Perşembe, 05 Recep 1447 | 2025/12/25
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

-Basın Açıklaması- İltica Talebi Sorununa "Destek Vemek", Başka Herhangi Bir Çözümün Olmadığı İki Yüzlülükten Öte Bir Şey Değildir

Federal Temsilciler, bu hafta içerisinde bir kutlama yapmışlar ve mültecilerin acılarının hafiflemesi ve partizan farklılıklarının bir kenara bırakılıp güvenliklerinin garantilenmesi şeklinde sonuçlanacak olmasından dolayı "destek vermek" olarak nitelendirilen iltica talebi hususunda gerçekleştirilen "başarıdan" dolayı birbirlerini tebrik etmişlerdir. Ancak işin hakikati bu, insanî olmamasının yanı sıra mültecilerin sorunları için köklü üsluplardan her hangi bir çözüme dahi başlamayan eski politikalara geri dönülmesinden öte bir şey değildir.

Bu bağlamda, Hizb-ut Tahrir'in Avustralya Medya Temsilcisi Osman Bedr, şöyle bir yorumda bulunmuştur:

"Daha çok tartışılması ve incelenmesi gereken, iltica talep edenlerle muamele edilen yöntemin zaruretiyle ilgili değil, bilakis başlangıçta onları buna sevkeden şartları oluşturan sorumluluğun kime ait olduğuyla ilgili olmalıdır."

"Nitekim suçlu olan, genelde üçüncü dünya ülkelerinin özelde ise İslam dünyasının işlerine müdahale ederek vahşî politikalarını sürdüren iki ana partidir. Dolayısıyla hayatlarını tehlikeye atan mültecilerin büyük bir çoğunluğunun, Batı'nın siyasî, ekonomik ve askerî müdahalelerine maruz kalan ülkelerden kaçmaya çalışanlardan olması tesadüf değildir."

"Ayrıca Avustralya'nın dış politikaları, şu ana kadar milyonlarca cana mal olmuştur. Dolayısıyla dahilî olarak mültecilere muamele edilen bu utanç verici yöntem, sadece bu partinin içerisindeki karar vericilerin iç ve dış politikalarına kök salmış sömürgeci zihniyetin doğasını yansıtmaktadır. Dolayısıyla da Avustralya'daki karar vericiler, sadece mültecilerin karşılamış olduğu şeylere çözüm getirmeye mahkum değillerdir. Ancak aynı zamanda temel olarak insanları iltica talebine zorlayan şartları oluşturan politikaları da sürdürmeye mahkumdurlar."

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- CIA Başkanı İle Birlikte Hangi İhanetin İçindesiniz?

03 Eylül 2012 tarihinde CIA Başkanı David Patraeus altı ay aradan sonra Türkiye'yi ikinci kez ziyaret etti. Patraeus'un MİT Müsteşarı Hakan Fidan ve bazı yetkililerle gizlice görüşmeler yaptığı, ardından da "İsrail'e" gittiği medyaya yansıdı. CIA Başkanının bu ziyareti, ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton'ın son ziyaretinde karara bağlanan "Operasyonel Mekanizma" toplantıları çerçevesinde gerçekleşti. Görüşmelerde "Suriye'de Esad rejimi sonrası oluşacak tablo, Baas'çılarla birlikte muhalif gurupların ortaklaşa hareket edebileceği bir geçiş dönemi hükümetinin kurulması, bu hükümetin hangi isimlerden oluşacağı, bölgedeki radikal İslamcıların varlığı ve bu yüzden dengelerin iyi hesaplanması gerektiği, kimyasal silahlar ve devrime destek veren aşiretler" gibi birçok konu ele alınmıştır.

CIA Başkanı David Patraeus'un Türkiye ziyaretinin sır gibi saklanması ve hiçbir yetkilinin resmi bir açıklama yapmaması, AKP hükümetinin Suriye halkına karşı gizli bir ihanet içerisinde olduğunu göstermektedir. Ayrıca Patraeus, küfrün terör şebekesi olan CIA'in başına geçmeden önce ABD'nin Irak işgalinden sorumlu komutanıydı. Irak'ta Müslümanlara karşı işlediği katliamlardan sonra bu adam ile AKP hükümetinin ilişki kurması büyük bir gaflet ve ihanet değil midir? Irak'ta bir milyona yakın çocuğun yetim kalmasından ve Amerikan askerlerinin Müslümanlara yaptığı her türlü çirkinlikten sorumlu olan bu adam, Suriye'deki Müslümanlar ve temiz devrimleri için nasıl iyi düşünceler besleyebilir?

"Operasyonel Mekanizma" adı altında yapılan bu görüşmeler ve hazırlanan tüm planlar, ABD öncülüğünde bölge devletlerinin de Suriye'de yaşanan katliamlarda öldürülen Müslümanları düşünmediklerini, aksine Esad gibi "İsrail" varlığının güvenliğini garantiye alacak, ABD ve Batı'ya itaat edecek ve demokrasiden vazgeçmeyecek bir hükümetin kurulması için çalıştıklarını göstermektedir. Türkiye'de bu sinsi plana ortak olarak ve destekleyerek, ellerini Müslümanların kanına bulaştırmış olan kâfir ABD ile aynı safta yer almaktadır.

Bugün Suriye'yi çepeçevre kuşatmış olan bölge devletlerine ve kâfir Batı'ya diyoruz ki; Allah'ın izni ile korktuğunuz şey başınıza gelecektir. Suriye'de Ümmet Hilafet'i ilan edip bir Halife etrafında toplanacak ve sizler kininizden gebereceksiniz! Ayrıca Suriye halkı, sizin güdümünüzde olan "Ulusal Konsey" tuzağını nasıl bozdu ise, direniş hattında mücadele eden gruplara nüfuz ederek devrimi çalma planlarınızı da aynı şekilde bozacak ve boşa çıkaracaktır. Suriyeli Müslümanlar bu mücadelenin bedelini, her gün yüzlerce şehidi toprağa vererek ödemektedirler. Bu yüzden Allah'ın izni ile ne kâfir ABD liderliğindeki Batı'nın, nede onunla işbirliği yaparak ortak tuzaklar hazırlayan bölge devletlerinin bu devrimi çalmaya, istikametini değiştirmeye gücü yetmeyecektir.

الَّذِينَ قَالَ لَهُمُ النَّاسُ إِنَّ النَّاسَ قَدْ جَمَعُواْ لَكُمْ فَاخْشَوْهُمْ فَزَادَهُمْ إِيمَاناً وَقَالُواْ حَسْبُنَا اللّهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ "İnsanlar onlara: İnsanlar size karşı toplandılar, artık onlardan korkun dedikleri halde bu onların imanları artırdı ve Allah bize yeter, O ne güzel vekildir dediler." [Âli İmran 173]

Devamını oku...

Özbekistan'daki İktidar Rejimi, İşte Böyle Davranmaktadır

  • Kategori Özbekistan
  •   |  

1964 doğumlu şâb Kerimov  Şevket, Hizb-ut Tahrir mensubu olmak suçlamasıyla 1999 yılında cezaevine atılmış ve dokuz yıl hapse mahkum edilmiştir. Nitekim süre 2008 yılında sona ermesine rağmen iktidar rejimin başı onun çıkmasını istememiş bilakis ona yeni bir üç yıl daha hüküm vermiştir. Bu verilen yeni süre de 2011 yılında sona ermesine rağmen aynı şekilde iktidar, onun çıkmasını istememiş bilakis ona 2014 yılına kadar ek üç yıl daha mahkumiyet vermiştir.

Cezaevi denetçileri, 2002 yılında onu, kendisine enfeksiyon bulaşması kastıyla bulaşıcı tüberküloz hastalığı isabet eden mahkumların odasına koymuşlar ve zaten bilfiil de bulaşmıştır. Nitekim gardiyanlar bunu, Devlet Başkanı ile onlardan kurtulmak isteyen mahkumların emriyle yapmaktadırlar.

Kerimov Şevket, tüberküloz hastalığı ile yaşamış ve her ne zaman süresi bitse mübarek Ramazan'ın 27. gecesi olan Kadir Gecesi'nde el-Muvafık 15.08.2012'de "San Krad" cezaevinde ölene kadar onu cezaevinde tutmak için kendisine başka bir süre eklemişlerdir. Nitekim akrabaları giderek onun temiz cesedini, mezkur cezaevinden teslim almışlardır.

Allah'tan, ona ve daha önce bu zalim rejim tarafından katledilen kardeşlerine rahmet diliyor ve onları, Subhânehu'nun buyurduğu şekilde haşretmesini temenni ediyoruz:

وَمَن يُطِعِ اللّهَ وَالرَّسُولَ فَأُوْلَئِكَ مَعَ الَّذِينَ أَنْعَمَ اللّهُ عَلَيْهِم مِّنَ النَّبِيِّينَ وَالصِّدِّيقِينَ وَالشُّهَدَاء وَالصَّالِحِينَ وَحَسُنَ أُولَئِكَ رَفِيقًا ذَلِكَ الْفَضْلُ مِنَ اللّهِ وَكَفَى بِاللّهِ عَلِيمًا "Kim Allah'a ve resule itaat ederse işte onlar, Allah'ın kendilerine lütuflarda bulunduğu peygamberler, sıddıklar, şehidler ve salih kişilerle beraberdir. Onlar ne güzel arkadaştır! Bu, Allah'ın bir lütfudur. Bilen olarak Allah yeter." [Nisa 69 70]

 

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- El-Fatih'in Beraatı... Hak Ortaya Çıkmış ve Batıla Uyanlar Hüsrana Uğramışlardır

Kalakila el-Lifa Mahkemesi, (Anayasal Düzeni Yıkmak) şeklindeki (50.) madde ile (Şiddet ve kaba kuvvetle otoriteye muhalefet etmeye çağırmak) şeklindeki (63.) madde altında suçlanan Hizb-ut Tahrir üyesi kardeş el-Fatih Abdullah İsmail'e yönelik 28.03.2011 tarihli (2570) sayılı bildirimin kaldırılmasına karar vermiştir.

Yargıcın okuduğu yazılı kararda, sanığın bu iki madde altında mahkum edilmesi için kanıtların yeterli olmadığı geçmiştir. Zira (suçlama konusu), dîni ve fıkhî konuşma konusu olup 141. maddeye dayalı olduğundan bildirim kaldırılmıştır.

Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti olarak, hakkın ortaya çıkmasının ardından deriz ki:

Birincisi: Hizbin şebâbına yönelik bu gibi suçlamalar, onların sadece hakka olan sebatlarını ve Nübüvvet Minhacı Üzere Raşidi Hilafet'i kurarak İslamî hayatı yeniden başlatma yolunda ilerlerken azimlerini artıracaktır.

İkincisi: Allah'ın nusretinin bir sınırı olmadığına inandığımız gibi kardeş el-Fatih'in suçsuz olduğuna ve eğrilik isteyip batıla uyanların hüsrana uğrayacaklarına da inanmaktayız.

إِنَّ اللَّهَ يُدَافِعُ عَنِ الَّذِينَ آمَنُوا إِنَّ اللَّهَ لَا يُحِبُّ كُلَّ خَوَّانٍ كَفُورٍ "Allah, iman edenleri korur. Muhakkak ki Allah, hain ve nankör olan hiç kimseyi sevmez." [Hac 38]

Üçüncüsü: Rejime dönük nasihatimiz şudur... Muhlis davet taşıyıcıları için suç üretmek yerine tutumunu gözden geçirmeli, Rabbine tevbe etmeli ve yaşama dair sistem ve metot olarak İslam ile hükmetmelidir. Umulur ki böylece ülkeye, insanlara, dahası Allah'ın hükümlerine muhalefet etmekten ve Allah'ın indirdiklerinden başkasıyla hükmetmekten dolayı Allah'ın hakkına karşı işlemiş oldukları şeylerden dolayı Allah onları affeder.

Dördüncüsü: Hakkı savunmak için savunma yapan avukat kardeşlerimize çok teşekkürlerimizi sunarız ki onlardan bazıları şunlardır:

1-Üstad İbrahim Abdullah Adem-Savunma Heyeti Başkanı

2-Üstad Mu'la Fazlusseyyid Mu'la

3-Üstad et-Tevm Muhammed Şemva Kabaşî

4-Üstad Samir Yunus Muhammed

5-Üstad Muhammed Said

Beşincisi: Hizb-ut Tahrir, zamanı gelmiş olan hatta iki mızrak boyu veya daha da yakın olan Raşidi Hilafet'i kurarak İslamî hayatı yeniden başlatmak yoluyla ümmetten zilletini kaldırma ve onu küfür rejimleri ile küfür fikirlerinden kurtarma yolunda ilerlemektedir.

وَيَوْمَئِذٍ يَفْرَحُ الْمُؤْمِنُونَ (4) بِنَصْرِ اللَّهِ يَنصُرُ مَن يَشَاء وَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ "İşte o gün, müminler de Allah'ın nusretiyle, zaferiyle ferahlayacaklardır. Allah dilediğine nusret, zafer verir. O, Azîz'dir, Rahîm'dir." [er-Rûm 4-5]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Mübarek Iyd-ul Fıtr'ı Tebrik Ederiz

Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti olarak, İslam ümmetinin mübarek Iyd-ul Fıtr'ını tebrik etmekten dolayı mutluluk duyar ve Mevlamız Azze ve Celle'den, ibadetlerimizi ve salih amellerimizi kabul etmesini ve bizleri rahmet ettikleri, bağışladıkları ve kendilerini Ramazan'da ateşten kurtardıklarından kılmasını temenni ederiz.

Kalplerimizi burkan acıyla sizleri tebrik ederiz. Zira bizler, on binlerce Müslüman kardeşlerimizin Myanmar'da soğukkanlılıkla katledildiklerine ve Müslümanların yöneticilerinden hiç birinin kılını dahi kımıldatmadıklarına tanık olmaktayız. Yine bizleri hüzün kaplamaktadır. Zira bizler, Suriye'deki halkımızın günlük olarak seri bir şekilde katledildiklerini, bütün dünyanın mücrim Beşar Esad'ın katliamlarını seyrettiklerini, dahası Beşar ile birlikte komplo kurduklarını ve Müslümanların da kardeşlerine karşı ciddi bir çalışma yapmaksızın onlarla birlikte ölü ve yaralıları saydıklarını takip etmekteyiz. Peki biz, şöyle buyuran Nebi [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in hadisinin neresindeyiz: مثل المؤمنين في توادهم وتراحمهم وتعاطفهم، مثل الجسد. إذا اشتكى منه عضو، تداعى له سائر الجسد بالسهر والحمى "Birbirlerini sevmekte, birbirlerine merhamet etmekte, birbirlerine şefkat göstermekte müminlerin misali, bir bedenin misali gibidir. Ondan bir uzuv rahatsız olsa, diğer uzuvlar uykusuzluk ve hararette ona iştirak ederler."

Amerika, ülkemiz -Sudan- ile birlikte parçalama ve koparma makinesi yönünde adımlarını hızlandırırken sizleri tebrik ederiz. Zira o, Nifaşa Anlaşması ile Güneyi ayırmasının ardından Doha Anlaşması ile de Darfur tiyatrosunu hazırlamaktadır. Aha şimdi de o, Addis Ababa'da düzenlediği anlaşmalar yoluyla Güney Kardufan ve Mavi Nil bölgelerini ayırma senaryosunu hazırlamak için tüm gücüyle çalışmaktadır.

Peki bizler, Darfur, Güney Kardufan ve Mavi Nil'deki kardeşlerimiz ajans savaşları yüzünden göç yaşayıp yerlerinden edilirlerken nasıl bayram kutlayıp sevinebiliriz ki!

Peki Sudan'ın bir çok bölgesindeki kardeşlerimiz sel ve taşkın trajedileri yaşarlarken nasıl kalplerimiz sevinçle dolabilir ki! Zira onların ne evleri ne yiyecekleri nede ilaçları bulunmaktadır. Dolayısıyla onlardan, kesinlikle şeri vacipleri olan yardımı yapmaksızın sadece uyarılarla yetinen ve hasarları sayan yöneticilerimiz sorumludurlar.

Halbuki şayet ümmetin bir Halifesi ve imamı olmuş olsaydı kafirler, binlercesini hatta yüz binlercesini değil bir tek Müslümanı bile öldürmeye cüret edemezlerdi.

Halbuki şayet ümmetin bir kalkanı olmuş olsaydı mücrim Beşar gibileri, onurlu Şam'ın evlatlarından tek bir tanesini bile öldürmeyi düşünemezlerdi.

Halbuki şayet ümmetin bir bekçisi olmuş olsaydı Amerika, Sudan'ı parçalamaya ve Ülkenin dört bir tarafındaki halkını evlerinden etmeye güç yetiremezdi.

Halbuki şayet ümmetin bir çobanı olmuş olsaydı halkımız, seller, yağmurlar ve taşkınlar nedeniyle kaybolmazlardı.

Dolayısıyla ümmetin görevi ve gördüğümüz gibi onun hali ümmetin, işlerinin ihsan ile gözetilerek dünyada mutlu olması ve ahirette de naîm cennetlerine nail olması -ki Allah'ın rıdvanı daha büyüktür- için derhal bu koruyucuyu, bu çobanı ve bu kalkanı oryaya çıkarmasını gerektirmektedir.

Nebi [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], şöyle buyurmaktadır:  إِنَّمَا الْإِمَامُ  جُنَّةٌ يُقاتَلُ مِنْ وَرَائِهِ وَيُتَّقَىْ بِهِ "İmam [Halife], ancak arkasında savaşılan ve onunla korunulan bir kalkandır."

Her yılınız hayırla dolsun.

Uyarı:

Resmî Sözcü, bayramın ikinci günü Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti Bürosu'nda öğleden önce saat 12:00'de Iyd-ul Fıtr tebriklerini kabul edecektir.

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Müslümanların İftar Sofralarında Tutuklanmaları, Hasina Hükümetinin İslam'a Olan Büyük Nefretini İfşa Etmektedir

12.08.2012 pazar günü hükümet, Dakka şehrinde bir lokantadaki iftar sofrasında Hizb-ut Tahrir'in 35 üyesi ile destekçisini tutuklamıştır. Halbuki bu seçkin şebâb, Allah'ın lütfuyla kendi bölümlerine iftar vermek, Ramazan ayının faziletleri ile bu mübarek ayda indirilen Kur'an-il Kerim'in azametini tartışmak için toplanmışlardı.

Sözde demokratik hükümet, bu toplantıya izin vermemiştir. Dolayısıyla Şeyha Hasina hükümeti, Allah'ın kelamı hakkındaki her türlü konuşmadan nefret etmektedir. Hatta sadece bu hafta içerisinde hükümet, mescitlerdeki hatipleri gözetlemek için 40.000 casus konuşlandırmıştır. Ayrıca İçişleri Bakanlığı da gerek üniversiteleri gerekse de özel üniversiteleri özel bir şekilde gözetlemek için yoğunlaşmaya başlayacağını açıklamıştır. Buda İslamî aktiviteleri sınırlamak içindir. Müslümanların iftar sofralarında tutuklanmaları ve Allahu [Subhânehu ve Te'âla]'nın evlerine casuslar konuşlandırılması politikası ile bu kabilden olan diğer politikalar, Şeyha Hasina hükümetinin İslam'a olan büyük nefretini ifşa etmektedir.

Ancak hükümetin, Müslümanları susturmak için bu politikaların yeterli olacağını zannetmesi aptallık olacaktır. Zira İslam ümmeti, tagutları devirme mücadelesine girmiş olup bu mücadele, ümmetin kalbinde yer etmeye ve yayılmaya başlamış ve çok yakında da Hasina'nın eşiklerine kadar ulaşacaktır. Dolayısıyla ümmet, şöyle buyuran Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in hidayetini takip etmektedir:

أَفْضَلُ الْجِهَادِ كَلِمَةُ حَقٍّ عِنْدَ سُلْطَانٍ جَائِرٍ "Cihadın en üstünü, zalim sultanın yanında hak sözü söylemektir."

Dolayısıyla da Bangladeş'teki Hizb-ut Tahrir'in üye ve destekçilerine dönük baskı ne kadar artarsa artsın onlar, mücadelelerine devam edecekler ve toplumun büyük bir kesiminin desteğini kazanacaklardır. Zira Hizb-ut Tahrir üyeleri bu mübarek Ramazan ayı boyunca, toplumun tüm kesimlerinden olan büyük sayıdaki kitlelerle kaynaşmışlar, onları cihadın en üstününe ve buna katılmak için hazırlanmaya davet etmişler ve insanlar da en güzel şekilde icabet etmişlerdir. Bu yüzden hükümet güçleri, bu aktivitelerden dolayı hizbin üyelerini tutuklamaya ve engellemeye çalışmış olsalar da insanlar onların gözetleyicisi olacaklar ve bunu engelleyeceklerdir. Zira hükümet, hizbin üyelerini ümmetin toplulukları arasından engellemeye yada tutuklamaya muktedir olamadığını çok iyi bilmektedir. Bu nedenle o, arka kapıları kullandığı gibi "davranışlarımız, ihbarlara dayalıdır" şeklindeki terminolojileri kullanmaktadır. Böylece de orada yada buradaki birçok insanı tutuklamaktadırlar.

Hizb-ut Tahrir'e dönük büyüyen halk desteği, hükümetin uykularını kaçırmaktadır. Dolayısıyla hükümetin, casusluk yapmak ve iftar toplantılarını kuşatmak yoluyla Stalinist devletin araçlarını ve taktiklerini benimsemesinin sebebi işte budur. Ancak bu taktikler kesinlikle başarısız olacak ve Allah'ın izniyle hak batıla galip gelecektir.

وَقُلْ جَاء الْحَقُّ وَزَهَقَ الْبَاطِلُ إِنَّ الْبَاطِلَ كَانَ زَهُوقًا "De ki: Hak geldi batıl zail oldu. Zaten batıl yok olmaya mahkumdur." [el-İsrâ 81]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- İngiltere'deki Müslümanlar, Bangladeş'ten Burma'dan Kaçan Rohingya Mültecilerine Sınırları Açmasını Talep Etmektedirler

Yüzlerce Müslüman, Şeyha Hasina hükümetinin Burma'daki (Myanmar) vahşî zulümden dolayı kaçan Rohingya Müslümanlarına karşı sınırları kapatmasını protesto etmek için Londra'daki Bangladeş Yüksek Komiserliği binasının önünde toplanmışlardır. Gösteri, İngiltere'deki Hizb-ut Tahrir tarafından düzenlenmiştir.

Protestocuların sloganlarının bazıları şunlardır: "Bangladeş, Sınırları Aç", "İslam Ümmeti, Tek Bir Ümmettir", "Rohingya'nın Sorunları, Ümmetin Sorunlarıdır" ve "Sana Yazıklar Olsun Ey Şeyha Hasina."

Protestocular, üzerinde "Rohingya Mültecilerine Sınırları Açınız" yazılı bayrakların arkasında durmuşlardır.

Hizb-ut Tahrir'li olan Liyakat Şarkur, Mucîb İslam, Tâci Mustafa ve Dr. Abduvâhid'ten her biri topluluğun önünde konuşma yapmışlardır.

Konuşmacılar, Bangladeş hükümetinin sınırları kapatmasını ve Burma'da katliama ve işkenceye maruz kalan Rohingya mültecilerini iade etmesini şiddetle kınamışlardır. Ayrıca yardım kuruluşlarının, Bangladeş'teki Rohingya mültecilerine yardım yapılmasını engellemelerini de kınamışlar ve Bangladeş hükümetinden, zulümden kaçan Rohingyalı kardeşlerimize ve bacılarımıza sınırları açmasını talep etmişlerdir.

Bugünün gerçeğini ise şu şekilde ifade etmişlerdir; İslam ümmeti kendisini savunacak bir lidere sahip değildir. Bilakis o, yabancı devletlerin çıkarlarına hizmet etmek için köleleştirilen Hasina rejimi gibi fasit ajan rejimlere sahiptir. Ayrıca konuşmalarında, Burma rejimi ile gizli anlaşma yapmasından dolayı Bangladeş rejimini muhasebe etmenin vacip olduğuna ve zulümden kaçan bu kişilere sınırları açmanın vacip olduğunu talep etmeye teşvik etmişlerdir. Buna ek olarak bu krizin, Allah'ın şeriatı ile hükmedecek, bu yeryüzünde adaleti ikame edecek, Müslümanların, kanlarını, şereflerini ve ayaklanmalarını mücrimlerin ve saldırganların tuzaklarından koruyacak olan İslamî Hilafet Devleti'ni kurmak için gerekli olan son kanıt olduğunu ifade etmişlerdir. Yine konuşmacılar, İngiltere Müslümanlarını, Burma'daki Müslümanlarla yan yana durmaya ve Rohingyalılara sınırları açmaları ve Burma ile olan ilişkileri kesmeleri için Müslüman yöneticilere dönük baskıları sürdürmeye çağırmışlardır. Bizler de bu vahşî eylemlere tanık olan bütün Müslümanları, ümmeti bu büyük zulümden kurtaracak olan Hilafet'i kurmak için çalışmaya odaklanmaya teşvik ederiz.

Gösteri, acil bir şekilde nusret vermesi için Allahu Subhânehu'ya dua ederek olaysız bir şekilde sona ermiştir.

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Pakistan Dışişleri Bakanı, Kasap Beşar İçin Daha Fazla Zaman İstemektedir Dolayısıyla Müslüman Orduların Şuan Yapması Gereken, Raşidi Hilafet'i Geri Getirmek İçin Suriye Şam'ına Seferber Olmalarıdır

Amerika Birleşik Devleri ile Yahudi Devleti'nin Şam'ın Suriye'sinde olanlardan dolayı şaşkına döndüğü ve bu mübarek Ramazan ayında İslam ile olan yönetime ulaşmak için yürüyüşlerin yapıldığı bir vakitte, işte böylesi bir vakitte Keyâni, Zerdâri ve bu ikisini takip eden küçük zümresi, Şam tagutu Beşar'ı kurtarmak için koşuşturmaktadırlar. Sanki Pakistan ile Silahlı Kuvvetleri'ni Haçlı Amerikan savaşı için yıpratmak yoluyla Afganistan'da başarısız olan Haçlı Amerika'yı kurtarma girişiminde bulundukları yetmezmiş gibi şimdi de onlar, Amerika ve ajanı Beşar ile birlikte Hilafet ayaklanmasıyla savaşmak için çalışmaktadırlar. Zira 20. Temmuz 2012'de Pakistan yöneticileri, Birleşmiş Milletleri'nden Batılı güçlerin Suriye'de kalmasına izin veren bir kararın çıkmasına dönük ciddi bir öneri geliştirmek amacıyla Rusya ile siyasî bir görüşme yapmak için bir heyet gönderdikleri gibi 29. Temmuz'da da Pakistan halkını Suriye'de neler olup bittiği gerçeğinden uzak tutmaya çalışmak için Suriye ayaklanmasına dönük medyada yer alanların yeniden gözden geçirilmesi amacıyla Suriye'deki Büyükelçilerini Suriye Enformasyon Bakanı ile görüşme yapması için göndermişlerdir. Ayrıca ayaklanmaya karşı Beşar'a yardım etmek amacıyla Pakistan İstihbarat Şefi General Zahir başkanlığında Pakistan İstihbaratı'ndan bir ekip de göndermişlerdir. Zira ekip, 1-3. Ağustos 2012'de de Amerika'ya gönderilmiştir. Şimdi de, yani 09. Ağustos 2012'de Pakistan Dışişleri Bakanı Pakistan'ın, ortada bir uluslar arası müdahalenin olmaması gerektiği bahanesiyle halkına yönelik iğren cürümlerini sürdürmesi için şuan açık bir şekilde Yahudi devleti, Rusya ve İran'daki hain yöneticiler gibi bölgenin temel taşları olan Amerikan ajanlarının arkasında durduğu Beşar için daha fazla zaman isteyeceğini vurgulamıştır. Dahası on yedi ay önce Suriye halkının ayaklanmasının başladığı ilk günden bu yana Suriye halkı, Müslümanların bölgedeki ajan yöneticilerin desteğini bile reddedecek derecede Amerika'nın veya Avrupa'nın veya Birleşmiş Milletleri'nin her türlü müdahalesini reddetmişler ve bunun yerine ayaklanmalarında kendilerine nusret vermesi için Allahu [Subhânehu ve Te'âla]'dan yardım istemişlerdir. Halbuki azılı Amerika'nın, yargısız infaz programı çerçevesinde Müslümanları sorgulama ve onlara işkence etme programına dahil olan bizzat bu Beşar'dır. Yine Amerika'nın Irak işgaline karşı olan mücahitler için casusluk yapan ve onların takip edilmeleri hususunda Amerika'ya yardım eden de bizzat bu Beşar'dır.

Hizb-ut Tahrir, Pakistan Silahlı Kuvvetleri içerisindeki muhlis subaylara şunu sorar: Zaferler ayı olan Ramazan ayı boyunca Müslümanların düşmanlarına yardım etmek için çalışan Keyâni ve çetesinin artan hıyanetlerinden dolayı hiç mideniz bulanmıyor mu? İslam'a olan düşmanlıkları nedeniyle hiç damarlarınızdaki kanlar kaynamıyor mu? Zira onlar, Pakistan'da Hilafet'i desteklemeniz nedeniyle size olan zulümlerini azaltmamışlar, bilakis Hilafet'in başka bir yerde kurulmasını engellemek için denizleri ve çölleri aşmışlardır.

Hizb-ut Tahrir, muhlis subaylara şu çağrıda bulunur: Ey kardeşler! Artık askerî ve siyasî liderlikler arasındaki hainleri izole etmenin ve Suriye'deki kardeşlerinizin Hilafet'i kurmak için parçalandığı gibi Hilafet Devleti'ni kurmanın zamanı gelmiştir. O halde Hilafet Devleti'ni kurmak yoluyla Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in müjdesine ortak olun. Kim bilir belki de Allah sizleri, Hindistan'da zafer bulma ve Şam topraklarında İsa İbn-u Meryem [Aleyhi's Selam] ile karşılaşma müjdesine bağlı kalmanızdan dolayı bu ümmetin yarım milyon küsur olan askerlerinin öncüleri yapacaktır. Aynen Aleyhi's Selam'ın şu şekilde buyurduğu gibi: ليغزون جيش لكم الهند فيفتح الله عليهم حتى يأتوا بملوك السند مغلغلين في السلاسل فيغفر الله لهم ذنوبهم فينصرفون حين ينصرفون فيجدون المسيح بن مريم بالشام "Aranızdan bir ordu Hindistan'a saldıracak, zincirlere bağlanmış olan Hindistan kralları gelinceye kadar Allah onlara zafer verecek, Allah onların günahlarını bağışlayacak, ayrıldıkları zaman ayrılacaklar ve Şam'da da el-Mesih İbn-u Meryem'i bulacaklardır." [Müsned İshak İbn-u Râheviyye]

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER