Cumartesi, 17 Cumade’l Ûlâ 1447 | 2025/11/08
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

El-diyar gazetesinin saygıdeğer yayın kurulu başkanına;

Merhaba

Gazetenizin 28 Aralık 2011'de yayınlanan sayısında ‘Kuzeyde Hizb-ut Tahrir'in ve 14 Mart güçlerinin hazırlıklarından dolayı güvenlik güçleri endişeleniyor' başlıklı bir haber yayınladı. Haberin verdiği bilgilere göre tam kontrollü olabilmesi, kuzey Lübnan bölgesinin silahsızlandırılması ve bu bölgenin 8 Mart güçlerinden arındırılması için 14 Mart güçleri adı altında bazı selefi grupların Hizb-ut Tahrir ile işbirliği halindedir denildi.

Bu habere göre aşağıdaki hususları açıklıyoruz:

Birincisi: Hizb-ut Tahrir Suriye devrimini desteklediği günden beri, korkutmak ve dolayısıyla devrimi desteklemekten alıkoymak amacıyla Suriye medyası ve ona bağlı olan Lübnan medyası hiç durmadan hizbi askeri/maddi eylemler yapmakla suçluyordu. Bu nedenle sözümüzü tekrar ediyoruz: Güvenlik güçlerinin ve diğerlerinin uydurduğu bu ve benzeri çeşitli suçlamalar hizbi Suriye devrimini desteklemekten alıkoymamıştır ve koymayacaktır da.

İkincisi: Hizb-ut Tahrir ideolojisi İslam olan siyasi bir partidir ve 1953'de kurulduğundan beri kendi düşüncesine bağlıdır. Hizb'in kendisiyle mücadele ettiği fikirlerden biri de ulusal-bölgesel devlet ve laiklik gibi fikirlerdir. Çünkü bunlar İslam'a ters düşmektedirler. Binaenaleyh hizbin programı, (önce Lübnan) diyen ulusçu ve laik olan 14 Mart güçlerinin programıyla hiç bir şekilde örtüşmez, bilakis tam tersidir. Bütün siyasi faaliyetlerimizde açık olmuştur ki hizb; 14 Mart güçlerinin Suriye rejimine karşı düzenlediği veya organize ettiği her hangi bir gösteri veya eylemlerine katılmamıştır.

Üçüncüsü: Hizb mezhepçilik, bölgesel ve uluslararası ittifaklara dayalı ve Lübnan'daki var olan siyasi kutuplaşmalardan uzak durmuştur. Ayrıca Hizbin kuzey Lübnan'a veya Trablus'a askeri olarak hakim olmak gibi bir hedefi de yoktur. Aksine onun hedefi haberde sizin de belirttiğiniz gibi ‘Gouraund*'un -kurduğu- Lübnan'dan çok daha ötesi' iken, sadece Lübnan'ın kuzeyine mi hakim olacak?!

Bu yüzden saygıdeğer gazetenizin haberi dakik olarak araştırmasını ve bu tür haberler yayınladığı zaman Hizb-ut tahrir'in medya bürosuna başvurmasını rica ediyoruz. Ayrıca basın ve medya kurallarınca bu açıklamada beyan ettiğimiz red yazımızı yayınlamanızı rica ediyoruz. Saygılarımızla.

-------------------------------------------------------------------------------------

* Fransız General Henri Gouraund'a nispeten.

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Ey Suriye'deki Müslümanlar: Düşmanlarınızın Eliyle Kriz Yönetiminin Hayatta Kalması İçin Israrcı Olanların Vesayetini Alaşağı Ediniz

Arap Birliği, Suriye'deki krize son vermek amacıyla ulusal birlik hükümeti kurmaya ve erken seçim yapmaya dönük siyasî bir girişim başlatmıştır. Zira 22.01.2012 Pazar günü, Kahire'deki Arap Dışişleri Bakanları toplantısının ardından Katar Başbakanı Hamad Bin Casim'in yaptığı açıklamaya göre bu, Yemen tarzı bir çözüm olacaktır. Nitekim bu toplantı öncesinde Suriye dosyasını izlemekten sorumlu Arap Bakanları Komisyonu bir oturum yapmış ve bu oturumda, yalan ve iftira olarak adlandırılan bir rapor teslim alınmış ve bu kritik raporu, Arap Gözlemcileri Misyonu Başkanı el-Ferîk ed-Dâbî teslim etmiştir. Bu rapor, gözlemcilerin sadece geçen ay Suriye topraklarında bulundukları dönemi kapsamaktadır. Nitekim Arap Birliği Konseyi'nin yaptığı öneriler ışığında katılımcı bakanlar, Suriye'deki Arap gözlemcilerin çalışmasının uzatılması, sayılarının artırılması ve kendilerine gerekli olan desteğin sağlanması kararı almışlardır. Ayrıca Bakan Hamad'ın söylediğine göre, "Esad'ın onurlu bir şekilde çıkışını ve otoritenin barışçıl geçişini" güvence altına alan yol haritasını kapsayan siyasî bir süreç için de çalışılmaktadır.

Hakeza bugün Kahire'de toplananlar, kendilerinden geçmişler ve Yemen krizine dönük Körfez girişimiyle de gurur duymuşlardır. Ancak onlar, Salih'in kaç kez aldattığını, kaç kez yalan söylediğini ve kendisini insanlardan kurtaran ancak alemlerin Rabbinden kurtaramayan dokunulmazlık yoluyla bugün çıkıp gidinceye kadar kaç kişiyi öldürdüğünü ya unutmuşlar yada unutmuş gibidirler. Halbuki bu verilen kararlar, Suriye'deki durumları kötüleştirmeye, insanların masum kanlarını ve acılarını artırmaya ve facir rejimin cürümlerini tırmandırmaya devam etmiştir. Ayrıca zulüm, baskı ve cürümler öyle bir duruma ulaşmıştır ki insanlar, hesaba çekilmekten yada ceza görmekten kaçmayı garantilemeye çalışmaktadırlar. O halde şehitlerin kanları ile işkence gören ve mahkum olan kurbanların kanlarını heder eden Arap Birliği'nin yayınladığı bu kıt kararların içerisindeki bu açık güvencelerin ardından, devrimi sarmalamak ve kurbanla kasabı aynı kefeye koymak için formüle edilmiş bu kararlar nasıl olacak peki!

Ey Karşılığını Sadece Allah'tan Bekleyerek Sabreden Müslümanlar!

Aslında hain Arap rejimleri ve aldıkları kararlar, Batı'nın rahminden gelen ve onun emirlerine itaat eden rejimler olup sadece yüzlerin değişmesiyle yetinmenizi ve Suriye rejiminin kendi hakimiyetleri altında kalmasını istemektedirler. Zira onlar, krizinden çıkması ve verdiğiniz kurbanlara ve akıttığınız kanlara bakmaksızın cezalandırılmaktan kurtulması için rejime çözüm sunmaktadırlar.

Suriye ulusal konseyi ve diğer muhalefetlerin tutumuna gelince; kesinlikle bunlar da aynı Arap rejimlerinin yolunda yürümekteler, sizi ve tahir ayaklanmanızı, üzerinize savaşlar ve belalar açan bizzat sömürgeci kafir devletlerin liderlik ettiği Güvenlik Konseyi'nin eşiğine atmak istemekteler ve kriz yönetiminin düşmanlarınızın ellerinde kalması için ısrar etmektedirler. Dolayısıyla onlar, bilerek yada bilmeyerek sadece araçlardan ibaret olup ayaklanma için çok büyük tehlike oluşturmaktadırlar. Dolayısıyla da onlar, Allah'ın dininin düşmanı olan çoğulculuk ve demokrasi sloganlarını ağızlarında geveleyip durdukları gibi yönetim sistemine İslam'ın gelmesi ve Batı'yı küstürmemek bahanesiyle de sloganlarının yükseltilmesi hususlarında sizleri uyarmaktadırlar!!

Ey Suriye'deki Muhlis Subaylar!

İslam Devleti, yüzyıllar boyunca dünyanın birinci devleti olmuştur. Nitekim Batılı kafir devletler, hala belleklerinde Hilafet'in, sahte hadaratlarının geleceğini mahrum edeceği, açgözlülüğe ve halkları sömürmeye dayalı olan yaşam yollarını tehdit edeceği kabusunu görmektedirler. Hatta onların, sırf Hilafet Devleti'nin anılmasından ve onun geri dönüşünün tasavvur edilmesinden dolayı dahi tüyleri ürpermektedir. Bu nedenle onlar, İslamî yönetimin geri dönüşüne karşı tüm güçleri ve imkanlarıyla savaş açtıkları gibi Hilafet'in geri dönmesini engellemek için de bizim cildimizden olan bir takım ajanları ve sırtlanları da kullanmaktadırlar. Şayet Allah'tan korkuyor, dininize ve ümmetinize de düşkünseniz yapmanız gereken, İslamî hayatı geri getirmek üzere Hizb-ut Tahrir ile birlikte çalışmanız ve sizlerin hayrı için istemiş olduğu hususlarda onunla birlikte olmanızdır. Böylece Allahu [Subhânehu ve Te'âla]'nın razı olacağı şekilde gücümüzü ve çabalarımızı birleştirerek vaat edilmiş Hilafet Devleti'ni kuralım. Kim bilir belki de Hilafet Şam'da olur da Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in her iki müjdesi de bir araya gelmiş olur. Zira o, şöyle buyurmuştur:

ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةً عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ "Sonra (yeniden) Nübüvvet Minhacı üzere [Raşidi] Hilafet olacaktır." [Ahmed]

Ve şöyle buyurmuştur:

عُقْرُ دَارِ الإِسْلامِ بِالشَّامِ "İslam Dârı'nın merkezi Şam olacaktır." [Taberî]

Belki de bu ikisini üçüncü müjdesi takip edecektir. Zira Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), şöyle buyurmuştur:

...تُقَاتِلُونَ الْيَهُودَ حَتَّى يَخْتَبِيَ أَحَدُهُمْ وَرَاءَ الْحَجَرِ فَيَقُولُ يَا عَبْدَ اللَّهِ هَذَا يَهُودِيٌّ وَرَائِي فَاقْتُلْهُ "...Yahudilerle savaşacaksınız. Hatta onlardan biri taşın arkasına saklanacak da taş diyecek ki: "Ey Allah'ın kulu arkamda bir Yahudi var gel onu öldür." [Buhari]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Yemen Parlamentosu, Kur'an'ın Şeklini Korurken Onun Hükümlerini Yok Etmektedir

Yemen'de günlük olarak yayınlanan hükümetin es-Sevra Gazetesi'nin, 12 Ocak Perşembe günkü 17228. sayısında, "Parlamento, hükümeti Kur'an'ın hata içeren tüm nüshalarını geri çekmeye zorlamaktadır" başlıklı bir haber geçmiştir. Parlamentonun, hükümete yönelik bu önerisi, İslam Hukuku, Adalet ve Vakıflar Hükümleri Raporu Komisyonlarından oluşan ortak komisyonun, Mushaf-ı Şerif'in bazı baskılarında hatalar bulunmaktadır şeklindeki raporuna binaen gelmiştir. Ayrıca Kültür Bakanlığı, limanlarla ilgili makamlar ile kitap fuarı düzenleyen kurumların önerisi de Yemen'e girdirilen ve Yemen'de basılan Mushafları, komisyonun denetlemesini zorunlu kılmaktadır. Nitekim hata içeren Mushaflar, haber bile olmayan birçok ülkede basılmış ve nüshaları, camilerde, kütüphanelerde ve yayınevlerinde dağıtılmıştır.

Müslüman ülkelerde, tahrif olmuş Mushafları basma girişimleri sürekli tekrarlanmaktadır. Ancak bu hususta garip olan bu girişimlerin Müslüman ülkelerde olması; Allah'ın indirdiklerinden başkasıyla hükmeden mevcut rejimlerin, bununla birlikte Kur'an basımına da gerekli ilgi ve önemi vermeyecek duruma geldikleri anlamına gelmektedir. Şayet Allahu Subhânehu, kitabını korumamış olsaydı bu mevcut rejimler, onu ortadan bile kaldırırlardı. O halde Müslümanlar, durumun bu raddeye gelmesinden dolayı haya etmiyorlar mı?!

Parlamentoya gelince; yasa koymak sadece Allah'a ait olup insanın hakkı olmadığı halde kendisini yasa koyucu olarak kabul etmekte ve "ülkenin en yüksek yasama otoritesi" olarak adlandırmaktadır. Allahuteala şöyle buyurmuştur:

إِنِ الْحُكْمُ إِلاَّ لِلّهِ "Muhakkak ki hüküm ancak Allah'a aittir." [Yûsuf 40]

Ayrıca parlamento, faizli krediler alımının sürdürülmesini de onaylamıştır. Allahu [Subhânehu ve Te'âla], şöyle buyurmuştur:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اتَّقُواْ اللّهَ وَذَرُواْ مَا بَقِيَ مِنَ الرِّبَا إِن كُنتُم مُّؤْمِنِينَ "Ey iman edenler! Allah'a ittika edin ve ribadan (faizden) geri kalan (alacaklarınızı) derhal bırakın, eğer gerçekten müminler iseniz!" [el-Bakara 278]

Ve şöyle buyurmuştur:

الَّذِينَ يَأْكُلُونَ الرِّبَا لاَ يَقُومُونَ إِلاَّ كَمَا يَقُومُ الَّذِي يَتَخَبَّطُهُ الشَّيْطَانُ مِنَ الْمَسِّ ذَلِكَ بِأَنَّهُمْ قَالُواْ إِنَّمَا الْبَيْعُ مِثْلُ الرِّبَا وَأَحَلَّ اللّهُ الْبَيْعَ وَحَرَّمَ الرِّبَا فَمَن جَاءهُ مَوْعِظَةٌ مِّن رَّبِّهِ فَانتَهَىَ فَلَهُ مَا سَلَفَ وَأَمْرُهُ إِلَى اللّهِ وَمَنْ عَادَ فَأُوْلَئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ "Faiz yiyenler (kabirlerinden) kalkarken şeytan çarpmışçasına kalkacaklardır. Böyle bir cezaya çarptırılmalarının sebebi, alış-veriş de riba gibidir, demeleridir. Halbuki Allah, alış-verişi helal faizi haram kılmıştır. Kime Rabbinden bir nasihat gelir de faiz almaktan vazgeçerse, faiz haram kılınmadan önce faizden yediğinden sorumlu tutulmaz. Onun işi Allah'a aittir. Kim ki tekrar faize dönerse onlar cehennemliktirler ve orada ebedi kalacaklardır." [el-Bakara 275]

Yine parlamento, delili varit olmasının ve hakkındaki şeri hükmün bilinmesinin ardından, içki fabrikasının kapatılması hakkında oy kullandığı gibi Allah'ın indirdikleriyle hükmetmeyen hükümetlere güvenoyu verilmesi ve hükümetin haksız kararlar vermek için ileri sürdüğü şeylerin sürekli onaylanması gibi hususlarda da oy kullanmıştır. Mesela bu kararlardan sonuncusu, Ali Abdullah Salih'e dokunulmazlık verilmesi ve yargılanmaktan muaf tutulmasıdır. Dahası hükümetin, aşağılık bir şekilde yaptıklarından dolayı muhasebe edilmesinden de vazgeçmiştir.

Tüm bu yaptıklarının da ötesinde, Kur'an'ın şeklini protesto ederken onun hükümlerinin devre dışı bırakılmasını protesto etmemekte, dahası bir kelime dahi etmemektedir?!

Yemen'de, demokrasiye dayalı olan parlamento, saray ve çoğunluğun dışındakiler için elini taşın altına koymadığı gibi onun yanında, bunların dışındakilerin hiçbir kutsallığı da yoktur. Hatta Allah'ın kelamı bile olsa!

Eğer bir hayır murat ediyorsa parlamentoya düşen; hiçbir kınayıcının kınamasından korkmaksızın Allah'ın farzlarını eda etmesi, beşerî cumhuriyet rejimini kaldırıp ülkelerin ve insanların izzet bulacağı Raşidi Hilafet'i kurmak için haykırması ve yasamayı sürdürerek günah işlememesidir. Zira yasama, sadece Allah'a aittir.

إِنِ الْحُكْمُ إِلاَّ لِلّهِ أَمَرَ أَلاَّ تَعْبُدُواْ إِلاَّ إِيَّاهُ ذَلِكَ الدِّينُ الْقَيِّمُ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَعْلَمُونَ "Hüküm sadece Allah'a aittir. O size kendisinden başkasına ibadet etmemenizi emretmiştir. İşte dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler." [Yûsuf 40]

Devamını oku...

Soru-Cevap

Soru:

Dün, yani 15.01.2012 Pazar günü, OPEC [Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü]'nün İran Elçisi Muhammed Ali Hatîbî, Avrupa Birliği'nin ambargo uygulamaya başlaması halinde İran'ın petrol tedariklerini piyasaların telafi etmesi hususunda körfez ülkelerini uyarmıştır. Ayrıca İran "Doğu" Gazetesi'nde geçtiği üzere şunu da eklemiştir: "Ülkesinin yasaklı tedariklerini, piyasaların telafi etmesinin tahmin dahi edilemez sonuçları olacaktır!"

Yine aynı gün, İran resmî haber ajansının aktardığına göre İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Ramin Mihmanperest, Amerika Birleşik Devletleri'nin Hürmüz Boğazı bağlamında İran'a bir mektup teslim ettiğini açıklamıştır. Bunun öncesinde de, yani 28.12.2011'de İran, uluslararası yaptırımların kendine yönelik baskısına bir cevap olarak Hürmüz Boğazı'nı kapatma tehdidinde bulunmuş ve bölgede deniz tatbikatı yapacağını açıklamıştır. Nitekim o, farklı boyut ve türlerde füzeler fırlatarak başarılı bir denemede bulunmuş oldu.

Gerçekten İran, Hürmüz Boğazını kapatma hususunda ciddi midir? İran'ın, kendisine karşı ciddi bir savaşın açılması korkusu var mıdır? Mevcut dünya şartları, bu gibi bir savaşa izin verir mi?

Cevap:

Bu soruya cevap vermek için aşağıdaki hususları arz ederiz:

1- İran Devlet Başkanı yardımcısı Muhammed Rıza Rahîmî, Hürmüz Boğazı'nı kapatma tehdidinde bulunarak şöyle demiştir: "İran petrolüne yönelik yaptırmlar onandığı taktirde, Hürmüz Boğazı üzerinden bir damla petrol bilece geçemeyecektir." [İran-İRNA / 27.12.2011] Yine İran Devrim Muhafızları Komutanı Yardımcısı Orgeneral Hüseyin Selamî, İran'ın hayati çıkarlarını korumak için kesinlikle harekete geçeceği şeklinde bir tehditte bulunmuştur. Nitekim İran, gerçekleşmesi durumunda savaşa hazır olduğunu göstermek için 31.12.2011'de bölgede deniz tatbikatları yapmıştır. Ancak İran Deniz Kuvvetleri Komutanı Habibullah Seyyarî, tehditlerin tonunu düşürerek şöyle demiştir: "İran Silahlı Kuvvetleri açısından Hürmüz Boğazı'nı kaptmak gerçekten çok kolaydır. Yada söylediğimiz gibi bu, İran için bir kaşık suda boğmak kadar kolaydır. Ancak şu anda boğazı kapatmaya gerek yoktur..." [İran-Press Televizyonu / 28.12.2011] Buda kendisine karşı bir savaş ve saldırı olmadığı sürece İran'ın, şu anda Hürmüz Boğazı'nı kapatmayacağı anlamına gelmektedir.

2- Raporlar, dünya petrol deniz trafiğinin %30 ila %40 arasındaki oranının, 50 km. genişliğindeki bu boğazdan geçtiğini bildirmektedir. Zira 20 ila 30 arasındaki petrol tankarleri günlük olarak buradan geçmekte olup yaklaşık 19 milyon varilin de günlük olarak buradan geçtiği tahmin edilmektedir. Zira burası, tarih boyunca stratejik bir öneme sahip olduğu gibi sömürgeci Avrupa Devletleri arasında bir rekabet mahalli olmuştur. Nitekim "büyük" İngiltere döneminde burası, İngiliz tacının incisi olarak görülen Hindistan'a giden ana yol olarak itibar edilmekle birlikte buranın kontrolü ele geçirildiğinde İran ve diğer Körfez ülkelerine de hakim olunmaktadır. Ancak geçen asrın yetmişlerinden bu yana İngiltere'nin yerine geçmak için çalışmaya başlayan modern asırdaki Amerika'nın rolüne gelince; Amerika, burasını ulusal güvenliğinin bir parçasa olarak saymakta ve 1993 yılında yapılan ortak savunma anlaşması kılıfı altında Bahreyn'deki Beşinci Filosu'na liderlik etmektedir. Dolayısıyla bu boğaz yoluyla savaş gemilerini Körfez sularında ileri geri dolaştırmaktadır. Dolayısıyla da Avrupa karşısında Amerika'nın zımni onayı olmadıkça İran'ın burasını kapatması kolay olmayacaktır. Nitekim İran, geçen asrın seksenlerinde, Saddamlı Irak'la yaptığı savaşta da onu kapatmakla tehdir etmiş ama bunu yapmamıştır. Tüm bu tehditlerin ardından şimdi, İran Deniz Kuvvetleri Komutanı yukarıda geçen açıklamasına göre boğazın kapatılmasıyla ilgili tehditlerin tonunu düşürmüştür.

3- İran'ın bu tehditlerinin ardından, Amerika Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Victoria Nuland, şöyle demiştir: "Son zamanlarda İran'ın, çok sayıdaki mantıksız davranışlarına şahit olduk. Dolayısıyla bizler onun, uluslararası yaptırımların yükünü her zamankinden daha fazla hissetmeye başladığına ve ona yönelik baskıların yükselmesi de İran içerisindeki eleştirilerin yükselmesine yol açtığına inanıyoruz. Dolayısıyla uluslararası yaptırımların, istenilen sonucu vermeye başladığını ve gerilimi artırdığını tasavvur edebiliriz..." [el-Arabiyye / 30.12.2011] Dolayısıyla Amerika, Yahudiler'in İran'a yönelik askerî saldırı tehditlerini gerçekleştirmesini dizginlemek için İran'ın nükleer programıyla ilgili yaptırımların yeterli olduğunu kanıtlamak istemektedir. Zira Amerikalılar, birkaç yıldan bu yana Yahudi varlığının İran'ı herhangi bir şekilde vurmasının karşısında durmaktadır. Çünkü Amerikalılar, bir çok kez nükleer programla ilgili husus da dahil İran'ı caydırmaya dönük yaptırımların yeterli olduğunu açıklamıştır. Bu nedenle Amerika Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü şöyle demiştir: "Yaptırımlar istenilen sonucu vermeye başlamıştır." Nitekim Amerika Savunma Bakanı Leon Panetta, nükleer programını geliştirmeye devam eden İran'ı caydırmaya dönük yaptırımların yeterli olduğu ve her hangi bir yaptırımın da bir seçenek olduğu şeklindeki açıklamalarını birkaç aydan beridir tekrarlayıp durmaktadır. Ayrıca Amerika, Yahudi varlığından, kendisiyle bir koordinasyon olmaksızın İran'a karşı hiçbir şey yapmamasını istemiştir. Bu ise Amerika'nın, işlerin dizginlerini elinde tutma girişiminden ibarettir.

4- Amerika, son dönemlerde Yahudi varlığının, İran'ın nükleer tesislerine karşı askerî bir saldırıda bulunma yönünde ciddi ve kasıtlı bir niyetinin olduğunu ve İngiltere'nin de ciddi bir hamlede bulunarak Yahudi varlığının bu saldırı yönünü desteklediğini gördüğünü ortaya koymaktadır. Bu nedenle Amerika, İran Merkez Bankası ile olan ilkişkilerin yasaklanmasına varıncaya kadar sert yaptırımların olması yönünde hareket etmeye çağırmaktadır. Zira 13.01.2012'de bir Amerikalı yetkili, geçen ay nükleer programdan vazgeçmeye zorlamak amacıyla Amerika'nın İran'a dayattığı yeni yaptırımların hedefinin, İran Merkez Bankası'nın çalışmasını felce uğratmak olduğunu açıklamıştır. Buda bu bankanın, uluslararası bankalarla olan ilişkisini zora sokacaktır. Amerika bu şekilde, yaptırımlar ve yaptırımların sertleştirilmesi hususundaki çözümü göstermeye çalışmaktadır. Buda hem Yahudi varlığının bu gibi bir saldırıya yönelmesini hemde başta İngilizler olmak üzere Avrupalıların bu konuda bir rol oynamalarını engellemek içindir.

5- Nitekim ortada Avrupa'nın, İran'a yönelik askerî bir saldırıya yönlendirdiğine, Yahudi varlığını buna teşvik ettiğine dahası bunun için gerekli olan şeyleri ona sağlayacağına, bununla ilgili hususlarda onun arkasında duracağına delalet eden göstergeler bulunmaktadır. Zira iki yıl önce Fransa, İran üzerinde casusluk yapması için bölgeye yapay bir uydu göndermiş ve Yahudi varlığına, İran'ın askerî tesisleri ile nükleer tesisleri ve çalışmaları hakkındaki görüntüleri ve bilgileri sağlamıştır. Yine Almanya, Yahudi varlığına füze taşıyan modern denizaltıları sağlamıştır. Ayrıca İngiltere, bu konuda Yahudi varlığı ile askerî olarak güçlü bir koordinasyon içerisindedir. Zira Savunma Bakanı Philip Hammond, "Boğazı kapatmaya dönük olası her türlü girişimlerine karşı İran'ı" tehdit etmesinin yanı sıra medya organları, sürekli olarak durumu tırmandırmaya ve kamuoyunu İran'a karşı kışkırtmaya çalışmaktadırlar. Çünkü 03.11.2011'de Guardian Gazetesi'nde şöyle geçmiştir: "İngiliz kuvvetleri, İran'a karşı askerî bir operasyonda bulunma olasılığı için hazırlıklara hız vermiştir. Buda İran'ın nükleer programından korkulduğu bahanesiyle olacaktır." Ayrıca İngilizler, son aylarda Yahudi varlığı ile olan bağlantılarını yoğunlaştırmışlardır. Zira 02.11.2011'de Amerikan (UPI) Ajansı şunu aktarmıştır: "İngiltere Genelkurmay Başkanı General David Richards, "İsrail'e" üç gün süren gizli bir ziyarette bulunurken "İsrail'in" İran'a karşı askerî bir saldırıda bulunma hususundaki konuşmaların arttığı bir zamanda da "İsrail" Savunma Bakanı Ehud Barak, 02.11.2011'de İngiltere'ye gitmiştir." Yine İngiliz "Daily Mail" Gazetesi, 10.11.2011'de kendi web sitesindeki bir rapor çerçevesinde şöyle demiştir: "İngiliz hükümeti yetkilileri, hükümet içerisinde "İsrail'in", er yada geç İran nükleer tesislerini hedef almak için çalışacağı şeklinde bir anlayışın olduğunu vurgulamaktadırlar." Dahası "İsrail" medyası, 11.2011 ayının başlarında şunları aktarmışlardır: Siyonist Hava Kuvvetleri, NATO'nun İtalya'daki üslerinden birinde hava tatbikatları yapmıştır. Bu tatbikat, uzun vadeli bir gelecekteki saldırıya katılabilecek bütün hava teşkilatlarını kapsamaktadır.

6- Yine "İsrail", bu ayda İran ‘ın nükleer tesislerini vurmakla ilgili tehdidini yükseltmiştir. Zira Amerikan "The Wall Street Journal" Gazetesi, 14.01.2011'de şöyle geçmiştir: Washington, "İsrail'in" İran'daki nükleer tesislere yönelik olası bir askerî saldırıda bulunmasından korkmaktadır. Buda Amerikalı yetkilileri, bu saldırının reddedilmesini ifade eden mesajları yoğunlaştırmaya ve bu saldırının sonuçları hususunda İsrailli yetkilileri uyarmaya sevk etmektedir... Yine gazete, konu hakkında bahsettiği rapor kapsamında şöyle demiştir: Amerika Başkanı Barack Obama, Savunma Bakanı Leon Panetta ve diğer Amerikalı üst düzey yetkililer, son zamanlarda olası saldırının vahim sonuçları hakkında uyarmak için İsrailli yetkililere bir dizi gizli mektuplar göndermişler ve Amerika'nın tutumunun, yaptırımların semeresinin alınması ve ardından da İran'ın, nükleer silah üretmekten vazgeçmesi amacıyla Tahran'a uygulanan yaptırımlar için daha fazla zaman verilmesi olduğunu bildirmişlerdir.

7- Amerika, İran'ı etkileyebilecek yaptırımlara odaklanmaktadır. Zira özellikle 2012 yılı, Amerika Devlet Başkanlığı seçimleri yılı iken askerî bir harekatın hiçbir faydası yoktur. Bundan dolayı Yahudi devleti ve Avrupalılar, İran'a karşı askerî bir saldırıda bulunmak için Amerika'nın bu seçim yılını istismar etmek istemektedirler. Zira mevcut yönetim, Obama'nın ikinci kez başkanlığı kazanmasıyla meşgul olmakta ve Yahudiler ile diğerlerinin oylarını almaya çalışmaktadır. Böyle bir saldırı başladığında Amerika, zor bir durumda kalacağı gibi bunun, seçimler döneminde meydana gelmesi durumunda da onu desteklemek zorunda bırakacaktır. Aynı şekilde bu durum, bölgede Amerika'yı karıştıracak olmasının yanı sıra Avrupalılara ve özellikle de kökleşmiş İngilizlere, bölgeyi sömürmek için müdahalede bulunma ve Körfez bölgesinde etkili rol oynama fırsatı verecektir. Ayrıca bölgedeki Amerikan nüfuzunu sarsmaya, İran içindeki durumu istikrarsızlaştırmaya ve İran'da, 1979 ylındaki İran devriminde ajanları Şah Muhammed Rıza Pehlevi'nin devrilmesinin ardından kaybettikleri nüfuzun bir kısmını elde etmenin zeminini hazırlamaya çalışmaktadırlar.

8- Hakeza Amerikan politikası, yaptırımların yetersiz olduğuna odaklanmakta olup her ne zaman seçim yılında Avrupa'nın desteğiyle Yahudi devletinin hırs gösterdiği savaş riski yaklaşsa bu onu germektedir. Belki de Amerika, geçen miladi yılın sonunda onlara verdiği fırsatı kaçırmış olacaktır. Zira geçen yılın sonunda, bu saldırı için öngörülen bir tarihin olduğu şeklinde haberler sızmıştır. Nitekim 10.11.2011'de "al-mashhad.com/News" sitesinde şöyle geçmiştir: "İngiltere Dışişleri Bakanlığı'ndan ismini vermek istemeyen bir yetkili, İngiliz bakanların "İsrail" saldırısının ya Noel'in yada 2012 yılının başında olabileceği bilgisini verdiklerini ifşa etmiştir." Bununla birlikte, seçim yılının şartları nedeniyle Amerikan idaresinin kartlarını karıştırmak amacıyla Avrupa ve Yahudi varlığı tarafından yeni girişimlerin olması da ihtimal dışı değildir. Dolayısıyla Amerika'nın, onların bu fırsattan yararlanmalarına kesinlikle izin vermeycek olmasının yanı sıra işlerin dizginlerini elinde tutarak beklemeye devam edecek olması beklenmektedir. Zira her nezaman Avrupa, seçim yılında İran'a askerî saldırı yapması amacıyla Yahudi varlığını desteklemeye yaklaşsa Obama, Yahudi oylarının karşısında sıkıntıya düşmektedir. Ayrıca her ne zaman Obama, Yahudiler için sert yaptırımlar açıklasa bu, kalıcı bir çözüm olup İran'a askerî bir saldırı olmamaktadır! Zira o, Yahudilerin oylarını kazanmak amacıyla yaptırımları sertleştirerek onların çıkarları için çalışmaktadır.

9- Avrupa'nın İran petrolünü ithal etmemekle ilgili yaptırımları sonucunda ortaya çıkacak eksikliği telafi etmeleri halinde İran'ın, Körfez ülkeleri bunun sorumluluğunu yükleneceklerdir şeklindeki açıklamasına gelince; bu açıklama, petrol piyasasında gerginlik çıkarmak amacıyla Hürmüz Boğazı'nın kapatılmasıyla ilgili açıklamaların yörüngesinde dönmektedir. Böylece fiyatlar yükselecek ve bu, özellikle ekonomik krize maruz kalan Avrupa'yı da etkileyecektir. Böylece de Avrupa, İran'a askerî operasyon yapması için Yahudi varlığını desteklemeyi sürdüremeyecektir.

10- Obama'nın, İran yetkililerine dönük mektubuna gelince; bununla ilgili sır perdesi hala açılmış değildir. Ancak bu mektubun, gerek Hürmüz Boğazı'nın kapatılmasıyla ilgili açıklamalar bakımından olsun gerekse de Körfez ülkelerini, petrol tedariklerindeki eksikliği telafi etmeleri durumunda bunun sorumluluğunu yüklenmekle tehdit eden açıklamalar bakımından olsun gerginlik atmosferini hafifletmek için Amerika'dan İran'ın "uyarılmasını" talep eden bir mektup olması muhtemeldir. Buda Avrupa ile Yahudileri, seçim yılında İran'a karşı askerî bir operasyon yapılmasını istismar etmelerine iten provokasyonu hafifletmek içindir. Nitekim son günlerde, Amerika Birleşik Devletleri ile İran'ın, aralarındaki gerginliğin boyutunu hafifletme bağlamında bazı adımlar attıklarına dair kanıtlar ortaya çıkmıştır. Zira Tahran, bu ay içerisinde Birleşmiş Milletlere bağlı nükleer müfettişlerinden bir hayeti kabul ederken Washington da aynı ay içerisinde iki kez, bölgede kazaya uğrayan İranlı denizcileri kurtarmıştır. [Wall Street Journal Gazetesi / 14.01.2012]

11- İnsana acı veren şey ise ülkesi, suyu ve Hürmüz Boğazı da dahil Körfez Bölgesinin, Amerikan güvenliğinin bir parçası olmasının yanı sıra yaşamsal ve stratejik çıkarlarından önemli bir çıkar olmasıdır. Halbuki burası, sırf Müslüman bir bölge olup Arap ve Fars olarak isimlendirilen kısımlarıyla körfezi de Müslümandır. Mesela Umman Körfezi Müslüman bir körfez ve Hürmüz Boğazı da Müslüman bir boğaz olduğu gibi Müslümanlar bu bölgelerden her birini, Portekizlerden Hollandalılara, Fransızlara ve İngilizlere varıncaya kadar Avrupalıların istilalarına karşı savunmuşlardır... En son olarak da Amerikalılar gelerek bu bölgeye tahakküm etmek ve servetlerini yağmalamak için çalışmaktadırlar.

Bundan daha da kötüsü bu uluslararası çatışmanın, hedeflerini kolaylaştırmak için bölgede yönetici araçlar buluyor olmalarıdır. Ancak Allah'ın izniyle Körfez bölgesi de dahil bu ümmetin kalkınması için fazla zaman kalmamıştır. İşte o zaman ümmet, Raşidi Hilafet'in olduğu tek bir devletin altında tek bir ümmet olacak ve bu devletlerin, Müslüman ülkelerin her hangi bir parçasına uzanan ellerini koparacaktır. Bekleyeni için yarın çok yakın degil midir?

Hülasası:

1- Özellikle İngilizler olmak üzere Avrupa ve Yahudi varlığı, İran'ın nükleer tesislerine dönük askerî saldırıya yönelerek Obama'nın seçim yarışını istismar etmek istemektedirler. Çünkü bu durum, askerî saldırıya karşı çıkan Obama'yı sıkıntıya sokacaktır. Zira onun, Yahudilerin oylarına ihtiyacı vardır.

2- Obama, İran'ı önemsemekte ve Savunma Bakanı Leon Panetta'nın 08.01.2012'de açıkladığı üzere Amerika'nın Hürmüz Buğazı'na dönük koyduğu kırmızı çizgileri geçmediği sürece de ona yönelik askerî bir saldırıyı istememektedir. Aynı zamanda Yahudi varlığını da önemsemekte ve Yahudilerin oylarını kaybetmek istememektedir. Bu nedenle Yahudi varlığının önem verdiği İran'ın nükleer silahını önlemenin en iyi yol olduğunu göstermeye çalışmaktadır. Çünkü askerî operasyonun hiçbir faydası olmadığı gibi bilakis Amerika ile Batı'nın çıkarlarını etkileyecek şekilde tüm bölgeye de zarar verecektir.

Binaenaleyh Obama, her ne zaman askerî operasyon yaklaşsa ve her ne zaman dikkatleri, İran Merkez Bankası'va varıncaya kadar yaptırımların sertleşmesine çekse etkin bir silah olarak askerî operasyona değil İran'ın nükleer çabalarına yoğunlaşmaktadır. Dolayısıyla bu meseledeki uyuşmazlığın, en azından Amerika'nın seçim yılı boyunca devam etmesi beklenmektedir. Avrupa ve Yahudi varlığı da İran'ın nükleer tesiserine yönelik askerî saldırıda bulunma fırsatını istismar etmeye yoğunlaşacaklardır. Amerika ise yaptırımların, yaptırımları sertleştirmenin ve benzerlerinin kalıcı bir çözüm olduğunu göstererek bunu engellemeye yoğunlaşacaktır...

3- Obama'nın, İran'a dönük mektubuna gelince; bununla ilgili sır perdesi hala açılmamakla birlikte bu mektubun, askerî operasyonun gerekçelerini ortadan kaldırmak için Hürmüz Boğazı'nın kapatılmasıyla ilgili açıklamalar ile Körfez tehdidi çerçevesindeki açıklamaların sonucunda ortaya çıkan gerginliği hafifletmek için İran'ın "uyarılmasını" talep eden bir mektup olması muhtemeldir.

4- Acı olan ise Batılı devletlerin, Müslüman bölgelerimizde bir birleriyle mücadele etmeleri ve bölgede, kendileriyle birlikte hareket edecek araçlar bulmalarıdır. Halbuki bunun yerine Raşidi Hilafet'in olduğu bizim devletimiz olduğunda o, tahir Müslüman ülkelerimize uzanan bütün elleri koparacaktır. Ayrıca ne bu zulüm nede bu karanlık devam edecektir. Allah'ın izniyle de hem İslam hem de Hilafet gelmektedir.

وَلَتَعْلَمُنَّ نَبَأَهُ بَعْدَ حِينٍ "Onun haberini pek yakında öğreneceksiniz." [Sa'd 88]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- 25 Ocak Ayaklanmasından Bir Yıl Sonra Ey Mısır Halkı: Sloganınız, "Halk, İslamî Hilafet'i İstiyor" Olsun

Devrik dönem sırasındaki despot yönetim dönemi boyunca ıstırap veren zulüm ve baskıdan dolayı samimi halkın duygularından kaynaklanan ayaklanmanın, korku engelinin kırıldığı ve başarısı uğruna büyük fedakarlıkların gösterildiği mübarek gerçek bir ayaklanma olduğunda hiç şüphe yoktur. Dolayısıyla Allah ve resulünün razı oldukları gerçek bir nizam olmadıkça bu ayaklanmanın durması doğru değildir. Zira Allah'ın, ümmeti Halife ve hakim kılacağına dair vaadi, kesinlikle gerçekleşecektir. Zira Allahuteala, şöyle buyurmuştur:

وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُم فِي الأَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذِيـنَ مِن قَبْلِهِمْ وَلَيُمَكِّنَنَّ لَهُمْ دِينَهُمُ الَّذي ارْتَضَى لَهُمْ وَلَيُبَدِّلَنَّهُم مِّن بَعْدِ خَوْفِهِمْ أَمْنًا "Allah, sizlerden iman edip salih amel işleyenleri, kendilerinden öncekileri yeryüzünde Halife kıldığı gibi onları da yeryüzünde Halife kılacağını, onlar için seçtiği dinlerini (İslam'ı) yeryüzünde hakim kılacağını, (geçirdikleri) bu korkularını güvene çevireceğini vaadetti." [Nur 55]

Yine Resul (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in müjdesi de kesinlikle olacaktır. Zira o, şöyle buyurmuştur:

ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةً عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ "Sonra (yeniden) Nübüvvet Minhacı üzere [Raşidi] Hilafet olacaktır."

Nitekim halk, artık aldatıldığının farkına varmıştır. Zira mübarek ayaklanmasının üzerinden bir yıl geçmesinin ardından; her ne kadar başı devrilse de rejim devrilmediğini görmüştür. Çünkü Amerika, devrik ajanı Hüsnü Mübarek'i terk ederek onun yerini, başka ajanlarla değiştirmiştir. Şayet kendisinin ve üvey evladı Yahudi devletinin çıkarlarını koruyamazlarsa bu yeni ajanlarını da terk edecektir. Dolayısıyla şuan hapishanelerde çürüyen Amerikan ajanlarını deviren halk, şimdi iktidar koltuğuna çöreklenen Amerikan ajanlarını da devirmeye muktedirdir. Zira onlara, ne Amerika'nın nede bir başkasının faydası olacaktır. Dahası diğer ajanlarını bir sakız gibi çiğneyip attıkları gibi bunları da çiğneyip atacaklardır.

O halde ümmet, Askerî Konseyi devletin ve bir sonraki anayasanın üzerine vasi kılarak ayaklanmayı sarmalama girişimleri şeklindeki kendisine kurulan tuzaklara karşı uyanık olmalı ve Amerika ile Mısır'daki ajanlarının hakim olması için yardım eden herkesi de gözetleyip durmalıdır. Ayrıca İslam'ın tatbik edilmesi amacıyla kendilerini temsil etmeleri için seçtikleri bir takım kimselerin girişimleri de, çeşitli yollarla Askerî Konseyi tatmin etme girişimlerinden ibaret olup Allah'a değil de Amerika'ya sadakatle boyun eğdiği sürece onun kucağına düşmeleri de siyasî intihardan başka bir şey değildir. Halbuki onların görevi, tüm cesaretlerini toplayarak İslam'ın tatbik edilmesi ve halkın tercih ettiği yönün, İslam'ın tatbik edilmesini talep etmek olduğu şeklindeki ısrarlarını tüm açıklığı ile ilan etmeleridir. Dolayısıyla bu ayaklanma, alemlerin Rabbinin istediği İslam'ın yönetime ulaşması ve gölgesi altında Müslümanlar ile gayrimüslimlerin onurlu bir yaşam sürdüreceği İslamî hayatı yeniden başlatmak için altın bir fırsattır. Böylece insanlar, zulmünün ateşiyle tüm dünyanın yanıp kavrulduğu kapitalist sistemin zulmünden çıkıp İslam'ın adaletine ve nuruna kavuşacaktır.

Hizb-ut Tahrir olarak bizler halkımızı, ayaklanmanın birinci yıl dönümünde onu, "Halk, İslamî Hilafeti İstiyor" sloganlarının yükseldiği bir ayaklanma yapmaya davet ediyoruz. Zira onların izzeti sadece onda olduğu gibi dünyanın zilletinden ve ahiretin azabından kurtuluş da sadece ondadır. O halde aşağılık demokrasi, sahte laiklik, kokuşmuş kavmiyetçilik ve vatancılık gibi Amerika'nın pazarladığı şeyleri kaldırıp atsınlar.

وَاللّهُ غَالِبٌ عَلَى أَمْرِهِ وَلَـكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَعْلَمُونَ "Şüphesiz ki Allah, emrine galiptir, muktedirdir. Velakin insanların çoğu bunu bilmezler!" [Yûsuf 21]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Efendileri Amerika ve Hindistan İle Birlikte Müslüman Bangladeş Ordusuna Karşı Kurdukları Komplolardan Dolayı Hain Hasina, Alaşağı Edilmelidir

Hizb-ut Tahrir, Cuma salahının ardından bugün, ülkenin dört bir tarafındaki camilerin dışında genel bir konuşma yapmıştır. Nitekim konuşmacılar halkı, Şeyha Hasina hükümetinin, Müslüman Bangladeş ordusunu Hindistan ile Amerika Birleşik Devletlerine boyun eğdirmeye dönük komplolarını protesto etmeye çağırmışlardır. Konuşmacılar şu açıklamada bulunmuşlardır: Hasina, Hindistan ile işbirliği içerisinde olan Amerikalılar tarafından iktidara getirilmiş olup Amerikalılar, bu bölgede İslamî Hilafet'in geri gelmesinin yanı sıra Çin'in yükselişini engellemede kararlıdırlar. Bu maksatla o, bu bölgedeki güçlü varlığını garantilemek ve İslam ülkeleri üzerindeki otoritesini pekiştirmek amacıyla Hindistan ile stratejik ortaklığı tercih etmiştir. Bundan dolayı Amerika, hükümeti, muhalefeti ve askerî liderlikteki bazı subayları kullanmasının yanı sıra bölgede Hindistan'ın elini serbest bırakmak amacıyla Hindistan ile askıda kalan uzun vadeli sorunları çözmek için de bu ajanları kullanmaktadır. Bu hususta İslam'ın geri dönüşünü ve Çin'in kuşatmasını engelleme planını uygulamak için Hindistan'ın Amerika ile işbirliği yapması daha kolay olacaktır. Dolayısıyla onlar, bu plana karşı olan tüm engelleri ve bu şerir plana karşı konuşan herkesi ortadan kaldırmak için çalışmaktadırlar. Bu nedenle Şeyha Hasina'nın komplo kurduğu "Sınır Muhafızları" katliamında muhlis ordu subayları katledilmiştir. Bu nedenle de Hasina, Hizb-ut Tahrir'i yasaklamış ve hizbe yönelik vahşî baskı politikasını takip etmiştir. Aha şimdi de o, bütün orduyu İslam'ın, ülkenin egemenliğinin ve güvenliğinin yanında yer alan tüm subaylardan temizleme operasyonu gerçekleştirmektedir.

Ayrıca konuşmacılar, muhlis ordu subaylarını, mevcut iktidar rejimi ile Hasina'yı aynı anda devirmeye ve otoritenin, Hilafet Devleti'ni kuracak olan muhlis siyasetçilere geçmesi için de Hizb-ut Tahrir'e nusret vermeye davet etmişlerdir. Zira Hizb-ut Tahrir, muhlis ve uyanık bir hizib olup Kur'an ve sünnete göre hükmedecektir. Dolayısıyla Amerika Birleşik Devleri'ni, Hindistan'ı ve müttefiklerini Bangladeş'ten çıkaracak olan sadece Hilafet Devleti'dir. Hilafet Devleti, bu Müslüman ülkede kurulduğunda küresel bir güç haline gelmesi için onu Hilafet'in dayanak noktası yapacaktır. Buda halkın temel ihtiyaçlarını garanti altına almak, fakirlik, işsizlik, üretim ve ekonomi gibi insanların karşı karşıya kaldıkları uzun sorunları çözmek, güçlü ve gelişmiş bir savaş gücü olacak ordu inşa etmek ve İslam ümmetini birleştirmek yoluyla olacaktır.

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Açılışını Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki-Mun'un yaptığı "Reform ve Demokrasiye Geçiş" Başlığı altında Beyrut'da Düzenlenen ESCWA (Birleşmiş Milletler Batı Asya Ekonomik ve Sosyal Komisyonu) Konferansı Münasebetiyle Hi

 

وَمِنَ ٱلنَّاسِ مَن يُعْجِبُكَ قَوْلُهُ فِى ٱلْحَيَاةِ ٱلدُّنْيَا وَيُشْهِدُ ٱللَّهَ عَلَىٰ مَا فِى قَلْبِهِ وَهُوَ أَلَدُّ ٱلْخِصَام وَإِذَا تَوَلَّىٰ سَعَىٰ فِى ٱلأَرْضِ لِيُفْسِدَ فِيِهَا وَيُهْلِكَ ٱلْحَرْثَ وَٱلنَّسْلَ وَٱللَّهُ لاَ يُحِبُّ ٱلفَسَادَ ِ "İnsanlardan öyleleri vardır ki, dünya hayatı hakkında söyledikleri senin hoşuna gider. Hatta böylesi, kalbinde olana (samimi olduğuna) Allah'ı şahit tutar. Halbuki o, hasımların en yamanıdır.

O, dönüp gitti mi (yahut bir iş başına geçti mi) yeryüzünde fesat çıkarmak, ekini ve nesli helak etmek için çalışır. Allah fesatçılığı sevmez." [Bakara 204 205]

Sayın Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri ve Venedik (Oteli) Konferansındaki Diğer Konferansçılar: İnsanların Boyunları Üzerindeki Vesayetten Vazgeçin Artık! Zira Bundan Sonra Zaman, Sizin Zamanınız Değildir. Bilakis Zaman, Otoritesini Yeniden Kazanarak Şeriatın Egemenliğini Geri Getirmek İçin Batı'nın Nüfuzundan Kurtulmaya Başlayan Ümmetin Zamanıdır

Birleşmiş Milletler dün, genel sekreteri "Ban Ki-Mun'un" şahsında, geçen yıl İslam dünyasının bu bölgesiyle karakterize olan ayaklanmaya özel konferansın açılışını yapmıştır. Zira ayaklanma, bu yılın girmesiyle birlikte hala devam etmekte olup Allah'ın izniyle tahtları devirecek ve bölgenin yüzünü kapsamlı olarak değiştirecek şekilde yorumlanabilecek bir merhale açacaktır. Nitekim Batılı devletlerin elçisi olarak gelen Ban Ki-Mun'un lisanı hali şöyle demektedir: "Ey bölge halkı, bu ayaklanmanızla hadaratsal, politik, ekonomik ve askerî bütün şekilleriyle Batılı hegemonyanın mengenesinden kurtulacağınızı sanmayınız. Bilakis değişimin, tagut laiklerin döneminden demokrat laiklerin dönemine dönüşmesi için sizlerin ve protesto hareketlerinizin vasileri olarak kalmaya devam edeceğiz."

Devletin kimliğinde, Batılı hadarattan türetilmiş anayasalarda, dış siyasette, ekonomik siyasette, öğretim metodunda ve -başta Yahudi varlığı ile yapılan anlaşma olmak üzere- despot yöneticilerinizin işlediği hain anlaşmalarda bir değişim olmadığı sürece nasıl yaşıyorsanız ve siyaseti, yönetimi, ekonomiyi, medyayı, güvenliği ve öğretimi nasıl uyguluyorsanız o şekilde kalmaya devam edeceğimizi sizlere söylemek isteriz.... Nitekim sayın "Ban", ayaklanmaya kürtaj yaptırmak, ayaklanmanın yönünü kontrol etmek, ümmetten önce ayaklanmanın semeresini toplamak için ta Tunus'ta başlamasından bu yana Amerika ve Avrupa'nın başlattığı ayaklanmayı kavrama girişimlerini tamamlamak için gelmiştir. Zira -başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere- genellikle Batılı devletler, hedeflerini gerçekleştirmek ve dünyadaki çıkarlarını gözetmek için uluslararası örgütü bir araç olarak kullanmaktadırlar. Zira o, dünyadaki hegemonyasını sürdürmek için nasıl da ikinci dünya savaşından sonra bu örgütü ortaya çıkarmıştır! Her ne kadar ümmetimiz unutkan olsa da düşman olan Birleşmiş Milletler Örgütü'nün, kurulduğu ilk günden günümüze kadar kendisine yönelik olan kararlarını asla unutmayacaktır. Mesela Filistin'in, halkı ile yabancı Yahudiler arasında taksim edilmesi kararı ile ümmetimize karşı katliamlar ve trajedilerle sonuçlanan Afganistan'ın işgali ve Amerika'nın Irak'ı işgal yasası kararları gibi. Bunu da geçiniz, Yahudi varlığının Filistin halkına ve mücavir bölgelere karşı süregelen saldırıları ile bölge halkının fakirleşmesine, ekonomik kararlarının ipotek edilmesine ve servetlerinin yağmalanmasına yol açan İMF ve Dünya Bankası'nın politikalarına da göz yumulmaktadır... Ancak bizler, uluslararası örgütün sözde tarafsızlık yalanlarına aldanacak kadar da cahil insanlar değiliz. Bilakis ona, açıkça deriz ki; sayın genel sekreter, temsil ettiğin örgütünüz, İslam ümmetine karşı hasımların en yamanıdır.

Sayın "Ban", uluslararası örgütünüzün, bölge halkına karşı defalarca işlediği hatayı kabul ettiniz. Zira onun, "hükümetlere çok yakın olduğunu topluma ise yeteri kadar yakın olmadığını" açıkladınız. Bunun üzerine şu sözünüzle pişmanlığınızı da açıkladınız: "İkinci vilayetimin genel sekreteri olarak başlarken, Birleşmiş Milletlerin yanınızda olacağını vurgulamak isterim. Zira bizler, bu geçiş aşaması sırasında Arap ülkelerine yardım etmeye kesin kararlıyız." Bu pişmanlığınız, gerçek bir pişmanlık mı yoksa yeni bir aldatmadan ve şarlatanlıktan mı ibarettir?! Bunun cevabı, yine kendini kınadığın ve ağzının da seni kınadığı sözlerinden alınmaktadır. Zira merkezinizin, Yemen'deki müzakerelerin kalbinde olduğunu söylediniz. Halbuki bu müzakereler, Yemen halkının ayaklanmasına kürtaj yaptırmak için gelinen, kasap Ali Salih'in tagut çetesinin yönetimdeki üstünlüğü ile sonuçlanan ve Salih'in muhasebe edilmesini ve yargılanmasını bağışlayan müzakerelerden ibarettir. Dahası konuşmanızda Yemen tagutunu: "Anlaşmanın şartlarına bağlı kalmaya" davet ettiniz." Böylece de kendinizle çeliştiğiniz gibi örgütünüzün aldatmaya devam ettiğini de kanıtlamış oldunuz.

Sayın "Ban", bize bir kez daha Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Bildirgesine göre insan ve kadın hakları hakkında ders vermeye çalıştığını unutmasın. Biz de ona deriz ki; Bize insan ve kadın hakları hakkında ders vermeyi bırakın artık. Zira insan hakları kaynağını belirleyen yasanız, bize göre olmadığı gibi yıpranmış yasanızın bize hiçbir faydası da yoktur. Ey genel sekreter, biraz geriye dönüp bakarsan bu bildirgeye liderlik eden devletlerin işledikleri şeyleri ve insan haklarını ihlal eden hadaratlarını göreceksin. Zira bu hususta size en yakın olan manzara, en iğrenç resimlerle Afganlı ölülerimizin organlarını kirleten Amerikalı askerlerin manzarasıdır. O halde haklar ve görevler noktasında iki cins arasını eşitlerken, gerek kadının kutsallığı gerek kendisinin ve çocuklarının nafaka hakkı gerek onun çalışmak zorunda bırakılması gerekse en aşağılık malların pazarlanması için ucuz bir araç yapılmasında yasanızın, kadına nasıl da hakaret ettiğine bir bakın! Bizim azim şeriatımızdan, insan haklarını öğreneceğiniz günler de gelecek ey sayın genel sekreter!

Ayrıca sayın "Ban", ülkemizdeki işsiz gençlere meyilli olduğunu da unutmasın. Zira ona göre, Arap ülkelerinin, iş sahasına girecek olan gençleri yerleştirmek amacıyla gelecek on yıl boyunca elli milyon iş fırsatı sağlaması gerekmektedir. Ey sayın "Ban", bizlere ekonomi dersi vermeden önce kapitalizmin binden fazla şehrinde iki aydan bu yana gösteri yapmak için sokaklara çıkan milyonlarca işsizlerin haberi size gelmedi mi?! Ayrıca milyonlarca insanın acı çektiği bu sefaletin arakasının da yatanın, -bizim ülkelerimiz de dahil- dünyadaki düzeninizi koruyan kapitalist sistemin olduğunu hala kabul etmiyor musunuz? Bir şeyi kaybedenin, onu geri veremeyeceğini hala anlamadınız mı?

Ey Venedik (otelde) Bize Konferans Verenler!

Ümmetin ayaklanması, sadece tagutlara dönük bir ayaklanma değildir. Bilakis o, ümmetin kimliğine, hadaratına, kültürüne, şeriatına ve diğer unsurlarına düşman olanların temsil ettikleri her şeye dönük bir ayaklanma olmasının yanı sıra Batı'nın, hadaratına, kültürüne ve siyasî kararlarına tabi olanlara da dönük bir ayaklanmadır. Dolayısıyla ümmetin beklediği alternatif, dini hayattan ayıran Batılı hadaratın ifraz ettiği (salgıladığı) sözde demokratik sivil devletin temsil ettiği Batılı bir model değildir. Bilakis ümmetin beklediği ve kendisi için çalıştığı alternatif, parçalanma sürecinin ardından bütün ümmeti bir araya toplayacak olan bir devlettir. Zira bu devlette; egemenlik, Birleşmiş Milletler yasası ve beşerî anayasaların değil Allah'ın şeriatının olacağı gibi otorite de, ne Güvenlik Konseyi'nin ne Beyaz Saray'ın ne Paris'in ne İngiltere'nin nede Batı'nın ülkemize diktiği ve halklarına karşı on yıllarca desteklediği iktidar çetelerinin vesayetleri olmaksızın yöneticisini seçen ümmete ait olacaktır.

Ayaklanmayı ve Ayaklananları Temsil Ettiklerini İlan Etmek İçin Konferansa Katılanlara Gelince; onlara da deriz ki:

Uluslararası devletlere güvenmek, onları razı etmek ve tagut yöneticilere karşın onlara saygı duymak, tıpkı yağmurdan kaçarken doluya tutulmak gibidir. Zira Allahuteala, şöyle buyurmuştur:

وَلا تَرْكَنُوا إِلَى الَّذِينَ ظَلَمُوا فَتَمَسَّكُمُ النَّارُ وَمَا لَكُمْ مِنْ دُونِ اللَّهِ مِنْ أَوْلِيَاءَ ثُمَّ لا تُنْصَرُونَ "Sakın zulmedenlere meyletmeyin; sonra size ateş dokunur. Sizin Allah'tan başka dostlarınız yoktur. Sonra yardım da göremezsiniz!" [Hud 113]

Ayrıca bu, Allah'a, resulüne ve müminlere hıyanet etmektir. Allahuteala şöyle buyurmuştur:

وَاذْكُرُوا إِذْ أَنْتُمْ قَلِيلٌ مُسْتَضْعَفُونَ فِي الأَرْضِ تَخَافُونَ أَنْ يَتَخَطَّفَكُمُ النَّاسُ فَآَوَاكُمْ وَأَيَّدَكُمْ بِنَصْرِهِ وَرَزَقَكُمْ مِنَ الطَّيِّبَاتِ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آَمَنُوا لا تَخُونُوا اللَّهَ وَالرَّسُولَ وَتَخُونُوا أَمَانَاتِكُمْ وَأَنْتُمْ تَعْلَمُونَ "Hatırlayın ki hani siz yeryüzünde az bir mustazaf topluluk idiniz. (Öyle ki) insanların sizi kapıp götürmelerinden korkuyordunuz da Allah sizleri barındırdı, sizi nusreti ile destekledi ve belki şükredersiniz diye de size temiz rızıklar verdi. Ey iman edenler! Allah'a ve resule hainlik etmeyin; (sonra) bile bile kendi emanetlerinize hainlik etmiş olursunuz." [el-Enfâl 26 -27]

Yine bu, siyasî bir intihardır. Çünkü nusret, Allah'tan olup O'nun düşmanlarından değildir. Zira Allahuteala, şöyle buyurmuştur:

إِن يَنصُرْكُمُ اللّهُ فَلاَ غَالِبَ لَكُمْ وَإِن يَخْذُلْكُمْ فَمَن ذَا الَّذِي يَنصُرُكُم مِّن بَعْدِهِ وَعَلَى اللّهِ فَلْيَتَوَكِّلِ الْمُؤْمِنُونَ "Allah size yardım ederse artık size üstün gelecek hiç kimse yoktur. Eğer sizi bırakıverirse ondan sonra, artık size kim yardım eder? O halde müminler ancak Allah'a tevekkül etsinler." [Âl-i İmrân 160]

Unutmayınız ki; çöküntü durumunun yükselmesinin ve on yıllardan beri ümmetin yaşadığı bozukluğun arkasında yatan bizzat Batı'nın siyasî kararlarıdır. Şayet uluslararası güçler, ümmetle yöneticilerinin arasına girmeseydi, ümmet onları uzun zaman önce kaldırıp atardı. Ancak bu güçler, tahtlarında kendilerine borçlu kalmaları, kendilerine saygı ve hürmet göstermeleri, tahtları karşılığında ümmetin kaynaklarını, servetlerini ve namuslarını kendilerine feda etmeleri için bu tagutları desteklemişlerdir.

Bu mübarek ümmetin hareketinin tayyib semeresi, ancak fikirler, anayasalar, yasalar, öğretim müfredatı, uluslararası kurumlar, toplumdaki güç merkezleri, siyasî, ekonomik, medyasal, güvenlik ve askerî nüfuz, yönetim, idarî, güvenlik, ordu ve benzerî birimlerdeki ajanlar gibi Batı'nın, ümmetin kimliğine yabancı olarak soktuğu her şeyin kökünün kazınmasıyla olacaktır. Zira vücuttaki habis mikroplar yaygın olarak kaldığı sürece onun sağlığını ve varlığını tehdit etmeye devam edecektir. Dolayısıyla Nübüvvet Minhacı Üzere Raşidi Hilafet Projesi'nin temsil ettiği hadaratsal ve siyasî projesini kamil bir şekilde taşımadığı sürece bu ümmetin bu belalardan kurtulması imkansızdır. Dolayısıyla da Batı'nın ve uluslararası örgütünün kökü kazındığında bizler de dünyaya hayırlı bir mesaj olarak, hadaratımızı taşıyacağız.

وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلا رَحْمَةً لِّلْعَالَمِينَ "Biz seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik." [el-Enbiya 107]

 

Hizb-ut Tahrir
Lübnan Vilâyeti
Medya Bürosu Başkanı
Ahmed el-Kasas

Devamını oku...

وَأَنِ احْكُمْ بَيْنَهُمْ بِمَا أَنْزَلَ اللَّهُ وَلا تَتَّبِعْ أَهْوَاءَهُمْ وَاحْذَرْهُمْ أَنْ يَفْتِنُوكَ عَنْ بَعْضِ مَا أَنْزَلَ اللَّهُ إِلَيْكَ "Aralarında Allah'ın indirdikleri ile hükmet! Sakın onların hevalarına tabi olma ve Allah'ın sana i

  • Kategori Tunus
  •   |  

Öfkeli Müslüman kitlelerin, hem kendisine hem de Müslümanlara acılar çektiren ve onları acılara boğan fasit rejiminin devrilmesine dönük haykırışlarının ardından tagut Bin Ali devrilmiş ve kaçıp gitmiştir. Peki ya rejim gerçekten devrildi mi??

Sistem, bir kişiye yada insanların boyunlarına tahakküm eden fasitlerden oluşan bir gurup çete bile olsa bir gurup insanlara ait değildir. Ancak sistem, yönetimin temeli olup insanları yaratan alemlerin Rabbinin emrine göre onların işlerini yürütmek ve ekonomik, içtimai, dış siyaset ve öğretim gibi alanlarda onları gözetmek için çizilmiş bir siyasettir... Osmanlı Hilafet Devleti'ni parçalayan sömürgeci kafirlerin tahakküm etmesinden bu yana ülkemize egemen olan rejim; ülkemize fitne fesat saçan ve halkına zulüm, baskı ve zorbalık uygulayan demokratik Fransa'nın tatbik ettiği demokratik kapitalist sistemin bozuk bir versiyonundan ibarettir... Ardından bu rejimi, İslam'ı hayatımızdan ayırsınlar, bizlere egemen olsunlar ve azapların en kötüsünü tattırsınlar diye bizleri sömürgeci kafir Batı'ya rehin olarak vermek için çalışan Burgiba ve Bin Ali üstlenmiştir.

Ey Müslümanlar!

Zulmün, geri kalmışlığın ve baskının nedeni, kapitalist rejime boyun eğmemizdir. Zira sömürgecilerin aşağılık kölesinden öte bir şey olmayan Bin Ali, bizlere sömürgeci Batılı devletlerin politikasını uygulamıştır. Şimdi de Bin Ali, aşağılanmış ve horlanmış bir şekilde kaçıp gitmiştir ama geride fasit rejimi bırakmıştır. Zira gerek Batı'nın hayranı olan gerek onun ajanlığını yapan gerekse de onun kültürüne bir sırtlan gibi sarılan bir takım simgeler, rejimi koruma çığırtkanlığı yapmaktadırlar. Ayrıca bildirimlerinde de aşırı bir şekilde fasitlere odaklanarak sorunun, sadece fesat içerisinde rejimi uygulayan kimselerde olduğunu vurgulamaktadırlar. Sonra yıllar boyu sizlere acılar tattıran kapitalist rejimin uygulanmasını sürdürmekten öte bir şey olmayıp tek kurtarıcı olarak tasvir ettikleri seçimlerle sizleri baştan çıkarmaktadırlar. Bunun üzerine de sizler, Müslüman oldukları zannıyla en iyi olarak gördüklerinizi seçtiniz. Daha sonra onların çığırtkanları, durumlarını pekiştirmek için bağırmaya başladılar. Sonra da onlar, Bin Ali'nin onayladığı bütün zalim anlaşmaları ve ittifakları korumaya çalışacaklardır. Nitekim yeni yöneticiler, sömürgeci Batı'nın çıkarlarını güvence altına almak için çalışmaya koyulmuşlardır. Böylece ülkemiz, çıkarlarını güvence altına almak isteyen Amerikalıların, İngilizlerin ve Fransızların olduğu sömürgeci liderlerin kıblesi ve türbesi haline gelmiştir... Zira değişim, bir tagutun yok olmasıyla sınırlı kalmış ve aynı rejimin temelleri nüfuz etmeye devam etmiştir. Ardından Bin Ali ve rejiminin erkanlarına verdikleri gibi yeni liderlere de onama belgeleri vermeye başlamalarının yanı sıra işbirliğine ve diğer ülkelerdeki ayaklanmalara bir örnek teşkil etsin diye de bu süreci başarmaya hazırlanmaktadırlar. O halde biz ve ümmetimiz, bir kez daha kapitalizm cehenneminin ve sömürgeci kafirlerin rezaletinin devam etmesine nasıl razı olabiliriz ki?

Ey Tunus Halkı! Ey Müslümanlar!

Sizin kahramanlıklarınızın kökleri, Allahu Subhânehu'nun beldenizi İslam ile şereflendirdiğinden bu yana gelen tarihin derinliklerine uzanmaktadır. Böylece beldeniz, hidayete erenlerin ışığı olduğu gibi Kuzey Afrika'dan Endülüs'e kadar olan fethin kıvılcımı da buradan atılmıştı.

Nitekim ayaklanma da bu tayyib ülkeden başlamış ve Sykes-Picot sınırlarını dahası "İsrail" varlığının sınırlarını korumaya devam eden sömürgeci devletlerin ajan yöneticilerine karşı olan diğer Müslüman ülkelere kadar uzanmıştır. O halde ayaklanmanın, bedenimizi paramparça eden mücrim sömürgecinin türettiği planlar içerisinde kirlenmesine nasıl razı olabiliriz ki? O halde ayaklanmaya öncülük edenleri kalabalık ayaklananlar haline getiren ve politikacıların akliyetlerine egemen olan Sykes-Picot sınırlarına nasıl razı olabiliriz ki?

Nitekim ayaklanma, kapitalist demokratik sistemin ürettiği ve politikacılar ile yöneticilerin de uluslararası sömürgeci kurumlar ile şartlarına boyun eğerek sadık kaldığı siyasî ve ekonomik durumlara karşı başlamıştır. O halde Uluslararası Para Fonu (İMF) ile Dünya Bankası'nın ölümcül şartlarına göre olan zalim kapitalist politikalara yeniden boyun eğmeye nasıl razı olabiliriz ki?

Ey Tunus Halkı! Ey Müslümanlar!

Bugün sizlerin, tagutun firarından dolayı mutlu olduğunuzu görüyoruz. Nitekim daha önce de Fransa'nın askerlerini çıkarmasından ve sizlere acılar tattıran ve tehlikelere atan 1959 anayasasını koymasından dolayı da mutlu olmuştunuz. Sonra size zulüm ve zorbalıkta bulunan firari tagut Burgiba yönetiminin yok olduğu, yani 07 kasım 1987 günü de mutlu olmuştunuz. O halde yüzlerin değişmesine ve hala göğüslerinize çöreklenerek musibetinize ve trajedinize neden olan kapitalist rejime bir kez daha mı aldanacaksınız? Dahası bu yeni yöneticilerin, azim olan Allah'a yemin ettikleri ve ellerinde de aziz olan Allah'ın kitabı olduğu halde Allah'ın kitabıyla yönetmeyip bizzat kafir kapitalist sistemle yöneteceklerini görüp duyduğunuz halde nasıl aldanabilirsiniz ki? Dolayısıyla bu, rejimin değişmediğinin bilakis değişenin ise sadece isimlerden ve yüzlerden başkasına uzanmadığının bir kanıtıdır. Dolayısıyla da bu yeni yöneticilerin hali, kendilerinden öncekilerin halinden daha iyi olmayacaktır.

Demokratik kapitalist sistem, insanları kendileri için yasalar koyan insanların kölesi yapan, onları egemen devletler ile şirketlerinin kölesi haline getiren ve insanları kendi çıkarlarını uygulamak için Batı'nın ortaya çıkardığı Birleşmiş Milletler, İMF, Dünya Ticaret Örgütü ve benzerleri gibi uluslararası kurumların kölesi yapan sömürgeci Batı'nın "dinidir." Sizin dininize gelince; rahmet ve hidayet dini olan, insanları ama tüm insanları kurtaracak olan, insanları kula kulluktan kulların Rabbine ibadet etmeye çıkarmasının yanı sıra demokratik kapitalizmin zulmünden İslam'ın adaletine ve rahmetine çıkaracak olan Rabbinizin razı olduğu azim İslam'dır.

Ey Tunus Halkı! Ey Müslümanlar!

Komutan, ehline yalan söylemez. İşte Hizb-ut Tahrir olarak bizler sizleri, 23 Kasım 1987 günü dağıttığımız neşriyatta tagut Bin Ali'ye aldanmamanız hususunda uyarmıştık. İşte bugün de Rabbinizin davetine icabet edesiniz diye azminizi bilemek istiyoruz:

- Başınızdaki zalim beşeri rejime sessiz kalarak ayaklanmanızı heder etmeyiniz...

- Batı'nın nüfuzunu ve kültürüne sırtlan gibi yapışarak onun güçlenmesi için çalışan ajanlarını alaşağı ediniz...

- İkinci Raşidi Hilafet Devleti yoluyla İslam'ı ikame etmek ve hükümlerini uygulamak için çalışınız... Zira Hilafet, Allahu Subhânehu'nun vaadi ve Resulü (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in müjdesidir...

- Böylece zulmün yok olduğu, beşerî kanunlar atıldığı ve beşerin Rabbine itaat edildiği tayyib bir yaşam olsun. Allahuteala şöyle buyurmuştur:

 

فَإِمَّا يَأْتِيَنَّكُمْ مِنِّي هُدًى فَمَنِ اتَّبَعَ هُدَايَ فَلا يَضِلُّ وَلَا يَشْقَى* وَمَنْ أَعْرَضَ عَنْ ذِكْرِي فَإِنَّ لَهُ مَعِيشَةً ضَنْكًا وَنَحْشُرُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ أَعْمَى "Artık benden size hidayet geldiğinde; her kim Benim hidayetime tâbi olursa o sapmaz ve bedbaht olmaz Her kim de zikrimden yüz çevirirse, şüphesiz onun sıkıntılı bir hayatı olur ve biz onu kıyamet günü de kör olarak haşrederiz" [Tâha 123 124]

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER