Pazar, 18 Cumade’l Ûlâ 1447 | 2025/11/09
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Davet Taşıyıcısının Vefat İlanı

 

مِنَ الْمُؤْمِنِينَ رِجَالٌ صَدَقُوا مَا عَاهَدُوا اللَّهَ عَلَيْهِ فَمِنْهُم مَّن قَضَى نَحْبَهُ وَمِنْهُم مَّن يَنتَظِرُ وَمَا بَدَّلُوا تَبْدِيلاً

"Müminlerden, Allah'a verdiği ahdi yerine getiren nice adamlar vardır. Kimi, bu uğurda canını vermiş, kimi de beklemektedir. ahitlerini hiç değiştirmemişlerdir." [el-Ahzab 23]

Hizb-ut Tahrir / Ürdün Vilayeti, Mekke el-Mükerrame'deki İslamî İlimler Üniversitesi'nin eski hocası, celil alim ve büyük mücahit olup sabırla çalışan şebabından biri olan Üstad Selman Abdulcelil Zellum Ebu Şahir'in vefatını ilan eder.

Nitekim o, 19.05.2012 cumartesi günü 75 yaşlarında vefat etmiş olup ömrünü, Allah'a itaat ederek, Hilafet Devleti'nin kurulması yoluyla İslamî hayatı yeniden başlatmak için şerefli bir şekilde çalışarak, İslam'ın emin bir bekçisi olarak, hastalığa, Ürdün ve Arap cezaevlerinde hapis yatarken yöneticilerin zulmüne ve güvenlik güçlerinin işkencelerine sabrederek ve başkasını razı etmeye karşı Allahu Subhânehu'yu razı etmekten etkilenerek geçirmiştir. Nitekim onun lisanı hali Allahuteala'nın şu kavli gibidir:

قُلْ إِنَّ صَلاَتِي وَنُسُكِي وَمَحْيَايَ وَمَمَاتِي لِلّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ

"De ki: Şüphesiz benim salahım, ibadetim, hayatım ve ölümüm alemlerin Rabbi Allah içindir." [el-Enam 162]


Allah'tan onu, nebiler, sahabeler ve salihlerle birlikte geniş cennetine koymasını, onlara güzel bir arkadaş yapmasını, bize ve ailesine de güzel bir sabır ve teselli vermesini temenni ederiz.

إِنَّا لِلّهِ وَإِنَّـا إِلَيْهِ رَاجِعونَ

"Muhakkk ki biz Allah'a aitiz ve mutlaka O'na döneceğiz." [el-Bakara 156]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir / Pakistan Resmî Sözcüsünün Eşinden, Keyâni'ye, Zerdâri'ye ve Bütün Amerikan Ajanlarına Açık Bir Mektup

Ey Amerika'nın Köleleri!

Çok iyi biliyorsunuz ki; Hizb-ut Tahrir / Pakistan Resmî Sözcüsü olan eşim Navit Butt, 11 Mayıs 2012 Cuma günü saat 12:30'da çocuklarımızı okuldan eve getirirken evin kapısına ulaşmadan önce gizli servis personellerinden sekiz on kişi onun üzerine çöreklenmiş ve onu, genellikle Pakistan İstihbarat Birimi ISI'nın kullandığı araçlardan olan Suzuki tipi bir cipin içerisine koymuşlardır. Buda komşularımızın gözü önünde gerçekleşmiştir. Zira bir görgü tanığı, istihbarat araçlarından birinin Navit'in arabasının yolunu kestiğini ve siyah pantolon ve benekli gömlek giyimli sekiz on adamın "güvenlik" diye bağırarak araçtan indiklerini ve resmî elbise giymiş olan istihbarat görevlilerinin de bu adamlara eşlik ettiklerini söylemiştir. Buda çocuklarımın çok korkmalarına yol açmış ve bunun etkisiyle eve ağlayarak girmişlerdir. Benim, en büyüğü on ve en küçüğü iki yaşında olmak üzere dört oğlum vardır.

Eşimin, onu kaçırmanızı gerektirecek bir "suçu" olmadığını çok iyi bildiğiniz gibi "ilahınız" Amerika'nın neden bunu bir suç olarak gördüğünü de çok iyi bilmektesiniz. Zira benim eşimin tek "suçu", İslam dünyasında en büyük bir hizib olan ve İslamî hayatı yeniden başlatarak İkinci Raşidi Hilafet'i yeniden kurmak için çalışan Hizb-ut Tahrir'in Pakistan Resmî Sözcüsü olmasıdır.

Müşerref, 2003 yılında Hizb-ut Tahrir'e yasak koymuştur. Çünkü hizib, hızlı bir şekilde aralarında ileri gelenlerinde olduğu tüm insanların güvenini kazanmaya başlamıştır. Sonuçta ortada, 57 devletçik olmasının yerine tek bir emirin altında İslamî tekbir devletin olmasını istemeyen herhangi bir Müslüman yoktur. Bundan dolayı bu fikrin geniş bir şekilde kabul görmesinden aşırı şekilde korkan Amerika size, Hizb-ut Tahrir'i yasaklamanızı dikte etmiştir. İşte o günden itibaren gizli servisler, Hizb-ut Tahrir'in üyelerine karşı acımasızca tutuklama, sıkıştırma ve kaçırma operasyonları kampanyası başlatmışlardır. Nitekim eşimi de birçok kez kaçırmaya çalışmışlardır. Zira onu kaçırmaya çalışan polis memurları onun çevresini kuşatmışlar ancak Allahu [Subhânehu ve Te'âla] her defasında onu korumuş ve kurtarmıştır. Hatta yasaklamadan hemen önce de kaçırılma tehditleri altında yaşıyorduk. Bu tehditse; kendisini İslamî olarak adlandıran ve rolü de İslam'ın ve Müslümanların düşmanlarına karşı Müslümanları korumak olması gereken birimler tarafından İslamî bir ülkede olmaktadır. Ancak çok üzücü olansa bu kurumların, sizin gibi Amerika'nın kuklası olan kişileri korumak için paralı asker olarak çalışmaya devam etmeleridir. Hatta onlar, İslam'ın Pakistan'da kamil bir şekilde tatbik edilmesini istemelerinden dolayı Müslümanlara karşı casusluk yapmaktalar, muhlisleri kaçırmaktalar ve onları cezaevlerine atmaktadırlar. Halbuki Pakistan, İslam adıyla ortaya çıkan topraklar olup bu Müslümanların tek "suçları da", İslam için seslerini yükseltmeleri ve Allah'ın kelimesini Allah'ın arzında yüceltecek olan daveti yaymalarıdır. Çünkü onlar, İslam tüm dünyaya egemen oluncaya kadar mücadele edeceklerdir.

Ey kendisini yok pahasına Amerika'ya satanlar; sizler, bu gibi iğrenç ve ödlek amellerinizle Hilafet Devleti'nin kurulmasını engelleyeceğinizi mi sanıyorsunuz? Yada bizleri tehdit ederek onun için çalışmaktan vazgeçireceğinizi mi sanıyorsunuz? Hayır! Vallahi hayır! Bilakis sizlere, Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in muhatabı olan Kureyş liderlerine söylediğini söyleriz; Vallahi bu dini terk etmem için sağ elime güneşi sol elime de ayı koysalar Allah onu hakim kılıncaya yada ben bu uğurda can verinceye kadar onu asla terk etmem. Ey ümmetin hainleri ve bu dinin düşmanları, dilediğinizi yapın! Allah'a ve ordusuna savaş açan Amerika, İngiltere ve Avrupa gibi Müttefikiniz ve "İlahlarınız" için dilediğiniz kadar paralı asker toplayın! Görün bakalım galip olan kim olacak?

Navit Butt gibi bir adamı kaçırmakla ne elde ettiniz? Yoksa Hilafet'e olan davetin duracağını mı sanıyorsunuz? Yoksa hasta olan bir adamı kaçırmaları için sekiz on baltacıyı göndererek onu mahkemesiz yada kanunsuz bir şekilde gizli zindanlarınıza sürüklemelerini başarmanızdan dolayı Amerika'nın tapınaklarında alkış ve onur mu elde edeceksiniz? Kendisiyle hükmettiğiniz yasanızı ve orman kanununuzu kutlarız!

Gizli servis görevlileri, sizin açınızdan olana gelince; sizlere derim ki; Allah'tan ittika edin ve İslam'ı ve Müslümanları korumak için çalışmamanızdan dolayı size yazıklar olsun. Zira sizler bu eylemlerinizle, bizim en büyük düşmanımızın çıkarı için Allah'a, Resulüne ve müminlere hıyanet etmektesiniz. Nitekim Keyâni, Zerdâri ve Gilâni'nin ellerinden, Kabileler Bölgesi, Afganistan ve Pakistan'ın dört bir tarafındaki masum Müslümanların kanları damlamaktadır. Yoksa sizler, bu eylemlerinizle ailenizin ekmek ve suyunu sağlayacağınızı mı sanıyorsunuz? Aslında sizler, bu ülkeyi yok etmenizden dolayı hem kendinizin hem de çocuklarınızın geleceğini yok ediyorsunuz. Gerçekten sizin geçim kaynağınız nereden gelmektedir? Ahiret hayatının olduğu ebedî hayata gelince; şüphesiz sizler, oradaki fırsatınızı kaybetmektesiniz. O halde Allah'tan ittika edin. Çünkü sizler, kafir değil Müslümanlarsınız. Dolayısıyla sizlerin, İslam'a yada küfre olan bağlılığınızı belirlemeniz gerekmektedir. Yani ya Gilâni, Keyâni ve Zerdâri ile yada Hizb-ut Tahrir ve Müslümanlarla birlikte olacaksınız? İyi biliniz ki; o hainlerin yönetimi, sizin amellerinize bağlı olmasının yanı sıra sizin omuzlarınıza dayalıdır. Şayet onları ayaklarının altından sarsmaya karar verirseniz bu dünyada kurtuluşa erenlerden ve ahirette de Allah'ın kendilerini hayırla mükafatlandırdığı kimselerden olacaksınız.

Ey Keyâni, Zerdâri ve Gilâni! "Habibullah Selim" ve eşimi derhal serbest bırakınız! İyi biliniz ki; onların esir olarak kaldıkları günler uzadıkça sizlerin de cürümlerinizden dolayı yaklaşan cezalarınız da artacaktır. Zira Hilafet'in, işlemiş olduğunuz tüm cürümlerinizden dolayı sizleri muhasebe edeceğini çok iyi bilmelisiniz. Vallahi onun geleceği gün, gerçekten çok yakındır. İşte o gün, darağacının ipleri sizin boynunuza dolanacak ve mücrimlerin sonu, onları dikkate alanlar için daima bir ders ve ibret olacaktır!

Devamını oku...

Lübnan Otoritesi, Kendisini Mazlumu Desteklemekten Uzak Tutarken Güçlerini İse Zalim Esad Rejimini Desteklemek İçin Kullanmaktadır

  • Kategori Lübnan
  •   |  

Suriye'de, Esad ailesi çetesinin "rejiminin" devrilmesini talep eden protesto hareketlerinin başlamasından bu yana Amerikan yönetimi de oradaki önce ajanı Hafız Esad'ın daha sonra da oğlu Beşar'ın kendisi için garantilediği çıkarlarını korumak için harekete geçmiştir. Suriye'deki işlerin dizginlerini elinde tutmaya devam etmek ve çıkarlarını yok edecek değişimin gerçekleşmesini engellemek için de bölgedeki ajanlarını kullanmaktadır. Zira onun yörüngesinin, ajanı Esad'ı nüfuzunun devam etmesini garantileyecek ve Suriye'deki otoriteyi kendisine bağlayacak başka bir ajanla değiştirmek amacıyla işleri hazırlamak istediği şeklinde olduğu gayet açıktır. Bunu gerçekleştirmek içinse uzun bir zamana ihtiyacı olmasının yanı sıra Suriye'de ayaklanan ümmetin kitlelerinin iradesini kırmaya da ihtiyacı vardır. Bu nedenle Amerikan yönetimi, katletmesi ve vahşi hayvanların bile yapmaktan imtina ettiği toplu katliamları işlemesi için Beşar'a mühlet üzerine mühlet verilmesi amacıyla Rusya ve Çin'i desteklemektedir. Nitekim Arap Birliği'nin girişimleri, Güvenlik Konseyi'nin kararları, Erdoğan'ın vaatleri ve Kofi Annan planı Suriye'deki mücrim rejimle gizli anlaşma yapıldığının bir kanıtıdır.

Ancak Suriye'deki halkımızın imanı, sabırları ve sebatları Amerika'ya, bütün girişimlerine rağmen ajanı olan rejimin helak olmasına yol açacağını ve nüfuzunu yok etmekle tehdit ettiğini hissettirmektedir. Bu nedenle elçisi Jeffrey Feltman'ı, Lübnan otoritesinin unsurlarıyla görüşmeye ve Lübnan'ın Suriye'deki mazlum halkımıza dönük her türlü yardımı durdurmasının gerekliliği ile ilgili talimatlarını vermeye göndermiştir. Dolayısıyla Feltman, Amerikan ajanları komplolarının uygulanması ve nüfuzunun korunması için ısrarcı olsalar da bu komplo ateşinin Trablus'ta tutuşup alevinin tüm Lübnan'a yayılması için yola çıkmıştır.

Lübnan otoritesinin bu duruma gelmesi onu, iddia edilenin aksine Suriye'deki olaylarla ilgili tüm ahlakî ve insanî değerlerden uzaklaştırmaktadır. Dolayısıyla onun tutumu, kesinlikle tarafsız olmamıştır! Bilakis o güçlerini, Suriyeli halkımızı Lübnan sınırları üzerinde boğazlaması, Lübnan'da onları destekleyenleri takip etmesi ve mücrim rejime karşı olan protesto hareketlerini baskı altına alması için kullanmaktadır. Nitekim Trablus'taki en son olaylar bu bağlamda gerçekleşmiştir.

Bu otoritenin lisanı hali şöyle demektedir: Amerika'nın hatırı için yüzlerce Müslüman genci yargılamaksızın cezaevine koyarız. Amerika'nın hatırı için mücrim Suriye rejimini destekleriz ve bizler, halkımızın Suriye'deki kardeşlerine destek vermelerini durdurmak için Trablus'ta fitneyi tutuşturmaya hazırız. Dolayısıyla otorite, darda kalmış olan Suriye halkına destek vermek, Suriye Büyükelçisi'ni kovmak ve Büyükelçiliği'ni kapatmak yerine mazlumlara karşı zalimi desteklemektedir. Zira o, ne Allah'tan nede Allah'ın kullarından utanmaktadır.

Ey Lübnan Otoritesinin Unsurları!

Otoritenin asıl görevi, ülkemizdeki düşmanımız Amerika'nın çıkarlarını gözetmek değil insanların işlerini gözetmektir. İnsanlarla olan muamelelerinde yozlaşmış ölçütleri takip eden otoritenin, onlarla ölçütleriyle muamele etmelidir. Halbuki Suriye rejimini sınırsız bir şekilde desteklemek, "kendini uzak tutma" politikasıyla çatışmayan kabul edilebilir bir husus haline geldiği gibi barışçıl bir şekilde olsa bile Suriye halkını desteklemek, affedilemez bir cürüm haline gelmiştir. Dahası "İsrail" ile ilişki kurmak büyük bir hıyanetken bir tartışma konusu haline gelmiştir ki bu hain ilişki, sadece otorite unsurları tarafından desteklenmekte olup buda onu uzun bir süre rahatlatacaktır. Halkına düşmanca davranışta bulunan bu otoriteye deriz ki; birçok ülkelerdeki mazlum halkların rejimlerine karşı sokaklara çıktıkları gibi bir gün insanlar da ona karşı sokaklara çıkma kararı aldıklarında sadece kendisini kınayacaktır. O halde ibret almayacak mısınız ey otoritenin unsurları? Yoksa siz; "sağır dilsiz ve kör müsünüz?"!!

Müslümanların Alimlerine Deriz ki:

Sizler, gösterdiğiniz tüm tutumlarınızdan dolayı Allah katında sorumlusunuz. O halde Allah'ı razı etmeyi tercih ediniz ve bu kerim ümmetin muhlis evlatlarıyla birlikte olunuz. Sizlere ve insanlara aşağılanma, yıkım ve yoksulluktan başka bir şey yaşatmayan ve düşmanlara tutunan iktidar ve muhalefette denediğiniz 14 ve 8 Mart İttifaklarının olduğu Lübnan'da rehin alınmış otoritenin ittifaklarından herhangi biriyle olmayınız... Zira bu iki ittifakın önemsediği tek şey, sizler, kanlarınız ve onurlarınız pahasına bile olsa haricî planları uygulamaktır. Sakın bu iki ittifakın, size ve insanlara hizmet etmek için mücadele ettiklerini sanmayınız. Bilakis onlar, efendilerine hizmet etmek için mücadele etmektedirler. Ve siz ey alimler; düşmanların projelerine hizmet etmeye boyun eğen ve insanları fitnenin yakıtı yapanların sesleri olmalısınız.

Genelde Müslümanlara Özel de Trablus Halkına da Deriz ki;

Sizler, haricî ajandaları uygulayan iktidar ve muhalefet ittifaklarının istediği bir fitneye sürüklendiğiniz gibi sizleri helaka sürüklemek isteyen akıl hocalarının gösterdiklerini onaylamaya sürüklenmektesiniz. Allah aşkına bu ittifaklardan herhangi biriyle hareket etmeniz sayesinde bir gün olsun kazançlı çıktınız mı?! Dolayısıyla bizler sizleri, Suriye'deki halkımızla birlikte olan bu onurlu duruşunuzda sebat göstermeye ve ısrarcı olmaya devam etmeye çağırıyoruz. O halde oradan buradan yayınlanan terörizm hakkındaki konuşmalar sizleri korkutmasın ve zalimlerin zulmü sizleri, mazlum kardeşlerinizin yanında yer almaktan ve onların mübarek ayaklanmalarına destek vermek için ileriye doğru yürümekten vazgeçirmesin. Bazıları sizleri korkuttuğunda ise Allahuteala'nın şu kavlini hatırlayın: الَّذِينَ قَالَ لَهُمُ النَّاسُ إِنَّ النَّاسَ قَدْ جَمَعُوا لَكُمْ فَاخْشَوْهُمْ فَزَادَهُمْ إِيمَانًا وَقَالُوا حَسْبُنَا اللَّهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ "İnsanlar onlara: İnsanlar size karşı toplandılar, artık onlardan korkun dedikleri halde bu onların imanları artırdı ve Allah bize yeter, O ne güzel vekildir dediler." [Âli İmran 173] Şüphesiz sizler, Allah'ın tek vücut kılarak şereflendirdiği azim bir ümmetsiniz. O halde yapay sınırlar, kardeşlerinizden vazgeçmeniz ve onlara destek verme vacibinizden uzaklaşmanız için bir sebep olmasın. Bilakis vacip olan, bir kez daha tek bir ümmet ve tek bir vücut olmaya geri dönmek için bu sınırları ortadan kaldırmaktır.

İyi biliniz ki Hizb-ut Tahrir sizlere, cezaevlerindeki mazlum Müslüman tutukluların serbest bırakılması ve Suriye'deki mazlum halkımıza destek verilmesi için her yolu sergilemeye söz vermektedir. Zira o, sizinle birlikte sizin aranızda olup kendisine düşkün olduğu gibi size de çok düşkündür. Dolayısıyla o, size karşı kurulan tuzaklardan dolayı sizleri uyarmakla birlikte sizin için emin bir nasihatçidir. Şüphesiz bizler, zalimleri devirmek ve İslam ülkelerini birleştirecek, Kur'an-ı Kerim ile tertemiz Nebevî sünneti yeniden bu ümmetin anayasası yapacak, insanlar arasında adaleti sağlayacak ve onlardan bütün zulmü kaldıracak olan Hilafet'i kurmak için çalışmaktan bıkmayacağız.

وَاللّهُ غَالِبٌ عَلَى أَمْرِهِ وَلَـكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَعْلَمُونَ "Şüphesiz ki Allah, emrine galiptir. Velakin insanların çoğu bunu bilmezler!" [Yusuf 21]

 

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Filistin Otoritesi ve Tulkerim'deki İstihbarat Birimleri, Şâb İbrahim Funun'un Hayatı Hakkındaki Tüm Sorumluluğu Taşımaktadırlar

Dün, yani Çarşamba günü, Tulkerim'deki istihbarat birimleri şâb İbrahim Funun'u, belediye garajı alanının önündeki yerinden kalabalık insanların ortasından iğrenç ve barbar bir yöntemle kaçırmışlardır. Hem de şâb İbrahim'in, başından geçirdiği cerrahi operasyon sonucunda oluşan başındaki hastalıktan dolayı hala acı çektiğini ve bunun da gözlerinden birinin görmesine etki ettiğini bilmelerine rağmen. Bu kaçırılma eylemi ise fikrî ve siyasî görüşleri nedeniyle geçen ay içinde birkaç kez çağırmalarının ve tutuklamalarının ardından gerçekleşmiştir.

Nitekim İbrahim'in tutuklanmasının ardından dün, Tulkerim'deki Hizb-ut Tahrir şebabından oluşan yaşlı bir heyet, şâb İbrahim'in tutuklanmasının hayatını tehlikeye sokabileceğini ve kendilerine bunun sorumluluğunu taşıyacaklarını bildirmek amacıyla istihbarat birimine gitmiştir. Ancak istihbarat birimi bugün, yani Perşembe günü, başka iğrenç bir adım daha atmıştır. Zira kendilerine mesajı ileten ve aynı şekilde içlerinden birisi hastan olan heyetten ikisini tutuklamıştır.

Bizler, otorite ile güvenlik birimleri tarafından gerçekleşen bu pervasız davranışı reddedip hepsinin selameti hakkındaki sorumluluğu da kendilerine yükleyerek onlara deriz ki; sizin en hayırlı yaptığınız şey, bizleri en güzel bir şekilde haber yapmanızdır. Öyle değil mi?

وَالَّذِينَ يُؤْذُونَ الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ بِغَيْرِ مَا اكْتَسَبُوا فَقَدِ احْتَمَلُوا بُهْتَانًا وَإِثْمًا مُبِينًا "Mümin erkeklere ve mümin kadınlara, yapmadıkları bir şeyden dolayı eziyet edenler, şüphesiz bir iftira ve apaçık bir günah yüklenmişlerdir." [Ahzab 58]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir / İskandinavya'dan, Danimarka Entegrasyon Bakanı Karen Hecierop'a Açık Bir Mektup

Bakanlığınız, iki gün önce ülkedeki siyasî aşırılık hakkında iki rapor yayınlamış olup bunlardan birinin içerisine, siyasi hedeflerini gerçekleştirmek için "şiddeti" araç olarak kullanan sağcı, solcu ve diğer örgütlerin arasına Hizb-ut Tahrir'in ismi de eklenmiştir. Binaenaleyh aşağıdaki hususları açıklarız:

Hizb-ut Tahrir, küresel siyasî bir hizib olup İslam dünyasında yeniden İslamî Hilafet Devleti'ni kurmak için çalışmaktadır. Zira insanlar, mevcut otoriter rejimleri ortadan kaldırıp bunları, kanaatleri ve değerleriyle örtüşen adil İslam sistemleriyle değiştirmeyi arzulamaktadırlar. Batı'ya gelince; hizib, sadece Müslümanların kimliklerini korumayı hedeflemekte ve ekonomik, siyasî, içtimaî ve önemli çevresel sorunlara neden olan kapitalizmin alternatifi olması itibarıyla da İslam akidesi ile onun nizamlarına çağırmaktadır.

Hizb-ut Tahrir, yarım yüzyılı aşkın bir zaman önce kurulmuş olup hizbin, hedefini gerçekleştirmek için siyasî ve fikrî amellerle sınırlı kaldığı dünyaca bilinmektedir. Diğer raporlar ve çalışmalar gibi söz konusu olan rapor da, hizbin hedefini gerçekleştirmek için barışçıllığın dışında hiçbir bir aracı kullanmadığını vurgulamaktadır. Şimdi bizler soruyoruz; Hizb-ut Tahrir ve İslam'a ve Hilafet'e davet eden diğer Müslümanlar gibi şiddete başvurmayan isimler, güvenlik olarak bir tehdit oluşturan ve hedeflerini gerçekleştirmek için "şiddeti" bir araç olarak kullanan örgütlerin çalışmalarının arasına neden eklenmiştir acaba? Yoksa buna, İslam düşmanı siyasi ajandalara bir hizmet yada siyasal İslam olarak adlandırılan hususa bir sınırlama olarak mı itibar edilmelidir?

Rapor, hizbin üyeleri ile "terörist" olarak suçlanan kişiler arasında geçen bağlantıların varlığına dikkat çekmektedir. Halbuki sizin gibiler, hizbin, aralarında kendi maslahatlarını gerçekleştirmek ve etkileşim kurmak için çaba gösteren Müslüman toplumla birlikte çalışması, bütün Müslümanların bizimle irtibat kurmasını doğal hale getiren bir mesele olduğunu bilmiyor mu? Bu gibi şey, ister hizibten isterse bir başkasından kaynaklanmış olsun fark etmez. Zira İskandinavya parlamentolarındaki birçok partiler, solcu yada aşırı sağcı örgütlere mensup olan kişilerle geçmeyen yakın bağlantılarının varlığından dolayı suçlu bir hale gelmiştir. Ayrıca Oslo bombacısı ile bazı partileriniz arasındaki ilişki, bilinmeyen bir meseleyle mi ilgilidir acaba! Hatta bizler, parlamentonuzdaki bazı üyelerin, dahası bir önceki hükümetin bakanlarının aşırı sağcılarla birlikte geçen yıl Hizb-ut Tahrir'e karşı yapılan gösteriye katıldıklarını bilmediğinize de inanmıyoruz!!

Sonra rapor, Hizb-ut Tahrir'in demokrasiyi, kapitalizmi ve Batı politikacılarını eleştiren görüşlerine değinmemekte, bilakis bu görüşlerin (anti-demokratik çevreler ile şiddeti güçlendiren çevreler) arasındaki ortak bir çalışma olduğunu söylemekle yetinmektedir. Oysa bakanlarınızın görevi, bununla sanki bir güvenlik sorunuymuş ilgilenmek, ardından bu siyasî görüşleri çarpıtmak ve bunları şiddetin kaynağı olarak lekelemek yerine bu somut eleştirilerin içeriğiyle ilgilenmek değil midir?

Gerçekten sizler, (siyasî aşırılığın) sebeplerini araştırmak istiyorsanız bu, halklara zulmeden ve masum canları yok eden zalim Batılı politikaların üzerinde durmanızı gerektirmektedir. Şimdi sizlere, bu politikaların küçük bir listesini sunuyoruz:

1- Bazı Batılı politikacıların, yabancı düşmanlığı politikaları ve demagojik konuşmaları, Batı'daki Müslümanların güvenlik olarak tehlike oluşturduğunu ifade eden vehimlerin üretilmesinin ardından İslamofobi olgusu ile aşırı sağcılık olgusunu güçlendiren bir husustur.

2- İslamî değerlerini ve kimliklerini koruma haklarına karşı çıkan Batı'daki Müslümanların entegrasyonu politikaları.

3- Müslümanların topraklarının işgal edilmesi, masumların yerlerinden edilmesi ve "demokrasinin yayılması" adı altında sivillerin kitlesel olarak öldürülmesi, pratik olarak şu anda Irak ve Afganistan'da olduğu gibi Batı nüfuzunu pekiştirmek gayesiyle ajan ve fasit rejimlerin inşa edilmesi anlamına gelmektedir.

4- Batılı hükümetlerin, zulüm ve baskı yoluyla insanlara acı veren İslam dünyasındaki birçok diktatör rejimlere destek vermesi. Nitekim bizler sizlerin, Danimarka politikacıları ile istihbaratının, dahası bizzat kraliyet ailesinin Kaddafi, Mübarek ve benzerleri gibi diktatör yöneticilerle olan ilişkilerini bilmediğinizi sanmıyoruz.

5- Batılı hükümetlerin, saldırılarda bulunmalarına ve defalarca masumları katletmelerine rağmen Filistin'deki işgalci Yahudilere destek vermesi.

6- Batılı elitlerin çıkarlarını korumak ve İslam Devleti'nin kurulmasını engellemek gayesiyle Arap Baharı ayaklanmalarını çevreleme girişimleri.

7- Sermaye sahipleri ile elitlerin çıkarlarına hizmet eden ve kapitalizmin altında yoksullukları gittikçe artan çoğunluğun pahasına onların ayaklanmaları istismar etmelerine imkan veren kapitalist ekonomik politikaların tatbikinde ısrarcı olunması.

Sonuç olarak bizler, hem sizleri hem de politikacı ve medyacıları sorumluluk almaya ve gerçekten "siyasî aşırılıkla" ilgilenmek istiyorsanız yukarıda sözü geçen politikalara karşı koymaya çağırırız. Bizler biliyoruz ki; birçok politikacı ve medyacılar, bireysel yada sömürgeci ajandaları gerçekleştirmek, Batı'nın kültürel hegemonyasını dayatmak ve kapitalizm ideolojisini korumak gayesiyle İslam düşmanlığını körüklemektedirler. Hatta bu, topluma, dahası tüm dünyaya yansıyan korkunç sonuçlara yol açsa bile.

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hayalet ve Baltacıların Yolundaki İktidar Partisinin Araçları, Hizb-ut Tahrir Şebabının Davet Kampanyasına Yönelik Saldırıyı Kur'an-ı Kerim Üniversitesi'nde Tekrarlamışlardır!

Kur'an-ı Kerim Üniversitesi Öğrenci Birliği Binası'nda, kendisinin Kur'an-ı Kerim Üniversitesi'nde Üniversite güvenliğine bağlı olduğunu bildiren rejimin araçlarından bir gurup çete, Hizb-ut Tahrir'in üyeleri olan kardeş Mutaz Muhammed İsmail Ömer ile kardeş Muhammed Ömer Muhammed el-Beşir'e şiddetli bir şekilde vurarak saldırmışlardır. Zira bu ikisine, iplerle bağlanarak kanları akıncaya kadar kamçılarla vurulmuş, jilet kullanılarak başlarına işkence edilmiş ve olaydan dolayı tedavi görmek için Omdurman Hastanesi'ne nakledilmeleri gerekmiştir. Buda Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti'nin, "Devletin Yakıtları Desteklediği [Sübvanse Ettiği], Tamamen Yalan ve Saptırmadır" başlıklı bir neşriyat dağıtmasının akabinde gerçekleşmiştir.

Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti olarak bizler, bu olay bağlamında aşağıdaki hususları açıklarız:

Birincisi: Bu şebabın, Kur'an- Kerim Üniversitesi Talebeler Birliği Binası'ndaki davet kampanyasından dolayı dövülmeleri, meselelerini ortaya koymada öğrencilere yardımcı olmak yerine zalim rejimin baskıcı bir kolu olması vasfıyla bu birliğin hakikatini ifşa etmektedir. Ayrıca Birliğin evinde öldürülen öğrenci meselesi de bizlere çokta uzak değildir.

İkincisi: Sözde Üniversite güveliği olan bu cihaz da bu Birliğin cinsindendir. Zira onlar ve benzerleri, yirmi üç sene boyunca insanlara, sıska bir şekilde küfür nizamlarıyla hükmeden, ülkeyi parçalayan ve insanları aşağılayan bu rejimin çok sayıdaki baltacı ve hayaletlerini resmetmektedirler.

Üçüncüsü: Daha önce 07.04.2012 Salı günü Nile Üniversitesi'nde meydana gelen ve 06.05.2012 günü de Kur'an-ı Kerim Üniversitesi'nde meydana gelenler, kaçınılmaz çöküşe doğru yol alan bu rejime isabet eden panik ve zayıflığın boyutunu göstermektedir. Zira söylemi, sözde ifade özgürlüğü sözüyle çelişenden, iyiliği emredip kötülükten nehyederek güzellikle Allah'a davet etmek yerine kötülükle benlik ve gururu kendisini günaha sevkeden Şeytan'ın fiiline davet ederek eylemi, sadece baltacılık olandan daha korkak ve daha zayıf biri yoktur: وَإِذَا قِيلَ لَهُ اتَّقِ اللّهَ أَخَذَتْهُ الْعِزَّةُ بِالإِثْمِ فَحَسْبُهُ جَهَنَّمُ وَلَبِئْسَ الْمِهَادُ "Böylesine "Allah'tan kork!" denilince benlik ve gurur kendisini günaha sevkeder. (Ceza ve azap olarak) ona cehennem yeter. O ne kötü bir yerdir!" [Bakara 206]

Dördüncüsü: Bizler, tüm eylem ve söylemlerinde İslam'dan uzak olan bu rejim ve partisini taşıdığımız gibi onları müminlere karşı şiddetli ve kafirlere karşı merhametli kılan bu vahşiyane barbarca eylemlerin vebalini de taşıyanlar olarak onlara deriz ki; sizler henüz, kafir ve kuyruklarından oluşan insan Şeytanlarının Allah yolunda şehadete varan işkence eylemlerinin bile bir gün olsun gidişatını yumuşatamadığı Hizb-ut Tahrir'i tanımıyorsunuz galiba. O halde eylemleriniz söylemlerinizle çelişirken sizinle nasıl olacak ki? Ve yine onlara deriz ki; güç ve zorbalıkta sizden daha şiddetli olan çevrenizdeki kimselere bir bakın. Zira Aziz ve Muktedir olan Allah, onları yakalayıverdi. Çünkü Allah, ihmal etmez sadece mühlet verir.

Adalet mahkemelerini dikecek olmasının yanı sıra insanları Allah'a davet etmekten alıkoyup küfürle yöneten rejimi razı etmek isteyen ve alemlerin Rabbinin gadaplandığı sizin gibilerden intikam alacak olan Raşidi Hilafet'in gölgesindeki hesap saati, Allah'ın izniyle gerçekten çok yakındır.

الَّذِينَ يَسْتَحِبُّونَ الْحَيَاةَ الدُّنْيَا عَلَى الآخِرَةِ وَيَصُدُّونَ عَنْ سَبِيلِ اللَّهِ وَيَبْغُونَهَا عِوَجًا أُولَئِكَ فِي ضَلالٍ بَعِيدٍ "Dünya hayatını ahirete tercih edenler, Allah yolundan saptıranlar ve onun eğriliğini isteyenler var ya, işte onlar uzak bir sapıklık içindedirler." [İbrâhim 3]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Arap Birliği ve Filistin Otoritesi, Mahkumları Yok Etmekte ve Onların Davalarını Kafir Düşmanlara Teslim Etmekte Israrcı Olmaktadırlar

On yıllardan beridir işgalci Yahudilerin cezaevlerindeki mahkumların acısının devam ettiği bir sırada otorite ve Arap Birliği, Filistin'e, halkına ve işgalcilerin cezaevlerindeki mahkumlara karşı komplonun, acziyetin ve fücurun boyutunu yansıtan cevaptan başka bir şey bulamamışlardır. Buda hayatları tehlikeye girecek olmasına rağmen mahkumları, gardiyanlarıyla birlikte "açlık grevi savaşına" girmeye zorlamaktadır. Bu ise acılarını, zulümlerini ve kendilerini işgalcinin pisliklerinden kurtarma gücüne sahip olan tüm çevreler tarafından terk edilme duygularını daha da artırmaktadır.

Filistin otoritesi başkanı Abbas ile başbakanı Feyyaz, mahkumların davasını "Birleşmiş Milletler ve eklemleri" olan zalim örgütlere havale etmekten başka bir çözüm bulamamışlardır. Nitekim Feyyaz, mahkumları destekleyen oturma eylemi çadırlarındaki mahkumların ailelerine acziyet ve fücur ifade eden iğrenç sözleri satmaktadır. Aciz ve komplocu Arap Birliğine gelince; nitekim temsilciler, dünkü Kahire'deki toplantıda, mahkumların dosyalarının Birleşmiş Milletler ve eklemlerine havale edilmesi yoluyla otoritenin, mahkumların davasının çözümüne dönük belirlediği çatıya bağlanma kararı almışlardır. Böylece Birlik, Filistin'den, halkından ve mahkumlarının geleceğinden vazgeçtiğini onaylamıştır.

Hizb-ut Tahrir olarak bizler, Filistin halkına ve mahkumlara dönük uygulanan oyunun, saptırmanın ve komplonun boyutunu idrak ettiğimizden aşağıdaki hususları vurgularız:

Filistin, ahlaksız işgalcinin elindeki bir esirdir. Aynı şekilde halkının tamamı da esirdirler; zira onlardan bazıları şehirlerdeki büyük cezaevlerinde iken onlardan bir guruba ise işgalci Yahudiler hükmetmekte ve küçük cezaevlerinde kendilerine, taciz, işkence, zulüm ve mahrumiyet çeşitlerinin en iğrencini uygulamaktadırlar. Nitekim Filistin Kurtuluş Örgütü ve Filistin otoritesinin, işgalciyle olan hain ve zalim anlaşmalar yoluyla onlardan vazgeçmelerinin, onların eylemlerini terörist eylemler olarak görmelerinin, işgale karşı olan herkesi takip etmelerinin ve onları Yahudi varlığına teslim etmelerinin ardından mahkumlarla ilgili tacizler daha da artmıştır. Böylece kendileri için timsah gözyaşlarının döküldüğü esirler haline gelmişlerdir.

Feyyaz ile otoritenin adamlarının, kendilerine ileri geri eşlik eden işgalci ciplerinin eşliğinde Cenin ve Nablus'a gitmelerinin ardından mahkumlar için yalancıktan ağlamak amacıyla mahkumların ailelerinin oturma eylemi yaptığı çadırlara gitmeleri bizlere, Libya halkının yaklaşık bir milyar dolar parasını çalan ardından da yüksek fiyatları protesto etmek için Maliye Bakanı aleyhine yapılan gösteriye liderlik eden ölmüş Kaddafi'yi hatırlatmaktadır! Dolayısıyla otorite liderliği, mahkumlara işkence eden işgalciyle olan güvenlik koordinasyonunu durdurmak, Filistin'in genelinden feragat etmeyi gerektiren tüm anlaşmaları iptal etmek, silahlı güvenlik birimlerini, orduları harekete geçirmesi ve Filistin ile mahkumları kurtarması için yöneticilere baskı yapmasının ardından işgale karşı direnişte kullanmak yerine, işte tüm bunların yerine silahsız bir şekilde partiler ve bireyler olarak mahkumların manevî olarak desteklendiği eylemlere katılmaktadırlar. Buda insanlardan izolasyonun kabul edilmesidir. Ancak bu eylemler, tek bir esiri ve Filistin topraklarının tek bir karışını dahi kurtarmayacağı gibi bunlar, mahkumları kurtarma gücüne sahip olanlardan da kabul edilemez. Ancak ifrata kaçan otorite, insanları saptırmak ve onları aptallaştırmak için çalışmaktadır.

Zararlı Arap Birliği'ne gelince; Filistin ve halkını kaybetmesinin ardından davayı, aciz ve facir olan Filistin Kurtuluş Örgütü ile Filistin otoritesine teslim etmiştir. Ayrıca bu Birlik, cihadı, Filistin'in, mahkumların ve esir olan Mescid-il Aksa'nın kurtarılması ve terörist Yahudi varlığının ortadan kaldırılması için orduların harekete geçirilmesini talep ederek ayaklanan kitlelerin taleplerine sırt çevirmektedir. Dahası tüm bunların yerine sorumluluklarından vazgeçmekte ve Filistin ile mahkumların davasını, işgali meşru gören ve onu zalim uluslararası kanunlarla örten Birleşmiş Milletler Örgütü'ne teslim etmektedir.

Ey Filistin Halkı!... Ey Mahkumların Yakınları!... Ey Müslümanlar!

Basiret sahibi herkes için açığa çıkmıştır ki Filistin ve mahkumların davasının çözümü, sadece mahkumları ve tüm Filistin'i kurtaracak ve işgalci varlığı bir kerede sonsuzluğa dek ortadan kaldıracak olan askerî bir kuvvetle olacaktır. Ancak bu çözümü, hem otorite hem de Filistin ve halkı hususunda ifrata kaçan zararlı yöneticiler reddetmektedirler. Bunun için otorite ile zararlı yöneticiler karşısındaki seslerinizi güçlü bir şekilde yükseltmeli, kötülüklerini ve Filistin ile mahkumlar hususunda ifrata kaçmalarını kınamalı ve zararlı yöneticileri kaldırıp atması ve doğrudan Filistin ile mahkumlar için tek çözüm olan büyük ve devasa kurtuluş ordularını harekete geçirecek ve böylece de Filistin ile mahkumları kurtaracak ve habis kanserli Yahudi varlığını yok edecek Müslümanların Halifesi'ne biat etmesi için İslam ümmetini harekete geçirmelisiniz. İşte o gün müminler Allah'ın nusretiyle sevineceklerdir. Dolayısıyla Hizb-ut Tahrir olarak bizler, Allah'a tevekkül ederek gece gündüz bunu gerçekleştirmek için çalışmaktayız ve kafirler kerih görseler de ve komplocular komplo kursalar da Allah'ın izniyle bunun çok yakın olduğuna inanmaktayız.

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- İflas Eden Sistem Ne Başkanlık Ne de Yarı Başkanlık İle İflah Olur, Türkiye Yalnızca Hilafet İle Kurtulur

Uzun zamandır uygun atmosfer ve belli aralıklar dâhilinde kontrollü bir şekilde gündeme gelen başkanlık sistemi tartışmaları, son olarak Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ'ın açıklamaları sonucunda tekrardan gündemde yer almış ve mesele herkes tarafından tartışılmaya başlanmıştır. AKP Hükümeti'nin gerçekleştirmek istediği değişiklikleri önce tartışmaya açarak nabız yoklaması, artık klasik bir üslup olarak öne çıkmakta ve böylelikle neredeyse her meselede adım atmadan evvel tepkileri ölçmeye çalışmaktadır.

Şüphe yok ki mevcut anayasa değişikliğinin esas nedeni, bazı maddelerin değiştirilmesi yada birtakım düzenlemelerin iyileştirilmesi değildir. Meselenin özü, Soğuk Savaş dönemi ve öncesinden kalma sistemin değiştirilmesi ve Amerika tarafından AKP eliyle oluşturulan yeni Türkiye'nin bekasının sağlanmasıdır. Bu da sistemin darbeci unsurlarının operasyonlar, baskılar ve şantajlar yoluyla etkisizleştirilmesi, öte yandan sistemin temel dayanaklarını teşkil eden yasal ve anayasal düzenlemelerin Avrupa Birliği kriterlerini gerekçe göstererek gerçekleştirilmesinden geçmektedir.

Fakat unutulmamalıdır ki esas mesele, hangi sistemin daha faydalı olduğu, yeni anayasanın nasıl hazırlanması gerektiği değil, insan kaynaklı olan bütün sistemlerin ve anayasaların çürük, kokuşmuş ve Allah'ın şerefle yarattığı insan varlığını alçalttığı gerçeğidir. İster parlamenter sistem, ister başkanlık sistemi, ister yarı başkanlık sistemi olsun bunların hepsi İslam ile çelişen küfür rejiminin farklı üsluplarıdır. Bu çeşitlemeyle Amerika, küfür sisteminin ömrünü uzatmaya çalışmakta ve Türkiye üzerinde sağladığı etkinliğini bundan sonra şahıslara bağımlı tutmaktan ziyade, kalıcı sistemler yapılandırarak işini şansa bırakmak istememektedir. Zira İslam'ın yeniden hakim olacağından müthiş derecede korkmakta ve onu engellemek için her üsluba başvurmaktadır.

Beşer mahsulü, Amerikan patentli, sömürgeci Batı destekli ve gayrı İslami olan bütün bu sistemler, Müslümanları asla kalkındıramayacağı gibi, Allah'ın izni ile nihayetinde yıkılmaya da mahkûmdur. Bunun içindir ki her Müslüman'a düşen asli vazife, beşeri nizamların farklı biçimleri arasında tercih yapmak değil, ilahi bir nizam olan Hilafet'i yeniden ikame etmek için çalışmaktır. Bu uğurda çalışmak, yalnızca Türkiye'deki Müslümanları değil, yeryüzünün tüm Müslümanlarını kurtaracak yegâne çözümdür.

أَفَحُكْمَ الْجَاهِلِيَّةِ يَبْغُونَ وَمَنْ أَحْسَنُ مِنَ اللّهِ حُكْمًا لِّقَوْمٍ يُوقِنُونَ Yoksa onlar Câhiliye yönetiminin (İslam dışı) mi peşindeler? Oysa kesin iman sahibi bir toplum için yönetimi Allah'tan (İslami yönetimden) daha güzel kim vardır? [Maide 50]

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER