Cumartesi, 24 Muharrem 1447 | 2025/07/19
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

-Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir / İskandinavya'nın Düzenleyeceği Yıllık Konferansa Karşı Tepkiler

Bazı Danimarkalı politikacılar, Hizb-ut Tahrir / İskandinavya'nın Batıdaki Müslümanların rolünü ele almak üzere 03.10.2010'da Uluslararası Bella Senter Merkezinde düzenleyeceği yıllık konferansa karşı yoğun bir tepki verdiler. Zira Danimarka basın organları, dün bu kişilerin bazılarının konferansı boykot etme çağrısına yer verirken diğer bazıları ise her zamanki yalanları yaymayı ve Müslümanların görüntüsünü çarpıtmayı alışkanlık haline getirdiler. Bu tepkiler ışığında aşağıdaki hususları açıklamak isteriz:

1. Bu konferansın hedefi oğul Bush yönetimi zamanında başarısızlığı ortaya çıkan İslam'a yönelik bu düşmanca politikaları takip etmekte ısrar edegelen bu kişiler olmadığı gibi Müslümanlara karşı alçakça ifadeler kullandıkları ucuz yöntemlerle seçmenlerin oylarını kazanmaya çalışan kişiler de değildir. Bu konferansımızın tek hedefi, aşağılama ve yalan kampanyalar yerine fikirleri objektif olarak tartışmaya çalışan, burhan ve delil getirmeye muktedir olan akil insanlardır.

2. Hizb-ut Tahrir, çalışmasını kültürel ve siyasi yönle sınırlandıran siyasi bir hiziptir. Bu konferansımız da İslami görüşleri ve fikirleri objektif olarak ele aldığımız bu faaliyetlerin bir parçasıdır. Buna rağmen Batılı siyasetçilerden birçoğu, hizbi yasaklamaya çalışmak ve ona çamur atmak yoluyla insanları bu fikirlerden döndürmeye çalışmaktalar. Nitekim Danimarka başsavcısı, Hizb-ut Tahrir'in şiddet kullanmadığı ve meşru olmayan faaliyetlerde bulunmadığı hakikatini defalarca vurgulamasına rağmen Danimarka'da bu gibi girişimlere tanık olunmaktadır! Yasaklama girişimleri başarısız olduğu gibi çarpıtma, yalan ve boykot çağrıları da kesinlikle başarısız olacaktır. Çünkü bir fikri hapsetmek ve yasaklamak imkansız olduğu gibi despotik politika ve ağızlara gem vurmakla da ortadan kaldırılmaz. Bilakis bir fikir sahte ise onun sahteliğini beyan etmekle çürütülür!

3. Bizler, Hizb-ut Tahrir / İskandinavya olarak; ister bazı basın organları tarafından olsun isterse bazı siyasi ve fikri seçkinler tarafından olsun İslam'a ve Batı'daki Müslümanlara yönelik düşmanca söylemleri durdurmaya davet ediyoruz. Çünkü düşmanca yapılan açıklamalar hiçbir tarafa faydası olmayan mania ve engellerin oluşmasına yol açar. Ayrıca artık bu tür söylemlerin Müslümanları korkutma, İslami akide ve değerlerden vazgeçip bunları Batılı mefhumlar ve değerlerle değiştirmeye zorlamada başarısız olduğu açık bir hal almıştır. Bu nedenle bizler, bu söylemlerin akla hizmet eden diğer söylemlerle değiştirilmesini ümit ediyoruz. Sonuç olarak insanı üstün kılan ve onu harekete geçiren aklıdır ve akıbet, doğru delillere dayanan fikir ve değer sahibinindir. Bu nedenle bizler, tüm akil insanları önümüzdeki günlerde yapılacak olan yıllık konferansımıza katılmaya davet ediyoruz.

Daha fazla detay için Globalkhilafah.com sitesine bakınız.

Şadi Farica
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Medya Temsilcisi
İskandinavya
E-mail: Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Kaybedilen Savaş ve Katillerle Tokalaşmak!!

 

Yemen devlet başkanı ve yardımcısı, 20.09.2010 pazartesi günü Sana'da, Amerikan devlet başkanının "terörle" mücadele ve iç güvenlikten sorumlu başdanışmanı "John Brennan'ı" ağırladı ve Brennan, "haçlı liderinden" Yemen devlet başkanına bir mektup teslim etti. Kayda değerdir ki İslam'a ve Müslümanlara karşı "haçlı savaşı" açan devlet başkanı yardımcısının bu gelişi, ordu ve güvenlik güçlerinin "terörizmle" mücadele adı altında Şabva eyaletinin Huta kasabasına açtığı savaş ve devlet güvenlik mahkemesinin el-Kaide örgütü mensubu olmakla suçlanan mütedeyyin gençlere yönelik kanun dışı gerçekleştirdiği mahkemeler ile eş zamana denk gelmiştir!!

Bu ziyaret, savaş ve mahkemeler, Yemen'deki mevcut rejimi desteklemek için 24.09.2010'da düzenlenecek New York konferansı öncesinde gerçekleşmiştir. Bu olayların ne anlama geldiğine baktığımızda; Yemen'deki mevcut rejimin, Müslümanların ülkelerini işgal eden, Irak, Afganistan, Pakistan ve Yemen'de milyonları katleden Amerikalı katillerle tokalaşmak için elini uzatmasından, katillerin planları ve komploları hususundaki anlaşmaya göre yürüdüğünü kanıtlamak istemesinden, katillerden ve onların Amerikan büyükelçilerinin geçen yıllarda Yemen'de yaptığı siyasi hareketlerinden korkmasından ve Amerika'dan kendisine bir felaketin gelmesinden kaygılanmasından ve onu razı etmek için koşuşturmasından başka bir şey görmeyiz. Ancak o, işini sıkı tutup İslam ile yönetse ve Hilafet Devleti'ni kurmuş olsaydı kendisine isabet eden krizlerin, sorunların, fitnelerin ve savaşların hiçbiri isabet etmezdi. Allahuteala şöyle buyurmuştur:

فَتَرَى الَّذِينَ فِي قُلُوبِهِم مَّرَضٌ يُسَارِعُونَ فِيهِمْ يَقُولُونَ نَخْشَى أَن تُصِيبَنَا دَآئِرَةٌ فَعَسَى اللّهُ أَن يَأْتِيَ بِالْفَتْحِ أَوْ أَمْرٍ مِّنْ عِندِهِ فَيُصْبِحُواْ عَلَى مَا أَسَرُّواْ فِي أَنْفُسِهِمْ نَادِمِينَ "Kalplerinde hastalık bulunanların: Başımıza bir felaketin gelmesinden korkuyoruz diyerek onların arasına koşuştuklarını görürsün. Umulur ki Allah bir fetih yahut katından bir emir getirecek de onlar, içlerinde gizledikleri şeyden dolayı pişman olacaklardır." [el- Maide 52]

Son zamanlarda Amerika; ister sopa ve havuç politikası, ister muhalefet ile diyalog, seçimler, Saada savaşı meselesi, ister Güney meselesi, ister Yemenlileri fakirleştiren Dünya Bankasının politikası, ister paranın çökmesine yol açan Uluslararası Para Fonu'nun politikası olsun askeri, siyasi, güvenlik ve ekonomik tüm yönlerden Ali Salih rejimi üzerindeki baskıları arttırmıştır. Nitekim Amerika Devlet Başkanı Obama, Yemen Devlet Başkanına gönderdiği mektubunda şu sözleriyle bununla övünmüştür: "Yemen'in Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu gibi uluslararası mali kurumlara olan giderek artan katılımından dolayı mutluyuz. Bu kurumların Yemen'i bu yılın erken bir vaktinde desteklemeleri bizleri sevindirdiği gibi Yemen'deki dost gurupların gelişimi için de bu ayın sonlarında uluslararası ortaklarımızla birlikte çalışacağız. İleride Yemen'e destek vermesi için çok yönlü bir finans fonunun kurulmasına yardım edeceğiz... Amerika, ulusal diyalog ve yaklaşan parlamento seçimlerine yönelik desteğini vurgular!!"

Salih rejiminin Amerika'nın yardımıyla açtığı bu savaş, kaybedilmiş bir savaştır. Zira Afganistan topraklarında burnu sürtülen Amerika'nın Yemen topraklarında da burnu sürtülecektir. Salih rejimi, bu hakikati anlamlı ve Batılı devletlerin harcadıkları şeylerin er ya da geç bumerang gibi kendilerine geri döneceğini, Allah'ın nusretiyle hezimete uğrayacaklarını, kurdukları tuzakların boşa çıkacağını ve kazdıkları kuyuya kendilerinin düşeceğini görmelidir. O halde Salih rejimi, Hilafet Devleti'ni kurmak için çalışan muhlisleri takip edip tutuklamak yerine onlara sımsıkı sarılıp onlarla birlikte çalışmalıdır. Zira Batılı liderlerin her fırsatta uyarıda bulunduğu işte bu Hilafettir. إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا يُنْفِقُونَ أَمْوَالَهُمْ لِيَصُدُّوا عَنْ سَبِيلِ اللَّهِ فَسَيُنْفِقُونَهَا ثُمَّ تَكُونُ عَلَيْهِمْ حَسْرَةً ثُمَّ يُغْلَبُونَ وَالَّذِينَ كَفَرُوا إِلَى جَهَنَّمَ يُحْشَرُونَ "Şüphesiz ki kafirlik edenler mallarını (insanları) Allah yolundan alıkoymak için harcıyorlar, daha da harcayacaklardır. Sonra bu onlar için hasret (yürek acısı) olacak ve sonra (nihayetinde) mağlup olacaklardır. Kafirlikte ısrar edenler ise Cehenneme toplanacaklardır." [el-Enfâl 36]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hain Pakistan Yöneticileri Dilsiz Aptallar Gibi Tek Kelime Dahi Etmezken Savunmasız Keşmirli Kadınlar, Çocuklar, Erkekler ve Gençler Göğüslerini Hintlilerin Kurşunlarına Germektedirler

 

Sık sık Keşmir'in kurtarılmasını ve Pakistan'a ilhak edilmesini dillendiren Pakistan yöneticileri bugün, kendileri dudak büküp aptallar gibi dururlarken Keşmir halkının kurtuluş mücadelesinde ısrar etmeleri nedeniyle Manmohan Sing, Vajpaye ve Advani'den daha çok korkar hale geldiler. Zira Hint kuvvetleri, Keşmir'deki göstericilerin üzerine ateş açarak ertesi gün de gösteri yapmakta ısrar eden insanların birçoğunu katlettikleri bir sırada Pakistan hükümeti, dışişleri bakanlığı, Keşmir Komitesi ve güvenlik güçleri sağır, dilsiz ve kör kaldılar, kınama ve eleştiri lafızları boğazlarına düğümlendi ve tek dertleri müzakere zamanının belirlenmesi için Hindistan'a yalvarmak oldu.

Bu yöneticiler; Keşmirlilerin, Hintli işgal güçlerine karşı intifadaya kalktıkları, yüz binlerce şehit verdikleri, Keşmir'i kurtarma eşiğine geldikleri, ancak Kargil tepelerindeki Pakistan kuvvetlerini geri çeken Pakistan yöneticileri Keşmir için mücadele edenleri sırtlarından hançerledikleri 1989 yılında da Keşmirlilere ihanet etmişlerdi.

Mücadeleyi yeniden başlatan Keşmirliler bugün de gayelerine ulaşmanın eşiğine gelmişler fakat Pakistan yöneticileri, Keşmir'in kurtuluşu için kuvvetlerini donatmak yerine ikinci kez Keşmirlilerin mücadelesini görmezden gelmekteler ve Keşmirli Müslümanlara karşı başka bir hıyanet işlemekteler.

Pakistan yöneticilerinin sık sık Keşmirlilere karşı hıyanet etmesi, ayrılma talebi eğilimlerinin oluşmasının güvencesi olmuştur. Yöneticiler, Keşmirli gençler arasındaki bu eğilimleri Keşmir'in Pakistan'ın bir parçası olması talebine dönüştürmeye muktedir olmalarına rağmen Pakistan yöneticileri bunu yapmamaktadırlar. Çünkü bu, Keşmir'deki Amerikan projesiyle çelişmektedir!

Ey Müslümanlar!

Sizler, Keşmir'deki Müslümanların dinleri uğruna nasıl büyük fedakarlıklarda bulunduklarını görmektesiniz. Ancak bu fedakarlıklar, yöneticilerin hıyaneti sebebiyle boşa gitmektedir. Zira bu yöneticiler, Batılı efendilerine hizmet etmekle ve değeri geçen altı yıl boyunca üç katına çıkan özel paralarını toplamakla meşgul olmaktalar.

Ümmete düşen, kuvvet sahiplerini ümmetlerine karşı vecibelerini yapmaya ikna etmek yoluyla Hilafet Devleti'ni kurmak için çalışmaktır. Zira Hilafet, silahlı kuvvetlerin cihat etmesi sayesinde sadece Keşmir'i kurtarmayacak bilakis tüm Hindistan'ı necis Hinduların şerlerinden kurtaracaktır. Nitekim Resulullah [SalllAllahu Aleyhi ve Sellem]'in, "Hint Gazvesini" zikrettiğindeki müjdelediği şey işte budur.

İmrân Yûsufzây
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmi Sözcü Yardımcısı
Pakistan Vilâyeti

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Lübnan'daki Medya Bürosu Adına Çıkarılan Sahte Beyan Hizb-ut Tahrir'e Yönelik Yeni Bir Tuzaktır

 

Hizb-ut Tahrir'e karşı yürütülen çeşitli şekillerdeki kampanyaların ardından işte bugün hizbe karşı yeni bir tür tuzak girişimi baş gösterdi. Dikkat edin! O, Lübnan'daki hizbin medya bürosuna atfedilen ve "Mushaf-ı Şerif'in Yakılması Münasebetiyle Bir Duyuru" başlığı taşıyan 07.09.2010 tarihli bir beyanın uydurulmasıdır. Söz konusu beyan, yayınlanmasının ardından hizbin bu beyanı dağıtmaktan vazgeçtiği iddiası yorumuyla birlikte bir internet sitesinde yayınlanmıştır.

Buna binaen bizi ilgilendiren aşağıdaki hususları açıklamak isteriz:

1. Hizbin Lübnan'da yayınladığı herhangi bir neşriyat veya medya bürosunun yayınladığı herhangi bir beyan hemen www.tahrir.info elektronik posta adresinde yayınlanmaktadır. Bu sitede yayınlanmayan her türlü beyan hizipten ve medya bürosundan yayınlanmamış demektir.

2. Medyada büyük bir yankı uyandıran Mushaf'ın yakılması girişimi meselesi sadece Lübnan'daki yerel vakıa ile ilgili bir mesele değildir. Dolayısıyla bu hususta bir beyanın yayınlanması, hizbin Lübnan'daki medya bürosunun yetkileri dahilinde değildir. Bilakis Hizb-ut Tahrir'in Merkezi Medya Bürosu'nun yetkileri dahilindedir. Nitekim fiili olarak Merkezi Büro'dan, "Amerika'da Kur'an'ın Yakılmasına Karşı Çıkacak Mutasım Nerede?" başlıklı bir beyan yayınlanmış ve bu da onun www.hizb-ut-tahrir.info adlı özel sitesinde yayınlanmıştır.

3. Bu sahte beyanın içeriğinin saçmalığı, dilinin zayıflığı ve güçsüzlüğünün yanı sıra şeklinin bozukluğu onun ifşa olması için yeterlidir. Zira hizbin ve medya bürosunun neşriyatlarını takip eden herkes, onun içeriğindeki inceliğin, dilindeki dakikliğin ve şeklindeki ustalığın boyutunu görür. İster içerik isterse şekil bakımından olsun hizip beyanlarında bu seviyeye düşmez.

4- Bazı odakların hizbe karşı uyguladığı bu yeni tür saçma tuzak, bizlere hiç de gizli olmayıp bu tuzak kuranların hizbin kamuoyundaki varlığına ve etkisine karşı öfkelerinin boyutuna dair yeni bir kanıt ortaya koyduğu gibi hizbin gidişatını durdurma hususundaki başarısızlıklarını da göstermektedir. Zira tüm yöntemleri iflas edip ellerinde patlayınca onların aptallıkları, Hizb-ut Tahrir gibi derin bir hizbe karşı değil de siyasetle oyalanan bazı sıradan kişilere karşı başarmayı alışkanlık haline getirdikleri bu tür ucuz üsluplara tevessül etmeye sevk etmiştir.

Son olarak deriz ki: Rabbimiz [Subhânehu ve Te'alâ] aziz kitabında şöyle buyurmuştur:

وَلا يَحِيقُ الْمَكْرُ السَّيِّئُ إِلا بِأَهْلِهِ "Kötü tuzak sadece sahibinin başına geçer." [Fatır 43]

 

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Kur'an'ı Yakmaya Yönelik Haçlı Çabaları Ey Pakistan Ordusu! Artık Kafirlerin Çiğnemediği Müslümanların Bir Mukaddesatı mı Kaldı?

Amerika'da bir serseri, "Kur'an yakma günü" ilan etti. Şayet Hilafetin Yıkılış Yıldönümünü Anmak amacıyla bir konferans düzenlemek üzere Hizb-ut Tahrir'in rezervasyon yaptırdığı Chicago'daki bir otele baskı yapan ve oteli rezervasyonu iptal etmeye zorlayan bizzat Amerikan hükümetinin koruması ve desteği olmamış olsaydı bu serseri bu cürümü işlemeye cesaret edebilir miydi? O halde hani nerede "ifade özgürlüğü?"

Batı, Müslümanların hurumatlarına yönelik saldırılarını sürdürerek Müslümanları, kendilerine ve dinlerine yapılan saldırılardan zevk almaya sevk etmektedir ki böylece ümmetlerine günahkarca yapılan saldırılar görüntülerine alışmış olsunlar. Zira Batı, Müslümanların izzet ve şeref duygularını öldürmeye çalışmaktadır ki mukaddesatlarına yapılan saldırılara şahit oldukları halde damarlarındaki kanları kaynamasın. Bunun yanı sıra Batı, Müslümanların "ifade özgürlüğü" gibi küfür mefhumlarını taşımalarını, kendi mukaddesatlarından daha çok kutsamalarını ve küfür mefhumlarını koruma adına her şeyden vazgeçmelerini sağlamaya çalışmaktadır.

Hayır! Binlerce kez hayır! Kafir gayesini gerçekleştirmeyi asla başaramayacaktır. Müslümanların yöneticileri ölü veya ölü gibi olsalar da ümmet hala canlıdır. Zira Müslümanların mukaddesatlarını koruma uğrunda canlarını kurban etmeye hazır olan "Emir Şeymî" gibi milyonlarca Müslüman vardır. Bu serseri, Müslüman yöneticilerin bu cürüme karşı gerekli cevabı vereceklerini bilmiş olsaydı bu cürümü işlemeye yeltenmezdi. Çünkü onlar, Batının basit birer ajanı oldukları gibi Müslümanların servetlerine ve ordularına tahakküm etmektedirler. Emperyalist Batı, bir buçuk milyar ümmete tahakküm etmek için onları elli küsur parçaya bölmüş ve onların başına da bu ümmete gardiyanlık yapsınlar diye Zerdari, Karzai, Abdullah ve Beşar gibi ajan yöneticileri dikmiştir. İşte bu gardiyanlar, Müslümanları katletmeleri ve ümmetin emperyalist güçlerin karşısında durmasını engellemeleri için Müslümanların polisini ve ordularını kullanmaktadırlar. Bunun en büyük kanıtı ise İslami ümmet içerisindeki en büyük ordu olan Pakistan ordusunun, Kur'an ile eğlenmeleri ve İslam'ın nebisini alaya almalarından dolayı onlardan intikam almak yerine Amerikalıları korumak için Müslüman kardeşlerini öldürmek üzere kullanılmasıdır. Tüm bunlar ise otoritenin Müslümanların elinde olmamasından dolayı meydana gelmektedir. Müslümanları siyasi olarak kurtaracak siyasi değişim olmadığı müddetçe de bu durumun değişmesi mümkün değildir. Bu siyasi değişim ise Nübüvvet Minhacı üzere Müslümanların hurumatları ile mukaddesatlarına saldıranları cezalandıracak olan Raşidi Hilafet Devleti'ni kurmakla olur.

Ey Pakistan ordusu! Artık kafirlerin çiğnemediği Müslümanların bir mukaddesatı mı kaldı? İslam'ı ve Müslümanları korumak yerine ne zamana kadar kafirlerin çıkarları için Müslümanların kanlarını akıtmayı sürdüreceksiniz? Kalkınız ve Hilafeti kurması için Hizb-ut Tahrir'e nusret veriniz. Sizlere, Müslümanların akidesini korumanın ancak İslami Hilafetin gölgesinde Allah yolunda cihat etmekle olacağını hatırlatırız. Bunun dışındaki her türlü yol çöldeki seraptan başka bir şey değildir.

Nâvid Butt
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmi Sözcüsü
Pakistan Vilâyeti

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Bugün Dünyanın Karşı Karşıya Kaldığı En Büyük Tehdit -İslam Değil- Blair'in Akidesidir

İngiltere eski başbakanı Tony Blair, yeni yayınlanan anılarının propagandasını yaptığı röportajları esnasında "Bugün dünyanın karşı karşıya kaldığı en büyük tehdidi köktenci İslam" olarak nitelendirdi. BBC ile yaptığı röportajda Sayın Blair, Çeçenlerin, Keşmirlilerin, Filistinlilerin, Iraklıların ve Afganlıların yabancı işgale direndikleri hakikatini göz ardı etmiştir. Görünen o ki Blair, Batılı politikaların; "Geçmişe özlem duyan birer gerici ve şerir kimseler" olmalarından dolayı radikal İslamcılarla mücadele etmek için konulduğunu söyleyerek Batının İslam'a karşı bir savaş açtığını teyit etmektedir. Ayrıca Blair, İran'a karşı savaş için bir propaganda fırsatı da yakalamış oldu.

Blair'in değerlendirmeleri ile ilgili olarak Hizb-ut Tahrir / İngiltere Medya Temsilcisi Taci Mustafa şöyle dedi: "Blair'in değerlendirmeleri agresif ve saldırgan olmasına rağmen Irak ve Afganistan'ı işgal etmeye dönük savaşı sonucunda elini bu iki ülkede katledilen yüz binlerce Müslümanın kanlarına bulamış olan bir adamın bu tür değerlendirmelerde bulunması hiç de şaşırtıcı değildir. Şeraiti ve Hilafeti "şerir bir akide" olarak nitelendiren, "İsrail'in" İngiliz hükümetinden başka büyük bir dostu olmamasıyla defalarca övünen, Muammer Kaddafi ve Hüsnü Mübarek gibi despot katilleri ağırlamaktan zevk alan da bizzat bu adamdır."

"Her halükarda dünya için tehdit olan İslam değildir. Bilakis tehdit, Batılı dev şirketler ile trajik ve yıkıcı kapitalizminin çıkarları için savaşan Blair'in akidesidir."

"Geçen 100 yıl boyunca dünyaya liderlik eden, bu sırada iki dünya savaşı ile sayısız diğer savaşlara giren İslam değildir. Geçen 200 yıl boyunca Hindistan ve Afrika ile bunların doğal kaynaklarını yağmalayan ve sömürdüğü ülkeleri, zayıf, parçalanmış ve çatışmaların içerisine saplanmış olarak bırakan İslam değildir. Irak'ta seyreltilmiş uranyum veya Gazze'de beyaz fosfor kullanan İslam değildir. Hiroşima ile Nagasaki'yi atom silahlarıyla vuran İslam değildir. Dünyadaki elit zenginleri daha da zenginleştirirken fakirleri daha da fakirleştiren de İslam değildir."

"Blair'in İslam hakkındaki yalanları, sadece yıkıcı geçmişi değil dahası çok sevdiği, üzerinden kazanç elde ettiği ve silah zoruyla başkalarına dayatmak istediği kapitalizm üzerindeki dikkatleri başka bir yöne çekmeye dönük başarısız girişimden öte bir şey değildir. Zira "Blair'in özgürlüğünü ve demokrasisini" rötuşlamaksızın olduğu gibi benimseyen insanların sayısı artarken küresel kapitalizmin trajedisine alternatif olarak İslami Hilafeti isteyen İslam dünyasındaki insanların sayısı da giderek artmaktadır."

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Amerika'nın, Tahrik ve Terörize Ederek Referanduma ve Güney Sudan'ı Ayırmaya Hırs Göstermesi... Komplonun Çirkinliğini Vurgulamaktadır

Eş-Şark-ul Avsat Gazetesi, H. 26 Ramazan 1431 el-muvafık M. 05. Eylül 2010 tarihli (11604) sayısında Washington Post'tan naklen, Amerikan Başkanı Obama'nın önümüzdeki birkaç hafta içerisinde (Kalın Sopa ve Büyük Havuç) şeklinde yeni bir politika ilan edeceğini aktardı. Bu yeni politika şu noktalarda tezahür etmektedir: 1. Amerika ile Sudan arasındaki diplomatik ilişkilere tam olarak geri dönülmesi. 2. Sudan'ın dış borçlardan muaf tutulması. 3. Güvenlik Konseyi tarafından, Uluslararası Cinayet Mahkemesinin Devlet Başkanı Beşir'in tutuklanması kararının infazının bir yıllığına geciktirilmesine ilişkin bir karar yayınlanması.

Bu ise büyük havuç ile ilgili olan husustur. Kalın sopa ile ilgili olan husus ise aşağıdaki şekilde tezahür edecektir: a) Beşir hükümetindeki üst düzey yetkililerin, yurt dışına çıkış yasağı olanların listesine eklenmesi. b) Hükümet yetkililerinin, dünya bankalarındaki hesaplarının dondurulması. c) Sudan Silahlı Kuvvetlerinin silah satın almasının şiddetle engellenmesi. Gazete, bu politikanın Washington'un Sudan'dan duyduğu endişeli bir ortamda geldiğini beyan etti. Çünkü referandum hazırlıkları normal olmayan bir ağırlıkta yürümektedir. Şimdi herkes tarafından cevaplanması gereken soru şudur: Amerikan yönetimi, referandum ve Güney Sudan'ın ayrılması için ne diye bu kadar hırs göstermektedir?! Bu kadar tahrik ve terörizenin nedeni nedir?! Amerika tüm bunları, Sudan veya Güney Sudan halkının kara gözü ve kara kaşı için mi yapmaktadır?!

Gözü kulağı olup siyasi işleri ve sömürgeci kafir Batının Sudan da dahil Müslüman ülkelere karşı oynadığı oyunları bilen herkes için cevap açıktır; İslam dünyası da dahil üçüncü dünya olarak adlandırılan ülkeleri, tarafları germek sonra da zayıflamalarının ardından kolayca yutmak ve hazmetmek için parçalamak ve kaynakları ile servetlerine tamamen tahakküm etmek yoluyla kontrol etmeye, egemen olmaya ve nüfuz etmeye çalışan Batının eski ve yeni politikasıdır.

Genelde siyasi güçlerden, özelde ise hükümetten talep edilen Amerika'nın havucuna ve sopasına aldırış etmeksizin Allah'a dönmeleri ve Allah'ın metin ipine sımsıkı sarılmalarıdır. Zira Batının ipi örümcek ağından daha zayıftır. Çünkü onlar, Allah'a ve İslami akideye dayanarak izzetli duruş sergileyen bir kişinin karşısında hiçbir şey yapamazlar. Ancak korkuya kapıldığımız, izzetin kaynağından uzaklaştığımız ve taviz üzerine taviz verdiğimizde buna güç yetirebilirler. Şüphesiz Sudan halkı, Amerika'nın sopasından korkacak başıboş sokak köpekleri veya onun havucuna üşüşecek kümes tavşanları değillerdir.

Sudan'ın bölünmesinin reddedilmesi karşısında savaşla korkutmasına gelince; Amerika asla savaşamaz ve savaşanları da destekleyemez. Çünkü Amerika bunu, hiçbir şey elde edemeden isyancıları desteklediği yirmi küsur yıldır denemiş ve Güneyin ayrılmasının savaşla mümkün olmayacağı kanaatine ulaşmıştır. Bunun içindir ki kapsamlı barış denilen hileye başvurmuştur. Bu kapsamlı barış ise ancak kapsamlı bir yıkım ve tam bir tahripten ibarettir. Dolayısıyla herkes sorumluluğu oranında, Batılı özellikle de Amerikan komplolarının karşısında durmalı, tüm Batılı ve Amerikan talimatlarını reddederek ülkenin parçalanmasını ve insanların sürgün edilmesini engellemeli, ülkenin sorunlarını çözümlerinde doğru ve Müslüman olsun gayrimüslim olsun insanlar arasındaki hükmünde adil olan siyasi bir fikir yoluyla çözmeye dönmelidir. Bu ise Raşidi Hilafet Devleti yoluyla İslami fikirdir. Böylece dünyada kurtuluş, ahirette ise kazanç ve kurtuluş olsun.

İbrâhîm Usmân [Ebu Halîl]
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmî Sözcüsü
Sudan Vilâyeti

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Abbas'tan Netanyahu'ya: Hiçbir Kimsenin Güvenliğinize Saldırıda Bulunacak Herhangi Bir Eylemde Bulunmasını Kabullenmeyiz

Altmış küsür yıldır gasıp ve zalim düşman yüzünden Filistin halkının sıkıntısını çektiği trajedi, Abbas'ın bu düşmanın başbakanı ile karşılıklı kahkahalar atmasına ve engin tebessümlerde bulunmasına engel olmadı. Bu durum, tüm şartlarından, taleplerinden ve referanslarından geri adım atarak mukaddes arz hakkında müzakere yapmaya koşan bir kimse için şaşırtıcı değildir. Şüphesiz Abbas'ın "Hiçbir kimsenin güvenliğinize saldırıda bulunacak herhangi bir eylemde bulunmasını kabullenmeyiz" ifadesi Filistin Otoritesinin varoluş gayesinin özetidir.

Zira Amerika Birleşik Devletleri'nin krizi idare etmesi çerçevesinde yapılan trajikomik toplantıda, Yahudi varlığının başbakanı kibrini ve inatçılığını göstererek "İsrail" Yahudiliğinin tanınması ve son derece önemli güvenlik gereksinimlerinin göz önüne alınmasının gerekliliğine ilişkin taleplerini teyit etti. Ayrıca Netanyahu, Abbas ve otoritesine fonksiyonel görevlerini yerine getirmeleri çağrısında da bulundu. Zira Netanyahu, Yahudi varlığı açısından güvenliğin önemini vurguladı. Hatta Netanyahu, Abbas'tan son olayı (el-Halil eylemini) kınamakla yetinmeyip eylemi yapanların kesinlikle yakalanması talebinde bulundu. Aslında Netanyahu'nun böyle bir talepte bulunmasına gerek de yoktu. Zira Filistin "Güvenlik" Birimleri, işgal güçlerinin çok öncesinde el-Halil'in giriş ve çıkışlarına barikatlar kurarak daha önce hiçbir bir kimsenin değil bir benzerini Yahudi vatandaşların insanlara saldırdıkları, mescitlerini ve çiftliklerini yaktıkları sırada daha aşağısını görmediği hummalı bir hareketlilik altında soruşturma ve takibat yürüttü.

Abbas, -zelil bir görüntü altında- Netanyahu'ya Filistin Kurtuluş Örgütü'nün Yahudi varlığına karşı iyi niyetler beslediğini ve güvenliklerine önem verdiklerini teyit ederken bu bağlamda güvenlik birimleri ve son el-Halil eyleminde kullanılan arabaya el konulması, arabayı satan ve alan kişilerin tutuklaması gibi yaptıklarıyla gurur duydu...

Bizler Hizb-ut Tahrir / Filistin olarak bu olay karşısında aşağıdaki hususları vurgularız:

1. Bu müzakereler, menfur bir cürüm ve şeri hükümlere tamamen aykırı olup hem Allah'a, resulüne ve müminlere hıyanettir hem de Filistin Kurutuluş Örgütü ve onun metamorfoz yavrusunun İsra ve Miraç arzında ifrata kaçılması silsilesi çerçevesinde işledikleri Filistin meselesini tasfiye fasıllarının yeni bir faslıdır.

2. Ne Filistin Kurtuluş Örgütü ne de başka bir örgüt, İsra ve Miraç arzının herhangi bir karşısında tasarruf hakkına sahip olmadığı gibi FKÖ veya Otorite veya başkaları ile Yahudi varlığı arasında yapılan anlaşmaların tamamı hiçbir şekilde Müslümanları bağlamayan birer batıl anlaşmadır.

3. Amerika'nın projelerine yapışmak ve Amerika'nın kucağına atlamak sahibine dünyada ve ahirette dert ve kederden başka bir şey kazandırmayacaktır. Dolayısıyla dünyada siyasi skandal, başarısızlık ve kendi işini eline aldığında ümmetin çetin hesabından başka bir şey kazandırmayacağı gibi işlediği cürümlerden ve hıyanetlerden dolayı kıyamet günü onun için büyük bir azap vardır.

4. "Bu müzakereler boş iş veya vatancı yada Arapçı kılıflar altında bir işe yaramaz gibi" dolambaçlı ifadelerle buna karşı çıkmak şekil ve detay dışında özde Otoritenin tavrından farklı değildir. Bilakis İslam'ın dikte ettiği tavır; çözüm ve uzlaşma hakkında Yahudi varlığı ile her türlü müzakerenin şeran haram olduğunu ve Filistin meselesinin ancak Rabbinin izniyle her karışını kurtaracak Müslümanların orduları ile birlikte savaş zemininde çözüme bağlanacağını söylemektir. Artık bu, Allah'ın izniyle yakında gelecek olan Hilafetin gölgesinde gerçekleşecektir.

فَإِذَا جَاء وَعْدُ الآخِرَةِ لِيَسُوؤُواْ وُجُوهَكُمْ وَلِيَدْخُلُواْ الْمَسْجِدَ كَمَا دَخَلُوهُ أَوَّلَ مَرَّةٍ وَلِيُتَبِّرُواْ مَا عَلَوْاْ تَتْبِيرًا "Artık diğer cezalandırma zamanı gelince, yüzünüzü kara etsinler, daha önce girdikleri gibi yine Mescid'e (Süleyman Mabedi'ne) girsinler ve ellerine geçirdikleri her şeyi büsbütün tahrip etsinler (diye, başınıza yine düşmanlarınızı musallat kıldık)." [İsra 7]

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER