Çarşamba, 21 Muharrem 1447 | 2025/07/16
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

-Basın Açıklaması- Tek Hilal, Tek Ramazan, Tek Bayram, Tek Ümmet!! Ajan Yöneticiler, İnsanlar İçin Çıkarılmış En Hayırlı Ümmeti Ramazan Ayında Bir Kez Daha Böldüler

Ajan yöneticiler, bazı Arap ve Arap olmayan ülkelerin Ramazan hilalini gördüklerini kabul etmeyerek Ramazan ayının başlangıcını belirlemede tek bir ümmet olan İslam ümmetini bir kez daha böldüler. Onlar bunu yapmakla sadece tek bir ümmeti bölmekle kalmadılar. Dahası Milyonlarca Müslümanın Ramazan ayının ilk gününü oruçla geçirme fırsatını kaçırmalarına da sebep oldular. Zira Müslümanlar, صوموا لرؤيته وأفطروا لرؤيته "[Hilali] gördüğünüzde orucu tutun ve onu gördüğünüzde iftar edin!" şeklinde gelen hadis-i şerif gereği tek bir Müslümanın hilali görmesiyle oruca başlamaları gerektiği gibi tek bir Müslümanın Şevval hilalini görmesiyle de Iyd-ul Fıtr bayramını kutlamaları gerekir. Bu hadiste hilali gören kimsenin şahitliğinin kabul edilebilmesi için şu beldeden veya şu milletten veya şu renkten olacağına dair bir şart koşulmamıştır. Yani herhangi bir Müslüman dünyanın herhangi bir yerinde Ramazan ayı hilalini gördüğünde tüm Müslümanlar onun şahitliğini kabul etmelidirler. Ancak ne üzücüdür ki Müslümanların yöneticileri, bu meseledeki Allah'ın hükmünü kabul etmediler ve devletin vatancılık fikrine istinaden hilalin vatani olarak görülmesi "bidatini" benimsediler. Bu ise eski İngiliz dışişleri bakanı "Lord Curzon'un" Hilafet Devleti yıkılması sonrasındaki politikasıdır. Zira o bu bağlamda şöyle demiştir: "Hilafet Devleti'ni yıkmayı başardığımız gibi İslam ümmetinin evlatlarını birleştirecek her türlü hususa da bir son vermeliyiz. Fikirsel yada hadaratsal birliğe ilişkin olsun Müslümanların arasında hiçbir birlik görüntüsünün ortaya çıkmamasına hırs göstermeliyiz."

Bu münasebetle ümmeti, Ramazan hilalinin görülmesinin tespiti hususunda "hilalin vatani olarak görülmesini" reddetmeye, birlik hükmüne bağlanmaya davet ediyor ve hilali görme hususunda yaşanagelen bu kargaşanın sebebinin Hilafet Devleti'nin yokluğunun olduğunu, Allah'ın izniyle Hilafet Devleti kurulur kurulmaz bu karışıklığın ortadan kalkacağını hatırlatırız.

Nâvid Butt
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmi Sözcüsü
Pakistan Vilâyeti

Devamını oku...

Hizb-ut Tahrir Siyasi Bir Partidir ve Tacik Yetkililerin Tutukladığı Şebabı İse Birer Fikir Mahkumudurlar

  • Kategori Tacikistan
  •   |  

Hizb-ut Tahrir, Allahuteala'nın şu kavli esasına binaen kurulmuş siyasi bir hizbtir:

وََلْتَكُن مِّنكُمْ أُمَّةٌ يَدْعُونَ إِلَى الْخَيْرِ وَيَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنكَرِ وَأُوْلَـئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ "Aranızda hayra [İslam'a] davet eden, marufu emreden ve münkerden nehyeden bir ümmet [siyasi hizb/parti] bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerin tâ kendileridir!" [Âl-i İmrân 104]

Hizb-ut Tahrir'in gayesi; İslami Raşidi Hilafet Devleti'ni kurarak İslami hayatı yeniden başlatmaktır. Hizb, çalışma metodunu Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in yönetime ulaşırken takip ettiği metoduna bağlanarak belirlemiş ve bundan zerre kadar sapmamıştır. Bu metot ise Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in yönetime ulaşırken takip ettiği metoduna aykırı olan maddî eylemlere başvurmaksızın fikri çatışma ve siyasi mücadele ile sınırlıdır.

Hizb-ut Tahrir, yaklaşık elli devlette çalışan küresel bir partidir ve kurulduğu 1953 yılından beri gerçekleştirdiği amelleri, metodundan zerre kadar sapmadığının en açık kanıtıdır. Hizb-ut Tahrir / Tacikistan da bu metodu takip etmekte ve gayesine ulaşıncaya kadar fikri çatışmasını ve siyasi mücadelesini sürdürecektir.

Hizb-ut Tahrir / Tacikistan, Tacik yetkililere kendisinin siyasi bir parti olduğunu ve tutukladığı şebabının da birer siyasi mahkum olduğunu hatırlatır. Onlar ki sırf dini akidelerinde sebat ettiklerinden dolayı işkence görmüşler ve tutuklanmışlardır. Nitekim partinin 15 senedir Tacikistan'daki gerçekleştirdiği amelleri, söylediklerimize dair en açık delildir.

Tacikistan'daki yönetim nizamı iflas ettiği için 1999 yılından bugüne kadar bu ümmetin ve bu toprakların evlatları olan partinin bu muhlis şebabına zulüm ve işkence gibi vahşi üsluplarla muamele etti. Sırf dünyaları için dinlerini satan alimler de bu hususta dolaylı veya dolaysız şekilde Devlet Başkanı Rahmanov ve mücrim ekibini desteklediler. Keza "Azadi" ve "BBC" radyosu, "el-Millet" gazetesi ve benzeri organlar gibi iç ve dış medya organları, "İnsan Hakları Örgütü" ve Tacikistan'daki Birleşmiş Milletler ajandası gibi sözde insan hakları savunucusu örgütleri de bu zalimlerin cürümleri karşısında sessiz ve ilgisiz kalarak onlara yardım etmişlerdir. Hizb-ut Tahrir'in muhlis şebabı, sırf fikirleri ve akideleri yüzünden zulme uğramaktalar, işkence görmekteler ve uzun yıllar hapse mahkum edilmekteler. Ne gariptir ki yargıcından tutun milletvekiline, avukatına, hukuk adamına, kitle iletişim araçlarına ve insanlarına kadar herkes partinin şebabına atfedilen suçlamaların sırf iftira ve yalan olduğunu bilmesine rağmen bunun karşısında sessiz kalmayı tercih etmişlerdir. Nitekim geçen on sene içerisinde 300'den fazla Hizb-ut Tahrir şebabı, uzun süreli hapse mahkum edildi ve hapis sürelerini tamamladılar. Bu süre içerisinde 10'un üzerinde şab, güvenlik duvarlarının arkasında ve ülke hapishanelerinde şehit oldular. Bugün itibarıyla sırf ama sırf fikirlerinden ve akidelerinden dolayı hapishanelerde yaklaşık 300 şebab ve şebabet bulunmakta olup hapis sürelerini çekmektedirler. Allah, onları hayırla mükafatlandırsın, onlara güzel bir sabır ve büyük bir ecir versin!

Devlet Başkanı Rahmanov ve mücrim ekibine gelince; gerek fert gerek cemaat gerekse devlet olsun İslam ve davet taşıyıcıları ile savaşan herkesin bu yaptıklarından dolayı Allahu [Subhânehu ve Te'alâ]'nın izniyle yakında gelecek olan Raşidi Halife tarafından hesaba çekileceği ve şeriatın belirlediği uygun bir cezaya çarptırılacağı noktasında bir kez daha uyarıyoruz. Çünkü Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem], Mekke fethedildiği gün Müslüman oldukları iddiasıyla Kabe'nin örtüsüne yapışsalar dahi bu gibi kişilerin öldürülmesini emretmiştir. Bunun da ötesinde kıyamet günü elim bir azaba çarptırılacaklardır. Dolayısıyla bu kişiler, bir an evvel zulümlerinden vazgeçsinler ve iş işten geçmeden cürümlerini terk etsinler, Allah'a istiğfarda bulunsunlar ve tövbe etsinler. Umulur ki mazlumlardan birisi canları hususunda onlara güvence verir.

Hem ümmet kendi kahramanlarını tanısın ve zalimlere engel olsun hem devlet başkanı ve mücrim ekibi tüm bu tutuklamaların ve işkencelerin Hizb-ut Tahrir şebabının azmini zinhar kıramayacağını bilsin -"Çünkü hizbin şebabından çoğu, hapishanelerde uzun yıllar kalmalarına ve ikinci kez tutuklanmalarına rağmen hizb ile birlikte çalışmaya devam etmektedirler"- hem de yetkililerin zulmü karşısında sessizliğe bürünenlerin Allah katında hiç hüccetleri olmasın diye aşağıda bugün Tacik hapishanelerimde tutulan Hizb-ut Tahrir'li şebabın listesini takdim edeceğiz.

Ayrıca İslam'ın muhlis iffetli evlatlarına Resul-il Ekrem'in şu kavlini hatırlatırız:

لتأخذنّ على يد الظالم ولتأطرنّه على الحق أطرا ولتقصرنّه على الحق قصرا أو ليضربنّ الله بقلوب بعضكم على بعض ثم ليلعنكم كما لعنهم "Ya gerçekten zalimin zulmüne engel olacak, onu hakka yöneltecek, onun şeriatla yetinmesini sağlayacaksınız veya Allah sizin kalbinizi birbirine vuracak, sonra onları (Beni İsraili) lanetlediği gibi sizi de lanetleyecektir."

Ve şu kavlini:

إذا رأيت أمتي تهاب أن نأنتقول للظالم يا ظالم فقد تودع منها "Ümmetimin zalime "sen zalimsin" demekten çekindiğini gördüğün zaman, muhakkak ki ondan umut kesilmiştir."

Partinin şebabı ve şebabeti, Resul-il Ekrem'i hadis-i şerifte geçtiği şekilde örnek almayı ahdettiler. Zira Kureyş, Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'i Beyt-il Haram'dan engellemek istediğinde şöyle buyurmuştur: ... فوالله لا أزال أجاهد عن الذي بعثني الله به حتى يظهره الله أو تنفرد هذه السالفة "Allah'a yemin olsun ki, Allah beni muzaffer kılıncaya ya da bu baş bu vücuttan ayrılıncaya kadar gönderildiğim şey uğrunda cihad etmeye devam edeceğim."

Şüphesiz bizler, Allah'ın vaadi hususunda yakin üzereyiz.

وَعْدَ اللَّهِ لاَ يُخْلِفُ اللَّهُ وَعْدَهُ ولَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَعْلَمُونَ "İşte bu, Allah'ın vaadidir. Allah vaadinden asla vazgeçmez, velakin insanların çoğu bunu bilmezler." [er-Rûm 6]

كَتَبَ ٱللَّهُ َلأَغْلِبَنَّ أَنَاْ وَرُسُلِيۤ إِنَّ ٱللَّهَ قَوِيٌّ عَزِيزٌ "Allah; Elbette ben ve elçilerim galip geleceğiz diye yazmıştır. Şüphesiz Allah Kavî ve Aziz'dir." [Mücadele 21]

 

Bugün hapishanelerde tutulan Hizb-ut Tahrir'in ağırlıklı olarak listesi aşağıdaki şekildedir:

 

1.         Chariiova Nesibe

2.         Rahmanova Dellnarh

3.         Kulmatova Saadet

4.         Ahrarov Şehrat

5.         Ahrarov Cemşid

6.         Abdulkadirov Maksut

7.         Abdulvahabov Ziyneddin

8.         Abdulhalukov Ahmedcan

9.         Abdunazarov Mezrab

10.     Abdurrahimov Abdulgaffar

11.     Abdurrahmanov Ekmel

12.     Abdurrahmanov Camabay

13.     Abdulhamidov Sabir

14.     Avazov Mansurcan

15.     Azimov Devlet Murat

16.     Ekberov Ekmel

17.     Aliyev Şerifullah

18.     Alimov Mubin

19.     Ali Şîr

20.     Enverov Mirza Tahir

21.     Ahadcan

22.     Ahmedov Azam

23.     Eşrabov Enver

24.     Aşorov Buhraddin

25.     Bykov Şemseddin

26.     Berdieov Bahtiyar

27.     Babayov İslam

28.     Babayov İsmetullah

29.     Babahanov Abdusselam

30.     Babaganov Nesim

31.     Babaganov Nimet Can

32.     Baitov Şükrü Ali

33.     Vahabov Azamet

34.     Vahidov Muhammed

35.     Gafurov Abdulmelik

36.     Gaziyov Bahram

37.     Gaziyov Maruf

38.     Devletov Muhkem

39.     Devletov Hideyatullah

40.     Dadabayov Naim Can

41.     Dadabayov Nureddin

42.     Dadabayov Cemşid

43.     Dadabayov Şerif Can

44.     Dadahaciov Bahtiyar

45.     Zakirov Gulam Can

46.     Zahidov Ali Can

47.     Zahidov Azim

48.     Abdullayov Muhyiddin

49.     İbrahim

50.     İkramov Hasen

51.     İsmailov Ahad

52.     İshakov Abdurrahim

53.     İshov Bahadır

54.     Kalanov İbrahim

55.     Kerimov Kamil

56.     Keynagov Şakir

57.     Kamilov Fadıl

58.     Kayumov Kemaleddin

59.     Kadirov Muhtar

60.     Kadirov Nasrallah

61.     Kadirov Alim

62.     Kadirov Rüstem

63.     Kadirov Şakir

64.     Garamirezaiov İrkin

65.     Kasımov Ferkat

66.     Kuvvetov Abdurrazık

67.     Kurbanov Ekber

68.     Kurbanaov Emrullah

69.     Kurbanov Devletyar

70.     Kozibaiov Sultan

71.     Kurbanov Alim

72.     Kurbanaov Şevket

73.     Kuşkarov Azam

74.     Kuşmuradov Ogkunbayak

75.     Lativov Ahrar

76.     Lativov Bahadır

77.     Madaömerov Nureddin

78.     Mamed Aliyov Ferhat

79.     Mamed Aliyov Hayrullah

80.     Memetov Kabil

81.     Memidov İsmail Bayak

82.     Memidov Mümin Bayak

83.     Mansurov Ruşan

84.     Manuscan

85.     Mahmudov Kemaleddin

86.     Mahmodov Haşim Can

87.     Mirzabayev Sabır

88.     Mirzabayov Mirzabahram

89.     Mirpaşayov İlham

90.     Mirhalov İlham

91.     Mircemal

92.     Muradov Abdulhalık

93.     Muradov İlham

94.     Muradov İrali

95.     Mustafayov Memur

96.     Muhammed Rahimov Cemaldin

97.     Muhammediyov Fahreddin

98.     Muhammed Kulov Abidullah

99.     Muhammed Resul

100.   Müminov Cemaoh Nazar

101.   Nazarov Kahrman

102.   Nazirov Ahrar

103.   Nazircan

104.   Necimov Sahib

105.   Nikmetov Delyarhan

106.   Nikmetov Abdulvahid

107.   Nasırov Seyyidkemal

108.   Nurmatov Fehad

109.   Nurov Talip

110.   Nurov Himmet

111.   Akilov Kahraman

112.   Artikov Ahmedcan

113.   Ichilov Abdullatif

114.   Ichilov Abdussettar

115.   Ichilov Abdussamet

116.   Barbayov İkram

117.   Bayarmatov Abdullah

118.   Balvanov Kamil Can

119.   Razıkov Abdulmenaf

120.   Rahimov Hurşid

121.   Rahmetov Abdulgaffar

122.   Rahmetov Husayn Bay

123.   Rahmanov Salih

124.   Receb Ali

125.   Razıkov Abdurresul

126.   Rütemov Muratcan

127.   Seyyid Ahmedov Zakirhan

128.   Saidbikov Nesim

129.   Saidbekov Nesim

130.   Saidferuh İhtiyarov

131.   Saidov Kasım

132.   Selamov Dilşad

133.   Salahaddinov Kemal Han

134.   Sanginov Adil

135.   Settarov Ekrem

136.   Settaror Enver

137.   Saliov Zakir

138.   Savankolov Tursun Murat

139.   Sultanov Faydullah

140.   Sehrab

141.   Tacibayov Şevket

142.   Turdayov Murat

143.   Olcayov Israil

144.   Ömerov Muhammedşah

145.   Ömerov Şehrat

146.   Umurov Muhammedi

147.   Umurov Ömer

148.   Oryanbayov İbrahim

149.   Avarkov Abdulmecit

150.   Osmanov Rahmetullah

151.   Halukov Burhan

152.   Halukov Şehrat

153.   Halukov İhsan

154.   Halukkulov Abdussettar

155.   Haciyov Bahat Avar

156.   Hacimatov İsmail

157.   Hakimov Mir Said

158.   Hakimov Sultan Bay

159.   Hakimcanov Abdurrezzak

160.   Hafizov Yusuf Can

161.   Hacibayov Rüstem

162.   Celilov Abdurrauf

163.   Celilov Devlet

164.   Celilov Devlet

165.   Celilov Mecit

166.   Cemaldinov Abdulmelik

167.   Cemşid

168.   Şerifov Şehrat

169.   Şahmirdanov Ziyadullah

170.   el-Muradov Hemrah

171.   Yunusov Abdulmenan

172.   Yunusov Mansur

173.   Yunusov Sabir

174.   Yunusov Yusuf

175.   Yusufov Abdulveli

176.   Yusufov Ali Can

177.   Yusufcanov Şehrat

178.   Yahyaov Nureddin

Ve diğerleri...

 

 

 

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Yahudi Varlığı İle Konuşulması Gereken Dil İşte Budur

Bugün Yahudi askerlerinin yeşil hattı geçmesinin üzerine Lübnan ordusu ile Yahudi ordusu arasında yaşanan çatışmalar, kadim hakikatleri hatırlatmakla birlikte aynı zamanda birtakım yeni işaretleri de taşımaktadır.

Birincisi: Sürekli saldıran, güven vermeyen, işgal ettiği topraklara ve bu toprakları kuşatan topraklara sorgusuz sualsiz dilediği zaman çiğnemeye ve içerisinde arbede çıkarmaya hakkı olduğu mubah topraklar olarak bakan bir düşman ile karşı karşıya olduğumuzu hatırlatmaktadır. Üstüne üstlük bir de Lübnan ordusunun kendisine karşı koyduğu ve mavi hattı geçmesinden dolayı Güvenlik Konseyi'ne şikayette bulunmakla tehdit etmekte. Bunun içindir ki bu düşmana karşı mutlak düşmanlık tavrı takınılmalı, kafalardan barış ve işgal edilmiş arazilerden ne kadar çekilirse çekilsin Yahudi varlığını tanıma vesveselerini kaldırıp atmak gerekir. Zira gasbetmiş olduğu tüm topraklardan çekildiğinde artık orada kendisiyle barış yapacak bir devlet olmayacaktır.

İkincisi: Lübnan ordusu askerlerinin, Yahudi askerlerini püskürtmek için inisiyatif almaları, onlarla gerçek bir şekilde çatışmaları, onların saflarında yaralılar vermeleri, çıktıkları görevlerinde onları başarısızlığa uğratmaları çok dikkat çekicidir. Bizler bu olayı, genellikle "Lübnan ordusu ancak içeride askeri çatışmalara girebilir" söylentisinden dolayı Lübnan ordusu için iyi bir işaret olarak görüyoruz. Zira bu çatışmayla bu kaidenin dışına çıkmış oldu. Bu işaretin sırf kaideyi bozmayan istisnalardan olmamasını temenni ediyoruz.

Bu olayda ölen askerlerin ailelerine taziyelerimizi sunarken en şerefli savaş meydanının düşmanlığı 1948 yılı öncesinden bu günümüze kadar işgal ettiği İslami beldelerdeki tüm topraklar boyunca uzanan bu gasıb düşmanla karşı karşıya gelinecek olan meydanı olduğunu hatırlatırız.

Üçüncüsü: Düşmanın açtığı bu tür bir saldırı, Lübnan'daki iç çekişme tarafları arasındaki yıkıcı söylemlerin tırmanmasına neden olmak yerine dikkatleri civardaki apaçık tehlikeye çekerek iç çatışmaları ve çekişmeleri def etmelidir. Zaten düşmanın bu saldırıdaki hedefi de budur. Allahuteala şöyle buyurmuştur:

وَلاَ تَنَازَعُواْ فَتَفْشَلُواْ وَتَذْهَبَ رِيحُكُمْ "Birbirinizle çekişmeyin. Sonra korkuya kapılırsınız da kuvvetiniz gider." [Enfal 46]

 

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir, Sudan Parlamento Başkanı Yardımcısı İle Görüştü

Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti Liderlik Meclisi'nden bir heyet, Üstaz Abdullah Abdurrahman ile iki üye Üstaz Şarık Yusuf el-Berberî ve Muhammed Haşim liderliğinde Ulusal Konseyi Başkan Yardımcısı ve Sudan Halk Kurtuluş Hareketinden parlamento üyesi olan Üstaz Atem Garang ile görüştü.

Görüşmede Güney Sudan meselesi ile 2011 ocakta yapılması planlanan referandumun tehdit ettiği Sudan'ın birliği meselesi ele alındı. Taraflar Güney halkının maruz kaldığı zulüm üzerinde görüş birliğine vardılar. Geçmiş dönemlerden bu yana Sudan halkının tamamı zulme maruz kalmasına rağmen zulümden en büyük payı alan Güney oldu.

Ayrıca taraflar, bu zulmün adil siyasi bir fikirle kaldırılacağı üzerinde de görüş birliğine vardılar.

Üstaz / Atem Garang tek belde halkının sorunlarının çözümü için bu tür görüşmelerin önemli olduğunu vurgularken ülke meseleleri hakkında beyin fırtınası yapmak için bu tür görüşmelerde bulunma sözü verdi.

İbrâhîm Usmân [Ebu Halîl]
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmî Sözcüsü
Sudan Vilâyeti

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Dünyadaki Yolsuzluğun Başı Bizzat Kapitalizmdir Mevcut Nizamlar Islahtan ve Islah Etmekten Oldukça Uzaktırlar

Sana'da, 26-27.07.2010 günleri arasında Dürüstlüğü Güçlendirmek ve Yolsuzlukla Mücadele Etmek amacıyla düzenlenen bölgesel konferansların ikincisi düzenlendi. Konferansa 17 devletten yaklaşık 100'e yakın katılımcı ve yolsuzlukla mücadele hususunda ilgili pek çok uluslararası örgütler iştirak etti. Yemen başbakanı şöyle dedi: "Şüphesiz yolsuzluk, hükümetler ve toplumlar için önemli bir sorun teşkil etmektedir. Zira yolsuzluk, halkların servetlerini yalayıp yutmakta, yatırımları engellemekte, hukukun üstünlüğünü zayıflatmakta, sosyal adaleti bozmakta, büyük oranda insan ve doğal kaynakların heder olmasına yol açmakta ve siyasi sürecin altını oymaktadır."

Hizb-ut Tahrir / Yemen Vilayeti, yolsuzluk, yolsuzluğun kökeni, zararları, etkileri ve onun sponsorluğunu yapanlar hakkında aşağıdaki hususları beyan eder:

Birincisi: Yolsuzluğa bakış, bir ideolojiden diğer ideolojiye göre farklılık gösterir. Mesela İslam, yolsuzluğun kökenini fikri kaide veya ondan fışkıran nizamlar olarak görürken kapitalizm, insanların sorunlarına çözüm bulmak için ne akidesini -ki o, dini hayattan ayırmaktır- ne de nizamlarını ıslah etmez. Bundan dolayı katılımcılar, yolsuzluğa kapitalist penceresinden bakmaktalar ve yolsuzluğu şöyle tanımlamaktalar: "Adam kayırma, rüşvet, akrabasını kollama ve benzeri yollarla şahsi maksatları gerçekleştirmek için kamu hizmetini kötüye kullanmaktır." Nizamın akidesine ve ondan çıkan kanunlara bakmadılar. Dolayısıyla şahsi maksatları gerçekleştirmek için kamu hizmetini kötüye kullanmanın dışında hükmettiklerinin doğru olduğuna karar verdiler. Oysa yolsuzluk, hükmettikleri fikrin aslından, yani yöneticilerin kanun adı altında halkların servetlerini yağmaladığı, kapitalist zenginleri daha zenginleştiren, fakirleri daha fakirleştiren kapitalist ve laik esasa dayanan anayasadan ve kanunlardan kaynaklanmaktadır. Nitekim Birleşmiş Milletler Yolsuzlukla Mücadele Sözleşmesi batıl dahası şaz bir esas üzerine bina edilmiştir.

İkincisi: Çözüm için İslam'ın sahih ideolojisinin var olmasından ve kendisiyle hükmettikleri siyasi, içtimai, iktisadi ve askeri nizamlarının bozuk olmasından dolayı her şeyden önce değişime muhtaç olan bizzat İslam dünyasındaki mevcut nizamlardır. Zira siyasi nizamları kapitalizm üzerine dayalıdır ve bunlarda esas olan bu köhneleşmiş nizamların başındaki yöneticiler tarafından halkların sömürülmesi, kanlarının emilmesi ve servetlerinin yağmalanmasıdır. Hedeflerini ve çıkarlarını gerçekleştirmek için bu nizamları hareket ettiren, onları koruyan ve destekleyen sömürgecidir. Dolayısıyla kendilerinin de iradeleri gasp edilen ve değiştirilmelerinin zamanı gelen bu nizamların bir parçası olmalarına rağmen konferans katılımcılarının, siyasi iradenin sağlanmasını talep etmeleri boşa kürek çekmekten ve boş yere nefes tüketmekten öte bir şey değildir.

Üçüncüsü: Hadaratı parçalanan Batı, yeryüzünü ifsat etmiş, tüm beşeriyeti şer ve musibetlerin içine sürüklemiştir. O halde nasıl olur da ondan ıslah ve ıslah etmesi beklenebilir? Nitekim içtima nizamın hali apaçık ortadır. Zira aileler parçalanmakta, turizm adı altında fuhuş ticareti yapılmakta, ölüm ve suç çeteleri pazarlanmakta, özelde ve genelde somut bir şekilde su yüzüne çıkan azınlıklara nefretle bakılmaktadır.

İktisadi nizama gelince; Amerika Birleşik Devletleri de dahil mevcut nizamların bütçe açığı seneden seneye korkunç şekilde artmakta, dolar çökmek üzere, ticaret açığı dünyadaki ekonomistlerin ve sermaye sahiplerinin uykusunu kaçıran bir kabus haline gelmiştir.

Askeri konuma gelince; tutuklulara işkence yapmak, esirlere vahşice muamele etmek, yaralıları öldürmek, Irak, Afganistan, Pakistan ve Yemen gibi Müslümanların beldelerine ve daha önce de Kore ile Vietnam'da vahşice saldırarak tüm insani değerleri yok saymak gibi Ebi Garîb'de yaşanan burunların direklerini sızlatan türden skandalların yaşandığı olaylarda olduğu gibi efendileri Amerikalılar ile İngilizlerin çizgisini takip eden bu nizamların işlediği katliam, işkence, hapis, aç bırakma, yoksullaştırma ve aşağılama gibi cürümlerin haddi hesabı kalmamıştır. İşte tüm bunlar, onların akidesi ile onları takip eden ajan yöneticilerin akidesinin bozuk olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Dolayısıyla hangi yolsuzlukla mücadeleden bahsediyorlar!! Zira yolsuzluk Batı ile onun örgütlerinde sürekli olarak bulunmaktadır. O halde bu nizamlara nasıl örnek olabilir? Zira ıslah olmaya dahası değişime muhtaç olan bizzat Batıdır. Dolayısıyla durumu böyle olan birisinin ıslah projeleri sunması imkansızdır!!

Dördüncüsü: Müslümanların beldelerinin dahası tüm insanlığın ıslahı akidesi ve şeraitiyle birlikte ancak İslam ile mümkündür: Bu ise Amerika'yı, İngiltere'yi, Fransa'yı, diğer küfür ve kafirleri, onların nizamlarını ve fikirlerini değil sadece Allah'ı, resulünü ve müminleri dost edinmek ve alemlerin Rabbinin inzal ettiği, Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in tatbik ettiği ve Raşid Halifelerin onun metodu üzerine yürüdüğü nizamı yönetim mevkiine getirmekle mümkündür. Bu ise ancak İslam beldelerinde Müslümanları tek bir düzeyde, tek bir raye altında, yani [لا إله إلا الله محمد رسول الله] rayesi altında bir araya getirecek olan Hilafet nizamını ilan etmekle mümkündür.

Islah etmeye, zulmü ve karanlığı kaldırmaya, adaleti ve nuru tesis etmeye, Müslümanların beldelerinde ve dünyanın dört bir tarafında şerri yok edip hayrı yaymaya muktedir olan İslam ama sadece İslam'dır.

 

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Netanyahu Ürdün'de!

Ürdün televizyonu, Ürdün Kralı İkinci Abdullah'ın Filistin gaspçısı Yahudi varlığının Başbakanı Netanyahu ile yaptığı görüşmede, "tüm tarafların haklarını garanti altına alacak kapsamlı barışın bölgede güvenliği ve istikrarı gerçekleştirmenin tek yol olduğunu" vurguladığını aktardı.

Deriz ki: Yahudilerin Filistin'de ne hakkı var?! Toprakları gaspeden ve namusları kirleten bir varlığın ne hakkı olabilir?! Ağaçlara ve taşlara varıncaya kadar her şeye kindarlık yapanların ne hakkı var?!

Bu rejime de deriz ki: Ey rejim! Sen hakikatleri değiştirmeyi, batılı pazarlamayı, ümmetin akidesini, duygularını ve şehitlerin kanlarını hiçe saymayı alışkanlık haline getirdin. Yahudiler ne zamandan beri Filistin'de hak sahibi olmaya başladı?! Sonra evlatlarımızı katleden, ekinlerimizi yakan, evlerimizi yıkan, mukaddesatlarımızı tahrip eden Allah'ın, resulünün ve müminlerin düşmanı nasıl karşılanabilir?!

Bölgede güvenliği ve istikrarı gerçekleştirmenin tek yolu Batının İslam dünyasının kalbine sapladığı mızrak başı Yahudi varlığını yok etmektir. Bunun yolu ise Yahudi varlığını himaye etmek, onu korumak, sözde barış gerekçesiyle varlık hakkı gibi onun haklarını aramak yerine bu varlığı kökünden söküp atmak için orduları harekete geçirmektir.

Ey Ürdün rejimi senin yapman gereken acilen Vadi Arabe anlaşmasını ve tüm eklerini iptal etmendir. Zira bu anlaşma şeran batıl olup hiçbir şekilde Müslümanları bağlamamaktadır.

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Parlamento, NATO Kuvvetlerinin İkmal Yollarını Kesmek Yerine "Guantanamo" Cezaevi Stili Cezaevlerinin İnşa Edilmesini Onayladı

Pakistan, parlamento yoluyla terörizmle mücadele kanununu uygulama gerekçesi altında ülkenin dört bir tarafında Guantanamo stili cezaevleri inşa etmektedir. Artık hükümet, bu kanun teklifi gerekçesi altında her şüpheliyi tutuklayabilecek, üç ay süreliğine cezaevine atabilecek, bu kişinin bu tutuklamaya karşı çıkmasına ve herhangi bir yargıcın bu kişiyi kefaletle dışarı çıkarmasına asla izin vermeyecektir. Böylece hükümet, adli makamları sınırlandırmaya ve muhlis Müslümanları sıkboğaz etmeye yönelik hazırlıklarını tamamlamış olmaktadır. Zira bu kanuna göre bir Müslüman suçsuzluğu sabit oluncaya kadar suçlu olacaktır. Bu ise Guantanamo tutuklularına karşı işletilen kuralların aynısıdır. Bu batıl kanunlar ile İslam'daki kanunlar arasında büyük bir fark vardır. Zira İslam, açık bir kanıt olmaksızın herhangi bir şahsın tutuklanmasını veya işkence edilmesini haram kılmaktadır. Dolayısıyla suçlu, şeri mahkemede suçu sabit oluncaya kadar suçsuzdur.

Amerika'nın insanları köleleştirmek için kullandığı ve parlamentoyu kullanmak yoluyla kendi çıkarları için kanunlar çıkardığı demokrasi işte budur. Parlamento, bundan önce de anayasanın on yedinci maddesi gerekçesi altında açık olan bir haram onaylamıştır. Zira haçlı Amerikan kuvvetlerine kamyon geçişine izin verilmesini, onunla istihbarat paylaşımında bulunulmasına ve Afganistan'da yüz binlerce Müslümanı katletmesi için Amerika'ya doğrudan destek verilmesini onaylamıştır. Diğer taraftan parlamento, herhangi bir hukuk mahkemesi önünde bu maddeye karşı çıkmanın doğru olmadığını da onaylamıştır.

Kendisine Allahu [Subhânehu ve Te'âla]'nın haram kıldığını helal kılan ve O'nun helal kıldığını haram kılan kutsal bir hak veren işte bu "kutsal" parlamentodur. Kendisine kutsallık atfında bulunmasından dolayı bu parlamento bir küfür kurumudur ve Hilafet nizamı ile onun arasında büyük bir fark vardır. Zira Hilafet'te hakimiyet sadece Allah'ın şeriatına aittir ve ümmet meclisinin veya bizzat Halife'nin hiçbir kutsallığı yoktur. Bunun içindir ki demokrasiyi kökünden söküp atmadıkça ve Hilafet nizamını tatbik etmedikçe Pakistan'ın kurtulması imkansızdır. Zira demokrasi, Amerika'nın özel çıkarları için kullandığı mevcut diktatörlük zümresine kılıf olmaktan öte bir şey değildir.

Bu "terörle mücadele" kanunu başta Hizb-ut Tahrir'e karşı kullanılacaktır. Zira Hizb-ut Tahrir, metodunda maddi eylemi takip etmeyen siyasi bir hizb olmasına rağmen Pakistan yöneticileri, onu terör örgütü olarak nitelendirdiler. Pakistan yöneticileri, hizbin yasaklanması meselesini dondurucuda bırakmak için kafir yargı sistemini istismar ettiler. Hatta "bağımsız" yargı sistemi, Hizb-ut Tahrir karşısında adaleti tahakkuk ettirmekten aciz kaldığı görünmüştür. Yöneticiler, Hizb-ut Tahrir'i terörle veya maddi eylemlerle ilişkilendirmeye dönük pek çok girişimde bulunmasına rağmen bu hususta başarısız olunca hiçbir kanıt veya delil olmaksızın hizbin üyelerini cezaevlerine atmak için "terör kanunu" çıkarmaya başvurmuşlardır. Ancak ümmet, insan haklarını savunan kurumları gözetlemekte ve bu kara kanunun iptal edilmesi yönünde yapılacak olanları beklemektedir.

Hizb-ut Tahrir, siyasilerden ve hukukçulardan bu kanuna karşı çıkmak için çalışmalarını ve onun iptali için sokağa dökülmelerini talep etmektedir. Bunun da ötesinde hizb onlardan Hilafet Nizamını talep etmeleri için seslerini yükseltmelerini ve bozuk demokratik nizamı alaşağı etmelerini talep etmektedir.

Nâvid Butt
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmi Sözcüsü
Pakistan Vilâyeti

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Bizden Geride Bir Kişi Kalsa Dahi Davetimizi Asla Engelleyemeyeceksiniz

Hizb-ut Tahrir / Filistin, Ramallah otoritesine, neye mal olursa olsun daveti taşımaktan asla vazgeçmeyeceğini, güvenlik birimleri ne kadar baskı ve keyfi uygulamalarda bulunursa bulunsun mesajını ümmete ulaştırmak için toplu amellerini gerçekleştireceğini, otoriteye haber vererek veya gerektiğinde haber vermeksizin faaliyetlerini düzenleyeceğini defalarca vurguladı. Nitekim hizb, daha önce gerektiğinde uygun şekilde ameller hakkında otoriteye haber vermeyi denedi ancak o, parmaklarını kulaklarına tıkadı, elbiselerine büründü ve kibirlendikçe kibirlendi.

Hizb-ut Tahrir, Filistin ve tüm İslam ülkelerinde Hilafet projesini taşımayı ve bu projeye dönük İslami ümmet nezdinde kamuoyu oluşturmayı sürdürmektedir. Gerçek otorite sahibi nizamlar ve güçler Hizb-ut Tahrir'i bastırmayı denemesine rağmen aciz kalmışlar ve köklerini yerin derinliklerine salan hizbin temelleri daha da güçlenmiştir. Dolayısıyla bu otorite için en hayırlı olanı çobanlık yapması ve Hizb-ut Tahrir ile insanların arasına girmemesidir. Zira bizler, elindeki enkazlardan herhangi bir şey için otoritenin (iki kanadı) ile rekabet etmemekteyiz. Bilakis bizler, işgal altındaki bir otoritenin teslim alınmasını veya ona ortak olunmasını şeri bir muhalefet ve günah olarak görmekteyiz. Ve bizler, amellerimizi Allah'ın emrine icabet ederek barışçıl ve disiplinli bir şekilde yapıyoruz. Dolayısıyla Ramallah otoritesine nasihatimiz odur ki kaybedilmiş savaşını bir daha gözden geçirmesidir. Zira o, Allah ve resulü ile savaşmaktadır. Oysa Allahuteala şöyle buyurmaktadır:

كَتَبَ اللَّهُ لأَغْلِبَنَّ أَنَا وَرُسُلِي "Allah:Elbette ben ve elçilerim galip geleceğiz diye yazmıştır." [el-Mücadele 21]

Gazze otoritesine de nasihatimiz odur ki amellerimizi engellemeyi tekrarlamamasıdır. Zira bu, Allah yolundan uzaklaştırmaktır.

"Bu hakkımızı vurgulamak amacıyla atacağımız gerekli adımları Allah'ın izniyle uygun bir vakitte açıklayacağız" şeklinde daha önceki beyanımızda geçen sözümüzü yerine getirdik. Zira yürüyüşler ve mitingler gibi hizbin toplu amelleri, bu mübarek günde cuma salâhından sonra Batı Şeria'nın bütün şehirlerine ve gasp edilen Mescid-i Aksa'nın alanlarına varıncaya kadar yayılmıştır. Bu ameller, ümmete Hilafeti ve onun için çalışmanın farziyetini içermesinin yanı sıra Ramallah ve Gazze'deki her bir otorite ile Hilafet projesine ve onun için çalışanlara karşı yürütülen küresel savaşın arkasında duran sömürgeci kafir devletlere yönelik siyasi bir mesaj da içermiştir. Ramallah otoritesinin bir tepki vereceği beklenmekteydi. Zira Batı Şeria'nın çeşitli bölgelerinde aralarında yaşları seksene yaklaşan kişilerin de bulunduğu hizbin şebabına karşı azgınca bir tutuklama kampanyası düzenledi ve bu beyanı hazırladığımız ana kadar tutuklananların sayısı yaklaşık altmış kişiyi buldu.

Hizb-ut Tahrir / Filistin, -Müslümanların diğer beldelerinde olduğu gibi- siyasi ve fikri metotla ümmet arasında ve ümmetle birlikte yürüttüğü siyasi çalışmaya ilişkin şeri vecibesinden ve hakkından asla vazgeçmeyecek ve bu hak davet, zalimlerin istememesine rağmen Allah'ın salih kullarını Halife kılacağına dair kesin vaadinin gerçekleşmesine izin verinceye kadar dünyanın dört bir tarafında yankılanmaya devam edecektir. وَعْدَ اللَّهِ لاَ يُخْلِفُ اللَّهُ وَعْدَهُ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَعْلَمُونَ "İşte Allah'ın vaadi! Allah vaadinde asla dönmez, velakin insanların çoğu bunu bilmez." [er-Rûm 6]

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER