Cuma, 06 Recep 1447 | 2025/12/26
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

- Basın Açıklaması - Demokrasinin Gölgesinde, Her Gün İslam'a İftira Atılmaya Devam Edilecektir

En son olarak Müslümanları, kerim kitabın saygınlığını ve onurunu savunmak amacıyla seslerini yükseltmeye sevk eden Dâr-us Selam'ın eteklerindeki Nasrani gençler tarafından Kur'an-il Kerim'in kirletilmesinin ardından Ferit Abdullah Ferit adındaki diğer bir genç de Bambo Adası'nın güney bölgesinde buna benzer şerir bir amelde bulunmuştur. [Zengibar Leo / 10.10.2012]

Hizb-ut Tahrir / Doğu Afrika olarak bizler, aşağıdaki hususları vurgulamak isteriz:

Birincisi: İslam'a yönelik uluslar arası kampanya, özellikle bu iftiraların artış göstermesinin arkasında olan Amerika olmak üzere Müslümanların düşmanlarının liderliğinde yapılmakta olup bu kampanyaya katılan ülkeler de aynı şekilde bu tür uygulama ve iftiraları kendi ülkelerinde uygulamakta, bunlara resmî kurumları sponsorluk etmekte ve dünyanın farklı bölgelerinde İslam'a daha çok iftira atan bu tür eylemlere teşvik etmektedirler. Hatta ortada, İslam'ı ve onurunu kötülemeye dönük rollerini bekleyenlerin bir listesi bile bulunmaktadır.

İkincisi: Batılı şer ideolojiden kaynaklanan fikirler, demokrasi, sözde "şahsî özgürlük" ve "ifade özgürlüğü", takıntılı olan kimseleri kendilerinin bu tür eylemleri yapma özgürlüğü olduğuna inanmaya ve istediklerini söylemeye sevketmektedir.

Üçüncüsü: Büyük devletlerin baskısı altında demokratik sistemi "tatbik ettiklerini" iddia eden ülkelerin, İslam'a  iftira atan kimselere karşı etkin yasalara muhtaç olmasının iki nedeni bulunmaktadır: Birincisi: Bu ülkelerin, kendilerini İslam akidesinin savunucusu saymamaları. İkincisi: Bu ülkelerde, İslamî olmayan dinlere karşı "kanserli" bir eğilimin olması. Buda Müslümanların, bu ülkelerin meşruiyetine ve kendi sorunları da dahil toplum meselelerini ciddi olarak gözetmelerine olan güvenlerinin kaybolmasına yol açmaktadır. Hatta bu tür durumlar bazı zaman dilimlerinde, Müslüman bireyleri kendi elleriyle yasalar yapmaya ve kendi dinlerini savunmaya sevketmektedir...

Son olarak: Müslümanlara ve gayrimüslim aydınlara, demokratik bir sistemin gölgesindeki insanlar arasındaki ilişkinin daima kin ve nefrete dayalı ilişkiler olacağını vurgularız. Çünkü demokratik sistem, barış ve adalet sistemi olmadığı gibi dinleri gözetmemekte ve halkları da birleştirmemektedir! O halde artık dünyada alternatif bir ideolojiyle hükmedilmesinin zamanı gelmiştir ki buda; Raşidi Hilafet'in gölgesindeki İslam'dır. Dinleri, ırkları ve renkleri arasında hiçbir ayırım yapmaksızın insanlar arasındaki ilişkileri düzenlemeye muktedir olan herkesin bildiği ideoloji işte budur...


Mesud Müslim
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Medya Temsilcisi Yardımcısı
Doğu Afrika

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Tunus Genel İşçi Birliği Girişimi Hakkında

Bu girişime, buna eşlik eden medya borazanlarına ve bu girişimin bir taraftan tarafsızlığa diğer taraftan da kurtuluşa çağrıda bulunmasına muttali olduktan sonra aşağıdaki hususları mülahaza ettik:

1- İşçi Birliği, vakıası ve doğası bakımından yönetim, toplum, dış siyaset, İslam şeriatının tutumu ve mescitleri idare etme keyfiyeti tarzında olan siyasetin cevheriyle ilgili meselelere dahil olma konumunda değildir. Çünkü o, bununla ilgili meçhule mebni bir politika uygulamakta olup Birlik, politikadaki başarısızlığından dolayı bir alana sıkışmış yardımcı bir aktör durumundadır. Dolayısıyla o, başarısızlığa uğrayanların cari hesaplarını koyacağı bir işi yürütmek için işçilerin ve onların endişelerinin arkasına saklanmaktadır.

2- Şayet Birlik, kamunun zihnini meşgul ettiği iddiasında bulunuyorsa, bu güzeldir. Peki o halde özellikle doksanlardaki baskı ve diktatör dönemlerinde bu bağlamda çürümeye yüz tutmuş kayıt ve belgeler nerede ve neden ayaklanmadan sonraki muhasebe reddedilmiştir?

3- Aslında lider ve rol model olduğu sanılan kişilere dönük yolsuzluk dosyalarını açma girişimlerinde bulunulmadan önce bununla ilgili siyasi sembollere, partilere ve sendikalara dikkat çekmeliyiz. Çünkü yolsuzluk yapanların reformu üstlenmesi akıl işi olmadığı gibi hem liderliğin merkezi hem de gemi kaptanı olmasından dolayı siyasî ortamdaki yolsuzluk çok daha tehlikelidir...

4- Ayaklanma sonrası girişimler ve köklü değişime dönük güçlü bir çalışma, dini hayattan ayırmaya dayalı eski iğrenç kapitalizmin türettiği yeni bir formülün sunulmasıyla olmayacaktır. Zira bu, akideye, fikre, fıkha, tarihe ve hadarata karşı tasvir edilmiş bir cürümdür... O halde ümmetin enerjisini nötralize edip harcadıktan sonra ondan nasıl bir yenilik, hareketlilik, teşvik edicilik ve keskinlik bekleyebiliriz ki?

5- Reformun ilki, düşmanlarımızın "akide ve şeriat" olarak ümmetin kimliğini temsil eden önermelerini açığa vurmak ve tüm hıyanet çeşitleriyle yabancı bağlantıları ifşa etmek yoluyla muhasebe etmeye cüret etmektir... İşte böylece ümmet, kendi kimliğine ve benliğine geri dönecektir...

6- Genel İşçi Birliği Girişimi Dergisinin bir değişime uğraması kaçınılmazdır. Şöyle ki; çalışma için belgeli bir akit ve hızla ortadan kaldırılması durumunda gerçek bir güven olmalıdır. Ayrıca her iki tarafı bağlayan tek yetkili şey de taahhüt edilene bağlanmak olmalıdır. Dolayısıyla sendikalar, sadece işçileri, onlar adına şikayetleri ortadan kaldırmak için temsil etmektedirler.

7- Sorunları çözmeye muktedir harika bir yasama kapasitesini etkinleştirecek olan ümmetin ideolojisi İslam'a daha çok cesaretli ve dürüst olmaları için siyasî yaşam yada sendikalar içerisindeki tüm muhlislere yönelik açık bir çağrıdır. Bu ise ancak fasitlerin yada bu ümmet ile bu dinin düşmanlarının sarsılmasıyla olacaktır. İşte bizim için bunda yeterli bir ayrıntı ve başarı vardır.  وَاللَّهُ وَرَسُولُهُ أَحَقُّ أَنْ يُرْضُوهُ إِنْ كَانُوا مُؤْمِنِينَ "Eğer mümin iseler Allah ve Resûlünü razı etmeleri daha doğrudur." [Tevbe 62]

8- Tarafsız ve koşulsuz bir çerçeve altında, ana konular hakkında derin bir tartışmaya ve bu hususta kamuoyuna karşı samimi olmaya davet ederiz ki bu, çok önemlidir...


حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Tunus Medya Bürosu Başkanı
Üstad Rıza Bil-Hâc

Devamını oku...

Hizb-ut Tahrir / Merkezi Medya Bürosu ve Hizb-ut Tahrir / Endonezya'dan Etkili Kadınlar Semineri

  • Kategori Foto
  •   |  

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Bürosu Bayanlar kısmı ve Hizb-ut Tahrir Endonezya'nın Bayanlar Bölümü işbirliği ile Endonezya'nın başkenti Jakarta'da, 21 Zilhicce 1433 Hicri, 6 Kasım 2012 Miladi tarihinde "İnsanlıktan uzaklaştırılan Endonezya kadınlarının gerçeği" başlıklı bir seminer gerçekleştirildi.


Fotoğraflar için tıklayınız...

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Bilakis Beşar, Rejimiyle Birlikte Gidecek Ve Şam Ayaklanması, Tagutların Rüyalarına ve Komplocuların Özlemlerine Son Verecektir

Rusya, Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov'un, Fransız meslektaşı ile 31.10.2012'de Paris'te yaptıkları basın konferansındaki lisanı üzerinden şöyle bir açıklamada bulunmuştur: "İktidarın devrilmesi çerçevesinde yapılan felsefe, etkili değildir. Zira şayet bunu ana hedef olarak görürsek o zaman katliam devam edecektir." Bu arada en son olarak Çin ejderhası türemiş ve "içeriğinde rejime uzun bir mühletin verilmesinin ve onun geçici hükümet yoluyla pekiştirilmesinin olduğu Suriye krizinin çözümüne dönük girişim" olarak adlandırdığı bir fare doğurmuştur. Nitekim Lübnan el-Ahbar Gazetesi, 20.10.2012'de "Türkiye, Esad'ın Varlığının da Olduğu Bir Çözüm Üzerinde Anlaşmıştır" başlıklı bir yazı yayınlamıştır. Ayrıca İranlı kaynaklar, Türkiye başbakanı Recep Tayyib Erdoğan'ın, bu hafta başında İran Devlet Başkanı Mahmud Ahmedî Necat ile Bakü'de yaptığı görüşme sırasında "Suriye Devlet Başkanı'na olan sevgiden dolayı değil bilakis son bir şans seçeneği olarak" Beşar Esad'ın çatısı altında Suriye krizinin çözümüne dönük müzakerelerin gidişatını onayladığını ifşa eden bir belgeye ulaşmışlardır. Dolayısıyla Amerikan ajanları, Suriye'deki Müslümanların zihinlerine, Amerikalılar ile genelde Batılıların birçok nedenlerden dolayı Esad'ı devirmekten aciz kaldıkları fikrini ekmeye çalışmaktadırlar ki bu nedenlerden biri, Suriye rejiminin direnci ve bir diğeri de Esad'ın gitmesi de dahil herhangi bir formülü tartışmayı bile reddeden Rusya, Çin ve İran'ın koymuş olduğu kırmızı çizgidir. Tüm bunlar ise İbrahimî'nin Suriye ayaklanmasını sonlandırmaya dönük yaptığı çalışma atmosferlerinde gerçekleşmiştir... Bu şekilde Suriye'deki Müslümanlara yönelik komplo halkasının, nasıl da sıkı ve pek olduğu gösterilmektedir ki böylece onlar, Amerikan seçimlerinin ardından gelecek olan ve kendisinin "Lübnan Taif" modeli üzerinde olacağı şeklinde propagandası yapılmaya başlanan Devlet Başkanı ile birlikteki Amerikan çözümüne teslim olsunlar.

Ey Müslümanlar! Bu, Amerika'nın, onun yörüngesinde dönen kuyruklarının, Rusya'nın, Çin'in, Türkiye'nin, İran'ın ve geriye kalan gurupların olduğu Allah'ın düşmanlarının bir tuzağıdır. Ancak onlar, Allah'ın tuzağının daha şiddetli ve daha güçlü olduğunu bilmiyorlar mı? Zira Şam ayaklanması, İslam'a ve Müslümanlara tuzak kurmaktan başka dertleri olmayan Allah'ın düşmanlarının isteklerine itaat etmediği gibi bu gururlu ayaklanma, kahraman halkımız sokaklara indiklerinde bile İslam dünyasındaki Ruvaybidalarla istişarede bulunmamış ve İslam'ın hayat sahasına geri dönmesi yolunda çok büyük fedakarlıklar göstermişlerdir. Bizim yapmış olduğumuz bu yorum bir abartı değildir. Zira işte şer devleti Amerika'nın Dışişleri Bakanı 31.10.2012'de, Suriye muhalefetini, "radikallerin, Suriye ayaklanmasını çalmak için gösterdikleri çabalara" karşı koymaya çağırdığı bir açıklamada bulunmuştur. İşte bu Şam ayaklanmasına mukabil bizim rolümüz de Allah'ın izniyle onun azim bir mesele olacağını ilan etmektir. Allah'tan, bütün Müslümanların devleti olan İslamî Hilafet Devleti'ni kurmayı nasip etmesini niyaz ediyoruz. Zira Clinton'un açıklamalarında korkmasının yanı sıra herkesin korktuğu ve radikal olarak ifade ettikleri şey işte budur.   الَّذِينَ قَالَ لَهُمُ النَّاسُ إِنَّ النَّاسَ قَدْ جَمَعُوا لَكُمْ فَاخْشَوْهُمْ فَزَادَهُمْ إِيمَانًا وَقَالُوا حَسْبُنَا اللَّهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ فَانْقَلَبُوا بِنِعْمَةٍ مِنَ اللَّهِ وَفَضْلٍ لَمْ يَمْسَسْهُمْ سُوءٌ وَاتَّبَعُوا رِضْوَانَ اللَّهِ وَاللَّهُ ذُو فَضْلٍ عَظِيمٍ إِنَّمَا ذَلِكُمُ الشَّيْطَانُ يُخَوِّفُ أَوْلِيَاءَهُ فَلا تَخَافُوهُمْ وَخَافُونِ إِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِنِينَ "Bir kısım insanlar onlara (müminlere); "Düşmanlarınız olan insanlar size karşı (bir ordu ile) toplandılar, aman sakının onlardan!" dediklerinde bu, onların imanlarını daha da arttırdı ve "Allah bize yeter. O ne güzel vekildir!" dediler. Bunun üzerine kendilerine hiçbir fenalık dokunmadan Allah'ın nimeti ve keremi ile geri döndüler. Böylece Allah'ın rızasına ittiba etmiş oldular. Muhakkak ki Allah, büyük kerem sahibidir. İşte o Şeytan ancak kendi dostlarını korkutur. O halde -eğer iman etmiş kimseler iseniz- onlardan korkmayın, Benden havf edin (korkun)!" [Âl-i ‘İmrân 173-175]


Hizb-ut Tahrir
Suriye Vilayeti
Medya Bürosu Başkanı
Mühendis: Hişam el-Baba

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Kapitalizm, Endonezyalı Kadın Hizmetlilerin İnsanlığını Çiğnemektedir

29 Ekim 2012 Pazartesi günü, Endonezya ve Asya haber ajansları, bazı Cakarta Gazeteleri ve İmarat (vam) haber ajanları, "Endonezyalı Hizmetliler, Satışa Maruz Kalmaktadırlar" başlığı altında göçmen Endonezyalı hizmetliler ile ilgili Malezya'da yayınlanan tartışmanın kışkırtılarak ilan edildiği hakkında bir rapor yayınlamışlardır. Nitekim bu ilan, Endonezya ve Malezya hükümetlerinin ayaklanmasına neden olmuştur.

Endonezya Temsilciler Meclisi Başkan Yardımcısı (Zair Mearif), Endonezyalı hizmetlilerinin satışa maruz kalmalarının sadece açıklamada kalmayıp fiilen gerçekleştiğini vurgulayan ve Endonezya hükümetinin, özellikle Endonezyalı kadın göçmen hizmetlileri kuşatan bu kötü durumların yeni bir şey olmamasına rağmen bu en son açıklamayı kınamasının nedenini sorgulayan bir açıklama yapmıştır. Zira Malezya'da yaklaşık 2.5 milyon Endonezyalı göçmen işçi bulunmakta olup bunların yaklaşık %80'i kadınlardır. Ayrıca dünyadaki diğer milyonlarca kadın, ticarî bir eşya gibi muamele görmelerinin yanı sıra şiddete, işkenceye, hatta işverenler tarafından gayri insanî bir şekilde ölüme maruz kalmaktadırlar.

Tüm bunlara rağmen Endonezya hükümeti 2012'nin Temmuzunda, dışarıdaki göçmen işçilerden devlete geri dönen havale akımlarının 2012 yılında 65 trilyon (rupiye) ulaşması noktasındaki başarılarını gururla sunmuş ve buna, çok sayıdaki Endonezyalı kadınların aşırı yoksulluk nedeniyle çalışmaları için göç etmeye zorlandıklarını göz ardı ederek Endonezya ekonomisinin gelişmesine etkin bir katkı olarak itibar etmiştir. Bu ise birçok Arap hükümetlerinin, Endonezya'yı, çoğunluğun aç olması pahasına servetin küçük bir azınlığın elinde biriktiği kapitalizmin görünümünü yansıtan ekonomik gelişiminden dolayı Asya'nın ekonomik gücü olarak görmelerine rağmen böyledir.

Kapitalizmin ve yoksulluğun yayılmasına, ailelerini yeterli derecede geçindirmeleri amacıyla toplumdaki erkekler için uygun görevler bulmadaki başarısızlığın gölgesinde kadınların ticarî bir eşya gibi muamele görmesine yol açan ekonomik sistemdeki beşerî kanunların başarısızlığı nedeniyle Bangladeş, Pakistan ve İslam ülkelerinin diğer kesimlerindeki milyonlarca kadın, yine aynı şekilde kendilerinin, evlatlarının ve ailelerinin geçimi yolunda ekonomik sömürüyle karşı karşıya kalmaktadırlar.

Hizb-ut Tahrir / Merkezi Medya Bürosu Üyesi Dr. Nesrin Nevaz, dünyadaki Müslüman kadınlara dönük gayri insanî muamele konusuna dair şöyle bir yorumda bulunmuştur:

 

1-Endonezya hükümeti, Malezya'nın bu açıklamasını eleştirmesine rağmen kendisinin kapitalist ekonomik politikası, çoğunluğu yoksulluğa doğru sürüklemiş, işsizlik oranının artmasına neden olmuş, aynı şekilde birçok kadını, hayatta kalmak için iş aramak amacıyla ülke dışına göç etmeye mecbur bırakmış ve onların ekonomik olarak sömürülmelerine ve kötü bir şekilde muamele görmelerine alan açmıştır. Zira 54 Endonezyalı kadından biri, ailesine maddi destekte bulunmak amacıyla ülke dışında çalışmakta ve kadınlardan büyük bir kısmı da evlatlarından ayrılmaktadır. Dolayısıyla kadınlar, gelecek nesiller için anne ve mürebbi olma rollerinden feragat etmeye zorlanmaktadırlar. Ayrıca Endonezya'nın şişme ekonomisi, toplum içerisinde yayılan yoksulluğa çözüm bulmaktan aciz kalmıştır. Buda kapitalizmin, "Ekonomik Büyüme, Milletlerin Yaşamının Büyümesini Geliştirmenin Temel Taşıdır" şeklinde iddia ettiği saptırıcı temellerin, tartışmasız bir şekilde hatalı olduğunu göstermektedir. Nitekim Endonezya'nın benimsemiş olduğu kapitalist ekonomik sistem, halkının refahını ve mutluluğunu gerçekleştirmek yerine aslında toplumsal zulmün alanını genişletmekte ve yoksulluğun yayılmasını artırmakta ve servetler, çoğunluğun aç olması pahasına azınlığın elinde toplanmaktadır.

Batı, Endonezya, Malezya ve tüm İslam aleminde tatbik edilen kapitalist sistem, her şeye arz ve talep zaviyesinden baktığı gibi toplumun temel hedefinin, kadınların ve erkeklerin insanlıklarının çiğnenmesine ve onların, sadece ekonomik bir eşya gibi muamele görmelerine yol açan bir kazanç olduğu zaviyesinden bakmaktadır. Bundaki tek hedef ise bireylerin düştüğü fiziksel ve psikolojik zararlar yada genel olarak aileyi ve toplumu parçalayan yıkıcı sosyal sonuçlar görmezden gelinerek maddî faydanın devlete geri dönmesidir.

Toplumun bireylerinin önüne sürekli menfaati koyduğu gibi ailenin önüne de maddiyeti koyan işte bu zihniyettir. Dolayısıyla çalışan göçmen kadınlardan dönen büyük finansal havaleler, hükümetin başarısının bir göstergesi ve kanıtı değil bilakis hükümetin başarısız olduğunun, kadınlara dönük ekonomik güvenliği sağlamaya muktedir olamadığının ve yoksulları gözetmedeki büyük görevini idrak edemediğinin bir kanıtıdır.

2-Kapitalizmin aksine İslam, kadına bir eşya olarak bakmaz. Ancak ona, kendisinden sorumlu olan erkek akrabaları yada devlet tarafından korunması ve kamil bir şekilde maddî gözetiminin sağlanması gereken bir insan olarak bakar ki böylece kadınlar, eş ve ana gibi önemli rollerini yerine getirme imkanı bulabilsinler. Aynı zamanda İslam, isteyip arzulaması durumunda kadının çalışmasına da izin vermektedir. Dolayısıyla kadınların, çalışmak için herhangi bir vakitte herhangi bir maddî ve ekonomik baskıyla karşı karşıya kalmaları caiz değildir. Mesela, pazarlığa veya tehdide veya zulüm altında çalışmaya zorlanmaya maruz kalmaları gibi. Böylece kadınlar, yaşamak için çalışan kimseler haline gelirlerken aynı zamanda da evin gözetiminden sorumlu olan kimseler haline gelmektedirler.

3-Milyonlarca Endonezyalı kadın, dışarıda çalıştıkları gibi aynı şekilde milyonlarca Müslüman kadın da dünyada maddî sömürüye maruz kalırlarken bu kadınların tamamı, Hilafet Nizamı'nın gölgesinde farklı bir hayat yaşayacaklardır. Zira uzun bir süre tatbik konumunda kalan, yoksulluğu çözmeye muktedir olduğunu kanıtlayan ve aynı zamanda da kadının onurunu ve saygınlığını koruyan işte bu sahih sistemdir.

Hilafet Nizamı, kamil ve sahih bir ekonomik sistemi tatbik eden bir devletten ibaret olup kapitalizm gibi menfaate dayalı kusurlu bir temeli tamamen reddetmektedir. Dolayısıyla o, servetin azınlığın elinde birikmesini yasakladığı gibi kamu mülkiyetinden olan doğal kaynakların özelleştirilmesine izin vermeyen, altyapının inşa edilip geliştirilmesi, ziraat, sanayi ve teknoloji için güçlü yatırımlar yapan bir nizamdır. Ayrıca o, hükümleri ve kaideleriyle servetin sahih bir şekilde dağıtımı için çalışan, her bir ferdin temel ihtiyaçlarının gerçekleşmesinin önemine vurgu yapan, çok güçlü bir ekonomi ve üretim için sahih temeller koyan, giderek artan işsizliğe meydan okuyan, fertleri destekleyen ve aynı şekilde onlara refahlarını gerçekleştirme imkanı tanıyan bir nizamdır. Dolayısıyla erkeklere, ailelerine yönelik görevlerini yerine getirme imkanı sağladığı gibi onlara ailelerinin yaşamlarını sağlama imkanı da tanımaktadır. Aynı zamanda İslam Devleti'nin görevlerinden biri de kendilerine bakacak erkek akrabaları olmayan kadınların gözetimini sağlamaktır.

Bizler, Endonezya, Malezya ve tüm İslam dünyasındaki kadınları, Hilafet'i yeniden kurmak ve bir Halife nesbetmek olan bu hedefin yanında durmaya ve onun gerçekleşmesine yardımcı olmaya davet ederiz. Zira kadınların omuzlarından bu ekonomik yükü kaldırıp onu kendi omuzlarına alacak olan bizzat odur. Bundan dolayı sizleri, Allah'ın azim bir ecir vaat ettiği siyasi mücadelenin olduğu bu çalışmaya katılmaya davet ediyoruz. Zira bu çalışma, siz kadınları bir alış veriş eşyası olmaktan insan olarak onurlu ve saygın bir konuma dönüştürecek bir devletin kurulmasına yol açacak olan bir çalışmadır. Çünkü kadın, İslam'da bundan daha azını hak etmemektedir.

الر كِتَابٌ أَنزَلْنَاهُ إِلَيْكَ لِتُخْرِجَ النَّاسَ مِنْ الظُّلُمَاتِ إِلَى النُّورِ بِإِذْنِ رَبِّهِمْ إِلَى صِرَاطِ الْعَزِيزِ الْحَمِيدِ "Elif. Lâm. Râ. (Bu Kur'an), Rablerinin izniyle insanları zulumattan nûra, yani Azîz ve Hamid olan Allah'ın yoluna çıkarman için sana indirdiğimiz bir kitaptır." [İbrahim 1]


Dr. Nesrin Nevaz
Hizb-ut Tahrir
Merkezî Medya Bürosu Üyesi

Devamını oku...

Hizb-ut Tahrir / Mısır Vilayeti'nden Tahrir Meydanında  Anayasa Kampanyası  

  • Kategori Foto
  •   |  

Hizb-ut Tahrir Mısır Vilayetinin, İslam devleti anayasasını tanıtım amacıyla yürüttüğü kampanyanın devamı olarak "Mısır'ın anayasası İslami anayasa  olmak zorundadır" başlığı altında 17 Zilhicce 1433 Hicri, 2 Kasım 2012 Miladi    (İslam şeriatının tatbikini talep) cuması diye adlandırdıkları Cuma günü Hizb-ut Tahrir gençleri seyyar bilgilendirme çadırlarını Kahire'nin ortasında yer alan Tahrir meydanına kurmuşlar ve çadıra gelen çok sayıda insanla çok yapıcı sohbetlerde bulunmuşlardır.

Allah Subhanehu ve Teala amellerimizi kabul buyursun

Fotoğraflar için tıklayınız....

Devamını oku...

Keyâni, Kanlarımız ve Şerefimiz Pahasına Amerika'nın Önünde Diz Çökmektedir

  • Kategori Pakistan
  •   |  

On dört yaşında Müslüman bir genç kız olan Malala Yusufzay'ya yönelik korkunç saldırıların ardından Amerika, Pakistan'da Kabileler Bölgesi'ndeki savaşını desteklemeye dönük bir fırsat olarak kabul ettiği olayın sevincini gizlemeye güç yetirememiştir. Zira 12. Ekim 2012'de Amerika Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Victoria Nuland, şöyle demiştir: "Pakistan halkının hükümetin kendilerine yönelik takibatlarına yardım etmelerinin kendi aleyhlerine olduğu apaçık ortada olup bu bağlamda bu korkunç trajedi, umut verici olabilir." Ayrıca Nuland, artık Müslümanların Amerika'nın Müslümanları soğukkanlılıkla katletmedeki rolünün de farkında olduğunu bilmektedir. Dolayısıyla Amerika'nın operasyonlarını haklı çıkarmak için bu tür fırsatlar sağlanmayacaktır. Dahası Nuland, şöyle bir eklemede bulunmuştur: "Bundan sonra ülke politikacılarının ve aydınların, Amerikan türetmesi olan soruna bir terörizm sorunu olduğu şeklinde bir zanna kapılması mümkün müdür?!"

Amerika'nın sadık ajanı General Keyâni açısından olana gelince; hızla Amerika'nın çıkarlarını uygulamak için koşuşturmaktadır. Nitekim bu olay, Pakistan Silahlı Kuvvetleri'nin Kuzey Veziristan'daki kardeşlerine karşı herhangi bir tehlikeli operasyona katılma noktasındaki büyük isteksizliğiyle başa çıkamayan Keyâni için bir fırsat olmuştur. Zira Amerikan işgalinin Afganistan'da istikrar bulmasına imkan vermeyenler bizzat bu Müslümanlardır. Hatta onlar, yaklaşan seçimlerle karşı karşıya kaldığı bir sırada Amerikan Devlet Başkanı Barak Obama'nın politikası için büyük bir utanç kaynağı olmuşlardır. Bundan dolayı 09. Ekim 2012'de General Keyâni şöyle bir açıklamada bulunmuştur: "Terörizmin önünde diz çökmeyi reddediyoruz. Ne pahasına olursa olsun onlarla savaşacağız." Sonra Keyâni, Silahlı Kuvvetleri'ni Amerika'nın taleplerine boyun eğmeye ve Kuzey Veziristan'da askerî operasyonlar yapmaya zorlama girişiminde bulunmak amacıyla 11 Ekimde bir toplantı yapmak için askerî liderliği acil bir şekilde toplamış ve ardından da aynı gece Keyâni, siyasî liderliğin Amerikan savaşına dahil edilmesini vurgulamak için hızla uşağı Devlet Başkanı Zerdâri'ye koşturmuştur. Sonra 13. Ekim'de Pakistan Genelkurmay Başkanı Keyâni'nin papağanı General Asım Bajva, medya organlarında Kuzey Veziristan'daki operasyonlar meselesini kışkırtmıştır.

Askerî ve siyasî liderlik içerisindeki hainler, Amerika'nın Müslümanlara ve mukaddesatlarına yönelik bariz saldırılarına rağmen Amerika'ya boyun eğmekteler ve bir gün olsun onun herhangi bir işine aykırı davranmaya cüret edememektedirler. Dolayısıyla siyasî ve askerî liderliğin, Amerikan Devlet Başkanı Obama'nın saldırgana karşı ifade özgürlüğü üzerinde ısrarcı olduğu bir sırada Amerikalıların Nebi Muhammed [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in şerefine hakaret ettiklerinde kıllarını dahi kıpırdatmamalarının sebebi de işte budur. Ayrıca bu tür sert kelimeleri, Amerikalıların Pakistan topraklarının kutsallığını çiğnediklerinde ve Abbottabad'a saldırdıklarında Keyâni'den bile işitmedik. Halbuki bu şekilde Amerika, Pakistan Silahlı Kuvvetleri'nin onurunu lekelemiştir. Hatta bizler, Salala karakoluna düzenlenen saldırı sırasında Amerikan liderliğindeki NATO tarafından Pakistan Silahlı Kuvvetleri'nden yirmi dört kişinin kanının akıtıldığında bile Keyâni'nin bu tür bir bağlılığını tanık olmadık. Dahası Amerikalı katil Raymond Davis tutuklandığında ve Amerikalıların Afiyet Sıddıkî'yi tutuklayarak onun kutsalını çiğnediklerinde bile bu tür cesur bir tutum olmamıştır!

Bu hainler, Amerika'ya boyun eğmekle ve ona muhalefet etmemekle yetinmemekteler, bilakis Müslümanların kanlarını akıtması ve mukaddesatlarına saldırması için Amerika'nın daha çok güç kazanmasına imkan vermektedirler. Zira onlar, Amerikan insansız uçaklarının binlerce Müslümanın evlerini başlarına yıkmalarına imkan tanımak için Amerika'ya askerî üsler ve istihbarat bilgileri sağlamaktadırlar. Ayrıca kabileleri suçlu göstermek yoluyla Amerikan savaşını haklı çıkarmak amacıyla hassas kentsel yerleşim bölgelerinde Blackwater gibi Amerikan askerî kuruluşları için askerî kamplar oluşturanlar da bizzat bu hainlerdir. Dahası Amerika'nın müdahalede bulunma ve işkence etme üsleri olan Amerikan Büyükelçilikleri ile konsolosluklarını koruyanlar ve İslamabad'ta dünyanın ikinci Büyükelçiliği'nin inşa edilmesi için Amerika'ya onay verenler de bu hainlerdir. Dolayısıyla bu hainlerin Amerika'nın önünde diz çöktüklerini ve on binlerce Müslümanın öldürüldüğü ve milyarlarca dolar ekonomik kaybın olduğu fitne savaşına katılmak için liderlik ve mükafat talep ettiklerini bütün herkes güneşin aydınlığı gibi görür bir hale gelmiştir.

 

Ey Pakistan'daki Müslümanlar!

Bu mübarek İslam ülkesi Pakistan, dünyanın altıncı büyük nüfusuna, İngiltere ile Fransa'nın sahip olduğu alandan daha fazlasına, dünyanın yedinci büyük Silahlı Kuvvetleri'ne ve nükleer silaha sahip olan bir ülkedir. Dolayısıyla böyle bir ülke, siyasî ve askerî liderlik içerisindeki bir avuç hain yoluyla Amerika'nın işkencelerine boyun eğmeye mecbur bırakılmaktadır. Zira bir avuç olan bu hainler, bizzat kendisi gerçekleştirme imkanı bulamayan Amerika'nın ülke üzerindeki hegemonyasını pekiştirmek için Silahlı Kuvvetleri'ni, istihbaratları, kara ve hava sahalarını kullanmaktadırlar. Nitekim küçük bir avuçtan ibaret olan bu hainler, dünyanın dört bir tarafındaki zulümlerine ve küstahlıklarına dokunmayarak Batılı sömürgecilerin ellerini güçlendirmektedirler. Halbuki bizler, dünyadaki büyük güçlerin sahip olamadıklara kaynaklara sahip olmamıza rağmen bu hainler, kafir düşmanları başımızın üzerine yükseltmektedirler. Ayrıca bizler, yüzyıllar boyunca dünyaya liderlik etmiş olan ve benzeri görülmemiş bir beğeni toplayan Hilafet yoluyla ümmeti kalkındıracak dünyadaki tek hakiki din olan İslam'a inanmamıza rağmen onlar İslam'dan ve ehlinden nefret etmektedirler.

O halde Allah bizlere, yeryüzünde İslam'ı ve Hilafet Devleti'nin olduğu devletini üstün kılıncaya kadar hak kelimeyi söylemeyi vacip kıldığı halde nasıl olurda bir avuç Ruveybida hainlere teslim olabiliriz? Hak kelimeyi söyleme noktasında sessiz kalmamız halinde Allahu [Subhânehu ve Te'âla] bizleri, lanet ve azapla uyarmıyor mu? Zira Allahu [Subhânehu ve Te'âla], şöyle buyurmaktadır:

وَاتَّقُوا فِتْنَةً لاَ تُصِيبَنَّ الَّذِينَ ظَلَمُوا مِنْكُمْ خَاصَّةً وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ "Öyle bir fitneden sakının ki içinizden yalnızca zulmedenlere isabet etmekle kalmaz. Bilin ki Allah'ın azabı çetindir." [el-Enfâl 25]

Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'de şöyle buyurmaktadır:

وَالَّذِي نَفْسِي بِيَدِهِ، لَتَأْمُرُنَّ بِالْمَعْرُوفِ، وَلَتَنْهَوُنَّ عَنِ الْمُنْكَرِ، وَلَتَأْخُذُنَّ عَلَى يَدِ الظَّالِمِ، وَلَيَأْطِرُنَّهُ عَلَى الْحَقِّ أَطْرًا، أَوْ لَيَضْرِبَنَّ اللَّهُ قُلُوبَ بَعْضِكُمْ عَلَى بَعْضٍ، وَلَيَلْعَنَنَّكُمْ كَمَا لَعَنَهُمْ "Nefsimi elinde bulunduran zata yemin olsun ki ya marufu emredersiniz ve münkerden sakındırırsınız ve zalimin elini tutar, onu tam bir çevirme ile hak üzere çevirir ve onu tam bir zorlama ile hak üzere zorlarsınız, yahut Allah kiminizin kalplerini kiminiz üzerine kilitler, sonra onları (yani İsrailoğullarını) lanetlediği gibi sizi de lanetler!" [Taberi rivayet etti]

O halde bizler gibi Allahu [Subhânehu ve Te'âla] ile Resulünü seven, tüm cesaret ve sabırlarıyla efendisi Amerika'ya aklını kaybettirecek şekilde tagut Beşar'ın karşısında duran Şam-Suriye'deki kardeşlerimizden ibret alın. Hatta Şam'daki insanların Hilafet'e çağrıda bulunan çığlıklarını işiten Amerika'nın aklı başından gitmektedir...

 

Ey Pakistan Silahlı Kuvvetleri'ndeki Subaylar!

Hizb-ut Tahrir olarak bizler, Hilafet Devleti'ni kurmak yoluyla İslam'ı pratik uygulama sahasına tekrar getirme sorumluluğunu yüklenmiş bulunmaktayız. Zira bizler, halkın çekmiş olduğu acıları bildiğimiz gibi aynen Silahlı Kuvvetleri'nin çekmiş olduğu acıları da bilmekteyiz ve sizlerin, aşağılık Amerika'ya karşı öfkenizi de hissetmekteyiz. Bundan dolayı sizleri, hak bir duruş sergilemeye davet ediyoruz. Çünkü bizler, göğüslerinizdeki güçlü imanı ve damarlarınızda dolaşan şehadet arzunuzu bildiğimiz gibi sizlerin bu kerim ümmetin evlatlarından olduğunuzu da bilmekteyiz. Dolayısıyla Pakistan'ın siyasî ve askerî liderliğinde bulunan hainlerin size ve halka karşı kurdukları komplolara rağmen düşman Amerika, sizlerin azmini kıramayacaktır. Zira çok iyi biliniz ki Keyâni ve zümresi, onlara karşı sizleri savunmaya yemin eden insanlara hıyanet etmektedirler. Nitekim şimdi de onlar, sizleri Allahu [Subhânehu ve Te'âla]'nın kurtarılmasını vacip kıldığı İslam topraklarını kurtarmaktan uzaklaştırdıkları gibi vacibinizi yerine getirmekten uzaklaştırmaya çalışmaktadırlar. Hatta bunun yerine sizleri, Kabileler Bölgesi'nde kardeşlerinizi katletmeniz için yönlendirmektedirler ki bu, sizin üzerinize haramdır. O halde şimdi sizin üzerinize düşen, Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'e nusret verdiklerinde Allah'ın kendilerinden razı olduğu ensarlar gibi olmak ve kafirlerin kurdukları plan ve komplolara bir ölüm darbesi indirmektir. Bu ise ancak İslam ülkemizde İslam ile yönetime nusret vermek yoluyla olacaktır. Zira sadece Raşid bir Halife'nin gölgesinde düşmana karşı savaşma imkanı bulabileceksiniz. İşte o zaman hak ettiğiniz ve gerçekleşmesi için çalıştığınız izzetin ve onurun tadını alacaksınız.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آَمَنُوا هَلْ أَدُلُّكُمْ عَلَى تِجَارَةٍ تُنجِيكُم مِّنْ عَذَابٍ أَلِيمٍ تُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ وَتُجَاهِدُونَ فِي سَبِيلِ اللَّهِ بِأَمْوَالِكُمْ وَأَنفُسِكُمْ ذَلِكُمْ خَيْرٌ لَّكُمْ إِن كُنتُمْ تَعْلَمُونَ يَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَيُدْخِلْكُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ وَمَسَاكِنَ طَيِّبَةً فِي جَنَّاتِ عَدْنٍ ذَلِكَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ "Ey iman edenler! Size, sizi acı bir azaptan kurtaracak ticaretten haber vereyim mi? Allah'a ve Resulüne inanır, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda cihad edersiniz. Eğer bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır. İşte bu takdirde O, sizin günahlarınızı bağışlar, sizi zemininden ırmaklar akan cennetlere, Adn cennetlerindeki güzel meskenlere koyar. İşte en büyük kurtuluş budur." [Es-Saf 10 12]

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER