Çarşamba, 16 Zilkâde 1446 | 2025/05/14
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

-Basın Açıklaması- Yahudiler Karşısında Zelilleşen Filistin Otoritesi, Müslümanların Başına Bela Kesilerek Bir Grup Hizb-ut Tahrir Şebâbını Kaçırmakta ve Tutuklamaktadır

Silfit İli Bedyâ şehrindeki Hizb-ut Tahrir şebâbı, Hanîf İslâm adabına ve öğretilerine aykırı eylemlerde bulunan bir kadın derneğinin şaibeli faaliyetlerine geçen yazdan beri karşı çıkmış, bu derneğin fahrî başkanının Filistin Otoritesi'nin Silfit'teki temsilcisi Vâli'nin olduğu ortaya çıkmış, bu derneğin varlığına karşı çıkmak ve şehirdeki yıkıcı faaliyetlerini durdurmak için insanların Hizb'in şebâbını desteklemesi ve onlarla birlikte hareket etmesi Vâli'yi öfkelendirmiş, bunun üzerine şehrin önde gelenleri ve seçkin aileleri ile birlikte hareket ederek derneğin kapatılmasını ve faaliyetlerinin durdurulmasını talep etmek üzere polise giden Hizb'in şebâbından dördü tutuklanmış, onları suçlayacak bir suç unsuru bulunmaması ve Silfit Sulh Hakimi'nin serbest kalmalarına karar vermesiyle Vâli, Yüksek Adalet Mahkemesi'nin kararıyla serbest bırakmak zorunda kalıncaya dek hakimin kararını hiçe sayarak zimmet karşılığında onları yirmi bir günden fazla idarî olarak göz altına almıştı.

İşte o zamandan beri Otorite, şehirdeki Hizb'in şebâbını takip etmektedir. Zîra kişisel çıkarları ve aşağılık amaçları uğrunda Otorite ve birimleri ile alay eden Vâli'nin emriyle güvenlik birimleri, Bedyâ şehrindeki Hizb-ut Tahrir şebâbını takip ederek gece yarısından sonra çetelerin ve işgal ordusunun tarzı ile evlerini basarak onları korkuttular, bazılarını kaçırdılar, akrabalarını rehin aldılar, onlardan bir kısmını tutukladılar ve onlara işkence ederken vahşî üsluplar kullandılar. Yargı kararı ile onları serbest bırakmak zorunda kalınca da ortalık kısa bir süreliğine dindikten sonra Yahudi yerleşimci çetelerinden başkasına yaraşmayacak utanç sahnesi tekerrür etmiştir. Nitekim Vâli ile Otorite'nin İslâm ve Müslümanlarla savaşmaktan başka bir derdi yokmuşçasına geçen Cuma günü Hizb'in şebâbından beşi kaçırılıp tutuklanarak bu suç eylemlerine bir yenisi eklenmiştir. Kayda değerdir ki bu şebâbtan birisi hakkında Yüksek Mahkeme, ikinci kez suçsuz olduğuna karar vermiş ve 28.01.2009 günü serbest bırakmıştır. Müslümanların başına bela kesilerek muhlis davet taşıyıcılarını takip ederken Yahudiler karşısında ne kadar "cesur" olduğunu cümle âlemin bildiği Otorite, Müslümanların maslahatlarını umursamaksızın Hanîf İslâm hükümlerini, dahası benimsediği beşerî hukuku hiçe sayarak olmayan egemenlikten bir şey elde etmek amacıyla işte bu şekilde devam etmektedir. Bu da 27.01.2009 günkü İçişleri Bakanı'nın "Artık çatışma, insanları kimin kazanacağı üzerinde dönmekte olup onlar, [yani otoritenin birimleri] insanların güvenini ve muhabbetini kazanmalıdır" şeklindeki sözünün insanlara zulmedilmesinin ve hurumatlarının çiğnenmesinin kastedildiği şifreli bir sözden öte bir şey olmadığını göstermektedir.

Gerek Otorite, gerek onu temsil eden herkes, gerekse onu destekleyip arkasında duranlar şunu iyi bilmelidir ki Hizb-ut Tahrir ve şebâbı, İslâm'ın emîn bekçisi olmak için Allah'a yemin etmişlerdir. Allah'ın izniyle hiçbir şey onları daveti taşımaktan alıkoyamayacaktır, azimleri kırılmayacak, ne hapishane, ne işkence, ne de takibat onları yıldıramayacaktır. Zîra onlar, Rableri ile izzetlidirler, imanları ile güçlüdürler ve Allah'ın nusretine olan güvenleri sarsılmayacaktır. Yine hem Otorite, hem de İslâm ile Müslümanlara düşman olan herkes iyi bilmelidir ki Allah'ın izniyle Allah'ın nusreti ve Hilâfet gelecektir. İşte o zaman Ümmet, kendisine zerre kadar hıyânet edip tek bir kelime bile olsa düşmanlarına yardım edenleri asla affetmeyecektir. Elbette ahretin azâbı daha büyüktür. Keşke bilselerdi. وَاللّهُ غَالِبٌ عَلَى أَمْرِهِ وَلَـكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَعْلَمُونَ "Şüphesiz ki Allah, emrine galiptir. Velâkin insanların çoğu bunu bilmezler!" [Yûsuf 21]

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Filistin
Medya Bürosu

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Keşmir Günü Münasebetiyle Hizb-ut Tahrir, İşgal Altındaki Müslümanların Beldelerinin Kurtarılmasının Tek Yolu, Orduların Cihat Etmesidir Sloganı Altında Bir Yürüyüş Düzenledi

 

Hizb-ut Tahrir, Keşmir Günü münasebetiyle Lahor şehrinde bir yürüyüş düzenledi. Yüzlerce Müslümanın katıldığı yürüyüş, "İslâmî İttifak Evinden" başlayarak ana cadde üzerindeki basın kulübünde son buldu. Göstericiler, Keşmir'in de arasında bulunduğu işgal altındaki Müslümanların beldelerinin kurtarılması için İslâmî orduların harekete geçmesini talep eden pankartlar açtılar.

Yine göstericiler, "Bizleri Keşmir'e Bağlayan Bağ: لا اله إلا الله" ve "Hilâfet Ümmet'in İsteğidir" şeklinde sloganlar attılar. Yürüyüşün kapanış konuşmasını Hizb-ut Tahrir üyesi Sa'd Cağrâfanî yaptı ve konuşmasında şöyle geçti: "Keşmir'in de arasında bulunduğu işgal altındaki İslâmî beldelerin tamamındaki Müslümanlar, kurban üzerine kurban vermektedirler. Ancak buna karşın Kâfirlerin çıkarlarına hizmet etmek üzere, istemedikleri halde Müslümanların boyunlarına musallat edilen bu yöneticiler, dökülen bu masum kanların hiçbir değeri yokmuşçasına ifrata kaçmaktadırlar. Dahası her ne zaman Müslümanların meselelerine ilişkin çözüm ortaya atılsa Birleşmiş Milletleri en ideal çözüm sahibi göstererek Müslümanları saptırmada haddi aşmaktadırlar! Oysa cümle âlem bilmektedir ki Birleşmiş Milletler, Kâfirlerin çıkarlarından başka hiçbir şey için çalışmayan Amerika'nın elindeki bir kukla olmaktan öte bir şey değildir. Ancak Müslümanların hain yöneticileri, onları Müslüman kardeşleri ile savaşmakla meşgul etmektedirler." Ve konuşmasını şu sözü ile tamamladı: "Kabîleler bölgesindeki ve Svat Vâdisi'ndeki kardeşleri ile savaşmak yerine Kâfirlerle savaşması için Müslüman orduları seferber etmeye muktedir olan ancak Hilâfet'tir."

Nâvid Butt
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Resmi Sözcüsü
Pakistan Vilâyeti

Devamını oku...

Hillary Clinton, Hem Gazze'nin Yeniden İmarı için Fon Temin Edilmesi, Hem de Gazze'ye Yönelik Süregelen "İsrail" Bombardımanı için Silah Temin Edilmesi Sözü Veriyor!!

Obama'nın sık sık değişim hakkında konuşmasının ardından Hillary Clinton'ın, Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanı kimliliği ile Filistin'e yaptığı ilk ziyaretinin ardından Amerika'nın Ortadoğu politikası için her hangi bir değişim önerisinde bulunmaması şaşırtıcı değildir.

Hillary Clinton, "İsrail" Cumhurbaşkanı Şimon Perez ile düzenlediği basın toplantısında şöyle dedi: "Birleşik Devletler, "İsrail'in" güvenliğini sağlamayı ve kendisini müdafaa etme hakkı olduğunu tam taahhüt eder." Dolayısıyla Birleşik Devletler'in mücrim "İsrail" işgaline yönelik desteğinin sürmesi, Ortadoğu'daki Amerikan politikasının sabitelerindendir.

Hizb-ut Tahrir'in İngiltere'deki Medya Temsilcisi Mustafâ Tâci şöyle dedi: "Hillary Clinton, "İsrail'in" son bombardımanın akabinde daha fazla insanın katledilmesi gölgesinde yaptığı açıklamasında geçtiği gibi "İsrail'in" güvenliğinin sağlanmasına tam taahhüt vermektedir."

"Aynı gün bu taahhüdün öncesinde de alaycı bir tavırla "İsrail" yıkımının akabinde Gazze'nin yeniden imarı için yaklaşık 900 milyon dolar fon yardımı taahhüdünde bulunmuştur. Oysa gayet iyi bilmektedir ki "İsrail", Gazze'yi kendi hükümetinin temin ettiği silahlarla bombalamıştır ve bombalamaya devam edecektir."

""İsrail" varlığının vahşî katliamlarına verilen bu sabit destek, Obama'nın Filistin'e ilişkin olarak "milletlere doğru giden yeni yol" şeklinde isimlendirdiği husus hakkında bazılarının beslediği her türlü ümidi yok etmelidir. Amerikalı liderler gidip gelebilir ve bazı politikalar değişebilir. Ancak Birleşik Devletler'in, İslâmî âlemdeki egemenlik ve sömürü amaçlı sömürgeci dış politikasında hiçbir somut değişim olmayacaktır."

"Bizler inanıyoruz ki İslâmî âleme yabancı müdahalenin durdurulmasını ve Filistin'in bir bütün olarak kurtarılmasını sağlayacak yegâne yol, Hilâfet'in yeniden kurulmasıdır. Böylelikle geçmişteki selamet ve mazideki yaşam geri gelecektir."

 

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Böyle Mizansen Görülmedi!

29 Ocak 2009 Perşembe günü, Davos'ta Dünya Ekonomik Forumu kapsamında gerçekleştirilen ''Gazze, Orta Doğu'da Barış Modeli'' oturumunda Recep Erdoğan, Yahudi varlığının sözde Cumhurbaşkanı Şimon Peres'in sözlerini değerlendirirken panel yöneticisinin müdahalesini gerekçe gösterip, "Benim için Davos bitmiştir. Bundan sonra da Davos'a katılmam'' sözlerini sarf ederek, oturumu terk etti. Gazetecilere yaptığı açıklamalarda da oturum yöneticisinin çifte standart uyguladığına dair değerlendirmelerde bulundu. Sözde atışmanın konusu ise Erdoğan'ın Yahudi varlığına meşruiyet vasfı yükleyerek söylediği "orantısız güç kullandığı" yönündeki sözlerine karşılık, Peres'in Erdoğan'a sesini yükselterek "haklı" olduklarını iddia etmesiydi.

Recep Erdoğan, gösterdiği bu sözde tepkiyle tüm dünyanın dikkatlerinin çekildiği bir tiyatro sahnesinde kendisine biçilen rolü oynamıştır. Ancak Erdoğan, onun müptezelliğini bilenlerin gözünde çok kötü bir oyuncudur. Bu oyun, belki kısa dönemde gündemi meşgul etmeye, yerel seçimlerde oy toplamaya, medya eliyle "Erdoğan'dan büyük rest" başlıklarıyla Müslüman halkımızın yıllardır beklentisi içinde olduğu "güçlü lider" imajı oluşturmaya yarayabilir, ABD'nin Erdoğan için biçtiği "İslami Beldelerin (sözde) Ağabeyi" misyonunu dünya önünde daha da barizleştirmekte kullanılabilir.

Başta izzet ve şeref sahibi bir yönetici, Yahudi varlığı yararına düzenlenen böyle bir oturuma katılmaz. Diğer yandan diyelim ki Peres'in tavrından Erdoğan gerçekten rahatsız oldu ve o anda, İslam Ümmeti'ne karşı ihanetinden, işlediği cürümlerden nedamet duyarak, izzet ve şerefine sahip çıkmak istedi o halde oturum yöneticisine kızmak yerine, "Yahudi varlığı gayri meşru bir devlettir. Bu gayri meşru varlıkla tüm ilişkilerimiz iptal edilmiştir. Filistin'in çözüm yeri burası değildir. Vakit, bu gayri meşru varlığı ortadan kaldırmak üzere harekete geçme vaktidir. Artık söz bitmiştir. " diyerek TSK'ya gerekli talimatları vermek üzere salonu terk etmeliydi.

İlişkileri tümden iptal etmek şöyle dursun, kamuoyundan Yahudi varlığı ile ilişkilerin askıya alınması yönünde gelen seslere Erdoğan "bekara karı boşamak kolay" sözü ile karşılık vererek bunun imkansızlığına işaret etmiştir! O halde AKP hükümeti yetkililerinin, yerel ve uluslararası Müslüman kamuoyunu meşgul ettikleri fakat Yahudi varlığı ve arkasındaki sömürgeci kafir devletler ile ilişkilerin tamamen kesilmesi sonucunu doğurmayan ve Silahlı Kuvvetler'i mübarek Filistin toprağı ile Mescid'il Aksa'yı necis Yahudilerden kurtarmak üzere hareket ettirmeyen bu açıklamalarının ve davranışlarının kıymeti nedir, ağırlığı nerededir?! وَإِذَا رَأَيْتَهُمْ تُعْجِبُكَ أَجْسَامُهُمْ وَإِن يَقُولُوا تَسْمَعْ لِقَوْلِهِمْ كَأَنَّهُمْ خُشُبٌ مُّسَنَّدَةٌ يَحْسَبُونَ كُلَّ صَيْحَةٍ عَلَيْهِمْ هُمُ الْعَدُوُّ فَاحْذَرْهُمْ قَاتَلَهُمُ اللَّهُ أَنَّى يُؤْفَكُونَ "Onları gördüğün zaman cisimleri hoşuna gider, konuşurlarsa sözlerini dinlersin. Onlar sanki dayanmış kütükler gibidir. Her sayhayı kendi aleyhlerine sanırlar. Düşman onlardır. Onlardan sakın. Allah onları katletsin, nasıl da döndürülüyorlar!" [Munafikun 4]

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Resmî Sözcü Yardımcısı
Türkiye Vilâyeti

Devamını oku...

Seçimler Cürümdür... Ona Katılmak Haramdır

  • Kategori Irak
  •   |  

31.01.2009 Cumartesi günü, "İl Meclisleri" denilen seçimler yapılacaktır. Bu bağlamda genelde Müslümanlara, özelde Irak halkına, bu seçimlere katılmanın yada katılmamanın, adaylardan elde edilmesi beklenilen maslahatlara veya mefsedetlere bina edilmemesi gerektiğini hatırlatmamız kaçınılmazdır! Bilakis metîn bir şer'î esasın ve muhkem bir kaidenin olması zorunludur; çünkü Müslüman -bu hayatta-, Allahu Te'alâ'nın kendisiyle muhasebe edeceği şer'î hükümler ile mukayyettir. Dolayısıyla helal ise yapılır, haram ise terk edilir. Allahu Subhânehu şöyle buyurmuştur:

وَمَا اخْتَلَفْتُمْ فِيهِ مِن شَيْءٍ فَحُكْمُهُ إِلَى اللَّه "Anlaşmazlığa düştüğünüz herhangi bir şeyin hükmü ancak Allah'a mahsustur." [eş-Şûrâ 10]

O halde maslahat, ancak Allahu Te'alâ'nın emrettiğindedir ve mefsedet de ancak Allahu Te'alâ'nın nehyettiğindedir.

Bu seçimlerin vakıasını inceleyen bir kimse, bu seçimlerden ayrılmayan bazı özelliklerle karakterize olduğunu görür:

1. Bu seçimler, işgâlci Kâfirin projesindeki yeni bir tuğla olup askerî, fikrî ve kültürel varlığını pekiştirmektir. Zîra Müslümanlar, onunla savaşmak ve onu kovmak yerine Irak'ın da bir parçası olduğu Müslümanların beldelerine hegemonya kurmayı hedefleyen planlarını uygulayarak onun yalanlarının birer davetçisi oldular.

2. Söz konusu seçimler, Yahudi "Noah Feldman" tarafından hazırlanan Irak Anayasasının isimlendirdiği üzere "yerel hükümetler" olarak bilinen şeyi ifraz edecektir. O halde bu hükümetler, ülkeyi zayıflatmanın ve parçalamanın, kardeşler arasında daha fazla anlaşmazlık ve nifak nedenleri oluşturmanın alt zemininden öte bir şey değildir.

3. Bu planları kabullenmek, mevcut siyasî süreci bütünüyle kabullenmektir... Oysa işgâlci Amerikan savaş araçlarının dayattığı bu durum, her yönüyle bâtıl kâfir bir akîdeye istinat etmektedir ki o, "dini hayattan ayırma" akîdesidir. Veya bunu, bazen gerçek manada "dinsizlik" olan "laiklik" olarak isimlendirirlerken, bazen de gerçek manada yasama hakkını Allahu Te'alâ'nın dışında beşere veren "demokrasi" olarak isimlendirmektedirler... Velhasıl ey Müslümanlar! Bunun tek manası, mahlukatın işlerinde Allahu Te'alâ'nın hükmüne yer olmaması demektir.

كَبُرَتْ كَلِمَةً تَخْرُجُ مِنْ أَفْوَاهِهِمْ إِن يَّقُولُونَ إِلاَّ كَذِبًا "Ağızlarından çıkan, ne büyük (ne ağır) bir söz oldu! Onlar ki yalandan başkasını söylemezler." [el-Kehf 5]

Ey Müslümanlar!

Bu seçimlerin vakıasının vasfı hakkında sunulan bu gerçekler, konuya açıklık getirmekte ve bütün çıplaklığıyla hakikati ortaya koymaktadır... Dikkat edin o, bu batıla "ortak olmanın haram olmasıdır." Dolayısıyla işgalden ve kuyruklarından beslenen propagandacılar ile davetçilerin gerekçeleri ve iddia ettikleri sahte vaatlerin boyutu her ne olursa olsun Rabbine ittika eden her Müslümanın aday yada seçmen olarak ona katılması helal değildir. Nitekim güvenlik anlaşmasının imzalanması maskaralığı sizlere hiç de uzak değildir.

Ey Müslümanlar!

Meydana gelen katliamlarıyla, yıkımıyla, sürgünüyle, alt yapının çökmesiyle, kamu mallarının heder olmasıyla ve Irak'ın gelişen beldeler kervanından çıkmasıyla... ülkenin mevcut vakıası ve bizler, sizleri kurtuluşa davet ediyoruz... Evet sizleri, hep birlikte [كَلَمَةٍ سَوَاء] "Ortak bir söz (Kelime-i tevhit)" [Âl-i İmrân 64] üzerinde birleşmeye ve Müslümanları, dahası tüm dünyayı Kâfirler ile Sömürgecilerin zulmünden kurtaracak olan Nübüvvet Minhâcı üzere Râşidî Hilâfet Devleti'ni ortaya çıkarmak için çabalayan muhlislerle birlikte ciddiyetle çalışmaya çağırıyoruz.

وَاللَّهُ غَالِبٌ عَلَى أَمْرِهِ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاً يَعْلَمُونَ "Muhakkak ki Allah emrine galiptir. Velâkin insanların çoğu bunu bilmezler." [Yûsuf 21]

 

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Ha Bush, Ha Obama! Ha Siyah, Ha Beyaz! Yılan Yılandır!

 

Yöneticiler, Obama'yı bir dünya kahramanı ve insanlığın kurtarıcısı gibi tasvir ettiler. Hatta Başbakan Yûsuf Rızâ Gilânî bugün, Barack Obama'nın; Amerikan muharip güçlerinin Pakistan'a başlattığı saldırıları durduracağını söyledi. Zîra Müslümanların ajan yöneticileri, bir nebze olsun yüzsularını korumak için İslâmî âlemde Obama'nın propagandasını yapmaktadırlar. Ne acıdır ki bazı laik ve İslâmî partiler de onların peşine takılarak Obama'nın propagandasını yapan hükümetlerle aynı dolmuşa bindiler. Allah'ın izniyle bu, Obama'nın propagandasına yönelik kaybedilen bir savaş olacaktır.

Ancak akıllı bir Müslüman, nasıl olur da Afganistan'a otuz bin asker gönderme niyetinde olan ve Pakistan'ın kabîleler bölgesini dünyanın en tehlikeli bölgesi olarak gören Obama gibi bir kişiye ümit bağlayabilir. Oysa o, Yahudi Devleti'ne sadakati ile övünen ve İslâmî âlemdeki hain bozguncu yöneticileri desteklemeyi sürdürecek olan kişinin bizzat kendisidir! Dolayısıyla böylesi bir kişiye ümit bağlanması, halkların gafleti ve bunları gözden kaçırmaktır. Halbuki Rabbimiz, şeytanı dost edinmekten veya ona ümit bağlamaktan bizleri sakındırmıştır. Zîra şöyle buyurmuştur:

وَمَن يَتَّخِذِ الشَّيْطَانَ وَلِيًّا مِّن دُونِ اللّهِ فَقَدْ خَسِرَ خُسْرَانًا مُّبِينًا يَعِدُهُمْ وَيُمَنِّيهِمْ وَمَا يَعِدُهُمُ الشَّيْطَانُ إِلاَّ غُرُورًا أُوْلَـئِكَ مَأْوَاهُمْ جَهَنَّمُ وَلاَ يَجِدُونَ عَنْهَا مَحِيصًا "Her kim Allah'ı bırakıp da şeytanı dost edinirse apaçık bir hüsrana uğramıştır. (Şeytan) onlara söz verir ve onları ümitlendirir. Oysa şeytanın onlara söz vermesi aldatmacadan başka bir şey değildir. İşte onların varacakları yer Cehennem'dir, oradan kaçacak yer de bulamayacaklardır." [en-Nisâ 119-121]

Amerikan muharip güçlerinin kabîleler bölgesine başlattığı son saldırı, Obama destekçilerinin yüzüne indirilmiş bir şamardır. Kaldı ki Pakistan'daki insanlar, ha siyah, ha beyaz olmuş yılan yılandır gerçeğinin farkında oldukları gibi -Başkan- ister Bush olsun isterse Obama olsun, Amerika'nın İslâm'a ve Müslümanlara karşı savaşının devam edeceğinin de farkındadırlar.

O halde siyasîlere yaraşan, Obama ve Amerikan liderliğine dönük bir kamuoyu oluşturmanın propagandasını yapmak yerine, İslâm'ın tatbikine ve Hilâfet Devleti'nin kurulmasına dönük bir kamuoyu oluşturmanın propagandasını yapmalarıdır. Ayrıca güç ve kuvvet sahiplerine düşen ise, Hilâfet Devleti'nin kurulması için Hizb-ut Tahrir'e nusret vermeleridir. Zîra bu, hem İslâmî Ümmet hem de tüm insanlık için en hayırlı olandır.

Nâvid Butt
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Resmi Sözcüsü
Pakistan Vilâyeti

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Terörist Birleşik Devletler Hükümeti ile Ticaret ve Yatırım Anlaşması İmzalanması, Bangladeş'e Hıyânettir

 

Hizb-ut Tahrir / Bangladeş Resmî Sözcüsü Muhyiddîn Ahmed, bir basın açıklaması yayınlayarak, "Müslümanların baş düşmanı" Amerika ile Ticaret ve Yatırım Anlaşması'nın imzalanmasının Bangladeş'e hıyânet olduğunu teyit etti. Zîra bu anlaşmanın imzalanması sonucunda Bangladeş-Amerikan ortaklığından oluşan ekonomik bir komisyon oluşturulacak ve bu komisyon sayesinde Amerika, Bangladeş ekonomisine ve ticaretine tahakküm edeceği hukukî bir varlığa sahip olacaktır. Dolayısıyla bu anlaşmanın maksadı, gümrük tarifeleri, fikrî mülkiyet hakları ve çevre kirliliği gibi engellemelere tabi olmaksızın yatırım yapması için Amerika'ya daimi imtiyazlar vermektir.

Muhyiddîn Ahmed, Bangladeş ile maslahatlarına zarar veren anlaşmalar imzalanmasında ülkedeki hakim zümrenin kabarık bir sabıkasının olduğunu belirtti. Zîra 1996-2001 yılları arasındaki Şeyh Hasina'nın geçmiş yönetimi döneminde hükümet, Hindistan ile "Jangiz Su Anlaşması" imzaladı. Bu anlaşma ile Bangladeş'e sularda hak verileceği propagandasını yapmalarına rağmen gerçekte ise o günkü Hasina Hükümetinde Bangladeş Su Bakanı'nın, Bangladeş artık Hindistan'ın tedarik edeceği suyun insafına kalmıştır şeklindeki sözünden başka bir şey gerçekleşmedi.

Muhyiddîn Ahmed, iktidarı devralır almaz sadece bir ay içerisinde yeni Hükümetin, Hindistan'a geçit koridoru vermesi, Güney Asya Güçleri Komitesi Anlaşması ve Amerika ile Ticaret ve Yatırım Anlaşması imzalaması gibi Bangladeş'in maslahatlarına zarar veren pek çok iş yaptığını ifade etti.

Görünen o ki mevcut hükümet, Batılı Sömürgecinin çıkarlarına hizmet edip gözetme taahhüdü verdikten sonra otoriteye ulaşmıştır!

Muhyiddîn Ahmed
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Resmî Sözcüsü ve Genel Koordinatörü
Bangladeş

Devamını oku...

Amerika, Yeni Başkanı ile Haçlı Savaşını Sürdürmekte Israr Ediyor

  • Kategori Pakistan
  •   |  

21 Ocak 2009'da Pakistan Devlet Başkanı Âsıf Zerdarî ve Hükümeti, yeni Amerikan Başkanı Barack Hüseyin Obama hakkında Pakistan için yeni bir umut olduğu şeklinde propaganda yapmaya başladı. Zîra Zerdarî şöyle diyordu: "Yeni Başkan'ın Amerika'nın değerleri için çizdiği mükemmel portre, insanlar için dünyada daha iyi bir geleceğe yönelik ümidi güçlendirmektedir." Bu açıklama, Amerikan ajanlığını ve bağlılığını haklı göstermek için Hükümetin yürüttüğü medya kampanyasının birkaç gün sonrasında yapıldı. Her zaman olduğu gibi Hükümet, İslâm ile Müslümanların lehine çalıştıklarını iddia eden siyasîlerle aynı telden çalmaktadır. Tabii ki hakikat bunun tam tersidir. Zîra onlar, ne İslâm'ı ne de Müslümanları umursamaktadırlar. Hükümet, tıpkı geçmişte yolsuzluğun yayılması ve nizâmın çökmesi sebebine, Pakistan Devlet Başkanının değişimini gerekçe gösterdiği gibi Amerika'ya dostluğuna yeni bir başkanın gelmesini gerekçe göstermeye çalışmaktadır. Sanki mesele, kişilerle alakalı olup nizamlarla alakalı değildir.

Amerikan Başkanının değişmesi, Amerika'nın Müslümanlara dönük politikasından hiçbir şeyi değiştirmeyecektir. Çünkü Obama ile Bush, aynı paranın iki yüzüdür. Zîra 20 Ocak 2009'da Obama'nın Merkez Komutanlığı Başkanı -Bush yönetiminde çalışan- General David Petreaus, Pakistanlı siyasî ve askerî liderler ile bir araya gelerek, -Amerikan kuvvetlerini koruyan- Afganistan-Pakistan arasını ayıran sınır üzerinde bulunan Batı bölgelerindeki Pakistan ordusunu çekip Pakistan'a yönelik Hint tehdidini caydırmak amacıyla Hint sınırına göndermemelerini talep etti. 21 Ocak 2009'da ise Obama, Afganistan'a ek Amerikan kuvveti gönderilmesi vurgusunu içeren dış politikasının özelliklerini açıklayarak Afganistan ile Pakistan'daki durumu, "Güvenliğimiz için en büyük tehdit" olarak tanımladı. Ve şöyle ekledi: "Afganistan sınırındaki güvenliği sağlama sorumluluğu, Pakistanlılara aittir." Obama'nın açıklamalarından onun, kabîleler bölgesindeki kardeşleriyle savaşta binlerce Müslüman askerin yok olduğu Bush'un savaşını sürdürmeye niyetli olduğunu söylemeye gerek yoktur.

Yine 22 Ocak 2009'da Barack Obama, Pakistan ile Afganistan'a yeni özel bir temsilci atayarak Pakistan ile Afganistan'daki durumu, "Çatışmamızın merkezindeki baş cephe" olarak tanımladı. Son olarak 23 Ocak 2009'da projeleri altına kanlı bir çizgi çizmek için yönetimi, ölü ve yaralı olmak üzere birçok Müslümanı kurban eden Pakistan'a yönelik yeni bir saldırı başlattı.

Tüm bunların yanı sıra Amerikan Batı Hadâratı, dünyadaki diğer hadâratlara egemen olacaktır diyerek dinleri hususunda Müslümanlara meydan okuduğu 20 Ocak 2009'da Amerika'ya Başkan olarak atanması konuşmasında Obama şöyle diyordu: "Bizler, yaşam tarzımızdan dolayı özür dilemeyeceğimiz gibi savunma pozisyonunda da olmayacağız. Terörizmi dayatmak isteyenlere deriz ki... Onlara deriz ki artık azmimiz güçlüdür, kırılmayacaktır, bizleri hezimete uğratamayacaksınız ve sizleri mağlup edeceğiz." Bu da hiç garip değildir. Zîra Obama, kokuşmuş Batı özgürlüğünü insanlara dayatması için askerî müdahale de dahil farklı yöntemlerle Amerika'nın başkalarının işlerine müdahale etmesini meşruu kılan "özgür müdahale" okuluna mensuptur.

Obama, Amerika'nın haçlı savaşını durdurmayacaktır. Çünkü Amerika, Afganistan bataklığına bulaşmıştır. Dolayısıyla Amerika, NATO kuvvetlerinden otuz bin (30.000) asker olmasına rağmen Afganistan'da istikrarı sağlamaya muktedir değildir. Kezâ müttefiklerinin Afganistan'a ek asker göndermeyi reddetmesiyle Amerika iyice bataklığa saplanmış ve Amerika'nın sürekli talep etmesine rağmen az da olsa asker gönderme niyetleri olduğuna dair en ufak bir açıklama dahi yapmamışlardır. Aksine Amerika'nın komşusu Kanada gibi Amerika'nın müttefiklerinden bazıları, kuvvetlerini Afganistan'dan geri çekme niyetinde olduklarını ifade etmişlerdir. Nitekim Afganistan'daki İngiliz Kuvvetlerinin Komutanı Peter Wall, Afganistan'da zafer kazanılmasını imkânsız görerek Amerika'nın ek kuvvet gönderilmesi kararını "saptırıcı" bir plan olarak değerlendirmiştir. Yine Alman Hükümeti, kuvvet kapasitesini azaltma niyetinde olduğunu açıklarken, Alman Hükümetindeki iktidar partisi de 22 Ocak 2009'da Afganistan'daki savaşın sona erdirilmesi hakkında bir plan açıklamıştır. NATO kuvvetlerine katılan diğer Batılı devletlerin durumu da aynıdır. Bu nedenle Obama, Afganistan'a yönelik haçlı saldırısını tamamlamak ve Amerika'nın dünyada yıkılan heybetini kurtarmak amacıyla Pakistan ordusunu kullanma uğraşısı için çalışacaktır.

Diğer taraftan Amerikan başkanları arasında diğer milletlere yönelik Amerikan vahşî saldırısını durdurmaya hazır olan birisi olmamıştır. Çünkü onlardan her biri, halkları sömürerek beslenen Sömürgeci bir politikaya sahip Kapitalist bir millettin başını çekmektedir. Zîra İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Amerika'yı uzletinden çıkaran işte bu politikadır. Böylece kapitalistlerin zenginleşmesi için çok uluslu şirketler vasıtasıyla dünyanın servetlerini yutan yırtıcı bir canavar olmuştur. Dolayısıyla böylesi bir politika, Cumhuriyetçi veya Demokrat veya mevcut Obama yönetimi gibi ikisinin karışımından oluşan karma bir yönetim olması bir yana onu uygulamayı sürdürecek birisine muhtaçtır. O halde sorarız: Eğer Sömürgeci Kapitalist Amerika, ekonomik refah ve bolluk zamanlarında aç gözlü ise, fiilen çökmemiş olsa da çökmeye başladığı böylesi bir zamanda hali ve ekonomisi ne olur Allah bilir?!

Ey Pakistan'daki Müslümanlar!

Rasul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem] şöyle buyurarak bizleri sakındırmıştır:

لا يُلْدَغُ الْمُؤْمِنُ مِنْ جُحْرٍ وَاحِدٍ مَرَّتَيْنِ "Mü'min, bir delikten iki kez sokulmaz."

Oysa sizler, geçen altmış sene boyunca Kâfir Amerika tarafından defalarca sokuldunuz. Kâfirler, bu Ümmet'in hayrını istemezler ve onlara güvenmemeliyiz. Bunun yanı sıra onlarla işbirliği yapılmamalıdır. Zîra Kâfirler, bu Ümmet'in hayrını istemezler. Çünkü onlar, şeytanın yolunda savaşmaktalar, İslâmî Ümmet'e tuzak kurmaktalar ve başınıza belaların geleceği günü gözlemekteler. Hatta kendisine müttefik olanlara bile Amerika'nın hiçbir faydası dokunmayacaktır. Zîra rolleri biter bitmez Amerika onları kaldırıp atacaktır. Evet, Amerika'ya güvenmek, şeytana güvenmek gibidir ve ona itimat etmek, asıl düşmanlığı İslâmî Ümmet'e olan kindar bir düşmana itimat etmektir. Mahlukatın yaratıcısı Allahu [Subhânehu ve Te'alâ] şöyle buyurmaktadır:

كَيْفَ وَإِن يَظْهَرُوا عَلَيْكُمْ لاَ يَرْقُبُواْ فِيكُمْ إِلاًّ وَلاَ ذِمَّةً يُرْضُونَكُم بِأَفْوَاهِهِمْ وَتَأْبَى قُلُوبُهُمْ وَأَكْثَرُهُمْ فَاسِقُونَ "Nasıl olabilir ki? Onlar size gâlip gelselerdi, sizin hakkınızda ne bir ahit ne de bir antlaşma gözetirlerdi. Onlar sizi ağızlarıyla râzı ediyorlar, oysa kalpleri (buna) karşı çıkıyor. Çünkü onların çoğu fâsıktır." [et-Tevbe 8]

Ve şöyle buyurmaktadır:

إِنْ يَثْقَفُوكُمْ يَكُونُوا لَكُمْ أَعْدَاءً وَيَبْسُطُوا إِلَيْكُمْ أَيْدِيَهُمْ وَأَلْسِنَتَهُمْ بِالسُّوءِ وَوَدُّوا لَوْ تَكْفُرُونَ "Eğer onlar sizi ele geçirecek olurlarsa, size düşman kesilirler de ellerini ve dillerini size kötülükle uzatırlar. Zaten onlar sizin küfre sapmanızı arzu ederler. " [el-Mumtehine 2]

Allah [Tebarake ve Te'alâ]'ın düşman Kâfirler hakkındaki onca hak kavillerine, basar ve basiret sahibi herkes tarafından Amerika'nın düşmanlığı ortaya çıkmasına rağmen, Müslümanların ajan yöneticileri, Kâfir efendilerine boyun eğmede sizleri kendilerine katılmaya davet etmeyi sürdürmektedirler. Bunun için de Amerika'ya düşman olmak, helak olmaktır veya onların savaşı bizim savaşımızdır, onların barışı bizim barışımızdır veya demokratlar cumhuriyetçilerden daha hayırlıdır veya siyah bir başkan, beyazdan daha iyidir ve benzerleri gibi mazeret üzerine mazeret üretmektedirler.

Ey Müslümanlar!

Çözüm sizlerin ellerinde olup sizler açısından zor da değildir. Bu da Amerikan hegemonyasından kurtulmak, Allah'ın Kitâb'ı ve Nebîsi Muhammed [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in Sünneti ile hükmedecek muhlis bir varlık ikame etmektir ki o, Hilâfet'tir. Zîra Amerika'nın nüfuzunu kökünden sökmeye ve şerlerinden ilelebet kurtarmaya muktedir güçlü bir devlet gölgesinde İslâm ile hükmedecek ve Müslümanların beldelerini birleştirecek olan ancak Hilâfet'tir. O halde sizleri terk edip sizlere hasım kesildikleri gibi sizler de Amerika'nın ajanlarını terk ediniz ve Ümmet'e sadık siyasî bir liderliğe kucak açınız ki onlar, Hilâfet Devleti'ni kuracak olan Hizb-ut Tahrir'in şebâbıdır.

Ey Silahlı Kuvvetlerdeki Müslümanlar!

Artık top sizlerin sahasındadır. Zîra işte Amerika, boğulmakta, çökmekte ve bu, rötuşlamakla telafisi mümkün olmayan bir çöküştür. Zîra bunun nedeni, Kapitalizm yaşam tarzlarıdır. Kapitalizm ise, tüm dünyada insan cesetlerini dişleyen birer canavara dönüştürecek derecede onları alçaltmıştır. Hatta müttefiklerinden onu benimseyenlerin kalpleri düşmanlarına ve kurbanlarına karşı şek ve şüpheyle, kinle dolmuştur. İşte o, Amerikalı Kapitalistleri dünya milletlerinin, hatta ekonomilerinin çökmesine neden olan halklarının kanı üzerinden yaşamaya sevk eden tamahkâr Kapitalizmin bizzat kendisidir.

Muhakkak ki sizler, zayıf değilsiniz ve elinize geçen bu altın fırsatı değerlendirirseniz İslâm ile daha güçlü olacaksınız. Zîra sizler, dünyanın yedinci büyük ordususunuz, üç yüz binden (300.000) fazla silah altında askeri ve beş yüz bin (500.000) yedek askeri olan nükleer silaha sahip İslâmî bir beldenin askerlerisiniz ve kendi saflarınızda savaşmak üzere birkaç ay içerisinde otuz milyon daha asker eğitme imkânına sahipsiniz. O halde Amerika'yı tercih edip onu omuzlarınızda taşıyarak dünyanın zilletine ve Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'nın öfkesine maruz kalmaktansa, Afganistan'ı dünyanın dört bir tarafındaki İslâmî Ümmeti birleştirecek olan İslâmî Hilâfet'in irtikaz noktası haline çevirmek dinîniz ve dünyanız için daha hayırlı değil midir? Böylelikle o, dünyanın en büyük ve en güçlü devleti olmaz mı? Bu da günahınıza kefaret olup hesap günü yüzlerinizi aklatmaz mı?

O halde Sömürgeci Kâfirle olan her türlü siyasî-askerî işbirliğini reddediniz, istihbarat bürolarını kapatınız, onları ve ajanlarını sınır dışı ediniz. Vallahi sizler İslâmî Hilâfet Devleti'ni kurarak hem buna muktedirsiniz, hem de Ümmetinizi kalkındırmaya muktedirsiniz. Hani imanda sizleri geçen Sa'd İbn-u Muâz [Radıyallhu Anh]'ı hatırlayınız. O ki Medîne'de ilk İslâmî Devleti'nin kurulmasında Rasulullaha yardım etmiştir. Zîra o, Allah'ın rahmetine kavuştuğunda annesi ağlayınca Rasulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in ona şöyle dediği rivayet edilmiştir:

ليرقأ (لينقطع) دمعك، ويذهب حزنك، فإن ابنك أول من ضحك الله له واهتز له العرش "Elbette göz yaşın dinecek ve hüznün bitecektir. Zîra oğlun, Allah'ın kendisine güldüğü ve kendisi için arşı salladığı ilk kişidir."

Bugün önünüzde böylesi bir fırsat vardır ki o, İslâm ile hükmedecek Hilâfet Devleti'ni kurması için Hizb-ut Tahrir'e nusret vereceğiniz gündür. İşte o zaman Amerika, İngiltere ve müttefikleri gibi düşmanların karşısında engelleyici bir saf olarak duracak devletin gölgesinde Müslümanların tüm beldelerini birleştireceğiz. İşte sadece o zaman hem dünyaya liderlik edebilir, hem de İslâm'ı bir nûr ve adalet risâleti olarak taşıyabiliriz. el-Hak Tebarake ve Te'alâ şöyle buyurmaktadır:

وَاللّهُ غَالِبٌ عَلَى أَمْرِهِ وَلَـكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَعْلَمُونَ "Şüphesiz ki Allah, emrine gâlibdir, muktedirdir. Velâkin insanların çoğu bunu bilmezler!" [Yûsuf 21]

 

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER