Pazar, 18 Cumade’l Ûlâ 1447 | 2025/11/09
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Soru - Cevap

Soru: 12.11.2011 akşamı İtalya başbakanı Silvio Berlusconi ve ondan üç gün öncede 09.11.201 akşamı George Papandreou ülkelerinde etkili olan finansal ekonomik ve borç krizinden dolayı istifa ettiler. Ve, bu iki ülkenin parlamentosunda tasarruf tedbirlerini geçirmelerinden sonra gerçekleşti ki bu tedbirler için iki ülke de IMF'nin gözetimi altına girdiler ve "Avrupa Kurtarma Planı'nın olarak adlandırılan planın bir parçası olan tedbirleri uygulamakla yükümlendirildiler. Son günlerde tepkiye neden olan bu iki ülkenin krizlerinin yanında onlara benzer iki senedir devam eden İrlanda, Portekiz ve İspanya'da da potansiyel krizler mevcuttur. Borç krizi Avrupa Birliği ve Euro bölgesinin en önemli ülkelerinden biri olan Fransa'yı da germeye başlamıştır. Buna ek olarak enteresandır ki Euro bölgesinde düşüşlere neden olabilecek krizler yaşanıyor.

Soru; Euro'nun geleceğinin yanı sıra, Avrupa Birliğini oluşturan 27 asıl üyenin ve AB'ye üye olmak için bekleyen 17 ülkeyi de kapsayan bölgede krizlerin etkisi ne ölçüdedir? Bu kriz bunun da ötesine giderek Avrupa Birliği'nin geleceğini etkiler mi?

Ayrıca bu krizin İngiltere'nin (ki o Avrupa Birliğinin üyesidir ancak Euro bölgesinin dışındadır) yanı sıra diğer büyük dünya devletleri, Amerika, Rusya ve Çin'in üzerinde bir etkisi var mıdır?

Cevap:

1) Yunanistan'ın 350 milyar Euro'ya (482 milyar dolar ) ulaşan borçlarını ödeyememe korkusu ile Yunan borç krizi Euro bölgesini etkilemiştir. Bu borçlar ülkenin GSYIH(gayri safi yurtiçi hasıla)'nin %160'ına ulaşmıştır, başka bir deyişle bütçe açığı %13,6'ya ulaşmıştır ki bu AB'nin verdiği sınır olan %3,5'i aşmıştır. Avrupa ve IMF müzakereleri Yunanistan'ın "Avrupa kurtarma planı" başlığı altındaki tedbirleri uygulamasını talep etmektedir. Ancak Papandreou bu tedbirleri uygulamaktan çekindi ve içlerinde ekonomi bakanının da olduğu 5 bakanın desteği ile tedbirlerin kabulü için referanduma gideceğini açıkladı. Ancak O, bu referandum fikrinden Avrupalılar tarafından Fransa'nın Cannes kentinde, eğer tedbirler uygulanmazsa daha fazla yardım fonu sağlanmayacağı uyarısı ile, vazgeçirildi. Ve 11.10.2011 de 8 milyar Euro'luk altıncı Yunan borç ödemesi onaylandı. 21.10.2011 de hükümet ülkenin felç haline girmesine neden olan genel grevlere ve Atina'daki şiddet olaylarına rağmen tasarruf tedbirlerini artırma kararı aldı.

2) Bilindiği gibi durgunluk ve deflasyon/para darlığı Avrupa'da 2008 yılı Kasım ayı başında Amerika'da uluslararası mali krizin patlaması ile resmen ilan edildi. Bundan sonra, mali ve ekonomik krizler üzerinde en ağır yükü temsil eden hisse senetlerini, şirketler ve bankaların birbiri ardına çökmesini durdurmak ve kurtarmak için devletler büyük miktarda para pompalaya başladılar. Euro krizi; başlıca uluslararası para birimleri özellikle Dolar karşısında değerinin düşmeye başlaması ile belirgin hale gelmiştir. En son kriz devletlerin gelir ve GSYİH inşa borçlarının daha az hazine bonosu gibi devletlerin borçlanmasından kaynaklanan borç krizinin patlaması da değildi. Yani devlet gelir ve harcamalarının GSMH içindeki payı nedenleri ile bir dizi tahvil için diğer devletler, bankalar ve uluslararası finans kurumları tarafından satın alınan borçlarını azaltmak için tahvil ve sigortaların değerine ek olarak faiz oranı üzerinden borç ödemeleri yapmaktır. Genel borç sonra artar, borçlarını ödemek için güven bağları sarsılan devletlerin onları ödemesi mümkün olmaz. Çünkü kimse satın almayı kabul etmez. Alacak azalır. Böylece kendi kendine yetersizlik belirgin hale gelir. Bundan dolayı devletin bütün ekonomisini etkileyen kriz patlak verdi. Hatta bu hükümetlerin siyasi istikrar ve konumunu etkiler. Bu Yunanistan'da Papandreou hükümetinin düşmesine yol açan durumda olduğu gibi... Son zamanlarda Berlusconi hükümetinin düşmesine yol açan İtalya'daki durumda böyledir.

3) Fransa ve Almanya, Euro bölgesi sorunlarını çözmek için çalışıyor. Onların arasında bu krizin nasıl yönetileceği ve onunla nasıl başa çıkılacağı ile ilgili temel konular arasında farklılıklar olduğunu görünmektedir. Özellikle ulusların egemenlik konusu ile ekonomik çatışmalar sürekli olmuştur. Çünkü Fransa ve Almanya kendilerini Avrupa Birliğinin liderleri olarak düşünmektedir. Bu birlik içinde bunların aralarında hangisinin ana söz sahibi olduğu noktasında perde arkasında bir rekabet vardır. Bir zamanlar Avrupa Konseyi Berlin dış ilişkiler ofisi şefi olan Ulrike Geurot  bu hususta şöyle dmistir: "Birbirinden tamamen farklı iki yönden gelişme varsa o zaman birbirleriyle çatışması olacağı kesin. Umuyoruz ki olumlu bir diyalog oluşabilir." (Reuters 20.05.2011)

Ve buna uygun olarak önerilen tedaviler açısından Fransa ve Almanya arasındaki fark ortaya çıkmıştır. Fransa, bu krizlerin tedavisi ve aşılması için Almanya'ya ekonomik bir yönetim yapısı, bunların takibi, çalışmaların seyri ve cezaların dayatılması çerçevesinde Ekonomik hükümetin kurulmasını sunmuştur. Avrupa Hükümetleri, bunun onların egemenliğini aşındırmak olacağını söyleyebilirler. Diğer devletlerin tahriş olmasinin  nedeni anlamına gelir. Herkes üzerine belirli bir ekonomik politika dikte edecek daha yüksek bir irade veya varlık olduğu izlenimini verir. Bu nedenle bu öneri  henüz gün ışığına çıkmamıştır. Almanyanin, Avrupa devletleri ile baş etmesi mümkün olmamıştır. Ticaret bütçelerinde dengesizliklere neden olan ihracatı teşvik için sabit ayarlamalar yaptı. Çünkü ekonomik büyüme konusunda bir anlaşmazlık vardır.

Özellikle Almanya Fransa'da dahil olmak üzere diğer devletler kar ederken beceriksizlik göstererek kayıt altına alınmayan milyarlarca Euro'luk zarar açtılar. Bu nedenle Fransa yerel talebi güçlendirmek,  Almanya ise ücretleri düşürerek diğer ülkelerden gelen talebi takip ederek ithalatı teşvik etmek için vergi azaltmayı talep etmiştir. İlişkilerde Avrupa istikrar ve destek fonu konusunda da farklar vardır. Alman parlamentosu Euro'da kalınması için çok istekli olduğundan, destekliyor  ve onun devamı için çalışıyor. Almanya 29.09.2011'de 211 Milyar Euro olan 17 bölge devletlerinin payını 123 Milyar Euro artmıştır. Avrupa devletleri kriz durumunda istikrara ulaşmak ve güçlenmek için bu çöküşe ve açıklara sınır koymak gerektiği noktasında mutabık kalmışlardır. Almanya tarafından yapılan öneri, bütçelerinde büyük açıklar çıkmasına izin veren devletlere uluslararası desteğin dondurulmasını içeriyor. Avrupa Komisyonu, bunun onların sorununu çözmek yerine sadece sorunu uzatmış olacağını düşünmektedir. Almanya aynı zamanda Avrupa Birliği düzeyinde devletlerin rolünü etkileyecek kararlar alınmasını istemektedir.  Birkaç yıl için bu devletlerin oy hakkı dondurulması öneriler arasındadır. Almanya da, diğer devletler de kendi anayasaları içinde açıkların sınırlandırılmasında takipçi olmak, büyük borçlara muzdarip Euro bölgesini terk etmek dışında herhangi bir seçim olursa devletlerin iflas ilanı için prosedürlere bırakmaya önerdi.

Ancak bu önerilen çözümler, sadece Birlik içinde kendilerini bağımsız devletler olarak, egemenliğini korumak için istekli ve Birlik ülkeleri arasında keskin farklılıklar nedeniyle, zor bir doğumdan sonra birliğin geldiği, Avrupa Birliğini düzenleyen Lizbon Antlaşması'nın değişiklik gerektiren kolektif çıkarlar için taviz  vermeye hazır değildir. Bu nedenle bu realiteye Alman önerilerini getirmek kolay değildir. Alman önerisi, Alman maliye bakanı Wolfgang Schaeuble tarafından ileri sürüldü: "o belirtilen borç krizini çözmek için Avrupa düzeyinde Euro Bölgesi devletleri, siyasi, uluslararası ve yerel yargıda Avrupa merkez bankası birligin menfaatlerine bir politika benimseyebilir bu politika bazi devletlerin zararina olsa bile" ve devamla "simdiye kadar ortak bir avrupa politikasi belirleyemedik." diye belirtti. (DBA 2011.12.11) Sözlerine devamla: Yunanistan konusuyla karşı karşıya olduğunu itiraf etti: "Sorunları dağ gibi." Bunun öncesinde, Almanya Başbakanı Angela Merkel'in Euro bölgesini gelecekle ilgili uyarıları vardı: "Almanya olarak iflas anlamına gelecek herhangi bir devletin iflasını istemiyorum." O 14.11.2011 tarihinde Leipzig'de Hıristiyan Demokrat Parti konferans önünde yine bu sözlerini tekrarladı: "Bu ikinci dünya savaşından sonra en zor zamanını yaşayan Avrupa... Ve eğer Euro iflas ederse Avrupa da iflas eder." Avrupa Euro'da başarısız olursa Euro'ya yönelik endişeler artar ve Euro Bölgesi uyum varlığını göstermekte başarısız olur.

Hep birlikte önerilen bir Trilyon Euro, 440 Milyara yükseltilen Euro fon bütçesi üzerine ve Avrupa İstikrar Fonu anlaşma verdiği desteğin yanında Almanya ve onun uyarıları çok sayıda sorunun tedavisi açısından endişelerini gösterir. Bunun yanı sıra, birleşik bir Avrupa larak ortak para birimi Euro'yu tutmak, bir bütün olarak Avrupa Birliği istikrarını korumak ve Euro bölgesinde ölçülü hareket etmektedir. Bu yüzden Almanya öngörülebilir bir gelecekte, Avrupa Birliği ve onun düşüşünü, başarısının sırrı olduğunu kabul ettiği Euro bölgesi ve Avrupa Birliği özgür olacağı da anlaşılabilir.

4) Başka bir açıdan bu kriz Amerika için bir fırsat sunmuştur. İkinci bir açı; Birliği ve para konusunda Avrupalıların güvenini sarsmaya çalışıyor. Özellikle rekabette uluslararası alanda Avrupa'nın etkisini azaltmayı amaçlıyor. Uluslararası siyaset açısından Euro para birimi, ekonomi ile onun çöküşüne ve başarısızlığına neden olacak çalışma yapıyor. Böylece kendi ahlaki değerleri doğrultusunda yürümesini sağlamaktır. Amerika, Euro Bölgesi için bir çözüm yolunda ilerlemek için önerilen Uluslararası Para Fonu (IMF) fonların artırmak için bu aybaşında toplanan G20 Zirvesinde reddetti. "O borçluların sorunlarını çözmek için yeterli fonlara sahiptir, ancak Avrupa için Fonu destekleyen destekler" ve G20 ülkeleri maliye bakanlarının toplanması öncesinde ABD devlet sekreteri Timothy Geithner devamla ve şöyle dedi: (El-Cezire 14.10.2011) "Amerika Birleşik Devletlerinin Avrupalılar üzerinde iki yıldan beri borçları, krizi sona erdirmek için sert tedbirler almaya devam etmeleri için baskısı devam etmektedir. İstekli olan ülkelerin yanında olduğumuzu bildirdik."

Ayrıca Standard ve Poors ve Moody ve Fitch kurumları İspanya ve Portekiz'in ratingini sınıflarını düşürdü. Devletlerin finans durumlarında güven ve istikrarsızlaştırıcı bir rol oynayan Amerikan şirketleri gibi ünlü kredi derecelendirme şirketi Moody 7/10/2011'de 21 kadar Avrupa'nın büyük bankaları da dahil olmak üzere çok sayıda şirketin derece kategorizesi düşürüldü. Buna İtalya ve Yunanistan'da dahildir. IMF, ticaret yapan Avrupa Bankalarının kayıpları, 100 milyar Euro olarak tahmin edilirken ek olarak, geçen yıldan bu yana Euro krizinin bir sonucu olarak yaklaşık 200 milyar Euro toplam kaybının olduğu tahmin ediyor. Dikkat edilirse kredi notunun düşürülmesinin yanında işten çıkarmalar, özel sektör borçları, bütçe açıkları artışı, finansal kriz ile paralel olarak işsizlik de artmış düzeydedir.

5) AB'nin önemli bir üyesi olan İngiltere'nin pozisyonu ise; o Atlantik Okyanusu'nun kenarında, afetlere karşı kendini korumak için çalışan Avrupa'nın durumunu ve sahip olduğu finansal krizin etkilerini köşesinde durarak izliyor. O kazanç ve ganimet kapmak isteyen olduğu gibi aynı şekilde Birliğin sorunlarının çözümünde yer almak istemiyor. O Euro bölgesine girmedi ve kabul için herhangi bir arzu göstererek ek para vermedi. Böylece Euro konusu onu pek çok ilgilendirmiyor. İngiltere'nin içinde Euro'ya katılmaya da Birlik içinde daha fazla entegre olmak için üzerinde baskı yok, aksine AB'den çıkmak için sesler yükselmekte. "Euro topluğunda bulunmak ahmaklık, kaybetmesi tarihi bir an olacak" ve o Euro bölgesine kıyasla: Dışişleri Bakanı William Lahey üzerine basarak; "yanan bina- herhangi bir yangın kaçış kapılarından kaçış" olduğunu kendisinin 1998 yılında Muhafazakar Partinin başkanı iken de ifade etiğini söyledi. Euro'nun Almanların bir teşviki olduğunu söyledi: "Almanlar varlığın bütünlüğü için Yunanistan gibi zayıf üye devletlere destek sağladığının belirtileri vardır!" (BBC 28.09.2011) Başbakan David Cameron şunları söyledi: "Euro krizi, sadece tek başına Avrupa ekonomisi için bir tehlike değil, dünya ekonomisinin bütünüyle temsil etmektedir." Avrupalı ​​politikacılar, ne ölçüde bunun farkında. (BBC 2.10.2011) İngiliz hor. Avrupa Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso: "Bu, ilerleme sağlamak isteyen devletlerin yolunda durmak için çalışmak Euro'ya katılarak destek...) (Al-Cezire 10.11.2011) Britanya tüm bunlara rağmen kararlar almak için Avrupa'yı yanına çekmek için çalışır. Böylece dünya düzeyinde siyasi kazanımlar yanı sıra ekonomik kazanımlar elde etmek için çalışıyor. Çünkü ayakta kaldığı sürece, kendi çıkarları doğrultusunda AB'den çıkmak niyetinde değildir. Çok uzun yıllar girmek için beklediğinden dolayı şu an çıkmanın zararlı olacağı kanısındadır. Bunun üzerine Başbakan Cameron şunları söyledi: "Avrupa Birliği dışında kendimizi görmüş olsaydık, İngiltere'nin Avrupa Birliğinden çıkmadan Ulusal çıkarları olmaz. Öyle olsa Norveç'in durumuna benzer olacaktır." (Eitar Taş Rusya 14.11.2011) Ve o zaman o İngiliz Egemenliğinden vazgeçerek reddetti. Aynı zamanda yer alabilecek olması Brüksel'de tanzim edilmekte." Devamla şöyle seslendi: "Brüksel'deki Avrupa Komisyonu güçlerin büyük bir kısmını ulusal hükümetler üzerinde tesisi etti." Böylece İngiltere, Avrupa Birliği ve aynı zamanda Euro bölgesine girmek istemiyor ve de çıkmak istemiyor!

6) Çin ve Rusya ile ilgili olarak; Euro'nun kalması onların menfaatinedir. Çünkü Euro, Amerika ve doların dünya ekonomisi üzerindeki diktatör pozisyonu karşısında durmaktadır. Ancak ikisi de kendi menfaatleri açısından problemi çözmek için fazla uğraşmıyorlar. Çünkü Euro ve AB'nin pozisyonu onların ekonomik hareketlerini sınırlamaktadır. Bundan dolayı Çin Euro bölgesinin en fazla etkilenen 5 ülkesinin yani İtalya, Yunanistan, Portekiz, İspanya ve İrlanda'dan Avrupalıları memnun etmek için küçük bir miktar hazine bonosu satın almıştır. Bilakis Çin başkanı Jintao G20 toplantısında Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy ile görüşmesinde; "Avrupa bu krizi kendisi çözmelidir" demiştir. (Reuters 06.11.2011) Çin 3,2 trilyon dolar rezervine sahip iken Amerika'dan 1,14 trilyon dolarlık hazine bonosu alarak Amerika ekonomisine yardım etmişti. Buna karşılık olarak da Amerika Çin'in ticaret alanını gevşetmişti. Ancak bu durum Çin ile Avrupa arasında yoktur.

7) Bunun ışığında Avrupa Birliği, Kapitalist ekonomik sistemin bir sonucu olarak ekonomik ve finansal krizlerin stresi altına girmiştir. Aynı zamanda krizlerin devam etmesi nedeniyle de yıkılma ve dağılma tehlikesi altındadır. Bu krizler sadece bir bölgeyi değil tüm dünya ülkelerini etkilemektedir. Çünkü tüm dünya Kapitalist ekonomik sistemin ağı haline gelmiştir ki bu sistem insanlara krizlerin yükü altında acılar çektirmektedir. Bu sistemi kendi içerisinde onarmak mümkün değildir. Çünkü onun temeli bozuktur ve çürümüştür. Bu yüzden dışarıdan bir çözüm gerekmektedir. İnsan fıtratına uyacak doğru bir sistem aranmalıdır.

Dünya, kendi kökü ve dallarıyla sağlam ve güvenilir bir sisteme ihtiyaç duymaktadır. Ve bu yarattığına en iyi neyin uygun olduğunu bilen her şeyin yaratıcısının koyduğu sistemden başkası olamaz. Bu sistem insanlara huzurlu bir ekonomik hayat sağlayacaktır ve insanları endişe ve ıstıraba uğratan şimdiki sistemin yerini alacaktır.

فَمَنِ اتَّبَعَ هُدَايَ فَلَا يَضِلُّ وَلَا يَشْقَى(123) وَمَنْ أَعْرَضَ عَن ذِكْرِي فَإِنَّ لَهُ مَعِيشَةً ضَنكًا وَنَحْشُرُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ أَعْمَى

"Eğer tarafımdan size bir yol gösterici (kitap) gelir de, kim benim yol göstericime uyarsa artık o, ne (dünyada) sapar ne de (ahirette) sıkıntı çeker.

Kim de benim zikrimden/kitabımdan yüz çevirirse, onun da dar bir geçimliği olur ve onu kıyamet günü kör olarak haşrederiz." (Taha 123,124)

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Amerika'ya Bağlılığından Ötürü Devrimi Kullanıp Boşa Çıkarmak İçin Askeri Konsey İnsanların İşlerini Gözetlemede Bocalanıyor

Durumlarının kötüye doğru gitmesinden dolayı insanların alevlenen kızgınlığı artarken, devrimin önüne geçilerek kullanıldığını ve tünelin sonunda gördükleri ışığın söndüğünü görünce, önceden çıktıkları gibi bu sefer de aynı sebepten dolayı gösteri için yine sokaklara çıktılar. Bu sebep ise aynı kanunları uygulamaya devam eden rejimi devirmektir. Hatta öncekinden daha katı olacak şekilde eski rejimin ayaklarını yerleştirmek için bir takım belgeler ve kanunlar getirildi. İnsanlar Tahrir meydanında devrimlerinin korucusu olduğunu iddia eden askeri konsey tarafından desteklenen polisçe şiddetin kullanılmasına şok oldu. Çok sayıda düşen şehitlerin ve yaralıların kanları bu iddianın yalan olduğunu gösterdi. Halbuki askeri konsey hak ve adalet ile insanların yardımına koşması gerekiyordu. Bu ise ancak Allah'ın şeriatını üzerinde uygulamaktır.

Son zamanlarda Amerika William Taylor'u ‘Mısır, Tunus ve Libya'daki devrimleri takip etmek, yönetmek ve önüne geçip kullanmak için bir elçi olarak' atadı. Bu göreve de parlak bir isim seçti o da ‘Ortadoğu bölgesinde olan demokrat değişimler için özel organizatördür. Zira bu şahıs askeri konsey ile sürekli irtibat halinde ve Müslüman Mısır halkı hakkında Amerika'nın belirlediği siyaseti onlara egemen kılmak için organize etmektedir. Zira akıtan kanlar onun yapacağı görevin ilk sonuçlarıdır. Ta ki bir çok insanları ve partileri aldatan milletvekilleri ve başkanlık seçimleri bitene kadar. Nitekim Amerika; bu seçimlerin güzergahını eski rejimin rahiminden daha aktiv ve daha katı bir rejim çıkartmak üzere çizmiştir. İnsanların hayırlı olduğunu zannedeceği bu yeni rejim insanları aldatmak için yeni bir maske takacak, bu ise yeni laik ve demokrat bir rejim ile yapılacak, insanların çıkardığı yasaları uygulayacak ve insanların Rabbi olan Allah'ın şeriatını uygulamaktan uzaklaştıracaktır. Bilindiği gibi devrimin cereyan ettiği sıralarda ve sonrasında ABD Genelkurmay Başkanı Mike Mullen onlarca defa ziyaretler gerçekleştiriyordu ve Mısır'daki rejime yol haritası çiziyordu, devrimi yönlendirmek ve önüne geçip kullanmak için bu amaçla Amerika yuvarlak masa kurdu.

Hizb-ut Tahrir Mısır Vilayeti olarak haksız yere insanların birbirini öldürdüğü bu şiddeti kınar ve bu işten iktidarda olan askeri konseyi ve arkasında Amerika'yı sorumlu tutar, bu askeri konseyin kendini Amerika'dan azad etmesini, hatta Amerika elçiliğinde bulunan zümresiyle birlikte şu özel organizatörü kovmasını talep eder. Zira ‘İsrail' elçiliğinin başına gelenler onlara uzak değildir.

Mısır'ın kurtuluş ulusal hükümetine ihtiyacı var sözüne gelince; eski anayasa ve kanunlara dayanıp aynı kaynaktan geldiği sürece bu sadece İsam Şeref'in hükümetinin ürünü ve akıtılan temiz kanları hafife almasıdır. Şüphesiz gerçek kurtuluş rejimleri ve kanunları köklü bir değişim ile olacaktır. Böylece onların yerine Hilafet devletinin tatbik edeceği Allah'ın şeriatı geçecek ve ordu ise nusretini/yardımını ve korumasını sağlayarak ilan edecektir.

Mısır'ın yönetim, iktisadi, ticaret, eğitim, sağlık, sanayi, tarımsal, dış siyaset ve ordu ile ilgili bütün problemleri hatta insanların işlerini gözetlemek ile alakalı her şeyi Hizb-ut Tahrir'in bu amaçla hazırlamış olduğu kapsamlı İslami anayasanın uygulanmasıyla hemen derhal çözülebilir. Zira bu anayasa derhal uygulamaya hazırdır. Bunun olabilmesi için sadece askeri konseyin nusretini/yardımını Hizb-ut Tahrir'e vermesi yeterlidir. Böylece onlar Amerika'ya olan bağlılığını tamamen koparıp kendilerini azad ederek Raşidi İslami Hilafeti ilan ettikten sonra yeni Ensarlar olacaktır. Zira buna Mısır halkı ve bütün İslam ümmeti çok sevinecektir. Muhakkak ki Allah [Subhânehu ve Te'alâ] bizimle beraber, bize yardım edecek ve O her şeye kadirdir.

Devamını oku...

İşte Böylece Amerika Yeni Alternatif Oluşuncaya Kadar Arap Birliği Aracılığıyla Fazlaca Cinayet İşlemesi İçin Suriye Rejimine Yeni Bir Süre Vermeyi Kararlaştırıyor

  • Kategori Hizb
  •   |  

Arap Birliği bugün (2/11/2011) Çarşamba akşamı, Suriye hakkında verdiği önerilere ilişkin yeni bir karar yayınladı. Birlik bu karara göre Suriye rejimine iki haftalık daha yeni bir süre tanımış oluyor ki bu rejim ne Allah'tan, ne Resülünden ve ne müminlerden, hatta bütün aklı selim insanların kabul ettiği insani duygulardan hiç bir utanç duymadan daha fazla katillik ve cinayet işlesin, insanlar ve taşlar üzerine bombalar yağdırsın! Bu karar çıkmadan önce Amerika onu övdü, çünkü o bundan haberdardı! Nitekim Beyaz Saray sözcüsü Jay Carney 1/11/2011'de bir demeç vererek Arap Birliğinin Suriye rejimine ilişkin yaptığı öneri hakkında kendisine yöneltilen soruya şu cevabı verdi: ‘Bu tür şiddet olaylarını durdurma hususunda Esad rejimini ikna etmek için uluslararası toplumun sarf ettiği çabaları hoş karşılıyoruz.'

Arap Birliği bu kararı kapalı ifadelerle aldı. Hangi kaynaktan gelirse gelsin o, güya şiddet olaylarını  durdurmak istiyormuş! Sanki silahsız insanların önceden top, tüfek, tank ve uçakları varmış gibi konuşuyor! Devamla: ‘Şehirler her türlü silah manzarasından tamamen boşaltılmalıdır.‘ Şehirlerin ordudan boşaltılması gerekir ifadesini kullanmadı, zira; ordunun asıl görevi ülkeyi ve halkı korumaktır. Yine bu Birlik; şehirlerin rejimin (elebaşı), avaneleri ve casuslarından boşaltılması gerekir ifadesini de kullanmadı, çünkü silahlandırma hususunda birden fazla tarafın bulunduğunun imajını vermek için kamuoyunu yanıltmak istemektedir. Bütün bunların en tehlikelisi Birliğin; binlerce sivili katleden ve on binlercesini yaralayan bir rejimle diyalog kurmak istemesi!

Bu iki haftalık süresinden önce de yine Birlik; 16/10/2011'de aldığı karara göre yine böyle bir süre tanımıştı. Ondan önce de Suriye rejimini güçlendirip desteklemek için Arap Birliğinin Genel  sekreteri Nabil Al-arabi 10/09/2011'de Suriye'ye bir ziyaret gerçekleştirmişti! İşte bütün bunlar; Arap Birliğinin ileri sürdüğü öneriler bahanesiyle Suriye rejiminin işlemekte olduğu katliamların artmasından başka bir şey asla getirmeyecektir.

Arap Birliğinin şuan ki kararı daha doğmadan başarısızlığa mahkumdur. Zira o kapalı ifadeler içeriyor ve Suriye rejiminin işlediği cinayetlerin katmerleşmesini sağlamak üzere Birliğin verdiği süre dışında kararın uygulanması imkansızdır. Zira bu cinayetlerin vebalini; hem bu rejim, hem onun yardakçıları ve hem de akmakta olan temiz  kanları görmeyen Arap Birliğinin yetkilileri taşımaktadır. Bunlar yardım isteyen  kadınların, çocukların ve yaşlıların feryatlarını işitmiyorlar, hatta tağut ve zalimin yüzüne karşı hak sözü bile söylemiyorlar. ﴿صُمٌّ بُكْمٌ عُمْيٌ فَهُمْ لاَ يَعْقِلُونَ﴾ (Çünlü onlar sağırlar, dilsizler ve körlerdir. Bu sebeple düşünmezler). Bakara 171


Ey Suriye'deki ehlimiz, ey Müslümanlar!

Suriye'deki durumun gerçeği şu ki, rejimi devralan oğul ve devreden baba zamanından beri bu rejimi koruyan Amerika'dır. Zira bu rejim kırk sene boyunca yahudi devletinin emniyetini koruyabilmiş, Amerika'nın Irak, Lübnan ve diğer beldelerdeki çıkarlarını muhafaza edebilmiş ve kendisinin (İsrail)'e karşı önleyici ve direnişçi ülkesi olduğu kandırmasıyla insanları aldatabilmiştir. Halbuki o bundan ber'idir. Onun yaptığı sadece boş gürültüden başka bir şey değildir. Zira yahudilerin uçakları Suriye rejiminin saraylarının üstünde uçarken ve ülkesinde hassas mevkileri bombalarken, hiçbir şekilde engellemiyor ve direnişçi ülkesi olduğundan asla bahsetmiyordu, ancak korkaklık ve ihanet yapıyordu. O insanlara karşı aslan kesilirken savaşlarda devekuşu olurdu.

Amerika bu adamın hükmen devrildiğini zaten anlamıştı. Fakat o, insanların devrimlerinin getireceği sonuçtan, bu devrimlerin camilerden hareket etmesinden ve sömürgeci kafirlerin kalplerini titreten tekbirlerden endişeleniyor! Yani o, bu devrimin Allah ve Resulu için samimi ve ihlaslı bir yönetim sonuçlandırmasından endişeleniyor! Onun için bu rejime üst üste süre tanıyor, ta ki kendi uşağı olan Beşşar'ın yüzünden daha temiz yüzlü ve yine ona tabi olan bir alternatif bulana kadar. İşte bu yüzden Amerika Arap Birliği aracılığıyla bu kararı aldı. Zira Birliğin sekreterlerinin, merkezi Kahire'de bulunan Birliğe geçiş ‘izni' hep Amerika'nın ‘izni' ile olmuştur!

Ey Suriye'deki ehlimiz, ey Müslümanlar!

Şüphesiz Hizb-ut Tahrir size doğrusunu söyler. Zira lider, halkını aldatıp ona asla yalan söylemez. İşte bu yüzden Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'nın düşmanlarına dayanıp güvenmeyin, ister bu düşmanlar halkınızdan olmayıp Amerika ve Avrupa gibi sömürgeci kafirlerden olsun, isterse size karşı Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'nın düşmanlarına muhabbet besleyen halkınızdan olsun. Zira hısım akrabanın zulmü daha şiddetlidir. İster yakın olsun ve isterse uzak olsun, zalime güvenip dayanmak dünyada rezil rüsvay olmanın yoludur, ahiretteki azap ise daha şiddetlidir. Allah [Subhânehu ve Te'alâ] şöyle buyurmuştur: ﴿وَلاَ تَرْكَنُواْ إِلَى الَّذِينَ ظَلَمُواْ فَتَمَسَّكُمُ النَّارُ وَمَا لَكُم مِّن دُونِ اللّهِ مِنْ أَوْلِيَاء ثُمَّ لاَ تُنصَرُونَ﴾ (Zulmedenlere meyletmeyin; yoksa size ateş dokunur (cehennemde yanarsınız). Oysa sizin Allah'tan başka dostlarınız yoktur. Sonra (O'ndan da) yardım göremezsiniz!) Hud 113

Değişimin Batı olmadan olamayacağı Batı'nın ve onun yardakçılarının çıkardıkları yaygaradır ve sizi asla aldatmasın, bu Batı'nın ürettiği bir aldatmacadır. Bu aldatmacanın hak hususunda hiçbir faydası olmayacaktır. Çünkü siz, Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'ya ihlaslı olup silahsız intifadanızla ve samimi askerlerinizin yardımıyla bu tağutu kökünden sökmeye, Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'nın şeriatını ve Raşidi Hilafeti ikame etmeye muktedirsiniz. Zira siz Dar-ul İslam'ın kalbi ve merkezisiniz. Tıpkı Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in buyurduğu gibi: ‘Şüphesiz Şam, Dar-ul İslam'ın kalbidir'. Dar-ul İslam'ın ne güzel merkezidir. Siz de hak üzere sebat edin ve sabredin, çünkü zafer kısa süre sabrettikten sonra gelir. Hayrı temenni edip müjdelenin. Zira siz devriminizde bu tağuta karşı çok önemli bir mesafe kat ettiniz ve Allah [Subhânehu ve Te'alâ] ile beraber olunuz ki Allah [Subhânehu ve Te'alâ] da size yardım etsin. Allah [Subhânehu ve Te'alâ] şöyle buyurmuştur: ﴿يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِن تَنصُرُوا اللَّهَ يَنصُرْكُمْ وَيُثَبِّتْ أَقْدَامَكُمْ﴾ (Ey iman edenler! Eğer siz Allah'a (Allah'ın dinine) yardım ederseniz O da size yardım eder ve ayaklarınızı sabit kılar.) Muhammed 7

Devamını oku...

Tağut Beşşar'a Karşı Nusret Talebi Cuması

Hizb-ut Tahrir / Ürdün Vilâyeti  25/11/2011 tarihinde Cuma namazında Ürdün'deki Müslümanları tağut Beşşar'a karşı kunut duasını yapmaya davet ediyor. Ayrıca cami imamları ve hatiplerini de önümüzdeki  bu Cumayı ‘Tağut Beşşar'a karşı nusret (yardım) talebi' Cuması yapmaya davet ediyor. Çünkü bu tağutun işlediği cürüm ve cinayetler çok korkunç bir boyuta vardı. Zira o ve askerleri; Müslümanların yöneticilerinin de katılması ve susmasıyla kanları, malları ve ırzların hürmetini çiğnediler, Suriye'deki Müslümanların çocukları, kadınları ve kızlarını fec'i şekilde öldürüyorlar.

Kesin olarak şunu biliriz ki; Suriye'deki Müslümanların bizden duadan fazlasına ihtiyacı vardır. Onlara dua etmek bütün Müslümanların onlara yardım etmelerinin ve uğradıkları zulmü kaldırmalarının farziyetini düşürmez. Ayrıca onları korumak Müslüman ordularından başkasıyla olmaz. Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'nın şu sözüne uyaraktan: ﴿وَإِنِ اسْتَنْصَرُوكُمْ فِي الدِّينِ فَعَلَيْكُمُ النَّصْرُ﴾ Eğer onlar din hususunda sizden yardım isterlerse onlara yardım etmek üzerinize borçtur. Enfal 72

Yüce Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'ya yalvarıyoruz; tağut Beşşar'ın ve onun ordusunun helakını hızlandırsın, Suriye'deki kardeşlerimize yardım etsin, onlara destek versin, namuslarını ve kanlarını korusun ve İslami Hilafet Devleti'ni hepimize nasip etsin. Amin, Amin, Amin.

Devamını oku...

Dersim İçin Özür Dileyen Başbakan, Acaba Şeyh Said, Atıf Hoca ve Katledilen Diğer Müslümanlar, Cezalandırılan Diğer Şehirler İçin de Özür Dileyecek Mi?

  • Kategori Türkiye
  •   |  

22 Kasım Çarşamba günü Partisinin Genişletilmiş İl Başkanları toplantısında konuşan ve 1930'lı yılların sonunda Dersim'de meydana gelen katliamlardan bahseden Başbakan Erdoğan, yanında getirdiği belgeleri okuyarak yıllardır varlığı bilinen, ancak bir türlü kabul edilemeyen Dersim katliamını belgelemiş ve Laik-Kemalist Cumhuriyetçilerin kendileri için tehlike gördükleri Dersimliler'i katlettiklerini kabul etmiştir. Erdoğan'ın okuduğu ve Başbakanlık arşivlerinde bulunan belgelere göre; havadan ve karadan yapılan bombalamanın ardından dağlara kaçarak hayatta kalanlar tek tek yakalanarak katledilmişlerdir. Hunharca yapılan bu katliamların neticesinde Murat Nehri kıpkırmızı akmış ve resmî rakamlara göre; toplamda 13.806 kişi hayatını kaybetmiştir. Daha sonra Sason'da yapılan operasyonlarda ise 384 kişi katledilmiştir.

Dönemin tüm yetkililerinin izni dâhilinde yapılan bu katliamları kabullenen Başbakan Erdoğan, daha önce hiçbir Türkiye Cumhuriyeti Başbakanının yapamadığı bir şeyi yapmış ve Dersim'de yaşanan olaylardan ötürü, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı olarak yani Devlet adına Dersimlilerden özür dilemiştir. Başbakan Erdoğan'ın yaptığı bu uygulamalar, adeta Cumhuriyet tarihi boyunca oluşturulmuş olan tabuları bir bir yıkmak gibi olduğundan, halk tarafından beğenilmektedir. Ancak her nedense yapılan tüm uygulamalarda bir çifte standart söz konusu olmakta, maalesef bu husus da gözlerden kaçmaktadır.

Başbakan Erdoğan'ın dilediği bu özür, iç siyasette CHP liderini köşeye sıkıştırmak ve aynı zamanda bir Dersimli olan Kılıçdaroğlu'nu çıkmaza sokmak istemesindendir. Çünkü Erdoğan bu meselenin, CHP içerisinde zaten oturmamış olan kadroları iyice ayrıştıracağını bilmekte ve bunun için siyasî bir hamle yapmaktadır. Ancak mademki Erdoğan, Laik-Kemalist Cumhuriyetçilerin yaptığı zulümlerden dolayı özür dilemeyi bir onur saymakta, o zaman şu hususlardan ötürü de özür dilemesi gerekmez mi?

1-   Şeyh Said (Rahmetullahi Aleyh) ve onunla birlikte hareket ettiği için asılarak katledilen Müslümanlar,

2-   Sırf şapka takmadıkları için İskilipli Atîf Hoca gibi inançlarına bağlı kaldıkları ve çağdaşlık adına kendilerine dayatılan Batı hadaratını kabul etmedikleri gerekçesiyle idam edilen ve mahkeme zabıtlarına "sanığın idam edilmesine yargılamanın ise devam etmesine" yazılan Müslüman âlimler,

3-   Şer'an küfür olan Cumhuriyeti ve uygulamaları haram olan Atatürk İlke ve İnkılâplarını, dinlerine aykırı gördükleri için kabul etmeyen ve darağaçlarını mesken tutan "Ulu Canlar",

4-   Tahrir-i Sukûn Kanunlarıyla ve İstiklal Mahkemeleri'nde idama mahkûm edilen Mü'minler,

5-   Dersim gibi "Hükümet-i Cumhuriye İçin Çıban" sayılan bütün bölgelerde öldürülenler insanlar,

6-   1960'lı, 70'li, 80'li, 90'lı yıllar... Kısaca Cumhuriyet tarihinin tüm cürümleri ve katliamları...

Ayrıca bu özürlerin gerçek ve samimi olduğunun anlaşılması için de, Dersimliler'den özür dilediği gibi bu katliamların başkumandanı olan Mustafa Kemal'in resminin altında, O'nun kurmuş olduğu Cumhuriyet'in yılmaz bir bekçisi görünümünde ve başka hiçbir siyasî hesabı olmadan yapmalıdır. Hükmen de olsa, ölü de olsa, diri de olsa tüm bu cürümlerin ve katliamların failleri mahkûm edilmeli, suçlu oldukları tüm dünyaya ilan edilmelidir. İşte o zaman dilenen özür, kuru bir sözden ileri geçip samimiyetle yapılmış bir özür sayılacaktır.

قُل لاَّ تَعْتَذِرُواْ لَن نُّؤْمِنَ لَكُمْ قَدْ نَبَّأَنَا اللّهُ مِنْ أَخْبَارِكُمْ وَسَيَرَى اللّهُ عَمَلَكُمْ وَرَسُولُهُ ثُمَّ تُرَدُّونَ إِلَى عَالِمِ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ فَيُنَبِّئُكُم بِمَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ

"De ki: Boşuna özür dilemeyin! Size asla inanmayız. Çünkü Allah bize sizin (hallerinizden/hakikatlerinizden) haber vermiştir. Allah ve Rasulü (bundan sonraki) amellerinizi de muhakkak görecektir. Sonra bilinmeyeni ve bilineni bilen Allah'a döndürüleceksiniz de o size yapmakta olduklarınızı haber verecektir." [et-Tevbe 94]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hükümet, Suriye'ye Yönelik Somut Adım Atmak İçin Daha Ne Bekliyor

Suriye'de yaklaşık sekiz aydır her gün onlarca Müslüman, Beşşar Esed'in güvenlik güçleri ve çeteleri tarafından vahşice ve pervasızca katlediliyor. Bu vahşi zulümleri durdurmak için tüm dünya gibi Türkiye'de, somut bir adım atmak yerine, cılız tepkiler vererek bu katliamları seyrediyor. Arap Birliği, aldığı göstermelik kararlarla Esed yönetimine zaman kazandırırken, Avrupa ülkeleri ve Amerika, bildik eleştirilerini sıralamakla yetiniyor.  Amerikanın yeni dünya düzeninde bölgesel güç olma yönünde ilerleyen Türkiye, Suriye rejiminin bu vahşetine gerçek tepkiler vermekten kaçınarak, Suriye topraklarından geçen hacılarını dahi koruyamayıp, elçiliklerini savunmaktan aciz kalıyor.

Hatırlanacağı üzere Suriye'deki olaylar ilk başladığında, AKP Hükümeti Suriye yönetimine pek çok kez temsilciler göndermiş, reform önerisinde bulunmuş ve meselenin en kısa zamanda çözülmesini umarak, zalim Esed'in zarar görmemesini istemişti. Hükümetin önde gelen isimleri, Beşşar Esed'i "kardeşim, dostum" gibi sıcak sıfatlarla anmış, Suriye'nin demokratikleşmesi yönünde ümitli olduklarını ifade etmişlerdi. Fakat aradan geçen aylar boyunca Esed, barışçıl gösterileri serbest bırakarak katliamlarını durdurmak bir yana, saldırılarını daha da şiddetlendirmiş, şehirlerin üzerine bombalar yağdırmış, onbinlerce kişiyi tutuklatmış ve bu vahşetin de, kadın, çocuk, yaşlı demeden ağzını açan, sokağa çıkan, hatta evinde oturan herkesi hedef almıştır.

Olayların büyümesi üzerine Başbakan Erdoğan, bu sefer uslubunu sertleştirmiş, kan akıtarak iktidarın sürdürülemeyeceğini ve Esed'in artık devrini tamamladığını ifade etmiştir. Ancak kendi tarafından hiçbir somut adım atma işareti de vermemiştir. Benzer açıklamaları Cumhurbaşkanı Gül de yapmış, Esed'in gideceğini, ancak dost ve kardeş gördüğü katil Esed'in ölmesini arzu etmediğini ifade etmiştir.

Suriye ile alakalı gelişen bu süreç, Türkiye'nin de dâhil olduğu uluslararası bir konsensüse işaret ediyor ki, o da şudur: Amerika, Suriye rejimine zaman kazandırmak istiyor ve Esed'in hemen gitmesini istemiyor. Zira sanılanın aksine Suriye rejimi, on yıllardır Amerika'nın karşısında değil, güdümündedir. Amerika, Suriye rejimine zaman kazandırarak bir yandan ürettiği sahte bir muhalefet hareketine (Suriye Ulusal Konseyi) dayalı alternatif çözümler ararken, diğer taraftan da, Suriye rejiminin devlet içinde ve halk arasında keskin bir tasfiye operasyonu yürütmesine imkân tanıyarak, bilhassa İslam tehlikesinin önüne geçmeye çalışıyor. İşte Beşşar Esed'in, Sunday Times Gazetesi'ne verdiği demeçte bu hususa işaret etmektedir.

Hiç kuşkusuz ki, Esed zaliminin sonu gelmiştir. Öyle yada böyle, bugün yada yarın Esed'de diğer zalim Arap liderler gibi devrilip gidecektir. Böylece Suriye halkı layık olduğu İslâmî yönetime yani Hilâfet'e, Allah'ın izniyle kavuşacaktır. Zira Suriye'de, zalimlere karşı hakkı haykıran, masum bedenlerini kurşunlara siper eden ve cesaretle direnişlerine devam eden Müslümanlar bulunmaktadır. Bu hayırlı kardeşlerimiz, gönüllerimizde ve dualarımızdadır. Ancak AKP Hükümeti ve diğer Müslüman ülkelerin yöneticileri, eğer Suriye'de yaşanan zülme ortak olmak istemiyor ve ahiret günü böyle büyük bir vebali boyunlarında taşımak istemiyorlarsa, Amerika yada Avrupa'dan gelecek bir talimatla değil, sadece Müslüman kardeşleri katledildiği için Suriye'ye müdahale etmelidirler. Batılılar gibi sömürmek için değil, mazlum kardeşlerine yardım etmek için bunu yapmak zorundadırlar.

Devamını oku...

Hizb-ut Tahrir / Türkiye Vilâyeti, Bursa'daki Şebâbından Üstaz Râşid Şenkan'ın Vefatını İlan Eder

  • Kategori Türkiye
  •   |  

Sadık ve muhlis bir imam olarak yıllar boyunca insanları İslâmî bakışlarıyla aydınlatan Üstad Râşid Şenkan, bir süredir çektiği ağır hastalık sonucu vefat etmiştir.

إِنَّا لِلَّهِ وإِنَّآ إِلَيْهِ راجِعُونَ

"Şüphesiz biz Allah'a aidiz ve elbette O'na döneceğiz." [el-Bakara 156]

Üstaz Raşid (Rahimehullah) yeryüzünde Allah'ın hükmünü ikame etmek amacıyla Nübüvvet Minhacı Üzere Hilafeti kurmak için çalışan ihlaslı dava adamlarından biriydi. Allah kendisini hayırla mükafatlandırsın, Hesap Günü amel sayfalarını nurlandırsın.

Allah Subhânehu'dan üstazı rahmetiyle kuşatmasını, ailesine sabr-ı cemil ihsan etmesini niyaz ediyor, yakınlarına ve sevenlerine başsağlığı diliyor, hepimizi Allah'a verdiği ahdi yerine getirip son nefesine kadar bu uğurda çalışanlardan kılması için yakarıyoruz.

مِنَ إلْمُؤْمِنِينَ رِجَالٌ صَدَقُوا مَا عَاهَدُوا اللهَ عَلَيْهِ فَمِنْهُم مَّنْ قضَى نَحْبَه وَمِنْهُم مَّن يَنتَظِرُ وَمَا بَدَّلُوا تَبْدِيلا

"Müminlerden, Allah'a verdiği ahdi yerine getiren nice adamlar vardır. Kimi, bu uğurda canını vermiş, kimi de beklemektedir. ahitlerini hiç değiştirmemişlerdir." [el-Ahzab 23]

Devamını oku...

Amerika; Devrildi Devrilecek Olan Eski Ajanı Yerine Yeni Bir Ajan Tertip Etmek İçin Süreci Hızlandırıyor. Öyleyse Ey Müslümanlar Her İki Ajanı Silip Süpürün, Memleketi ve İnsanları İhya Eden İslam Hükmünü İkame Edin.

  • Kategori Suriye
  •   |  

16/11/2011 Çarşamba akşamı Rabat'ta Arap dışişleri bakanları düzeyinde acil bir toplantı düzenlendi. Bundan bir kaç saat öncede Arap-Türk forumu düzenlendi. Her iki toplantıda en belirgin husus ise Suriye meselesi idi. Rabat toplantısından önce de 12/11/2011'de Kahire'de Arap dışişleri bakanları düzeyinde başka bir toplantı düzenlenmişti...

Yukarıda adı geçen Kahire toplantısı uyarınca; Suriye rejimine tanınan iki haftalık süreyi ve 2/11/2011'de alınan Arap önerisini uygulamayan Suriye rejiminin Arap Birliğinin toplantılarına katılımı askıya alındığı gibi Rabat toplantısı da bu konuyu takip ederek Suriye'de olup bitenleri yakından izlemek için gözlemciler göndermeyi ön gören bir ‘Protokol' hazırlamayı kararlaştırıp ve bu ‘Protokol' hakkında kendi görüşünü bildirmek için Suriye rejimine üç gün daha zaman verildi!

Son zamanlarda Arap Birliğinin peşi sıra düzenlediği bütün toplantılarında dikkat çeken husus her fırsatta Suriye rejimine yeni bir süre vermesidir. Bunun sebebi Amerika'nın şimdiki ajanın uyguladığı laik sivil devletini uygulamaya devam edecek yeni bir ajan hazırlaması içindir. Bu yeni ajanın ayrıcalığı da üzerine biraz parfümün sıkılıyor olmasıdır!

Ey Müslümanlar!

Bu kararların alınmasının sebebi, uluslararası olarak Beşşar yönetiminin bittiğini ilan etmektir. Ardından başka bir ajan ve alternatif yönetici aranacaktır. Gerisi ise detay ile alakalıdır. Suriye rejimi ta Esad'ın baba ve oğul başlangıçlarından beri Amerikan sanayisinin ürünü olduğuna göre, Amerika tıpkı daha önce Esad rejiminde  yaptığı gibi şimdi de kendi çıkarlarını gerçekleştirecek yeni alternatifi seçenin kendisi olduğu hususunda azami hırs göstermektedir. İşte bundan dolayıdır ki Suriye krizinde artık yeni bir alternatif bulmak için süreç hızlandırılıyor. Arap dışişleri bakanları, onların arkalarında olan devlet başkanları, bu devlet başkanlarının arkasında kendi efendileri olan ve eski uşak yerine yeni uşak için harekete geçen Amerikalılar, sonra Amerika etrafında dolaşan Avrupa ki Suriye'deki şansının düşük olduğunu bildiği için Amerika'yı destekleyerek harekete geçmeye çalışmaktadır ki yeni değişim dairesinin dahilinde olabilmek için daha fazlasını elde etmek suretiyle her türlü fırsatı değerlendiriyor. İşte bütün bunların duygularına İslam korkusu hakimdir. Çünkü bunlar ihlaslı Müslümanların Şam'daki duruma çepeçevre hakim olmalarından endişileniyorlar. Zaten böylesi bir durumda ister eski uşak, ister yeni uşak ve isterse onları getirenler olsun bu ihlaslı Müslümanların önünde asla duramazlar. O müslümanlarki ancak Şam halkına ve etrafındakilere emanı ve güveni geri sağlayacak olan İslam yönetimini ikame ederler, sömürgeci kafirlerin ve onların uşaklarının ardını keserek kökünü kuruturlar.

Ey Müslümanlar!

Bu söz hak ile batılı ayıran bir sözdür ve o asla bir şaka değildir. Zira Şam şuanda iki yol ayrımındadır; Ya siz Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'ya karşı samimi, sözde ve fiilde ihlaslı, işin yullarını tutar ve Şam topraklarında islam yönetimi olan Raşidi Hilafet'i ikame dersiniz, ki Resülüllah (صلى الله عليه وسلم) onu müjdeleyerek Şamiyyin müsnedinde Tabarani'nin ihraç ettiği hadisinde şöyle buyurmuştur: (أَلاَ إِنَّ عُقْرَ دَارِ الإسلامِ الشَّامُ) (Dar-ul İslam'ın kalbi ve merkezi Şam'dır). Böylece izzet bulur, mutlu olur, hem Şam topraklarını hem de İslam beldelerini hatta bütün dünyayı İslam'ın adaleti, emanı ve güveniyle aydınlatmış olurusunuz.

Veya Amerika bir uşağı bir başkasıyla değiştirmeyi başaracak, eski uşağın kurduğu sivil laik devlet anlayışını gelecek uşakla devam ettirecek, yenisine biraz parfüm sıkacak fakat hak konusunda faydası olmayacaktır.

Hakkı ikame eden, insanlar muhalefet etse de kendilerine hiç bir zarar dokunmayan İslam'ın aslanları olduğu sürece Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'nın izniyle bu olmayacaktır. Öyleyse kollarınızı sıvayın, zira zafer iki yay arası kadar, hatta daha da yakındır. Nitekim Beşşar yönetimi yıkılacaktır. O tıpkı yere yıkılmak üzere bir itekleme bekleyen Süleyman (عليه السلام)'ın değneği gibidir. Yere yıkılınca ne Amerika ne de Avrupa onu yerden değil geri kaldırmak iki ayak üzere bile asla durduramazlar.

Ey Suriye'deki ayaklanan Müslümanlar!

Kuşkusuz Hizb-ut Tahrir sizin için nasihat edici, o hem sizden hem de sizinle beraberdir. Öyleyse üzerinde olduğunuz hak üzere sebat edin, sivil laik devleti hususundaki İslam düşmanlarının söylemlerine ve Allah [Subhânehu ve Te'alâ] dışında helal-haram hükümlerini kılan demokrasilerine asla aldanmayın. Onlardan korkmayın, Allah [Subhânehu ve Te'alâ] kendisinden korkmanıza daha layıktır ve biliniz ki İslam ve Müslümanların bütün beldelerindeki en büyük düşman İslam'ı hayat ortamından ve yönetimden uzaklaştırmada ısrar etmekte olan sömürgeci kafir Batı'dır. Suriye'nin geleceği hakkında sizinle pazarlık yapmak isteyen bu kıytırık yöneticiler ise onun gölgesidir.

Biz Hizb-ut Tahrir olarak size hiç bir nasihatı esirgemeyeceğiz. Çünkü biz dinimizle beraber Resülü ekrem (صلى الله عليه وسلم)'in metodu üzereyiz. Öyleyse bizimle beraber olun ve kesin biliniz ki Allah [Subhânehu ve Te'alâ] için halis ve Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'nın razı olduğu şer'i metod üzere bir amel olmadan bizim dünyada ve ahirette kurtuluşumuz olmayacaktır. Zira ümmet; yardım istemek üzere elini kendi düşmanlarına uzatmayacak kadar büyük imkanlara sahiptir.

Ayrıca biz; istemeyerek hala rejimin emri altında bulunup Suriye'nin ordu şereflileri ve subaylarını bu cani rejimi devirmek üzere bir araya gelmeye, Batı ve onun uşakları olan arap yöneticilerinden önce davranmaya davet ediyoruz. Öyleyse amellerinizi sadece Allah [Subhânehu ve Te'alâ] için yapın, ellerinizi hizbin eline uzatıp ona yardımı ve nusreti verin. Böylece ikinci Raşidi Hilafeti olan Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'nın indirdiğiyle yönetimi ikame edilmiş olur. Allah [Subhânehu ve Te'alâ] şöyle buyurmuştur: (وَنُرِيدُ أَنْ نَمُنَّ عَلَى الَّذِينَ اسْتُضْعِفُوا فِي الْأَرْضِ وَنَجْعَلَهُمْ أَئِمَّةً وَنَجْعَلَهُمُ الْوَارِثِينَ وَنُمَكِّنَ لَهُمْ فِي الْأَرْضِ وَنُرِيَ فِرْعَوْنَ وَهَامَانَ وَجُنُودَهُمَا مِنْهُمْ مَا كَانُوا يَحْذَرُونَ) (Biz ise, o yerde güçsüz düşürülenlere lütufta bulunmak, onları önderler yapmak ve onları (mukaddes topraklara) varis kılmak istiyorduk. Ve o yerde onları hakim kılmak, Firavun ile Hamana ve ordularına, onlardan  (İsrailoğullarından gelecek diye) korktukları şeyi göstermek (istiyorduk.) Kasas 5-6

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER