Cumartesi, 28 Rebiu’l Evvel 1447 | 2025/09/20
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

-Basın Açıklaması- Irak Hükümetinin Kanunları, Halkın Servetini Yağmalamayı Meşrulaştırıyor

Parlamentonun 26.01.2011 tarihinde çıkardığı (29) sayılı ilginç bir kanun yerel gazeteler ve internet sayfalarında geniş yankı yaptı. Bu kanunda şunlar geçti:

1- Üç başkanlık da dahil devletin organlarına, (derin deneyimlerinden) faydalanmak için danışman sıfatı vasfı ile çalışmak üzere bakanlar ve milletvekillerini emekliye ayırma sözleşmesi yapmalarına izin verilmesi.

2- Bu kanunun (4. fıkrası uyarınca) emekliye ayrılan kimse, yeni bakanların veya milletvekillerinin aldığı oranda aylık maaş ve ödenek alacaktır.

3- Bu kanunun (9. fıkrası uyarınca): İşleri ile ilgili resmi görevlere gönderilmeleri halinde heyet ve seyahat harcamalarından bu kişilerle sözleşme yapan kesim sorumludur.

Ey Irak'taki Müslümanlar!

Bildiğiniz üzere iğrenç Amerikan işgalinin ardından gelen hükümetlerin hepsi, federalizm, yerel hükümetler ve self-determinasyon gibi isimler altında ülkenin servetlerini yağmalamaya ve ülkeyi parçalamaya dönük habis projelerini uygulamaktan başka derdi olmayan işgalci kafirin elindeki itaatkâr bir araçtan başka bir şey değildir. Sizin payınıza düşen ise ancak fakirlik, işsizlik ve onurlu yaşam nedenlerinin yok olmasıdır. Bu nedenlere derinlemesine bir bakmış olsanız bile Amerika'nın bu Müslüman halkın kimliğini değiştirmek için getirdiği küfür anayasasından başka bir şey göremezsiniz.

Ey Irak Halkı!

(Yeni) hükümetin (42) bakanın şişmesi ve bir sonraki oturumda milletvekili sayısının artmasının yanı sıra sözde başkanlıklar, danışmanların personelleri, yöneticiler, korumalar ve benzerlerinin bu fasit nizamın borozanlarından işittiğimiz projelerin giderlerini karşılayamayacak duruma gelecek kadar devletin bütçesine baskı yapması; tüm bunlar yetmiyor olmalı ki halkı, menfaatçileri daha çok zenginleştiren ve bitkin fakirleri daha çok kederlendiren haksız ve batıl kanunlarla aldatır oldular. Şu sözü söyleyen kişi ne kadar da doğru söylemiştir:

ولا ترجو السماحة من لئيم فما بالنار للظمآن مـــاء

Aşağılık Bir Kimseden Asillik Beklenmez Suya Kanmış Bir Kimseye Ateş Fayda Etmez

 

Bizler Hizb-ut Tahrir / Irak olarak size tek sözümüz vardır: Bu gibi yöneticilere ümit bağladıysanız ümitsizlik, hayal kırıklığı ve hüsrandan başka bir şey beklemeyin. O halde onları devirmek için çalışın. Çünkü onlara "meşruiyet" kazandıran sizlersiniz. Onlar da anlaşmalarına ihanet ettiler ve size verdikleri hiçbir sözlerini tutmadılar. Irak ve diğer İslam beldelerindeki Müslümanlar olarak hepimizin kurtuluşu, ancak Rabbimiz Subhânehu ve Te'alânın bizlere emrettiği üzere kerim kitabında ve resulünün sünnetinde açıkladığı hanif şeriatını hakim kılmak için gayretle çalışmakla mümkündür. Bu hanif şeriat, serabına aldanan kimselerin başına zilletten, zelillikten ve milletlerin kuyruklarına takılmaktan başka bir şey getirmeyen yalancı ve başarısız demokrasinin şaibelerinden arınmıştır. Dikkat edin! Tebliği ettik mi..? Allahım şahit ol. Son olarak Rabbiniz Azze ve Celle'nin şu kavline kulak veriniz: وَلاَ تَرْكَنُواْ إِلَى الَّذِينَ ظَلَمُواْ فَتَمَسَّكُمُ النَّارُ وَمَا لَكُم مِّن دُونِ اللّهِ مِنْ أَوْلِيَاء ثُمَّ لاَ تُنصَرُونَ "Sakın zulmedenlere meyletmeyin! Yoksa size ateş dokunur. Sizin Allah'tan başka dostlarınız yoktur. Sonra nusret de bulmazsınız." [Hûd 113]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Laik Türkiye'de Kadınların Korkunç Şekilde Öldürülmesi Suçlarının Artması, Demokratik Liberal Rejimin Yeni Arap Dünyası İçin Bir Model Olamayacağını Göstermektedir

Türkiye Adalet Bakanlığının yayınladığı yeni istatistik veriler, Türkiye'de kadına yönelik suç oranının 2002-2009 yılları arasındaki yedi yıl boyunca %1,4'e yükseldiğini göstermiştir. Bu kadınlardan 950'si sadece 2009 yılının ilk yedi ayında öldürüldü. Devletin yaptığı, "Türkiye'de Kadına Yönelik Ev İçi Şiddet Konulu" başlıklı araştırmaya göre kadınların %42'si şiddete maruz kalmıştır.

Bazı siyasiler ve yorumcular, Müslüman bir çoğunluğun demokratik liberal laik bir sistemle bir arada yaşamasını temsil etmesi bakımından gelecekte Mısır ve yeni Arap dünyasının siyasi sistemi için model oluşturmasından dolayı Türkiye'ye övgüde bulundular.

Ancak Türkiye'de kadına alçaltıcı şekilde muamele edilmesi bu sistemin, Türkiye ve Arap dünyasında kadın için fiilen olumlu bir geleceği garanti etme olasılığını ciddi bir şekilde tekrar gözden geçirmeyi gerektirmektedir.

Hizb-ut Tahrir'in Medya Temsilcisi Dr. Nesrin Nevaz, şu değerlendirmelerde bulundur:

"Türkiye'deki ekonomik gelişmeye dönük parlak tablonun arkasında kadının güvenliğinin ve onurunun ilk kurbanı olduğu laik liberal ifrazatların iğrenç sosyal etkileri yatmaktadır.

Kimileri, erkek ve kadının ailedeki rolünü İslam'ın belirlemesini, ailenin efendisi ve lideri olarak erkeğe kavvame (üstünlük) vermesini kadına yönelik şiddetin artmasının nedeni olduğunu iddia ediyor. Zira cinsler arasında rollerde eşitsizliğin olması kadına saygısızlığı doğurmaktadır.

Eğer bu doğruysa bu tür İslami kanunların olmadığı ve -kendi deyimlerine göre- mevcut kanunların kadın erkek eşitliğini güvence altına aldığı laik liberal demokratik Batılı toplumlarda kadına yönelik şiddetin artması nasıl izah edilebilinir?

Mesela Amerika Birleşik Devletleri'nde her dört kadından biri ev içi şiddete maruz kalmakta, her hafta ikisi kocaları veya dostları tarafından öldürülmektedir. Nitekim içişleri bakanlığının istatistik verilerine göre polis, dakika başı fiziksel eziyete maruz kalan kurbanlardan telefon ihbarı almaktadır. Yine Amerika Birleşik Devletleri'nde FBI'nın istatistik verilerine göre kadın, her 15 saniyede partneri tarafından darba maruz kalmaktadır.

Kadına yönelik muamele, hangi toplumda olursa olsun o toplumdaki yaygın olan değerlere bağlıdır. Laik liberal devletlerde kadına saygı duymaya çağrıda bulunulması ile liberal özgürlükler arasında çelişki vardır. Çünkü bu özgürlükler, ya kadının bedeninin değerini düşürecek ve hakirleştirecek şekilde bir reklam ve eğlence aracı olarak istismar edilmesine geçit vermektedir yada erkeğin kadına istediği gibi muamele etmede özgür olduğu inancını kuvvetlendirmektedir.

İster Batıda isterse Türkiye'de olsun bu tür sistemlerin altında kadın ve erkek eşitliğine yönelik yapılacak olan her türlü reform veya yasal düzenlemeler, anlamsız içi boş kelimelerden ibarettir. Zira bunların kadının selametini ve normal onurunu sağlamada başarısızlıkları ortaya çıkmıştır. Ayrıca Türk kadını, bu zalim sistemin ve değerlerinin baskısının sıkıntısını çekmektedir. Buna karşılık İslam, her ne kadar erkek ve kadının ailedeki rolünü belirlemiş olsa da kadının değerini düşüren istismarı yasaklamakta ve erkeğin kadına dilediği gibi özgürce muamele etme noktasından bakmasını şiddetle reddetmektedir. İşte laik liberal sistemlerde aile içi şiddette payı olan bu iki sebeptir.

İslam dünyasındaki bir kadın, kendi siyasi sitemini oluştururken Batının deneyimlerini örnek alamaz ve almamalıdır. Bölgedeki istikrarsızlığın ve baskının altında kötünün iyisi diye eşitlik üslubunu kabullenmemelidir. Bangladeş'ten tutun Orta Asya, Pakistan ve Endonezya'ya kadar her yerde başarısızlığı ortaya çıkan laik liberal demokratik sistemin, adil ve daha parlak bir gelecek için bir hayli fedakarlık yapan bu gibi kişiler için model olmaması gerekir.

Sırf İslami kıyafet giymesinden dolayı Müslüman kadının eğitim veya siyasi kurumlara girmesini yasaklayan böylesi bir sistemin, İslam kaynaklı inançlara, kültüre ve güce sahip olan kimselerin örnek alacağı bir model olması imkansızdır.

İslam dünyasındaki kadın için gerçek değişimler, ancak İslam kanunlarına dayanan Hilafet Devleti'ni kurmakla gerçekleşir. O devlet ki asırlarca kadının haklarını ve saygınlığını korumuş ve tek bir kadının onurunu savunmak için Halifesi devasa orduları harekete geçirmiştir. O devlet ki kadının siyasi hayattaki payının öneminin farkına varmış, kadını öğrenmeye teşvik etmiş ve binlerce muallime kadını çıkarmıştır.

O devlet ki Allah'ın izniyle tekrar kurulduğunda Müslüman olsun gayrimüslim olsun İslam öğretilerine göre kadının toplumdaki saygınlığını güçlendirmek için siyasi, eğitim ve medya sistemlerini kullanacaktır. O devlet ki kadının onuruna veya bedenine herhangi bir şekilde eziyet edenlere yönelik cezalar sayesinde onun haklarını güvence altına alacaktır."

Dr. Nesrin Nevaz
Hizb-ut Tahrir
Merkezî Medya Bürosu Üyesi

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Tagutlar Bir Bir Devrildikçe Batılı Liderler, Maskelerini Değiştiriyorlar

Amerikalı ve Avrupalı yetkililerden benzer açıklamalar gelmesinin üzerine Avusturyalı yetkililer, Hüsnü Mübarek'in görevi bırakmasını memnuniyetle karşıladılar. Zira Dışişleri Bakanı "Kevin Rudd" ve hükümet içerisindeki muhalif bakan "Julie Bishop", Mısır halkını desteklediklerini ve ülkelerinde demokratik değişime teşvik ettiklerini ifade ettiler.

"Rudd", şu açıklamada bulundu: "...Avustralya hükümeti, Mısır halkını cesaretinden dolayı tebrik eder ve demokrasiyi güçlendirmek için Mısır otoriteleri ile birlikte çalışmayı umar." "Bishop" ise şu sözleriyle benzeri duygulara sahip olduğunu ifade etti: "Mısır halkı, demokratik ve şeffaf bir yönetim sistemine geçmek için tarihi bir fırsat yakaladı. [Liberal Parti ile diğer partilerden oluşan] koalisyon hükümeti, daha fazla özgürlük ve hoşgörü için Mısır halkının arzularını desteklemektedir."

Hizb-ut Tahrir'in Avustralya'daki Medya Temsilcisi Sayın Osman Bedr, bu hususta aşağıdaki değerlendirmelerde bulundu:

"Batılı liderlerin iki yüzlülüğü, rekor seviye ulaştı ve tutumları iğrenti vermektedir. Zira -Hüsnü Mübarek de dahil- İslam dünyasındaki tagutları desteklerlerken şu anda Batılı liderlerin, halkı destekliyormuş gibi görünmek için renk değiştirdiklerini görmekteyiz."

"Batılı liderler diledikleri açıklamayı yaparsa yapsınlar hiçbir kimse, gerek tarihin sayfalarında tartışılanları gerek ekonomik ve siyasi çıkarlarını güvence altına almaları için Hüsnü Mübarek gibi tagutları desteklediklerini gerek on yıllarca tagut yöneticilerle askeri ve diplomatik düzeyde işbirliği yaptıklarını gerek bu tagutlara "yardım" olarak ne kadar milyonlarca dolar verdiklerini gerekse bu milyonlarca insanın bu tagutların gölgesinde yaşadığı fakirliği, sefaleti ve baskıyı asla unutmayacaktır."

"'Rudd' ve 'Bishop' baskıcı rejimlerden kurtulmaları için halklara destek verdikleri ifadelerinde gerçekten samimilerse Avustralya, dış politikasında Amerika gibi büyük güçlere olan bağlılığını ve mağlup olmuş halklara yönelik sistematik sömürüyü durdurmalıdır. Buna ise Afganistan'a yönelik saldırıyı ve Endonezya ile Pakistan gibi devletlerin işlerine küstahça müdahalelerini durdurmakla başlamalıdır."

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Kuzey Veziristan'da Askeri Operasyonun Başlatılması ve Raymond Davis'in Serbest Bırakılmasına Dönük Bir Baskı Yapmak İçin Amerika, Yine Patlamalar Yoluyla Mardan'da Pakistan Ordusunu Hedef Aldı

Amerika Birleşik Devletleri, "Raymond Davis" için kabileler ile ordu arasında intikam kıvılcımını tutuşturarak Müslümanları birbirleriyle savaştırmak amacıyla kullandığı aynı eski strateji ile yine Mardan'da Pakistan ordusunu hedef aldı. Amerika, her iki tarafta da Müslümanların kanının aktığı bu fitne savaşından beslenmektedir. Nitekim son olarak silahlı guruplarla iletişim kurarken kullandığı Davis'e ait cep telefonun nasıl kullanıldığı ortaya çıktı. Böylece Amerika'nın, bir taraftan Pakistan'daki yerleşik bölgelerdeki patlama eylemlerinde teröristleri diğer taraftan kabileler bölgesinde Müslümanlara karşı vahşi askeri operasyonlar yapması için Pakistan ordusunu kullandığı ortaya çıktı. Zira ordunun top ve savaş uçaklarını kullanarak binlerce kişinin katledildiği, yüzlerce ev ve işyerinin yerle bir edildiği öncekilerinde olduğu gibi kabile bölgelerindeki milyonlarca insan evlerinden kaçmak zorunda bırakılmıştır. Bu nedenle Raymond ve diğer Amerikalı paralı askerleri gibi kişiler, Amerika'nın Pakistan'da İslam'a karşı savaşında etkin ve baş odaklardır. İşte Amerikan yönetiminin, Raymond'un serbest bırakılması için en ağır şekilde baskı yapmak için en üst düzeyde müdahalede bulunmasının nedeni budur.

Şu anda Amerika'nın Pakistan'a yardımları durdurabileceği haberleri dolaşmaya başladı. Bu, Amerika'nın savaşına girmek zorunda olmadıklarına ve Amerika'nın lojistik destek transferi için Pakistan topraklarını kullanmasının hiçbir gerekçesi kalmayacağına, dolayısıyla Amerika Birleşik Devletleri'nin bölgeyi terk etmekten başka bir seçeneğinin kalmayacağına ve bunun da Müslümanların bölgedeki geleceğinde bir değişime yol açacağına kani olmaları için Pakistan'daki Müslümanlar ve ordu açısından bir nimet olmalıdır.

Kuvvet sahiplerinden Pakistan'daki kaosun ve terörün gerçek kaynağı olan Raymond Davis gibi paralı Amerikan askerlerini serbest bırakmamalarını talep ediyoruz. Ayrıca bir Amerikan direktifi olan Kuzey Veziristan'da askeri operasyon yapmaması gerekir. Bunun aksine Hilafeti kurması ve Hilafetin de Amerika'yı bölgeden çıkarması için Hizb-ut Tahrir'e nusret vermelidir.

Tunus ve Mısır'daki dev gösteriler kapsamlı değişimin, ordudaki kuvvet sahipleri deste vermedikçe sadece sivil insanlarla gerçekleşmesinin imkansız olduğunu göstermiştir. Hizb-ut Tahrir'in peşinde olduğu değişimi gerçekleştirmenin yegane pratik yolu budur.

Nâvid Butt
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Resmi Sözcüsü
Pakistan Vilâyeti

Devamını oku...

Özbekistan Yöneticisinin ve Zümresinin Cürümlerinden Fasıllar

  • Kategori Özbekistan
  •   |  

Kerim kardeşlerim Allah sizleri korusun ve gözetsin. Bizler sadece halkımızın ve ülkemizin durumlarına vakıf olmanız için burada yaşanan zulüm ve işkenceler konusunda sizleri haberdar ediyoruz. Şikayetimiz sadece Allah'adır. Çünkü Allah'tan başkasına şikayetçi olmak bir zillettir. Özbekistan'da zalim zebanileri ile birlikte azgınlaşan ve ceberrutlaşan Kerimov ceberrutuna galip gelmek için Allah'tan bizleri güzel sabırla desteklemesini temenni ediyoruz.

Geçen hafta "Caslık" Hapishanesi İdaresi, biri Andican ve diğeri Fergane şehrinden olmak üzere bize şebabımızdan iki şehit cesedi teslim etti ve ölüm nedenlerinin kalp hastalığı olduğunu iddia etti. Daha önce birçok kardeşimizin öldüğü gibi onların da işkence altında öldüğünden kesinlikle eminiz. Ayrıca hapishane yönetimi, ek olarak şab "Şükrüllah'a" 16 sene ve şab "Şevket'e" 3 sene ekleyerek bitmek üzere olan mahkumiyet sürelerini uzatarak eski hükümlülerin olduğu hapishaneye naklettiler.

Keza "Nevâî" ve diğer hapishane yönetimleri, hizbin üyelerinden mahkum olanlara ilaçlar vermekteler ve gardiyanların önünde bu ilaçları içmeye zorlamaktalar. Şekli ve rengi ekmek hamuruna benzeyen bu ilaçların üzerinde Amerikan yapımı olduğu yazmaktadır. Şebabımızdan bazıları, gardiyanların önünde bu ilaçları içiyormuş gibi yaparak dillerinin altına almakta ve gardiyanlar gittikten sonra tükürüp atmaktalar. Şebabtan birçoğu ise bu ilaçları fiilen içmiştir. Bu ilaçları birkaç kez içenler, günden güne güçlerini ve bilinçlerini yitirmekteler. Bu kişilerin arasında hapishanede kaldıkları uzun süre esnasında Kur'an'ı ezberleyen bazı hafızları da var. Bu kişilerden çoğu sadece güçlerini ve bilinçlerini kaybetmekle kalmıyor akıllarını da kaybederek deliriyorlar. Ardından da hapishane yönetimi, bu kişileri devlet hapishanelerine bağlı hastanelere naklediyorlar.

Bu "ilaç" denilen hamuru elde etmeye çalıştık! Hapishanelerdeki akrabalarını ziyarete giden bacılarımızdan ve kardeşlerimizden, dillerinin altında bıraktıkları ve tükürdükleri bu hamurdan bir parça getirmelerini talep ettik ama bunu yapamadılar. Çünkü hapishane gardiyanları, ziyarete gidenleri çıkarlarken üzerilerini didik didik aramaktalar.

Bu mektupta zikrettiklerimiz, sadece Özbekistan yöneticisi ve zümresinin halka, özellikle de İslam'a davet edenlere ve bizzat Hizb-ut Tahrir'e karşı işlediği cürümlerinin fasıllarından bir fasıldır. Hapishanelerde süresi 20 yıla ulaşan ve mahkumiyet süresi dolduğunda Hizb-ut Tahrir'i bırakıp sadece Kerimov ve rejimini dost edineceğini ifade etmediğinde ek süre verilen 8 binin üzerinde Hizb-ut Tahrir şebabı bulunmaktadır.

Bizler Allah'ın yardımı ve muvaffakiyeti ile nusreti gelinceye kadar sabredeceğiz, sabırlı olacağız ve hak üzere sebat edeceğiz. Allahuteala, şöyle buyurmuştur:

إِنَّا لَنَنصُرُ رُسُلَنَا وَالَّذِينَ آمَنُوا فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَيَوْمَ يَقُومُ الأََشْهَادُ "Şüphesiz resullerimize ve iman edenlere, hem bu dünya hayatında, hem de şahitlerin (şahitlik için) kalkacakları günde nusret veririz." [Mumin/Ğâfir 51] Ve Allah'ın haklarında şöyle buyurduğu kimseler gibi olmayı temenni ediyoruz:

وَكَأَيِّنْ مِنْ نَبِيٍّ قَاتَلَ مَعَهُ رِبِّيُّونَ كَثِيرٌ فَمَا وَهَنُوا لِمَا أَصَابَهُمْ فِي سَبِيلِ اللَّهِ وَمَا ضَعُفُوا وَمَا اسْتَكَانُوا وَاللَّهُ يُحِبُّ الصَّابِرِينَ Nice Nebîler vardı ki beraberlerinde birçok Allah erleri bulunduğu halde savaştılar da Allah yolunda başlarına gelenlerden dolayı vehne kapılmadılar, zaafiyet göstermediler ve boyun bükmediler. Muhakkak ki Allah sabredenleri sever. [Âl-i ‘İmrân 146]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- İstediğimiz Değişim

Tunus ve Mısır'daki siyasi depremin üzerine Ürdün rejiminin sarsılmasıyla Kral, göstericilerin rejimle koordinasyon içerisinde yürüttükleri rahatlatıcı taleplerine cevap verdi. Zira Semir Rifai hükümetini görevden aldı ve Filistin'i gaspeden Yahudi varlığında büyükelçi olarak çalışan Maruf Bahit'i, insanların öfkesini dindirir ve kızgınlıklarını alır ümidiyle yeni hükümeti kurmakla görevlendirerek siyasi ve ekonomik reformlar yapması tavsiyesinde bulundu. Bunlar, her devlet başkanının tavsiye ettiği klasik ve formalite işlerdir. Yine sözde aldatıcı makamlar için aşiretleri ve kabileleri birbirine düşüren seçim kanununu yeniden gözden geçirmesi talebinde bulundu. Böylece bu kanun, rejimin izlediği böl ve yönet politikasının peşinde koşan tek bir ümmetin evlatları arasına bölgeselcilik homurtuları sokarak toplumu daha da parçalandı.

Sonra kalkmış bu rejim, Cüveyde hapishanesinde yatan bazı Hizb-ut Tahrir şebabını yalan ve iftira ile bölgeselcilik homurtularını tahrik etmekle suçluyor. Çünkü onlar, mahkumlardan birini bölgeselcilik homurtularını tahrik etmekten vazgeçirince hapishane idaresi, onlara bu suçlamada bulundu. Bu kişiler ise Hizb-u Tahrir / Ürdün Vilayeti Medya Bürosu Başkanı Memduh Ebu Sevâ Katşiyat, Bessam Arar ve Süleyman Şelebi'dir. Böylece bu suçlama, mahkumiyet süresi bitip çıkmayan Süleyman Şelebi'nin durumunda olduğu gibi zalimane mahkumiyet süreleri dolduktan sonra hapishaneden çıkmamaları için bir gerekçe olmaktadır. Dolayısıyla şu deyim böylesi bir rejime ne kadar da yakışmaktadır:

رمتني بدائها وانسلت

Çamur at izi kalsın

Ürdün rejimi, tek bir ümmetin evlatları arasına tefrika sokmak için bölgeselcik, kabilecilik ve aşiretçilik gibi homurtuları ve ırkçılıkları pekiştirirken Hizb-ut Tahrir, İslam'ın haram kılmasından dolayı var gücü ile bu kokuşmuş homurtular ve ırkçılıklarla mücadele etmektedir.

Rejimin iddia ettiği üzere ortada siyasi reform diye bir şey yok. Zira istihbaratçıları, hala Hizb-ut Tahrir'in şebabını takip etmekte, tutuklamakta ve 01.02.2011 salı günü Mahmud Sarsur ve arkadaşının başına geldiği gibi işkence etmektedir. Ürdün'ün birçok hapishanesinde bir gurup Hizb-ut Tahrir şebabının bulunması, rejimin yalan söylediğinin ve reformlarının yalan olduğunun açık göstergesidir.

Rejimin iddia ediği üzere ortada ekonomik reform diye de bir şey yok. Zira rejim Ürdün'ü, gıda güvenliğini kaybetmiş kıytırık ve kırılgan bir varlığa çevirmek için on yıllarca zirai üretimi ve sanayiyi öldürmek için çalıştı. Ta ki kafir Batının kölesi olmaya devam etsin ve günlük maişetinde hatta her şeyde ona muhtaç olsun. Nitekim şu anki vakıa bunun en çarpıcı göstergesidir.

İstediğimiz değişim, şahısların ve yüzlerin veya politikaların değişimi değildir. Bizler insana hükümler ve kanunlar koyma yetkisi veren demokratik kapitalist rejimin bekasını istemiyoruz. Aksine bizler, köklü değişim istiyoruz. Demokratik kapitalist rejimin sökülüp atılmasını ve Kur'an ile sünneti yasamanın tek kaynağı kılan Hilafet Nizamı'nın olduğu İslam nizamının getirilmesini istiyoruz.

إنْ الحُكمُ إلاَّ لله، أَمرَ ألاَّ تعبدُوا إلاَّ إيَّاهُ، ذَلكَ الدِّينُ القَيِّمُ "Hüküm ancak Allah'a aittir. O size kendisinden başkasına ibadet etmemenizi emretmiştir. İşte dosdoğru din budur." [Yusuf 40]

Devamını oku...

Tacikistan Yöneticilerinin Zulmü, Yalan Suçlama Türetmede Haddi Aşmaları ve Zalimane Hükümler Vermeleri

  • Kategori Tacikistan
  •   |  

Allahım zalimlerin zulmünü sana, mümin Müslümanlara ve her dinden insanlık vicdanına sahip olanlara şikayet ediyoruz. Bu beldemizdeki, (Tacikistan'daki) yöneticilerin zulmünü, yalan suçlama türetmede haddi aşmalarını ve zalimane hükümleri vermelerini ifşa ediyoruz.

Bu beldenin mahkemesi, 20.01.2011'de Hizb-ut Tahrir'in 8 üyesi hakkında uzun süreli hapis kararları verdi. Bu üyeler şunlardır:

1- Hafizov Yusufcan [18 yıl]

2- Kurbanov Devletyar [16 yıl]

3- Nurov Talip [14 yıl]

4- Rahmanov Salih [14 yıl]

5- Abdulhamidov Sabircan [11 yıl]

6- Salahaddinov Kemalhan [10 yıl]

7- Kerimov Abdurrahman [10 yıl]

8- Yusufov Alican [6 yıl]

Zalim rejim, bu hükümleri vermekle kalmayıp polisleri, bu şebaba ve hapishanelerdeki diğer binlerce kardeşlerine tutuklu bulundukları birkaç seneden beri işkence etmektedir.

Bu kişilere atfedilen suçlama, yönetimi silah zoruyla ele geçirmeye çalışan bir hizbe mensup olmaları, din ve ırk düşmanlığını tahrik etmeleridir. Mahkeme, kendilerine ve hiziplerine yöneltilen bu suçlamaya ispatlayacak tek bir kanıt dahi ortaya koyamadı.

Bu kişiler Hizb-ut Tahrir'e mensup olduklarını itiraf etmekle birlikte silah veya şiddet kullandıklarını kabul etmeyip Allahuteala'nın şu kavline bağlı kalarak siyasi ve fikrî metotla İslam davetini taşıdıklarını ifade ettiler: ادْعُ إِلِى سَبِيلِ رَبِّكَ بِالْحِكْمَةِ وَالْمَوْعِظَةِ الْحَسَنَةِ وَجَادِلْهُم بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ "Rabbinin yoluna, hikmet ve güzel öğüt ile davet et ve onlarla en güzel şekilde cedelleş." [en-Nahl 125]

Kendilerinden herhangi birisinin şiddet kullandığına dair bir kanıt ortaya koyması için mahkemeye meydan okudukları gibi mensubu oldukları Hizb-ut Tahrir'in on yıllardır çalışma yaptığı dünyanın herhangi bir ülkesinde şiddet kullandığına dair bir kanıt ortaya koyması için de meydan okudular. Hizbin Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in daveti taşırken takip ettiği silah ve şiddet içermeyen metoduna bağlı kaldığına dair kitaplarından ve neşriyatlarından kanıtlar sundular.

Bu şebab, hiçbir milliyetçi çağrıda veya diğer dinlere herhangi bir saldırıda bulunmadığı gibi mensubu oldukları hizb de insanlar arasında milliyetçilik veya ırkçılık temelinde ayrım yapmamıştır. Çünkü Allah, şöyle buyurmuştur: وَجَعَلْنَاكُمْ شُعُوبًا وَقَبَائِلَ لِتَعَارَفُوا إِنَّ أَكْرَمَكُمْ عِندَ اللَّهِ أَتْقَاكُمْ إِنَّ اللَّهَ عَلِيمٌ خَبِيرٌ "Ve birbirinizi tanıyasınız diye sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah yanında en değerli olanınız, O'ndan en çok ittikâ edeninizdir. Şüphesiz Allah Alîm ve Habîrdir." [Hucurât 13]

Keza diğer din sahipleri ile sadece en güzel şekilde ilişki içerisine girer. Çünkü Allah, şöyle buyurmaktadır: وَلاَ تُجَادِلُوا أَهْلَ الْكِتَابِ إِلاَّ بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ "En güzel bir şekilde olmadıkça Ehl-il Kitap ile cedelleşmeyin!" [el-Ankebût 46]

Kestiklerinin yenmemesi ve kadınlarıyla evlenilmemesi dışında Ehl-il Kitap dışında olanlar hakkında ise Ehl-il Kitap'la ilgili sünneti takip ederiz.

Ancak mahkeme, hiçbir kanıt ortaya koyamadı ve sadece hüküm verdi. Çünkü o, zulmün ve haksızlığın koltuklarındaki bekalarını uzatacağını sanan tagut yöneticilerden zalimane hükümler vermesi emri almıştır. Oysa mazlumun fırsat kolladığının ve tuzaklarının kendi başlarına döneceğinin farkında değiller.

Ey Allah yolunda davet taşıyan mümin şebab sabredin! Hakimler hakkı ve adaleti bırakıp tagutlara itaat ederek zulmü uygulamaktadırlar. Allah, sizleri asla terk etmeyeceği gibi İslam ümmeti, mümin kardeşleriniz ve hala insanlık vicdanına sahip olanlar da sizleri yüz üstü bırakmayacak ve terk etmeyecektir.

وَاللّهُ غَالِبٌ عَلَى أَمْرِهِ وَلَـكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَعْلَمُونَ "Şüphesiz ki Allah, emrine ğâlibdir, muktedirdir. Velâkin insanların çoğu bunu bilmezler!" [Yûsuf 21]

 

Devamını oku...

Hilâfet Facirler Eliyle Yıkıldığı Gibi Râşidî Hilâfet Salihler Eliyle Mutlaka Kurulacaktır

  • Kategori Türkiye
  •   |  

Hilâfet, 3 Mart 1924 günü üç yüz kişinin el kaldırmasıyla yıkıldığında, köhnemiş bir devlet kurumu kaldırılmış olmadı. Kaldırılan, İslâm'ın yönetim biçimiydi. Kaldırılan, İslâm ümmetinin koruyucu kalkanı ve siyâsî liderliğiydi. Kaldırılan, jeo-stratejik dengeleri sarsan merkezî odak noktasıydı.

Hilâfet İslâm'ın yönetim biçimidir zira Hilafet gibi bir devlet yapısı olmadıkça İslâm ideolojisinin hayatın her alanını kapsayan mükemmel nizamları ve hükümleri uygulanamaz, insanlığı aydınlatan nûr İslâm Dâveti, insanlık düşmanlarına karşı cihâd yoluyla dünyaya taşınamaz. Hilâfet olmadıkça İslâm'ın siyâsî-ideolojik karakteri kendini gösteremez, çığırından çıkmış yığınlar ıslah edilemez, her yanı kaplayan fesat, ifsat, zillet ve rezalet ortadan kaldırılmaz. Bugün içerisinde yaşadığımız hayat, içerisinde bulunduğumuz toplum ve devlet bunun en açık kanıtıdır. Her tarafı küfür, haram ve fısk sarmıştır. Bu iğrençliği, bu rezaleti, bu Allah'a isyanı temizleyip yok edecek başka bir çözüm var mı?

Hilâfet İslâm ümmetinin koruyucu kalkanı ve siyâsî liderliğidir zira İslâm Müslümanların tek bir siyasi liderlik altında birleşmelerini, tek bir halîfeye bey'at vermelerini, topraklarını tek bir çatı altında bütünleştirmelerini emretmiştir. Bugün Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa Birliği ve Rusya gibi dünyanın lider siyasi varlıkları da pek çok devletin birleşmesi sonucu oluşmuştur. Nitekim birliktelikte kuvvet, ayrılıkta zafiyet vardır. Buna karşın Müslümanlar, İslam'ın emrine rağmen elli küsur parçaya bölünerek zayıflamışlar, savunmasız ve korunmasız kalmışlardır. Bunun içindir ki Müslümanların toprakları işgal edilebilmektedir, Müslümanların servetleri yağmalanıp sömürülebilmektedir, Müslümanların inançlarına ve değerlerine saldırılabilmektedir, Müslümanların evlatlarına işkence edilip hapsedilebilmektedir, Müslümanların masum kanları sokaklara akıtılabilmektedir. Tarih, Hilafet'in Müslümanların canlarını, mallarını, topraklarını, kutsallarını ve değerlerini, dünyanın zorba güçlerine ve zalim krallarına karşı nasıl kahramanca savunduğunun örnekleriyle doludur.

Hilâfet jeo-stratejik dengeleri sarsan merkezî odak noktasıdır zira Hilâfet'in üzerinde kurulu bulunduğu İslâmî topraklar, dünyanın en stratejik coğrafyasıdır, dünyanın en zengin doğal kaynaklarını içermektedir, dünyanın en hayati geçiş yollarının kesişme noktasıdır. Hilâfet'in yeniden kurulması demek, çok kısa zamanda birinci devlet konumuna yükselme potansiyeline sahip yeni bir süper devletin doğması demektir, muazzam iktisadi servetleriyle dünyanın en büyük ekonomisinin vücut bulması demektir, İslâmî toplumun sahip olacağı yüksek İslâmî değerler, mükemmel insani ve toplumsal ilişkiler, pislikten ve rezaletten arındırılmış pırıl pırıl İslâmî atmosferiyle dünyanın en müreffeh ülkesinin insanlıkla tanışması demektir, küresel kapitalist sömürgeciliğin dünya hakimiyetinin sona ermesi, tarihin karanlık çöplüğüne karışması demektir, artık zalimin mazluma öyle pervasızca zulmedememesi demektir. Zenginin zenginliğine zenginlik katarken, fakirlerin açlıktan kırılmasına göz yumulmaması demektir. İnsanların güvenli ve huzurlu bir atmosferde İslâm hidâyetinin fazlından ve bereketinden hayat bulması, yaratılış gayesi olan kulluk ekseninde Rabbinin rızası yolunda hayatını şekillendirmesi demektir.

İşte o 3 Mart 1924 günü kaldırılan Hilâfet oradaki bir avuç zavallının idrakinden çok daha yüce, çok daha muazzam, çok daha mükemmeldir. Fakat artık İslâmî ümmet, Allah'ın lütfü ve inayetiyle uyanmış, Hilâfet'in yerini ve değerini kavramış, bütün özlemiyle onu beklemektedir. Son günlerde Arap beldelerinde şahit olduğumuz değişimler, ümmetin köklü değişime ne kadar hazır olduğunun, kâfirlerin bu değişimden ne denli korktuklarının canlı örnekleridir. Allah'ın izniyle köklü değişim sanıldığı kadar uzak değildir ve Nübüvvet Minhâcı üzere Râşidî Hilâfet Devleti ansızın kurulma yolundadır. وَمَا ذَلِكَ عَلَى اللَّهِ بِعَزِيزٍ "Muhakkak ki bu, Allah'a hiç de zor değildir." [İbrâhîm 20]

İşte ey Türkiye'deki Müslüman halk, Hizb-ut Tahrir sizin içinizde ve sizinle birlikte yeryüzünün doğusuna ve batısına hayrı taşıyacak bu farziyeti ikame etmek için gece gündüz çalışmaktadır. Bütün iftiralara, karalamalara, tehditlere ve saldırılara rağmen bu büyük hakikati haykırmaya ve ona davet etmeye devam etmektedir.

Haydi, sizler de bu hayırlı partinin haykırdığı hakikate kulak verin,

Haydi, sizler de bu hayırlı partinin sizlere hayat verecek davetine icabet edin.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اسْتَجِيبُواْ لِلّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُم لِمَا يُحْيِيكُمْ وَاعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِهِ وَأَنَّهُ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ Ey imân edenler! Allah ve Rasulu sizi, size hayat verene çağırdığında icâbet edin. Bilin ki Allah kişi ile kalbi arasına girer ve siz muhakkak O'nun huzurunda toplanacaksınız. [el-Enfâl 24]

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER