Perşembe, 05 Recep 1447 | 2025/12/25
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

-Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir / Endonezya'dan, Amerikan Büyükelçiliği'nin Cakarta'da Yeni Bir Bina İnşa Etme Planı Hakkında Bir Açıklama

http://indonesian.jakarta.usembassy.gov/news/prid_06072012.html internet sitesinde 06.Temmuz 2012'de, "Amerikan Büyükelçisi Scott Marcel'in, gazetecilerin önünde Büyükelçiliğin Cakarta'nın Güney Merkezi'ndeki Tahrir Caddesi'nde şu anki çalıştığı aynı yere yeni bir bina inşa edeceğine, projenin 450 milyon dolara mal olacağına -ki buda yaklaşık 4.2 trilyon rupidir-, bunun beş yıl içerisinde tamamlanmasının planlandığına ve 5000'den fazla işçi istihdam edilebileceğine dönük bir plan açıkladığını" yayınlanmıştır.

Amerikan Büyükelçiliği'nin binası, 36.000 m2 alan üzerindeki birçok binalardan oluşmakta olup ileride Büyükelçilik, Amerikan misyonu ve ASEAN (Güney Doğu Asya Ülkeleri Birliği) tarafından kullanılacaktır. Nitekim plana göre yeni bina, on katlı ana binanın yanı sıra otomobil parklarının binalarından, hizmet binalarından ve konsolosluğa bağlı üç kapısı olan bekleme odalarından oluşacaktır. Bu ise Büyükelçilik binasına bağlı tarihi bir binayı tehdit etmekte olup eski Endonezya başbakanlarından birisi burada çalışmakta ve tarzı ve konumu itibarıyla özel bir sembolü temsin eden bu binanın geleceğinin ne olacağı da bilinmemektedir. Bu şekilde Cakarta'daki Amerikan Büyükelçiliği, Irak ve Pakistan'daki Amerikan Büyükelçiliklerinin ardından üçüncü en büyük Amerikan Büyükelçiliği olacaktır.

Amerikan Büyükelçiliği, Endonezya modellerini, yüksek teknolojiyi ve bildirimde dostluk atmosferini ortaya koymuş olsa da ancak tüm bunlar, bu projenin neden olduğu tehlikeleri gizleyememektedir. Zira proje, Amerika'nın güçlü bir şekilde özelde Endonezya genelde ise ASEAN devletlerine egemen olduğunu göstermektedir. Bu nedenle yeni bina gelişmeleri ile Amerikan Büyükelçiliğinin büyüklüğünün, binanın ve çıkarların büyüklüğünün yanı sıra ev sahibi bir ülkede Büyükelçilik oynadığı rolleriyle orantılı olarak görülmesi gerekmektedir.

Ayrıca Amerika'nın Endonezya'daki çıkarlarına hizmet ile "Sam amcanın" ziyaretini arzulayan Endonezyalılara hizmetin yanı sıra ancak Amerika'yı ilgilendiren bilgilerin toplanması gibi istihbarat eylemlerini idare eden bizzat Büyükelçilik olacaktır. Nitekim ev sahibi ülkeyle ilgili Büyükelçilik ve konsolosluğun yayımladığı mesajları hakkında çok sayıda Wikileaks belgeleri ortaya çıkmıştır ki buda Büyükelçiliğin casusluk rolleri olduğunu teyit etmektedir. Bunun yanı sıra bu büyük bina, bir savaş üssü olacaktır. Zira 12. Mayıs 2012'de Amerika, Darwin-Avustralya'da bir askerî üs açmıştır. Dolayısıyla burada 250 Marines elemanı bulunmakta olup bu eleman sayısı 2016 yılında 2500 olacak şekilde artacaktır. Hatta en son olarak özellikle Papua olmak üzere Endonezya topraklarına giren -tabii ki askerî elbiseler giyinmeksizin- Amerikan birimleri, uzman ve benzerleri gibi çeşitli misyonlar kapsamında girdiklerini açıklamışlarıdır. Ayrıca Amerika, bir süre önce Cakarta'da İkinci Donanma Tıbbi Araştırmalar Ünitesi açmıştır. Üniteyi kapatmıştı ancak şu anda yeniden çalışmaya başlamıştır. Nitekim (Amerika'nın Cakarta Büyükelçiliği-Endonezya inşaat tasarım sözleşmesinin olduğu 2012 Dışişleri Bakanlığı) inşaat sözleşmeleri belgeleri, projenin deniz kuvvetleri güvenlik birimlerini yada deniz kuvvetleri güvenlik koruma ofislerini içerdiğini çok açık bir şekilde ifade etmektedir.

Yukarıda anlatılanlara binaen Hizb-ut Tahrir / Endonezya ve İslamî Örgütler:

1- Amerika'nın, Cakarta'da yeni bir Büyükelçilik binası inşa etme projesini reddettikleri gibi mevcut Büyükelçiliğin kapatılmasını ve görevlilerinin de kovulmalarını talep ederler. Çünkü bu, sömürgeci Amerika'nın ekonomik ve siyasî işlerde ülkemize daha fazla egemen olmasının bir aracı olduğu gibi ülkemizdeki istihbaratçıların bir yuvası ve ajanlar satın alma yeridir. Dolayısıyla bunda Endonezyalılar için büyük bir zarar vardır.

2- Endonezyalıları, yeni inşaat projesini reddetmesi için hükümetlerine baskı yapmaya davet ederler. Zira şayet hükümet projeyi reddetmez ise bu, hükümetin bütün ciddiyetiyle ülkenin selametini korumadığının ve (Amerika'nın olduğu) sadist emperyalist bir devletin istek ve baskılarına boyun eğdiğinin bir kanıtı olacaktır.

3- Bütün Müslümanları, cihad ve zaferler ayı olmasının yanı sıra Ramazan ayının olduğu bu mübarek ayda ortadan kaldırılması gereken bir münker olması itibarıyla Büyükelçiliğin yeni bina inşası projesini reddetmek ve İslam ülkelerinin egemenliklerini savunmak için çalışmaya çağırdıkları gibi bizler de bütün Müslümanları, İslamî Hilafet'i kurmak için mücadele etmeye çağırıyoruz. Çünkü insanların işlerini gözetmeye muktedir olacak, saadeti, güveni ve refahı sağlayacak olan sadece odur. İşte böylece Allahuteala'nın kerim kitabında buyurduğu gibi İslam'ın alemler için rahmet olması gerçekleşmiş olacaktır:

وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلا رَحْمَةً لِّلْعَالَمِينَ "Biz seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik." [el-Enbiya 107]

Devamını oku...

Hizb-ut Tahrir / Doğu Afrika'dan Dava Etkinlikleri

  • Kategori Foto
  •   |  

Hizb-ut Tahrir / Doğu Afrika şebabı 10 Ağustos 2012'de Tanzanya'nın Zanzibar'daki Uzi ve Çeyu köylerine ziyaretlerde (jaula/ziara) bulundu. Yöre sakinlerine İslam Devletinin yeniden kurulması için çalışılmasının gerekliliği anlatıldı. Daha sonra Suriye ve Burma'da katledilen kardeş ve bacılarımız için dua edildi ve beraber iftar edildi..

Allah bu şebabın çalışmasını kabul etsin

 

 

Devamını oku...

((أَلاَ سَاء مَا يَحْكُمُونَ)) "Ne Kadar da Kötü Hüküm Veriyorlar" [Nahl 59]

  • Kategori Hizb
  •   |  

Pakistan Askerî Mahkemesi, Genel Kurmay Başkanı Keyâni'nin emirlerine göre hüküm vermiştir. Zira Tuğgeneral Ali Hân için beş yıl hüküm verirken diğer dört subay içinse üç yıla kadar hükümlerine karar vermiştir... Mahkemenin, 03.08.2012'deki kararı, yaklaşık on beş aylık tutuklama müddetinin ardından gelmiştir!

Suçlamaya gelince; İslam'a iman ettiklerini ve Raşidi Hilafet'i kurarak İslamî hayatı yeniden başlatmak için çalışmasının yanı sıra... Amerika'nın Afganistan işgaline karşı Pakistan'daki Müslümanlarla güçlü bir şekilde çalışan... Amerikan tedariklerinin Pakistan topraklarından Afganistan'daki işgal güçlerine kadar uzanmasını şiddetle kınayan... Amerika'nın insansız uçaklarla sınır bölgelerine dönük saldırılarını karşı kamuoyunu etkili bir şekilde harekete geçiren Hizb-ut Tahrir'in taşıdığı gibi İslamî görüşleri taşıdıklarını görmeleridir...!

Nitekim mahkeme, bu hususları bu subayların (yasaklanmış hizib) dediği bu hizible ilişkisi olduğu şeklinde (inkar edilemez) deliller olarak saymıştır!

Hakeza işte suçlama bu, hizible olan ilişki bu ve hüküm de budur!

Keyâni ile zümresinin ve Zerdâri ile de zebanilerinin unuttukları bir şey vardır ki o da; Hizb-ut Tahrir'in taşıdığı gibi İslamî görüşleri taşıyan İslam müminlerinin Pakistan ordusunun içerisine yayılmış olmalarıdır. Zira Pakistan ordusunun Hilafet'i sevmesi, Amerikan saldırısına ve Afganistan işgaline şiddetle mukavemet göstermesi ve Pakistan üzerinden Afganistan'daki işgalci güçlere malzeme ve silah sağlanmasını reddetmesi, Müslüman Pakistan ordusundaki askerlerin genelinin derinliklerinde yaygın bir durum olup bundan sadece Keyâni, çetesi ve taifesi istisnadırlar... İşte bu beş subayın Hizb-ut Tahrir ile ilişkisi olduğu suçlamasının kanıtı, Askerlerin İslam'a olan bu sevgisi ile Amerika ile işgale karşı olan bu düşmanlığıdır. Demek ki o zaman Pakistan ordusu içerisindekiler sadece bu beş subaydan ibaret olmayıp bilakis bu muhlis askerlerden Pakistan ordusu içerisinde çok ama çok sayıda bulunmakta ve Zerdâri, Keyâni ve taifelerinin, onları uykuya sevkedenlerin, Hizb-ut Tahrir'e karşı saplantısı olanların, muhlis askerlerden korkanların ve İslam'ın düşmanlarının burunlarını yerlere sürtecek olan ve Allah'ın izniyle gelmekte olan Hilafet'in sesinden ürkenlerin uykularını kaçırmaktadır... İşte o zaman sömürgeci kafirler ve onların ajanları yaptıklarının vebalini tadacaklardır; bu ise dünyada iken bir utanç olup ahiretin azabı ise daha büyüktür. Keşke bilmiş veya akletmiş veya anlamış olsalardı!

Basın organlarına, "Hizb-ut Tahrir, toplumundan ayrı bir guruptur" şeklinde bir açıklama yapan Keyâni'nin Pakistan Askerî İstihbaratı'ndaki sözcüsüne gelince; gerçekten o aklını yitirmiş olmalı. Yoksa Hilafet, nasıl Pakistan'a yabancı yada toplumdan ayrı olabilir ki? Dahası onun savunucuları nasıl toplumdan ayrı olabilir ki? Zira Pakistan ilk ortaya çıktığında İslam ile yöneten bir İslam olarak ortaya çıktığı gibi ordusu da İslam topraklarını koruyan İslam ordusu olarak ortaya çıkmamış mıdır?! Keyâni, Zerdâri ve taifelerinin olduğu anormal liderlere gelince; asıl saf Pakistan topraklarının yanı sıra sadık Pakistan halkına ve İslam ümmetine yabancı olan ve Pakistan toplumumdan ayrı olanlar bizzat kendileridir. Ayrıca daha önceki yandaşları yok oldukları gibi onlar da yok olup gideceklerdir. Zira ister bir gurup ister bir köy isterse de bir otorite olsunlar Allah'ın zalimler hakkındaki sünnetullahı işte budur. Bir de Allah onları yakaladı mı çok şiddetli ve elem verici bir şekilde yakalar. وَكَذَلِكَ أَخْذُ رَبِّكَ إِذَا أَخَذَ الْقُرَى وَهِيَ ظَالِمَةٌ إِنَّ أَخْذَهُ أَلِيمٌ شَدِيدٌ "Rabbin, zalimlik eden ülkeleri yakaladığında, onun yakalayışı işte böyle (şiddetli) olur. Şüphesiz onun yakalaması çok şiddetlidir,  çok elem vericidir!" [Hud 102]

Bir de Kavî ve Aziz olan onları yakaladığında Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in buyurduğu gibi bir daha onları bırakmaz. Zira Buhari, Ebi Musa el-Eşarî [Radıyallahu And]'dan şunu rivayet etmiştir: إِنَّ اللَّهَ لَيُمْلِي لِلظَّالِمِ حَتَّى إِذَا أَخَذَهُ لَمْ يُفْلِتْهُ "Allah, zalime mühlet verir. Ama onu bir de yakaladı mı bir daha bırakmaz."

Bizler; Keyâni'nin İslam'a ve Müslümanlara muhlis olan askerleri tutuklamak istediğinin farkındayız. Bu şekilde Amerika'yı hoşnut etmiş ve Amerika'nın karşısında duran Allah'ın, Resulünün ve müminlerin bütün dostlarını yok ederek ona dönük olan dostluğunun ve sadakatinin kanıtlarını sunmuş olacaktır... Bunu da Hilafet'i kurarak İslamî hayatı yeniden başlatmak için Hizb-ut Tahrir ile birlikte çalışanlar ile Hilafet'i ve İslam'ın hükmünü arzulayan muhlis askerlerin arasındaki ilişkiyi koparabileceği zannıyla yapmaktadır... Bu bir zan olup o, zanların yok olup gideceğini, kendisini yiyip bitireceğini ve çok uzak olamayan bir sabah vakti çalışmalarının şerrinin içerisine düşüreceğini unutmaktadır.

أَلَيْسَ الصُّبْحُ بِقَرِيبٍ

"Sabah yakın değil mi?" "Hud 81"

Hizb-ut Tahrir, İslam'a inanan tüm Müslüman askerlerin kendisiyle birlikte olduğu ideolojisi İslam olan siyasi bir hizib olduğu gibi Raşidi Hilafet'i kurarak İslamî hayatı yeniden başlatmak için çalışmakta olup bu askerler, sadece beş kişi değildirler. Bilakis onlar, [bir dizi beşlerden] oluşmakta olup Allah'ın izniyle Keyâni, Zerdâri ve taifelerine hiç hesap etmedikleri bir yerden gelivereceklerdir. Rabbinin askerlerini ise O'dan başkasını bilemez.

وَاللّهُ غَالِبٌ عَلَى أَمْرِهِ وَلَـكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَعْلَمُونَ

"Şüphesiz ki Allah, emrine galiptir, muktedirdir. Velakin insanların çoğu bunu bilmezler! [Yûsuf 21]

 

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Müslüman Bir Kadının Çarpık Bir Başörtüsüyle Spor Olimpiyatlarına Katılması, Suudi Arabistan Rejiminin Gurur Duyacağı Bir Başarı Değildir!

Medya organları bugün, yani el-Muvafık 05.08.2012 Pazar günü, Prens Navaf Bin Faysal'ın, Suudi Arabistan bayan oyuncusu Vicdan Şehrahâni'nin olimpiyatlara katılımını kutladığını aktarmıştır. Bu ise Suudi Arabistan bayan oyuncusunun Londra'da düzenlenen 2012 olimpiyat oyunu yarışmalarına başörtüsüyle katılması hakkındaki geniş tepki ve tartışmaların ardından gerçekleşmiştir. Nitekim rejim ve onun gibiler, bayan sporcu "Vicdan'ın" uluslar arası olimpiyat komitesine çarpık bir başörtüsüyle kabul edilmesini tarihi bir zafer ve giriş olarak görmektedirler! Halbuki Suudi Arabistan rejiminin, kadınların geçen haziran ayındaki katılımlarını onayladığı da bilinmektedir. Nitekim bu dönemde, Londra'daki Suudi Arabistan Büyükelçiliği şu ifadelerin geçtiği bir beyanatta bulunmuştur: "Suudi Arabistan Krallığı, olimpiyat oyunlarını ifade eden yüksek anlamları desteklediğini ifade eder."

Hizb-ut Tahrir'in Merkezi Medya Bürosu Üyesi Nesrin Nezav, şöyle bir değerlendirmede bulunmuştur: "Suudi Arabistan'ın, kadın Suudi sporcuların başörtüsüne benzer bir şeyle olimpiyat oyunlarına katılmalarını bir zafer olarak iddia etmesi, bir saçmalıktan ibarettir! Zira İslam'ın, tamamen şeri bir elbise giymiş olsalar dahi kadınların erkekler tarafından izlenen spor faaliyetlerine katılmalarını yasakladığı bilinmektedir. Dolayısıyla bu katılım, (başı örten) başörtüsünü ve (genel hayat elbisesine dair) elbiseyi temsil eden Müslüman bir kadının şeri kıyafet mefhumu ile bağdaşmamaktadır. Ayrıca da bu, İslam'ın büyük önem verdiği kadının yaşam mefhumundan ödün vermektir. Buna ilaveten İslam, bu tür oyunlar temelinde düzenlenen iğrenç kavmiyetçiliği de reddetmektedir. Ancak İslamî olmayan bunak rejim, yeniden İslam hükümlerini ve ideolojisini görmezden geldiğini açıklamaktadır. Zira yüksek olarak nitelendirdiği değerler, - erkeklerin şehvetlerini tatmin etmek için kadınların spor faaliyetlerine ve genel hayata açık bir elbise ile çıkmasını kabul eden bir rejim olan- fasit Batılı liberal ideolojinin değerlerinden öte bir şey değildir."

"Artık aslında kralların ve tagut emirlerin çıkarlarını korumak için yasalar çıkardığı halde halkın desteğini almak için şeriatı tatbik ettiğini iddia eden çelişkilerle dolu bu devletin maskesi düşmüştür. Nitekim rejim, kendisine aykırı bir şey gerçekleştirmektedir. Zira bir taraftan şeri bir delil olmaksızın toplumdaki fitneyi önlemek bahanesiyle kadınların otomobil kullanmalarını yasaklarken diğer taraftan onların yabancı bir şoförle otomobillerde bulunmalarına izin vermektedir. Yine bir taraftan yerel seçimlerde kadınlara oy kullanma hakkı verilmesi gerektiğini iddia ederlerken diğer taraftan yöneticilerin zulmüne karşı gösteri yapan kadınları hapsetmekteler ve onların en temel siyasî haklarını çekip almaktadırlar. Ayrıca bir taraftan cinsiyetler arasındaki ayırımın tam bir şekilde uygulandığını iddia ederlerken ancak diğer taraftan ihtilatın ve şeri olmayan ilişkilerin propagandasını yapan Velid Bin Talal ve diğerlerine ait fasit medya kanallarına açıklamalarda bulunmaktadırlar."

"Devrilmeye doğru giden bu rejim, defalarca açık bir şekilde İslam'ı erozyona uğratmak, yöneticilerinin kaprislerini karşılamak ve kendi nefsini korumak için hazırlık yaptığını kanıtlamıştır."

"Sömürgeci İngiltere'nin kurduğu ve İslam'ın kutsallığına muktedir olamadığı bu rejimi söküp atarak izlerini ortadan kaldırmanın zamanı gelmedi mi? Temeli İslam akidesi olmasının yanı sıra hükümlerinin kaynağı ve amellerinin ölçüsü de şeri hükümler olan "Hilafet Devleti'nin" olduğu muhlis bir devlet ortaya çıkarmanın zamanı gelmedi mi? Kadın ve erkekten her birine Allahuteala'nın bahşettiği şeri hakları veren İslam'ın hükümleri de dahil adaletin dünyanın dört bir tarafına yayılması için İslam'ın tatbik edilmesine önem verecek olan bizzat bu devlettir. Kadına yeniden korkusuz bir şekilde seçme ve yöneticiyi muhasebe hakkı verecek olmasının yanı sıra kadınlara otomobil kullanma ve kendi malî işlerini idare etmek imkanı verecek olan da sadece Hilafet Devleti'dir. Böylece kadınlar, şeri kıyafetlerini ve onurlarını korumasının yanı sıra kendilerini, kadının onurunu ve selametini paha biçilmez bir husus olarak gören İslam siyasetleri temelinde koruyan hükümlerden ödün vermeksizin toplum içinde kaynaşıp etkili olabileceklerdir.

Hizb-ut Tahrir kadınları olarak bizler, Suudi Arabistan'daki bacılarımızı kırıntılara ve cüzi reformlara razı olmamaya davet ettiğimiz gibi onları, değişim serabıyla aldatılma hususunda da uyarırız. Dahası onların, Allah'ın izniyle yakında kurulacak olan Hilafet Devleti'ni kurmak için güçlü bir şekilde bacılarıyla birlikte çalışmaları gerekmektedir. Zira arzu ettiğimiz daha iyi bir geleceği sadece bu şekilde gerçekleştirebiliriz."

Allahuteala, şöyle buyurmuştur:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ أَطِيعُواْ اللّهَ وَأَطِيعُواْ الرَّسُولَ وَأُوْلِي الأَمْرِ مِنكُمْ فَإِن تَنَازَعْتُمْ فِي شَيْءٍ فَرُدُّوهُ إِلَى اللّهِ وَالرَّسُولِ إِن كُنتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ ذَلِكَ خَيْرٌ وَأَحْسَنُ تَأْوِيلاً "Ey iman edenler! Allah'a, resule ve sizden olan ulul-emre itaat ediniz. Eğer herhangi bir hususta çekişirseniz, -Allah'a ve ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız- onu Allah'a ve resule götürün. Bu, hem daha hayırlı hem de netice bakımından daha güzeldir." [en-Nisâ 59]

Devamını oku...

Amerikan Terör Bakanı, Ukbe İbn-u Nâfi'nin Ülkesine Ne Hoş Gelmiştir Nede Hoş Bulmuştur وَلاَ تَرْكَنُواْ إِلَى الَّذِينَ ظَلَمُواْ فَتَمَسَّكُمُ النَّارُ وَمَا لَكُم مِّن دُونِ اللّهِ مِنْ أَوْلِيَاء ثُمَّ لاَ تُنصَرُونَ "Sakın zulmedenlere meylet

  • Kategori Tunus
  •   |  

Amerikan Savunma Bakanlığı "Pentagon", Savunma Bakanı "Leon Panetta'nın" bugün, Orta Doğu ve Kuzey Afrika'ya Suriye'de meydana gelen olaylarla ilgili siyasî ve askerî gelişmelerin doğasının dikte ettiği bir mekik turu bağlamında Tunus'u ziyaret etmeye başlayacağını ve aynı şekilde Mısır, Ürdün ve "İsrail'i" de kapsaması beklendiğini vurgulamıştır. Nitekim bu ziyaret, Obama'nın "İsrail'e" kısa menzilli füze savunma sistemi üretimini genişletmesine imkan verecek 70 milyon dolar ek askerî yardımlara izin vermesi kararına denk gelmektedir.

Ayrıca Amerikan Savunma Bakanlığı Sözcüsü "George Little", Panetta'nın Tunus'u ziyareti sırasında Tunus askerî yeteneklerinin planlama da dahil birçok alanlarda iyileşmesine yardımcı olmak amacıyla iki ülke arasında gelecekteki askerî ilişkiye dönük bir yol haritası çizmeyi planladığını açıklamıştır.


Ey Müslümanlar! Ey Tunus Halkı!

Amerika'nın, İslam'ın ve dünyanın her bir tarafındaki Müslümanların ilk düşmanı olduğu artık sizlere gizli değildir. Zira o, ümmetler arasında bunlarla iftihar edip övünmektedir. Nitekim Savunma Bakanı için belirlenen görev, İslam ülkelerine başından sonuna kadar şüphe tohumları ekmek ve ölümler yaymaktan öte bir şey değildir. Zaten Afganistan'daki masumların katledilmesi hususundaki gerekçesi terörizmle mücadele olmasının yanı sıra askerî planı da Irak'ı yıkmak, halkına soykırım yapmak ve onlardan birçoğunu da yerinden etmek için bir araç olduğu gibi askerî yardımlar da İsra ve Mirac topraklarını kötüye kullanmak amacıyla hala Filistin halkına karşı saldırgan bir araç olmaya ve onlara baskı uygulamaya devam eden Yahudi varlığına olmuştur. Peki bunların ardından, ayakları ve bütün her yerdeki Müslümanların kanları damlayan elleriyle Ukbe İbn-u Nâfi'nin toprağını kirletmesini kabul mü edeceksiniz?


Ey Müslümanlar! Ey Tunus Halkı!

Tunus'taki ayaklanmayı temsil ettiğini iddia eden mevcut hükümet, Batı'ya boyun eğmede ve yönetim, ekonomi ve sonuncusu da askerî alanın olmayacağı diğer alanlardaki politikalarını ipotek ettirmede zirveye ulaşmıştır. Tabii bizler, insanlar için çıkarılmış en hayırlı bir ümmetin kabul etmeyeceği bu zillet ve aşağılanmaya razı olursak. Nitekim Allahuteala, şöyle buyurmaktadır:

وَلاَ تَرْكَنُواْ إِلَى الَّذِينَ ظَلَمُواْ فَتَمَسَّكُمُ النَّارُ "Sakın zulmedenlere meyletmeyin! Yoksa size ateş dokunur." [Hûd 113]

Ve Subhânehu, şöyle buyurmaktadır:

وَلَن يَجْعَلَ اللّهُ لِلْكَافِرِينَ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ سَبِيلاً "Muhakkak ki Allah, kafirler için müminler aleyhine asla bir yol (egemenlik) kılmayacaktır!" [en-Nîsa 141]

Dahası bu ülke, demokratik geçiş sürecine destek olarak adlandırdıkları bir adlandırma adı altında dünyadaki bütün komplocuların kıblesi haline gelmiştir. Hakikatte ise bu, tokalaşmak bilakis gerektiğinde kucaklaşmak için Batı'ya uzanan elleri yok eden ayaklanmanın alevini söndürme sürecidir.

Nitekim anayasa çıkarılmasına temel olarak kitap ve sünnetin alınmasına karşı isteksiz olunurken Burgiba ile Bin Ali tarafından yönetilen ve felaketlerden başka da bir hayrını görmediğimiz laik cumhuriyet rejimi ile rejimin eski yüzlerinin hassas pozisyonlar ile Batı'ya kur yapan ve onu hoşnut etmeyi araştıran diğer pozisyonlara geri getirilmesi kutlanmaktadır. Halbuki Allahu Subhânehu, akide ve İslam düşmanlarının bizden hoşnut olmalarının şartını kerim kitabında bizlere beyan etmiştir. Zira Azze ve Celle, şöyle buyurmaktadır:

وَلَن تَرْضَى عَنكَ الْيَهُودُ وَلاَ النَّصَارَى حَتَّى تَتَّبِعَ مِلَّتَهُمْ "Yahudiler de Nasraniler de sen onların dinine tabi olmadıkça asla senden razı olmayacaklardır." [el-Bakara 120]


Ey Müslümanlar! Ey Tunus Halkı!

Başta Amerika olmak üzere Batı'nın, ayaklanmaya karşı komplo kurma ve bir biri ardına onu kaçırma girişimi Suriye'ye kadar ulaşmıştır. Zira bölgedeki diğer devletler ve hükümetleri, Allah'ın izniyle Dâr-ul İslam'ın merkezi olacak olan Şam beldesindeki halkımıza gelecek komplonun bir parçası olacak yeni bir ayaklanma istemektedirler. Buda İslam'ın yönetime ulaşmasını ve Halep ile Şam'ın arasındaki hilalini ortaya çıkaracak olan Hilafet'in kurulmasını engellemek içindir.

Bu planları durdurmanın, düşmanları yenmenin, tuzaklarını kendi başlarına geçirmenin ve planlarını iptal etmenin tek yolu, azim İslam ideolojisine sımsıkı sarılmak ve ümmetin ayaklanmasını Hilafet Devleti olan devletini kurmak için İslam temelinde tamamlamaktır.

Aha işte Hizb-ut Tahrir sizlere, Tunus'ta dahil İslam dünyasının her bir bölgesinde bu azim farzı hatırlatmasının yanı sıra şebabı da ümmetin ayaklanmasını tamamlamak ve önemsiz meselelerinin içerisinde boğulduğumuz ve anayasa taslağı meselesini unuttuğu gibi dahası İslam'dan başka bir alternatif kabul etmeyen Müslümanlar için bir formül bile hazırlamayı unutan kurucu meclise benzer Allah'ın dışında yasa yapan meclislerin ayakları altındaki halıyı çekmek için sizin aranızda sizinle birlikte çalışmaktadırlar.

O halde sadece Allah'ı dost edinelim, O'nun dışındakilerden vazgeçelim, Batı'yı razı edip ondan razı olan, onun tarafından bir musibetin ulaşmasından korkan ve böylece kendisi için Allah'ın izniyle Nübüvvet Minhacı Üzere Raşidi Hilafet'in takip edeceği zorba krallığın kalıntılarından olmayı tercih eden hükümetlere iltifat etmeyelim ki O'nun nusretini gerçekleştirmeye ehil olabilelim.

Allahuteala, şöyle buyurmaktadır:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لا تَتَّخِذُوا الْيَهُودَ وَالنَّصَارَى أَوْلِيَاءَ بَعْضُهُمْ أَوْلِيَاءُ بَعْضٍ وَمَنْ يَتَوَلَّهُمْ مِنْكُمْ فَإِنَّهُ مِنْهُمْ إِنَّ اللَّهَ لا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ، فَتَرَى الَّذِينَ فِي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ يُسَارِعُونَ فِيهِمْ يَقُولُونَ نَخْشَى أَنْ تُصِيبَنَا دَائِرَةٌ فَعَسَى اللَّهُ أَنْ يَأْتِيَ بِالْفَتْحِ أَوْ أَمْرٍ مِنْ عِنْدِهِ فَيُصْبِحُوا عَلَى مَا أَسَرُّوا فِي أَنْفُسِهِمْ نَادِمِينَ "Ey iman edenler Yahudileri ve Nasranileri dost edinmeyin. Çünkü onlar birbirlerinin dostlarıdırlar. Şayet sizden her kim onları dost edinirse o onlardandır. Muhakkak ki Allah zalimler toplumunu hidayete erdirmez. Kalplerinde hastalık bulunanların: Başımıza bir felaketin gelmesinden korkuyoruz diyerek onların arasına koşuştuklarını görürsün. Umulur ki Allah bir fetih yahut katından bir emir getirecek de onlar, içlerinde gizledikleri şeyden dolayı pişman olacaklardır." [Maide 51 52]

 

Devamını oku...

"Geçiş Hükümeti" Konferansı Bağlamında (Muhalif) General Manaf Talas İhram Elbiseleriyle Görülmüştür

  • Kategori Suriye
  •   |  

Son zamanlarda, Suriye'deki değişim sürecine liderlik edecek olan geçiş hükümeti hakkındaki konuşmaların yanı sıra Amerika'nın kendi anlayışına göre oluşturulmasını istediği iddia edilen bu "ulusal" hükümet hakkındaki konuşmaların arttığı bir sırada daha önceki şerefli muhlis subay ve askerlerin kendiliğinden gerçekleşen doğal bölünmelerde görmediğimiz özel bir yöntemle ayrılan Suriyeli General Manaf Talas sahnede görülmüştür. Evet General Talas, kendisi için çizilen rolün hakikatini ifşa eden sözleri ekranlarda ve basın yoluyla açıklamak için spekülasyonlara fazla zaman bırakmaksızın sahnede görülmüştür. Zira o, "krizden çıkmak ve Suriye'nin çizgisini olduğu üzere hatta en güzeline hadaratsal bir yöntemle geri iade etmek için bir yol haritası belirlenmesini" umut ettiğini söylemiştir. Buna ek olarak bizler şunu sorarız: Suriye, babası General Mustafa Talas'ın, iktidarı dönemi boyunca ve 1972 2004 yılları arası döneme uzanan mücrim Beşar'ın iktidarının başlangıcına kadar Savunma Bakanı olduğu helak olmuş Hafız'ın iktidarı altında güzel olmuş mudur ki? Nitekim o vakit Manaf, 1994 yılında ölen önceki veliaht Basi Esad'ın yakın bir dostu idi. Böylece miras ikinci oğul Beşar' geçtiği gibi Manaf Talas'ın dostluğu da bununla birlikte geçmiştir. Dolayısıyla akıl sahibi herkes için, muhalif generalin zihninde, Esad ailesi ile Mustafa Talas'ın fitne fesat saçtıkları en karanlık süreçte bile Suriye'ye dönük bir tarih olmadığı gayet açıktır. Ayaklananlara gelince; onlar, derisini değiştirse ve hatta selefleri Hafız, Basil ve Beşar'ın göründükleri gibi ihram elbiseleriyle tam bir umre yapar şekilde ekranlarda görünse dahi onun yalan dolanlarına inanmasınlar. Zira Allahuteala, şöyle buyuruştur:

يُخَادِعُونَ اللّهَ وَالَّذِينَ آمَنُوا وَمَا يَخْدَعُونَ إِلاَّ أَنفُسَهُم وَمَا يَشْعُرُونَ  فِي قُلُوبِهِم مَّرَضٌ فَزَادَهُمُ اللّهُ مَرَضاً وَلَهُم عَذَابٌ أَلِيمٌ بِمَا كَانُوا يَكْذِبُونَ "Onlar (kendi akıllarınca) güya Allah'ı ve müminleri aldatırlar. Halbuki onlar ancak kendilerini aldatırlar ve bunun da farkında değillerdir. Onların kalplerinde bir hastalık vardır. Allah da onların hastalığını artırmıştır. Söylemekte oldukları yalanlar sebebiyle de onlar için elim bir azap vardır." [Bakara 9 10]

Amerikan "Wall Street Journal" Gazetesi, Barak Obama yönetimindeki Amerikalı yetkililerin şu sözlerine yer vermiştir: "General Manaf Talas'a odaklanılmalıdır. Zira o, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad'ın yakın bir dostu olup Suriye Ulusal Konseyi'nin muhalefeti tek bir cephe altında mobilize edebilme bağlamındaki umutların kaybolduğu sırada yükselişe geçen, bölgedeki Amerikan politikasının vaftiz babası Ahmet Davutoğlu'nun 27.07.2012 günü kabul ettiğini açıkladığı, Türkiye Dışişleri Bakanlığı'nın açıklamasına göre ayrılan Suriyeli subayların çoğalması ve bir küsur yıldır da Türkiye'de bulunmaları üzerine Davutoğulu ile görüşen ilk asker de muhalif general Manaf'tır." Nitekim bu ziyaret, Türkiye başbakanı Recep Tayyib Erdoğan'ın, Esad otoritesini kaybetmeye başlamıştır ve muhalif güçlerin de Suriye'deki işleri kontrol eder hale geldiklerini görmekteyim dediği açıklamalarıyla çakışmaktadır. Böylece iğrenç Amerika ile Türkiye'deki ajanlarının, meyvesini toplamak istedikleri bu ayaklanmaya dönük komplo manzaralarından bir manzara ortaya çıkmaktadır.

Ey Suriye'deki Ayaklanan Müslümanlar!

Esad rejiminin, nasıl bölgedeki Amerikan politikasına hizmet ettiği ve nasıl Yahudi devletinin sınırlarını güven altına aldığı artık sizler için açık bir hale gelmiştir. Peki Manaf ve babası, hıyanet ve ajan elbisesine bürünmüş bu rejimin bir parçası değiller midir?!... Yine Hüseyin Harmuş gibilere kapanan Türkiye kapılarının Manaf Talas'a nasıl açıldığı da artık sizler için açık bir hale gelmiştir!!

Müslümanlar çok iyi bilsinler ki; Amerika, muzdarip Suriye ile özgür ve kahraman halkına karşı olan terörist cürümsel planlarını yürütmektedir. Bunu da akan kanları ve yıkılan şehirleri umursamaksızın gerek nüfuzunu gerekse de Yahudi devletinin güvenliğini garantilemek için yapmaktadır. Hizb-ut Tahrir olarak bizler sizleri, Amerika'nın planlarını hayal kırıklığına uğratmak ve Amerikan ajanı olmasının yanı sıra Amerika ile "İsrail'in" çıkarları için Suriye'deki insanlara ve ağaçlara karşı en iğrenç cürümleri işleyen mücrim Suriye rejimini devirmeden önce Amerika ile birlikte komplocuları da devirmek için uyanık olmaya çağırmaktadır. Zira bizler, şehitlerin tertemiz kanlarını, kahraman gençlerimizin fedakarlıklarını ve muhlis subaylarımızın çabalarını, Amerika'nın veya ajan Ulusal Konseyin veya Doğu ile Batı'nın kapılarını yol edinen siyasî şahsiyetlerin ucuz bir dağcı gibi istismar etmelerine razı değiliz. Bilakis bizler, bütün özgür ayaklanmacıları (Dâr-ul İslam merkezi) Şam'ın Suriye'sini kurtarmaya çağırıyoruz. Buda ancak Hilafet Devleti'ni kurarak Allah'ın şeriatını ikame etmek için çalışmakla mümkündür. O halde Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in, ثم تكون خلافة راشدة على منهاج النبوة "Sonra Nübüvvet Minhacı Üzere Raşidi Hilafet olacaktır", dediğinde genelde Müslümanlar için kurulacağı ve عُقْرُ دَارِ الإِسْلامِ بِالشَّامِ "İslam Dârı'nın merkezi Şam olacaktır" dediğinde ise özelde Şam ülkesinin halkı için olacağı şeklindeki vaatlerine güvenen Hizb-ut Tahrir ile birlikte olunuz.

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir / Pakistan, Suriye Ayaklanmasına Destek Vermek İçin Suriye Büyükelçiliği Önünde Bir Gösteri Düzenlemiştir Artık Tagut Beşar'ın Vaktinin Sonu Gelmiştir ve Şimdi Vakit Hilafet Devleti Vaktidir

Hizb-ut Tahrir 26 Temmuz 2012 Perşembe günü, Pakistan'ın başkenti İslamabad'daki Suriye Büyükelçiliği'nin önünde bir gösteri düzenlemiştir. Nitekim göstericiler, Suriye'deki cesur Müslümanlara destek vermek için Büyükelçiliğin önünde durarak üzerinde "Artık Suriye Tagutu Beşar'ın Vaktinin Sonu Gelmiştir ve Şimdi Vakit Hilafet Devleti Vaktidir" ve "Hilafet Devleti, Ümmetin Vahdetidir" yazılı pankartlar taşımışlardır. Protestocuların bu gösterisi, Suriye'de bir küsur yıldır cereyan eden ve hayatını kaybeden binlerce şehidin ortasında ikinci Ramazan'a tanık olan ayaklanmaya destek vermek için gerçekleşmiş olup tagut Beşar'a bağlı tanklara ve savaş uçaklarına meydan okuyan, sürekli "Halk Yeniden Hilafet İstiyor" sloganlarını tekrarlayan ve Hilafet Devleti'nin kurulmasına dönük nusret bulmaları için Silahlı Kuvvetleri içerisindeki kardeşlerinin büyük bir sabır göstermelerini talep eden Müslümanlara sempati duymuşlardır. Ayrıca göstericiler, ayaklanmanın başında tagut Beşar'ın yanında yer alan ancak son zamanlarda taguta karşı olan halka katılan Suriye Silahlı Kuvvetleri'ndeki subaylara ilham veren güçlü bir imana sahip halka da saygı duymuşlardır.

Gösterticiler, müminlere nusret vermesi ve Şam topraklarının mübarek toprağında bulunan Suriye'deki bu ümmeti bu kerim ayda Hilafet ile nimetlendirmesi için Allahu [Subhânehu ve Te'âla]'ya dua etmişlerdir. Zira Sallallahu Aleyhi ve Sellem, şöyle buyurmuştur:

أَلاَ إِنَّ عُقْرَ دَارِ الإسلام الشَّامُ "Dikkat edin! Dâr-ul İslam'ın merkezi Şam olacaktır."

Bunun içerisinde İsa İbn-u Meryem [Aleyhi's Selam]'ın Deccal'ı öldürmesi ve İsa İbn-u Meryem [Aleyhi's Selam] ile birlikte Müslümanların, krallarının galip gelmesi için Hindistan'dan gelecek olan kimselerle karşılaşması ve onları demirden zincirlerle sürüklemeleri de vardır.

Ayrıca göstericiler, İslam ülkelerindeki Silahlı Kuvvetleri'nin arasındaki en büyük güçlerden birisi olan ve askerlerinin sayısı 5.9 milyonu aşan Pakistan Silahlı Kuvvetleri içerisindeki muhlis subaylara, İslam'ın ve Müslümanların çağrısına karşılık vermeleri çağrısında bulundukları gibi Keyâni ile siyasî ve askerî liderliklerdeki hain dolandırıcı zümresini kaldırıp atmaları ve dünyanın en güçlü devleti olmak için İslam ülkelerini birleştirecek olan Nübüvvet Minhacı Üzere Hilafet Devleti'ni kurması için Hizb-ut Tahrir'e nusret vermeleri çağrısında da bulunmuşlardır.

وَيَوْمَئِذٍ يَفْرَحُ الْمُؤْمِنُونَ بِنَصْرِ اللَّهِ

"İşte o gün, müminler de Allah'ın nusretiyle, zaferiyle ferahlayacaklardır." [er-Rûm 4-5]

Devamını oku...

Zaferin Yakınlaşması Kalplerde Olan "Korkuyu" Açığa Çıkarmaktadır

  • Kategori Türkiye
  •   |  

18 Temmuz'da Esad'ın kalbine indirilen ağır darbeden sonra, Suriye'nin önemli şehirlerinden biri olan Halep'in kuşatılması ile Müslümanlar Bilad'uş Şam'da zafere daha da yaklaşıyorlar. Ancak kıyamın başladığı günden bu güne zalim Esed'e zaman kazandırmak için türlü planlar uygulamaya koyan Batı, oldukça rahatsız. Eğer sömürgeci Batı'nın Müslümanların topraklarında kendisine hamilik yapan yöneticileri olmamış olsaydı, bu rahatsızlığı tam bir panik ve krize dönüşecekti. Batı'nın bu sinsi planlardan en önemlisi, ayaklanmaların başından beri Suriye konusunda oluşturulmuş olan devletlerarası kutuplaşmadır. ABD, Türkiye, Suudi Arabistan, Katar gibi ülkeler güya devrime destek veriyormuş gibi politika güderlerken, Rusya, Çin ve İran ise rejimin destekçisi kesiliverdiler. Lakin ortak dertleri, Suriye'de Baas rejiminin devrilmesinden sonra bir İslam Devleti'nin kurulmasından duydukları endişedir. Küfrün kirli entrikalarla üzerini örtmeye çalıştığı asıl korku, işte budur!

Türkiye ise "iyi polis" konumuyla bu kirli planın bir parçası olarak rol üstlenirken, çirkin yüzünü örten maske ağır ağır düşmeye başlıyor. Zira Suriye'nin kuzeyindeki hareketlilik üzerine Dışişleri Bakanı Davutoğlu'nun Erbil'de Barzani ile yaptığı görüşme sonrasında yapılan açıklama bunu yansıtıyor: "Birlikte bazı adımların atılması konusunda anlayış birliğimiz var... Suriye'de güç boşluğundan yararlanmaya çalışacak (etnik ve dini) örgütler ortak tehdittir... Yeni Suriye, terör örgütleri ya da radikal gruplardan hali (boş) olmalıdır" Peki hem Türkiye, hem de Barzani için ortak olan tehdit nedir? PKK ise şayet, PKK'nın zaten hamisi olan Barzani için neden tehdit olsun? Siyasi altyapıları zayıf bilinen Suriye'deki Kürtler ve Türkiye sınırında bir devlet kurmaları ise şayet, Barzani neden onlara destek versin, niçin askeri eğitimden geçirsin? Dolayısıyla geriye yalnız tek bir tehdit kalıyor. Her ikisi de laik olan Türkiye Cumhuriyeti ve Kürdistan bölgesel hükümeti'nin algıladıkları ve birlikte tavır takınma gereği duydukları bu ortak tehdit, Suriye'de İslami bir devlet kurulmasından başka ne olabilir ki?

Türkiye'nin ve aslında ABD ve Batı'nın da ortak kaygısı, rejim yıkıldıktan sonra Suriye'de İslami bir devletin kurulması ile birlikte, kurulması muhtemel bu devletin Müslümanlarda oluşturacağı coşku ve heyecanın diğer Müslüman topraklara sıçramasıdır. Bir buçuk senedir akan kana, yapılan katliam ve tahribatlara seyirci kalan Türkiye'nin, son zamanlarda Suriye sınırında birtakım askeri yığınaklar ve tatbikatlar yapması elbette sadece Suriye'nin kuzeyinden duyulan endişeyle açıklanamaz. Türkiye'nin Kürt oluşumlarına alerjisi vardır madem, neden Irak Kürdistanı ile merkezi Irak hükümetinden daha sıcak ilişkiler kuruyor? Neden Barzani ile ortak tehdit belirleyip, ortak tavır benimsiyor?

Ey Müslümanlar! Suriye'de yaşananlar, insaf ve iman sahibi her Müslümanın kalbini yaralamakta, içerisinde bulunduğumuz şu mübarek Ramazan ayında dualarının ve yakarışlarının parçası olmaktadır. Muhakkak ki Ramazan, İslam tarihi boyunca zaferlerin, başarıların ve fetihlerin ayı olmuştur. Umulur ki Suriye'de süren acımasız vahşet, Allah'ın izniyle bu Ramazan'da son bulacak, Müslümanlar Allah'ın nusreti ve zaferiyle ferahlayacaklardır. Kâfirler ve onları dost edinen rejimlerin iğrenç entrikaları da Allah'ın yardımıyla boşa çıkacak ve bu uğurda sarfettikleri gayretler heder olacaktır.

Ey Müslümanlar! İşte Hizb-ut Tahrir, Suriye kıyamının başından beri azgın zalime karşı Müslümanlarla omuz omuza durmakta ve devrimin Hilafet Devleti'nin kurulması ile taçlanması için Ümmete haykırmaktadır. Aynı zamanda kâfir Batı ile güdümündeki bölge ülkelerinin İslam ve Müslümanlar aleyhindeki şerir planlarını açığa çıkarmakta ve Şam topraklarında İkinci Raşidi Hilafet Devleti'nin yeniden kurulması için tüm gücüyle çalışmaktadır.

وَالَّذِينَ كَفَرُوا أَعْمَالُهُمْ كَسَرَابٍ بِقِيعَةٍ يَحْسَبُهُ الظَّمْآنُ مَاء حَتَّى إِذَا جَاءهُ لَمْ يَجِدْهُ شَيْئًا وَوَجَدَ اللَّهَ عِندَهُ فَوَفَّاهُ حِسَابَهُ وَاللَّهُ سَرِيعُ الْحِسَابِ "İnkar edenlerin işleri engin çöllerdeki serap gibidir. Susayan kimse onu su zanneder, fakat oraya vardığında hiçbir şey bulamaz. Orada Allah'ı bulur ve O da hesabını görür. Şüphesiz Allah hesabı çarçabuk görendir." [Nur 39]

 

 

 

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER