Obama, beş Afrika ülkelerinin devlet başkanları ve bunlara ek olarak Fransa, Almanya ve Norveç dışişleri bakanlarının katılımıyla Birleşmiş Milletleri'nin New York'taki Daimi Merkezi'nde bir konferans düzenlendi. Amerika Devlet Başkanı Obama; "Referandum zamanında ve sessizce yapılmalıdır" diyerek referandumun başarısız geçmesi ve hükümetin sonuçlarını kabul etmemesi hususunda uyarıda bulundu. Hükümet ise Obama'nın bu sözüne, Amerika'nın var gücüyle Sudan'ı parçalamayı hedefleyen kararlarına tam bir teslimiyetle cevap verdi. Zira Devlet Başkanı Yardımcısı Ali Osman konuşmasında şöyle dedi: "Hükümet, Güney Sudan'daki self-determinasyon referandumunun sonuçlarını kabul edecektir. Ancak kendisine yönelik uluslararası yaptırımların hafifletilmesini istiyor."

Şu Cürmün İğrençliğine Bak! Şu Bedelin Düşüklüğün Bak!!

Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti olarak bizler, kafir Amerika ve Batının bu komplosu ile Sudan hükümetinin zavallılığı ve yalvarışı karşısında meşum saptırıcı anlaşmalar yoluyla ülkemizi parçalamayı hedefleyen sömürgeci kafirlerin komplolarını reddeden ideolojik tutumumuzu vurgular ve tüm bunlara karşı aşağıdaki şekilde cevap veririz:

Her ne kadar hükümet, önceden bilinen sonucunun kabulünü kafir Batıya taahhüt etmiş olsa da Amerika'nın parçalama anlaşması olan (Nifaşa) anlaşmasına binaen 09 Ocak 2011'de yapılması planlanan bu referandum, kesinlikle batıl bir referandum olup Sudan halkını da bağlamamaktadır.

Hükümete deriz ki; öncelikle kendiniz ve ümmetiniz için Allah'tan ittika ediniz. Kendinize geliniz, insanları parçalanma ve parçalanmışlık tehlikelerinin içerisine atmayınız ve büyük günahınızdan vazgeçiniz. Ülkenin parçalanması için habis planlarını uygulamada sömürgeci kafirin dayanağı ve aracı olduğunuz için ümmet sizi asla affetmeyecektir. O halde sizden önce Amerika'yı razı etme yolunda yürüyenlerden ders çıkarınız. Amerika onlara ne yaptı?!

Amerika'nın sizlere hiçbir şey vermeyeceği gibi sizlerden asla razı olmayacağını da iyi biliniz. Sadece şeytanın dostlarına ümit verdiği gibi sizlere ümit vermektedir. Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur:

يَعِدُهُمْ وَيُمَنِّيهِمْ وَمَا يَعِدُهُمُ الشَّيْطَانُ إِلا غُرُورًا "(Şeytan) onlara söz verir ve onları ümitlendirir; halbuki şeytanın onlara söz vermesi aldatmacadan başka bir şey değildir." [en-Nisa 120] Ümmete de deriz ki; münkere rıza gösterip masiyete karşı sessiz kalmanın akıbeti, dünyada zillet ve aşağılanmışlık ahirette ise Allah'ın şiddetli azabıdır. Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur:

وَلا تَرْكَنُوا إِلَى الَّذِينَ ظَلَمُوا فَتَمَسَّكُمُ النَّارُ وَمَا لَكُمْ مِنْ دُونِ اللَّهِ مِنْ أَوْلِيَاءَ ثُمَّ لا تُنْصَرُونَ "Sakın zulmedenlere meyletmeyin; sonra size ateş dokunur. Sizin Allah'tan başka dostlarınız yoktur. Sonra yardım da göremezsiniz!" [Hud 113]

Yönetenler ve yönetilenleriyle ey kerim ümmet! Rızkınızın, hayatınızın, ölümünüzün ve dirilişinizin sahibi olan sapasağlam dayanağa, yani Allah'a sığının, yerin ve göğün Cebbarı olan ve Amerika ile tüm kafir Batıya gücü yeten alemlerin Rabbi olan Allah'a dönün. O Allah ki; tövbe etmedikçe, referandumu ve anası Nifaşa'yı iptal ederek masiyetten kaçınmadıkça ve Nübüvvet Minhacı Üzere Raşidi Hilafet Devleti olan İslam Devleti'nin gölgesinde tatbik edilecek olan İslam'ın hükümlerine geri dönmedikçe asla razı olmayacaktır.

وَاتَّقُوا فِتْنَةً لاَ تُصِيبَنَّ الَّذِينَ ظَلَمُوا مِنْكُمْ خَاصَّةً وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ "Öyle bir fitneden sakının ki içinizden yalnızca zulmedenlere isâbet etmekle kalmaz. Bilin ki Allah'ın azabı çetindir." [el-Enfâl 25]

İbrâhîm Usmân [Ebu Halîl]
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmî Sözcüsü
Sudan Vilâyeti

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Bir Buçuk Milyar Müslüman ile Kıyamete Kadar Doğacak Her Müslümanın Vakfesi Olan Filistin'den Elinizi Çekiniz

 

Son günlerde medya organları, Filistin Otoritesi Başkanı Mahmut Abbas'ın; Filistin topraklarının küçük bir parçası üzerinde kıytırık zelil bir devletçik karşılığında mübarek Filistin topraklarının büyük bir kısmından Yahudiler lehine feragat edeceğini ve Yahudilerin güvenliğini sağlamaya hazır olduğunu vurguladığı açıklamalarına değindiler. Mahmut Abbas açıklamasında şöyle dedi: "Bu düğümün "İsrail'in" ayrılmaz bir parçası olduğunu biliyorum. Bizler bir devlet vermeniz durumunda sizlere hayatınızda görmediğiniz bir güvenliği garanti edeceğimizi ve gerekli her şeyi yerine getireceğimizi "İsrail'e" açıkça söylemek isteriz."

Ve şöyle ekledi: "... Bizler her hangi bir tarafın "İsrail'e" karşı herhangi bir şey yapmasını engelliyoruz. Çünkü "İsrail'in" güvenliği bizim güvenliğimizdir." Sunday Times gazetesi 19.09.2010 pazar günü Mahmut Abbas'tan şunları aktardı: "Şayet İsrailliler ciddi olarak bizimle anlaşmaya varırlarsa bizler bunun, çatışmanın ve Filistin halkının tarihsel taleplerinin sonu olduğunu ilan edeceğiz."

Bununla birlikte Obama, 23.09.2010 perşembe günü Birleşmiş Millet Genel Kurulu'nda şöyle dedi: "... Varlığının üzerinden 60 yıl geçmesinin ardından "İsrail'in" varlığı tartışma konusu olmamalıdır... "İsrail" egemen bir devlettir ve Yahudi halkı için tarihi bir vatanı oluşturmaktadır."

Bizler Hizb-ut Tahrir olarak; Müslümanlardan hiçbirini temsil etmeyen ve onları hiçbir şekilde bağlamayan bu açıklamaları tamamen reddediyor ve soruyoruz: Filistin'in gerçek sahibi olan İslami ümmeti temsil edenler Mahmut Abbas ve müzakerelere koşuşan sürüngen bir gurup mudur?! Tabii ki temsil edenler onlar değildir. Hatta bunlar Filistin halkını bile temsil etmemektedirler.

Aşağıdaki hususları vurgularız:

1. Dinen bilenen bir zorunluluktur ki Allah, Filistin arzının tamamını mübarek kılmış ve Kur'an-il Kerim nassıyla Müslümanların akidesine bağlamıştır.

سُبْحَانَ الَّذِي أَسْرَى بِعَبْدِهِ لَيْلا مِنْ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ إِلَى الْمَسْجِدِ الأَقْصَى الَّذِي بَارَكْنَا حَوْلَهُ "Bir gece, (Muhammed) kulunu Mescid-il Haram'dan çevresini mübarek kıldığımız Mescid-il Aksa'ya götüren Allah noksan sıfatlardan münezzehtir." [el-İsrâ' 1] İşte burası, Aleyhi's Selamın bisetinden kıyamet gününe kadar dünyadaki bütün Müslümanların vakfesidir. İster Abbas ister otorite isterse Müslümanların yüzde birinden daha azını oluşturan Filistin halkının tamamı olsun hiç bir insan onun bir karışından dahi feragat etme hakkına sahip değildir.

2. Bu hakikatleri idrak eden Müslümanlar; Salahaddin Eyyubi'nin liderliğinde Filistin'i haçlılardan kurtardıkları gibi işgalcilere ve açgözlülere karşı Filistin'i savunmak için canlarını ve mallarını feda etmişlerdir. Nitekim Sultan Abddulhamid [Rahimehullah] da bu gerçekleri idrak etmiş ve Yahudiler lehine Filistin'in küçük bir parçasından dahi vazgeçilmesini reddederek şöyle demiştir: "... Doktor Hertzl'e bu konuda ciddi adımlar atmamasını nasihat ediniz. Zira ben Filistin toprağının tek bir karışından dahi vazgeçemem!.. Orası benim şahsi mülküm değildir... Bilakis İslam ümmetinin mülküdür..."

3. Filistin meselesi bugün, ümmetin hiçbir şekilde kendilerine yetki vermediği kültürüne yabancı bir avuç insanın elindeki zaptedilmiş bir meseledir. Bilakis Yahudi, Amerikalı, Avrupalı ve Rus olan kafirler bu kişileri razı etmekte ve Filistin meselesini tasfiye etmek için de bu kişilere uluslararası meşruiyet kazandırmaya çalışmaktadırlar. İslami ümmetin tarihindeki siyasi aldatmanın ve saptırmanın en büyüğü işte budur.

4. Genelde tüm Müslümanların özelde ise alimlerden, siyasilerden, aydınlardan ve düşünürlerden etkin olanların yapması gereken otoritenin adamlarına gece gündüz şöyle demeleridir: Filistin'den elinizi çekiniz. Zira sizler kendinizden başkasını temsil etmemektesiniz! Siz kimsiniz! Yeryüzünün en mukaddes beldesinin bir karışından dahi Yahudiler lehine feragat etmeniz için sizi kim yetkilendirdi! Dolayısıyla bütün Müslümanların seslerini yükseltmeleri gerekir. Çünkü otoritenin ve Filistin Kurtuluş Örgütünün, Filistin meselesi hususunda tasarrufta bulunması ve onu zayi etmesi karşısında sesiz kalmak Müslümanlar için büyük bir günahtır. Zira bu, Müslümanların karşı çıkması ve seslerini yükseltmeleri gereken bir münkerdir.

5. Yahudi varlığına gelince; ne Amerika'nın ne Ortadoğu Dörtlüsü'nün ne zırar yöneticilerin taahhütlerinin ne de nizamların ve otoritenin imzaladığı tüm haksız anlaşmaların ona hiç bir faydası dokunmayacaktır. Zira bir buçuk milyar Müslüman, göğüslerine çöreklenen nizamlardan kurtulacakları ve kendilerine, "Savaşta elbiseme bulaşan bu tozları bir yastığın içerisine doldurunuz ve onu da Rabbim katında Kudüs'ünü kurtardığıma dair bana şahitlik yapması için başımın altına koyunuz" şeklinde vasiyeti olan Salahaddin Eyyubi gibi bir adamın liderlik edeceği Hilafetin ordularına katılacakları günü sabırsızlıkla beklemektedirler. Ne kadar cürüm işleseniz, saldırsanız, mağrur olsanız ve diyar diyar dolaşsanız da Allah'ın izniyle bu kesinlikle olacaktır.

لاَ يَغُرَّنَّكَ تَقَلُّبُ الَّذِينَ كَفَرُواْ فِي الْبِلادِ مَتَاعٌ قَلِيلٌ ثُمَّ مَأْوَاهُمْ جَهَنَّمُ وَبِئْسَ الْمِهَادُ "İnkar edenlerin azıcık bir menfaat için diyar diyar dolaşması, sakın seni aldatmasın! Sonra onların varacakları yer cehennem olacaktır. Ne kötü varış yeridir orası!" [Âli İmran 196-197]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Afiyet Sıddıkî'nin 86 Yıl Hapse Mahkum Olması Ajan Yöneticilerin Amerikalılarla Gizli Anlaşma Yaptığının En Kötü Örneğidir

Amerika, Afiyet Sıddıkî'yi 86 yıl hapse mahkum etmekle ajanlarının naşına son neşteri vurdu. Afiyet Sıddıkî'nin meselesi, ajan yöneticilerin Amerikalılarla gizli anlaşma yaptığının en kötü örneği olmasının yanı sıra bu mesele, fasit Amerikan yargı sistemini de ifşa etmiştir. Diğer taraftan insanlar, artık demokrasinin gerek Fransa'da türban meselesi gerek İsviçre'deki minare meselesi gerekse Guantanamo'daki işkence odaları gibi hususlarda Batıdaki Müslüman kuşaklara adil davranmadığı gibi kendilerine de adil davranmadığına kani olmuşlardır. Artık bundan sonra Pakistan'daki laik liderler, hala bu fasit nizama daveti sürdürmeye cesaret edebilecekler mi?!

Afiyet Sıddıkî bacının meselesi, Pakistan'daki Müslümanların bu haksız hükmün sorumluluğunu ajan Pakistan yöneticilerine yüklemleri hususundaki duygularının ne kadar samimi olduğunu kanıtlamıştır. Hatta sebatkar Afiyet'in annesi, bu yöneticileri hayasızlar olarak nitelemiştir. Nitekim Afiyet Sıddıkî'nin kız kardeşi "Fevziye", Pakistan hükümetinin Amerika'ya Afiyet Sıddıkî'yi terör kanunlarına göre yargılamaları ve onu en ağır cezaya çarptırmalarını talep eden bir mektup gönderdiklerini açıklamıştır. Bu bağlamda bu ajan yöneticiler, Dr. Afiyet Sıddıkî'nin serbest bırakılması için çalıştıklarını iddia ederek kamuoyunu kandırmaktadırlar. Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem], bu gibiler hakkında ne kadar da doğru söylemiştir:إذا لم تستحْيِ فاصنع ما شئت "Haya etmiyorsan dilediğini yap."

Afiyet'in masum olması ve mahkemede aleyhinde her hangi bir suç kanıtlanamamasından dolayı Amerika'nın onu serbest bırakma imkanı olmasına rağmen Amerika, insanların Amerika'nın "terörizme" karşı savaşına karşı çıkmamaları ve aralarında bir korku durumu oluşturmak amacıyla Pakistan'daki Müslümanlara bir korku mesaj göndermek istemiştir. Ancak Amerika, bu adımın Müslümanların İslami akidesini canlandırdığını ve Müslümanları Allahu [Subhânehu ve Te'alâ]'dan başka hiçbir kimseden korkmamaya teşvik ettiğini bilmemektedir. Nitekim 11 Eylül olaylarından sonra Müslümanları İslam'a geri dönmeye sevk ederek İslam'a daha sıkı bağlanmalarına ve İslam'ın yükselmesi uğrunda her türlü fedakarlığı göstermeye hazır hale gelmelerine neden olan sebep de işte bu aynı sebeptir.

Ey Müslümanlar; Afiyet Sıddıkî'yi kararlar ve talepler yayınlayarak kurtarmak imkansızdır. Bilakis onun kurtulması, Halife'nin liderlik edeceği ordu sayesinde Allah yolunda cihat etmekle olur.

Ey Pakistan ordusu; şüphesiz sizler, Müslüman kızları pazarlamalarından, Kur'an'a yaptığı saygısızlıkta Amerika ile birlikte olmalarından ve Müslüman evlatların katledilmesinde Amerika ile gizli anlaşmalar yapmalarından dolayı yöneticilerinizin hiçbir utanç hissetmeyecek derecede en aşağılık seviyeye düştüklerini görmektesiniz. O halde sizlere düşen kıyama kalkmanız ve Hilafeti kurması için Hizb-ut Tahrir'e nusret vermenizdir. Zira Hilafet, sadece Afiyet'i kurtarmayacak bilakis bir avuç kapitalistler tarafından köleleştirilen milyonlarca insanı da kurtaracaktır. Böylece İslam'ın nuru dünyanın semalarını aydınlatacaktır.

وَلَيَنْصُرَنَّ اللَّهُ مَنْ يَنْصُرُهُ إِنَّ اللَّهَ لَقَوِيٌّ عَزِيزٌ "Allah, Kendisine [Dinine] nusret verenlere mutlak surette nusret [zafer] verir. Muhakkak ki Allah, Kavidir, Azizdir." [el-Hacc 40]

Nâvid Butt
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmi Sözcüsü
Pakistan Vilâyeti

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER