Perşembe, 05 Recep 1447 | 2025/12/25
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Ey Müslümanlar! Hak Kelimeyi İzhar Etmek İçin Hizb-ut Tahrir İle Birlikte Ayağa Kalkın!

  • Kategori Tacikistan
  •   |  

Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], şöyle buyurmaktadır:

أَفْضَلُ الْجِهَادِ كَلِمَةُ حَقٍّ عِنْدَ سُلْطَانٍ جَائِرٍ "Cihadın en üstünü, zalim sultanın yanında hak sözü söylemektir."

Ve şöyle buyurmaktadır:

سَيِّدُ الشُّهَدَاءِ حَمْزَةُ بْنُ عَبْدِ الْمُطَّلِبِ، وَرَجُلٌ قَامَ إِلَى إِمَامٍ جَائِرٍ فَأَمَرَهُ وَنَهَاهُ فَقَتَلَهُ "Şehitlerin efendisi Hamza İbn-u Abdulmuttalib'tir ve zalim yöneticiye karşı çıkıp ona (marufu) emreden ve onu (münkerden) nehyeden ve (bunun için) katledilen kimsedir." "Hak söz" ise kafir ve zalim yöneticiler ile zalim rejimlerinin devrilmesi için konuşmak ve çalışmaktır. Bugünkü "hak söz" de İslam'ın, akide ve hükümler olarak yeniden toplum hayatında ikame edilmesi için açıkça davette bulunmaktır. Bu ise ancak Raşidi Hilafet'in kurulması ve adil bir Halife'nin nasbedilmesiyle gerçekleşecektir. Çünkü diğer ideolojilerin zulmü ve fesadı artık ortaya çıkmıştır. Nitekim İslam ülkeleri de dahil tüm dünya şiddetli krizlere maruz kalmış olup bu krizlerden kurtulmanın yollarını aramaktadırlar. Dolayısıyla gerek Raşidi Hilafet'in kurulması gerekse de adil bir Halife'nin nasbedilmesi tüm Müslümanların üzerine farz olup bu, Müslümanların hem dünyalarının izzetini hem de ahiretlerinin saadetini garantileyecek olan bir meseledir. Ayrıca tüm dünyanın sorunlarını dakik bir şekilde çözecek olmasının yanı sıra tüm insanların güvenliğini ve huzurunu garantileyecek olan da budur. Nitekim Allahuteala, şöyle buyurmaktadır:

وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلا رَحْمَةً لِّلْعَالَمِينَ "Biz seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik." [el-Enbiya 107]

Ve şöyle buyurmaktadır:

فَمَنِ اتَّبَعَ هُدَايَ فَلا يَضِلُّ وَلَا يَشْقَى* وَمَنْ أَعْرَضَ عَنْ ذِكْرِي فَإِنَّ لَهُ مَعِيشَةً ضَنْكًا وَنَحْشُرُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ أَعْمَى "Her kim Benim hidayetime tabi olursa o sapmaz ve bedbaht olmaz Her kim de zikrimden yüz çevirirse, şüphesiz onun sıkıntılı bir hayatı olur ve biz onu kıyamet günü de kör olarak haşrederiz" [Tâha 123 124]

Hizb-ut Tahrir, 1953 yılından bu yana Raşidi Hilafet Devleti'ni kurmak yoluyla İslamî hayatı yeniden başlatmaya davet etmeye başlamış olup hizb, uzun ve sert bir yoldan geçmiş, fırtınalı rüzgarlar ve şiddetli zorluklarla karşı karşıya kalmış ve çok büyük fedakarlıklar göstermesinin yanı sıra birçokta şehitler vermiştir. Ancak Allah'a hamd olsun hizbin açığa vurduğu ve kendisi için çalıştığı hak söz meyvesini vermiş ve Allah'ın izniyle artık onu hasat etmenin vakti gelmiştir. Nitekim bizler de hızla Allah'ın nusretini, Raşidi Hilafet'i ve adil bir Halife'yi beklemekteyiz. Zira işler, insanlar önünde açık bir hale gelmiş olup İslam ümmeti de kalkınmaya doğru yönelmekte ve artık dostunu ve düşmanını bilmektedir. Aha işte Avrupa ve Amerika'daki kafir Batı, Suriye ve Çin ile işbirliği yaparak ümmeti bu eğiliminden geri döndürmek ve onu İslam Nizamı ile Raşidi Hilafet'in kurulmasından başka bir yöne uzaklaştırmak için tüm güçlerini ve tuzaklarını kullanmaya aşırı hırs göstermektedirler. Zira onlar, Nübüvvet Minhacı Üzere Raşidi Hilafet'in kurulmasını önleyen bütün şartlara rıza gösterdikleri gibi Müslüman Kardeşlerin yönetime gelmesine bile rıza göstermektedirler. Ayrıca (Taliban)'a da ismen İslam Devleti olan ancak İslam akidesine dayalı olmayan bir yönetim vermişlerdir. Ancak bizler, Nübüvvet Minhacı Üzere Hilafet'in kurulmasını önlemeyeceklerinin yakinen farkındayız. Aynı şekilde onlar da bunun farkındadırlar. Ancak onlar, gerek bu anı gerekse de Hilafet Devleti'nin kurulması anını geciktirmek için çalışmaktadırlar.

Bugün İslam ümmeti, bir buçuk milyar küsur Müslüman olup o, tek bir vücut gibi tek bir ümmettir. Dolayısıyla gerçek siyasî bir kalkınma ve bilinç olduğu sürece de bu vücudun bir parçası yada parçaları harekete geçecek ve buda kesinlikle bütün ümmete ulaşacaktır. İşte bu ümmetin ayrılmayan bir parçası olan Tacikistan Müslümanları da aynı şekilde Allah'ın fazileti ve yardımıyla zalim diktatörün ve mücrim dalkavuklarının zulmüne ve zalimliklerine karşı itiraz seslerini yükseltmeye başlamışlardır. Dolayısıyla Tacikistan halkının öfkesi, Allah'ın izniyle bu zalim hükümeti tarihin çöplüğüne fırlatacaktır. Zira bu rejimin, insanların sorunlarını çözmekten aciz olduğu, iğrenç bir şekilde İslam'a ve Müslümanlara saldırdığı ve sadece kendi makamı ile şahsî çıkarlarına önem verir olduğu uzan zamandan bu yana toplumun tüm kesim ve tabakaları tarafından açık bir hale gelmiştir. Nitekim çıkarılan tüm kanunlar ve kararlar, yine yukarıda söylenenleri doğrulamaktadır: Mesela peçenin (başörtü ile şeri elbiselerin) yasaklanması, mescitlerin kapatılması, gençler ile kadınların mescitlere gitmesinin yasaklanması, şeri ilimlerin öğreniminin, hatta gençlerin taharet ve namaz derslerini öğrenmelerinin yasaklanması, İslam hükümlerini öğrenmeye ikna etmeye çalışanların takip edilmesi, ezanın hoparlörler yoluyla okunmasının yasaklanması, erkek yada kadın olsun davet taşıyıcılarının takip edilmesi ve onlara vahşî bir şekilde işkence edilip uzun süreler cezaevlerine atılmaları, tüm ekonomik ve ticarî şubelerinin tekelleştirilmesi, fabrikalar ve benzerlerinin bellerini kıracak, hatta karların %84'üne ulaşan vergilerin toplanması, yaşam hizmetlerinin eksik ve pahalı olması gibi... İşte tüm bunlar, ülkenin Ruvaybida yöneticilerinin zulüm ve zalimliklerinin sadece küçük bir kısmından ibarettir. Aynı şekilde insanların, yöneticilerine zerre kadar güvenmedikleri de açık olan bir durumdur. Bu sözlerin doğrulundan emin olmak için sokaklardaki, caddelerdeki, toplu taşımalardaki ve mescitlerdeki insanların konuşmalarına kulak vermek yeterlidir... Nitekim itiraz ve hoşnutsuzlukların, bakanlıklarda, devlet kurum ve işletmelerinde ve ülkenin siyasî elitleri arasında bile patlama derecesine ulaşması Allah'ın izniyle diktatör Devlet Başkanı ile mücrim çetesinin, iktidarlarının son dönemlerini yaşadıklarını göstermektedir.

Evet, genel itiraz dalgaları en yüksek dereceye ulaşmıştır. Evet, ümmet bir kez daha yöneticilerine güvenmemektedir. Evet, Tacikistan'daki Ruvaybida yöneticiler, insanların genelinden korkmakta olup onların kamunun gücü ve kudreti karşısında aciz kaldıkları ve ehliyet sahibi olmadıkları büyük küçük herkes tarafından ortaya çıkmıştır. Nitekim (Dağlık Badahşan) vilayetindeki en son olaylar, fasit rejimin aciz olduğuna ve korktuğuna dair açık bir örnektir. Evet, durum böyledir... Çünkü ülkede düşünen ve bilinçli insanlar artmakta olup onlardan kavmiyetçilik ve vatancılık kaybolmuştur. Dolayısıyla doksan olaylarını hatırlatmak ve yerel bazda savaşı kışkırtmak yoluyla insanları terörize etmek için koşuşturanların yaydıkları dedikoduların, artık hiçbir faydası yoktur. Hatta bu yayılanlar, efendilerini korumak için fasit rejimin dalkavuk ajanları tarafından yayılan fitneden öte bir şey değildirler. Bu ajan guruplar ise İslam'a ve Müslümanlara karşı Batılı kültürü zehirleyen baltacı şairler, yazarlar ve aydınlar ile onları bu hususta yarıştıran (ismen bağımsız olan) ulusal kamu medya organlarından oluşmaktadırlar. Dolayısıyla bunların tamamı, yeni iletişim teknolojisi yöntemleriyle gece gündüz diktatör Devlet Başkanı ile fasit rejimini övmekle meşgul olmaktadırlar.

On beş küsur yıldan beridir ülkedeki ümmet arasında İslam ideolojisine dayalı siyasî bir hizb çalışma yapmaktadır. Nitekim bu hizb, Raşidi Hilafet'i kurarak İslamî hayatı yeniden başlatmayı üstlenen imanlı, gayretli, cesur ve sorumluluk sahibi şâb ve şebâbattan oluşan muhlis İslamî şahsiyetler yetiştirmektedir. Ayrıca hizb, Tacikistan'daki Müslümanların zihinlerine Hilafet fikrini yerleştirebilmiş olmakla birlikte o, Raşidi Hilafet Devleti'ni kurmaya davet etmekte de ısrarcı olmaktadır. İşte bu hizb, Hizb-ut Tahrir'dir. Dolayısıyla Hilafet'ten bahsedildiğinde hemen akla Hizb-ut Tahrir gelmektedir. Hizb-ut Tahrir'den bahsedildiğinde ise hemen akıllara Hilafet gelmektedir. Özellikle de Müslüman ülkelerdeki ayaklanmalar ışığındaki son yılda. Zira hizbin muhlis şâb ve şebabatı büyük bir fedakarlık ve sorumlulukla çalışmaktadırlar. Ayrıca neşriyatlar yazıp bunları ülke halklarına dağıtmaktalar, mevcut olayları açıklamaktalar, bunları ziyaret ve görüşmelerinde insanlara izah etmekteler ve saflarına yeni üye ve destekçiler kazandırmaktadırlar. Nitekim zor şartlara ve yıllarca cezaevlerinde kalmalarına rağmen muhlis davet taşıyıcıları, hizbin saflarında ciddi bir şekilde çalışmaya devam etmektedirler. Hatta ikinci kez cezaevlerine girip çıksalar bile. İşte buda Hizb-ut Tahrir'in bir kez daha Tacikistan'da başarılı olduğunu ve ülkenin Müslümanları arasında özel bir sevgi kazandığını göstermektedir. Ancak ajan hükümet ile onun başkanının ne bir fikrî liderlikleri nede bir sağlam düşünceleri vardır. Zira onlar, Hizb-ut Tahrir'in muhlis şebâbının fikirleri karşısındaki çatışmada yenik düşüp aciz kalmışlardır.

Hizbin tutuklu olan şebâbının yapmış olduğu son siyasî eylemlere gelince; bu husus, bir kez daha ortaya çıkmıştır. Zira bu yılın Haziran ayında Hizb-ut Tahrir'in 250 üyesi, bütün tutuklular için tüm devlet kurumlarına, kamu medya organlarına, yerli ve yabancı kuruluşlara, alimlere, İslamî hareketlere ve ülkenin Müslüman sakinlerine itiraz mektubu göndermişler ve onda, muhlis davet taşıyıcılarını takip etmelerinden, onları sıkıştırmalarından, onlara zulmetmelerinden, onlara vahşî bir şekilde işkence etmelerinden ve onları sürekli hapsetmelerinden dolayı devlet kurumlarını kınamışlar ve onların akıbetlerinin de Arap ülkelerindeki devrik zalim yöneticilerin akıbetleri gibi olacağı hususunda uyarıda bulunmuşlardır. Aynı şekilde kamu medya organları ile kurumların iki yüzlü olduklarını ve onların iradeyi gasbettiklerini vurgulamalarının yanı sıra Müslüman alimleri, İslamî cemaatleri ve ülkenin Müslümanlarını, davet taşıyıcılarına karşı gerçekleşen zulüm karşısında sessiz kalmalarından ve onları korumadıklarından dolayı alemlerin Rabbinin şiddetli muhasebesine maruz kalacakları hususunda uyarmışlardır. Ayrıca Hizb-ut Tahrir'in şebâbı, bu zulüm ve zalimliğin kesinlikle iradelerini azaltmayacağını, bilakis akidelerini ve Rableri Allahuteala'ya olan tevekküllerini daha da artıracağını vurgulamışlardır. Hatta bu gibi itirazlar, bu tutuklu şebâbın akrabaları tarafından atılan yaklaşık 150 imzayla mezkur adreslere gönderilmiştir. Nitekim bu itirazlar, yöneticileri ciddi bir şekilde endişelendirmiş, hatta bütün müdahil kurumların kafası karışmıştır. Dolayısıyla Hizb-ut Tahrir olarak bizler, fasit rejimin takibatlarına ve sıkıştırmalarına rağmen hak kelimeyi açıklamaktan asla geri durmayacağımız gibi zulüm, işkence ve sürekli cezaevi de Allah'ın izniyle azmimizi ve irademizi zayıflatamayacaktır. Dolayısıyla da Müslüman alimlere, nüfuz sahiplerine, güç sahiplerine ve tüm Müslümanlara deriz ki:

Yeter artık namuslarınızın kirletilmesi, mukaddesatlarınızın, dininizin ve izzetinizin çiğnenmesi karşısında sessiz kaldığınız!

Yeter artık Allah'ın sizlere farz kıldığı yöneticileri muhasebe etme ve zalim sultan karşısında hakkı açıklama farzını yerine getirmeyi ihmal ettiğiniz!

Artık sizler için geriye fasit ve Ruvaybida rejimleri devirmek, Raşidi Hilafet'i kurmak ve adil bir Halife'yi nasbetmek için oturma ve çalışma arasında tercih yapmaya dönük bir fırsat kalmamıştır!

Dolayısıyla Hilafet kurulup bir Halife nasbedilmedikçe ne din yerleşebilir ne namuslar korunabilir nede adalet ikame edilebilir. Çünkü Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], şöyle buyurmaktadır:

وَمَنْ مَاتَ وَلَيْسَ فِي عُنُقِهِ بَيْعَةٌ مَاتَ مِيتَةً جَاهِلِيَّةً "Her kim boynunda biat olmadığı halde ölürse cahiliyye ölümü ile ölmüş olur." [Muslim]

Yine şöyle buyurmaktadır:

إِنَّمَا الْإِمَامُ (الْخَلِيْفَةُ) جُنَّةٌ يُقاتَلُ مِنْ وَرَائِهِ وَيُتَّقَىْ بِهِ "İmam [Halife], ancak arkasında savaşılan ve onunla korunulan bir kalkandır."

O halde Allahuteala'nın vaadine ve Resul [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in müjdesine geri dönüşü olmayan tam bir tevekkül, iman ve inanç ile cihadın en üstünü olan hak sözü açıklamak için sizin hizbiniz olan Hizb-ut Tahrir ile birlikte ayağa kalkınız! Zira Allahuteala, şöyle buyurmaktadır:

وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنْكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُمْ فِي الأَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ وَلَيُمَكِّنَنَّ لَهُمْ دِينَهُمُ الَّذِي ارْتَضَى لَهُمْ وَلَيُبَدِّلَنَّهُمْ مِنْ بَعْدِ خَوْفِهِمْ أَمْنًا يَعْبُدُونَنِي لا يُشْرِكُونَ بِي شَيْئًا وَمَنْ كَفَرَ بَعْدَ ذَلِكَ فَأُولَئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ "Allah, sizlerden iman edip salih amel işleyenleri, kendilerinden öncekileri yeryüzünde Halife kıldığı gibi onları da yeryüzünde Halife kılacağını, onlar için seçtiği dinlerini (İslam'ı) yeryüzünde hakim kılacağını, (geçirdikleri) bu korkularını güvene çevireceğini vaadetti. Zira onlar yalnız Bana kulluk ederler ve hiçbir şeyi Bana ortak koşmazlar. Her kim de bundan sonra inkâr ederse işte onlar fasıkların ta kendileridir." [en-Nûr 55]

Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem] de şöyle müjdede bulunmuştur:

ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةً عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ "Sonra (yeniden) Nübüvvet Minhacı üzere [Raşidi] Hilafet olacaktır."

Bizler de sizleri, dünyada ve ahirette sizlere hayat verecek ve her iki dârda da izzetinizi garantileyecek olan şeye davet ediyoruz. Biz tebliğ ettik. O halde siz de icabet ediniz!

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اسْتَجِيبُواْ لِلّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُم لِمَا يُحْيِيكُمْ وَاعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِهِ وَأَنَّهُ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ  "Ey iman edenler! Allah ve Rasulu sizi, size hayat verene çağırdığında icabet edin. Bilin ki Allah kişi ile kalbi arasına girer ve siz muhakkak O'nun huzurunda toplanacaksınız." [el-Enfâl 24]

 

حزب التحرير

Hizb-ut Tahrir

Tacikistan                                                                                                              M. Ağustos 2012

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Darayya Katliamı, Amerika'nın Doğrudan Mücrim Beşar'a Kapak Olmasının ve Clinton'un Erdoğan'la Olan Görüşmelerinin Bir Sonucudur

Genelde İslam ümmeti özelde ise Şam halkı büyük bir öfkeyle, modern asrın Firavun'u ve mücrim Hafız'ın mesleği mücrimlik olan oğlu Beşar'ın, 25.08.2012'de Şam kırsalı Darayya'da işlemiş olduğu yeni bir katliamın haberini almışlardır. Nitekim katliamdaki kurbanların haberleri yükselmiş, hatta aralarında çocukların, kadınların, yaşlıların ve gençlerin de olduğu şehit sayısı (250)'yi aşmıştır. Dolayısıyla ölenlerin hiçbiri hakkında ne bir zimmet ne bir ahid nede bir eman gözetilmiştir. Dolayısıyla da kan kaybeden vahşî Esad'ın katil çeteleri, sadece masumların kanlarını içerek yaşamlarını sürdürmektedirler. Zira ümmetten intikam almak için gelen ve ümmetin kendilerine lanet ettiği, onların da ümmete lanet ettiği ve ümmetin kendilerinden nefret ettiği ve onların da ümmetten nefret ettiği yeni kriz yönetim hücresinin askerleri bizzat onlardır. Ayrıca "Yıkım ve Katliam Hücresi" şeklindeki yeni lakabından dolayı övünüp duran da bizzat bu hücredir. Nitekim büyük melun Suriye katili, mübarek Suriye sokaklarında akıtılması emrettiği kan nehirleriyle birlikte defolup gidecektir. Çünkü bu, Humus katliamındaki eski kriz çetesinin üzerine bir lanet olduğu gibi hem kendisi hem de mücrim çetesinin üzerine bir lanet olacaktır. Dolayısıyla bu çete, deve gibi geberecek ve sahipleri Cehennem mezarlarına gömüleceklerdir. Ne kötü varılacak yerdir orası.

Hizb-ut Tahrir olarak bizler, Allah'a, Resulüne ve sonra da karşılığını sadece Allah'tan umarak sabır ve nusret Şam'ındaki sabreden halkımıza, gerek küfür ve ehline gerekse de facirler ile ehline hem İslam'ın ve Müslümanların izzetini hem de Va Mutasımah'ın izzeti ile onun Hilafeti'nin onurunu kesinlikle unutamayacakları bir ders vereceğimiz günün geleceği hususunda söz veriyoruz. Dolayısıyla ister Beşar ve askerleri gibi şahıslar olsun ister Amerika, İngiltere, Fransa, Rusya ve Çin gibi muharip devletler olsun isterse de Türkiye'nin Erdoğan'ı, Irak'ın Malik'i ve İran Necad'ı gibi ajanlık ve hıyanet üzere ayaklanan zırar rejimlerin yöneticileri olsunlar gerek planlama gerek uygulama gerek yeşil ışık yakılması gerek uluslararasına güvenceler verilmesi gerekse de iğrenç açıklamak yapılması şeklide bu cürümlere ortak olan bütün herkes, Beşar'ın cürümünün ortağıdırlar. Biz de onlara, Halife Ömer İbn-u el-Hattab'ın seslendiği şekilde sesleniyoruz: "Şayet bir belde halkı, tek bir kişiyi öldürmek için bile komplo kursalardı kesinlikle bundan dolayı onların hepsini öldürürdüm." Allah onları katletsin. Nasıl da döndürülüyorlar!

Ancak bu komplocular, Allah'ın izniyle asla afiyette olamayacaklardır. Vallahi Allah, Şam topraklarındaki Muhammed ümmetinin yanındadır. O halde bu ümmet, yok olan izzetin, kaybolan hakkın ve tüm hak sahibini bekleyen kısasın geri dönmesi için toprakları üzerinde Hilafet Devleti kurulmadıkça nasıl afiyette olabilir ki? Bizler de zaten onun için varız ve Allah'ın izniyle onun askerleri olacağız. Nitekim Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], şöyle buyurmaktadır: إِنَّ اللَّهَ لَيُمْلِي لِلظَّالِمِ حَتَّى إِذَا أَخَذَهُ لَمْ يُفْلِتْهُ "Allah, zalime mühlet verir. Ama onu bir de yakaladı mı bir daha bırakmaz." Sonra şu ayeti okumuştur: وَكَذَلِكَ أَخْذُ رَبِّكَ إِذَا أَخَذَ الْقُرَى وَهِيَ ظَالِمَةٌ إِنَّ أَخْذَهُ أَلِيمٌ شَدِيدٌ "Rabbin, zalimlik eden ülkeleri yakaladığında, onun yakalayışı işte böyle (şiddetli) olur. Şüphesiz onun yakalaması çok şiddetlidir,  çok elem vericidir!" [Hud 102]

Allah'ım, onları muktedir ve şiddetli bir yakalayışla yakalayıver.

Duamızın sonu, alemlerin Rabbi olan Allah'a hamd etmektir.

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Amerika'nın Koyduğu Kırmızı Çizgilerin Amacı, Kendi Çıkarları ve "İsrail'in" Varlığını Korumak İçindir Yoksa Şam Topraklarında Akıtılan Saf Kanlar Onu Hiçbir Şekilde İlgilendirmemektedir

Amerika Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Nuland, 23.08.2012'deki konuşmasında, Suriye'deki şiddetin devam etmesinin cihadî cemaatleri güçlendirdiğini ve uluslar arası toplumun endişesini artırdığını söyleyerek Suriye'nin geleceğine, bu cemaatler gibi haricî tarafların değil halkının karar vereceğine dikkat çekmiştir. Ayrıca -United Press International ile yaptığı söyleşide-, Obama'nın Suriye rejimini kimyasal silahlar bağlamında uyarmasının ardından Suriye hususunda askerî seçeneğe meyletmeye başlamış olduğunu reddetmiş ve şöyle bir eklemede bulunmuştur: "Mevcut aşamaya dönük planları dikkate alma sürecine başladık ancak herhangi bir karar almadık." Yine Los Angeles Times Gazetesi, Amerikalı yetkililerden Dışişleri Bakanlığı (Pentagon'un), şayet Beyaz Saray kimyasal silah depolarının güvenli olduğu kararını verirse Suriye'ye özel kuvvetler gönderilmesi için olağanüstü planlar hazırladığını aktarmıştır. Ayrıca gazete, uydular ile keşif uçaklarının şu anda depoları kısmî olarak gözetlediğini ifşa etmiştir. Nitekim Barak Obama da Suriye rejiminin kimyasal silahlar kullanmasının Amerika'nın sessiz kalmayacağı kırmızı bir çizgi olduğu şeklinde buna vurgu yapmıştır.

Bu gibi bir resmî açıklama, iğrenç Amerika'nın Suriye'de meydana gelenlere karşı olan tutumunu ifşa etmektedir. Zira o, Şam ayaklanmasının İslamî bir ayaklanma olduğunu fark etmiş ve gerek kendisinin gerekse uluslar arası toplumun bu husustaki endişelerini dile getirmiştir. Dolayısıyla Müslümanların üzerine düşen de Amerika'nın bu düşman tutumunun aslında İslam'a karşı olduğunu fark edip onu düşman edinmeleri, Amerika'yı korktuğu şeyle (İslam'la) yüz yüze getirip ondan ayrılmamaları, çözümde ona yardım edilmesini talep eden yada onun sadece Müslümanların düşmanlarının ortaklığındaki arabuluculuğunu kabul eden tüm siyasî tarafları engellemeleridir... Yine şu ana kadar Beşar'a karşı herhangi bir askerî eylemde bulunma niyetinde olmadığını ilan etmesi de Amerika'nın tutumunu ifşa etmektedir. Çünkü Beşar, kendisinin ajanı olduğu gibi dahası onun bütün çalışması, hem ajanı olan mevcut yöneticinin başka bir ajan yöneticiyle yer değiştirmek yoluyla otoriteye barışçıl bir siyasî geçiş için hem de vaatte bulunduğu üzere mücrim Beşar'ın güvenli bir şekilde çıkmasını garantilemek içindir. Çünkü Beşar'ın silahsız Müslümanlara karşı işlemiş olduğu bütün cürümler, Amerika'nın yeni ajanına ulaşmaya dönük planı kapsamındadır... Ayrıca Amerika'nın, Suriye'deki Müslümanların saf kanları hakkındaki tüm sorulanlara karşı olan tutumu da ifşa olmuştur. Zira Suriye'de medya gelen yıkımlar, mücrim Beşar Esad'ın savaş uçaklarını kullanarak sivillerin üzerine baskınlar yapması, ağır top ve füzelerle onları bombalaması, kadınları, çocukları ve yaşlıları öldürmesi, evet tüm bunlar Amerika'yı hiçbir şekilde ilgilendirmediği gibi onun kırmızı çizgisini de oluşturmamaktadır. Bilakis aksine işlemiş oldukları itibarıyla ajanı mücrim Beşar'a yeşil ışık yakması, alternatif ajan bir yöneticiye ulaşma planı kapsamındadır. Dolayısıyla Amerika'nın kırmızı çizgisini oluşturan şey, sadece "İsrail'in" varlığının tehdit edilmesi yada kendisinin bölgedeki çıkarlarına ve nüfuzuna dokunulmasıdır. Amerika'nın nüfuzunu ve çıkarlarını tehdit edenlerden biri de siyasal İslam'ın yönetime ulaşmasıdır. Azim olan Allah, şöyle buyururken ne kadar da doğru söylemiştir:

قَدْ بَدَتِ الْبَغْضَاءُ مِنْ أَفْوَاهِهِمْ وَمَا تُخْفِي صُدُورُهُمْ أَكْبَرُ "Gerçekten, kin ve düşmanlıkları ağızlarından (dökülen sözlerinden) belli olmaktadır. Kalplerinde sakladıkları (düşmanlıkları) ise daha büyüktür. " [Âl-i İmrân 118]

Sonra Amerikan Sözcüsü şöyle demiştir: "Suriye'nin geleceğine halkı karar verecektir." Onun ve batıl efendilerin istedikleri doğru bir sözdür. Bizler de ona ve efendilerine deriz ki; evet, son kararlarını verip bitirmişlerdir. Dolayısıyla onlar nezdinde Allah'ın izniyle ne Amerika'ya nede onun benzeri olan kafir kapitalist Batılı devletlere bir yer vardır. Bilakis onlar için emir, sadece Allah için olacağı gibi Allahuteala'nın izniyle Nübüvvet Münhacı Üzere Hilafet için olacaktır. Zira Amerika ile onun benzeri olan Müslümanların düşmanları, köklerinin kurutulmasının ve sapkın ve saptırıcı hadaratlarının ortadan kaldırılmasının ne anlama geldiğini gerçekten çok iyi bilmektedirler.

Ey Hayırlı Şam'da Ayaklanan Sadık Müslümanlar!

Bu gibi açıklamalar, sizleri yaygara koparmaya sevketmesin ve hiçbir kimseyi de korkutmasın. Bilakis sizlerde olan şey, düşmanlarınızı korkutmaktadır. Zira Allahuteala sizlere, korkuyla birlikte nusret verecek ve görülmeyen askerleriyle sizleri destekleyecek ve Allah'ın izniyle sizler, nusret bulanlardan olacaksınız. Dolayısıyla sizlerin Allah ile birlikte olmanız ve sebat göstermeniz, tayyip İslam ağacının bitmesi için Şam halkının ve mübarek topraklarının üzerine inecek olan ilk yağmur damlalarından başka bir şey değildir. O halde Allahuteala'nın, şu kavlini hatırlayınız:

الَّذِينَ قَالَ لَهُمُ النَّاسُ إِنَّ النَّاسَ قَدْ جَمَعُوا لَكُمْ فَاخْشَوْهُمْ فَزَادَهُمْ إِيمَانًا وَقَالُوا حَسْبُنَا اللَّهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ "İnsanlar onlara: İnsanlar size karşı toplandılar, artık onlardan korkun dedikleri halde bu onların imanları artırdı ve Allah bize yeter, O ne güzel vekildir dediler." [Âli İmran 173]

Ve Subhânehu'nun, şu kavlini:

إِنَّمَا ذَلِكُمُ الشَّيْطَانُ يُخَوِّفُ أَوْلِيَاءَهُ فَلا تَخَافُوهُمْ وَخَافُونِ إِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِنِينَ "O halde -eğer iman etmiş kimseler iseniz- onlardan korkmayın, Benden havf edin (korkun)!" [Âl-i İmrân  175]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Iyd-ul Fıtr'da: Hizb-ut Tahrir, Suriye'deki Kahraman Ayaklanmacıları Teşvik Edip Sebat Göstermelerini Tebrik Eder ve Onlara, Nusretin ve Beşar Tagutu ile Mücrim Çetesinin Yok Olmasının Yakın Olduğunu Müjdeler

Mübarek Iyd-ul Fıtr gelmekte olup Şam ülkesindeki kardeşlerine isabet edenlerden dolayı Müslümanların kalpleri ürpermektedir. Zira başta mücrim kriz hücresi olmak üzere mücrim Esad çetesi, masum Müslümanların kanlarını akıtmakta, şehirleri muhasara altına alıp uçaklarıyla bombalamakta, gerek Ramazan'dan önce gerekse Ramazan boyunca su, yemek ve ilacı engellemekte, mescitleri yıkmakta, minareleri bombalamakta ve mukaddesatları kirletmektedirler... Bir Ramazan'dan diğer bir Ramazan'a ve bir bayramdan diğer bir bayrama... Evet, tüm bunlara rağmen mübarek ayaklanmanızın bel kemiğini kırmaya dönük kanlı trajik sahnelerin arttığı bir sırada iman ve metanet sahiplerinin azmi değişmemiş bilakis bu rejimin devrilmesine dönük ısrarlar daha da artmıştır... Sizleri tebrik ederiz ey oruç tutan kararlı salih mümin ayaklanmacılar! Oruç günlerinizdeki sevincinizden dolayı sizleri tebrik ederiz! Bayram gününüzdeki sevincinizden dolayı sizleri tebrik ederiz! Allah'ın yardımıyla apaçık ortaya çıkan ve iki mızrak boyu hatta daha da yakın olan nusret günlerinizdeki sevincinizden dolayı sizleri tebrik ederiz!

Hizb-ut Tahrir / Suriye Vilayeti olarak bizler, genelde İslam ümmetinin özelde ise Suriye'deki halkımızın mübarek Iyd-ul Fıtr'larını tebrik eder Allahu [Subhânehu ve Te'âla]'dan, nefislerimizin arzuladığı ve Allah'ın izniyle çok yakında gerçekleşeceğini görür bir hale geldiğimiz Müslümanların Halifesi'ne biat etmek yoluyla hepimizin gözlerini aydınlatmasını temenni ederiz. Kim bilir belki de bu, el-Emevî Mescidi'nde olacaktır. Ayrıca O'ndan, bizleri acılarımızı unutturacak bir sevinçle mükafatlandırmasını temenni ederiz... O halde meydana gelenlerle aynı orantıda olunuz ve Raşidi Hilafet'in Dâr-ul İslam'ın merkezi Şam topraklarında kurulması projesini tam bir şekilde desteklemek ve bunu, iftar ve bayram günlerinizde mescitlerinizde ilan etmek yoluyla Allah'ın sizler için daha hayırlı olduğunu gösteriniz ve bu bayramın sloganı da "Ümmet Yeniden Hilafet İstiyor" şeklinde olsun. Zira Müslüman orduların içerisindeki muhlis evlatlarınız, derhal Suriye'deki mustazaf halklarına yardım etmek amacıyla harekete geçmek için sizlerden acilen bunu talep etmektedirler.

Ey Suriye'deki Sadık Müslümanlar!

Bizler, Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in râyesi olan İslam'ın gerçek râyesi Ukab râyesinin görülmesinden dolayı çok mutluyuz. Zira o, meydanlarınızda dalgalanmakta ve onu, sizleri savunan İslam'ın kahraman tugayları taşımaktadır... Yine her ne zaman yükselse bu râyeye kucak açan nusretten dolayı da çok mutluyuz. Nusret çok yakındır. Zira [لا إله إلا الله] râyesi dalgalanıp yükselmektedir. Nusret çok yakındır. Zira Hilafet'in kurulmasına davet etmek nefislerinize yerleşip nüfuz etmiştir. O halde sabredin, sebat gösterin ve kararlı olun. Zira nusrete, sadece bir saatlik bir zaman kalmıştır. Ey görülmeyip gören, uzak olmayıp yakın olan ve mağlup olmayıp galip gelen Allah'ım. Suriye'de işimiz için bizlere bir kapı ve çıkış yolu hazırla. Bizleri aziz ve güçlü bir nusretle rızıklandır. Göğüslerimize şifa ver, kalplerimizdeki öfkeyi gider. Zira bunu yapmaya muktedir olan sadece Sensin. Hamd, alemlerin Rabbi olan Allah'adır.

Allahuteala, şöyle buyurmaktadır:  يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِنْ تَنْصُرُوا اللَّهَ يَنْصُرْكُمْ وَيُثَبِّتْ أَقْدَامَكُمْ "Ey iman edenler! Eğer siz Allah'a [Dinine] nusret verirseniz Allah da size nusret verir ve ayaklarınızı [Dini üzere] sabit kılar." [Muhammed 7]

Devamını oku...

Müslüman Yöneticilerin Mekke Konferansı'ndaki Kararları, Allah Katındaki Kutsallığı Etrafında Toplanılan Bey-ul Haram'ın Kutsallığından Daha Büyük Olan Suriye'de Kanları Akıtılan Müslümanlara Dönük Bir Hıyanettir

  • Kategori Suriye
  •   |  

57 İslam ülkesinden oluşan "İslam İşbirliği Teşkilatı", H. 26-27. Ramazan 1433 el-Muvafık M. 15.08.2012'de Mekke el-Mükerrame'de her hikmetli işe hükmedilen Kadir Gecesi'nde "İslamî Dayanışma Zirvesi" düzenlemiştir. Nitekim kapanış beyanına, "Suriye otoritelerinin inatçılığı ve askerî çözümde kararlı olmaları" nedeniyle "Suriye Arap Cumhuriyeti'nin İslam İşbirliği Teşkilatı'na olan üyeliğinin askıya alınması da" dahil edilmiştir. Ayrıca konferans, şiddet eylemlerine devam edilmesinin, mülkiyetlerin imha edilmesinin, binlerce silahsız masum sivilin öldüğü cinayetlerin giderek artmasının, şehirlerde ve köylerde Suriye otoritelerinin elleriyle işlenen katliamların sorumluluğunu Suriye otoritelerine yüklemiştir.

Bu teşkilata dönük ilk tescil ettiğimiz şey onun, İslam'ı zayıflatma zirvesini temsil etmesi ve birçok dostluklardan dolayı üyelerinin kalplerinin ahenksiz olup uluslar arası ve bölgesel siyasî bir ağırlıkları olmadığı için de acı çekmeleridir. Nitekim onlar, efendilerinin sinyallerini almalarının ardından konferanslar yapmaktalar ve sonra da birkaç yıllığına uyumak için mağaralarına geri dönmektedirler. Zira onların, bu konferanstan önce düzenledikleri en son konferans, "Mekke Bildirisi'ni" yayınladıkları 2005 yılında olmuş ve Müslümanlar için de hiçbir şey bildirilmemiştir. Aha işte onlar, bu konferansta da hiçbir kimsenin hatta kendilerinin bile hiçbir şey beklemediği "Mekke Vesikası'nı" yayınlamışlar. Bu nedenle her zaman gizli ve açık hayrın kendilerinde olmasının yanı sıra bu gidişat ile vakıaya tanık olmasından dolayı daima icabet etmelerini arzu ettiğimiz Müslümanlara deriz ki:

Müslümanların sorunlarının varlığının esası bizzat bu yöneticilerdir. Buda İslam'dan uzaklaşmaları, Batı'ya ajanlık etmeleri ve Rablerine, dinlerine ve Müslümanlara hıyanet etmeleri nedeniyledir. Nitekim bu toplanan yöneticilerden bir tanesi bile mücrim Suriye yöneticisine muhalefet etmediği gibi bu yöneticilerin her birisi bu halkın kendisinden reform yapmasını talep ettiğinde Beşar'ın yaptığı gibi halkıyla karşı karşıya geleceklerdir. Bu nedenle kendi halklarından olmadıklarından dolayı onlardan hiçbir hayır ummayınız.

Bu toplanan yöneticiler gerçekten samimi olsalardı sizlere para ve silah yardımında bulunurlardı. Ancak onlar, kendilerine geri dönecek olan İslamınızdan aynen Batı'nın korktuğu gibi korkmaktadırlar. Dahası efendilerinin şartları gibi onların da bir takım şartları vardır ki buda; siyasî İslam'dan uzak durmanız ve sivil yönetimi kabul etmenizdir. Nitekim Suudi Arabistan ile Katar'ın koştukları şartlarda bizzat bunlardır. Allah aşkına, bu haram beldede ve Allah'ın her hikmetli işe hükmettiği bu faziletli ayın Kadir gecesi'nde konferans yaptıklarının propagandasını yapan bu gibi insanlar, Allahu [Subhânehu ve Te'âla]'ya nasıl cevap verecekler? Halbuki bu, hem Allah'ı hem de sizleri aldattıkları bir iştir. Ancak onlar, kendilerinden başkasını aldatamazlar. Şayet onlar anlayan bir kavim olsalardı, bir tek Müslümanın kanının kutsallığının Allah katında etrafında toplandıkları Beyt-ul Haram'ın kutsallığından daha büyük olduğunun şeriattan olduğunu bilirlerdi.

Bu konferansta toplanan bu yöneticilerin yapması gereken öncelikli şeri amel, Allah'ın şeriatı ile hükmetmek için azimlerini birleştirmeleri ve ümmete, İslam ile hükmedecek, ardından Müslümanları tek bir düzeyde tek bir ülke altında birleştirecek olmasının -ki bu, Allahu Subhânahu'ya olan bir ibadettir - yanı sıra orduları harekete geçirecek ve Filistin'den Keşmir, Çeçenistan, Afganistan ve Burma'ya kadar ülkeleri kurtaracak olan Raşid bir Halife'nin olduğu yöneticisini seçme hakkını vermeleridir... Ancak Allah'ın emrinin yerine getirilmesi, ne bu gibi konferanslar nede bu gibi yöneticilerle mümkündür!

Hatta bu tür bir konuşmayı bu yöneticilerin yapması çok uzak görünmektedir. Çünkü onlar, bundan çok uzaktırlar. Ama ümmet buna çok yakındır. Zira o, bunu ve bir Halife'ye biat etmeyi arzuladığı gibi kendisi için dininden ve Hilafet'in kurulmasından başka bir kurtuluşun olmadığına da kesinlikle kani olmuştur. Zaten gerek Batı'nın gerekse de hevalarına uyan ve konuşmalarını Müslümanları İslamî bir yönetimden uzaklaştırmak üzere birleştiren bu konferansta toplanan Batı'nın ajanı bu gibi yöneticilerin korktukları şey de budur.

Ey Dâr-ul İslam'ın Merkezi Şam Ülkesindeki Sadık Müslümanlar!

Hizb-ut Tahrir olarak bizler, bir Halife'ye biat etmeyi arzulayan Müslümanları, ümmetin Dâr-ul İslam'ın merkezi olan Şam topraklarında Raşidi Hilafet'i kurmanın eşiğinde olduğu hususunda müjdeleriz. Ey kahraman Şam halkı, sebat gösterin, sebat gösterin! Zira bizler, hem sizleri hem de tüm İslam ülkelerindeki Müslümanları, hain yöneticilerin ümmetin yaraları üzerinde dans eder gibi el-Haram çevresinde yaptıklarını reddettiğinizi, onların aşağılıklarına karşı çıktığınızı, onların devrilmesi ve Müslümanların da şerlerinden kurtulmaları için çalıştığınızı zangır zangır titrercesine ilan etmeye davet ederiz. Ayrıca İslam dünyasındaki orduları da hiç birinin hali gizli olmayan bu yöneticileri değil de sadece Allah'ın dostları olmaya, dolayısıyla hem Müslümanlara hem de Allah'ın dinine nusret verme vaciplerini yerine getirerek gururlu Şam'daki ayaklanan Müslümanlara destek vermeye ve Allahuteala'nın müminlere vaat ettiği nusretin gerçekleşmesi için bir başlangıç olsun diye de onları bundan engelleyen tüm engelleri ortadan kaldırmaya davet ederiz. Zira Allahutela, şöyle buyurmaktadır:

إِنَّا لَنَنصُرُ رُسُلَنَا وَالَّذِينَ آمَنُوا فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَيَوْمَ يَقُومُ الأََشْهَادُ Şüphesiz resullerimize ve iman edenlere, hem bu dünya hayatında hem de şahitlerin (şahitlik için) kalkacakları günde nusret veririz." [Mu'min/Ğâfir 51]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Katil Şam Rejimine Destek Vermek İran Liderleri İçin Bir Utançtır

İran "Mehr Haber" Ajansı, Cumhuriyet Muhafızları Yönetim Kurulu Eski Genel Sekreteri Muhsin Rıdâî'den şunları aktarmıştır: "Bugün Suriye'de bizler, final karşılaşmasının sonuna tanıklık etmekteyiz." Ve Rıdâî, şöyle devam etmiştir: "Şayet bu ülke Amerikalıların eline düşerse, İslamî uyanış hareketi bir Amerikan hareketine dönüşecektir. Ancak Suriye, bu politikasını korursa da İslamî uyanış, İslam'ın derinliklerine kadar kök salacaktır."

Hizb-ut Tahrir Merkezî Medya Bürosu Müdürü Üstad Osman Bahaş, bu açılamaya müteakiben şöyle demiştir:

Gerçekten bu şaşılacak bir şeydir; zira İranlı yetkili, kanları akıtan, masumları katleden, evleri sakinlerinin başlarına yıkan, on binlercesini tutuklayan ve onları, cürümlerinde ve vahşî işkence üsluplarında stanilizmin istihbaratçılarını bile geçen Suriye istihbarat mahzenlerine koyan Suriye'deki mevcut mücrim rejimin politikasını, evet tüm bunları İslamî uyanışın kök salması olarak ifade etmektedir!!!

Onun bu açıklamalarını okuyan bir kimsenin zihninde, sanki dinsiz kafir Baas rejiminin, Allah'ın şeriatının tatbik edilmesi, cihadın yüceltilmesi ve el-Aksa eş-Şerîf'in Yahudilerin pisliklerin kurtarılması gibi daha öncekilerin getirmediği bir şeyi getireceği yada Batılı hadaratı ve İslam ümmetinin arasına fitne fesat saçan sömürgeci devletlerin politikalarını hezimete uğratacak olan bir hadaratı uygulayacağı canlanır.

Ancak görünen o ki İranlı yetkili, Baas rejiminin, Yahudi varlığı ile onların, bugünkü Şam katilinin Babası helak olmuş Hafız'ın sözde 05. Haziran 1967 savaşında teslim ettiği Golan Tepelerini işgal etmelerini koruduğunu ifade etmektedir. Dolayısıyla bu, o gün Golan'ın Yahudilere teslim edilmesinden daha büyük bir şey olmamasına rağmen bu korumayı, başarı üzerine bir başarı olarak ifade etmektedir!!!! Gerçekten haya etmiyorsan dilediğini yap emi!

Ancak bu açıklama, mübarek Ramazan'ın son cumasında Kudüs cuması sloganları yükseltirken Irak'ın servetlerine tahakküm etmesi için küfrün başı Amerika ile gizli anlaşmalar yaptığı gibi Amerikan ordusunun Körfez bölgesine konuşlanması için de gizli anlaşma yapan İran politikasının iki yüzlülüğünü ifşa etmek için gerçekleşmiştir. Hatta en son olarak haber ajansları, sözde İran tehdidine karşı korunmak için Birleşik Arap Emirliği'nin Amerika'dan 12 milyar dolar değerinde füze satın almak için anlaştığını aktarmıştır.

Bizler, İranlı yetkiliye, İran rejimine ve onun arkasındakilere deriz ki; Allah'ın izniyle Suriye'deki ayaklanma, isteseniz de istemeseniz de nusret bulacak ve Raşidi Hilafet'in kurulmasına imza atacaktır. Daha dün, İran Şahı'nın zulmünün kötü anısına karşı ayaklanan İranlı liderlerin, bugün umutsuzca kafir Baas rejimini savunması büyük bir utançtır.

Yoksa İran'da, kesinlikle devrilecek olan Esad rejimini desteleyen mücrim günahkar politikalarını uygulamadan önce liderlerinin elinden tutacak muhlisler yok mudur??

إِنَّ الَّذِينَ يُحَآدُّونَ ٱللَّهَ وَرَسُولَهُ أُوْلَـٰئِكَ فِى ٱلاٌّذَلِّينَ

"Allah ve resulüne düşman olanlar var ya işte onlar en alçaklar arasındadırlar." [Mücadele 20]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir / Suriye Vilayeti, Allah'ın Gücü ve Kudretiyle Esad Rejiminin Yerini Alacak Olan Siyasî Projesini Göstermek Amacıyla Lübnan'da Bir Basın Konferansı Düzenlemiştir

Hizb-ut Tahrir / Merkezî Medya Bürosu, basın mensuplarını Hizb-ut Tahrir / Suriye Vilayeti Medya Bürosu'nun, "Hizb-ut Tahrir'in, Şam Ayaklanmasına Dönük Siyasî Kartı: İslamî İkinci Raşidi Hilafet'in Doğumuna Doğru" başlıklı basın konferansına katılmaya davet etmiştir. Basın konferansı, H. 28. Ramazan 1433 el-Muvafık M. 16.08.2012'de Perşembe günü Trablus-Lübnan'da düzenlenmiştir.

Basın konferansının açılışını, Hizb-ut Tahrir Merkezî Medya Bürosu Müdürü Mühendis Osman Bahaş yapmıştır. Sonra Hizb-ut Tahrir / Suriye Vilayeti Medya Bürosu Başkanı Mühendis Hişam Baba basın konferansının metnini okumuş ve son olarak da konferans, Hizb-ut Tahrir / Lübnan Vilayeti Medya Bürosu Başkanı Üstad Ahmed el-Kasas'ın konuşmasıyla son bulmuştur...

Hizb-ut Tahrir / Suriye Vilayeti Medya Bürosu'nun beyanının özeti aşağıdaki şekildedir:

- (Arap Baharı) ayaklanmasının hedefi, sadece yöneticileri değil rejimleri de değiştirmektir. Ayrıca Batılı demokratik rejimi reddedip İslamî siyasî proje için çalışmakta Şam ayaklanmasının özelliklerindendir.

- Uluslar arası güçler, Suriye ayaklanmasının hususiyetini algılamışlar ve İslam ülkelerindeki ajanları ile çıkarlarını devirecek olan köklü bir değişimden korktukları için de onun karşısında durmaktadırlar. Dolayısıyla bir yandan insanların kanlarını akıtan katil Beşar'ın rejimini terk ederlerken diğer taraftan da mühlet üzerine mühlet vererek ona olan desteği artırmaktadırlar.

- Hizb-ut Tahrir, bu ayaklanmanın, laiklik bataklığına saplanmayı ve bir sivil devleti ortaya çıkarmayı hak etmediğini ve Nübüvvet Minhacı Üzere Raşidi Hilafet'i kurmak için ilerlemenin kaçınılmaz olduğunu görmektedir.

- Bu nedenle "Hizb-ut Tahrir'in siyasî projesi", Suriye'deki rejimin devrilmesinin ardından uygulanmasına çağırdığı bir yönetim sistemi sunmaktadır. Aynı şekilde bu hedefe ulaşmak için de bir yol haritası sunarak sömürgeci devletlerin projeleri ile üzerine tırmanmaya çalışanların kapıp kaçırdığı ayaklanmaya da hırs göstermektedir.

Üstad el-Kasas konuşmasında, Lübnan'daki Suriyeli masumların kaçırılması gibi Lübnan'da en son meydana gelen güvenlik olaylarına değinmiştir. Konuşmasında geçenlerin en barizleri şunlardır:

"... Mantıklı olan bir kişi, meydana gelenlerde büyüklüğü ve nüfusu ne olursa olsun ne el-Mikdat ailesinin nede ailelerden herhangi bir ailenin ölçü olmadığında ihtilafa düşmez. Bilakis bu, örgüt birimlerinin yapmış olduğu bir türdür. Dolayısıyla bir biri ardına kaçırılan kişilerin seçilmesi ve bunun da düzenli ve kasıtlı bir şekilde olması bu amelin, arkasında çabalarını Suriye'ye musallat olmuş mücrim çeteye hizmet etmek için kullan kirli karanlık odaların bulunduğu bir amel olduğunu ortaya koymaktadır."

Devamını oku...

Soru-Cevap

Aşağıdaki soru bize, şebâbtan birinden gelmiştir ki size sorunun metnini aktarıyorum:

Esselamu Aleykum ve Rahmetullahi Veberakatuh... Suriye'de, Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in râyesi hakkındaki tartışma çoğaldı... Bunlardan biri de internet sitesi üzerinden, "Suriyelilerin Bağlanması Gereken Belli Bir Bayrak Var mıdır" başlığı altında "Şam İslam Heyetine" yöneltilen sorudur?

Cevapta şöyle denilmiştir: "Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'den savaş bayrakları için tek bir renk veya tek bir şekil varit olmamıştır. Nitekim Nebi [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in bazen siyah bazen de beyaz râyesinin olduğu sabit olmuştur. Aynı şekilde sarı olduğu da söylenmektedir... Dolayısıyla bazı gericilerin hayal ettiği gibi SallAllahu Aleyhi ve Sellem'in bu râyelerin üzerine herhangi bir şey yazdığı da sabit olmamıştır. Nitekim Nebi [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in râyesinin üzerinde [لا إله إلا الله محمد رسول الله]'ın yazılı olduğu şeklinde İbn-u Abbas'tan varit olan hadise gelince; bu hadis, alimlerin de dediği gibi batıl bir hadistir."

Sizden, bu konu hakkında detaylı bir cevap vermenizi bekliyorum. Allah sizi hayırla mükafatlandırsın.

Cevap:

Birincisi: Liva ve râyenin rengine gelince; varit olan sahih ve hasen şerî deliller livanın beyaz, râyenin ise siyah olduğuna delalet etmektedir ki bu delillerden bazıları şunlardır:

1- Nesâi Sünen-il Kübra'da ve Tirmizî de Cabir'den Nebi [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in şöyle buyurduğunu tahric etmiştir:

دَخَلَ مَكَّةَ وَلِوَاؤُهُ أَبْيَضُ "Beyaz livası olduğu halde Mekke'ye girmiştir."

İbn-u Ebi Şeybe Musannafi'nde, Amrate'nin şöyle dediğini tahric etmiştir:

كَانَ لِوَاءُ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَبْيَضَ "Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in livası beyaz idi."

2-Ahmed, Ebu Davud ve Nesâi Sünenen-il Kübra'da, Muhammed İbn-ul Kasım'ın Mevlası Yunus İbn-u Ubeyd'in şöyle dediğini tahric etmişlerdir:

بَعَثَنِي مُحَمَّدُ بْنُ الْقَاسِمِ إِلَى الْبَرَاءِ بْنِ عَازِبٍ يَسْأَلُهُ عَنْ رَايَةِ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ مَاهى؟ فَقَالَ: «كَانَتْ سَوْدَاءَ مُرَبَّعَةً مِنْ نَمِرَةٍ» "Muhammed İbn-ul Kasım beni Bera İbn-u Âzib'e göndererek ona, Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in râyesinin nasıl olduğu hakkında sordu? O da şöyle dedi: Nemire kumaşından siyah renkli ve kare şeklinde idi."

3- Tirmizi ve İbn-u Mace İbn-u Abbas'ın şöyle dediğini tahric etmiştir:

كَانَتْ رَايَةُ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ سَوْدَاءَ، وَلِوَاؤُهُ أَبْيَضَ "Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in râyesi siyah ve livası da beyaz idi."

El-Begavî, sünnetin şerhinde Amrate'nin şöyle dediğini tahric etmiştir:

كَانَ لِوَاءُ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَبْيَضَ، وَكَانَتْ رَايَتُهُ سَوْدَاءَ... "Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in livası beyaz ve râyesi de siyah idi."

İkincisi: Sarı olduğu şeklinde varit olmasına gelince; onun senedinde söylenti vardır. Nitekim hadis şu şekildedir: Bize, Ukbe İbn-u Mukrim aktardı. Bize Selmu İbn-u Kutaybe eş-Şaîrî, Şuğbe ‘den, o da Simak'dan, o da kavminden bir adamdan ve o da onların en sonuncusundan şöyle dediğini aktardı:

رَأَيْتُ «رَايَةَ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ صَفْرَاءَ "Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in râyesinin sarı olduğunu gördüm."

Görüldüğü üzere hadisin senedinde iki meçhul kişi vardır. Dolayısıyla hadis, zayıftır.

Üçüncüsü: (Ali [Radıyallhu Anhu]'nun râyesinin Sıffin günü kırmızı olduğu ve üzerinde [Muhammed Allah'ın Resulüdür ve Onun Râyesi Siyahtır] metninin yazılı olduğu) şeklindeki rivayete gelince; Açıktır ki bu, Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'den rivayet edilen bir hadis değildir. Bilakis sahabenin bir fiilidir. Ayrıca aynı rivayette aynı şekilde, "O'nun râyesi siyahtır" şeklinde geçmektedir. Bunun yanı sıra itimat edilmesi gerekenin Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in hadisi olduğu da bilinmelidir.

Dördüncüsü: Bu, Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in râyesinin ve livasının rengi, yani devletin onayladığı resmî râye ve aynı şekilde livası hakkındadır...

Bazı kabilelerin, farklılık için savaşlarda özel renkte bayraklar almalarına gelince; bu caizdir. Dolayısıyla Şam ordusu savaşta, siyah râye ile birlikte başka renkte bir bayrak alabileceği gibi Mısır ordusu da siyah râye ile birlikte başka bir renkte bayrak alabilir... Bu, mubahlardandır. Nitekim Taberânî'nin el-Kebir'inde, Mezîde el-Abdiyye'nin şöyle dediği varit olmuştur:

إِنَّ النَّبِيَّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ عَقَدَ رَايَاتِ الْأَنْصَارِ فَجَعَلَهُنَّ صُفَرًا "Nebi [SallAllahu Aleyhi ve Sellem], Ensar'ın bayraklarını hazırladı ve onları sarı olarak belirledi."

Aynı şekilde el-Âhad ve'l-Mesânî'de İbn-u Ebi Asım'dan Kurzi İbn-u Sâme'nin şöyle dediği varit olmuştur:

...وَإِنَّ النَّبِيَّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ عَقَدَ رَايَةَ بَنِي سُلَيْمٍ حَمْرَاءَ "... Nebi [SallAllahu Aleyhi ve Sellem], Beni Süleym'in bayrağını kırmızı olarak hazırladı."

Dolayısıyla bu, mubahlardandır. Ayrıca aynı şekilde ordunun isimlerinin farklı olması da mubahlardandır. Aynen bu ordulardan her biri için rakam verilmesi gibi. Mesela şöyle denilmesi gibi: Birinci ve ikinci ordu. Veya vilayetlerden herhangi bir vilayetin ya da eyaletlerden herhangi bir eyaletin isminin verilmesi gibi. Mesela şöyle denilmesi gibi: Şam ve Halep ordusu.

Beşincisi: Üzerinde yazılı olana gelince:  Taberânî el-Evsat'da şöyle denildiğini tahric etmiştir:

Bize, Ahmed İbn-u Rişdîne'nin şöyle dediği aktarılmıştır: Bize, Abdulgaffâr Ebu Salih el-Harraniyyu'nun şöyle dediği aktarılmıştır: Bize, Hayyân İbn-u Ubeydilleh'in şöyle dediği aktarılmıştır: Bize, Ebu Miclez Lâhık İbn-u Humeyd'den İbn-u Abbas'ın şöyle dediği aktarılmıştır:

كَانَتْ رَايَةُ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ سَوْدَاءَ وَلِوَاؤُهُ أَبْيَضُ، مَكْتُوبٌ عَلَيْهِ: لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ مُحَمَّدٌ رَسُولُ اللَّهِ "Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in râyesi siyah ve livası da beyaz olup üzerlerinde şöyle yazılıdır: [لا إله إلا الله محمد رسول الله]"

Bu hadis, İbn-u Abbas'dan sadece bu isnadla rivayet edilmiş olup Hayyân İbn-u Ubeydilleh tek kalmıştır.

Zira Hayyân İbn-u Ubeydilleh, bunun sika olması noktasında ihtilaf etmiştir:

a-İbn-u Habban bunun sika olduğunu söylemiştir. Bu ise "es-Sikât" adlı kitabının (6 / 230) bölümünde geçmektedir:

(7491- Beni Adiy'in Mevlası Hayyân İbn-u Ubeydilleh Ebu Zuheyr, Ebi Miclez ve babasından rivayet etmiş, ondan da Muslim İbn-u İbrahim İbn-u İsmail rivayet etmiştir.)

b- Ez-Zehebî bunu, Mizan-ul İtidal adlı kitabında zikretmiştir, (1 / 623):

(2388- Hayyân İbn-u Ubeydilleh, Ebu Zuheyr, Şeyh Basrî. Ebi Miclez'den. Buhari şöyle demiştir: Es-Saltu bunda karışıklığın olduğunu söylemiştir.)

Es-Saltu, Muhammed Ebu Hımâm'dır. Bunu ise Ebu Hıcac el-Mezzî, (Tehzîb-ul Kemal Fî Esmâ-il Ricâl 2 / 79) adlı kitabında zikretmiş ve şöyle demiştir:

Amman yakınlarındaki Arap Körfezi'nde bir adada "Hârik" kabilesine mensup olan Ebu Hımâm İbn-u Muhammed el-Harikî'dir. Buhari onu, sahih olarak rivayet etmiştir.

Yaşlılığındaki bu karışıklık nedeniyle el-Ukaylî onu, "Ed-Duafâ el-Kebîr 1 / 319" adlı kitabında zayıflardan saymıştır. Zira şöyle demiştir:

"Hayyân İbn-u Ubeydilleh Ebu Zuheyr el-Basriyyu... Bana, Adem İbn-u Musa'nın şöyle dediği aktarılmıştır: Hayyân İbn-u Ubeydilleh Ebu Zuheyr, es-Saltu da karışıklığın olduğunu söylemiştir..."

Zehebî, (El-Mugnî Fi'd Duafâ 1 / 198) adlı kitabında onun hakkında şöyle demiştir: "Hayyân İbn-u Ubeydilleh Ebu Zuheyr el-Basriyyu, Ebi Miclez'den hüccet olmadığını rivayet etmiştir."

Hakeza bu hususta ihtilaf vardır. Zira bazıları onu sikalardan sayarken diğer bazıları ise zayıflardan saymaktadır. Çünkü o, yaşından dolayı karıştırmıştır. Görünen o ki yaşının büyük olmasından dolayı onda karışıklığın olduğu ortaya çıkmıştır. Bununla birlikte mesele, râye ve livanın üzerine [لا إله إلا الله محمد رسول الله]'ın yazılması meselesi olup karışıklığın bu yazıma bir zararı yoktur. Özellikle de onunla Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem] arasındaki senette iki sika râvi var iken ki bu iki râvi şunlardır: Ebu Miclez Lâhık İbn-u Humeyd ve İbn-u Abbas. Bundan dolayı bizler, râye ve livanın üzerine her iki şehadetin de yazılmasını benimsiyoruz.

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER