Pazar, 18 Cumade’l Ûlâ 1447 | 2025/11/09
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

-Basın Açıklaması- (Allahuteala'nın İzniyle) İkinci Raşidi Hilafet Devleti'nin Doğacak Olduğu Gelmekte Olan Fecrin Tarihini Yazdıkları Kalemlerinden Başka Silahları Olmayan Öğrenciler; "Halep Üniversitesi'nin Kahramanları" Cumasında

Halep Üniversitesi, gençlerinin, güvenliği, şebbihaları, hatta bizzat kendi dillerini bile bitkin düşüren gösterileri sayesinde Suriye Üniversitelerinin öncüsü olmuştur. Zira şiddetli zulme rağmen neredeyse fakültelerinden hiçbir fakültesinde gösteri sona ermiş değildir. Hatta diğer kardeş fakülte ona destek vermektedir. Nitekim öğrenciler, mübarek ayaklanmada aylar boyunca işkencenin her türlüsünü tatmışlar ama bununla birlikte rejimin devrilmesi için metanetli olmuşlar, sebat göstermişler ve kararlı olmuşlardır. Hatta bunun etkileri, Halep şehrinin birçok mahallelerini harekete geçirmiş ve onlara bir ikram olarak da 18.05.2012'deki cumayı, "Halep Üniversitesi'nin Kahramanları" cuması olarak adlandırmışlardır. Hizb-ut Tahrir olarak bizler de bu prestijli kahraman talebeleri tebrik ediyoruz ve rejimin, 03.05.2012 Perşembe sabahı Halep şehrindeki üniversite kampüsünde yaptıkları iğrençlikler de dahil silahsız öğrencilere ve iffetli bayan öğrencilere karşı işlediği cürümlerini ifşa etmekten de asla vazgeçmeyeceğiz. Zira güvenlik güçleri ve kudurmuş şebbihalar, gelmekte olan fecrin tarihini yazdıkları kalemlerinden, Allah'tan başkasının önünde eğilmeyen gururlu nefislerinden ve Şam Firavunu'nun karşısında, "Sen Zalimsin, Facirsin ve Hainsin" diye bağıran gırtlaklarından başka silahları olmayan silahsız öğrencilerin üzerine saldırmışlardır. Nitekim rejimin, şehitlerin (yükseldiği), -ki hiç kimseyi Allah'a karşı temize çıkarmıyoruz- yaralıların daha fazla sayıda olduğu ve elli küsur kişinin tutuklandığı bu cürümü, (komplocu) gözlemcilerin, güvenliğin öğrencilerin ertesi günü birçok gösteriler için sokağa çıkma niyetlerini daha önceden bildiği ve bu yüzden de utanç verici barbarca eylemler için önceden geldiği -olaylar bahanesiyle kapatılan- Halep Üniversitesi'ne planlandığı ziyaretin arifesinde gerçekleşmiştir. Zira üniversite kampüsü, cürüm gurubunun hafif ve ağır makineli tüfekler, göz yaşartıcı bombaların yanı sıra kılıçları bile kullandığı gerçek bir savaş alanına dönüşmüş ve özellikle onurlu öğrencilere hakaret etmelerinin, birçoğunun kız öğrencileri konut birliklerinin önünde hor görmelerinin, alenen Allah'a, dinine ve resulüne küfretmelerinin ardından saf iffetli bacılarımızın arasında terör atmosferleri yaymışlardır... Ancak tüm bunlara rağmen gururlu öğrenciler ertesi günü, rejimin zulmüne ve tugyanına meydan okuyarak bir araya gelmişler ve Allah'ın dini ile şehitlerin kanlarına destek vermek için ayaklanmayı sürdürmeye karar vererek yeniden üniversite kampusünün duvarları üzerinde gösteri yapmışlardır.

Ey Halep Üniversitesi'nin Gençlerinden ve Genç Kızlarından Oluşan Gururlu Kahraman Öğrenciler!

Mücrim rejimin ve şebbihalarının size karşı olan zulmü, gösterilerinize karşı olan korkusunun boyutunu ortaya koymaktadır. Çünkü sizler, rejimin defnini hızlandıracak olmasından dolayı işi, ona karşı genişletmeye çalışıyorsunuz. Dolayısı bu, yaratıkların en aşağılığı olan (şebbihaların), metanetlerini kanıtlayan ve tekbir sesleri yankılanan onurlu insanları öldürdüğünde bu sefil rejimin çöküşünün boyutunu ortaya koymaktadır. Çünkü onlar katında Allah, Esad'ın tugyanından daha büyüktür. Dolayısıyla Allah'ın salih kullarını mübarek kıldığı her şeyle tebrik edildiniz. Zira ümmetinizin halinin değişmesindeki umut, sizin gibilerde düğümlenmektedir ki böylece canavar ailenin iktidarı altındaki yıkım da çözülecektir. Bizler de genç erkekleri ve genç kadınlarıyla ellerinizi, sizin aranızda sizinle birlikte çalışan, Resul [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in İkinci Raşidi Hilafet'le ilgili vaadini gerçekleştirecek olan mübarek yürüyüşün tamamlanması için bu tagutun ve daha öncede helak olmuş babasının karşısında ortaya çıkan Hizb-ut Tahrir şebabının elleri üzerine koymaya çağırıyoruz ki böylece Resul [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in müjdelediği gibi onun dârının merkezini Şam yapalım.

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir / Pakistan Resmî Sözcüsü Navit Butt'un Kaçırılma Davası: Navit Butt'un Ailesinin Hukuk Müşaviri ve Yüksek Mahkeme Avukatı Sayın Ömer Hayat Sindu'nun Basın Açıklaması


Saygıdeğer Basın Mensupları, İnsan Hakları Örgütleri ve Hukukçu Kardeşlerim,

Esselemu Aleykum,

Çok üzgünüm ki bayan müvekkilimin eşi Hizb-ut Tahrir / Pakistan Resmî Sözcüsü Navit Butt'un bugün, yani 18 Mayıs Cuma günü, hükümetin gizli servisleri tarafından 11 Mayıs 2012'de kaçırılmasının ardından yayınlanan mahkeme kararlarına uyarak mahkemeye başvurmasına izin verilmemiştir.

Elektrik mühendisi olan ve yerel sahada saygıdeğer bir siyasî olarak bilinen Sayın Navit Butt'un güvenliğinden duyduğum endişeyi dile getirerek sesimi olabildiğince yükseltiyorum. Ancak son zamanlarda Hizb-ut Tahrir'in üyesi olan Dr. Abdulkayyum, sağlık durumuna rağmen dokuz ay boyunca fiziksel ve psikolojik işkence zindanlarına atılmasının ardından çıkarılmıştır! Navit kaçırılmadan önce de gizli servisler, Hizb-ut Tahrir'in üyesi olan Bilgi Teknolojisi Müdürü Habibullah Selim'i kaçırmışlar ve hala da nerede olduğu bilinmemektedir. Şimdi biz şu soruyu sormalıyız; şayet mahkeme ve yargı adamları Navit Butt'u tagutlara teslim edecek olurlarsa Navit Butt'un hayatından mutmain olmamız için dokuz ay boyunca sessiz kalmaya devam mı edecekler?

İnanın İslam adıyla ortaya çıkmış olan bir ülkede meydana gelenlerden dolayı kalbim hüzünle doludur. Neden sırf İslam davetini taşımalarından ve Hilafet Devleti'nin olduğu İslam'ın devletini kurmaya davet etmelerinden dolayı yüksek İslam şahsiyetine sahip olan bu gibi kişiler bu gibi eylemlere maruz kalmaktadırlar ki? Burada şunu önemle belirtmek gerekir ki; başbakan Gilâni aşağılandığında mahkeme onu kendisi için çizilen çizgiye geri döndürmek için çok hızlı bir şekilde harekete geçerken diğer taraftan ülkedeki Amerikan planlarını ifşa eden Hizb-ut Tahrir'in üyesi Abdulkayyum, dokuz ay boyunca işkence zindanlarına atılmış ve gizli serviler, onun bulunduğu yer hakkında yemin ederek yalan söylemiştir. Yoksa ülkenin kanunu, orman kanunu yada (sopayı taşıyan ineğe sahip olur) kanunu haline mi gelmiştir?

Sayın Navit Butt, kalkınması, silahlı kuvvetlerinin güçlenmesi, ve dünyadaki yeri bakımından bu ülke için bir vizyon olup onun, suçlamalarda bir değişim olmaksızın kaçırılarak susturulması yerine elinde dinlenilmesi gereken bir gerçek vardır. Dolayısıyla ben, vicdan sahibi herkesi Sayın Navit Butt'un davasına destek vermeye çağırıyorum.

Ve's Selemeu Aleykum.

Devamını oku...

Hizb-ut Tahrir'den, Pakistan'daki Amerikan Uşağı General Keyâni'ye Açık Bir Mektup

  • Kategori Pakistan
  •   |  

Selam, hidayete tabi olanların üzerine olsun,

Bu mektubu sana, sen ülkenin Doğu, Batı ve bu ikisi arasındaki Pakistan sınırları üzerinde daha fazla tehlikelere maruz kalması için yeni girişimlerde bulunmak üzereyken gönderiyoruz. Bu mektubu sana, Bin Ali ile başlayan ve şimdi de sıra Beşar Esad'a gelen tagut yöneticileri teker teker devirmek için ümmetin işini kesinleştirdiği ve Hilafet'i kurma yolunda olduğu bir vakitte yazıyoruz. Bizler sana, kafir Amerika'ya hizmet eden ve Pakistan'daki sömürgeci rejimi koruyan bir Devlet Başkanı olman sıfatınla sesleniyoruz. Halbuki bu rejim iktidara, ümmetin kendi isteğiyle verdiği şeri biat yoluyla gelmemiş, bilakis gerek Amerikalıların olduğu dış destek yoluyla gerekse Amerika'nın direktifleri ve emirleri uyarınca gelmiştir. Zira onlar, bu rejimi korumana mukabil ihanet içerisinde profesyonelce hizmet ettiğin dönem boyunca sana ödül vermişlerdir.

Nitekim Amerika'dan övgüler kazanırken Allahu [Subhânehu ve Te'âla]'nın öfkesini kazandın. Hatta Amerika seni, ajanlar pazarından kendisine ajan olarak seçmeden önce ve selefin Müşerref'in zamanından bu yana, Amerikan askerî gücü ve istihbaratının sınırlarımız içinde görülmemiş bir düzeyde dayanak oluşturması için on küsur yıl boyunca onun sağ kolu oldun. Dolayısıyla sen, bölge kapılarının Amerika'ya açılması hıyanetinde Müşerref'in ortağısın. Buda hava geçitlerine, kara yollarına ve Afganistan işgali için Amerika'nın ihtiyaç duyduğu üslere izin verilmesi sayesinde ümmetin kaynaklarının ona karşı kullanılması yoluyla olmuştur. Ayrıca Amerika, Kabileler Bölgesi'ndeki cesur Müslümanlara saldırdığında sen, Pakistan İstihbarat Birimi'nin başkanıydın ve ümmetin mukadderatının bizzat kendisine karşı kullanıldığı maliyetli bir savaş haline gelen Kabileler Bölgesi'ndeki fitne kanlı savaşın başlangıcı olan Mescid-il Ahmar ve Hafsa Üniversitesi katliamının anahtarı sen oldun. Dahası Silahlı Kuvvetleri'nin, kafir işgalcilere karşı mücahitlerle tek bir saf halinde durması yerine, evet bunun yerine binlerce Müslüman asker ve on binlerce Müslüman siviller sayesinde meşru olmayan işgalin yanı sıra Kur'n-ı çiğneyen, şehitlerin cesetlerine bevleden, çocukları katleden ve namusları kirleten vahşi işgalci güçleri korumak için yardımcı oldun.

Hindu düşman boyutuna gelince; sen ve Müşerref, Keşmir'deki Müslümanlardan vazgeçtiniz ve işgalci Hindu güçlere karşı cihadın bir cürüm olduğunu açıkladın! Dolayısıyla sen, Müslümanlara karşı Hinduların planlarını güçlendirenlerden oldun. Nitekim senin yardımların sayesinde efendin Amerika'nın ardından Hindu düşmanı da Belucistan ve Kabileler Bölgesi'ndeki siyasî durumları istismar etmeye başlamasının yanı sıra Hindistan, zarara yol açabilecek olan mücavir Afganistan'da kendisi için yeni bir dayanak oluşturmaya çalışmaktadır.

Müşerref'in maskesi düşmeye başlayınca sömürgeci efendin Amerika seni, Pakistan'ın işlerinde rakibi İngiltere ile anlaşma yapmaya zorlamıştı. Bunun üzerine sen onlara, Pakistan'daki sömürgeci Müşerref'in rejiminin istikrarının gerçekleşmesi amacıyla Benazir Butto ile anlaşmaya varmak için rejim güvencesi verdin. Dolayısıyla senin bu katkıların sebebiyle Müşerref'in maskesinin tamamen düşmesinin ardından Amerika Dışişleri Bakanı Yardımcısı John Negroponte, Amerika'nın Pakistan'daki ajanı olarak şahsen sana yatırım yapmış ve artık işine yaramayan Müşerref'in diskalifiye sürecinden önce seninle uzun saatler geçirmiştir. Şayet akledenlerden olsaydın, bu senin için bir ders olurdu.

Bu atama ve daha sonra senin görevinin uzaması Amerika için bir lanet olsa da bu senin, Amerika'ya hizmet etme kararlılığını her zamankinden daha fazla artırmıştır. Çünkü Amerika sana, Müşerref'in hatalarını söylemiş ve bir maske olarak Gilâni ve Zerdâri'nin olduğu ajanlarından iki kişi sunmuştur. Böylece sana, ardında hiçbir engel olmaksızın sadece kendi yardımcılarıyla meşgul olma imkanı vermiştir. Zira sen de Pakistan'ın bol miktarda kaynakları olmasına rağmen Müslümanları, petrol, doğalgaz, elektrik, öğretim ve sağlık gibi temel ihtiyaçlardan uygun fiyatlarla yararlanmaktan yoksun bırakan kafir kapitalist politikaları başlattın ve sana karşı tek bir kelime dahi söyleyecek nefes alamasınlar diye insanları sıkıntıların ve krizlerin içerisinde boğdun. Nitekim Amerikalılar tarafından oluşturulan sözde "Hilafet kaosu" da bu planın bir parçası olup bu, yeni bir maske olmanın ötesinde Gilâni ve Zerdâri'nin de bir maskesi olup ajanlar pazarında, "Yeni Kral Parti" adı altında senin için yapılmaktadır!

Kendini nasıl meşgul edebildin? Zira Amerika, bombalamalar ve suikastlar yoluyla Silahlı Kuvvetleri hedef alan özel askerî ve güvenlik kurumlarını kullanırken sen, Kabileler Bölgesi'ndeki silahlı güçlere liderlik yapıyordun ve Amerika Abbotabad'ı işgal ettiğinde de Silahlı Kuvvetleri sakinleştirmek için oraya buraya gitmiştin. Böylece yüzendeki maske birer birer düşmeye başladığı gibi ihanetin de çok açık bir hale gelmiştir. Nitekim sana yakın olan Amerika Silahlı Kuvvetleri Komutanı Mike Mullen'in yaptığı ziyaretin hemen ardından ülkedeki Amerikan varlığını eleştiren her türlü sese karşı Silahlı Kuvvetlerde "temizleme" operasyonu başlattın. Ardından Amerika ve NATO, Salale'ye saldırıp insanların öfkesi de büyük bir düzeye yükselince bu öfkeyi dindirmek adına NATO tedarik hattını kapattın. Ancak bu, maskenin düşmesini engellemeye dönük aldatmadan başka bir şey olmadığı gibi besleme hatlarının yeniden açılmasına izin verilmesi amacıyla parlamentoya müdahalede bulunmaya dönük bir oyun kurmak için oraya buraya gittin.

Ancak bizler sana; senin maskenin, sana yakın olanların kendilerine getirdiği utanç nedeniyle seni atmaya başlayacak derecede ifşa olduğunu vurgularız. Sana tatlı dilli görünen kimselere gelince; onlar seni aldatmaktalar ve seni kurtarmak için de harekete geçmemektedirler. Dolayısıyla şimdiye kadar olanlar, tamamen Müşerref'in son günlerinde olanların aynısıdır. Zira sen de oraya buraya gidiyorsun ve daha önce hiç yapmadığın hıyanetin için yeni bir fasıl başlatmak amacıyla hizmet etmek için daha fazla zaman verilmesi umuduyla bir ders de çıkarmıyorsun.

Ayrıca sen, Hindistan'ın oradaki nüfuzunu genişlettiği bahanesiyle Silahlı Kuvvetleri Kabileler Bölgesine taşıdıktan sonra şimdi de Pakistan'ı aynı Hindistan'a boyun eğdirmeye çalışıyorsun. Aha işte sen, Hindistan ile olan ilişkilerin normalleşmesine çağrıda bulunarak efendilerinin kelimelerini kekeleyip duruyorsun. Hatta sen, Hindistan, Müslümanlara saygı göstermeyen ve kendi sınırları içerisinde bile onlara adil davranmayan fanatik Hindu bir devlet olmasına rağmen Orta Doğu ve Orta Asya bölgeleri gibi İslamî toprakların serveti için Pakistan aracılığıyla Hindistan'a yol veriyorsun. Dolayısıyla sen, Müslümanları daha büyük bir tehlikeye doğru itiyorsun. Dahası İslam yönetimi altındaki yüzyıllar boyunca bu bölgede uzun bir barış ve refah dönemi olmasına, hatta bu bölge dünyanın gıptayla baktığı bir bölge olmasına rağmen ancak şimdi sen, sırf Amerika Çin rekabetine karşı koymak amacıyla Pakistan'ın, Hindistan liderliğindeki blok bir parça olarak Hindistan'a boyun eğmesini istiyor diye bu pervasız budalalık için tam bir güç hazırlıyorsun.

Afganistan'daki varlıklarını korumak ve simgesel çekilişlerini gizlemek amacıyla Amerikalılarla çalışmakla da yetinmedin, bilakis şuan sen, daha da ileri giderek Amerikan savaşını Kuzey Veziristan, Karaçi ve Multan'a doğru genişletiyor ve ellerinden Salale askerlerinin tertemiz kanları damlayan ISAF komutanı ve Amerikalı General John Allen gibilerle birlikte utanmadan komplo kuruyorsun.

Hıyanet dolu kara tarihine yeni bir kara sayfa daha ekledin. Çünkü sen, İslam ülkelerinde geriye kalan diğer tagutlar gibi darağacı ipinin boynuna dolanacağını hissettiğinden, senin Allahu [Subhânuhu ve Te'âla]'ya, Resulü [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'e ve müminlere olan hıyanetini ifşa eden Hizb-ut Tahrir'in muhlis ve uyanık siyasilerine karşı taciz, adam kaçırma, zulüm ve işkence kampanyası başlatmak yoluyla Silahlı Kuvvetleri'ni her türlü muhalif seslerden "temizlemeye" başladın. Bu nedenle İslamî Hilafet Devleti'ni kurması amacıyla Hizb-ut Tahrir'e nusret vermesi için Silahlı Kuvvetler içerisindeki muhlis subayların yolunu açmak yerine elini, Müslümanlara, onların Silahlı Kuvvetlerine, Hilafet Devleti'nin kurulmasına ve hizibleri Hizb-ut Tahrir'e karşı savaş açmak amacıyla Hilafet'ten bütün her şeyden daha çok korkan Batılı haçlıların ellerinin üzerine koydun.

Ey sözde general! Sen, birçok zengin kaynakları olmasının yanı sıra soylu Müslüman bir halka ve güçlü Müslüman bir askerî kuvvete sahip olan bu mübarek toprakların gerilemesinden ve bu toprakların, aşağılanmışlık ve umutsuzluk bataklığına saplanmış kaybedilen bir savaşın içerisine sürüklenmesinden sorumlusun. Zira Allahu [Subhânuhu ve Te'âla], şöyle buyurmuştur:

أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ بَدَّلُوا نِعْمَةَ اللَّهِ كُفْرًا وَأَحَلُّوا قَوْمَهُمْ دَارَ الْبَوَارِ جَهَنَّمَ يَصْلَوْنَهَا وَبِئْسَ الْقَرَار "Allah'ın nimetine nankörlükle karşılık veren ve sonunda kavimlerini helak yurduna sürükleyenleri görmedin mi? Onlar cehenneme girecekler. O ne kötü bir karargahtır!" [İbrahim 28 29]

Bu nedenle seni, şu ana kadar işlemiş olduğun günahlarından dolayı tevbe etmeye ve işlemiş olduğun iğrenç eylemlerinden dolayı da Rabbin Subhânehu ve Te'âla'dan mağfiret dilemeye davet ediyoruz. Zira günahlarına bir kefaret olarak yapabileceğin en az şey, Allah'ın indirdikleriyle yönetmesi için muhlislere bir yol açmandır. Şayet sen bunu yapmazsan iyi bil ki; Allahu [Subhânuhu ve Te'âla]'nın izniyle çok yakında Hilafet Devleti kurulduğunda ümmetin elindeki akıbetin vahim olacaktır. Ahiretin azabı ise daha şiddetlidir.

وَلاَ تَحْسَبَنَّ اللَّهَ غَافِلاً عَمَّا يَعْمَلُ الظَّالِمُونَ إِنَّمَا يُؤَخِّرُهُمْ لِيَوْمٍ تَشْخَصُ فِيهِ الأَبْصَارُ * مُهْطِعِينَ مُقْنِعِي رُءُوسِهِمْ لاَ يَرْتَدُّ إِلَيْهِمْ طَرْفُهُمْ وَأَفْئِدَتُهُمْ هَوَاءٌ "Sakın, Allah'ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma! Ancak Allah, onları (cezalandırmayı), korkudan gözlerin dışarı fırlayacağı bir güne erteliyor. (O gün) zihinleri bomboş olarak, kendilerine bile dönüp bakamaz durumda ve gözleri göğe dikilmiş bir vaziyette koşarlar..." [İbrâhîm 42-43]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- İslamcıların Devlet Başkanlığı Adaylarına... Sizler, Hangi Şeriatı İstiyorsunuz?

Onların şu sözleri gerçekten çok şaşırtıcıdır: "İslamcıların Devlet Başkanlığı adayları biziz." Bundan daha şaşırtıcı olansa onların şu sözlerini işitmenizdir: "İslam şeriatını tatbik edecek olan bizleriz." Çünkü şayet onların programlarına muttali olursanız diğer adayların programlarından pekte farklı olmadığını görürsünüz. Ayrıca onlardan herhangi birisi, İslam şeriatı ilkelerinin tek başına yasamanın ana kaynağı olmadığı bilakis onunla birlikte diğer laik kaynaklarında olduğu şeklindeki metnin geçtiği anayasanın ikinci maddesine karşı olduğunu açıklayamamaktadır! İslam'ın ümmetin vakıasında tatbik edilmesi, şeriatın "ilkeleri" tek kaynak olmaksızın yasamanın "ana" kaynağı olduğu anlamına mı gelmektedir? Nasıl olurda onların birisi kendisini İslamî bir aday olarak nitelendirdiği halde sonra bir televizyon tartışmasında açık bir şekilde ridde [dinden dönme] haddine karşı olduğunu açıklayabilir? Bir diğeri de aynı şekilde açık bir şekilde İslamî Hilafet Sistemi'nin geri dönüşünü kabul etmeyeceğini açıklamaktadır. Zira onun iddiasına göre İslam bizlere, "yönetim için muayyen bir sistemin tafsilatlarını emretmemektedir." Kendisini "tek İslamî aday olarak" gören bir diğerine gelince; oda, özellikle Mısır ile "İsrail" arasındaki barış anlaşmasını koruma niyetinde olduğunu ve bunun "Mısır için gerekli" olduğunu söylemektedir!

Ey adaylar! Bize, hangi şeraitten bahsettiğinizi söyler misiniz? Şayet sizler, İslam'ın bizlere yönetim için muayyen bir sistemi emretmediğine, özgürlükler ve din özgürlüğü sloganlarını yükseltmeye, ridde haddinin bırakılmasına ve Camp David Anlaşması'na saygı gösterilmesine davette bulunuyorsanız neden sizin dışınızdaki adaylara karşı çıkıyorsunuz ki?!

Ayrıca sizler programınızda, aşağıdaki dört kaideye dayanan İslam'ın Yönetim Sistemi'nden bahsetmiyorsunuz:

1-Egemenlik, halka değil şeriata aittir.

2-Sultan ümmete aittir.

3-Tek bir Halife'yi nasbetmek, Müslümanların üzerine farzdır.

4-Hükümleri benimseme hakkı sadece Halife'ye ait olduğu gibi anayasa ve diğer kanunları çıkaran da bizzat odur.

Bunun da ötesinde sizler; bunların aksini söylüyorsunuz. Zira egemenliğin halka ait kılınmasına rıza gösterip hakem olarak da onu tayin ettiğiniz gibi Allah'ın hükümlerinin üzerinde oylama yapılması için boyun eğdirilmesine rıza göstermenizin yanı sıra Hilafet'in bir yönetim sistemi olduğunu reddetmekte ve yasama ile kanunların kaynağının Halk Meclisi olduğunu kabul etmektesiniz...!

Ey adaylar! Başkanlığı için mücadele ettiğiniz Cumhuriyet Sistemi'ni, dini hayattan ayıran, yasamayı çoğunluk yoluyla yasa çıkaran ve Allah'ın hükümlerini dikkate almaksızın çoğunluğa dokunulmazlık ve meşruiyet veren insana ait kılan Batı'nın icat ettiğini bilmiyor musunuz?! Ayrıca Devlet Başkanlığı'nı üstlenmeden önce bu laik Cumhuriyet rejimine sadık kalmaya yemin edip ona bağlı kalmaya söz vermeyecek misiniz? Bize ne yaptığınızı söyler misiniz? Sizin istediğiniz şeriat bu mudur yani?!

فَلْيَحْذَرِ الَّذِينَ يُخَالِفُونَ عَنْ أَمْرِهِ أَن تُصِيبَهُمْ فِتْنَةٌ أَوْ يُصِيبَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ "O'nun [Resulullah'ın] emrine muhalefet edenler, başlarına bir belanın gelmesinden veya kendilerine elim bir azabın isabet etmesinden sakınsınlar." [en-Nûr 63]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir, Lübnan ve Suriye'deki Mazlumlara Destek Veren Trablus'un Nur Meydanı'ndaki Oturma Eylemine Katılmıştır

Lübnan devletinin, Müslümanların -Trablusşam'daki- kalesi olan Nur Meydanı'nda oturma eylemi yapanlara karşı uyguladığı baskılar sürmesine rağmen Allah'a ham olsun barışçıl bir şekilde duran halkın oturma eylemleri tamamlanmıştır. Hizb-ut Tahrir, Nur Meydanı'ndaki Cuma namazına müteakiben yapılan oturma eylemine aktif bir şekilde katılmış olup hizbin üyesi Şeyh Muhammed İbrahim, protestoculara aşağıdaki ifadelerin geçtiği konuşmayla hitap etmiştir:

"Bu oturma eylemi, Lübnan cezaevlerinde zulüm gören Müslüman tutuklular için başlamış ve bu hareketlilik, Müslüman tutukluların dosyası nihai olarak kapanmadıkça tüm Lübnan'a yayılacak olmasının yanı sıra asla anlaşmaları da kabul etmeyeceğiz."

Ayrıca genç Şâdî Mevlevî'nin tutuklanma yöntemini reddetmiş ve otoritenin, Müslüman gençlerle ilgili aldatıcı yöntemleri durdurmadıkça Lübnan'da da tahrir meydanlarının olacağı hususunda uyarıda bulunmuştur.

Trablus'u, şiddet ve terörün olduğu bir şehir olarak tasvir eden ve duyduklarını çarpıtan medya organlarının komplolarından da bahsetmiştir. Halbuki Müslüman ülkelere başkentlik yapmış olan Trablus şehri, ilim ve alimler şehri olup Müslüman ve gayrimüslim halkı güven içerisinde yaşamaktadırlar. Ancak bu komplonun hakikati, buranın Suriye ayaklanmasına destek veren bir şehir olmasıdır. Zira Beşar ve ailesi, Amerikalılar ile ajanlarının Trablus ve diğer Müslümanların, onurluların ve özgürlerin güçlerini kırmalarını istemektedir. "Onlara deriz ki: Peşine sürüklendiğiniz tahminlerinizde hayal kırıklığına uğradınız. Zira Trablusşam ve Lübnan özgürleri, Beşar rejimi devrilinceye kadar ayaklanmayla birlikte olmaya devam edecekler ve bizler de hareketlenmeyi ve Beşar'ın devrilmesi için mazlum Suriye halkını desteklemeyi sürdüreceğiz, dahası İslam hakim oluncaya kadar çalışmaya devam edeceğiz."

Amerika'nın, otoriteden temsilcisi Feltman yoluyla ayaklanmaya destek veren herkesin tutuklanmasını talep etmesi şeklindeki komplosu ifşa olmuştur. Zira otoritelerin, genç Şâdî Mevlevî'nin tutuklanması emirlerini nasıl da Amerika ile Suriye rejiminden aldıklarını medyadan işittik. Dolayısıyla Suriye'deki halkımızın ayaklanmasına destek verenlere zulmeden -ki böylece insanlar uzun süre sabredemeyeceklerdir- otoriteyi uyarmıştır. Nitekim otorite, hala Müslüman gençleri tutuklamakta olup daha dün, Esad rejiminin kurbanlarından iki yaralıyı tutuklama girişimden bulunmuş ancak insanların koruması sayesinde başarısız olmuştur. Yoksa otorite, bu iki yaralının zindanlarında ölmesini yada bu ikisini mücrim Suriye rejimine teslim mi etmek istemektedir?!

Bunun yanı sıra ayaklanmayı destekleyen oturma eylemlerinin ve yürüyüşlerin devam edeceğini vurgulamıştır. "Ey Şam halkı... Trablusşam sizinle beraberdir ve Lübnan'daki özgürler sizinle beraberdir."

Ve şöyle demiştir: "Kendisinden başka İlahın olmadığı Allah'a yemin ederiz ki Müslümanların dosyası nihai olarak kapanıncaya kadar oturma eylemlerine ve hareketlenmelere devam edeceğiz."

Sonuç olarak Lübnan halkı, Suriye halkı ve dünyadaki diğer Müslümanlar... Allah'ın insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmet olması için seçtiği halk olan, tek bir halktır.

Binaenaleyh otoriteye hitaben deriz ki; baskıcı ve tasallut üslubu, bu günden sonra sizlere bir fayda vermeyecektir. Zira ümmet, günden güne daha da bilinçlenmekte olup Allah'ın izniyle Lübnan Müslümanlarına tuzak kuranlar, kazdıkları kuyuya kendileri düşeceklerdir.

وَسَيَعْلَمُ الَّذِينَ ظَلَمُوا أَيَّ مُنْقَلَبٍ يَنْقَلِبُونَ "Zulmedenler, nasıl bir yıkılış ile yıkıldıklarını çok yakında bileceklerdir." [eş-Şu'arâ 227]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir / Pakistan Resmî Sözcüsü Navit Butt'un Kaçırılma Davası: Navit Butt'un Ailesinin Basın Açıklaması

 

Saygıdeğer Basın Mensupları,

Esselemu Aleykum,

11 Mayıs 2012'de, Cuma namazından hemen önce Pakistan Gizli Servis Birimlerinden sivil elbise giyinmiş bir gurup, çocuklarıyla birlikte okuldan evine döndüğü bir sırada küçük çocuklarının önünde Hizb-ut Tahrir'in Pakistan Resmî Sözcüsü Nâvid Butt'un üzerine saldırmışlar, onu arabalarına koymuşlar ve çocuklarını da tek başlarına sokakta bırakmışlardır. Şu ana kadar da hala nerede olduğu bilinmemektedir. Bu olay, General Keyâ'nin birimleri tarafından Hizb-ut Tahrir şebabına dönük kaçırılma operasyonları silsilesinin sonuncudur. Bu ise sadece Amerika'nın Pakistan'daki egemenliğine son verecek olan Hilafet'in kurulması için çalışmalarından dolayıdır.

Son dönemde Hizb-ut Tahrir üyesi ünlü diş hekimi Dr. Abdulkayyum, yaşlı ve diyabet hastası olmasına rağmen Keyâni'nin zindanlarında ciddî fiziksel ve psikolojik işkencelerin üzerinden dokuz ay geçmesinin ardından serbest bırakılmıştır. Hatta kıraatını güçlendirmesin diye cezaevinde Kur'an okumasına dahi izin verilmemiştir. Navit Butt'un kaçırılmasının öncesinde Hizb-ut Tahrir'in üyesi Bilgi Teknolojisi Müdürü Habibullah Selim de aynı emniyet birimleri tarafından Karaçi'den kaçırılmış ve hala da nerede olduğu bilinmemektedir.

Sayın medya mensupları, dikkatlerinizi aşağıdaki hususlara çekmek isteriz:

 

1- Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], hangi sebepten dolayı olursa olsun ve cürümleri ne kadar büyük olursa olsun yapılan işkenceler de dahil Müslümanlara herhangi bir şekilde zarar vermekten nehyetmiştir. Zira Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], şöyle buyurmuştur:

بِحَسْبِ امْرِئٍ مِنَ الشَّرِّ أَنْ يَحْقِرَ أَخَاهُ الْمُسْلِم، كُلُّ الْمُسْلِمِ عَلَىَ الْمُسْلِمِ حَرَامٌ، دَمُهُ وَعِرْضُهُ وَمَالُهُ "Kişiye şer olarak, Müslüman kardeşini tahkîr etmesi yeterlidir. Her Müslümanın kanı, ırzı ve malı diğer Müslümana haramdır."

Ve şöyle buyurmuştur:

إِنَّ اللَّهَ يُعَذِّبُ الَّذِينَ يُعَذِّبُونَ النَّاسَ فِي الدُّنْيَا "Şüphesiz Allah, dünyada insanlara işkence edenlere azap edecektir."

Bu, genel anlamdadır. Peki tek "suçu" Rabbim Allahu [Subhânuhu ve Te'âla]'dır diyen bir Müslüman'a işkence etmekte ne demek oluyor? Yoksa yeryüzünün şeytanları ve tabiileri, Hilafet'i kurmak için çalışan muhlislerin takip edilmesi için çağrıda mı bulunmaktadırlar? Zira Allahu [Subhânuhu ve Te'âla], Kutsi hadiste şöyle buyurmuştur:

قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ إِنَّ اللَّهَ قَالَ مَنْ عَادَى لِي وَلِيًّا فَقَدْ آذَنْتُهُ بِالْحَرْبِ "Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], şöyle dedi: Allah, şöyle buyurmuştur: Kim benim dostuma düşmanlık ederse, kuşkusuz ona savaş ilan ederim." [Buhari rivayet etti]

Kardeşiniz Navit Butt için söylediğiniz yada yazdığınız her bir kelimeden dolayı sizleri mükafatlandırması için Allahu [Subhânuhu ve Te'âla]'ya dua ediyorum.

 

2- Subhânehu ve Te'âla, şöyle buyurmuştur:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لاَ تَتَّخِذُوا عَدُوِّي وَعَدُوَّكُمْ أَوْلِيَاء تُلْقُونَ إِلَيْهِم بِالْمَوَدَّةِ "Ey îmân edenler! Benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanları, sevgi göstererek dost edinmeyin! Oysa onlar size gelen hakkı inkâr etmişlerdir." [el-Mumtehine 1]

Ve şöyle buyurmuştur:

إِن يَثْقَفُوكُمْ يَكُونُوا لَكُمْ أَعْدَآءً وَيَبْسُطُوا إِلَيْكُمْ أَيْدِيَهُمْ وَأَلْسِنَتَهُمْ بِالسُّوءِ وَوَدُّوا لَوْ تَكْفُرُونَ "Şayet onlar sizi ele geçirirlerse, size düşman kesilecekler, size ellerini ve dillerini kötülükle uzatacaklardır. Zaten onlar inkar edivermenizi istemektedirler." [el-Mumtehine 2]

Bir taraftan Navit Butt ve Hizb-ut Tahrir'in muhlis siyasetçileri ile diğer taraftan General Keyâni ve askerî ve siyasî liderlikteki hain zümresi gibi bu asrımızın gerçek mücrimleri arasındaki farklılık, çok büyük bir farklılıktır. Zira Navit Butt, Pakistan'a karşı sömürgecilik planlarını ifşa etme "cürümü" adı altında Keyâni'nin baltacılarının işkence zindanlarına atılırken General Keyâni ise Amerikalı meslektaşlarıyla, özellikle de NATO'nun 2011 Kasımındaki saldırıları yüzünden parmaklarından Pakistanlı Müslüman askerlerin kanları damlayan General John Allen ile sevinçlerinden havalara uçmaktadırlar. Ayrıca Keyâni, Pakistan'ın en büyük şehirlerinden olan Karaçi şehrine ulaşması amacıyla bölgedeki haçlı savaşını genişletmek için komplo kurmuştur.

 

3- Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], şöyle buyurmuştur:

إِنَّ النَّاسَ إِذَا رَأَوْا الظَّالِمَ فَلَمْ يَأْخُذُوا عَلَى يَدَيْهِ أَوْشَكَ أَنْ يَعُمَّهُمْ اللَّهُ بِعِقَابٍ مِنْهُ "İnsanlar zalimi görürler de engel olmazlarsa, Allah'ın onları, katından bir ceza ile kuşatması çok yakındır." [Tirmizi]

Siyasî ve askerî liderlikteki zalimler, Pakistan'ı polisiye bir devlete dönüştürmeye çalışmaktadırlar. Zira Pakistan'da, beşerî kanunlarına bile saygı göstermeyecek boyutta orman kanunlarıyla hükmetmektedirler. Dolayısıyla tanıdıkları tek kanun, haçlıların çıkarlarına hizmet eden kanundur. Bu nedenle bir yandan Yüksek Mahkeme, Gilâni'nin kendisini Amerika'nın bir kuklası değil de gerçek bir yönetici olduğunu zannettiği bir zamanda Amerikan kuklalarından bir kukla olarak aşağılandığı bir sırada, Gilâni'nin uykudan uyanması için yüzüne bir tokat vurmak ve kendilerini ülkenin gerçek yöneticileri zannedenlere de bir hatırlatmada bulunmak amacıyla hızla harekete geçerken diğer taraftan dokuz ay boyunca işkence zindanlarına atılan Hizb-ut Tahrir'in üyesi Dr. Abdulkayyum'un sağlık durumuna rağmen mahkeme parmağını dahi kımıldatmamıştır! Şimdi şu soruyu sormak zorundayız: Şayet mahkeme ve yargıçlar Navitt'i tagutlara teslim edecek olurlarsa onlar, Navit Butt'un davası hakkında dokuz ay boyunca sessiz kalmaya devam mı edeceklerdir? O halde bu tağutlar harekete geçerek Firavun'un dediği gibi demeyecekler mi?

فَقَالَ أَنَا رَبُّكُمُ الْأَعْلَى "Ben, sizin en yüce Rabbinizim dedi." [Nâziât 24]

قَالَ فِرْعَوْنُ مَا أُرِيكُمْ إِلاَّ مَا أَرَى وَمَا أَهْدِيكُمْ إِلاَّ سَبِيلَ الرَّشَادِ "Firavun dedi ki: Ben size kendi görüşümü söylüyorum ve yine size ancak doğru yolu gösteriyorum." [Mümin 29]

Keyâni gibi tagutlar muhasebe edildiklerinde dış odakların "komplocusu" şeklinde tek bir kelimeyle nitelendirilmelidirler. Bu arada bütün herkes onların, yabancı eşyalar olduklarını, gecelerini ve gündüzlerini Allah'a, Resulüne ve müminlere savaş açmaları için kendilerine emredip nehyeden kafirlerle birlikte geçirdiklerini ve sömürgeci kafirlerin çıkarlarına hizmet ettiklerini de bilmektedirler.

Keyâni ve İslam dünyasının dört bir tarafındaki Müslümanların diğer hain yöneticileri çok iyi bilsinler ki; ümmeti İslam'ı ve Hilafet Devleti'nin olduğu devletini kurmaya dönük çalışmaktan vazgeçirmeye muktedir olamayacaklardır. Zira yeryüzünün dört bir köşesindeki ümmet, artık işine azmetmiş ve İslam yolunda tagutların karşısında durmuş ve hiçbir tembellik yada korku onu bundan vazgeçiremeyecektir.

 

4- Keyâni, Pakistan Silahlı Kuvvetleri içerisindeki muhlis subayların, hizbin topraklarımızdaki yabancı varlığa son vermek için ciddiyetle çalıştığı Hilafet'i kurması amacıyla Hizb-ut Tahrir'e nusret vermelerini kolaylaştırmak için bir kenara çekilmek yerine Amerika ile birlikte Hilafet Devleti'nin kurulmasını engellemeye dönük umutsuz bir çalışmanın içerisine katılmaktadır.

Amerika, bazı ajanlarının nasıl devrildiklerini gözlemlemesinin yanı sıra diğer ajanlarının da nasıl devrilmek üzere olduklarını gözlemlerken o, İslam dünyasının dört bir tarafındaki sonuna tanıklık etmektedir. Buda bizlere, Kureyş'in İslam yönetiminin ilk defa Medine-i Münevvera'da kurulmasından önceki son günlerini hatırlatmaktadır. Bizler de deriz ki: Ey Keyâni! Sen ve efendilerin istediğiniz kadar bağırıp çağırsanız da kesinlikle projeniz başarısız olmuştur ve güzel akıbette muttakilerin olacaktır.

وَاذْكُرُوا إِذْ أَنْتُمْ قَلِيلٌ مُسْتَضْعَفُونَ فِي الأَرْضِ تَخَافُونَ أَنْ يَتَخَطَّفَكُمُ النَّاسُ فَآَوَاكُمْ وَأَيَّدَكُمْ بِنَصْرِهِ وَرَزَقَكُمْ "Hatırlayın ki hani siz yeryüzünde az bir mustazaf topluluk idiniz. (Öyle ki) insanların sizi kapıp götürmelerinden korkuyordunuz da Allah sizleri barındırdı, sizi nusreti ile destekledi ve size rızıklar verdi." [el-Enfâl 26 ]

 

5- Pakistan Silahlı Kuvvetleri içerisindeki güç ve kuvvet ehlinden olan nusret ehlini, sömürgeci kafirlere değil de Allah'a, Resulüne ve müminlere olan dostluklarını ilan etmeye ve onların kurtuluş için olan mübarek savaşlarında ümmetin yanında yer almadıklarını açıklamaya davet ederiz. Zira gözlerini Batı başkentlerine diken siyasî ve askerî liderlikteki hainler, boyunlarınıza tahakküm etmeye devam edecekler ve ardından da ümmet, alt üst olmaya ve düşmanlarının elinde bir olay olarak kalmaya devam edecektir. Aynı şekilde sizleri de; Batı'nın sizin için vaat ettiği tuzaklarına düşmemeye, bilakis Allahu [Subhânehu ve Te'âla]'ya tevekkül etmeye ve O'nun rızasını talep etmeye davet ederiz.

Şuanda vakit, Hilafet Devleti'ni kurması için Hizb-ut Tahrir'e nusret verme vaktidir. Zira hainlerin ellerini ümmetin üzerinden çekecek ve cürümlerinden dolayı onları cezalandıracak olan bizzat Hilafet Devleti'dir. Nitekim Allahuteala, şöyle buyurmaktadır:

وَلاَ تَحْسَبَنَّ اللَّهَ غَافِلاً عَمَّا يَعْمَلُ الظَّالِمُونَ إِنَّمَا يُؤَخِّرُهُمْ لِيَوْمٍ تَشْخَصُ فِيهِ الأَبْصَارُ * مُهْطِعِينَ مُقْنِعِي رُءُوسِهِمْ لاَ يَرْتَدُّ إِلَيْهِمْ طَرْفُهُمْ وَأَفْئِدَتُهُمْ هَوَاءٌ "Sakın, Allah'ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma! Ancak Allah, onları (cezalandırmayı), korkudan gözlerin dışarı fırlayacağı bir güne erteliyor. (O gün) zihinleri bomboş olarak, kendilerine bile dönüp bakamaz durumda ve gözleri göğe dikilmiş bir vaziyette koşarlar..." [İbrâhîm 42-43]

 

Ve's Selemu Aleykum

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hükümlü ve Tutukluların Acı Çekmesi... Irak Otoritesinin Gerçek Yüzüdür

İğrenç Amerikan işgali, kafirlerin süngüsüyle dayatılan hükümetin uygulamasına dayanan Allah'ın, Resulünün ve müminlerin düşmanlarının yazdığı anayasa da dahil Irak'a dönük fikrî ve pratik olarak birçok yıkıcı etkiler bırakmasının ardından şu şekilde nidada bulunan bütün muhlis seslere karşı zulüm ve baskı uygulanmaktadır: Halkı ve servetleriyle mübarek olan bu ülkenin farkına varın artık... Dört bir tarafı kuşatan afet ve felaketlerin etkilerini silmek çok kolay olmayacaktır... Dolayısıyla Federalizm bir günahtır, laiklik ve demokrasi bir ahlaksızlıktır, yapay etnik kökenlere, mezheplere ve azınlıklara verilen self-determinasyon "hakkı" - bir aldatma ve hiledir... Uydu kanalları, gazeteler ve kurumların hepsinin, batıllarına çağırmaları ve haram menfaatleri paylaştırmak için çalışmaları... Hatta Irak'ın parçalanması, dahası hain ihalelerde satılması ve tasfiye edilmesinin meşru bir hale gelmesi ki bunun etkisi belli zaman sonra olacaktır.

İşte tüm bu ve benzerleri için Barolar Birliği'nin Diyala kolu, 17.05.2012 Perşembe günü -övgüye değer- bir oturma eylemi yapmış... ve utanç verici sorunlardan birine dikkat çekmek için olan bu çağrıya diğer sendikalar da olumlu cevap vermişlerdir. Dikkat edin bu sorun: sayılarını sadece Allah'ın bildiği cezaevlerinde ve karanlıklarda kaybolan, sayıları onlara oluşan bilakis yetkili kuruluşlara göre iğrenç işgalin başlamasından bu günümüze kadar yüz binlere ulaşan dahası herhangi bir suç yöneltilmeksizin yada adil yargılama yapılmaksızın sayıları gittikçe artan mahkum ve tutukluların sorunudur. Nitekim onların geneli, -çoğu durumlarda- kötü niyetli bir sebepten yada kredilerden yada gerçekleşen büyük yolsuzluklara karşı çıkılmasından dolayı hapsedilmişlerdir. Onlardan serbest kalan birinin geleceği, çok kolay bir şekilde kaybolmakta yada hemen hemen kaybolmuş gibi olmaktadır. Zira o, dikkate alınmamakta ve karşılaştığı zulme, işkenceye ve vahşî hayvanların bile yapmaktan kaçındığı uygulamalara çözüm bulunmamaktadır.

Ey İnsanlar!

Bu, insanların yardım dilendiği ve acı çektiği bir dönemin savaş tüccarlarının ve kumarbazlarının onlar için resmettiği, zaman (şeffaflık, özgürlük ve diğer görüşler) zamanıdır gibi yeni bir zaman düşüncesiyle aldatılan mazlum halkın çektiği acılardan buz dağının görünen kısmıdır. Bu ise onların, hallerinin yağmurdan kaçarken doluya tutulanların halleri gibi olduğunu bir süre sonra fark etmelerinden öte bir şey değildir ki bu haller şunlardır: Fakirlik, işsizlik, matem, nehirlerin ve yemyeşil bahçelerin kuruması, gürül gürül işleyen tesis ve fabrikaların terk edilmesi, malî ve idarî yolsuzluğun Sevad arazisine şişe suları ve sebzeler ithal edilir hale gelinceye kadar yaygınlaşarak başını alıp gitmesidir!

Ey Irak Halkı!

İyi biliniz ki sizler için; bu hükümeti devirmek ve zalim yönetim sistemi ile batıl anayasasını Rabbimiz Azze ve Celle'nin farz kıldığı bir anayasayla -ki o, Allahuteala'nın kitabı ve Resulü [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in sünnetidir- değiştirmek için tek bir düzeyde sokaklara çıkmanızdan başka trajedilerin pençesinden kurtuluş yoktur. Nitekim Celle Şânuhu, şöyle buyurmuştur: وَأَنِ احْكُمْ بَيْنَهُمْ بِمَا أَنْزَلَ اللَّهُ وَلا تَتَّبِعْ أَهْوَاءَهُمْ وَاحْذَرْهُمْ أَنْ يَفْتِنُوكَ عَنْ بَعْضِ مَا أَنْزَلَ اللَّهُ إِلَيْكَ فَإِنْ تَوَلَّوْا فَاعْلَمْ أَنَّمَا يُرِيدُ اللَّهُ أَنْ يُصِيبَهُمْ بِبَعْضِ ذُنُوبِهِمْ وَإِنَّ كَثِيرًا مِنَ النَّاسِ لَفَاسِقُونَ "Aralarında Allah'ın indirdikleri ile hükmet! Sakın onların hevalarına tabi olma ve Allah'ın sana indirdiklerinin bir kısmından seni saptırmalarından sakın! Eğer (hükümlerden) yüz çevirirlerse bil ki (bununla) Allah ancak, günahlarının bir kısmını onların başına bela etmek ister. Zaten insanların birçoğu da yoldan çıkmışlardır." [el-Mâide 49]

Dolayısıyla Allah'ın şeriatında hidayet, nur ve insaf vardır. Zira onda ne bir Müslüman nede bir zimminin suçsuz bir şekilde tutuklanmayacağı gibi ona işkence etmekte kesinlikle caiz değildir. Ayrıca Kâdi'nin hükmü olmadan da bir ceza verilmeyecektir. İşte sahiplerinin izzet bulacağı ve açgözlü düşmanlarının zelil olacağı Allah'ın şeriatı böyledir. O halde işlerinizi birleştirin ve bu hak vadin gerçekleşmesi ciddiyetle çalışın.وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آَمَنُوا مِنْكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُمْ فِي الأَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ وَلَيُمَكِّنَنَّ لَهُمْ دِينَهُمُ الَّذِي ارْتَضَى لَهُمْ وَلَيُبَدِّلَنَّهُمْ مِنْ بَعْدِ خَوْفِهِمْ أَمْنًا يَعْبُدُونَنِي لا يُشْرِكُونَ بِي شَيْئًا وَمَنْ كَفَرَ بَعْدَ ذَلِكَ فَأُولَئِكَ هُمُ الْفَاسِقُون "Allah, sizlerden iman edip salih amel işleyenleri, kendilerinden öncekileri yeryüzünde Halife kıldığı gibi onları da yeryüzünde Halife kılacağını, onlar için seçtiği dinlerini (İslam'ı) yeryüzünde hakim kılacağını, (geçirdikleri) bu korkularını güvene çevireceğini vaadetti. Zira onlar yalnız Bana kulluk ederler ve hiçbir şeyi Bana ortak koşmazlar. Her kim de bundan sonra inkar ederse işte onlar fasıkların ta kendileridir." [Nur 55]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Kalyon'un, Mübarek Suriye Ayaklanmasına Komplo Kuran Yüzlerden Birisi Olan Ulusal Konseye Yeniden Seçilmesi

Dün, yani 15.05.2012 Salı günü, Burhan Kalyon üç aylık dönem için yeniden Suriye Ulusal Konseyi Başkanlığına seçilmiştir. Nitekim o, Konsey üyeleri arasındaki anlaşmazlıkların ortasında 2011'in 10'uncu ayı, 2012'nin Şubat ayı ve 2012'nin Mayıs ayı olmak üzere üst üste üçüncü kez seçilmiştir. Hatta onun, "diğer muhalefet karakteri üzerinde fikir birliği olmadığından dolayı seçildiği" de söylenmektedir. Şaşırtıcı olansa onun yeniden seçilmesi sürecinin, başarısızlığını itiraf ettiği bir atmosferin ortasında gerçekleşmesidir. Zira Kalyon'un kendisi seçilmesinden bir gün sonra şöyle bir açıklamada bulunmuştur: "Performansımız zayıf olmuştur" ve "ben, başarısızlıktan kurtulmaya kararlıyım."

Mücrim Suriye rejiminin işlediği büyük cürüm sürecinin gölgesinde zaten kendisi bir cürüm olan onun bu itirafı, kendisini Konseye "Amerika'nın" olduğu dış güçlerin dayattığının ve orada kalmasının ne kendisinin nede Konsey üyelerinin elinde olduğunun güçlü ve net bir göstergesidir. Zaten o, performanslarının zayıf ve başarısız olduğunu ve buna rağmen Konseyin başkanı olarak kalmaya devam ettiğini ikrar ve itiraf etmektedir! Aynen Suriye'deki insanların sabah akşam kendisine lanet ettiklerini bildiği bir zamanda üzerine oturduğu koltuğun kenarlarından sımsıkı tutunan hükmen devrilmiş Suriye rejimi Devlet Başkanı Beşar'ın hali gibi. Buna rağmen o, öldürmekte, zulmetmekte ve Amerika, alternatifini oluşturmasının ardından gitmesine izin verinceye ve rolünü tamamlamasının ardından da önceden benzerlerine yaptığı gibi onu da bir yolun kenarına fırlatıncaya kadar çökmüş olan karargahına sarılmaktadır...

Gerek eski-yeni Ulusal Konseyi Başkanı gerekse Suriye rejimi Devlet Başkanı Beşar, rollerinin tertip edilmesi ve haklarında kararların verilmesi için Amerika'nın kararlarını beklemektedirler!

Ey Allah'ın İzniyle Nusret Bulacak Olan Sabırlı ve Sadık Müslümanlar!

Şüphesiz sizler, sizin için hiçbir kutsallık gözetmeyen bilakis tüm kutsallarınızı çiğneyen mücrim bir rejimle ve sizin tercihiniz dışında sizin liderliğiniz için ekilmiş bir muhalefetle imtihan olunmaktasınız... Dolayısıyla muhalefet, ne sizin cinsinizdendir nede sizi temsil etmektedir. Bilakis o, sizin için bir tehdit oluşturmaktadır. Zira Batı, mübarek ayaklanmanızı kuşatması, onu İslamî yönden döndürmesi ve ayaklanmayı laik şemsiyeler altında toplaması için ona güvenmektedir. Hizb-ut Tahrir olarak bizler de; hem sizin hem de dininizin kaygısını taşıyacak ve sizleri içinde bulunduğunuz büyük beladan çıkarmaya güç yetirebilecek bir temsilci seçmeniz hususunda Allahuteala'dan sonra sizlere güvenmekteyiz. Zira Suriye rejimi kesinlikle yok olacaktır. O halde Amerika'ya, Suriye'deki nüfuzunun bekasını koruması için bir ajanın yerine başka bir ajanı getirmesine imkan vermeyiniz... Bilakis onun belini kırınız. Zira sizler, değişime liderlik etmeye daha müstahak ve daha ehilsiniz. Dolayısıyla Allahu Subhânehu'nun emrine ve Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in metoduna uymak gerçek bir değişimdir ... Ayrıca nazif bir değişim, dininize doğru yönelmenizdeki samimiyetinize, mümin ve muhlis ümmetin evlatlarından olan güç ehlinin nusret vermesine bağlıdır... Dahası değişim, Allah'ın izniyle Hilafetin kurulmasını küresel bir uygarlık projesi olarak benimseyen uyanık ve muhlis mümin bir guruba bağlıdır.

Umulur ki birlikte, Resul [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in ahir zamandaki müjdelerini gerçekleştiririz. Zira Sallallahu Aleyhi ve Sellem, şöyle buyurmuştur: ثُمَّ تَكُونُ خِلاَفَةً رَاشِدَةً عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ "Sonra Nübüvvet Minhacı Üzere Raşidi Hilafet olacaktır" [Ahmed rivayet etti] Ve şöyle buyurmuştur: عُقْرُ دَارِ الإِسْلامِ بِالشَّامِ "İslam Dârı'nın merkezi Şam olacaktır." [Taberâni rivayet etti] Ve şöyle buyurmuştur: إِنَّ اللَّهَ زَوَى لِي الأَرْضَ، فَرَأَيْتُ مَشَارِقَهَا وَمَغَارِبَهَا، وَإِنَّ أُمَّتِي سَيَبْلُغُ مُلْكُهَا مَا زُوِيَ لِي مِنْهَا "Muhakkak ki Allah, dünyayı benim için dürdü ve onun doğusunu ve batısını gördüm. Ve ümmetimin mülkü gördüğüm yerlere kadar ulaşacaktır." [Müslim rivayet etti]

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER