Cumartesi, 28 Rebiu’l Evvel 1447 | 2025/09/20
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

-Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir/Türkiye Vilayeti Resmi Sözcülüğü Adına Bir Heyet, Bangladeş'in Ankara Büyükelçiliği'ne, Açık Bir Mektup Teslim Etti

26 Rabî-ul Evvel 1432 el-muvafık M. 02 Mart 2011 Çarşamba günü, Hizb-ut Tahrir/Türkiye Vilayeti Resmi Sözcülüğü adına bir heyet, Hizb-ut Tahrir üyelerinin Bangladeş hükümeti tarafından maruz kaldığı vahşi işkenceleri ifşa eden açık bir mektup iletmek üzere Bangladeş'in Ankara'daki Büyükelçiliği'ne gitti. Büyükelçi ile yapılan görüşme öncesinde heyetin nereden-hangi amaçla geldiği ve görüşmeyi İngilizce mi yapacağı soruldu. Heyetin görüşmeyi Türkçe gerçekleştireceğini belirtmesine ve elçilikte çalışan Bangladeşli görevlilerin dahi Türkçe konuşabilmesine rağmen görüşme talebini kabul eden büyükelçi, heyetin işini zorlaştırma umuduyla görüşmede tercüman bulundurmayıp görüşmeyi İngilizce gerçekleştirdi. Büyükelçi önce hizbin Bangladeş'teki Resmi Sözcüsü Prof. Muhyiddîn Ahmed'i tanımazmış gibi davrandı. Ancak daha sonra konuşmasında "terörist" olarak niteledi. Hizbin heyeti Muhyiddin Ahmed'in terörist olmadığını İslam ideolojisine sahip bir şahsiyet olduğunu Hizb-ut Tahrir'in de İslam ideolojisine dayalı bir parti olduğunu ortaya koydu. Daha sonra heyet, İngilizce, Türkçe ve Arapça olarak düzenlenmiş "Hizb-ut Tahrir Üyelerinin Bangladeş Hükümeti Tarafından Maruz Kaldığı Vahşi İşkenceler Hakkında İnsan Hakları Örgütlerine ve Sivil Toplum Kuruluşlarına Açık Bir Mektup" başlıklı  ve 14 Şubat 2011 tarihli açık mektubu kendisine takdim ederek ayrıldı.

Söz konusu mektup;  Hizb-ut Tahrir'in, 2001 yılından bu yana seminer, yürüyüş ve protesto gibi herkesçe bilinen ve kabul edilen siyasi araçları kullanarak Bangladeş'te aleni bir şekilde çalışmaya başlamış olmasına ve Hizb-ut Tahrir'in bir gün olsun hiçbir şiddet eyleminde bulunmadığı çok iyi bilinmesine rağmen, Bangladeş hükümetinin, Hizb-ut Tahrir'i "genel barışı tehdit etmek için" çalıştığı iddiasıyla yasaklı bir hizb olarak ilan ettiğini, Bangladeş hükümetinin kararına yönelik hizbin tepkisini göstermek için basın toplantısı düzenleme girişiminde bulunmasından dolayı hizbin Resmi Sözcüsü Prf. Muhyiddîn Ahmed'i hapsedip aleyhinde haksız suçlamaların yapıldığını, aralarında Resmi Sözcü Yardımcısı Mürşid-il Hakki ve seçkin üye Prof. Dr. Seyyid Gulâm Mevla'nın da bulunduğu beraberindeki hizbin onlarca üyesi ve aktivistinin hapiste bulunduğunu, Hizb-ut Tahrir üyelerine yönelik süregelen despotik politikalar altında 22 Aralık 2009 ve 19 Ocak 2011'de hizbin üyelerinin tutuklandığını ve bu kişilerin, tutukluluk dönemleri içerisinde hizb ve liderleri hakkında bilgi vermeleri için insanlık dışı vahşi işkencelere maruz kaldıklarını, ifşa etmektedir.

Mektubun sonunda Bangladeş hükümetine bağlı azgın soruşturma ekiplerinin vahşi işkenceleri ve bu işkencelere maruz kalan hizb şebabının listesi ile bu işkencelerin son bulması için insan hakları örgütleri ve sivil toplum kuruluşlarına üzerilerine düşen görevleri yerine getirme hususunda çağrıda bulunulmaktadır. وَمَا نَقَمُوا مِنْهُمْ إِلَّا أَنْ يُؤْمِنُوا بِاللَّهِ الْعَزِيزِ الْحَمِيدِ "Onlardan sadece, Aziz ve Hamid olan Allah'a iman ettikleri için intikam alıyorlar." [el-Buruc 8]

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmî Sözcü Yardımcısı
Türkiye Vilâyeti

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Sömürgeci Batının Libya'ya Müdahalesine Hayır!!

Dünkü haberlerde Amerika ve Avrupa'daki Batılı politikacıların doğrudan veya dolaylı şekilde Libya'ya olası müdahalede bulunulması sinyali ve işareti veren bir takım temaslarda ve açıklamalarda bulundukları geçti. Ayrıca Batının bir propaganda aracı olarak kullandığı medya, Avrupa'yı Libya'dan gelecek mülteci akını tehlikesine karşı korumak veya petrol kaynaklarını güvence altına almak veya Batılı vatandaşları kurtarmak veya en son olarak Libya'daki sivilleri korumak gibi çeşitli bahaneler altında Libya'ya müdahale etmesine zemin hazırlamaya başladığı gözlemlendi.

Sömürgeci devletlerin Afrika, Asya, en son olarak Filistin, Afganistan ve Irak gibi sömürgelerindeki kanlarla, cesetlerle ve kurbanlarla dolu karanlık ve kirli geçmişi, bütün çıplaklığıyla bu devletlerin politikalarında hiçbir insanî veya ahlakî veya ruhî değeri tanımadıklarını göstermektedir. Kapitalist zümrenin dünyanın servetlerine ve tabi kaynaklarına yönelik aşırı doyumsuzluğunu giderme uğrunda izledikleri ekonomik politikalar çerçevesinde ne kadar kan akarsa aksın veya komplo yöntemleri gerekirse gereksin bildikleri tek şey ve tek gaye, savaş veya barış yoluyla sömürgecilik çıkarlarına hizmet etmektir. Nitekim dünya, bizzat bu devletlerin kendi çıkarlarına hizmet ederken Saddam Hüseyin'i nasıl ölüm ve yıkım araçlarıyla donattıklarına ve işlediği cürümlere hiç aldırış etmediklerine tanık oldu. Fakat çıkarları Irak'ın Kuzeyinde uçuşa yasak bir bölge oluşturmayı gerektirince ileride, yani 2003 yılında Irak'a saldırıda kullanmak amacıyla orada kendilerine Nasrettin Hoca'nın çivisi gibi bir çivi edinmek için cürümlerini ifşa ettiler. Keza Amerika, Mübarek'in despotik rejimine her sene 1,5 milyar dolar pompalamasının yanı sıra [CIA]'in soruşturmaları kapsamında işkence etmesi için mahkumları Mübarek'e göndermesine rağmen Obama, dünyanın Mısır halkının kendi geleceklerini belirleme hakkının yanında yer aldığı, özgürlükler ve insan haklarına saygılı olunmaya çağrıda bulunduğu şeklindeki apaçık yalanlarına inanmasını isterken Amerika'nın iki yüzlülüğünün Guantanamı, Ebu Garip, Bargam, Gana, Gazze ve Cenin hücrelerinde ifşa olduğunu unuttu veya unutmuş gibidir. Paris, Londra ve Roma'daki dostları da ondan pek geri kalmaz. Özellikle ki bunların hepsi Suriye rejiminin, Stalinist demir yumruk hatta kötü hatıratlı Stalin yönetiminden daha çirkin olan Baasçılıkla paketlenmiş "Esatçı" yönetimi altında 1970 yılından bu yana süregelen cürümlerini örtmektedirler.

Batının sömürgeci pençesinden kurtuluş mücadelesinde ümmete liderlik etmeye kendisine ahdetmiş olan Hizb-ut Tahrir, aşağıdaki hususları vurgular:

-Libya, Mısır, Tunus veya başka yerdeki Müslümanların işlerine yönelik her türlü (Batılı veya Doğulu) yabancı müdahale, cümleten ve tafsilen asla kabul edilemez bir durumdur ve hiçbir şekilde bunun haklı gerekçesi olamaz.

-Beldelerimize tamah eden Batılı devletlerin sömürgeci politikaları, bilinçli insanları bırakın sıradan bir insanın bile kanmayacağı bariz ve iğrenç bir hal almıştır.

-Batı dünyasındaki fikir sahibi kimseler, aslında İslam ümmetine karşı haçlı saldırılarının yeniden başlatılması olan sömürgeci politikaların kendilerini içerisine sürüklediği tehlikenin farkına varmalılar ve Afganistan, Irak ve Filistin'de yaptıkları ve yapageldikleri gibi kendilerini Müslümanların beldelerinde bir helakin içine sürüklemeden aptal yöneticilerine engel olmalıdırlar.

-Özellikle Libya, Tunus ve Mısır'da olmak üzere Doğusuyla Batısıyla ümmeti, elçi ve büyükelçi olsun her ne adla olursa olsun sömürgeci elçilere karşı tam bir sakınmaya, bunları kovmak için çalışmaya, onlarla iletişimi engellemeye ve ajanlarını ifşa etmeye çağırıyoruz. Zira bu zümrenin bize komplo kurmaktan ve yeniden mahlukatın en hayırlısı Muhammed [SallAllahu Aleyhi ve Âlihi ve Sellem]'in tesis ettiği adaletin gölgesinde tek bir rayenin altında tek bir birlik olmamızı engellemekten başka bir işi yoktur.

-İslam ümmeti, Libya, Mısır, Tunus, Yemen, Irak ve Afganistan'da tek bir mücadele verdiğinin farkına varmalıdır. Dikkat edin! O, Batılı sömürgeciliğin pençesinden ve yerli piyonlarından kurtulmak ve Kerim Nebi [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in müjdelediği Hilafeti ikame ederek İslami hayatı yeniden başlatmaktır.

وَنُرِيدُ أَن نَّمُنَّ عَلَى الَّذِينَ اسْتُضْعِفُوا في الأَرْضِ وَنَجْعَلَهُمْ أَئِمَّةً وَنَجْعَلَهُمُ الْوَارِثِينَ "Biz istiyorduk ki mustazaflara yeryüzünde lütufta bulunalım, onları liderler yapalım ve (ülkelere) varis kılalım." [el-Kasas 5]

Devamını oku...

İşte Bu, Kendisi İle Uyarılsınlar Diye İnsanlara Bir Bildiridir

  • Kategori Tunus
  •   |  

Geçmiş dönemin karanlığından kurtulmayı arzulayan, ülkeyi ve insanları siyasi ve ekonomik hayatı sıkboğaz eden, ülkeyi ve insanları yıpratan marjinalleşme, yoksullaştırma ve açlık politikasının yanı sıra iktidar zümresinin uyguladığı ümmetin kimliğini yok etme ve onu doğru yoldan saptırma amaçlı politikalara yol açan zulümden ve baskıdan kurtarmaya çalışan Tunus'taki mübarek devrimi değerlendirdiğimiz bir sırada...

Bu devrim, bölgenin tamamını uyandırarak gerçek otoritenin bizzat ümmetin elinde olduğunun, otoritenin naibi olduğunun, bu otoriteyi uygulamada ümmeti temsil edecek kimsenin onun seçmesi ve rızası ile olacağının farkına vardırdı. Bu devrim, bir kesime ait değildi. Bilakis her yerde ümmetin devrimiydi ve insanlar, suya, meraya ve ateşe ortak oldukları gibi ona ortak oldular.

İşte böylesi bir sırada Tunus'ta yaklaşık otuz senedir çalışan bir hizb olan Hizb-ut Tahrir'in söylevleri, fikirleri ve hükümleri ile azim olan İslam'dan beslenen siyasi bir hizb olduğunu ilan ederiz. Onun işi sadece siyasi ve fikri çalışmadır. İnsanların arasında ve insanlarla birlikte siyasi ve fikrî olarak çalışmaktadır. İnsanlar fikrî ve siyasî kanaatlerini sunmakta ve onları bu kanaatleri taşımaya ve benimsemeye ikna ederken insanları buna zorlayıcı hiçbir maddi eylemde bulunmaksızın hüccet ve delile itimat etmektedir. Böylece Allahuteala'nın şu kavline sadık kalmaktadır: وَمَا عَلَى ٱلرَّسُولِ إِلاَّ ٱلْبَلاَغُ ٱلْمُبِينُ "Resule düşen ancak apaçık tebliğ etmektir." [en-Nûr 54]

Hizb-ut Tahrir, her ne tür olursa olsun İslam Devleti'ni kurma yolunda hiçbir maddi eylem şeklini benimsemez. Bilakis bunu yapmayı kendisine haram kılmıştır. Değişimde ümmeti zorlayıcı güce göre değil de kendi ideolojisine göre yeniden şekillendirerek Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in hareket ettiği gibi hareket edilmesi gerektiği görüşündedir. Dahası o, kendisine icabet edinceye ve tüm güçleriyle kendisi ile birlikte çalışıncaya kadar ümmet içerisinde çalışacaktır.

Bunlara istinaden bir takım insanların medya organlarında hizbe aşırıcılık, yıkıcı eylemler, Müslümanlara, ehl-i kitaptan olan gayrimüslimlere ve mabetlerine şiddet kullanma yaftası girişiminde bulunması artık uykudan ve gafletten uyanan ümmetin kanmayacağı başarısız bir girişimdir. Çünkü ümmet içerisinde siyasi çalışma ile ilgisi bulunan herkesçe malumdur ki Hizb-ut Tahrir, ne yıkıcı eylemlerde bulunur ne buna teşvik eder ne devleti kurma yolunda herhangi bir maddi eylem şeklini benimser.

Fikirleri, hükümleri ve sizlerle birlikte kurmak için çalıştığı tüm devlet ve sistem projesiyle azim olan İslam kültüründen beslenmesinden ötürü hizbin, Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in kanların, malların ve ırzların korunmasına ilişkin vasiyetlerine muhalefet etmesi imkansızdır. O -yani Hizb-ut Tahrir-, aramızda yaşayan diğer dinlere mensup olan kimselerin şeri hükümlere göre Müslümanlarla eşit bir şekilde tebaalık hakkının olduğuna, onların canlarına, mallarına ve ırzlarına saldıran herkesin Allahuteala katında günahkar olduğuna ve onlara eziyet edenlerin Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e eziyet ettiğine itibar eder.

Binaenaleyh Hizb-ut Tahrir, şüpheli odakların yaptığı bazı eylemlerin -ki bunların maksatları herkesçe açıktır- yalan ve iftira ile kendisine atfedilmesinin ve yaftalanmasının masum olmayan birer şüpheli eylem olduğunu, bunların maksadının suni rejimlerin yalan dolanlarla ve haksız söylentilerle gerçekleştirmediklerini gerçekleştirmek olduğunu ve bunların arkasında olanların gerçek yüzlerini ifşa ettiğini ilan eder.

Hizb-ut Tahrir ve şebabı, Tunus'taki devrime eşlik etmiş ve gerek yirmi üç yıldır süren öncülüğü gerekse şebabın Bin Ali ve çetesinin rejimini deviren gösterilere ve yürüyüşlere katılması sayesinde ona katılmışlardır. Zira bu süre zarfında başını kuma gömen rejim tarafından tutuklama, sürgün, işkence, hapis ve geçim yollarının kesilmesi gibi sıkıntılara maruz bırakılmıştır. Eski diktatör rejim tarafından son üç yıl içerisinde on dört defa yargılanmaları da cabasıdır.

Bize zarar vermeye dönük gerekçeler oluşturma maksadıyla hakkımızda söylenen şeyler bağlamında bu dedikoducular ve şakşakçılar da dahil tüm insanların bilmesini isteriz ki Hizb-ut Tahrir, sonuçları ne olursa olsun Allah'ın hükmünü yeryüzünde ikame etmeye ahdetmiştir. Artık sopalar gösterildiğinde insanların kaçtığı o günler geride kalmıştır. Hatta tüm despot tagutlar veya Batının Tunus'ta ve başka yerde türettiği türemeleri için hesap anı yaklaşmıştır. O halde bekleyin biz de sizinle birlikte beklemekteyiz. Ümmet bakidir ve onun içerisinde hala ölmemiş azimli adamlar vardır. Ancak ölecek olanlar, ne kadar güçlü olurlarsa olsunlar ümmetin düşmanlarının çıkarlarını temsil edenlerdir. Allah'ın Batının türetmelerine indireceği öfke size hiç de uzak değildir. O halde ibret alın, ellerinizi ümmetin ve Hizb-ut Tahrir'in üzerinden çekin ve ümmeti serbest bırakın ki dininin kendisine dayattığı şeyin kararını alsın. Allah'a galip gelemeyeceğinize göre o halde mağlup olacaksınız. O halde dini ikame etmek için bizimle birlikte çalışın ki Allah'ın rızasına, dünyanın ve ahiretin izzetine nail olasınız.

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Allah'ın, Resulünün ve Ümmetin Düşmanı Kaddafi, Uçak Bombardımanları ve Öldürücü Silahlarla Yüzlerce Hatta Binlerce Kişiyi Katlederken O ve Oğlu, Libya Halkını Katletmekle ve Son Adamına Kadar Savaşmakla Tehdit Etti

Kaddafi'nin oğlu Seyf-uş Şeytan, bütün kibirliliği, küstahlığı ve cürümüyle Libya halkını son adamına kadar katletmeye devam edeceklerini söyledi!! Kaddafi ve oğlu, katliam yapma ve masum pak kanları akıtma görevini üstlenmeleri için paralı kiralık katiller getirmekteler!! Nebi [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in sünnetini inkar eden ve Kur'an'ı tahrif etmeye kalkışan Allah düşmanı Kaddafi'nin bu tavrı bizi hiç şaşırtmadı. Zira Kaddafi'nin geçmişi Libya'nın evlatlarına ve başkalarına yönelik yüzlerce hatta binlerce iğrenç katliamlar, korkutucu kıyımlar doludur! Kaddafi, Hizb-ut Tahrir de dahil İslami hareketler hatta tüm Libya halkı hakkında hiçbir zimmet gözetmemektedir! Bizler Hizb-ut Tahrir'in 13 şebabını okullarda ve üniversitelerde hocaların, öğrencilerin, ailelerinin ve evlatlarının önünde idam etmesini asla unutmadık.

Kaddafi tarafından katledilenlerin kanlarını şahadet kanı kılması, onları nebiler, sıddıklar, şehitler ve salihlerin yanına koyması için intikam sahibi Azîz, Kavî ve Cebbar olan Allah'a yakarıyoruz. İşte onlar ne güzel arkadaştırlar... Keza bu taguttan intikam almasını, aziz ve muktedir bir şekilde yakalamasını temenni ediyoruz. إِنَّ أَخْذَهُ أَلِيمٌ شَدِيدٌ "O'nun yakalaması da şiddetli ve elimdir." [Hud 102]

Ey Libya'daki Kahramanlar!

Bu Allah düşmanının baskısı ve terörü karşısındaki sabrınız, gücünüz ve mertliğinizle şanlı bir tarih yazdınız. Bu mücrim ajanı kökünden söküp onu, oğlunu ve dostlarını diğer hainlerle birlikte tarihin çöplüğüne atıncaya kadar Allah'tan size sebat ve güç vermesini temenni ediyoruz. Ümmet, Ebî Regal'in mezarını taşladığı gibi onların da mezarını taşlayacaktır:

وأَرجُمُ قبرَه في كل عامٍ * * * كرجْمِ الناس قبرَ أبي رغال

Onun mezarını her sene taşlayacağım * * * İnsanlar Ebî Regal'in mezarını taşladıkları gibi

Ey Libya Ordusunun Muhlis Evlatları!

Allah'ın ve resulünün razı olmadığı bir şekilde sessiz ve sakin kalmayı ne zamana kadar sürdüreceksiniz? Kalplerinizin Allah'ın zikri ile titremesinin zamanı gelmedi mi? Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in ensarının yaptığı gibi şanlı bir tarih yazmayı istemez misiniz?! Kaddafi rejimini alaşağı etmeniz, Libya halkına nusret vermeniz ve Nübüvvet Minhacı Üzere Hilafeti ilan etmesi için kendisini ve adamlarını çok iyi tanıdığınız Hizb-ut Tahrir ile birlikte çalışmanız için sizlere çağrıda bulunuyoruz. Böylece İslam, akidesi ve nizamı ile bu dünyaya geri gelsin ki onunla izzet bulasınız. Allah katında olan ise daha büyüktür.

إِنَّ الَّذِينَ يُحَآدُّونَ ٱللَّهَ وَرَسُولَهُ أُوْلَـٰئِكَ فِى ٱلاٌّذَلِّينَ

"Allah ve resulüne düşman olanlar var ya işte onlar en alçaklar arasındadırlar." [Mücadele 20]

 

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Ali Abdullah Salih, Hüsnü Mübarek'ten Sonra Sıranın Kendisine Gelmesinden Korkuyor

Tunus'taki gösterilerle birlikte San'a üniversitesinde gösterilerin başlaması üzerine Yemen'deki iktidar rejimi, gösterilerin kendisini tamamen yiyip bitirmesi korkusuna kapıldı. Bunun üzerine Ali Abdullah Salih, 23.01 pazar günü sokak hareketine karşı savunma ve içişleri bakanlıklarından oluşan bir güvenlik komitesi oluşturulması çağrısında bulundu.

Mısır ve Tunus'ta gösterilerin patlak vermesinin üzerine iktidar rejimi, insanların rejime karşı ayaklanmasının önüne engeller koymaya çalışmaktadır. Bunu ise Ulusal Kongre Partisine bağlı genel kurulun Ortak Buluşma Platformu'na, dörtlü komisyon çerçevesinde diyalogun sürdürülmesine çağrıda bulunarak yapmaktadır. Oysa Ali Abdullah Salih, en son olarak bu komisyonun vardığı sonucu reddetmişti! Ulusal Kongre Partisi, diyalogu durdurması için Ulusal Koalisyon Partisinin yanında yer aldı, seçimlere gidilmesi çağrısında bulundu ve 14 Aralık 2010'da yaptığı açıklamada Ortak Buluşma Platformu'nu "Seçimleri sekteye uğratmak, Ulusal Kongre Partisi ile Ulusal Koalisyon Partisinin tüm girişimlerini, düşüncelerini ve önerilerini hatta Devlet Başkanı Ekselansları Ali Abdullah Salih'in önerilerini reddetmek için diyalogu bir koz olarak kullanmakla" suçladı.

Ortak Buluşma Platformu, diyaloga geri dönme konusunda şu ana kadar bir yanıt vermedi. Ali Abdullah Salih ise Obama ile bir telefon görüşmesi yapmasından sonra 02 Şubat çarşamba günü hem diyaloga ve anayasa değişikliklerini "kaldırmak yerine" dondurmaya yönelik çağrısını hem de "Ulusal Birlik Hükümeti" oluşturmaya, devlet başkanlığı süresini uzatmayacağına veya oğlu Ahmed'e devretmeyeceğine yönelik eski yeni çağrısını yineledi. Tüm bunlardan maksadı ise 03 Şubat perşembe günü başlatılması kararlaştırılan gösterileri engellemektir!

Acaba insanlar, 2006 yılında devlet başkanlığına aday olmayacağını ilan edip ardından sözünden döndüğünü ve oğlu Ahmed'in devlet başkanlığına aday olmaya hakkı olduğunu ölümüne savunduğunu unuttu mu? Ali Abdullah Salih, birçok başkentin üzerini kaplayan kara bulutlar dağılıncaya kadar diyalog halinin sonuçsuz şekilde devam etmesini istemektedir. Uzun yıllar boyunca biriken zulüm, açlık ve korkunun üzerine milyonlarca insanın sokaklara dökülmesi manzarasının tekrar etmesinin sonucunda bu kara bulutların endişe verici boyutu bilinmektedir. Dolayısıyla yönetiminin ülkeyi 33 yıl harap etmesinin ardından reformlar yaparak, demokrasi ve otoritenin seçim yoluyla barışçıl şekilde geçmesi iddiasında bulunarak, gece gündüz işsizlikle ve fakirlikle mücadele ederek hakkı açıkça söylemeye hazırlanan kitleleri aldatmak, sokaklardaki hareketin baskısını nötralize etmek ve insanları kandırmak için gayretle çalışmaktadır. Hüsnü Mübarek'in gitmesinin ardından muhtemelen Ali Abdullah Salih fazla direnemeyecektir.

Lakin ey iman sahipleri! Bir ajanın yerine başka ajanı getirerek sizi kandırmalarından sakının. Ve şunu iyi biliniz ki değişim, kapitalistlerin yönetimini ve anayasasını ve bunların yerine Hilafeti ve İslam anayasasını getirmeyi kapsamalıdır. O halde değişimi, Rabbinize yaklaşmanın, rızasına nail olmanın, dünyada ve ahirette edeceği bir mekan edinmenin vesilesi kılınız ki tüm Müslümanlar size gıpta etsin. Çünkü sizler, Allah'ın indirdikleri ile yönetmek üzere biat edecekleri bir Halifeyi nasbetmede onları geçmiş olacaksınız. Böylece Müslümanların beldelerini [لا إله إلا الله محمد رسول الله] rayesi altında birleştirmenin merkezi olacak ve bu sayede başınıza komplocu yöneticiler dikmek için birbirleri ile yarışan kafirlerin kökünü kazıyacaksınız.

وَإِن تَتَوَلَّوْاْ يَسْتَبْدِلْ قَوْماً غَيْرَكُمْ ثُمَّ لاَ يَكُونُوۤاْ أَمْثَالَكُم "Eğer (savaşa) çıkmazsanız, (Allah) sizi pek elem verici bir azap ile cezalandırır ve yerinize sizden başka bir kavim getirir ve siz (savaşa çıkmamakla) O'na hiçbir zarar veremezsiniz." [et-Tevbe 39]

Mühendis Şefik Hamîs
Hizb-ut Tahrir
Yemen Vilâyeti Medya Bürosu Başkanı

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Ahmediye Cemaatinin Üyeleri İle Müslümanlar Arasındaki Çatışmalar Hakkında

Medya organları, 06 Şubat pazar sabahı Ahmediye cemaatinin üyeleri ile Jikasek Köyü sakinleri arasında bir çatışmanın yaşandığına ve bu çatışmada 18 kişinin yaralandığına ve üç kişinin öldüğüne dair bir haber geçtiler. Jiomvia Bogoro Jiribon ve Makassar'da olduğu gibi Ahmediye cemaati üyeleri ile Müslümanlar arasında birçok çatışmalar yaşanmıştı.

Bu çatışmanın nedeni, Ahmediye cemaatinin üyelerinin hükümetin, Diyanet İşleri Bakanı, İçişleri Bakanı ve Yüksek Mahkeme'nin imzaladığı "Kapsamlı Anlaşma Mektubu" belgesindeki kararına karşı çıkmalarıdır. Zira bu belgede Müslüman olduklarını ve İslam akidesine inandıklarını kabul ettikleri sürece Ahmediye fırkasının üyelerinin, (Mirza Ahmed Gulam'ın, Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'den sonraki nebi olduğuna inanmaları) gibi İslam usulüne aykırı sapık fikirlerini yaymalarının doğru olmadığı belirtilmiştir.

Tüm bu çatışmaların arkasında Müslümanların öfkesinin olduğu doğru olsa da bu öfke anlaşılır bir öfkedir. Çünkü Ahmediye fırkası, Tezkira adlı kitaplarında geçtiği üzere Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e ve Kur'an-il Kerim'in mukaddesatına hakaret etmiştir.

Ayrıca Devlet Başkanı Susilo Banbang Yudhoyono, yeterince hatta daha fazla delil olmasına rağmen Ahmediye fırkasını ve davetini yasaklamayarak faaliyetlerine karşı sessiz kalmıştır. Zira Endonezya Alimler Meclisi'nin fetvası, Koordinasyon Kurulu ve Güven Derneği'nin yaptığı araştırmanın sonuçları ve Diyanet İşleri Bakanı, İçişleri Bakanı ve Yüksek Mahkeme'nin imzaladığı "Kapsamlı Anlaşma Mektubu" belgesi vardır.

Birçok yerde Müslümanlarla sürtüşme çıkacak derecede Ahmediye fırkasına hareket sahası oluşturan unsur, devlet başkanının tutumunun belirsizliğidir.

Bu bağlamda Hizb-ut Tahrir / Endonezya, aşağıdaki hususları ifade eder:

1- Ahmediye fırkası ile vatandaşlar arasındaki bu sürtüşme kabul edilemez ve bunun nedeni hükümetin Ahmediye'ye karşı tutumunun belirsizliğidir.

2- Devlet Başkanı Susilo Banbang Yudhoyono'nun, "Ahmediye" denilen cemaatin açıkça İslam dışı ve karşıtı bir fırka olduğunu ifade eden bir karar çıkarması kaçınılmazdır. Sadece bu gibi bir karar bile Ahmediye fırkası sorununu halledecek ve daha fazla çatışma çıkmasının önüne geçecektir.

Devlet başkanının bu kesin kararı almayı geciktirmesi, Müslümanlar ile Ahmediye arasındaki çatışmaya davetiye çıkarmaktadır. Çünkü Müslümanlar, Ahmediye cemaati sorununu çözmek için kendilerine özel üsluplar belirleyeceklerdir.

3- Ahmediye fırkasının taraftarlarını, derhal doğru yola dönmeye, açıkça yalan olduğu görülen Ahmediye fırkasının öğretilerini terk etmeye, herkesin güven ve barış içerisinde yaşayacağı doğru yola dönmeye davet eder.

Muhammed İsmâ’îl Yusanto
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmî Sözcüsü
Endonezya

Devamını oku...

Ey Libya Halkı..! Ey Ömer el-Muhtar'ın Torunları..!

  • Kategori Hizb
  •   |  

Libya tagutu yıkıldı yıkılacak duruma gelmesinin ardından Avrupa'sı ve Amerika'sıyla Batı, bazen askerî yolla vatandaşlarını tahliye etmek bazen insanî yardımda bulunmak ve uçuşa yasak bölge oluşturmak gerekçesiyle içerisinde alternatif bir tagut türetmeye dönük siyasi bir eylem barındıran askerî müdahalede bulunmak üzere kendisini gösterdi. Bunlar ise Avrupalı ve Amerikalı yetkililerin dünkü ve bugünkü, yani 25.02.2011 tarihli açıklamalarında geçmişti.

Avrupa, kırk yıl boyunca nüfuzunu koruyan Libya tagutu Kaddafi'nin bitkin düşmesinin üzerine nüfuzunu restore etmeye çalışmaktadır. Zira Avrupa, kendisine insanları kandıracağı daha az iğrenç yüzlü Kaddafi benzeri bir alternatif türetmeye çalışırken Amerika ise güzel bir yüzle gösterme girişimi altında bu alternatifin türetilmesinde onunla rekabet etmektedir! Her ikisi de gerek masum kanların gerekse müminlerin kabul edemeyeceği salgın bir şerdir...

Ey Libya Halkı! Ey Ömer el-Muhtar'ın Torunları!

Libya'yı Allah'ın şeriatına muhakeme olan şerefli bir İslam beldesi olarak ilk sîretine döndürecek arı-duru bir alternatifi çıkaracak olan ancak tagutu yok etmek için akıtılan masum kanlarınızdır... Sakın ha sakın Batının insanî amaçlı ballı sözleri sizleri aldatmasın. Yoksa aranızda ayak basacakları bir yerleri olsun diye onları çağırırsınız. Sonra da pişman olursunuz ama iş işten geçmiş olur!

Sizler, sadık ve samimi bir şekilde zulme ve taguta karşı harekete geçtiniz. Sadık ve samimi bir şekilde buna devam edin. Libya tagutundan ve zebanilerinden kurtulmanız an meselesi haline geldi. Üzerine olduğunuz hakta sabredin ve sebat edin. Sömürgeci Batının bunu ifsat etmesine izin vermeyin. Taguta karşı güçlü olduğunuz gibi Batının güzide beldenize yönelik her türlü müdahalesi karşısında da güçlü olun ki mübarek ayaklanmanızı ifsat edemesin ve tertemiz kanlarınızı kirletemesin...

Ey Ömer el-Muhtar'ın Torunları! Ey Libya Halkı!

Sünneti inkar eden ve fitne saçan Kaddafi adındaki bir musibetle imtihan ediliyorsunuz. İnsanlar içerisinde en şiddetli belaya maruz olanlar faziletli olanlardır. Evet Musab İbn-u Sa'd'dan o da babasından SallAllahu Aleyhi ve Sellem'in buyurduğu üzere faziletli olanlardır: قُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ أَيُّ النَّاسِ أَشَدُّ بَلاءً قَالَ: «الأَنْبِيَاءُ ثُمَّ الأَمْثَلُ فَالْأَمْثَلُ Dedim ki: "Ey Allah'ın Resulü! En şiddetli belaya maruz kalan hangi insandır?" Buyurdu ki: "Nebiler, sonra faziletli, faziletli olanlardır." [Tirmizi, tahric etti ve hasen sahih hadis dedi] Bu da sizlerin faziletli olduğunuzu göstermektedir. Allah, fedakarlığınız, şiddetli kuvvetiniz ve zalimi bekleyen o karanlık günün kaçınılmaz olduğunu unutarak bu tagutun akıttığı oluk oluk kanlarınız sayesinde sizleri bu beladan kurtardı. Böylece yaptıklarının vebalini tadacaktır. Onun o günü gelmek üzere ve Allah'ın izniyle asla ondan kurtulamayacaktır. Nitekim el-Buhari, Ebî Musa'dan SallAllahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle buyurduğunu tahric etmiştir: إِنَّ اللَّهَ لَيُمْلِي لِلظَّالِمِ حَتَّى إِذَا أَخَذَهُ لَمْ يُفْلِتْهُ "Allah, zalime mühlet verir. Bir de yakaladı mı onu bırakmaz."

Ey Ömer el-Muhtar'ın Torunları! Ey Libya'nın Mağrur Ordusu!

Sizler kuvvet sahiplerisiniz. Tagutun kalması veya devrilmesi sizlerin ellerinde. Şayet hakkın yanında yer alır ve ayaklanan kardeşlerinizi desteklerseniz -ki aslolan budur- tagut devrilir ve ayaklar altında çiğnenir. Böylece Allah'a verdikleri sözü yerine getiren müminlerden olursunuz ki işte büyük kurtuluş budur.

Ama tagutu desteklerseniz hem onun günahını hem de zalimce ve düşmanca akıttığı kanların günahını sırtınıza yüklenmiş olursunuz. Buna rağmen ümmetin ona olan öfkesine ve canını almasına engel olamazsınız. Bunu yapmakla kan akıtsın ve masumları katletsin diye sadece ömrünü uzatmış olursunuz. Oysa Allah katında bir Müslümanın kanının kutsiyeti, Kabe'den daha büyüktür. Nitekim İbn-u Mâce, Abdullah İbn-u Ömer'in şöyle dediğini tahric etmiştir: Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'i Kabe'yi tavaf ederken şöyle dediğini gördüm: مَا أَطْيَبَكِ وَأَطْيَبَ رِيحَكِ مَا أَعْظَمَكِ وَأَعْظَمَ حُرْمَتَكِ وَالَّذِي نَفْسُ مُحَمَّدٍ بِيَدِهِ لَحُرْمَةُ الْمُؤْمِنِ أَعْظَمُ عِنْدَ اللَّهِ حُرْمَةً مِنْكِ مَالِهِ وَدَمِهِ "(Ey Kabe) Sen ne güzelsin ve senin kokun ne güzel! Sen ne büyüksün ve senin kutsiyetin ne büyük! Muhammed'in nefsini elinde bulundurana yemin olsun ki müminin kutsiyeti, malı ve canı Allah katında senin kutsiyetinden daha büyüktür." Dolayısıyla tagutu desteklerseniz, dünyada rezilliği ve ahirette alçaltıcı bir azabı hak eden zalimlerin avenelerinden olursunuz ki işte bu apaçık bir hüsrandır.

Ey Ömer el-Muhtar'ın Torunları! Ey Libya'nın Mağrur Ordusu!

Topraklarınızı ve ırzlarınızı korumak için silahlandınız. O halde zulmü ve despotluğu koruyarak bunu kirletmeyiniz. Unutmayınız ki sizler, kükreyen atlarıyla tertemiz topraklarınızı hareket noktası yapan, onu imar ederek geçip giden, gittikleri yere, denizlerin sahilleri, dağların zirveleri, ovalar ve çöllerin kenarlarında hak şahadetini yükselten mücahit fatihlerin torunlarısınız... Onlar ki Allah yolunda zulümle, zalimlerle, sömürgeci ve aveneleriyle savaşmış ve İtalyanları korkmuş ve kovulmuş olarak kaçmak zorunda bırakmıştır... O halde atalarınız gibi olun ve tagutun ciğerini söküp alın. Bazı ameller vardır ki Allah ve Allah'ın kulları katında bembeyaz ak sayfalarda yazılır. O halde o ameller sizlerin amelleri ve o sayfalar sizlerin sayfaları olsun. Muhakkak ki Allah sizlerle birliktedir ve amelleriniz asla eksiltmeyecektir.

Ey Ömer el-Muhtar'ın Torunları! Ey Libya'nın Mağrur Ordusu!

Sizler, bu kan emici tagutu ortadan kaldırıp arzı ve ırzı deliliklerinden ve çılgınlıklarından kurtararak bu işe son noktayı koymaya muktedirsiniz... Sizler, Avrupası ve Amerikasıyla Batının ülkenize yönelik her türlü müdahalesini engellemeye de muktedirsiniz. Zira bu masum kanlar heder olmayacak ve bu fedakarlıklar boşa gitmeyecektir...

Hizb-ut Tahrir, otuz yıldan beri bu tagut döneminde tertemiz kanları feda edenlerin ilkidir. Zira hizbin hayırlı ve iyi adamlarından 13'ü bu tagut tarafından şehit edilmiştir... Her ne kadar temiz toprak kokuşmuş cesedini karnından kaldırıp atmayacak olsa da Hizb-ut Tahrir, Libya tagutunu yeryüzünden tamamen söküp atmanız için sizlerin azimlerini bilemektedir!

Ey Ömer el-Muhtar'ın Torunları! Ey Lübnan Halkı! Ey Libya'nın Mağrur Ordusu!

Libya'nın tertemiz topraklarında akıtılan masum kanlarınız, hakkını vermeniz için sizlere haykırmaktadır. O halde bu kanlara güzel ve tertemiz bir bedel biçiniz. Ayaklanmanızı, aranızda adaleti tesis edecek Raşidi Hilafeti kurması için Hizb-ut Tahrir'e nusret vermekle taçlandırınız ki yeryüzündeki insanlar mutlu olsun, semanın sakinleri size gıpta etsin ve sizleri bu kanların hayrı ile yad etsin.

وَيَوْمَئِذٍ يَفْرَحُ الْمُؤْمِنُونَ (4) بِنَصْرِ اللَّهِ يَنصُرُ مَن يَشَاء وَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ "İşte o gün, müminler de Allah'ın nusretiyle, zaferiyle ferahlayacaklardır. Allah dilediğine nusret, zafer verir. O, Azîz'dir, Rahîm'dir." [er-Rûm 4-5]

 

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Ey Suriye'deki Müslümanlar: Raşidi Hilafeti Kurarak Bölgeyi Saran Değişime Örnek Olunuz

Sedneya Cezaevi Yönetimi, 27.03.2008'de bazı mahkumlara "etleri ile kemiklerini demir taraklarla tararcasına" işkenceler yapmış ve geneli İslamcıların olduğu işkenceye maruz kalan mahkumlar bu dayanılmaz zulümden dolayı Allah'a sığınmışlar, sesleri diğer mahkumlara ulaşmış, öfkelerini çekmiş ve yüksek seslerle tekbir getirmeye başlamışlardı. Bunun üzerine bazı mahkumlar, koğuşlardan çıkmış, birkaç gün süren ve ardından gardiyanlar tarafından bastırılan kanlı bir isyan yaşanmış ve isyancılar, türlü türlü dayanılmaz işkencelere maruz bırakılmıştı...

Yine 05.07.2008'de silahlı olan askerî bir gurup polis, arama yapmak üzere Sedneya cezaevindeki koğuşlara girerek Mushaf-ı Şerif'i ayaklarıyla çiğnemiş, sakallı olanlara hakaretler etmiş, tekme tokat mahkumlara girişmiş, küfürler etmiş ve fiziksel eziyetler etmiş... Bu baskının üzerine sivil isyan şeklinde bir patlama meydana gelmiş ve diğer katlara ve koğuşlara sıçramış, bazı mahkumlar cezaevi içerisindeki askerleri ve subayları rehin almış, cep telefonlarını ellerine geçirmiş, aileleri, medya organları ve dünyadaki insan hakları ile bağlantıya geçmişlerdi. Ancak medya, bu olaya beklenen ilgiyi göstermemiş ve bu da Suriye rejimini, Amerika da dahil devletlerarası şemsiyesinin kendisini korumadan yana güvende olduğunu hissetmesini sağlamıştı. Böylece Suriye rejimi, isyanı kuvvet yoluyla bastırmak için cezaevine kuvvet göndererek olayları engelleme çabası içerisine girmesine rağmen mahkumlar, aralarında subayların ve astsubayların olduğu yaklaşık 1100 askeri rehin almayı başarmıştı. Devlet, planladığı üzere durumu kontrol altına almayı başaramayınca yaklaşık altı ay süren müzakerelere başvurmuş, bu sırada başarısızlıkla sonuçlanan cezaevini basma girişimleri yaşanmış ve en sonunda yalan vaatlerle sorunu çözmeyi başarmıştı. Zira mahkumların cezalandırılmayacağı, mahkumiyet sürelerini dolduran mahkumların serbest bırakılacağı, mahkumlara insan gibi muamele edileceği ve tutukluların yargılanma süreçlerinin hızlandırılacağı sözünü vermişti. Bu sözler ise, mahkumların askerlerle müzakerede bulunmayı reddetmelerinin üzerine devlet başkanının temsilcileri tarafından verilmişti. Bu kişiler, bu olaylardan dolayı hiçbir hesap sorulmayacağı ve ceza verilmeyeceği sözünü vermişler ve olayların sorumluluğunu Tuğgeneral Numan Hatip ve Cezaevi Müdürü Albay Ali Hayribik ve bir gurup subaya yüklemişlerdi... Bununla birlikte tutukluların aileleri, dönem dönem içişleri bakanlığı önünde veya cezaevinin yakınlarında toplanma gibi bir takım barışçıl protesto eylemleri girişimlerinde bulunmalarına rağmen sert bir şekilde engellenmişlerdi. Bu da evlatları korkunç bir manzara ile karşı karşıya iken herkesin susmasına ve onlar için hiçbir şey yapamamalarına neden olmuştu...

Bugünlerde işlerin rayına oturması üzerine Suriye rejimi, sözünden caydı ve sayıları yaklaşık 350'yi bulan isyana karışan mahkumları yargılamaya başladı. Şu ana kadar (5'i idam ve 19'u müebbet olmak üzere) bu kişilerden sadece 24'ü hakkında karar çıktı ve diğerleri de en az 12 sene olmak üzere benzer hükümler almayı beklemektedir. Ayrıca mahkumlar, şu anda demir kafeslerde tutulmakta, cezaevi gizli kameralar ve dinleme cihazları ile dolu olup mahkumlar, ne güneş yüzü görmekteler ne de havalandırmaya çıkmaktalar, sağlık durumları da oldukça kötü. Dışarı sızan haberler göre bazı mahkumlar, ciddi hastalıklarla boğuşmaktalar... Ne ilginçtir ki hiçbir medya kesimi veya insan hakları örgütü, bu trajik gelişmeleri ve ulaştığı boyutu aktarmamaktadır.

İşte bunlar, cezaevlerinde ve normal hayatta halkına karşı insanlık dışı en iğrenç davranışlarda bulunmaktan sakınmayan helak olmuş rejimin uygulamalarından bazı örneklerdir.

Bu rejim, yönetimde ebediyen kalacakmış gibi davranmaya devam ederek tutuklamakta, işkence etmekte ve hapsetmektedir... Yaptığı tüm bu şeylerin yanına kar kalmayacağını ve Allah'ın izniyle yakında bunlardan dolayı hesaba çekileceğini hiç hesap etmemektedir. Bu fasit rejim, bu suskun dillerin onun yaptığı şeylere razı olduğunu mu sanıyor?! Bu rejim, etrafında hiçbir şey olup bitmiyor ve kendisine hiçbir şey olmayacakmış gibi hareket etmektedir... Suriye yöneticileri Suriye rejimini, baskı ve zulümde bölgedeki diğer rejimleri geçen, halkına karşı kanlı bir tarih ve düşmanına, yani Yahudilere karşı Golan'da turistik amaçlı tatil düzenleyecek derecede barışçı ve güvenli bir tarih yazan mükemmel bir polisiye rejimine çevirmeyi başardılar!

Suriye rejimi, kendisinin değişime karşı güvende olacağını zannediyor. Muhtemelen bu zannı onun ölümü olacaktır. Değişim rüzgarları, ona doğru ilerlemekte olup bu değişimin çıkış noktası İslami'dir ve istenen değişim sadece Allah'ın elindedir. Onu durdurmaya hiçbir kimsenin gücü yetmeyeceği gibi bu helak olmuş rejimin de ona direnmeye ve ona karşı koymaya gücü yetmeyecektir. Değişim Allah'ın izniyle geliyor ve Suriye'yi, Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in Şam ve Şam halkı hakkındaki müjdelerin gerçekleştiği İslami bir beldeye çevirecektir... Ahmed ve İbn-u Hıbbân, Muaviye'den Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in şöyle buyurduğunu rivayet ettiler: إذا فسد أهل الشام فلا خير فيكم، لا تزال طائفة من أمتي منصورين لا يضرهم من خذلهم حتى تقوم الساعة "Şam halkı ifsat olduğunda sizde hayır kalmaz. Ümmetimden bir taife, yüz üstü bırakanların zarar veremeyeceği bir şekilde yardım olunmuş olarak kıyamete kadar devam edecektir."

Ey Müslümanlar!

Bu rejim, size bir gözetici gibi değil bir düşman gibi davranmaktadır. O halde onu düşman edinin. Allah [Subhânehu ve Te'alâ], Allah'ın indirdikleri ile hükmetsinler diye İslam'da otoriteyi Müslümanlara vermiştir. Suriye yöneticisinin durumu, Müslümanların beldelerindeki diğer yöneticilerin durumu gibidir. Hatta o, onların da ötesindedir. Zira o, yönetimi gaspetmiştir. Çünkü İslami yönetime engel olmuş, onunla savaşmış, otoriteyi zorla ve hileli seçimlerle maskelenmiş veraset yoluyla almasından ötürü otoriteyi Müslümanlardan gaspetmiştir. Hatta güvenlik birimleri yoluyla otoriteyi sizlere karşı kullanmaktadır. Sizlere hiçbir değer vermemektedir. Dahası kendisini sizden ancak sizleri tehdit etmek, korkutmak, aşağılamak, evlatlarınızı tutuklamak, birer mübaşir olmaktan öte geçmeyen hakimlere gelen önceden hazırlanmış polisiye kararlar vermekle koruyacağını düşünmektedir.

Ey Suriye'deki Müslümanlar!

Hayatınızın Allah'ın emri üzerine istikamet bulması ve zalimlerin zulmünden gerçekten kurtulmanız için hayatınızda İslam'ı ikame etmeniz, yani Allah'ın indirdikleri ile hükmetmeniz Allah'ın sizlerin üzerindeki bir hakkıdır. Kurtuluş, sadece bu helak olmuş rejimi yok etmek veya bugün Müslümanların yönetildiği gibi bir yönetim sistemi ile yöneten başka bir yönetici ile değiştirmekle olmaz. Bilakis kurtuluş, ancak Suriye'deki Müslümanları diğer Müslümanlarla bir araya getirecek Raşidi Hilafeti ikame etmekle olur. Böylece Suriye, Müslümanları ve gayrimüslimleri alemlerin Rabbinden gelmesinden dolayı İslami, insani, sahih ve adil olan bir sistemle gözetecek bu Hilafet Devleti'nin merkezi olsun.

Ey Suriye Ordusundaki Subay Kardeşlerimiz!

İktidar rejimi tüm organlarıyla İslam ümmetine yabancı olup halkınızın düşmanıdır ve sizleri zalim ellerinde baskı aracı olarak tutmaktadır. Dinine yardım ederek ensarları olmanız Allah'ın sizlerin üzerindeki bir hakkıdır. Bizler, sizlerin içerisinde bu durumlar yüzünden yanıp tutuşan, değişim için can atan, halkının derdiyle dertlenen, rejimin halkına karşı işlediği cürümlerden dolayı üzülen ve bu rejimden kurtulmak isteyen mümin ve muhlis kimselerin olduğunu biliyoruz... İşte bu kişilere sesleniyoruz: Gücünüzü toplayınız sonra tek saf olunuz, mevcut yöneticiyi yönetimden indiriniz ve yönetimi, Allah'ın indirdikleri ile yönetmeye ve Raşidi Hilafeti ikame etmeye muktedir olup bunu talep ederken Allah'ın emrinden zerre kadar sapmaksızın kıyama kalkmalarından beri bunun için çalışan halkınızın içerisindeki uyanık ve muhlis kimselere teslim ediniz.

Ey Müslümanlar!

Bizler Hizb-ut Tahrir / Suriye olarak, bu emaneti yüklenmeye ve ümmete raşidi liderlikle liderlik etmeye hazır olduğumuzu ilan ederiz. O liderlik ki semanın ve arzın sakinlerini bizden ve sizden razı kılacaktır. Şunu samimi olarak söylemek isteriz ki bizler, kesinlikle Hilafetin ve Allah'ın vaat ettiği nusretin kokusunu alıyoruz. Hilafetin ve nusretin zamanı yaklaşmıştır ve umulur ki başlangıç noktası Suriye olur. Allah ne olacağını daha iyi bilir ya şayet durum bu şekilde olursa bu, sizler için daha önce görülmemiş bir onur olacaktır. Allahuteala, şöyle buyurmuştur:

ٱلَّذِينَ إِنْ مَّكَّنَّاهُمْ فِى ٱلأَرْضِ أَقَامُواْ ٱلصَّلواَةَ وَآتَوُاْ ٱلزَّكَواةَ وَأَمَرُواْ بِٱلْمَعْرُوفِ وَنَهَوْاْ عَنِ ٱلْمُنْكَرِ وَلِلَّهِ عَاقِبَةُ ٱلأُمُورِ "Onlar ki, eğer kendilerine yeryüzünde iktidar verirsek salatı ikame ederler, zekatı verirler, marufu emrederler, münkeri nehyederler. İşlerin akıbeti Allah'a aittir." [el-Hacc 41]

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER