Perşembe, 22 Muharrem 1447 | 2025/07/17
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

-Basın Açıklaması- Öldürmeyen Darbe Güçlendirir

Saygın Şeyhan Gazetesi;

es-Selamu Aleykum ve Rahmetullahi ve Berakatuh;

 

Gazetenizin 24.12.2009 ve 31.12.2009 tarihli arka arkaya iki sayısındaki parti ve sendika sayfasında Hizb-ut Tahrir'e yönelik birçok iftiralara, ithamlara ve yanlış suçlamalara yer verilmiştir. İki makalede Hilafet'e davet, demokrasiye ve komünizme saldırılması, bunlara küfür fikirleri olarak itibar edilmesi ve benzerleri gibi Hizb-ut Tahrir'in fikirleri zehirli fikirler olarak tanımlanmıştır. Cevap hakkımızı kullanarak aşağıdaki hususları açıklarız:

Birincisi: Hilafet'i ikame edip Müslümanlar için bir halifenin nasbedilmesi ve Allah'ın kitabı ile Muhammed [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in sünneti ile amel etmesi için ona biat edilmesi yoluyla İslami hayatı yeniden başlatmaya davet etmek kitap ile sünnetten istinbat edilmiş şeri hükme bağlanmaktan başka bir şey değildir. Buna dair pek çok delil vardır. Zira Allahuteala şöyle buyurmuştur:

وَأَن احْكُمْ بَيْنَهُمْ بِمَا أَنزَلَ اللَّهُ وَلاَ تَتَّبِعْ أَهْوَاءَهُمْ "Aralarında Allah'ın indirdikleri ile hükmet! Sakın onların hevalarına tabi olma!" [el-Mâide 49]

Dolayısıyla hükümler ve kanunlar, beşerin koyduğu değil Allah'ın inzal ettikleri olmalıdır. Sallallahu Aleyhi ve Sellem ise şöyle buyurmuştur:

مَنْ خَلَعَ يَدًا مِنْ طَاعَةٍ لَقِيَ اللَّهَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ لا حُجَّةَ لَهُ وَمَنْ مَاتَ وَلَيْسَ فِي عُنُقِهِ بَيْعَةٌ مَاتَ مِيتَةً جَاهِلِيَّةً "Her kim itaatten elini çekerse, kıyamet gününde lehine hiçbir delil bulunmaksızın Allahuteala'nın karşısına çıkar. Her kim de boynunda biat olmadan ölürse cahilliye ölümü ile ölmüş olur." [Muslim rivayet etti]

Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'den sonra biat ise ancak bir halifeye olur. O halde bu kavilleri dile getiren bir kimse zehir mi saçmaktadır?!

Hilafet'in 1924 yılında yıkılmasıyla Müslümanların beldeleri parçalanmış, Yahudiler Filistin'i işgal etmiş, milletler başımıza üşüşmüş ve bizler haçlı işgali altına girmişken bir makale, Hilafet'in dönmesini Müslümanlar için hayati bir mesele olarak görmemizi nasıl olur da reddedebilir! Evet, Hilafet'in dönmesi Müslümanlar için hayati bir meseledir çünkü Müslümanların meselesi özellikle de Filistin meselesi Hilafet dönmedikçe asla çözülmeyecektir.

İkincisi: Kendisine saldırmamızdan dolayı makalenin bize saldırdığı demokrasiye gelince; çünkü İslam yasamayı beşerin Rabbine isnat ederken demokrasi ise beşere isnat emektedir. Allahuteala şöyle buyurmuştur:

إِنِ الْحُكْمُ إِلاَّ لِلّهِ "Muhakkak ki hüküm ancak Allah'a aittir." [Yûsuf 40]

Dolayısıyla İslam, insanlara hükümleri seçme hakkı vermemiş olup hükümler, onlara alemlerin Rabbi tarafından farz kılınmıştır. Allahuteala şöyle buyurmuştur:

وَمَا كَانَ لِمُؤْمِنٍ وَلاَ مُؤْمِنَةٍ إِذَا قَضَى اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَمْرًا أَن يَكُونَ لَهُمُ الْخِيَرَةُ مِنْ أَمْرِهِمْ "Allah ve resulü, bir işe hükmettikleri zaman mümin bir erkek ve mümin bir kadına kendi işlerinde artık seçme hakkı yoktur." [Ahzâb 36]

Demokrasi ise ekini ve nesli helak edip serveti dünyadaki insanlardan azınlık bir zümrenin tekeline veren ekonomik sisteminin vahşeti yüzünden dünyanın kasıp kavrulduğu kapitalizm ideolojisinin yönetim sistemidir.

Üçüncüsü: Makalede Hizb-ut Tahrir'in kurucusu Şeyh Takiyuddin en-Nebhani'nin Beyrut'taki Amerikan büyükelçisini cizye ödemek veya İslam'a girmek arasında muhayyer bırakınca onun da cizye ödemeyi tercih ettiğinin geçmesine gelince; cevap vermeye bile gerek duyulmayacak şekilde oldukça abartılı olmasından dolayı "Nasreddin Hoca'nın" hikayelerine benzeyen bir iftiradır. Müntakim ve Cebbar olan Allah katında bu iftiraların, yalanların ve ithamların hesabını soracağız ki O, şöyle buyurmuştur:

مَا يَلْفِظُ مِنْ قَوْلٍ إِلاَّ لَدَيْهِ رَقِيبٌ عَتِيدٌ "(İnsan) hiçbir söz söylemez ki, yanında gözetleyen yazmaya hazır bir melek bulunmasın." [Kaf 18]

وَلاَ تَقْفُ مَا لَيْسَ لَكَ بِهِ عِلْمٌ إِنَّ السَّمْعَ وَالْبَصَرَ وَالْفُؤَادَ كُلُّ أُوْلَئِكَ كَانَ عَنْهُ مَسْئُولاً "Bilmediğin şeyin ardına düşme! Muhakkak ki kulak, göz ve kalp, işte bunların hepsi ondan mesuldür." [el-İsra 36]

 

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Elektrik ve Gaz Kesintisi Krizi, İnsanların Dikkatini Amerikan Savaşından Başka Tarafa Çekmek için Hain Yöneticilerin Oluşturduğu Yapay Bir Krizdir

 

      Hükümet, habis hedefler için insanları bir krizden başka bir krize taşımayı alışkanlık edinmiştir. Zira Pakistan'ın Blackwater cinayet şirketinin hedefi haline geldiği, Amerika'nın denetimi ve öncülüğünde Veziristan ile kabileler bölgesinde askeri operasyonların sürdüğü, hükümetin tam korumasında hava kuvvetleri tarafından saldırılar düzenlemeleri amacıyla Veziristan bölgesinin Amerikalılarca çiğnenmesi için onlara teslim edildiği ve acı soğuğun altında yüz binlerce ailenin açık havada kalmaya mecbur edildiği bir sırada hükümet, insanların dikkatlerini Amerika'nın Pakistan'ın işlerine açıkça müdahale etmesinden başka bir yere çekmek için insanların başına art arda krizler oluşturmaya kastetmektedir. Yine hükümet, insanların ve "demokrasinin korunmasına" hırs gösteriyormuş gibi göründüğü bir sırada o, insanları günlük sorunlar içerisinde meşgul etmek için elektrik ve gaz kesintisi yoluyla insanların hayatıyla oynamaktadır.

Mevcut gaz krizine gelince; bu yapay bir krizdir. Zira gaz şirketi, üretimini arttırmasına rağmen bu kullanılmamıştır. Oysa bilinmektedir ki tüketicilerin ihtiyaç duyduğu gaz miktarı, Pakistan'da üretilen gaz miktarının %6'sını geçmemektedir ki bu da tüketiciler için sağlanması kolay olan bir husustur. Mevcut durumda ise hükümet, elektrik enerjisi üretimi için gazın %35'ni kullanmakta olup hükümetin gazı, kömür, su ve rüzgar gibi diğer alternatiflerle değiştirmesi kolaydır ki bunlar Pakistan'da fazlasıyla mevcuttur. Zira Pakistan'ın mevcut kapasitesi, sudan 50.000 megawatt, rüzgardan 50.000 megawatt ve kömürden ise yüz binlerce megawatt elektrik üretmesine imkan vermektedir. Tüm bunlara rağmen bizim elektrik ihtiyacımız 20.000 megawattı geçmemektedir. Ancak sorun gaz sıkıntısı sorunu değildir. Bilakis sorun, fasit ve hain yöneticilerdir. Nitekim hükümet, on yıl önce gaz kullanmaya teşvik etmiş, 2.5 milyon araba benzin yerine gaz kullanımına geçmiş ve o zaman yüz binlerce ailenin günlük hayatında bel bağladığı arabalarına gaz tedarik etmeleri için insanların milyarlar harcayarak inşa ettiği 3000 istasyonu şu anda Uluslararası Para Fonundan aldığı emirlerin ardından yıkmak istemektedir.

Arabalarından her biri için her ay 500 litreden daha fazla benzin yakan bu hükümetin üyelerinin, kendini paralayan yüz binlerce ailenin çabalarını yağmalamaktan iştahları kabarmaktadır.

İşte bu yöneticiler sizlere hiç önem vermemektedirler. Onların tek derdi yabancı efendilerini mutlu etmek ve ceplerini para ile doldurmaktır. O halde bu yöneticileri kaldırıp atınız ve ümmeti sadece bu yapay krizlerden değil bilakis karşı karşıya kaldığı gerçek krizlerden de kurtaracak ve bölgeyi Amerikalı işgalciler için mezara çevirecek olan Hilafet Devleti'ni ikame ediniz.

 

İmrân Yûsufzây
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmi Sözcü Yardımcısı
Pakistan Vilâyeti

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Karaçi Patlaması Amerika'nın "Fitne" Savaşını Beslemek için Amerikan Blackwater Şirketinin Yeni Bir Terörist Saldırısıdır

 

      Hizb-ut Tahrir, Muharremin onunda Karaçi şehrindeki büyük bir kalabalığın içerisinde gerçekleşen patlamayı kınar. Pakistan'daki herkes, artık bilmektedir ki bu patlamaların arkasında duran bizzat Amerika ile Blackwater gibi ona bağlı cinayet şirketleridir. Zira üniversitelerde, pazar yerlerinde, mescitlerde ve kalabalık yerlerde gerçekleşen patlamaların arkasında bu şirketler olup aleni olarak Irak'taki fırkacılık fitne ateşini tutuşturan da bizzat bu cinayet şirketleridir. Bunun yanı sıra Amerika, sözde terörizme karşı savaşı, yani yakıtı kabileler bölgesindeki Müslümanlar ile Müslüman Pakistan ordusu olan bu savaşı haklı göstermek amacıyla kamuoyu oluşturmak için hain Pakistan yöneticileriyle de işbirliği yapmaya çalışmaktadır.

Nitekim bu stratejiyi Amerikan Harp Bakanı Robert Gates'in bizzat kendisi teyit etmiştir. Zira o şöyle demiştir: "Ravalpindi'deki mescitte gerçekleşen saldırı gibi maruz kaldıkları saldırıların artmasıyla bizden daha fazla yardım talebinde bulunmaya başvuracaklardır." Pakistan'da gerçekleşen patlama eylemlerinin, "terörizme" karşı savaşını destekleyici bir kamuoyu oluşturmayı ümit eden Amerikan çıkarlarına hizmet ettiğinde şüphe yoktur.

Karaçi'de gerçekleşen patlamanın sorumluluğu, demir parmaklıların arkasına atmak yerine yeryüzünde fesat saçsın diye cinayet şirketi Blackwater'in elini kolunu serbest bırakan hükümete aittir. Yine bu patlamadan gerek onların Pakistan şehirlerinin sokaklarında silahlı olarak serbestçe dolaşmalarına gerekse kontrol yapılmaksızın veya gümrük dairesinden geçirmeksizin Pakistan hava yollarıyla ulaşan kapalı büyük sandıkların gelmesine izin veren hükümet sorumludur. Ayrıca Amerikalılar, göçmen bürosundan izin almaksızın Pakistan'a girip çıkma imkanı veren bir dokunulmazlığa sahip olup İslamabad'a paralel şekilde iki askeri üste Amerikan kuvvetleri bulunmasının yanı sıra Amerikan sefareti adı altında 56 hektarı bulan bir üsle birlikte Jakobabad bölgesine inşası tamamlanan başka bir askeri üs daha bulunmaktadır.

Bu ve tüm insanların bildiği diğer hakikatler, herkesin gözü önün meydana gelmekte olup bu patlama eylemlerinin sorumluluğu Amerika ile işbirliklerinden dolayı Zerdari ile Gilani hükümetine aittir.

Ey Müslümanlar! Ülkeniz gözlerinizin önünde yıkıldığı halde ne zaman kadar buna seyirci kalmaya devam edeceksiniz? Omuzlarınızda eşlerinizin, evlatlarınızın ve erkeklerinizin kefenleri olduğu bir halde koşuşturmaya devam edeceksiniz? İzzetli ve şerefli bir hayatı özlemediniz mi? O halde bunu gerçekleştirmek için Amerika'yı bölgeden kovmak için çalışınız.

İyi biliniz ki Amerikan varlığını ülkeden söküp atmanın tek pratik yolu, mevcut ajan yöneticileri kaldırıp atmak ve tahtlarının enkazı üzerine Hilafet Devleti'ni kurmaktır. Ayrıca bizler, Pakistan ordusundan adeta dayanmış kütükler gibi durmak yerine İslam ve Müslümanları koruma vecibelerini yerine getirmelerini talep ediyoruz. Muhakkak ki küfür nizamını söküp atmak Amerika'dan ebediyete kadar kurtulmak amacıyla Hilafet Devleti'ni kurması için Hizb-ut Tahrir'e nusret vermesi gereken ordunun boynuna binmektedir.

Nâvid Butt
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmi Sözcüsü
Pakistan Vilâyeti

Devamını oku...

Cumhurbaşkanının Askeri Yardım Talep Etmesine Eş Zamanlı Olarak Amerikan Devlet Başkanı Yahudi Varlığına Yaklaşık Üç Milyar Dolar Askeri Yardım Yapmaktadır

 

      Lübnan Cumhurbaşkanı Michel Süleyman, Amerikan Başkanı'nı ziyaret ettiği sırada düşmanlarına karşı kendisini savunabilmesi ve sözde "terörizme" karşı koyabilmesi için Birleşik Devletler'den Lübnan'a daha fazla askeri teçhizat tedarik etmesi talebinde bulunduğu gibi ülkesine ekonomik yardımda bulunma ve siyasi olarak destekleme çağsısında da bulunduğunu açıladı.

Tabii ki Lübnan Cumhurbaşkanının bahsettiği Lübnan'ın düşmanlarının, Yahudi devleti olduğu Amerikan Başkanı'nın aklından hiç mi hiç geçmemiştir. Zira bu varlığı en çok destekleyen kendi devletidir. Hem Lübnan halkı hem de Lübnan dosyasıyla ilgili olan başkalarının bildiğini o da bilmektedir ki bu ülkedeki siyasi guruplar devlet başkanının kendisi için yardım istediği ordunun Yahudi ordusunun saldırısına karşı koymakla görevli olmayıp ancak "direnişe" yani Hizbullah'a karşı koymakla görevli olduğu üzerinde hem fikirdirler. Nitekim bu, bakanlığın art arda yaptığı beyanatlardan son bakanlık bildirisine varıncaya kadar onaylamış olan bir husustur. Bunun içindir ki Obama, Lübnan Devlet Başkanı'nın ziyareti sırasında ondan "İsrail'e" yönelik tehditlerini durdurması için Hizbullah'ın silah kaçakçılığını engellemesini talep etmiştir. Dahası o, bu ziyaretle eş zamanlı olarak 2.775 milyar dolar değerinde "İsrail'e" yönelik güvenlik yardımı yapılmasını onaylamasının yanı sıra bu yardım, "İsrail" ile Amerikan yönetimi arasındaki karşılıklı anlaşmalara göre ikinci yıldan itibaren gelecek on yıl içerisinde 30 milyar dolara yükseltilebilecektir.

Bu ziyaret ile arkasında bıraktığı açıklamalar, on yıllardan beri art arda gelen cumhurbaşkanlarının alışkanlık edindiği bir geleneği teyit etmektedir. Dikkat edin! O, Amerika Birleşik Devletleri'ne kur yapmaktır. Dolayısıyla bu yönüyle yeni olan bir şey yoktur. Ancak Lübnan varlığı ile onun hususiyetleri hakkında ne söylenirse söylensin bu basamaklar her defasında bizlere, Batılı devletler ile onun politikalarına yönelik her türlü dostlukları reddetmemiz gerektiği çağrısında bulunmaktadır. Zira hata hatayı meşrulaştırmaz. Her ne kadar Lübnan varlığının ortaya çıkışı onu bağımsız karar almaktan aciz kalmaya ve karlarını bağlı olduğu daha büyük bir güce bırakmaya mahkum etmiş olsa da bu, büyük devletleri dost edinmeyi meşrulaştırılmaz. Nitekim Amerika Birleşik Devletleri gibi sömürgeci bir devletten yardım talebinin onu hoşnut edecek, onun politikalarına ve taleplerine boyun eğecek şartların dışında asla mümkün olamayacağı hiç kimseye gizli değildir.

Muhtemelen cumhurbaşkanının açıklamasında Amerikan Devlet Başkanı'nı bu yardıma ikna etmek için "terörizmle mücadeleye" tevessül etmesi bunu teyit etmektedir. Cumhurbaşkanının terörizm diye tanımladığı şeyle mücadelede ısrar etmesi ve bu ısrarı da ana başlıklardan biri yapmasından dolayı onun açıklaması yeni bir şey değildir. Bunun yanı sıra Lübnan yöneticilerinin yasaları ihlal etse ve yasaların aleyhine olsa bile "terörizmle mücadele" adı altında güvenlik ve yargı dosyalarının oluşturulmasına hırs göstermeleri, uzun yıllardan beri verdikleri izlenimleri teyit etmektedir. Bu da bizleri şu soruyu sormaya sevk etmektedir:

Lübnan otoritesi, Amerika'dan yardımı gerçekten terörizmle mücadele etmek için mi istiyor? Yoksa o, Amerika'nın desteğini almak ve onu hoşnut etmek için kendisinin terörizm olarak isimlendirdiği şey ile mücadele mi edecektir?

 

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Türkiye-Pakistan-Afganistan Zirvesi Amerika'nın İşgalini ve Müslümanları Katletmesini Meşrulaştıran Bir Zirvedir

     Türkiye'nin girişimiyle Türkiye-Pakistan-Afganistan üçlü zirvenin ilki 1 Nisan 2007'de Ankara'da, ikincisi 6 Aralık 2008'de İstanbul'da, üçüncüsü 30 Nisan 2009 Ankara'da, en son olarak Türkiye'nin ev sahipliğinde 25 Ocak 2010'da İstanbul'da Türkiye-Pakistan-Afganistan cumhurbaşkanları arasında yapıldı. Zirvede başta terörizmle mücadele ve eğitim konuları olmak üzere birçok hususlar ele alındı ve sembolik bir sonuç bildirgesi hazırlandı.

Amerika, 2001 sonunda işgal ettiği Afganistan'daki bataklığından çıkış yolları ararken, konuyla ilgili zirve üzerine zirve düzenleniyor. Nitekim 25 Ocak 2010'da İstanbul'da Türkiye-Pakistan-Afganistan cumhurbaşkanları arasında yapılan üçlü zirvenin yanı sıra dün 26 Ocak 2010'da Afganistan'a komşu ülkeler arasında yapılan Asya'nın Kalbinde Dostluk ve İşbirliği Zirvesi ile yarın 28 Ocak 2010 perşembe günü Londra'da yapılacak olan Afganistan konferansı Amerika'nın işgali ile Kabil şerifi Karzai'nin başında olduğu işgal hükümetini meşrulaştırma zirveleridir.

Aslında Amerika, sekiz yıldan beri işgal edip binlerce Müslümanı katlettiği Afganistan'da bir gurup Müslüman mücahit karşısında çaresiz kalmış ve bitap düşmüştür. Nitekim NATO kuvvetlerinin komutanı ABD'li General Stanley McChrystal'in: "Asker olarak, yeterince savaştığımızı düşünüyorum. Bütün savaşlarda olduğu burada da siyasi çözümün kaçınılmaz olduğuna inanıyorum" şeklindeki açıklaması Amerika'nın bu acziyetini ve çaresizliğini açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Amerika'nın sekiz yıldan beri işgalle ve savaşla kazanamadığı başarı, Müslümanların hain yöneticileri liderliğinde yapılan bu tür hıyanet zirveleriyle siyasi manevralar üzerinden kazandırılmaya çalışılmaktadır.

Ey Türkiye'deki Müslümanlar!

İslam'ın ve tüm dünyadaki Müslümanların baş düşmanı Amerika, bir gurup hayırlı mücahit karşısında böylesi ağır yara alıyorsa Müslüman ordular harekete geçmiş olsaydı onun hali nice olurdu! Ne üzücüdür ki başımızdaki bu hain yöneticiler, bir zamanlar "Allahuekber" diyerek kafirleri bozguna uğratan Müslüman orduları, Amerika'nın işini bitirmek amacıyla harekete geçirmek yerine onları kışlalara hapsetmelerinin yanı sıra sizlerin hatta dünyadaki tüm insanlığın can düşmanı olan Amerika'yı içine düştüğü bu çıkmazdan kurtarmanın derdine düşmüşlerdir. قَاتَلَهُمُ اللَّهُ أَنَّى يُؤْفَكُونَ "Allah onları katletsin. Nasıl da döndürülüyorlar!" [Munafikun 4]

 

 

Devamını oku...

Müslümanların Duygularını Filistin Meselesiyle İstismar Etmek Allah'a Resulüne ve Müminlere İhanettir!

  • Kategori Türkiye
  •   |  

      Son bir yıldır Türkiye ile Yahudi varlığı arasında, Davos'ta Erdoğan'ın mizansen tepkisiyle başlayan, Konya'da yapılan askeri tatbikata Yahudi varlığının katılımını engellemekle devam eden ve en son da Yahudi varlığının Türkiye Büyükelçisini aşağılamasıyla zirveye çıkan bir gerilimin olduğu gözlenmektedir. AKP hükümetinin, Amerika yönetimine Obama'nın gelmesiyle Yahudi varlığı karşıtı tavrını sertleştirmesi dikkat çekicidir. Erdoğan hükümetinin bu tepkisi Amerika'nın kendisine yüklediği yeni misyon gereği Osmanlıcılık rolünü oynamasından ve bu şekilde Müslümanların duygularını Filistin meselesiyle istismar etmesinden öte bir şey değildir. Nitekim Yahudi varlığının, 2002'de Cenin'de 1330 Müslümanı katletmesi, 2004'te tekerlekli sandalyedeki Şeyh Ahmet Yasin ile 8 Müslümanı hunharca katletmesi, 2004'te Refah'ta evlerini yıkarak en az 40 Müslümanı katletmesi, 2006'da Kana şehrinde 37'si çocuk olmak üzere 60'dan fazla Müslümanı katlederek evleri yerle bir etmesi ve 2009 yılı başlarındaki Gazze katliamında 1000'in üzerinde Müslümanı vahşice katledip binlercesini yaralamasına rağmen AKP hükümetinin, Yahudi varlığıyla olan ilişkilerinde ne askeri ne ticari ne de diplomatik hiçbir kopmanın olmaması bunun bir istismar olduğunun apaçık göstergesidir. Zaten Erdoğan, Davos'taki mizansen tepkisinin akabinde "Niçin (İsrail) ile diplomatik ilişkilerinizi kesmiyorsunuz?" sorusuna "Yahudilerle ilişkilerin sürmesi, kesilmesinden daha hayırlıdır!" diyerek cevap vermiştir. Dolayısıyla Erdoğan, Yahudi varlığına yaptığı göstermelik çıkışlarla onun yaptığı katliamları örtbas etmeye çalışmasının yanı sıra başta Türkiye olmak üzere tüm dünya Müslümanlarının Yahudi varlığının vahşi katliamlarına verecekleri ihlaslı tepkilerin de önünü kesmek istemektedir. Şayet böyle olmasaydı;

1- AKP hükümeti, Suriye rejimi ile Yahudi varlığı arasındaki hıyanet müzakerelerine soyunarak bunu bir barış elçisi edasıyla gururla yürütür müydü?

2- Hükümet, Suriye sınırında mayınlardan temizlenecek toprakları "İsrailli" bir şirkete vermek için çırpınır mıydı?

3- Yahudi varlığının vahşi katliamları karşısında Müslüman Türk ordusunu harekete geçirmesi gerekmez miydi? Hükümet bunu yapmak yerine Afganistan'da Müslümanları katleden Amerika'ya yardımcı olsun diye asker göndermiştir.

4- Amerika'nın Irak'ta, Afganistan'da ve son olarak da Pakistan'da yaptığı vahşi katliamlardan da rahatsız olması gerekirdi. Hükümetin Amerikan katliamlarını kınadığı hiç görüldü mü? Tek başına bu bile hükümetin Müslümanların tertemiz duygularını Filistin meselesiyle istismar ettiğine ve Amerika tarafından kendisine biçilen Osmanlıcılık rolünü oynadığına dair bir kanıt olarak yeterlidir. Hükümet, Yahudi varlığının yaptıklarını katliam olarak nitelerken Amerika'nın katlettiği Müslümanları terörist olarak nitelemektedir. قَاتَلَهُمُ اللَّهُ أَنَّى يُؤْفَكُونَ "Allah onları katletsin. Nasıl da döndürülüyorlar!" [Munafikun 4]

5- Son olarak Yahudi varlığının Türkiye Büyükelçisini aşağılaması karşısında en azından Büyükelçiyi geri çekmesi gerekirdi. Hükümet, bırakın büyükelçiyi geri çekmeyi aşağılama davranışının hemen ardından gelen Yahudi varlığının Savunma Bakanı Ehut Barak'ın Türkiye ziyaretini iptal etmekten bile aciz kalmıştır.

Ey Türkiye'deki Müslümanlar!

İşte tüm bunlar, hem Erdoğan'ın hem de hükümet yetkililerinin Yahudi varlığı karşıtı tepkilerinin Filistin meselesiyle Müslümanların duygularını istismar etmek yoluyla Allah'a Resulüne ve müminlere ihanet ettiklerinin apaçık göstergeleridir. Başbakan Erdoğan'ın, Birleşik Arap Emirlikleri'ne yapacağı ziyareti öncesinde Yahudi varlığıyla olan gerilim sorulduğunda "... Bu noktada bizler bu işi, çok daha ileri taşımayı düşünmüyoruz." şeklinde cevap vermesi, tiyatro gösterilerini afişe etmesidir. Dahası hükümet, bu şekildeki Yahudi varlığı karşıtı davranışlarıyla önümüzdeki sene yapılacak seçime de yatırım yapmak istemektedir. O halde Yahudi varlığına yönelik bu yapmacık tepkilere kanarak Filistin meselesine ilişkin tertemiz duygularınızı istismar etmelerine izin vermeyiniz ve laik düzen ile hükümetini alaşağı edip tarihin çöplüğüne atarak bir an önce Filistin meselesinin tek çözümü olan Raşidi Hilafet Devleti'ni kurunuz ki böylece Filistin, İslami Devlete ilhak edilsin de şehitlerin kanlarıyla yıkanmış bu mukaddes topraklar Yahudi pisliğinden temizlensin!

وَاللّهُ غَالِبٌ عَلَى أَمْرِهِ وَلَـكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَعْلَمُون "Şüphesiz ki Allah, emrine gâliptir, muktedirdir. Velâkin insanların çoğu bunu bilmezler!" [Yûsuf 21]

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Alimler Konferansı Münasebetiyle Hizb-ut Tahrir'den Pakistan'daki Alimlere Açık Mektup: Hükümet Tarzında Fetvalar Yayınlamak Yerine Bölgedeki Amerikan Varlığının Bitirilmesinin Sonra da Ajan Yöneticilerin Kaldırılıp Atılmasının Vaci

 

      Gerek İslam'a karşı savaşına gerekse ülkedeki patlama operasyonlarının arkasında duran Blackwater gibi kendisine bağlı cinayet şirketlerine karşı insanların ezici çoğunluğunun öfkesi hususunda Amerika göz ardı etmiştir. Zira Amerika, ajan hükümetin gözetimindeki alimlerin fetvaları yoluyla Müslümanları patlama operasyonları karışmakla itham etmeye başvurmuştur. Nitekim Amerikan ajanı olan İçişleri Bakanı Rahman Malik gözetiminde bilfiil alimlere yönelik bir konferans düzenlenmiştir.

Hükümet, Amerikalı efendilerine olan şiddetli bağlılığından dolayı Afganistan'daki Müslüman kardeşlerimizi katleden Amerika ile utanç verici işbirliğini haklı çıkarmaya, Afganistan'daki Amerikalılara gıda ve asker tedarik etmeye ve bizim ciğer parelerimiz olan ümmetin kızlarını Amerikalılara teslim etmeye yönelik olarak Afiyet Sıddıki gibi alimlere fetvalar yayınlatmaya hırs göstermektedir.

Bu laik hükümet, ne İslam'ın emrine ihtimam vermekte ne de İslami ümmetin işleriyle ilgilenmektedir. Zira o, sadece alimlere Amerikalıların istek ve çıkarlarına uygun fetvalar yayınlatmanın ardından insanların ağzına gem vurmanın peşine düşmüştür.

Hizb-ut Tahrir; Müslümanların işlerini gözetmelerinin farziyeti hususunda Pakistan'daki alimlere açık bir mektup yöneltti ve bu mektuptan ülkenin çeşitli büyük şehirlerindeki insanlara on binlercesini dağıttı. Mektupta alimleri, hükümetin komploları hususunda uyardı ve hükümetin kendilerinin "intihar operasyonları" ile ilgili fetva yayınlamalarına yönelik çabalarının arkasındaki gerçek sebebin alimlerin Amerikan savaşına ortak olan hükümeti desteklediği şeklinde ümmete saptırıcı bir intiba vermek olduğunu açıkladı.

Bu operasyonların arkasında duranın Amerikan güvenlik güçleriyle onun Blackwater gibi şerir şirketleri olduğunu herkes bildiği gibi mescitlerde, pazarlarda ve sokaklardaki patlama operasyonlarının haram olduğunu çocuklar dahi bilmektedir.

Hizb-ut Tahrir / Pakistan Vilayeti, açık mektubunda hükümet ile olan gizli anlaşmaların akıbetleri noktasında alimleri şu sözlerle uyarmıştır: "Ey celil alimler: Şayet sizler, onların istediklerini yapar ve onlara itaat ederseniz -Allah korusun- onların cürümlerine ortak olmuş ve onlara yardım etmiş olursunuz. Yine fetvalarınızla Müslümanların kanları ve hurumatları üzerinden kafirlere yardım etmiş olursunuz. Hükümetin kendilerini aldatarak onun tuzak ağına düşenler ve kendilerinden talep ettiği fetvaları yayınlayan kimselere gelince; bu fetvalarından dönmeleri, Allah'a tövbe etmeleri ve hükümet ile onun şerir maksatlarını ifşa etmeleri gereklidir. Şüphesiz ki sizler, bu günahın vebalinin büyüklüğünü bilmektesiniz. O halde sizlere ilişkin şeri hüküm, bu tertemiz topraklardan Amerikan kafirinin çıkarılmasının, Zerdari nizamı ve Amerika'ya çağrıda bulunan hükümetinin kaldırıp atılmasının vacibiyetine dair fetvalar yayınlamanızdır." Mektupta, ümmetten Hilafet Devleti'nin ikamesi için çalışan davet taşıyıcısı muhlislere destek verilmesi de talep edilmiştir.

İmrân Yûsufzây
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmi Sözcü Yardımcısı
Pakistan Vilâyeti

Devamını oku...

Basın Açıklaması Mali ve İdari Yolsuzlukla Mücadele "Bir Siyasi Manipülasyondur"

 

     Küfrün başı Obama, Karzai'ye yeni hükümeti oluşturmaya başlar başlamaz mali ve idari yolsuzlukla mücadele etmesini emrettiği gibi tüm NATO üyesi devletler de Obama'nın bu konudaki talebini desteklemişlerdir. Tüm koalisyon üyeleri, Afganistan hükümetinin mali ve idari yolsuzluğa devam etmesi halinde ona her türlü yardımın yapılmasını reddedeceklerini belirttikleri gibi Karzai'den, insan haklarına aykırı, savaş suçluları, mali ve idari yolsuzluğa karışan elleri ciddiyetle takip etmesini de talep ettiler.

Bu konuda aşağıdaki hususların açıklanmasını isteriz:

Amerika ve NATO'nun bu konudaki süregelen komploları, iktidar gücünün büyümesine ve bulunduğu halden daha iyi bir hale getirilmesine katkıda bulunulmasını istememektedir. Bilakis Batı, bozuk idarenin devam etmesi ve İslami ümmetin muktedir olmaması için gerekli desteğin ve yardımın bozuk liderlere yapılmasını istemektedir. Nitekim Afganistan'daki idare öncekinden daha bozuk bir hale gelmiş olup (Kapitalist ideolojinin tek neticesi olan ) tüm mali ve idari yolsuzluklara sebep olanın proje sözleşmelerine Afgan hükümeti içerisindeki unsurlarla birlikte katılan Batılı idareler olduğu siyasi uyanıklığa sahip herkesçe açık olan bir vakıadır. Ayrıca Afganistan yöneticilerinin çoğu tüm mal varlıklarını Batılı bankalarda koruyan kapitalistler olup Amerika, mali ve idari yolsuzlukla mücadele adı altında onların tüm mal varlıklarını dondurmak istemektedir. Bunun yanı sıra herkes, terörizmle savaş adı altında bu kapitalistlerle baş etmenin imkansız olup Amerika'nın onlarla mali ve idari yolsuzlukla mücadele ve savaş suçlularının yargılanması adı altında mücadele etmekten başka çaresinin olmadığını da bilmektedir. Tüm bu suçlamalar, bu unsurların aşağılanmalarına ve Batının şartlarına mecburen bağlanmalarına zemin hazırlamaktadırlar.

Bu konudaki mevcut medya baskısının tamamı ise siyasi bir manipülasyondur. Gerçekte ise bu bir baskı olmayıp bilakis bu, mali ve idari yolsuzluğu işleyen hükümet içerisindeki önemli kişilerin Batı şartlarını kabul etmelerine dönük bir çalışmadır. Nitekim onlar, bu mücadelede yöneticilerden zayıf olanları ayrı tutarak Kabil belediye başkanı ile birlikte yardımcısına yaptıkları gibi mali ve idari yolsuzluk suçlamasıyla mahkemelere sevk etmektedirler. Ancak buna rağmen Batılılar ile birlikte yapmalarına dahası onları desteklemelerine rağmen yolsuzluğa karışmış olan idareler hakkında hiç bir soruşturma yapılmamıştır. Hatta Batılılar, onları her türlü suçlamalardan kurtararak ikamet etmeleri için Amerika ve Batılı devletlere çağırmaya hazırdırlar.

Yolsuzluğa karışan bu yöneticiler, haysiyetten ve izzeti nefisten vazgeçmişlerdir. Zira bu yöneticiler bitkin düşerek İslam'a, hükümlerine ve ukubat nizamlarına yönelik her türlü nefreti ve kini gizleyen o mücrim ve uluslararası teröristlere boyun bükmüşlerdir. Mali ve idari yardımlar, Afganistan da dahil İslami alemdeki Müslümanların hüsrana uğramalarının esasını oluşturmaktadır. Zira Batı yardımları, devletler ve yardım kuruluşlarınca dayatılan mücrim şartların kabulü noktasında İslami ümmetin ve yöneticilerin aşağılanmalarına yol açmaktadır.

Bu siyasi manipülasyonun arkasında duranın, genel fikirleri ve zihinleri kontrol etmek ve ajan otoriteyi güçlendirmek isteyen Amerika olduğunun herkes farkındadır. Ancak Afganistan üzerinde gerçek bir kontrolün sağlanması uzak bir olasılıktır. Zira Afganistan'ın büyük imparatorluklara mezar olduğuna tarih şahittir. Nitekim insanları demokrasi adıyla seçimlere sevk etmek için kullandığı çeşitli üsluplara rağmen Batı girişimleri ve komplolarının hiçbir işe yaramadığı herkes açısından ortaya çıkmıştır. Zira vatandaşlardan oy kullanma hakkına sahip olanların altıda birinden daha azı seçimlere katılmışlardır. Bunun yanı sıra Batı, özgürlüklerin mutlak korunması, insan hakları iddiaları hedeflerinin gerçekleşmesi, serbest pazar politikasının uygulanması, kadın haklarının uygulanması ve "Terörizme karşı savaş" adı altında Müslümanlara karşı savaşta ilerlenmesi gibi ilan ettiği diğer alanlarda da başarılı olamamıştır. Nihayetinde Batı, rezil ve mağlup olmaya mecbur kalacağını ve tuzağının boşa çıkacağını yakın gelecekte bilecektir.

Kafirleri razı etmek ve Batıyı korumak adına Müslümanları birbirinden ayırmak için aşağıların en aşağısına düşen bu yöneticileri Allah rezil etsin! Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem] bu yöneticiler hakkında ne kadar da doğru söylemiştir. Zira o şöyle buyurmuştur:

إِذَا لَمْ تَسْتَحْيِ فَاصْنَعْ مَا شِئْتَ "Haya etmiyorsan dilediğini yap."

Aynı şekilde hadis onlar hakkında şöyle haber vermektedir. Zira SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

انَّهُ سَتَكُونُ بَعْدِي أُمَرَاءُ مَنْ صَدَّقَهُمْ بِكَذِبِهِمْ وَأَعَانَهُمْ عَلَى ظُلْمِهِمْ فَلَيْسَ مِنِّي وَلَسْتُ مِنْهُ وَلَيْسَ بِوَارِدٍ عَلَيَّ الْحَوْضَ وَمَنْ لَمْ يُصَدِّقْهُمْ بِكَذِبِهِمْ وَلَمْ يُعِنْهُمْ عَلَى ظُلْمِهِمْ فَهُوَ مِنِّي وَأَنَا مِنْهُ وَهُوَ وَارِدٌ عَلَيَّ الْحَوْضَ "Benden sonra bir takım emirler olacaktır. Her kim onların yalanlarını tasdik eder ve yaptıkları zulümde onlara yardımcı olursa benden değildir. Ben de ondan değilim. O kimse benim havzamın başına gelemeyecektir. Her kim onların yalanlarını tasdik etmez ve yaptıkları zulümde onlara yardımcı olmazsa o kimse bendendir. Ben de ondanım. O kimse benim havzamın başına gelecektir."

Ey Müslümanlar! Kendinizi bu yöneticilerin zulmünden kurtarmak için sizleri tekrar geçmişteki izzetinize kavuşturacak olan ikinci Raşidi Hilafet Devleti'nin ikame etmek için çalışanlarla birlikte çalışınız. Zira sadık Müslümanlar buna ehildirler. Allahuteala şöyle buyurmuştur:

وَلِلَّهِ الْعِزَّةُ وَلِرَسُولِهِ وَلِلْمُؤْمِنِينَ وَلَكِنَّ الْمُنَافِقِينَ لا يَعْلَمُونَ "Oysa izzet Allah'ın, Resulünün ve müminlerindir. Ancak münafıklar bilmezler." [Münafikun 8]

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER