Cuma, 06 Recep 1447 | 2025/12/26
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

-Basın Açıklaması- Bu Samimi Mesaj, İman Edenlere Düşmanlıkta İnsanların En Şiddetlisine Ha! Gerçekten Utanç Verici!

Yahudilerin, Devlet Başkanı Mursî tarafından kendilerine gönderilen mesajı sızdırmaları ilk defa olmamıştır. Zira bunu, bayramları münasebetiyle Yahudi varlığının devlet başkanına gönderilen bir kutlama mesajını basına sızdırdıklarındaki iki ay öncesinde de yapmışlardır. Bu mesaj sırasında genelde tüm Müslümanları özelde ise Mısırlıları şok etmesine ve başlangıçta bir reddiye gönderilmesine rağmen ancak Devlet Başkanı Mursî'nin Danışmanları, ilk mesajın hatasını öğrenememişler ve bizlerin ayaklanma sonrasındaki bir devletin içerisinde olduğumuzu anlayamamışlardır. Nitekim Mısır halkını, Mübarek'i devirmeye iten en önemli nedenlerden biri de onun, Yahudi devletinin ucuz bir simsarı olmasıdır. Peki ayaklanma sonrasındaki Devlet Başkanı da topu bir kez daha halka mı atmak istemektedir?!

Gerek Mısır gerekse Mısır dışındaki insanlardan hiçbiri, Devlet Başkanı Mursî'nin iki kıblenin ilkinin, Haramey'nin üçüncüsünün ve Resul [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in mesrasının gaspçısı Yahudi bir Devlet Başkanı'na "azizim, büyük dostum" diyebileceğini, "sadık dostunuz" ve -mesajın ifadesine göre- rahat bir yaşamı olan "bir İsrail devleti" umuduyla kelimelerinin altına imzasını atabileceğini düşünmezdi bile! Nitekim Devlet Başkanı Basın Danışmanı Sayın Yasir Ali'nin gerekçesi, "Diplomatik konuşma şekilleri, bir protokol işidir" şeklindeki sözleri olmuştur. Halbuki "Mısır Dışişleri Bakanlığı'nın yeni Büyükelçilerin atanması hakkındaki konuşmalarının şekli, tek düzen olup onda hiçbir kimse ayırt edilmemiştir." Yani onun, özrü kabahatinden daha büyüktür. Dolayısıyla bizler, -Yahudilere sevgi besleyen ve tüm ikiyüzlü konuşmalarda onlara nezaket gösteren eski rejimin politikalarını yok etmek için gelen ayaklanmayı temsil eden- Devlet Başkanı Mursî'nin, iman edenlere düşmanlıkta insanların en şiddetlisi olan Yahudi Devlet Başkanı ile bu tür samimi bir pozisyon içerisine girmesinden hiç hoşlanmadık.

Cemaatin üyeleri olarak çalışanların, uluslar arası anlaşmalara saygı göstermesiyle başlayıp İMF'den faizli kredi alarak devam etmesi ve sonunda da bu skandal mesaj gibi şeri hükümlere muhalefet etse bile Devlet Başkanı'ndan sadır olan her şeyi haklı görmelerinin ardından Müslüman Kardeşler Cemaati'nin İskenderiye liderliğinden Ahmed el-Hamravî'nin, yaklaşık 28 yıl süren üyeliğinin ardından Şimon Peres'e yönelik bu mektuba itiraz ederek 22.10 akşamı cemaatten istifa etmesi, umulur ki Devlet Başkanı'nın davranışlarını eleştiren ve Kardeşler Cemaatinden buna itiraz eden insanlar için birazcıkta olsa bir teselli olabilir! Nitekim istifa eden üye, istifası için şöyle demiştir: "Bizler, sadece Hüsnü Mübarek ve çetesinin hainler ve Siyonistler ile Amerikalıların ajanları olduğunu sanıyorduk. Ancak şuan, hıyanet dairesinin daha genel ve daha kapsamlı olduğunu görmekteyiz. Şayet Hüsnü Mübarek, "İsrail'in" hazinesi ise o zaman Mursî de elleriyle yazdıklarına göre Siyonistlerin sadık bir dostudur."

En son olarak Devlet Başkanı Mursî'ye deriz ki; -karşılıklı kadehler kaldırıp tebrikleşerek- gasıp Yahudi varlığı için Büyükelçi göndermek yerine onun üzerine Salahaddin'in ordusunu göndermek gerekmez mi?! Halbuki Mısır ayaklanmasının insanları, Kahire'deki "İsrail" Büyükelçiliği'nin kapatılmasını, Camp David Anlaşmaları'nın iptal edilmesini ve Mısır'ın, heybetine, onuruna, bölge ve dünyadaki lider rolüne geri döndürülmesini beklemektedirler.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لاَ تَتَّخِذُوا عَدُوِّي وَعَدُوَّكُمْ أَوْلِيَاء تُلْقُونَ إِلَيْهِم بِالْمَوَدَّةِ وَقَدْ كَفَرُوا بِمَا جَاءَكُم مِّنَ الْحَقِّ "Ey iman edenler! Benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanları, sevgi göstererek dost edinmeyin! Oysa onlar size gelen hakkı inkar etmişlerdir." [el-Mumtehine 1]


Hizb-ut Tahrir
Mısır Vilâyeti
Medya Bürosu Başkanı
Şerif Zâyid

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir Şebâbı, Ne Pazar Günü (Şehitler) Meydanındaki Gösteride Nede Hükümet Sarayına Yönelik Saldırıda Bulunmuşlardır

Bazı siyasî odaklar, Pazar günü (Şehitler) Meydanı'ndaki gösterilerin arasında "Hizb-ut Tahrir" şebâbının da bulundukları ve hükümet sarayına yönelik saldırıya katıldıkları şeklinde propaganda yapmaktadırlar. Ayrıca bu odaklar, meydanda birçok siyah râye görüldüğünü de iddia etmektedirler.

Bizler; gösteride, daha ziyade hükümet sarayına yönelik saldırıda hizbin şebâbından herhangi bir şâbın varlığının bulunmadığını vurgularız. Meydanda siyah râyelerin bulunduğu şeklindeki iddialarına gelince; bu, iddialarına dair herhangi bir kanıt sayılmamaktadır. Zira bu râye, sadece "Hizb-ut Tahrir'in" râyesi değildir. Bilakis o, siyah râyeyi kaldıran ve onu "el-Ukab" olarak adlandıran Resul [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'i örnek alan tüm Müslümanların râyesidir. Her şeye rağmen "Hizb-ut Tahrir", bu râyenin son yıllarda Müslümanlar arasında yayılmasında Allahuteala'nın fazlıyla önde olmuştur.

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir Şebâbı, Ne Ordu Üzerine Ateş Açmış Nede Silahlı Eylemlerde Bulunmuştur Dolayısıyla Sözde "Güvenlik Kaynaklarının" Haberleri, Yalan Haberlerdir

Bazı Arap ve Lübnan uydu kanalları, Beyrut'ta ordu üzerine ateş açan silahlı gurupların arasında "Hizb-ut Tahrir'e" mensup kişilerinde olduğu şeklinde (güvenlik kaynaklarına) dayandırdıkları bir haberden bahsetmişlerdir!

Bu haber, hiçbir temeli bulunmayan tamamen sıhhatten yoksun bir haber olduğu gibi (güvenlik kaynaklarından) nakledilerek hizbe atfedilen bu tür haberler ilk defa da olmamaktadır. Zira ne bizden nede bizim dışımızdaki ilgililerden gizli olmayan bu kaynakların da tüm takipçiler gibi "Hizb-ut Tahrir'in" silahlı maddî eylemlere tevessül etmediğini bildiği bilinmektedir. Çünkü bu, benimsemiş olduğu metoduna aykırı olmasının yanı sıra o, kendi ailesinden, kardeşlerinden ve kendisiyle birlikte bu ülkede yaşayan ailelerin evlatlarından olan ordu unsurlarının kanlarını mubah saymamaktadır. Ancak kendisini "güvenlik" olarak adlandıran bu kaynakların sorunu, düşük bir seviyeye inmeleridir. Şöyle ki; kesinlikle "güvenlik kaynaklarına" atfedilenlerle örtüşmeyen fabrikasyon ve açıkça yalan olan haberlere güvenir bir hale gelmiştir.

Bu haberi yayınlamak için koşuşturan medya kanalları, haberin sıhhatinden emin olmak yada en azından haberle ilgili hizbe yorum hakkı vermek için Hizb-ut Tahrir / Lübnan Medya Bürosu ile bağlantıya geçmesi önemliydi.

Devamını oku...

Amerika, Önümüzdeki Doha Toplantısında Yeni Ajanlarının İsimlerini İlan Edecektir... O halde Bu İsimleri Sizde Öğrenin ve Onları Kaldırıp Atın

  • Kategori Suriye
  •   |  

Bu günlerde, muhalefetin temsil edilmesi yada genişletilmesi için Ulusal Konsey'in yetkisine dikkat çekmek amacıyla 01.11.2012'de Ürdün'de başlamasının ardından Katar'da da Suriye Dış Muhalifleri Toplantıları devam etmektedir... Tün bunlar ise Hillary Clinton'un 31.10.2012'de yapmış olduğu, Ulusal Konsey yalnız başına muhalefeti temsil etmeye elverişli değildir ve onun içerisine başka kesimlerinde dahil olması gerekir şeklindeki açıklamasının akabinde gerçekleşmiştir... Hakeza Amerika, "ansızın" kendi türettiği Ulusal Konseyin yetki süresinin sona erdiğini ifşa etmiştir! Aslında işin asıl nedeni, yetkinin kaybolması değildir. Zira Amerikan türetmesi olan Konseyin yetkisi, daha doğduğu gün bitmiştir. Çünkü o, Suriye halkını temsil etmekten doğu ile batının uzaklığı kadar uzaktır. Ancak Amerika'yı bu açıklamaya iten şey, "İngiltere ve Fransa'nın" olduğu Avrupa ile Ürdün ve Katar gibi ajanları tarafından Ulusal Konseyin dezavantajları ve onun değişmesinin zarureti hakkında ciddi bir konuşmanın yükselmesinin ortaya çıkması olmuştur... Dolayısıyla Amerika, tüm bu konuşmaların yolunu kesmek ve bu defa dezavantajlarının ortaya çıkması çok zor olacak şekilde ciddi bir parlaklık ve yoğunluk verecek olmasının yanı sıra Ulusal Konsey gibi olmayan yeni bir yapının oluşturulmasına kendi elleriyle sımsıkı sarılmak istemektedir! Ardından da bu yapının içerisinden geçici bir hükümet ve askeri bir yapı çıkarılacaktır!

Hatta yolu, güçlü kayalarla keserek hiçbir açık alan bırakmamaktadır. Zira artık Amerika, Türkiye gibi kendisine tabi olan bir ülkede bir yapıyı ortaya çıkaracak bir toplantının olamayacağını görmüş, dahası Amman ve Doha arasında gidip gelen kuyruklarını Ulusal Konseye yönelik girişimlerin dizginlerini tutmaları için göndermiş ve Avrupa'nın iki ayağı olan ülkelerden Ürdün'de başlayan ve Katar'da devam eden bu toplantılarda türetmelerinin ibraz edilmelerini istemiştir. Böylece Avrupa'nın, Katar'da doğacak olan bu yeni yapıya yönelik itiraz yolunu uzaklaştırmış olacaktır! Dolayısıyla bunu tasarlayıp karar veren, Ulusal Konseyi tasarlayıp karar verinin aynısıdır, yani Amerika'dır! Hakeza karar, "yeni liderliğin" yapısı adıyla yarın Doha Konferansı'nda tartışılacaktır. Nitekim bu toplantılar, bu ayın sekizine kadar devam edecektir. Ayrıca yapıyı kurma girişimi, sahibinin ve vaftiz babasının adı olan "Riyad Seyf Girişimi" olarak adlandırılmıştır. Zira Riyad Seyf'in, ardı ardına iki dönem Beşar'ın parlamentosunda üye olduğu, yani rejime yabancı olmadığı bilinmektedir! Nitekim yazar Michel Kilo, 03.11.2012 tarihinde "el-Arabiyye kanalına" şöyle bir açıklamada bulunmuştur: "Bizler, muhalefetten hükümete geçiş sürecine ... ve Suriye'yi silah kaosuna karşı koruyacak askerî bir yapının oluşturulmasına tanık olmaktayız..."


Ey İslam'ın Şam'ında Ayaklanan Müslümanlar!

Bizim de hala üzerindeki örtüyü ifşa etmeye çalıştığımız resim şuan sizler için de netleşmiş olup hakikatte ayaklanmanızı kuşatmaya ve İslam yönetimi, Allah'ın şeriatının ikame edilmesi ve Tayyib Şam'ın dört bir tarafında İslamî hayatın yeniden başlatılmasıyla ilgili sabit olan taleplerinizi sarmalamaya dönük konferanslar şeklinde kurulan tüm planlar da açığa çıkmıştır. Zira bazen sizleri  aşırıcılar bazen de militanlar olarak adlandırmaktadırlar. Dahası Clinton, tüm küstahlıkla "ayaklanmayı aşırıcıların çalmalarına" terk etmeyeceğini söylemiştir. Sanki ayaklanma mescitlerden başlamamış ve sanki akan kanların tamamı Müslümanların kanları değilmiş gibi. Hatta size ve Şam'daki İslam topraklarına karşı cürümsel bir proje taşımak için aniden laik muhalefet bataklığının karşısına çıkan Riyad Seyf, sizlerin İslamî projenize karşı duruşunu 01.11.2012'de yaptığı açıklamadaki şu sözleriyle ifade etmiştir: "Çoğulcu demokratik sivil bir Suriye kurulacağını vurgularım." Zaten Amerika'nın ta ayaklanmanın başından beri sizlere dayatmaya çalıştığı şey işte budur. Ancak sizler bunun karşısında görkemli ve gururlu bir duruş sergilediniz ve şu çığlıkları attınız: "Bizim Liderimiz, Ebedi Olarak Efendimiz Muhammed'dir" ve "Lebbeyk Ya Allah." Dolayısıyla artık bu ibareleri gerçek bir vakıaya dönüştürmenizin zamanı gelmiştir! O halde Manaf Talas'tan Riyad Hicab'a, hatta şu Riyad Seyf'e kadar yetersiz olan muhalefete şunu sorarız:  Kederli ve yaslı olan ümmetinize herhangi bir yenilik getirdiniz mi? Daha önceki rejim, bize getirmiş olduklarınızın bir çoğuna karşı çıkmıyor mu? Ayrıca askerî yapınız, tıpkı Irak'taki Müslümanların gücünü kıran ve onları aşağılayan Amerika'nın istediği Irak ordusunun bir kopyası gibi olmayacak mı?


Ey Nusret ve Gururlu Şam'da Ayaklanan Kahraman Müslümanlar!

İşte bu Amerika, İslam'a ve Müslümanlara olan düşmanlığını açığa vurmaktadır. Nitekim bu, her alanda ortaya çıkmıştır; mesela bu, Afganistan ve Somali'de açığa çıktığı gibi Irak da sizden çok uzak değildir! Şimdi de bu, çirkin bir görüntüyle Suriye'de açığa çıktığı gibi Guantenamo,  Bargam, Ebu Garib, gizli ve uçak hapishanelerinde Müslümanlara işkence edilmesinde ... ve işkence esnasında Müslümanların dinlerine zarar vermede de açığa çıkmıştır. Ayrıca bu düşmanlık, fasit Amerikan yasalarının Kur'an'a ve İslam'ın Resulü [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'e karşı çıkanları korumasında da açığa çıkmaktadır... Şimdi de o, sizlerin geleceğini belirlemek istemekte ve Avrupa da Amerika'nın kendisine gösterdiği "saygıyla" yetinerek onun arkasından koşturmaktadır. Zira o, yeni liderlik yapısının toplantısını Türkiye gibi kendisine tabi olan yerlerde yaptırmak yerine Avrupa'ya tabi olan ülkede yaptırmıştır! Ayrıca yapının içerisindeki bazı kırıntıları da Avrupa için işaretlemiştir. Hakeza Avrupa, geri dönecek ganimetle yetinmektedir! Amerika ise Erdoğan, Nejad, Maliki... ardından İbrihimî gibi tabileri ve ajanları yoluyla etkin rolüne sımsıkı sarılmaktadır!

Amerika ile müttefiklerinin, eski ürünlerini "revize" etmek için üzerinde çalıştıkları şeyi düşünen bir kimse(!), onun Suriye'ye dönük gelecekteki planının aşağıdaki hususlara dayalı olduğunu görecektir:

-Doha'da, gözle görülür bir şekilde yeni bir muhalif yapı oluşturmak. Zaten o, işlerin dizginlerini yada birtakım işleri teslim almaları durumunda Suriye'ye bir Amerikan Büyükelçisi dönmedikçe bu işleri uygulayamayacaklarına dair bir taahhüt imzalamak için onlarla yapılacak toplantılardan birinin bu yılın yedinci ayının ortasında olmasını talep eden tartışmalı Büyükelçisi Ford'un liderlik ettiği gizli toplantılar yoluyla uzun aylardan bu yana bunun için çalışmaktadır! Sadece bunu ilan etmek için bir fırsat kolluyordu ki o da gelmiştir!

-İddia ettikleri üzere elleri Müslümanların kanlarına bulaşmamış mevcut Suriye rejimine bağlı kişilerden oluşan(!) ve bazıları da yeni muhalif yapının üyelerinden olan geçici bir hükümet oluşturmak! Bu geçici hükümet ise Amerika'nın koyduğu esas üzerine ülkedeki değişimin liderliğini üstlenecektir...

-Demokrasiyi ve dini yönetimden, dolayısıyla hayattan ayırmaya dayalı yeni anayasayı kabul eden (Amerikan) geçici hükümetin uygulamalarını korumak için askerî bir yapı oluşturmak. Bu askerî yapı ise Suriye'de meydana gelenlere köklü çözüm olarak Allah'ın indirdikleriyle yönetimi ortaya koyan İslamî muhalefeti vurmak içindir. Buda terörizm ve aşırıcılık suçlamasının ve güdümlü medya organlarının muhlis sadık ayaklanmacılara karşı kullanılmasının ardından olacaktır...

Allah'tan başka Amerika'ya secde eden bu gibi "muhalefetler", sizin cinsinizden değillerdir ve sizlerin Allah'tan başkasına secde etmeyeceğinizi de bir türlü anlamazlar. Bilakis onlar, kendilerini katil rejim ve efendileriyle birlikte aynı kefenin içerisine koymuşlardır. Şu anki bahis ise şu iki at yarışı arasında dönmektedir:

Sadece Amerika'nın şiddetli bir şekilde savaştığı Allahu Subhânehu'nun yönetimine dayalı olan ve İslamî Hilafet'in kurulmasını temsil eden İslamî projeyi taşıyan İslam'ın atı. Aynı şekilde Avrupa, Rusya, Çin ve onların kuklaları da İslamî projeyi güçlü bir sıfatla tanımlamaktadırlar...

Amerika'nın bindiği ve onunla Suriye rejiminin hayatta kalmasını ve sadece başının değişmesini istediği beşerî yönetime dayalı Batılı projenin atı. Bu sözlerin kanıtı ise bu geçici hükümetin liderliği için dolaşan isimlerde ortaya çıktığı gibi onun ordu liderleriyle ve mücrim güvenlik birimlerini koruma niyetinde olmasında ortaya çıkmaktadır... Dolayısıyla Amerika ile Avrupa devletleri, Allah'a savaş açmışlar ve bu projeyle de O'nun dininin nurunu söndürmek istemektedirler.


Ey Kederli Suriye'deki Müslümanlar!

Hizb-ut Tahrir / Suriye, sizden olup sizler için Allah'ın izniyle güvenilir bir nasihatçidir. Dolayısıyla bu, tamamını kendi başarıları için toplayan bir Amerikan planıdır. O halde onun gözetleyicisi olunuz ve hem onun ilerlemesini hem de belirlenen bir zamanda açıklama niyeti taşıdıkları yeni muhalefeti reddettiğiniz ilan ediniz. Zira çok iyi biliniz ki gerek Doha toplantısında gerekse daha sonraki toplantılarda ilan edilecek olanlar, Amerika'nın mücrim Beşar rejiminin uzantısı olacak olan yeni ajanlarıdır. O halde yaşam düsturunuz olarak Allah'ın kerim kitabından ve Resulünün sünnetinden başkasını kabul etmeyeceğinizi açıkça ilan ediniz. Zira hak ve adalet sadece bu ikisindedir. Dolayısıyla sizleri temsil edecek olan da sadece Müslümanların Halifesi'dir. Dolayısıyla da Amerika'ya, müttefiklerine, onun girişimlerine, yeni muhalefete ve alçaklıklarına karşı vereceğiniz en güzel tepki işte bu olacaktır. Haydi o zaman bizimle birlikte Allahuteala'nın şu kavlini teddebbür ediniz:

يُرِيدُونَ أَنْ يُطْفِئُوا نُورَ اللَّهِ بِأَفْوَاهِهِمْ وَيَأْبَى اللَّهُ إِلاَّ أَنْ يُتِمَّ نُورَهُ وَلَوْ كَرِهَ الْكَافِرُونَ، هُوَ الَّذِي أَرْسَلَ رَسُولَهُ بِالْهُدَى وَدِينِ الْحَقِّ لِيُظْهِرَهُ عَلَى الدِّينِ كُلِّهِ وَلَوْ كَرِهَ الْمُشْرِكُونَ "Allah'ın nurunu ağızlarıyla (üfleyip) söndürmek istiyorlar. Halbuki kafirler hoşlanmasalar da Allah nurunu tamamlamaktan asla vazgeçmez. O (Allah), dinini bütün dinlere hakim kılmak için Resulünü hidayet ve hak din ile gönderendir, velev müşrikler kerih görseler de!" [et-Tevbe 32 33]

Devamını oku...

Hizb-ut Tahrir / Mısır: Ömer Mukaram Mescidinde Anayasa Kampanyası

  • Kategori Video
  •   |  

Hizb-ut Tahrir / Mısır Vilayetinin, İslam devleti anayasasını tanıtım amacıyla yürüttüğü kampanyanın devamı olarak "Mısır'ın anayasası İslami anayasa  olmak zorundadır" başlığı altında 17 zilhicce 1433 Hicri, 2 Kasım 2012 Miladi tarihinde;

''İslam şeriatının tatbikine çağrı cuması''

diye adlandırdıkları Cuma günü Hizb-ut Tahrir gençleri seyyar bilgilendirme çadırlarını Kahire'nin ortasındaki Tahrir Meydanında yer alan Ömer Mukaram mescidinin önüne kurmuşlar ve çadıra gelen çok sayıda insanla çok yapıcı münakasalarda bulunmuşlardır.

Elhamdulillah.

 

Devamını oku...

Kazan el-İhlas Camisine Baskın

  • Kategori Foto
  •   |  

Mücrim Rus güvenlik güçleri 01 Zilhicce 1433 Hicri, 17 Ekim 2012  Miladi Çarşamba günü Rusya'da bulunan (Tataristan'ın başkenti) Kazan'daki  Al İhlas camisine baskın düzenlemiştir. Hem camide hem de İmam Rüstem Saifen'in evinde hiçbir sebep belirtmeksizin arama yapmışlardır. Rusya medyası ise; baskının, imamın ve caminin Hizb-ut Tahrir ile bağlantısı olduğu için yapıldığını iddia etmiştir.

Fotoğraflar için tıklayınız...

----------------------------------------------------------------------------------------

Press Release
Special Services Search Al-Ikhlas Mosque in Kazan

(Translated)


On October 17, 2012, it was reported that since 8:00 am the police officers searched Al-Ikhlas in Kazan and also Rustem Safin, the Imam of this mosque. But the reason of the search is not reported.

We would remind you that the mosque attracted the security forces' attention in 2009 when its Imam, Rustem Safin, was sentenced to probation for his involvement in Hizb-ut Tahrir. Today Safin has an annulment of a record of conviction, but the corrupt media that hate Islam still indicate the verdict in their articles.

However, the mosque has been awarded with a new burst of attention after Rustem Safin and many Al-Ikhlas parishioners stood up for more than 600 Muslims arrested in the massive campaign of repression after the infamous terrorist attacks in Tatarstan. Al-Ikhlas organized a picket, a press conference and a meeting in support of their brothers. At the end of the month of Ramadan, the mosque congregation held large-scale celebrations for Eid al-Fitr and Eid al-Adha. It is such an active and sincere Islamic attitude that scares the authorities of Tatarstan and Russia today.

Before the arrests the Imams of the mosque were issued a written denial of Eid al-Adha holiday assembly. These actions of the secret services show us that the government does not intend to follow the path of approach to its people rather it chooses the path of violence and intimidation in the run-up to the Islamic holiday and Islamic revival.

O the Ummah of Muhammad (peace be upon him)! Do we have the right to suffer like that!? We are forbidden to celebrate the pure divine feasts, while adulterers and libertines celebrate everyday. Our daughters are forbidden to wear the hijab, while nudity and depravity of infidels surround us everywhere! We are prohibited to profess the clear convictions of the most beautiful religion by those who do not have clarity even in their own laws!

The word of truth about the excess of powers and the call to Islam should be strengthened. The enemies of Islam have to get the best answer. And we urge you, dear Muslims, to strengthen the call to Islam and to spread the news of infidels' evil actions.

Allah the Almighty says:

((  وَأَصْحَابُ مَدْيَنَ ۖ وَكُذِّبَ مُوسَىٰ فَأَمْلَيْتُ لِلْكَافِرِينَ ثُمَّ أَخَذْتُهُمْ ۖ فَكَيْفَ كَانَ نَكِير ))

"I granted respite to the disbelievers for a while, then I seized them wrong and how (terrible) was My punishment." [22:44]

 

Usman Salihov
The Media Office of Hizb-ut Tahrir in Russia

 

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir, Endonezyalı Kadın Hizmetliler ile İslam Dünyasındaki Tüm Kadınlara Dönük Ekonomik Sömürü Hakkındaki Bir Sempozyuma Ev Sahipliği Yapacaktır

Hizb-ut Tahrir / Merkezî Medya Bürosu Kadınlar Kısmı, Hizb-ut Tahrir / Endonezya ile koordinasyon içerisinde 06. Kasım 2012 Salı günü Endonezya'daki bir sempozyuma ev sahipliği yapacaktır. Bu ise devam edegelen sömürünün nedenleri ve çözümleri ile milyonlarca Endonezyalı kadın hizmetli ile İslam dünyasındaki diğer kadınların maruz kaldıkları aşağılanmaları tartışmak için olacaktır. Nitekim bu etkinlik, geçen hafta Malezya'da ortaya çıkan ve üzerine pervasızca "Şimdiki Endonezyalı Kadın Hizmetliler Satılmak İçindir" yazılmış olan kışkırtıcı tartışma ilanlarına bir tepki olarak gerçekleşecektir. Sempozyumdaki konuşmacılar arasında, Hizb-ut Tahrir / Endonezya Bayan Resmi Sözcüsü İffet Rahmet, Çalışma Bakanlığı Sözcüsü Üstaze Dita Indah Sari, Gurbetçi Kadın Hizmetlileri Gözetme Kurumu'ndan Üstaze Maslaha ve Güney Doğu Asya bölgesinden Hizb-ut Tahrir / Merkezî Medya Bürosu Üyesi Üstaze Vika Kumara bulunmaktadır.

Bu sempozyum, Hizb-ut Tahrir / Merkezî Medya Bürosu Kadınlar Kısmı'nın, ekonomik sömürünün ve bölgedeki rejimlerin ve liderliklerin gölgesinde kadınların acısını çektiği utanç verici seviyelerin nedenlerine ışık tutmak için başlattığı kampanyanın bir parçasıdır. Ayrıca Hilafet'te; kadınlara dönük bu tıkanık vakıa için tüm gerçek çözümleri sağlayacak bir model olarak sunulacağı gibi kampanya, Aralık ayında bu konuyu ele alacak olan Uluslar arası Kadın Konferansı ile sonuçlanacaktır.

Merkezî Medya Bürosu Üyesi Dr. Nesrin Nevaz, şöyle bir yorumda bulunmuştur: "Sempozyum, kampanya ve konferans, İslam dünyasındaki başarısız olan liderlikler ile Endonezya ve birçok bölge ülkelerinde tatbik edilen helak olmuş sömürgeci kapitalist sistemin hakikatine ışık tutacaktır. Zira bu sistem, milyonlarca kadını aşırı yoksulluğa sevketmekte ve buda kadınlardan birçoğunu, köle gibi olan çalışma şartlarında ve evlatlarına ve ailelerine bir lokma ekmek kazanmak için çok ağır olan işlerde iş arayışına girmek için evlerini ve çocuklarını terk etmeye mecbur bırakmaktadır. Bunun yanı sıra kârı ve servet kazanmayı hayatın diğer tüm değerlerinin üstünde tutan kapitalist sistem, kadını insanlığından çıkarıp onu sırf devleti için kâr getiren bir ticarî eşya haline sokmaktadır. Dolayısıyla fiziksel ve psikolojik zararları yada toplum üzerindeki negatif etkileri göz ardı eden ve devlet gelirlerinin sesinin insanlık acılarının üstüne çıktığı bir sistemden de ancak bu beklenebilir."

"Bölge kadınlarının acısını çektiği düşük ekonomik durum ile sömürünün devam etmesinin imkansız olmasının yanı sıra işçi yasalarının yada göçmen prosedürlerinin arasına bazı değişikliklerin eklenmesinin de hiçbir anlamı olmadığı gibi bunlar bu acılar ile kadınlar üzerindeki zulmün kalkmasına da yol açmayacaktır. Dolayısıyla ortada bunun yerine İslam dünyasında tatbik edilecek, gerçekten iyiliğe önem verecek, bölge kadınlarını kalkındıracak, onlara izzetli kerimeler olarak bakacak, onların harcamalarına ve korunmalarına bağlı kalacak ve onları sadece mal biriktirmek için bir eşya olarak görmeyecek olan köklü bir değişimin olması gerekmektedir. Ayrıca sempozyum, kampanya ve konferans aracılığıyla, kadına dönük bu bakışı somutlaştıracak, İslam dünyasındaki kadını aşırı yoksulluğun pisliklerinden çıkaracak, ona refah bir ekonomik ortam sağlayacak, onlar üzerindeki acıları kaldıracak ve böylece onların hayatları için gerçek bir değişim sunacak sahih ekonomik politikaları uygulayacak olan bir yönetim için model olarak da Hilafet'i sunacağız."

Editörden notlar:

1- Sempozyum, 06. Kasım Salı günü (Endonezya saatine göre) tam öğlen saat 13:00'da aşağıdaki adreste olacaktır:

Glen Alia Cikini Hotel (Anggrek Room), Cikini Raya Street No.46, Jakarta, Indonesia

2- Sempozyum öncesinde yerel saate göre öğlen saat 13-14 saatleri arasında merkezde bir basın konferansı olacaktır. Dolayısıyla sorular, röportajlar ve açıklamalar için Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir. aracılığıyla bağlantı kurulmasını rica ederiz.


Dr. Nesrin Nevaz
Hizb-ut Tahrir
Merkezî Medya Bürosu Üyesi

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Batılı Kafirler, Hükümet ve Bazı Saray Mollalarıyla Gizli Anlaşma Yaparak İçtimai Nizamın Hükümlerine Saldırmayı Planlamaktadırlar

El-Mehcer Gazetesi 12.10.2012 Cuma günü, UNICEF Örgütü'nün, kız çocuklarının yaşamlarını etkilediği için insan haklarının ihlali olarak itibar ettiği çocuk yaştaki kız çocuklarının evlenmelerine son verilmesi için hükümetle bir anlaşma yapıldığını ifşa ettiğini yayınlamıştır. Halbuki Sudan'ın genelindeki kadınların büyük bir kısmı 18 yaşını doldurmadan evlenmektedirler. Ayrıca örgüt, "Bu Benim Hayatımdır, Bu Benim Haklarımdan Bir Haktır, O halde Çocuk Yaştaki Kızların Evlendirilmesine Son Verin" sloganı altında bu mesele hakkında dikkat çekici bir dizi faaliyetler yürütmek için de hükümetle anlaşmıştır. Bu sırada İrşat ve Vakıflar Bakanlığı, Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu ile işbirliği içerisinde çocuk evliliğinin tehlikeleri hakkında bir sempozyum düzenlemiştir. Nitekim 15.10.2012 pazartesi günkü eş-Şuruk ağı bu sempozyumdan birtakım alıntılar yayınlamıştır ki bunun en önemlileri şunlardır: Devlet Bakanı, kız çocuklarının sosyal gözetim ve güvenliği ile tüm haklarını elde etme imkanı sağlamak için bakanlığının onlara yönelik ilgisini vurgulamıştır... Ayrıca Bakanlığının, zararlı alışkanlıklara karşı mücadele etmek için çabasını yoğunlaştıracağını da vurgulayarak onurlu bir hayat yaşaması için kadın haklarının uygulanmasına çağrıda bulunmuştur. Bunun yanı sıra Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Dairesi Başkanı, el-Ahval eş-Şahsiyye yasasının gözden geçirilmesi çağrısında bulunmuştur.


Birincisi
: Bu çabaların hakikati, kadının dini öğretilerini tahrif etmek için İslam'daki İçtimaî Nizam hükümlerine açıkça meydan okumak amacıyla kurulan büyük planlar hakkında daha önceki uyarılarımızda geçmektedir.


İkincisi
: UNICEF Örgütü ve Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu'nun her ikisinin de uzun zamandan buyana insanlık için açık düşman olduğu ortaya çıkmıştır. Buna dair en çarpıcı kanıt ise Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi ile ahlaksızlığın yasallaşmasını sağlayan, dahası eşcinselliğin yaygınlaşması ve toplumların yıkımı üzerinde çalışan Pekin ve Mısır Nüfus Konferansı gibi anlaşmalarının ve ittifaklarının bentleridir.  O halde hükümet, nasıl olurda bal ile zehrin birbirine karıştırıldığı etkinlikler yoluyla İslam ülkelerinde bu kuruluşların iğrenç planlarını uygulamak için bu ikisi ile anlaşma yapabilir? Ayrıca onların, kız çocuğunun özgürlüğü ve hakkıyla ilgili sözleşmelerinde evlilik dışı diğer ortamlarda istediği zaman bu ilişkilerin uygulanmasını talep ettikleri bilinirken ancak onlar, alemlerin Rabbinin helalini yasaklamaktadırlar. Nitekim Allahuteala, şöyle buyurmaktadır:

إِنَّ الَّذِينَ يُحِبُّونَ أَنْ تَشِيعَ الْفَاحِشَةُ فِي الَّذِينَ آمَنُوا لَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ وَاللَّهُ يَعْلَمُ وَأَنْتُمْ لا تَعْلَمُونَ "İman edenler arasında çirkin şeylerin yayılmasını arzulayan kimseler için dünyada da ahirette de elim bir azap vardır. Allah bilir, siz bilmezsiniz." [Nur 19]

Üçüncüsü: Toplumun kapısının düşmanların planlarına ve oyunlarına açılması, Allahu Subhânehu'nun hesaba çekeceği ve bu hususta çaba sarfeden herkese azap edeceği büyük bir cürüm sayılmaktadır.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ لاَ تَتَّخِذُواْ بِطَانَةً مِّن دُونِكُمْ لاَ يَأْلُونَكُمْ خَبَالاً وَدُّواْ مَا عَنِتُّمْ قَدْ بَدَتِ الْبَغْضَاء مِنْ أَفْوَاهِهِمْ وَمَا تُخْفِي صُدُورُهُمْ أَكْبَرُ "Ey iman edenler! Kendi dışınızdakileri dost, sırdaş edinmeyin! Çünkü onlar size fenalık etmekten asla geri durmazlar ve hep sıkıntıya düşmenizi isterler. Gerçekten, kin ve düşmanlıkları ağızlarından (dökülen sözlerinden) belli olmaktadır. Kalplerinde sakladıkları (düşmanlıkları) ise daha büyüktür." [Âl-i İmrân 118]


Dördüncüsü
: Alimler, nebilerin varisleridirler. O halde nasıl olurda onlar, iffetli mümin kadınlarla ilgili şeri hükmü tartışmak için Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu Temsilcileri ve Nasranilerle bir araya gelebilirler? Halbuki bu mesele, hiçbir gün Allah'ın dinini muhafaza etmenin emanetçileri olan, yöneticilerle mücadele eden ve Allah'ın hükümlerinin tatbik edilmesi ve bu davetin dünyaya taşınması için onlara nasihat eden alimlerin çabalarına muhtaç olan bir sorun olmamıştır. Sanki bu sempozyumda dönen tartışma, kafirleri şaşkına çevirmekte ve özgürlükler nedeniyle canavar küfür toplumlarda Müslüman kadının konumunun kaybolmasını arzulayan kindar göğüslerini rahatlatmaktadır. O halde alimlerin meselesi, beceriksiz kapitalizmin politikaları yoluyla ülkenin parçalanmasını ve insanların yoksullaşmasını göz ardı edecek şekilde saçmalamak mı olmalıdır? Seçkin imamlardan Ahmed İbn-u Hanbel, eş-Şâfî ve el-İzz İbn-u Abdusselam gibi olanlar neredeler Allah aşkına?!


Beşincisi: Kadın için istediklerini iddia ettikleri onurlu bir yaşam, sadece batılın önünden de arkasından da yaklaşamayacağı Allah'ın şeriatının gölgesinde gerçekleşecektir. Batı hadaratına gelince; onun kokusu burunların direklerini sızlatmaktadır. O halde nasıl olur da alimler, yanı başımızda hakkı bildiren Alah'ın kitabı ve Resulü [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in sünneti varken onların bu batıl çözümlerini dilenip durabilirler ki? Nitekim Allahuteala, şöyle buyurmaktadır:

أَفَحُكْمَ الْجَاهِلِيَّةِ يَبْغُونَ وَمَنْ أَحْسَنُ مِنْ اللَّهِ حُكْمًا لِقَوْمٍ يُوقِنُونَ "Yoksa onlar hala cahiliye hükmünü mü istiyorlar. İnanan bir kavim için Allah'tan daha iyi hüküm veren mi vardır?" [el-Maide 50]


Altıncısı: Sempozyumda, el-Ahval eş-Şahsiyye kanununun değiştirilmesine değinilerek hükümet ile yerel ve küresel kuruluşların, içtimai nizamdan geriye kalanları ortadan kaldırmak için anayasadaki içtimai nizam hükümlerinin değiştirilmesine dönük ortak çabaları yorumlanmıştır.

Allah'ın düşmanları olan kafirler, bizim iyiliğimizi istemedikleri gibi onların bizim işlerimize müdahale eden ellerini ise sadece Allah'ın kitabı ve Resulü [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in sünneti üzere biat edilecek, toplumlarımızı koruduğu gibi onları düşmanların şerlerinden de koruyacak olan bir imam koparacaktır. Zira Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], şöyle buyurmuştur:

إِنَّمَا الإِمَامُ جُنَّةٌ يُقَاتَلُ مِنْ وَرَائِهِ وَيُتَّقَى بِهِ "İmam [Halife], ancak arkasında savaşılan ve onunla korunulan bir kalkandır."


Hizb-ut Tahrir
Hanımlar Resmî Sözcüsü
Sudan Vilâyeti

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER