Cumartesi, 17 Cumade’l Ûlâ 1447 | 2025/11/08
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Türkiye: İstanbul ve Ankaralı Müslümanlar, Suriye'de Esad Rejimine Karşı Direnen Kardeşlerine Destek Verdiler

  • Kategori Türkiye
  •   |  

İstanbul Beyazıt'ta Zalim Esad’a Lanet Yağdı…

Suriye Tağutu Beşşar Esad ve Baas rejiminin on bir aydır Müslümanlara yönelik devam ettirdiği katliam ve zulüm, 10 Şubat Cuma günü Beyazıt Camii'nde Müslümanlar tarafından lanetlendi. Cuma namazı sonrasında Suriye'de şehit edilen Müslümanlar için Gıyabi Cenaze namazının da kılındığı protesto gösterisinde ABD ve Batı lanetlenirken, Suriye'deki katliama sessiz kalan bölge yönetimleri kınandı.

Beyazıt Meydanı'nda Müslümanların yoğun katılım gösterdikleri protesto gösterisine, İslamî camiadan İhh, Özgür-der, Mustazaf-Der, Suriye Halkıyla Dayanışma Platformu, ve bir çok İslamî kuruluş mensupları katılımıyla, gıyabi cenaze namazı kılındı. Namaz sonrasında Hizb-ut Tahrir Resmi Sözcüsü Yılmaz ÇELİK bir basın açıklaması yaptı.

Basın açıklamasında Suriye'deki İslamî direnişe karşı ABD ve Batı'nın planladığı sinsi planlar deşifre edilirken, Bölge ülkelerinin ve Türkiye İktidarı'nın bu sinsi planlara alet olmamaları uyarısında bulunuldu. Genel olarak Müslümanlara Suriye'deki bu katliama sessiz kalınmaması gerektiğinin vurgulandığı açıklamada, şöyle denildi:

"Yaşanan tüm bu katliamların tek sebebi; Müslümanların mallarını, canlarını, kanlarını ve namuslarını koruyacak bir Halifelerinin olmayışıdır. Tüm bu zulümler, katliamlar, kıyımlar yeniden Hilafet Devleti kurulmadığı müddetçe asla bitmeyecektir."

Basın açıklamasından sonra Mahmut KAR’ın yaptığı duada eller semaya yükseldi ve birlikte Allah Subhanehu ve Teâlâ’dan yardım talep edildi.

Daha sonra Müslümanlar hep bir ağızdan Nasr ve Fatiha  Sûrelerini okudular. Kelime-i Tevhid sancaklarının tekbir sesleri ile dalgalandığı gösteride “La ilahe İllallah el-Hilafetu Vaadellah”, “Ehlu’ş-Şam Mansurin Bi'l-Hilafeh Mevudin” nidaları yükseldi.

 

Ankaralı Müslümanlar, Suriye'de Esad Rejimine Karşı Direnen Kardeşlerine Destek Verdiler

Suriye'de katledilen Müslümanlar için Ankara Hacı Bayram Camiinde Basın Açıklaması yapıldı, şehitler için gıyabi cenaze namazı kılındı.

Suriye zalimi Beşşar Esad; rejimini ve tahtını korumak için müslümanları katletmeye devam ediyor. Beşşar Esad'ın 11 aydır yapmış olduğu zulüm ve katliamlar son günlerde artık dayanılmaz bir hal aldı. Müslümanların başındaki yöneticilerin ise sessiz kaldığı bu insanlık dışı vahşi saldıra ve kıyımlara dur demek amacıyla Ankara Hacı Bayram Camiinde Hizb-ut Tahrir tarafından basın açıklaması yapılarak, şehit edilen müslümanlar için gıyabi cenaze namazı kıldı.

Cami cemaatinin de büyük destek verdiği gıyabi cenaze namazı ve basın açıklamasına ikibine yakın müslüman iştirak etti. Tüm müslümanlar tek bir ağızdan Suriyedeki katliamın biran önce durdurulması ve oradaki kardeşlerimize gerçek manada yardım elinin en kısa sürede uzatılması gerektiğini dile getirdi. Sık sık tekbirlerle  bölünen basın açıklaması, bu menfur meselede müslümanları bir bütün haline getirip "mesele ümmetin meselesidir hepimiz buradayız" şeklinde ortak ihsas oluşturdu.

Basın açıklamasında: "Katliamın sorumlusu Esad'a yönelik müslümanların başındaki yöneticilerin cılız tepkileri dışında hiç bir ciddi girişimde  bulunmadıkları, bu da onların bu zulme ortak olduklarının bir göstergesi olmaya yettiği,  Müslümanların derdini çözecek olanın ise  sadece ve sadece İslam Nizamı ile yönetecek, müslümanlara Allah'ın hükümlerini uygulayacak  olan Hilafetten başkasının olmadığı, Rasulullah (S.A.V) bir  çok hadisinde müslümanların bu türden zülümlere maruz kalacağını, ancak akabinde ise tekrardan İslam ile yönetecek Raşidi Hilafet Devletinin kurulacağını ve bu zulümleri biteceğini haber verdiği, dile getirildi. Ayrıca açıklama da  Müslümanlar yardımı ne Amerika'dan, ne Avrupa'dan, ne de onlara tabi olan hain yöneticilerden beklemez, sadece ve sadece Allah'tan yardım bekler, Allah'ın yardımı ise şüphesiz yakındır, şeklinde ifadeler yer aldı. Basın açılamasının sonunda cemaat olaysız bir şekilde dağıldı.

 

 

Diğer fotoğraflar için lütfen tıklayınız...

Diğer fotoğraflar için lütfen tıklayınız...

Devamını oku...

"Rasulullah'ı Doğru Anlamak" Konferansı

  • Kategori Türkiye
  •   |  

Köklü Değişim'den "Rasulullah'ı Doğru Anlamak" Konferansı

Köklü Değişim Dergisi Ankara'nın Çubuk ilçesinde 05 Şubat 2012 tarihinde "Rasulullah'ı Doğru Anlamak" konulu konferans düzenledi. Konferans Çubuk halkının yoğun katılımıyla gerçekleştirildi.

Dergimiz Yazarlarından Muhammed Hanefi Yağmur konuşmasında, Rasulullah'ı sadece anmaktan ziyade aynı zamanda doğru anlamanın gerekliliğine vurgu yaptı. Konuşmasının sonunda, özellikle Biladu'ş-Şam'da, son zamanlarda vahşice katledilen Müslüman kardeşlerimizden bahseden Yağmur, onlara yardım elinin bir an evvel uzatılmasının Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem'in tebliğ ettiği dinin bir gereği olarak tüm Müslümanların üzerine farz olduğunu dile getirdi.

Katılımcılar, konferansın sonunda ise emeği geçen herkese hayır dualarda bulunarak memnuniyetlerini dile getirdi.

 

Kaynak: kokludegisim.net/

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Trablus'taki Şam Ayaklanmasına Dönük Destek Gösterisi, Ahdin ve Vefanın Yenilendiği Bir Gösteridir

Hizb-ut Tahrir'in, bugün Cuma salahından sonraki gösteri davetine, salah kılanlardan büyük bir kalabalık cevap vermiş ve üzerlerine boşalan yoğun yağmura rağmen göstericilerden büyük bir kalabalık sokağa çıkmıştır.

Tell Meydanı'na kadar ulaşan gösterinin sonunda, Faziletli Şeyh Muhammed İbrahim bir konuşma yaparak şöyle demiştir:

Despotları parçalayan, zalim devletleri yıkan, mustazaflara ve mazlumlara yardım eden Allah'a hamd olsun. Essalatu Vesselamu Alâ Muhammed İbn-u Abdullah ve Alâ Âlihi ve Sahbihi Ecmaîn ve ba'd:

Bugün, Suriye'deki Baas reşimi ile hayaletlerinin uyguladığı vahşi cürümlere tanık olduğumuz gibi Lübnan'ında tüm yasa ve misakları aştığına tanık olmaktayız. Zira tutuklamalar, işkenceler, katliamlar, uzuvların koparılması, namusların, muharramatların ve mukaddesatların çiğnenmesi, yerinden edilme ve kaçırılma... İşte tüm bunlar, bütün ümmet için, dahası Şam halkı için ayaklanan, onu destekleyen ve mübarek ayaklanmalarında bu zamanın firavunlarından bir Firavuna karşı onların yanında yer alan tüm özgür insanlar için kaçınılmaz bir boyuta ulaşmıştır.

Baas rejiminin vahşeti, cürümleri ve katliamları hakkında Lübnan halkının aldığı haber, bu günümüze kadar ne Trablus'un bünyesinden ne atalarımızın belleğinden ne halkın nede kaçırılanların bedeninden silinmiştir. Bu zalim tagut, hala Arsal, Vadi Halid ve Arîda'daki halkımızın kanlarını akıtmakta ve diğer şehirlerdeki ileri gelenleri de kaçırmaktadır. Otorite ise, insanları koruma ve mustazaflara yardım etme rolünü ve mesuliyetini göz ardı etmektedir. Ayrıca otorite, bakanları hayasızca mücrim rejimi ve masum kanların akıtılmasını desteklediklerini açıklarken dahası onu kesin bir şekilde desteklediklerini yüksek bir sesle dillendirirlerken tarafsız olduğunu iddia etmektedir. Nitekim bir çok medya organı, Lübnan hayaletlerinden bir çoğunun, Suriye şeytanlarından olan kardeşlerine katıldıklarını, insanların katledilmesinde ve mukaddesatların çiğnenmesinde onlara yardım ettiklerini haber yapmıştır. Dolayısıyla otoritenin, buna karıştığı kanıtlanan kişilere soruşturma ve kavuşturma açması gerekmektedir. Nitekim Kur'an-il Kerim, onlar hakkındaki hükmü belirtmiştir. Zira Allah [Subhânehu ve Te'alâ] şöyle buyurmuştur:

إِنَّمَا جَزَآءُ ٱلَّذِينَ يُحَارِبُونَ ٱللَّهَ وَرَسُولَهُ وَيَسْعَوْنَ فِى ٱلأَرْضِ فَسَاداً أَن يُقَتَّلُوۤاْ أَوْ يُصَلَّبُوۤاْ أَوْ تُقَطَّعَ أَيْدِيهِمْ وَأَرْجُلُهُم مِّنْ خِلافٍ أَوْ يُنفَوْاْ مِنَ ٱلأَرْضِ ذٰلِكَ لَهُمْ خِزْيٌ فِى ٱلدُّنْيَا وَلَهُمْ فِى ٱلآخِرَةِ عَذَابٌ عَظِيمٌ "Allah ve resulüne karşı savaşanların ve yeryüzünde fesat çıkarmaya çalışanların cezası ancak ya (acımadan) öldürülmeleri ya asılmaları yahut el ve ayaklarının çaprazlama kesilmesi yahut da bulundukları yerden sürülmeleridir. Bu onların dünyadaki rüsvaylığıdır. Onlar için ahirette de büyük azap vardır." [Nisa 33] Hatta otoritenin uzun zamandan beri yapması gereken, Suriye Büyükelçisini kovmaktır. Zira o, kan içen Şam beldesinin Firavunu'nu temsil etmektedir. Çünkü ülkenin evlatlarını kesmek amacıyla "Hama Diyarı" ile alay eden bizzat vampir Beşar'dır. Aynı şekilde otoriteye düşen, Suriye'deki halkımızın gözetimini garantilemesi dahası Allah'ın izniyle meşru bir yargılama sonucunda tagutu ve avenelerini demir parmaklıklar arkasına koyacak olan mübarek ayaklanmasında Suriye halkını desteklemesidir.

Ey Şam Bölgesindeki Suriye Halkı! Şam bölgesindeki Lübnan halkı sizinle beraberdir. Size isabet eden bize isabet etmiştir ve sizin ayaklanmanız bizim ayaklanmamızdır. Dolayısıyla Hizb-ut Tahrir ve diğer hak ehli olanlar sizden olup sizinle beraberdir. Aha işte bizler bugün, Trablus ve banliyöleri ile Beka'da sizlere destek vermek için sokaklara çıktık. Zira bizler, ayaklanmanın hedefi gerçekleşinceye kadar durmayacağımıza dair Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'ya ve sizlere söz veriyoruz. Bu hedef ise sadece Firavun ve avenelerinin alaşağı edilmesi değil bilakis fasit beşerî laik anayasanın İslamî anayasayla değiştirilmesi, şeriatın egemenliği ile ümmetin Şam ülkesindeki otoritesinin geri dönmesi olmalıdır.

Büyük ümmetin felaketi, Batı ile ajanlarının Hilafet Devleti'ni yıktıkları ve özellikle Şam ülkesi olmak üzere ülkelerimizi küçük devletçiklere parçaladıkları gün başlamıştır. Dolayısıyla Allah'ın vaadi ve Nebisinin müjdesi olan Nübüvvet Minhacı Üzere Raşidi Hilafet gerçekleşmedikçe ayaklanmamız durdurmayacak ve son bulmayacaktır.

Ey Suriye Halkı! Yardımı; komplocu Arap Birliği'nin, Uluslararası Güvenlik Konseyi'nin, İslam kendilerinden uzak olduğu halde kendilerini İslamî olarak adlandıran diğer örgütlerin, sömürgeci Batılı devletlerin, özellikle de Allah'ın izniyle yakında yıkılacak olan rejimin ömrünü uzatmak için çalışan Amerika'nın yanında aramayınız. Unutmayınız ki; iktidarı ele geçiren ve onu Amerika'nın himayesine sokan Esad ailesi ve Baas rejimi, sık sık Filistin meselesinin ticaretini yapmışlar, iktidarları dönemi boyunca Yahudi varlığını korumuşlar, Allah'ın dini ile savaşmak için çalışmışlar ve Golon'u Yahudilere hibe etmişlerdir. Yahudi varlığının saldırılarına karşı cevap haklarını da genellikle saklı tutmuşlardır. Bugün de sokaklarda seslerini yükseltenlere ateş açarlarken Yahudilerin açtıkları ateşleri görmemekteler ve ayaklananlar ile Şam halkından haksızlığa uğrayanların haykırdıkları Allahuekber seslerine tahammül edememektedirler. Buda bu rejimin, Allah'ın, Resulünün ve müminlerin düşmanı olmasından dolayıdır. O halde sizlere ve bu ümmetin müminlerinde size tabii olanlara Allah yeter. Nusretin, ancak sabırla olacağını iyi bilin. Zira zorluğun yanında bir kolaylık vardır. Gerçekten zorlukla beraber bir kolaylık daha vardır.

Ayrıca Şeyh İbrahim, Hizb-ut Tahrir'e eziyet vererek onun Şam halkına destek vermeye ve yardım faaliyetlerinde bulunmaya dönük sesini kısmak amacıyla hizbin şebabını ve sorumlularını takip etmesi için bazı resmî birimlerini kullanan Lübnan otoritesi içerisindeki Suriye rejiminin tabiilerine de seslenerek, bu uygulamaların partinin gücünü zayıflatamayacağını ve hizbin, Suriye'deki ayaklananları desteklemekten bir nebze olsun vazgeçmeyeceğini vurgulamıştır.

Hizb-ut Tahrir'in aynı hareketi çerçevesinde Beka bölgesindeki şebabının davetine eşlik eden musallilerden büyük bir kalabalık, Cuma salahının ardından Saad Nil Camisi önünde oturarak Suriye halkına destek vermek ve Şam tagutu ile onun Suriye içindeki ve dışındaki avenelerine karşı koymak amacıyla haykırışta bulunmuşlardır.

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Dünya Bankası, Uzlaşı Hükümetinin Onayıyla Yemen'e Tahakküm Etmek İçin Geri Dönmektedir

Bu Ocak ayının 23'ü Salı günü, Sana'da Yemen ile Dünya Bankası arasında bir anlaşmanın imzalandığı açıklanmıştır. Zira Dünya Bankası, uzlaşı hükümetinin genel bütçesini desteklemek amacıyla geçen hafta 70 milyon dolar değerinde finansman desteği tahsis etmesinin ardından Yemen kamu maliyesini desteklemek amacıyla da uzlaşı hükümetine 12 milyon dolar değerinde bir fon hibe edecektir.

Uzlaşı hükümetinin Başkanı Muhammed Salim Basendwah, Dünya Bankası'nın Yemen'deki aktifliğine geri dönmesi kararını memnuniyetle karşıladığı gibi kendi deyimiyle bu durum, Yemen'de iş imkanı sağlanmasına ve yoksulluğun azalmasına da yardımcı olacaktır.

Yemen'deki Dünya Bankası Ofisinin Müdürü Wael Zakout, bu Ocak ayının 22'si Pazar günü uzlaşı hükümetinin Planlama ve Uluslararası İşbirliği Bakanı Muhammed es-Sadî ile görüşmüş ve Yemen'in Riyad'da yapılacak bir sonraki bağışçılar konferansındaki başarısı için Dünya Bankası'nın katkısını vurgulamıştır. Es-Sevra internet sitesinin aktardığına göre Planlama ve Uluslararası İşbirliği Teşkilatı Bakanı, "Yemen'deki siyasi kriz yansımalarının sonucunda Dünya Bankası portföyünden geri çekilmeye dair dayatılan değerlendirmelerin ortadan kaldırılması için Dünya Bankası'nın girişimlerini hızlandırması talebinde bulunmuş... Ve bu bağlamda Yemen'in, yeni bir inşa dönemi başlattığına ve kalkınmak için Dünya Bankası da dahil tüm ortaklarının desteğine ihtiyacı olduğuna dikkat çekmiştir." [Portföy: Banka, simsar veya bir aracı kuruluşun kendi elinde tuttuğu, istediği gibi tasarruf ettiği menkul değerler toplamıdır.]

Dünya Bankası'nın bu aktivitesi, Ali Abdullah Salih'in Yemen yönetimden gitmesinin ardından gerçekleşmiştir. Zira banka, 2011 Mart ayında ofisini kapatmış ve aktivesini durdurmuştu.

Yemen üzerindeki nüfuzunu ve tahakkümünü daha da artırmak için Yemen'deki Dünya Bankası Ofisinin Müdürü, "Banka'nın, Yemen bölgesindeki ofisinin aktivitesini, gelecek birkaç dönem boyunca daha uygulamaya devam etmek niyetinde olduğunu" vurgulamış ve şöyle demiştir: "Bir sonraki aşamada, banka ile Yemen arasındaki ikili işbirliği ilişkilerinde istikrarlı bir gelişime tanık olunacaktır." Kayda değerdir ki Dünya Bankası, Yemen'deki iktidar koltuğundan istifa etmesini sağlamak için Ali Abdullah Salih'e baskı uygulamak amacıyla 2011 yılının Ağustos ayı başlarında Yemen'deki iktidar rejimine faizli kredi vermeyi sürdürmeyi reddetmişti.

Nitekim 1995 yılından bu yana korkunç ekonomik çöküşün sebebi bizzat Dünya Bankası'dır. Zira banka, Yemen iktidar rejimine, petrol türevleri ve buğday sübvansiyonlarının (desteğinin) kaldırılmasını, hazine bonolarının ihraç edilmesini, maaş ve ücret stratejilerinin uygulanmasını hedefleyen malî ve idarî reform programları dayatmıştır.

Ancak Yemen ekonomisinin kötüleşmesinin ana sebebi, faize dayalı kapitalist ekonominin alınması, tedavüldeki kağıt paranın altından ayrılması ve onun altına endekslenmemesidir. Her şeyden önce desteklenen hatalı ekonomik sorunun perspektifinin, insanların çokluğu ile kaynak ve hizmetlerin azlığına, yani "arzın azlığına ve talebin çokluğuna" çevrilmesidir.

Ey Uzlaşı Hükümeti: Kötü ekonomik şartları iyileştirmenin çözümü, Dünya Bankasının Yemen'deki aktivetisine geri dönmesi değildir. Yoksa onun, aşağılamak ve devirmek amacıyla bir önceki iktidar rejimine dayattıklarını unuttunuz mu?! Bilakis çözüm, İslam'ın ekonomik sistemi ile İslam'ın gerçek ekonomik sorunun, insanların yemek ve giymek gibi temel ihtiyaçlarını tek tek karşılamak ve onların lüks ihtiyaçlarını karşılamaya da yardım olmak olduğu şeklindeki sahih bakışını tatbik konumuna getirmektir. Ayrıca yönetim, dış siyaset, öğretim ve içtimai nizam gibi hayatın geri kalan sistemlerinde de İslam'ın tatbik edilmesidir ki buda ancak Hilafet Devleti'nde mümkündür. Böylece sadece Yemen halkı değil bilakis Müslümanlar ve tüm dünya mutlu olacaktır.

 

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اسْتَجِيبُوا لِلَّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْيِيكُمْ "Ey iman edenler! Allah ve resulü sizi, size hayat verene davet ettiğinde icabet edin." [el-Bakara 183]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Ne Şeyha Hasina Ne de Onun Delilikleri, Allah'ın İzniyle Yakında Gelecek Olan Hilafet'in Kurulmasını Engelleyebilir

Otoriteyi üstlendiği ilk günden bu yana hain Hasina ve mevcut rejimi, Hizb-ut Tahrir üyelerini ve aktivistlerini tutuklamaya başlamış, sonra hizbi yasaklamış ve bunun ardından da hizbin yüzlerce üyesini ve destekçilerini tutuklamışlardır. Şimdi de Hizb-ut Tahrir'in üyelerini ve aktivistlerini tutuklamak için evden eve atlamaktadırlar. Nitekim en son olarak (24 Ocak 2012'de) ülkenin en büyük kardiyologlarından birisi olan Dr. Gulam Haydar Resul de hizbin mensubu olduğu için tutuklananlar arasında yer almış ve dün mahkeme onu, yedi günlüğüne gözaltına almıştır. Bu bir yöndendi. Diğer yönden ise otoriteyi üstlendiği ilk günden bu yana Şeyha Hasina hükümeti, Müslüman Bangladeş ordusuna karşı komplo kurmuş ve Sınır Muhafızları katliamında da birçok subayları katletmiştir. En son olarak da Hindistan ile işbirliği yaparak hükümete karşı konuşan muhlis subayları görevden almış ve İslam'ın, ülkenin egemenliğinin ve güvenliğinin yanında yer alan bütün subaylara dönük tam bir "temizleme" politikası uygulamaya başlatmıştır. Bunu ise Hindistan Sınır Muhafızları tarafından bu ülkenin halkına yapılan katliamı ve işkenceyi görmezden geldiği sırada yapmıştır.

Hasina rejiminin Hizb-ut Tahrir'e ve Müslüman Bangladeş ordusuna karşı uyguladığı baskı politikasının bir tek hedefi vardır ki o da; Amerika'nın bu bölgeye yönelik planlarını uygularken karşılaştığı engelleri ortadan kaldırmak ve Amerika-Hindistan stratejik ortaklığını kolaylaştırmaktır. Bu şerir stratejik ortaklığın temel hedeflerden biri de Hilafet'in geri dönüşünü engellemektir.

Şeyha Hasina'nın yaptığı baskıcı uygulamalar, delilik alametlerinden başka bir şey değildir. Zira o, farklı sonuçları beklenen aynı eylemi defalarca yapmaktadır. Ancak şu ana kadar yapmış olduğu bütün tutuklamalar, tacizler ve işkenceler, Hizb-ut Tahrir'i İslam'ın ve Müslümanların meseleleri için Allahu [Subhânehu ve Te'âla] ile Resulu (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in emrinin yanında durmaktan caydırmada başarısız olduğu gibi hizbe ve şebabına karşı yaptığı tüm katliam, kaçırma, tutuklama ve ayırmada da başarısız olmuştur. Ayrıca Müslüman Bangladeş ordu subaylarından sadık kişileri ifsat etmede de başarısız olmuştur. O halde Hasina'yı, farklı sonuçların gerçekleşmesini beklediği aynı uygulamaları tekrarlamaya iten nedir acaba?

Şeyha Hasina, çok ama çok iyi bilmelidir ki; Hizb-ut Tahrir'in üyeleri ve destekçileri Hamza ve Hüseyin'in [Radıyallahu Anhuma] torunları olduğu gibi ordu içerisindeki muhlis subaylar da Halid İbn-u Velid ve Selahaddin Eyyubî'nin [Radıyallahu Anhuma] torunlarıdır. Bu nedenle yapmış olduğu bütün şerir uygulamalar da başarısız olacaktır. Zira Allah [Subhânuhu ve Te'âla]'nın izniyle ümmetin muhlis evlatlarının eliyle yakında Hilafet kurulacaktır. O halde Hasina, ölüm ve yıkımdan başka bir şey hasat edemeyen Ebi Cehil, Ebi Leheb ve diğer atalarından ders alsın.

قُلْ هَلْ نُنَبِّئُكُم بِٱلأَخْسَرِينَ أَعْمَالا ٱلَّذِينَ ضَلَّ سَعْيُهُمْ فِى ٱلْحَيَاةِ ٱلدُّنْيَا وَهُمْ يَحْسَبُونَ أَنَّهُمْ يُحْسِنُونَ صُنْعا أُوْلَـٰئِكَ ٱلَّذِينَ كَفَرُواْ بِآيَاتِ رَبِّهِمْ وَلِقَائِهِ فَحَبِطَتْ أَعْمَالُهُمْ فَلاَ نُقِيمُ لَهُمْ يَوْمَ ٱلْقِيَامَةِ وَزْناًً "De ki: Size, (yaptıkları) işler bakımından en çok ziyana uğrayanları bildirelim mi? (Bunlar;) iyi işler yaptıklarını sandıkları halde, dünya hayatında çabaları boşa giden kimselerdir. İşte onlar, Rablerinin ayetlerini ve O'na kavuşmayı inkar eden, bu yüzden amelleri boşa giden kimselerdir ki, biz onlar için kıyamet gününde hiçbir ölçü tutmayacağız." [Kehf 103-104-105]

Hizb-ut Tahrir, güvenlik ve istihbarat birimlerinin üyelerinin görevlerinin, ümmetin muhlis evlatlarının yanında yer almaları ve hain yöneticilerin direktiflerine itaat etmemeleri olduğunu hatırlatır. Aksi taktirde bu dünyada, Allah'ın izniyle geri dönüşü yakın olan Hilafet kurulduğunda kaybedenlerden olacak olmalarının yanı sıra Allah'ın azabı ve cezası daha büyük olduğu gibi ahirette de hain yöneticilerle birlikte olacaklardır.

يَوْمَ تُقَلَّبُ وُجُوهُهُمْ فِي النَّارِ يَقُولُونَ يَا لَيْتَنَا أَطَعْنَا اللَّهَ وَأَطَعْنَا الرَّسُولا وَقَالُوا رَبَّنَا إِنَّا أَطَعْنَا سَادَتَنَا وَكُبَرَاءَنَا فَأَضَلُّونَا السَّبِيلاَ رَبَّنَا ءَاتِهِمْ ضِعْفَيْنِ مِنَ الْعَذَابِ وَالْعَنْهُمْ لَعْنًا كَبِيرًا "Yüzleri ateşte evirilip çevrildiği gün derler ki: Eyvahlar olsun bize! Keşke Allah'a itaat etseydik, keşke resule itaat etseydik! Ve derler ki: Ey Rabbimiz! Biz efendilerimize ve büyüklerimize uyduk da onlar bizi yoldan saptırdılar! Ey Rabbimiz! Onlara iki kat azap ver ve onları büyük bir lanet ile lanetle!" [el-Ahzâb 66-67-68]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir'in Kanunsuz Olarak Yasaklanması Davası, Altı Yıldır Beklemektedir O Halde Yargı Bağımsızlığının Manası, Tagut Yöneticilerin Zulmünü mü Kolaylaştırmaktır?!

Hizb-ut Tahrir, İslam dünyasına yayılmış büyük siyasî bir hizib olup Hilafet'i ikame etmek yoluyla İslamî hayatı yeniden başlatmak için kırk küsur ülkede çalışmaktadır. Çünkü hizib, kafir kapitalist rejimi Müslüman ülkelerden söküp atmak ve Raşidi Hilafet'i kurmak istemektedir. Bu nedenle başta Amerika ve İngiltere'nin olduğu sömürgeciler, ajanları aracılığıyla Müslüman ülkelerde Hizb-ut Tahrir'i yasaklamaktadırlar. Nitekim Amerikan ajanı Müşerref, Amerika'nın direktifleri doğrultusunda 2003 yılında hizbi yasaklamış ve bunu yapmak için herhangi bir gerekçe gösterme noktasında da başarısız olmuştur. Zira bizzat Müşerref tarafından kurulan Kartuşi'deki Terörle Mücadele Mahkemesi, hizbin üyelerine yönelik fabrikasyon davada, Hizb-ut Tahrir'in yasaklanmasına dönük hükümetin kararında herhangi bir sebebin zikredilmediğini söylemiştir. Hakeza yasak, geçersiz olmaktadır.

Dolayısıyla rejim, iddiasını destekleyen meşru yada yasal tek bir delile dahi sahip değildir. Çünkü Hizb-ut Tahrir, Hilafet'i kurmak için silah taşınmasına inanmamaktadır. Halbuki geçen altı yıl boyunca mahkemenin işlemlerini uzatması için hükümetin taktik olarak kullandığı sebep işte budur. Yargıtay ise hükümet tarafından herhangi bir delil sunulmamasına dayalı olarak Hizb-ut Tahrir'e dayatılan yasağı kaldırma emrini vermek yerine mahkemeye uzun zaman vermek yoluyla hükümetin rasgele baskısını sürdürmeye devam etmesine izin vermektedir. Zira hükümet, geçen altı yıl boyunca hizbin üyelerini tutuklamak için defalarca hizbin yasaklı bir örgüt olduğunu gerekçe olarak kullanmıştır. Ayrıca hükümet, herhangi bir barışçıl gösteri yada genel bir toplantı yapmamıza da izin vermemektedir. Zira üyelerimiz, hükümetin birimleri tarafından hiçbir neden gösterilmeksizin kaçırılmakta ardından da işkence edilip ıssız bir yere atılmaktadırlar. Nitekim hükümetin birimleri tarafından kaçırılan hizbin üyesi Rahimyar Hân ve Dr. Abdukayyum hala altı aydır işkence zindanlarında tutulmaktadırlar.

Bu düşmancıl eylemlerden sorumlu olan bizzat hain yöneticiler ve sözde "bağımsız yargıdır". Zira yargı, Amerika'nın ajanları olan bu yöneticilerin yasal kılıfıdır.

Yarın, Hizb-ut Tahrir'in yasaklı davasına bakılacağı bir oturum olacaktır. Dur bakalım mahkeme, bu kez yine geçen altı yıl boyunca yaptığı gibi hükümetin yanında mı yer alacak yoksa Allah [Subhânehu ve Te'âla] ile Resulü (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'den korkarak Hizb-ut Tahrir'e dayatılan yasağı mı kaldıracak göreceğiz?

Muhlis avukatlardan ve insan hakları örgütlerinden, bu baskı karşısında seslerini yükseltmelerini talep ediyoruz. Hükümete de deriz ki; Hizb-ut Tahrir, geçen altmış yıl boyunca dünyanın dört bir tarafında katliam, düşmanlık, tutuklanma ve yasakla karşılaştı da hizbin, Hilafet'i kurmak olan hedefinden saptırmayı başaramadınız. Zira Nebi Muhammed [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in müjdesi olan Hilafet'in kurulması, ama bugün ama yarın kesinlikle gerçekleşecektir Allah'ın izniyle.

Nâvid Butt
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmi Sözcüsü
Pakistan Vilâyeti

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir / Endonezya, İçkiyi Yasaklayan Yerel Kanunların İptal Edilmesini Reddeder

çişleri Bakanı, içki dolaşımını ve satışını yasaklayan birçok yerel kanunları iptal etmiştir. Zira bu, Tngrang, Bandung ve Andrameo bölgelerini kapsamaktadır.

İçişleri Bakanı açısından yerel kanunların kaldırılması, kendisinden daha yüksek olan bir hükümle çelişmesinden dolayı yapılması gereken bir husustur. Bu hüküm ise içkinin bazı bölgelerdeki dolaşımını sınırlandıran ancak tamamen yasaklamayan 1997 yılına ait 3 nolu Devlet Başkanı kararıdır.

Bu iptal, ahlakî çöküntünün ortadan kaldırılmasına dönük çabalarla çelişmekle birlikte şuan bu devlette en ciddi sorun olarak görülen cürümleri de artıracaktır. Halbuki bu yerel kanunlar, cürüm oranı %80 azalan Bulukunba Güney Sulawesi'de meydana geldiği üzere cürümlerin azalmasına yol açmaktadır.

Buna binaen Hizb-ut Tahrir / Endonezya olarak, aşağıdaki hususları açıklarız:

1- İçişleri Bakanı'nın yaptığı içkiyi yasaklayan yerel kanunların iptal edilmesini kınarız. Çünkü bunların iptali, toplum içerisinde içkinin dolaşımını mubah kılmaktadır. Halbuki şeri olarak bilinmektedir ki; içki yada habis olan şeyler, bireylerin ahlakı için tehlikeli olup cürümlerin artmasına neden olmaktadırlar.

2- Bakan'ın, bu yerel kanunların, Devlet Başkanı kararına aykırı olduğuna dair gerekçesini reddederiz. Zira Devlet Başkanı'nın bu kararı, şeriata aykırı olmasından ve en büyük Müslüman bir ülkede içkinin serbestçe ve cüretkar bir şekilde dolaşımının önünü açmasından dolayı iptal edilmesi gerekmektedir. Bilhassa da bu kanun, devrik başkan Suharto'nun döneminde çıkarılmıştır.

3- Bu yerel kanunların iptal edilmesi, Endonezya hükümetinin laik kapitalist rejimi, şeri hükme ve tebanın evlatlarının ahlakını korumaya tercih ettiğini göstermektedir. Bu nedenledir ki Hizb-ut Tahrir / Endonezya olarak Müslümanları, her nerede olurlarsa olsunlar İslamî Hilafet'in gölgesinde tüm İslamî hükümlerin tatbik edileceği İslamî hayatı icat etmek için çalışmalarını artırmaya davet ediyoruz. Zira böylece devletin bütün vilayetlerindeki hükümler, birbiriyle çelişmeyen tek bir hüküm olacaktır. Çünkü bunlar, Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'nın vahyinin teşkil ettiği Kur'an-il Kerim ve nebevî sünnetten alınmış hükümlerdir. İşte buda, sorunların ortadan kalkmasına, cürümlerin yok olmasına ve tebanın haklarının korunmasına götürecektir.

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Endonezya Resmi Sözcüsü
Muhammed İsmail Yusanto

Devamını oku...

El-Cuveyda cezaevinde tutuklu bulunan üstad Halid Ömer'in, son günlerde ilacını alması yasaklanmış ve ziyareti engellenmiştir. Zira ilaca acil ihtiyacı olmasına ve kendisini muayene eden doktora göre yüksek tansiyonu bulunmasına rağmen cezaevi idaresi, ailesinin ona ilaç girdirme isteğine yanıt vermemiştir. Ancak Kızıl Haç Örgütü'nün cezaevini ziyaret etmesinin ardından cezaevi idaresi, baskı altında ona ilaç girdirilmesine izin vermiştir.

Halid Ömer'in neden tutuklandığını bilmeyenlere deriz ki; Halid, ülke servetlerini yağmalamaktan, ülkenin arazilerini satmaktan, ülke kaynaklarını ipotek etmekten ve ülkenin paralarını boşa harcamaktan dolayı tutuklanmamasının yanı sıra fosfat, potasyum, elektrik ve tek ülke limanı gibi kamu mallarını satmaktan dolayı da tutuklanmadığı gibi on yedi milyar doları aşan büyük borçlara neden olmaktan dolayı da tutuklanmamıştır. Ayrıca ülkeyi, İslam ümmetine düşman olanların ve kompla kuranların hepsi için otlak yeri yapmaktan dolayı tutuklanmadığı gibi rejimin gözettiği ve ümmetin paralarıyla servetlerini kandi hesabına gasbetmeleri amacıyla beslediği fasit komisyonculardan biri olduğu için de tutuklanmamıştır!

Peki yolsuzluk dava mağdurları beş yıldızlı cezaevlerinde kalırlarken, bunlardan bazıları tedavi görmeleri için Ürdün dışına gönderilirken ve cezaevi dışındaki insanların bile karşılaşmadığı bakım ve ilginin zevkini çıkarırlarken bu şâb, neden tutuklandı da gerekli olan ilacını alması ve ailesinin kendisini ziyaret etmesi yasaklanmaktadır! Halid'in suçu, yolsuzluk dava mağdurlarından daha mı büyüktü ki?

Oysa Halid'in tek suçu, bu fasit rejimleri kökünden söküp atmak, Allah'ın kulları için razı olduğu nizamı, yani Allahu Subhânehu'nun şeriatıyla hükmedecek, adaleti sağlayacak, bütün insanların bakım ve ilgisinden dolayı hoşnut olacağı, onuru koruyacak, Müslümanların dinleriyle izzet bulacağı, siyasetçilerinin Beyaz Saray'a gitmeyeceği bilakis yönlerini Beyt-il Atîk yönüne döndürecekleri İslamî Hilafet'i kurmak için Hizb-ut Tahrir ile birlikte çalışmaktır.

İşte onun suçu bundan ibarettir. O halde ümmetinin izzetini ve onurunu isteyen mi yoksa onu zillet ve aşağılanma içerisinde boğan ve kaynaklarını yağmalayan kimse mi daha çok cezaevini hak etmektedir?

Ürdün'deki baskı araçlarına da deriz ki; sizler de bu fasit komisyonculardan daha az kötü değilsiniz. Zira sizler, zulmeden rejimin eli ve onun vuran sopasısınız. Şayet düşünürseniz bunda sizin için ibretler vardır. Zira rejim, sokaklar hareketlenmeye başlayınca kendi hesabına hırsızlık yapanları nasılda kurban olarak sunmaya başlayıverdi. Dolayısıyla yolsuzluk davalarının kurbanları gibi baskıcı davaların kurbanları olacak olmanızdan dolayı sizin akıbetiniz daha iğrenç olacaktır. Keşke akledebilseydiniz!

وَسَيَعْلَمُ الَّذِينَ ظَلَمُوا أَيَّ مُنْقَلَبٍ يَنْقَلِبُونَ "Zulmedenler, nasıl bir yıkılış ile yıkıldıklarını çok yakında bileceklerdir." [eş-Şu'arâ 227]

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER