Pazar, 18 Cumade’l Ûlâ 1447 | 2025/11/09
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Ey Müslümanlar! Sömürgeci Kafirler ve Ajanları Öfkelerinden Geberseler Bile İslam'ın Rayesi ve Livasının Alternatifinden Razı Olmayınız!

  • Kategori Hizb
  •   |  

Özellikle İslam ülkelerindeki zalim tagut yöneticilere karşı halk hareketlenmelerinin ardından muhtelif İslam ülkelerinde birçok "alem [işaret]" bayraklarının yanı sıra... bazıları da "bağımsızlık" bayrağını yükseltmeye veya kendi bayrağını korumaya veya kendine özel bayrağı yükseltmeye başlar hale gelmiştir...

Onlardan bazıları, bu veya şu bayrağı yükseltmekle iyilik yaptıklarını zannederlerken bunun da şeriata muhalif olmadığını zannetmektedirler... Onlardan bir kısmı da insanları saptırmaktalar ve İslam rayesinin yükseltilmesi halinde kafir Batı'nın kışkırtılması ve onların öfkelendirilmesi hususunda insanları korkutmaktadırlar...! Onlardan diğer bir kısmı da laik sivil bir devlete çağırmak babından şeriata muhalif olan bayrağı yükseltmek için kasıtlı olarak büyük bir çaba harcamaktadırlar... Ve diğerleri ve diğerleri.

Bayraklarının şeriata muhalif olmadığı zannıyla iyilik yaptıklarını zannedenlere, muhalif olduğunu öğrendiklerinde onları terk ederek İslam rayesini yükseltsinler diye bir açıklama... hak ehli, sömürgeci kafirlerin kışkırtmalarından ve onların öfkelerinden gebermelerinden korkmasınlar diye bu saptırmadan dolayı ölenler için bir yaralanma... gece gündüz şeriatın rayesine savaş açan laiklere ve onların benzerlerine bir sitem olarak... bizler, bu hususu açılayacağız. Buda; "ölenler beyyinat üzere ölsünler ve yaşayanlar da beyyinat üzere yaşasınlar diyedir":

"Hilafet'in" olduğu İslam Devleti'nin, kendisine has livaları ve rayeleri bulunmaktadır. Bu ise Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in Medine-i Münevvera'da kurmuş olduğu ilk İslam Devleti'nden istinbat edilmiştir. Buda aşağıdaki şekildedir:

1- Lügat bakımından liva ve râyeden her biri "alem" olarak ıtlak olunmaktadır. Zira Kamus el-Muhît'de şöyle geçmektedir: [الراية/العَلَم] "er-Rayet-ul Alem" alem (işaret) râyesi demektir ve cemisi [رايات] "Râyettir, [râyelerdir.] " [اللواء] "el-Liva" bil-med ile el-Alem demektir ve cemisi [ألوية] "Elviyyetündür, [livalardır.] " Sonra şeriat, kullanılması bakımından bunlardan her birine şeri bir mana yüklemiştir:

Beyaz Liva, üzerine siyah olarak [لا إله إلا الله  محمد رسول الله] yazılı olandır. Bu, ordu emiri yada ordu komutanı için hazırlanır. Buda onun yerinin işareti olup gittiği yerlere bununla birlikte gider. Livanın, ordu komutanı için hazırlanmasının delili şudur:

أن النبي دخل مكة يوم الفتح ولواؤه أبيض "Nebi [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], Fetih günü beyaz livası olduğu halde Mekke'ye girmiştir." [Cabir kanalıyla İbn-u Mace rivayet etmiştir]

Nesâi Enes'den şöyle rivayet etmiştir:

أنه حين أمَّر أسامة بن زيد على الجيش ليغزو الروم عقد لواءه بيده "Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Rumlarla savaşması için Usame Bin Zeyd'i orduya emir tayin ettiğinde, onun livasını kendi eliyle hazırlamıştır..."

Siyah Râye, üzerine beyaz olarak [لا إله إلا الله  محمد رسول الله] yazılı olandır. Bu, (Tabur, Tugay ve diğer ordu birlikleri) gibi ordu bölük komutanlarıyla birlikte bulunmaktadır. Delili ise Resul [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in Hayber'de ordu komutanı olacak olan hakkında şöyle buyurmasıdır:

لأُعْطِيَنَّ الرَّايَةَ غَدًا رَجُلًا يُفْتَحُ عَلَى يَدَيْهِ، يُحِبُّ اللَّهَ وَرَسُولَهُ، وَيُحِبُّهُ اللَّهُ وَرَسُولُهُ... فأعطاها علياً رضي الله عنه "İşte bu râyeyi yarın, Allah'ın O'nun eliyle fetih ihsan edeceği öyle bir adama vereceğim ki O Allah ve Resulü'nü sever, Allah ve Resulü de onu sever.. Ve onu, Ali [Radıyallahu Anah]'a vermiştir." [Mettefikun Aleyh]

Zira Ali [Keremullahi Vechehu], o sırada bölük komutanı yada orduda tabur komutanı olarak görülmekteydi. Aynı şekilde el-Hâris İbn-u Hassan el-Bekrî hadisinde şöyle demiştir:

قَدِمْنَا الْمَدِينَةَ، "فَإِذَا رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ عَلَى الْمِنْبَرِ وَبِلَالٌ قَائِمٌ بَيْنَ يَدَيْهِ مُتَقَلِّدٌ السَّيْفَ بَيْنَ يَدَيْ رَسُولِ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ "، وَإِذَا رَايَاتٌ سُودٌ، وَسَأَلْتُ مَا هَذِهِ الرَّايَاتُ؟ فَقَالُوا: عَمْرُو بْنُ الْعَاصِ قَدِمَ مِنْ غَزَاةٍ "Medine'ye gelmiştik. O zaman Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], minberin üzerinde ve Bilal'de kılıçlarını elinde tutmuş bir şekilde Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in önünde duruyordu. Ve o sırada birçok râyeler vardı. Ben, bu râyeler nedir diye sordum? Dediler ki:  Amr İbn-u el-Âs savaştan geldi." [Ahmed tahric etmiştir]

[فإذا رايات سود] "Ve o sırada birçok râyeler vardı" cümlesinin manası, yani ordu tugayları ve birliklerinin komutanlarıyla birlikte birçok rayeler vardı demektir. O zaman ordunun bir komutanı bulunmaktaydı ki oda; Amr İbn-u el-Âs'dı ve livada onunla birlikteydi. Böylece liva, ordu komutanının alemi olmaktadır başka bir şey değil. Dolayısıyla râyeler, askerlerle birlikte olan alemler olmaktadır.

2- Liva, ordu komutanı için hazırlanır ve o, onun karargahının alemedir. Yani ordu komutanının karargahına eşlik etmektedir. Savaşa gelince; ister ordu komutanı isterse diğerlerinin komutanı olsun savaş komutanını, ordu komutanı tayin eder. Dolayısıyla o, râyeyi savaş meydanında taşıyacak olana verir. Bundan dolayı "savaş imamı" olarak adlandırılmaktadır. Çünkü o, meydanlarda savaş komutanı ile birlikte taşınmaktadır... Zira Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], askerler bir haber getirmeden önce insanlara, Zeyd'in, Cafer'in ve İbn-u Revaha'nın ölümleri hakkında şöyle buyurmuştur:

أخذ الراية زيد فأصيب، ثم أخذ جعفر فأصيب، ثم أخذ ابن رواحة فأصيب "Râyeyi, Zeyd almış, o ölünce ardından onu, Cafer almış ve o da ölünce sonra onu, İbn-u Revaha almıştır."

Aynı şekilde düşmanla yapılan savaş halinde, şayet savaş meydanındaki ordu komutanı bizzat Halife olursa, sadece râyenin değil livanın da savaşta yükseltilmesi caiz olur. Nitekim İbn-u Hişam'ın siretinde varit olduğu üzere büyük Bedir savaşında, hem livanın hemde râyenin her ikisi de bulunmaktaydı... Barış durumuna yada savaşın sona ermesinden sonrasına gelince; râyeler ordu içerisinde dağıtılarak bunları, ordu bölükleri, ordu taburları, ordu seriyyeleri ve ordu birlikleri yükseltirler... el-Hâris İbn-u Hassan el-Bekrî'nin hadisinde, Amr İbn-u el-Âs'ın ordusu hakkında geçtiği gibi...

3- Liva, mızrak ucuna bağlanır, onun üzerine bükülür, orduların sayılarına göre ordu komutanlarına verilir ve birinci, ikinci ve üçüncü ordu komutanları için... yada Şam, Irak ve Filistin ordu komutanları için... yada Humus, Halep ve Beyrut ordu komutanları için... ve hakeza orduların isimlendirilmelerine göre hazırlanır. Zira asıl olan mızrağın ucuna bükülmesi ve sadece ihtiyaç halinde yayılmasıdır. Mesela Hilafet'in merkez üssü, merkezin ehemmiyetinden dolayı yayabilir. Çünkü Halife, İslam ordusunun komutanıdır. Aynı şekilde liva, ümmet, ordularının livalarının azametini görsün diye barış halinde ordu komutanlarının karargahları üzerinde de yayılır. Ancak düşmanın, askerlerin komutanlarının karargahını bilmesinden korkulması gibi güvenlik açısından bir çelişki olduğunda buna ihtiyaç vardır. Dolayısıyla liva, aslına döndürülür ve dağıtılmaksızın bükülmüş olarak kalmaya devam eder.

Râyeye gelince; o, şu andaki bayraklar gibi rüzgarın dalgalandırmasına bırakılır; bundan dolayı devlet dairelerinin, devlet kurumlarının ve devletin güvenlik dairelerinin üzerine konulur ve bu dairelerin üzerinde sadece râye yükseltilir. Ancak Hilafet'in merkezi bundan istisnadır. Zira Halife'nin ordu komutanı olması itibarıyla liva Hilafet'in merkezi üzerinde de yükselir ve "idare olarak" liva ve râye birlikte yükseltilir. Çünkü Hilafet'in merkezi, devlet kurumlarının başıdır. Ayrıca özellikle bayramlar, zafer ve benzeri münasebetlerle olmak üzere özel kurumlar ve normal insanlar da râye taşıyabilirler ve onu kurumlarının ve evlerinin üzerinde yükseltebilirler.

Ey Müslümanlar!

Hareketlenmeleriniz hususunda yapmanız gereken, hiçbir kınayıcının kınamasından korkmaksızın bu râyeyi yükseltmeniz ve bu râye Hilafet'i sembolize etmektedir ve buda kafir Batı'yı kışkırtır şeklinde sapkınların aranızda yaydıkları sözlerle ilgili iddialardan etkilenmemenizdir! O halde onları kışkırtınız ve bel kemiklerini kırınız. Zira onların, İslam'a ve Müslümanlara karşı olan savaşları, tüm sadık ve muhlis Müslümanları kışkırtma derecesine ulaştırmıştır... Dolayısıyla asıl olan sömürgeci kafirleri öfkelerinden gebertmemiz ve onların bizi kışkırtılmalarını kabul etmememizdir.. Bu bir yana onların bize karşı olan düşmanlıkları ise cabası. Sonra onları kışkırtmaktan korkacağız öyle mi? Bilakis hak olan, onlara karşı iki kat cevap vermemiz ve yüksek bir sesle şöyle haykırmamızdır: قُلْ مُوتُوا بِغَيْظِكُمْ "De ki: Kininizden geberiverin!" [Âl-i ‘İmrân 119]

Bizler, sömürgeci kafirin Hilafet kelimesini duymaya katlanamadığının farkındayız. Peki onlara Allah'ın izniyle hiç hesap etmedikleri yönden gelmesi çokta uzak olmayan o günde Hilafet kapısını çalıp karşısında durduğunda nasıl olacak acaba?

وَظَنُّوا أَنَّهُم مَّانِعَتُهُمْ حُصُونُهُم مِّنَ اللَّهِ فَأَتَاهُمُ اللَّهُ مِنْ حَيْثُ لَمْ يَحْتَسِبُوا وَقَذَفَ فِي قُلُوبِهِمُ الرُّعْبَ يُخْرِبُونَ بُيُوتَهُم بِأَيْدِيهِمْ وَأَيْدِي الْمُؤْمِنِينَ فَاعْتَبِرُوا يَا أُولِي الأَبْصَارِ "Onlar da kalelerinin, kendilerini Allah'tan koruyacağını sanmışlardı. Ama Allah (O'nun azabı), onlara hesap etmedikleri yerden geliverdi. Onların kalplerine öyle bir korku saldı ki; evlerini hem kendi elleriyle hem de müminlerin elleriyle harap ediyorlardı. Ey akıl sahipleri! İbret alın." [Haşr 2]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hangi Günahlarından Dolayı Öldürüldüler; Sloganı Altındaki Çocukların Yürüyüşü

Hizb-ut Tahrir / Ürdün Vilayeti sizleri, hangi günahlarından dolayı öldürüldüler(?) sloganı altındaki çocuk ve kadınların yürüyüşüne katılmaya davet eder. Buda mücrim ve katil (Esad) rejiminin masum çocuklara karşı işlemiş olduğu vahşete ışık tutmak ve kanları Şam ayaklanmasının mürekkebi olan Şamlı çocuklara destek vermek içindir. Bu ise 12.05.2012 cumartesi günü, sabah saat 9:30'da mücrim Suriye rejiminin Abdon'daki Büyükelçiliği'nin karşısındaki Japon bahçesinin önünde olacaktır.

Devamını oku...

"Şapkalı" Milletvekillerinin Sahtekar Meclisi; Suriye Halk Meclisi Seçimleri

  • Kategori Suriye
  •   |  

Barbar Esad çetesinin, Suriye halkına karşı tarihte benzeri görülmemiş sistematik cürümler işlemesine ve uluslararası ve Birleşmiş Milletleri'nin programlanmış komplolarına rağmen küstah ve mücrim Suriye rejimi, on binlerce ölü ve yaralı, yüz binlerce tutuklu, içeride ve dışarıda yerlerinden edilmiş olan milyonlarca insanlarla alay edercesine 07.05.2012 pazartesi günü, "felakete uğramış halk" meclisi seçimlerinin yapılmasını reddetmektedir... Zira bu seçimler, "yöneticisi sayesinde felakete uğramış halkın, yöneticisinin temsilcilerini seçecek" olmasından dolayı çok şaşırtıcı bir görüntü ortaya çıkaracaktır! Buna rağmen (ta baştan beri halkın temsilcileri olarak değil de adaleti talep edenler olarak resimleri yayınlanan) Talip İbrahim ve Halit Abud gibi rejimin şakşakçıları olarak bilinenlerin propaganda görüntüsünün yayınlanmasının yanı sıra halkı temsil etmek isteyip de halk tarafından bilinmeyen kimselerin resimleri yayınlanmaktadır... Nihayet sonunda bu tiyatro, "şapkalı" milletvekillerinden oluşan sahtekar meclisin, dünya liderliğinde, dahası ölmüş olan temsilcilerinden birinin dediğine göre "birkaç kişiden oluşan" dünya liderliğinde, "Beşar'a" gerekli koşulları sağlaması gerektiği şeklinde sonuçlanmıştır!

Bu sahte seçim adımları, Hollywoodlı Amerikalıların çaresiz Suriye dosyasına dönük çözüm yolunun eksik bir adımı olarak görülebilinir. Zira bu sayede Beşar'dan sonra da Suriye'deki iktidar rejiminin (yeni bir anayasa, yeni bir halk parlamentosu ve yeni bir hükümetle) kendilerine bağlı olarak kalması hedeflenmektedir. Dolayısıyla Amerika, Suriye'deki nüfuzunun kökünden sökülüp atılmasından korktuğu için Suriye'deki yönetimin pürüzsüz siyasi ve barışçıl bir şekildeki geçişini arzulamaktadır.

Ey Allahuteala'nın İzniyle Raşidi Hilafet Dârı'nın Merkezi Olacak Olan Suriye'deki Muhlis Müslümanlar!

Allah'ın indirdiklerinden başkasıyla hükümler çıkaran, dahası yasamanın ve yönetimin sadece Allah'a ait olmasını engelleyen bu gibi yasama meclisleri seçimlerinin kutsallığını biliyorsunuz. Nitekim bu kutsallık, bu mücrim rejimle birlikte daha da güçlenmektedir... Yine Amerika'nın bu gibi sahte adımlarla, Suriye'de yeni bir yönetimi kurmaya çalıştığını da bildiğiniz gibi bu yeni yönetim rejiminin nasıl olacağının da farkındasınızdır! Dolayısıyla Hizb-ut Tahrir olarak bizler, Rabbinize karşı olan sorumluluğunuzu önünüze koyuyoruz ki O'ndan başkasına ibadet etmeyi ve O'na ortak koşmayı kabul etmeyesiniz. Ve yine dininize karşı olan sorumluluğunuzu önünüze koyuyoruz ki böylece yasama ve risalette ondan sapmayasınız. Ayrıca sizlerden, avucunuzun içini, rızayla beyat edeceğiniz ve İslam ile yönetmek üzere seçeceğiniz Raşid Hilafe'den başkasına vermemeye Allah Azze ve Celle'ye söz vermenizi talep ediyoruz. Raşidi Hilafet yönetimi gölgesindeki ümmet meclisi seçimlerinin, meşveret için kendilerini ciddiyetle hazırlamış takvalı, güvenilir ve adil olan, yöneticileri gözeten ve Allahu [Subhânehu ve Te'âla]'ya itaat ederek onları muhasebe eden kişilerin rekabet edeceği bir bayram mesabesinde olacağına söz veriyoruz. Ve biz, bu söylediklerimize Allah'ı şahit tutarız.

Ey Allahuteala'nın İzniyle Raşidi Hilafet Dârı'nın Merkezi Olacak Olan Suriye'deki Muhlis Subaylar!

Dininize nusret vermeniz ve ümmetinizi desteklemeniz yoluyla ümmetiniz sizden kurtuluş beklemektedir. O halde bu rejimi her yerinden kuşatınız, ona hiçbir kurtuluş ve çıkış yolu bırakmayınız, muhalif subayların yanı sıra hala görev yapan subaylarla birlikte hiç üzüntüye kapılmaksızın hasat elde etmek için bu rejimin çevresini saran ateşten bir kemer olup Hilafet'i kurmak için çalışan subayları organize ediniz. İyi biliniz ki; Hizb-ut Tahrir ile birlikte Hilafet kurulduğunda, değişim sadece bu mücrim rejime ulaşmayacak bilakis gece ve gündüzün ulaştığı her yere ulaşacağı gibi Allah'ın izniyle tüm dünyanın veçhini değiştirecektir. Nitekim Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], şöyle buyurmuştur:  إِنَّ اللَّهَ زَوَى لِي الأَرْضَ، فَرَأَيْتُ مَشَارِقَهَا وَمَغَارِبَهَا، وَإِنَّ أُمَّتِي سَيَبْلُغُ مُلْكُهَا مَا زُوِيَ لِي مِنْهَا "Muhakkak ki Allah, dünyayı benim için dürdü ve onun doğusunu ve batısını gördüm. Ve ümmetimin mülkü gördüğüm yerlere kadar ulaşacaktır." [Müttefikun Aleyh]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Yemen, Ümmetin Ayaklanması Konferansına Katılmıştır

Hizb-ut Tahrir, bu Mayıs ayının ilk Salı günü, Lübnan'ın Trablus şehrinde, ""Ümmetin Ayaklanması: Kürtaj Planları ve İslamî Projenin Kaçınılmazlığı" başlıklı küresel bir konferans düzenlemiştir. Nitekim Suriye, Tunus, Mısır, Yemen, Libya ve Ürdün topraklarında ayaklanmalara tanıklık eden vilayetlerdeki Hizb-ut Tahrir şebabının katıldığı konferansta Suriye'deki Şam ayaklanması ön planda yer almıştır.

Gün boyu süren konferans, Celil Alim Ata İbn-u Halil Ebû Raşta'nın kayıtlı konuşmasıyla başlamış olup konuşmada, tagutların ilişkisiyle ilgili bazı önemli ayrıntıları açıkladığı gibi aynı şekilde halk ayaklanmalarının, Allah, Resulü ve müminler için bilinçli, samimi ve ihlaslı olması gerektiğini açıklamıştır...

Konferans üç bölümü kapsamıştır; Birinci bölüm, "Arap Dünyasındaki Ayaklanmaların Sebebi, Vakıası ve Beklentileri" başlığı altında olmuş ve şu hususları içermiştir: Şam ayaklanması, ayaklanmaların anasıdır. Halklar neden ayaklanmışlardır? Ayaklanmaların patlak vermesinin nedenleri, Arap dünyasındaki ayaklanmaların başarıları ve beklentileri ve ayaklanmanın kaybolmuş programları. İkinci bölüme gelince; "Kürtaj Planları ve Ayaklanmanın Gidişatının Çarpıtılması" başlığı altında olmuş ve şu hususları içermiştir: Batı ile yöneticilerin, ayaklanmalarla nasıl muamelede bulundukları? Ayaklanmanın kapıp kaçırılma girişimleri, İslam yönetiminde azınlıklar, Mısır'daki ayaklanmanın geleceği, sivil devlete ve uluslararası korumaya çağırmanın siyasî intihar olduğu. Üçüncü bölüme gelince; ""Hilafet'in" Olduğu İslamî Projenin Kaçınılmazlığı" başlığı altında olmuş ve şu iki hususu içermiştir: Ayaklanmalar ve Batılı hegemonyada oluşturduğu kırılmalar ve azim Hilafet projesi. Ayrıca sonunda, tüm eksenlerin kartları tartışılmış ve müdahaleler iletilmiştir.

Konferans konuşmalarında;  ayaklanmaların; adaletin ikame edilmesi ve Hilafet Devleti'ni yıkmasının ve İslam ülkelerini işgal etmesinin ardından onları yönetime taşıyan ve İslam ile yönetimin olmaması için onları kendi rejimiyle hükmedilir hale getiren Batı'ya dayanan mevcut iktidar rejimlerinin uyguladıkları zulmün ortadan kaldırılması şeklindeki istenen hedefe ulaşamadığı ve bu rejimlerin, hala nasıl hakiki olmayan şeklî bir değişimi gerçekleştirmek için ayaklanmayı sarmalamaya çalıştıkları ifade edilmiştir.

Yemen Vilayeti'nin konuşmasını, "Batı İle Yöneticilerin, Ayaklanmalarla Nasıl Muamelede Bulundukları?"  başlığı altında Hizb-ut Tahrir / Yemen Vilayeti Medya Bürosu Başkanı Mühendis Şefik Hamîs yapmış ve konuşmada; ayaklanmaların karşısında duran yöneticilerin; insanlara karşı kötü bir şekilde güvenlik yumruğunu kullandıkları gibi bununla birlikte tahtlarını korumak için insanların hayatlarını önemsemediklerine, kendi isteklerini onaylamayan medyaya sert bir şekilde saldırdıklarına, insanları iktidar koltuklarından inmeleri çağrısında bulunmaktan vazgeçirmek için havuç-sopa konuşması yaptıklarına, onların Batı'ya Yahudi varlığının güvenliğinin bekçileri olduklarını açıkladıklarına, onların iktidar koltuğundan devrilmelerinin Yahudilerin varlığını tehlikeye düşüreceğine ve akıbetlerinin de Batının terk ettikleri ve tarihin çöplüğüne attıklarının arasına katılmaları şeklinde olacağına değinmiştir. Ayrıca Batılı ülkelerin nasıl iki guruba ayrıldıklarına değinmiştir ki; Amerika, Tunus, Libya ve Yemen'de bir değişimin olmasını isterken bunu, şu ana kadar siyasî nüfuzunu koruduğu Mısır ve Suriye'de istememektedir... Avrupa Birliği'ne dayanmış olan İngiltere ise Tunus, Libya ve Yemen'deki siyasî nüfuzunun devam etmesi için çalışmakta ve Mısır ve Suriye'de de bir değişimin olmasını istemektedir.

Kapitalist ideolojisi ve hadaratına sahip olan Batılı ülkeler, İslam ideolojisi ile hadaratının karşısında çöküşün eşiğinde olduklarının farkındadırlar. Ancak kapitalist Batı'nın lideri Amerika, hala inat etmekte, planlar çizmekte ve sonunda kayıp vermeden okyanus ötesine geri dönmesini kolaylaştırması amacıyla gelecek olan Hilafet Devleti ile gerçekleşecek çatışmada Avrupa'nın kendisi için koruyucu bir kalkan olmasına dönük stratejiler geliştirmektedir.

Amerika, ümmetin ayaklanmasının gölgesinde İslam ümmetinin, Hilafet'in yeniden geri dönüşünü ve Hilafet Devleti'nin kurulması yoluyla İslamî hayatı yeniden başlatmak için Hilafet Devleti'nin yıkıldığı noktaya geri dönmesinden korkmakta, ayaklanmanın kürtaj edilmesi ve İslam ümmetinin "Hilafet'in" olduğu İslamî projeye ulaşması yoluyla gerçek bir değişimden mahrum bırakılması için çalışmaktadır.

Hakeza artık İslam ümmeti için gerekli olan sahne ve pozisyon açık bir hale gelmiştir ki buda; gerçek değişimin, mevcut iktidar rejimlerinin ciltlerinin değişmesiyle yetinilmeyip tamamen ortadan kaldırılması, İslam ile hükmetmesi için "Hilafet'in" olduğu İslam'daki yönetim sisteminin tatbik konumuna getirilmesi, onun İslam'ın rayesinin altında birleştirilmesi, düşmanların tuzaklarının ve komplolarının ondan uzaklaştırılması ve doksan yıl boyunca uluslararası siyasî sahnede görünmeyen hayır meşalesinin taşınmasıdır.

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- General Keyâni, Hizb-ut Tahrir'in Pakistan'daki Resmî Sözcüsü Nâvid Butt'u Kaçırması İçin Baltacılarını Göndermekle Gerçek İflasını Teyit Etmiştir

Bugün Cuma namazından önce gizli servisten sivil elbise giyinmiş bir gurup gelerek Hizb-ut Tahrir'in Resmî Sözcüsü Nâvid Butt'u, çocuklarıyla birlikte okuldan dönerken küçük çocuklarının önünden kaçırmışlar, onu gizli servisin cipine koymuşlar ve çocuklarını tek başına sokakta bırakmışlardır. Dolayısıyla bu, General Keyâni'nin birimlerinin Hizb-ut Tahrir üyelerine dönük gerçekleştirdiği son kaçırmadır. Keyâni'ye hizmet eden bu birimler, sanki onun tahtını koruyan özel koruması gibidirler. Nitekim Keyâni'nin, kendisinin bir Amerikan ajanı olduğunu ifşa etmeye devam eden Hizb-ut Tahrir'e cevap olarak kendisini savunabileceği tek uygulamalar, bu kaçırmalardır. Zira hizib bunu, Raymond Davis meselesi, Amerika'nın Abbottabad'a saldırısı, muhlis subayların Amerika ile olan işbirliğini sorgulamalarından dolayı Pakistan Silahlı Kuvvetleri'nden çıkarılması, NATO'nun Selale üssüne saldırması, Afganistan'daki işgalci güçler için NATO tedarik hatlarının yeniden açılması ve "normalleşme" gerekçesi altında Hindistan'ı razı etmek için Schan üssündeki askerlerin kanlarından feragat edilmesi yoluyla bir çok kez kanıtlamıştır.

Keyâni gibi tagutlar muhasebe edildiklerinde dış odakların "komplocusu" şeklinde tek bir kelimeyle nitelendirilmelidirler. Bu arada bütün herkes onların, yabancı eşyalar olduklarını, gecelerini ve gündüzlerini Allah'a, Resulüne ve müminlere savaş açmaları için kendilerine emredip nehyeden kafirlerle birlikte geçirdiklerini ve sömürgeci kafirlerin çıkarlarına hizmet ettiklerini de bilmektedirler.

Keyâni ve İslam dünyasının dört bir tarafındaki Müslümanların diğer hain yöneticileri çok iyi bilsinler ki; ümmeti İslam'ı ve Hilafet Devleti'nin olduğu devletini kurmaya dönük çalışmaktan vazgeçirmeye muktedir olamayacaklardır. Zira yeryüzünün dört bir köşesindeki ümmet, artık işine azmetmiş ve İslam yolunda tagutların karşısında durmuş ve hiçbir tembellik yada korku onu bundan vazgeçiremeyecektir.

Hizb-ut Tahrir, Pakistan Silahlı Kuvvetleri içerisindeki güç ve kuvvet ehlinden olan nusret ehlini, sömürgeci kafirlere değil de Allah'a, Resulüne ve müminlere olan dostluklarını ilan etmeye ve onların kurtuluş için olan mübarek savaşlarında ümmetin yanında yer almadıklarını açıklamaya davet etmektedir. Zira gözlerini Batı başkentlerine diken siyasî ve askerî liderlikteki hainler, boyunlarınıza tahakküm etmeye devam edecekler ve ardından da ümmet, alt üst olmaya ve düşmanlarının elinde bir olay olarak kalmaya devam edecektir.

Hizb-ut Tahrir sizleri, Batı'nın sizin için kurduğu tuzaklarına düşmemeye, bilakis Allahu [Subhânehu ve Te'âla]'ya tevekkül etmeye ve O'nun rızasını talep etmeye davet etmektedir.

Şuanda vakit, Hilafet Devleti'ni kurması için Hizb-ut Tahrir'e nusret verme vaktidir. Zira hainlerin ellerini ümmetin üzerinden çekecek ve cürümlerinden dolayı onları cezalandıracak olan bizzat Hilafet Devleti'dir. Nitekim Allahuteala, şöyle buyurmaktadır:

وَلاَ تَحْسَبَنَّ اللَّهَ غَافِلاً عَمَّا يَعْمَلُ الظَّالِمُونَ إِنَّمَا يُؤَخِّرُهُمْ لِيَوْمٍ تَشْخَصُ فِيهِ الأَبْصَارُ * مُهْطِعِينَ مُقْنِعِي رُءُوسِهِمْ لاَ يَرْتَدُّ إِلَيْهِمْ طَرْفُهُمْ وَأَفْئِدَتُهُمْ هَوَاءٌ "Sakın, Allah'ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma! Ancak Allah, onları (cezalandırmayı), korkudan gözlerin dışarı fırlayacağı bir güne erteliyor. (O gün) zihinleri bomboş olarak, kendilerine bile dönüp bakamaz durumda ve gözleri göğe dikilmiş bir vaziyette koşarlar..." [İbrâhîm 42-43]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir Üyesi Habibullah Selim'in Kaçırılmasına Karşı Ülkede Geniş Çaplı Gösteriler Düzenlenmiştir

Hizb-ut Tahrir şebabı bugün, Karaçi, Ravalpindi, İslamabad ve Peşaver'de hizbin üyesi Habibullah Selim'in kaçırılmasına karşı bir protesto gösterisi düzenlemiştir. Nitekim göstericiler üzerinde, "Hizb-ut Tahrir'in Üyesi Habibullah'ın Kaçırılması, Hilafet'in Kurulmasını Durduramayacaktır", "Devletin, Hilafet İçin Çalışanları Kaçırması Allah'a ve Resulüne Savaş Açılması Mesabesindedir" ve "Siyasî ve Askerî Liderlikteki Amerikan Ajanları, Hilafet'e Davet Edenlere Zulmetmektedirler" yazılı pankartlar taşımışlardır.

Göstericiler, Habibullah'ın derhal serbest bırakılmasını talep ettikleri gibi protestocular da Hizb-ut Tahrir üyesinin bu hain yöneticiler tarafından Karaçi'den kaçırılmasının, Hizb-ut Tahrir'in popülaritesinin ve ümmet içinde Hilafet'e davetin artmasının akabinde gerçekleşen korkakça bir eylem olduğunu söylemişlerdir. Ayrıca Göstericiler, bu talihsiz eylemlerin, Allahu [Subhânehu ve Te'âla]'nın yardımıyla Hizb-ut Tahrir'i korkutamayacağını ve Hizb-ut Tahrir'in, Orta Asya ve Arap Dünyasındaki yöneticilerin kendisine yönelik vahşetlerine rağmen geçtiğimiz on yıllar boyunca barışçıl siyasî faaliyetlerine davam ettiğini vurgulamışlarıdır. Bunun yanı sıra göstericiler; güvenlik birimi subaylarından, Hilafet'in kurulmasını durdurmak için tüm güçleriyle çalışan siyasî ve askerî liderlikteki hainlerin isteklerini yerine getirmek için ahiretlerini harap etmemelerini talep etmişlerdir.

Hizb-ut Tahrir, İslam dünyasının kandili ve küresel bir güç olsun diye Pakistan'da Hilafet Devleti'ni kurmak için Nebi Muhammed [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in metodunu benimsemiştir. Bunun aksine siyasî ve askerî liderlikteki hainler, Raymond Davis gibi olan katilleri serbest bırakmaktalar ve Sıddîka Afiyet'te yaptıkları gibi namuslarımızı kafirlere teslim ettikleri gibi masum sivilleri katletmesi için insansız uçakların saldırılarına yardım etmek ve ülkenin dört bir tarafında patlamalar ve suikastlar düzenleyen CIA ve Blackwater gibi terörist örgütlerin ajanlarına vizeler vermek yoluyla ülkenin egemenliğinden feragat etmektedirler.

Yine göstericiler, Silahlı Kuvvetler içerisindeki muhlis subaylardan, bu hain yöneticilerden ve Amerika'nın egemenliğinden kurtulmak amacıyla Hilafet'i kurması için Hizb-ut Tahrir'e nusret vermelerini talep etmişlerdir. Gösterilerin sonunda protestocular, Hilafet'i kurmaya dönük mücadeleyi sürdürmeye kararlı olduklarını açıklamışlar ve "Ümmetin Vahdeti Hilafet'tir" ve "Ümmet, İslamî Hilafet'i İstiyor" sloganları atarak barışçıl bir şekilde dağılmışlardır.

Not: 12 Nisan 2012'de hükümet birimlerinin bazı unsurları polis kuvvetlerinin yardımıyla Hizb-ut Tahrir üyesi Habibullah'ı, Karaçi kentinde bulunan evinden kaçırmışlardır. Habibullah Selim, basın organları ve siyasî çevreler arasında tanınmış olan siyasî bir iş adamıdır. Nitekim hükümet birimlerinin unsurları geçen yıl polisle birlikte onun evine baskın düzenlemişler ve iki bilgisayarını çalmışlardı. Bu defa Habibullah'ı evinde bulamayınca eşini ve çocuklarını, vahim sonuçlarla tehdit etmişlerdir.

Devamını oku...

Devletin Yakıtları Desteklediği [Sübvanse Ettiği], Tamamen Yalan ve Saptırmadır

  • Kategori Sudan
  •   |  

Maliye Bakanı Ali Mahmud, 30.04.2012 pazartesi günü, yakıtlardan desteğin kaldırılmasına dönük 2013 yılında başlayacak olan plan hakkında İMF misyonu ile görüşeceğini açıklamıştır. Bu ise Ulusal Konseyin yönlendirmesiyle olmaktadır. Nitekim Bakan, desteğin kaldırılmasına dönük birçok gerekçelerden bahsetmiş ve şöyle demiştir: "Yakıtların desteklenmesi meselesinin, devletin genel bütçesine ağır maliyeti olmakta ve bu desteğin varlıklı bölümlere gitmesinin yanı sıra yakıtların büyük bir oranı da civar ülkelere kaçırılmaktadır." Bunun yanında İMF misyonu başkanı Sayın Roper Gelinham da bu meselenin etüt edildiğini ve bir buçuk ay içinde konuyla ilgili bir rapor verileceğini açıklamıştır. [01.05.2012 / Ahbar el-Yevm Gazetesi]

(İddia edilen) bu desteğin hakikatini öğrenmek için Enerji Komitesi Başkanı Mahmud Yusuf'un Sudan Parlamentosu'nda yaptığı açıklamalara dönüyoruz. Nitekim şu ifadelerin geçtiği bu açıklamaları, es-Sahafe Gazetesi 15.11.2011 tarihindeki (6571.) sayısında aktarmıştır: "Hükümet, petrol türevlerini uluslararası fiyatla satın almakta ve bunları, varili 49 dolara eş değer olan desteklenmiş fiyatla satmaktadır." Şu manzara iyi anlaşılmalıdır; Güneyi'nden ayrılmasının ardından şu anda Sudan, günlük olarak (118) bin varil petrol üretmekte olup yerel tüketim için günlük yeterli olan miktar ise (100) bin varildir. Yani hükümetin, yerel rafinerilere 49 dolara sattığı bu petrol, küresel pazarların değil bu ülkenin ürettiği petrol olup bir varilin üretim maliyeti 6 ila 14 dolar arasında değişmektedir. Zira Kanada Şirketi Talisman, 1998 yılındaki petrol üretiminin başında, bir varil petrolün Port Sudan'a varıncaya kadarki maliyetinin 14 dolara ulaştığını açıklamıştır.

Tüm bunlardan, (iddia edilen) bu desteğin olmadığı bilakis bunun tamamen yalan ve saptırma olduğu sonucuna ulaşıyoruz. Zira devlet, bir varil petrolü 6 ila 14 dolar arasında değişen maliyetlerle çıkarmakta ve rafineriye bunu 49 dolara satmaktadır. Yani kat be kat kar edilmekte dahası şu anda devlet planında, petrolü rafinerilere uluslararası fiyatla satmak için önümüzdeki yılın başında (iddia edilen) desteği kaldırmayı arzulamaktadır. Yani devletin, şeran haram olmasının yanı sıra Allah ve Resulü [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'e açılmış bir savaş olması itibarıyla alınması hususunda defalarca uyardığımız faizli borçların faizlerini ödemesini sürdürmesini arzulayan İMF'nin "reçetesi" uygulanarak korkunç karların elde edilmesi için bir varil petrol, 100 küsur dolar olacaktır. [19.02.2012 / es-Sahafe Gazetesi]

Yakıtlardan (iddia edilen) desteğin kaldırılması olarak adlandırılan bu politika, İMF'nin "reçetesinin" temel unsurlarından biridir. Nitekim bu hükümet, özellikle Güneyi'nden ayrılmasının ardından Sudan'daki ekonomik sorunların kötüleşmesiyle eş zamanlı olarak bu Arap Baharı atmosferinde insanların öfkesinden korktuğundan bu politikanın uygulanmasını kararsız bir şekilde sürdürmektedir. Ancak bu hükümet, cihadı, şehadeti ve İslam topraklarının düşmandan kurtulmasını arzulayan insanların Silahlı Kuvvetleri'nin etrafına sarılmasını istismar ederek yakıtlardan (iddia edilen) desteğin kaldırılması olarak adlandırılan planının uygulanmasının yürütülmesi için cesaret edip bir takvim açıklamıştır. Zira hükümet, özellikle yoksul insanlar olmak üzere ileride insanların şuandakinden daha çok acısını ve sıkıntısını artıracak olan bu şeytanî planının açıklanması için uygun bir durumu hayal etmiştir. Dolayısıyla yakıtlardaki bu artış, ileride mal ve hizmet tüketen yoksulların ve mahrumların da başına gelecektir. Ayrıca otobüs filosu yada kamyon sahipleri, ileride bu artışı tüketicinin ödediği taşıma hizmeti fiyatına da yansıtacaklardır!!

Ey Sudan Halkı!

Müslüman, ister hakim isterse de mahkum olsun bütün fiillerinde şeri hükümlerle mukayyettir. Dolayısıyla Allah'ın bir kulu olması vasfıyla onun fiillerinden herhangi bir fiilinin, Şari Subhânehu ve Te'âla'nın hitabında gelenlerin, yani şeri hükmün dışında olması helal değildir. Zira Subhânuhu, şöyle buyurmuştur:

وَمَا آتَاكُمُ الرَّسُولُ فَخُذُوهُ وَمَا نَهَاكُمْ عَنْهُ فَانتَهُوا "Resul size neyi getirdiyse onu alın, neyi yasakladıysa ondan kaçının." [el-Haşr 7]

Ve Sallallahu Aleyhi ve Sellem, şöyle buyurmuştur:

مَنْ عَمِلَ عَمَلاً لَيْسَ عَلَيْهِ أَمْرُنَا فَهُوَ رَدٌّ "Her kim üzerinde emrimiz olmayan bir amel işlerse o reddedilir."

Dolayısıyla şeri hükümle mukayyet olmak, İslam akidesinin gerekliliklerindendir. Buda Allahuteala'nın şu kavlinden dolayıdır:

فَلاَ وَرَبِّكَ لاَ يُؤْمِنُونَ حَتَّى يُحَكِّمُوكَ فِيمَا شَجَرَ بَيْنَهُمْ "Hayır! Rabbine ant olsun ki onlar aralarında çıkan anlaşmazlıklarda Seni hakem kılmadıkları sürece iman etmiş olmazlar." [en-Nîsa 65]

Peki petrol mülkiyetinin şeri hükmü nedir? O, ferdî bir mülkiyet midir yoksa devlet mülkiyeti midir yoksa kamu mülkiyeti midir?

Şeri olarak petrol, devlet ve ferdî bir mülkiyet değil kamu mülkiyeti sayılmaktadır. Kamu mülkiyeti ise Şari'nin cemaatin aynî kullanımındaki ortaklığına izin verdiği şeydir. Buda devletin gözetimine bakmaksızın malın doğasında ve sıfatında sabit olmaktadır. Dolayısıyla malın vakıasına bakılır. Dolayısıyla da petrolün durumu, miktarı sınırlı olmayan bir maden olmasıdır. Bu nedenle o, kamu mülkiyeti olup onun devletin, fertlerin ve şirketlerin mülkü olması caiz değildir. Buda Ebyad İbn-u Hammal'ın şu rivayetinden dolayıdır:

فاستقطعه الملح، فقطع له. فلما أن ولّى قال رجل من المجلس: أتدري ما قطعت له؟ إنما قطعت له الماء العد. قال فانتزعه منه "O, Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'i ziyaret ederek yerini belirttiği bir tuz madeninin kendisine ikta edilmesini istedi. Allah'ın Resulü de bu tuz madenini ona ikta etti. Tam oradan ayrılacağı sırada meclisteki bir adam dedi ki: "Ona ne ikta ettiğinizi biliyor musunuz? Ona kesilmez bir suyu ikta ettiniz. Bunun üzerine Ebyad: Bundan vazgeçtiğini söyledi." [الماء العِدُّ] el-Mâ'ul Iddu, tükenmeyen su demektir. Zira tuz, tükenmemesinden dolayı kesilmeyen suya benzetilmiştir. Dolayısıyla bu hadis, Resul [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in tuz dağını Ebyad İbn-u Hammal'a ikta ettiğine delalet etmektedir. Buda tuz madeninin ikta edilmesinin caiz olduğuna delalet etmektedir. Ancak onun tükenmeyen daimi bir maden olduğunu öğrendiğinde onu ikta etmekten vazgeçmiş, onu geri almış ve cemaatin mülkiyeti olmasından dolayı da onu ferdin mülk edinmesini yasaklamıştır. Nitekim Ebu Ubeyd şöyle demiştir: "Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in, Ebyad İbn-u el-Hammal el-Maribi'ye, Marib'deki tuzu ikta etmesi ve ardından onu ondan geri almasına gelince; o, Ebyad'ın canlandırıp imar ettiği ölü bir araziyi ikta etmişti. Ancak Nebi [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], onun pınar ve kuyu suyu gibi tükenmeyen bir maddesi olan bitmez tükenmez bir su olduğunu görünce onu ondan geri aldı. Çünkü tüm insanların mera, su ve ateşte ortak olması Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in bir sünnetidir. Dolayısıyla insanların dışında tek başına sahiplenmesi için onu bir adama ait kılmayı istemedi." Dolayısıyla tuz, madenlerden olmaktadır. Zira Resul [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in, onu Ebyad'a ikta etmekten vazgeçmesi, tükenmeyen bir tuz olmasının değil tükenmeyen bütün madenlerin ferdî mülkiyet olmadığına dair şeri bir illet sayılır. Dolayısıyla hadis, ister tuz isterse de herhangi başka bir maden olsun illet gerçekleştiği sürece sadece tuzla değil madenlerle ilgilidir. Yani petrolle ilgili şeri hüküm, onun kamu mülkiyeti olmasıdır. İslam'da ise kamu mülkiyetinin gelirleri; ister demir ve bakır gibi katı madenler olsunlar ister petrol gibi akıcı olsunlar isterse de doğalgaz ve benzerleri gibi gazlı olsunlar gerçek maliyetleri düşüldükten sonra -aynî yada hizmet olarak- ümmete dağıtılır ve devletin yada fertlerin yada şirketlerin bunları mülk edinmeleri caiz değildir.

Ey Sudan'daki Yöneticiler!

Yirmi üç sene sıska bir şekilde iktidarı yürüttünüz, Allahu [Subhânehu ve Te'âla]'nın metodu dışında yürüdünüz ve sözde uluslararası örgütler aracılığıyla düşmanların kapılarında çözümler dilendiniz. Halbuki sadece kaybınızı artıran bu çözümler sizleri krizden krize sürüklemiştir. أَوَلا يَرَوْنَ أَنَّهُمْ يُفْتَنُونَ فِي كُلِّ عَامٍ مَرَّةً أَوْ مَرَّتَيْنِ ثُمَّ لا يَتُوبُونَ وَلا هُمْ يَذَّكَّرُونَ "Onlar, her yıl bir veya iki kez (çeşitli belâlarla) imtihan edildiklerini görmüyorlar mı? Sonra da ne tevbe ediyorlar ne de ibret alıyorlar." [Tevbe 126] Ve sizler her defasında sorunların çözümlerini, Amerikan Başkanlığı Elçisi'nin veya İMF'nin veya da Şeytan'ın benzeri vesveselerinin yanında hayal ettiniz. Kendi ellerinizle ülkeyi parçaladınız. Nitekim Sudan'ın bir hazinesi ve gizli servetleri olan Güney ayrıldı. Böylece kafir Batı'nın iştihanı kabarttınız. Dolayısıyla her taraftan seğirtip koşarak geldiler ve gözlerini Darfur'a, Mavi Nil'e, Güney ve Doğu Kardufan' diktiler. Ardından sizler bununla da yetinmediniz, dahası bu cürümlerin tüm faturasını bu ümmete ödetmek istediniz. Peki artık kalplerinizin Allah'ın hak olarak indirdiği zikriyle titremesinin ve hiç aldırış etmediğiniz günahınızdan dönmenizin zamanı gelmedi mi?!

Ey Sudan'daki Güç ve Kuvvet Ehli!

Artık bu karanlığın sona ermesinin ve bu zincirin kırılmasının zamanı gelmiştir. Daha ne zamana kadar kılınızı kıpırdatmadan sessiz kalmaya devam edeceksiniz. Zira sizler, Allah'ın şeriatının uygulanmayıp onun rayesinin dalgalanmadığını, bilakis tagutların şeriatının şanının yükselip binlerce bayrağının dalgalandığını biliyorsunuz! Ayrıca birliği için yemin ettiğiniz ve topraklarını tertemiz kanlarınızla suladığınız ülkenizin, Allah'a, Resulüne ve müminlere hıyanet edenlerin kalemleriyle imzalanarak kenarlarından kırpıldığını da biliyorsunuz. O zaman tüm bunları ve Resul [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in ümmetine sert davranan zırar yöneticileri gördüğünüz halde nasıl dininize ve akidenize nusret vermezsiniz?! Zira Resul [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], şöyle buyurmuştur:

اَللَّهُمَّ مَنْ وُلِيَ مِنْ أَمْرِ أُمَّتِي شَيْئًا فَشَقَّ عَلَيْهِمْ فَشُقَّ عَلَيْهِ، وَمَنْ وُلِيَ مِنْ أَمْرِ أُمَّتِي شَيْئًا فَرَفَقَ بِهِمْ فَأَرْفِقْ بِهِ "Allahım, her kim ümmetimin işlerinden bir şeye (yönetime) vekil kılınır da onlara sert davranırsa, Sen de ona sert davran. Her kim de ümmetimin işlerinden bir şeye (yönetime) vekil kılınır da onlara yumuşak davranırsa, Sen de ona yumuşak davran."

Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti olarak bizler sizlere deriz ki; şüphesiz Nübüvvet Minhacı Üzere Raşidi Hilafet'in doğacağı ve şirk ve nifak karanlığının yok olacağı şafak vakti elbette çok yakındır. O halde onun için çalışanlardan, onun muhlis askerlerinden ve ona nusret verenlerden olunuz. Zira ona şahit olanlar nusret verinler gibi olmayacaktır.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لاَ تَخُونُوا اللَّهَ وَالرَّسُولَ وَتَخُونُوا أَمَانَاتِكُمْ وَأَنْتُمْ تَعْلَمُونَ "Ey iman edenler! Allah'a ve rasule hainlik etmeyin; (sonra) bile bile kendi emanetlerinize hainlik etmiş olursunuz." [el-Enfâl 27]

Devamını oku...

Hizb-ut Tahrir Pakistan Resmi Sözcüsü Naveed Butt kaçırıldı

  • Kategori Pakistan
  •   |  

General Keyani yönetimi Pakistan’daki çetelerini göndererek Naveed Butt’u kaçırması hukukunun iflas ettiğini teyid etmektedir.

Cuma namazından önce Özel Tim ekibi Hizb-ut Tahrir’in Pakistan Resmi Sözcüsü Naveed Butt’u okuldan dönen çocuklarının gözleri önünde kaçırdı.

Naveed Butt’u yardımcısı Shahzad Shaikh yapmış olduğu açıklamada “Pakistan Devlet Başkanı General Keyani, Hizb-ut Tahrir’in Pakistan'daki Ekonomik Sorunların Tek Çözümü Olan İslam'ın Ekonomik Sistemi” hakkında İslamabad, Lahor, Karaçi ve Peşaver'de peş peşe düzenlemiş olduğu konferans ve gösterilerin peşi sıra fikri, siyasi ve hukuki açıdan mücadele edemeyince Naveed Butt’u kaçırma yolu seçmiştir.”

Shahzad Shaikh daha öncede yapmış olduğu açıklamada Naveed Butt’u kaçırılması öncesin de birçok baskınların yapılarak başka üyelerinin de kaçırıldığını duyurmuştu: “İslamabad ve Lahor'da Hizb-ut Tahrir'in dersine yapılan baskının ve kırk küsur üyenin tutuklanmasının ardından hükümet birimleri, Hizb-ut Tahrir'e dönük hedeflerini ülkenin dört bir tarafında sürdürmektedirler. Zira bu birimler, iki hafta önce Hizb-ut Tahrir üyesi Habibullah'ı Karaçi'deki evinde ailesinin önünden kaçırmışlardır ve hala da nerede olduğu bilinmemektedir. Ayrıca bu baltacılar, onun cep telefonu ile bilgisayarını da almışlardır. Bizim kaynaklara göre Habibullah, gizli işkence için bir hücreye atılmıştır. Hükümetin birimleri, geçen Cuma Hizb-ut Tahrir üyesi Üstad İrfan'ı Peşaver'de tutuklamışlar ve ona karşı terör suçu isnat etmişlerdir. Nitekim Terörle Mücadele Yargıcı polise, Üstad İrfan'ı iki gün gözaltında tutmasını emretmiştir.”

Shaikh: “Hizb-ut Tahrir, Raymond Davis meselesi, Amerika’nın Abad abad üzerine operasyonu, Nato kuvvetlerinin Selale üssüne gerçekleştirdikleri saldırısı, işgal güçlerinin Afganistan’a lojistik destek sağladıkları güzergahı tekrar açması ve ilişkileri normalleştirme adı altında Hindistan’ı razı etmek için Şetşan üssünde katledilen askerlerin kanlarından ödün vermesi gibi konularda yapmış olduğu ihanetlerini ifşa etmesi bu konulardaki Hizb-ut Tahrir’in yapmış olduğu çalışmalar kaçırma eylemlerinde etkili olmuştur” dedi.

naveed-butt-lahore-demo

009

004

Hizb-ut Tahrir’in Pakistan Resmi Sözcüsü Naveed Butt'un kaçırılması ile alakalı Pakistan ve İngiltere'de yapılan basın açıklamaları

 

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER