Pazartesi, 19 Cumade’l Ûlâ 1447 | 2025/11/10
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Libya Tağutunun Yıkılışını Tebrik

  • Kategori Libya
  •   |  

Hizb-ut Tahrir / Libya; bütün Müslümanları ve özelikle Libya halkını; uzak bir yere savrulmuş olan tağut Kaddafi'nin yıkılışından dolayı tebrik ediyor... Allah [Subhânehu ve Te'alâ] şöyle buyurmuştur:

كم تركوا من جنات وعيون، وزروع ومقام كريم، ونعمة كانوا فيها فاكهين، كذلك وأورثناها قوما آخرين، فما بكت عليهم السماء والأرض وما كانوا منظرين. (الدخان 25 ـ 29)

Onlar geride nice bahçeler, pınarlar, ekinler, güzel konaklar, zevk ve sefasını sürdükleri nice nimetler bırakmışlardı. İşte böylece biz de onları başka bir topluma miras bıraktık. Gök ve yer onların ardından ağlamadı; onlara mühlet de verilmedi. [Duhan 25-29]

Ve Hizb-ut Tahrir / Libya; Müslümanları bu hususta tebrik ederken, 30 sene önce hizbin verdiği 13 şehitlerle başlayıp ta ki bu sene de devam eden ayaklanma esnasında Libya'lıların verdiği şehitlere varıncaya kadar olan şehitler kafilesini hatırlamaktadır.

Muhakkak ki tağutun ve zebanilerinin akıttıkları masum/tertemiz bütün kanlar; kazandığı ecir ve halkının elde ettiği zaferden dolayı sanki lisanı hal ile Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'ya hamd olsun demektedir.

Muhakkak Hizb-ut Tahrir / Libya; bu tebriki müjdelerken, tağut hükmünden sonra gelecek olan hükmün Amerika, Avrupa ve avanelerinin tağut hükmü yerine koymaya çalıştıkları beşeri sistemleri değil İslam'ın hükmünü koymaya çalışacağını ahd etmektedir.

Bu gaye için Hizb; Allah'a tevekkül edip sevgili Libya'daki bütün samimilerden destek alarak bütün gayretlerini sarf edecektir. Allah [Subhânehu ve Te'alâ] şöyle buyurmuştur:

ولينصرن الله من ينصره إن الله لقوي عزيز

Allah kendisine (kendi dinine) yardım edenlere muhakkak surette yardım eder. Hiç şüphesiz Allah, güçlüdür, azizdir. [Hac 40]

 

Devamını oku...

Ben Ali ve Mübarek'ten Sonra Üçüncü Tağut Kaddafi Sonunda Yıkıldı Diğerleri de Yoldalar Allah'ın İzniyle!

  • Kategori Hizb
  •   |  

Ey Müslümanlar, ey Libya halkı:

Kanları akıtan ve çocukları ve kadınları korkutan tağutun belini kıran Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'ya hamd olsun... Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'ya hamd olsun ki dökülen temiz kanlarınız hayrı getirdi ki bir tağutu daha ezdiler. Böylece o aşağılanmış, kınanmış ve kovulmuş olarak yıkıldı... Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'ya hamd olsun ki bu yıkılış; zaferler ayı, hayr ve bereket ayı olan yüce Ramazan ayında gerçekleşti.

Kanlarınız aktı, fedakarlıklarınız büyüktü, dualarınız yükseldi, böylece güçlü ve aziz olan Allah [Subhânehu ve Te'alâ] dualarınızı kabul etti, tağutu kaldırdı ve ardından da size ecir ve zafer verdi. Allah [Subhânehu ve Te'alâ] şöyle buyurmuştur:

قال عسى ربكم أن يهلك عدوكم ويستخلفكم في الأرض فينظر كيف تعملون

"-Musa-, ‘Umulur ki Rabbiniz düşmanınızı helak eder ve onların yerine sizi yer yüzüne hakim kılar da nasıl hareket edeceğinize bakar' dedi." [Araf 129]

Haydi Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'ya kendinizden hayr gösterin, teşri'i (kanun koyuculuğu) beşerin Rabbine değil beşere veren beşeri hükümleri red edin ve yüksek sesle yeryüzünde İslam devleti ve Raşidi Hilafet olan Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'nın hükmünü ilan edin ki bu devlet izzetinizi geri getirsin. Zira siz bir zamanlar Hilafet'in askerleri, zaferin ve şehadetin aslanları olarak fethin meşalesini tutarak önderlik etmiştiniz.

Amerika ve Avrupa'nın yeryüzündeki bütün tağutlarını red edin. Zira tağuttan sonra yeni hükümde hegamonyalarını yaymaya her ikisi de girişmekte ve yarışmaktadırlar. Hatta onlar bu yarışa çoktan bile başladılar. Siz de onların tuzaklarına karşı dikkatli olun, mücahidler ve hafızlar beldesinde onların yerleşmesine yol vermeyin. Allah [Subhânehu ve Te'alâ] şöyle buyurmuştur:

ولن يجعل الله للكافرين على المؤمنين سبيلا

"Muhakkak ki Allah kafirler için müminler aleyhine asla bir yol vermeyecektir." [Nisa 141]

 

Ey Müslümanlar, ey Libya'deki ahalimiz!

Muhakkak lider halkını kandırmaz ve Hizb-ut Tahrir de size nasihat ediyor. Çünkü o sizden ve sizin için var. Avrupa'nın, Amerika'nın ve onların avanelerinin ve işbirlikçilerinin tuzaklarından sakının. Onların kokuşmuş lailklik projelerinden olan çeşitli isimler altındaki laik diktatörlük, demokrasi veya kapitalizm'den sakının. Bunların hiçbiri haktan bir şey ifade etmediği gibi, bilakis bu kendisinden kurtulmak üzere kanlarınızın döküldüğü zulme götürür. Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'nın, Resulü [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in ve Müminlerin razı olduğu İslam'ın hükmü olan ikinci Raşidi Hilafet'i ilan ederek Hizb-ut Tahrir'e yardım edin... İşte o zaman kanlarınız boşa gitmez ve fedakarlıklarınız da heba olmaz. Bilakis akıttığınız kanlara gıpta edilir, verdiğiniz fedakarlıklardan sevinç duyulur ve bu Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'ın kendi katındaki bir toplulukta sizinle iftihar etmesidir. Allah [Subhânehu ve Te'alâ] şöyle buyurmuştur:

ويومئذ يفرح المؤمنون بنصر الله، ينصر الله من يشاء وهو العزيز الرحيم

"O gün müminler de Allah'ın yardımıyla sevinecekler. Allah, dilediğine yardım eder. O, mutlak güç sahibidir, çok esirgeyicidir." [Rum 4-5]

 

Devamını oku...

Sorular ve Cevaplar

Soru-1: 29/07/2011 tarihinde Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner'le birlikte kara kuvvetleri komutanı Erdal Ceylanoğlu, deniz kuvvetleri komutanı Eşref Uğur Yiğit ve hava kuvvetleri komutanı Hasan Aksay görevlerinden istifa ettiklerini açıklayarak emekliliğe sevk edilmelerini istediler. Bunlar komuta liderliğinin en üst mertebesindedirler. Bunlarla birlikte istifasını açıklamayan jandarma kuvvetleri komutanı Necdet Özel de bulunuyordu. Daha sonra orgeneral Necdet Özel'in hem kara kuvvetleri komutanlığına hem de genelkurmay başkan vekili olarak görevlendirildiği açıklandı. Bunun itici faktörü nedir? Acaba yetkiler üzere ordu ile hükümet arasında cereyan eden çatışma olan yerli bir neden mi, yoksa devletlerarsı çatışma olan bir neden mi? Ve bu istifalar sonucunda beklenenler nedir?

Cevap-1: Olup bitenler ve onlara bağlı hususlar incelendiğinde görülür ki bu hadiseler yerli maşalarla devletlerarası çatışmanın bir sonucudur...izahata ilişkin şu hususları söyleyebiliriz:

1-Bu istifalar son günlerde ordu komutanları ile devletin siyasi kısmını temsil eden cumhurbaşkanı, başbakan ve hükümeti arasında meydana gelen şiddetli bir gerilimden sonra zuhur etti. Bunun ana sebeplerinden biri; hükümete yönelik darbe teşebbüsünden dolayı şüpheli ordu generallerine ilişkin tutuklamalardır. Bunların en sonu da bu gün oldu, yani 29/07/2011 tarihinde generallerin istifasının olduğu ve ilan edildiği gibi mahkeme üyelerinin onayı alındıktan sonra İstanbul 13. Ağır ceza mahkemesine bağlı başsavcının aldığı kararla eşzamanlı oldu. Türk ceza kanununun 312. Maddesi gereğince alınan bu karar; aralarında 7 generalin bulunduğu 22 kişiyi tutuklama emrini içeriyor. Bunların başında Ege ordu şuanki komutanı Hüseyin Nusret Taşdelen ve 1. Ordu eski komutanı Hasan Iğsız geliyordu. Madde şöyle diyor: ‘Cebir veya şiddet kullanarak Türkiye cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs eden kimseye müebbet hapis cezası verilir.'Başsavcı; haklarında gerekli deliller toplanıncaya kadar bu şahısların tutuklanmalarını öngören kararını açıkladı. Çünkü haklarında öngörülen ceza çarptırma olasılığı kaim olduğu için onları tutuklatıp cezaevine göndermelerini emr edebilir. Bu generaller orduda hala muvazzaftır, görevlilerdır. Önem arz eden bir diğer husus ise kemalistler cephesine bağlı olan siyasiler, gazeteciler ve yazarlarla birlikte emekli subaylar arasında yapılan bu tutuklamaların; Ergenekon isminde operasyon düzenleyerek hükümete karşı güç kullanmak süretiyle ortadan kaldırma suçundan 2007'nin ortasında başlamış olmasıdır. Ardından askeri güç kullanarak hükümeti devirmek süretiyle 2003'de gerçekleşmesi istenen Balyoz adıyla bilinen yeni bir darbe planı da 2010'un başlarında ortaya çıkartıldı. Bu mesele ile ilgili durumlar gelişiyor ve emekli subaylarla birlikte hala görev başında ve ordunun en üst kademesinde bulunan yüksek rütbeli subaylar arasında tutuklamalar devam ediyor.

2-Geçen sene 2010'un Ağustos ayının başında, her senede olduğu gibi terfilerin ve emekliliğe sevk işlerinin olduğu, YAŞ toplantısından dokuz gün önce İstanbul 10. Ağır ceza mahkemesi; görevli olan ve olmayan -emekli- 102 subay hakkında tutuklama kararı almıştı. Aralarında terfi bekleyen 11 görevli general bulunuyordu. O zamanda tutuklanmamaları ve emekliliğe sevk edilmemeleri için bazı yüksek rütbeli olanlar hakkında orta çözüme varıldı. Buna göre bu davada en önemli sanık olan 1. Ordu komutanı Hasan Iğsız'ın aralarında bulunduğu kişilerin terfileri durduruldu. Ordu komutanlığı da bu generalin kara kuvvetleri komutanı olması için terfi edilmesi hususunda ısrar ediyordu. Fakat Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve başbakan Erdoğan ısrarlı bir şekilde terfisini red ettiler.Bunun üzerine başsavcı bu gün (29/07/2011) diğer generallerle birlikte bu generali de Hasan Iğsız'ı tutuklamak için karar aldı. Zira geçen sene emekli olan genelkurmay eski başkanı İlker Başbuğ Hasan Iğsız'ın 1. Ordu komutanı olabilmesi için terfi edilmesini tavsiye etmişti. Daha sonra Türk ordususnun dikey yapısına göre genelkurmay başkanı olabilmesi için kara kuvvetleri komutanı olacaktı. Askeri işleri bilen kaynaklara göre bu tavsiyenin sebebi; az önce söylediğimiz sıralamaya göre genelkurmay eski başkanı İlker Başbuğ şöyle açıklamıştı: ( Bizim de katıldığımız ‘İrtica ile muharebe çalışma planı'nda ilerlemeyi garantilemek istiyorum.Bizim grubumuzun üyeleriyle bulunan Hasan Iğsız'ın istikbal genelkurmay başkanı olması için terfi edilmesi gerekir.) Ancak Başbuğ'un geçen senenin planı başarısızlıkla sonuçlandı. Nitekim Erdoğan başsavcının Hasan Iğsız ve diğerlerine yönelttiği suçlamalar aracılığıyla bu planı bozdu. Başsavcının bu gün de diğer generallerle beraber bu generalin tutuklanması için bir karar çıkarması İngiliz kanatına bağlı kemalistlerin bel kemiğine büyük bir darbe sayılıyor. Zira bu generaller İngilizlerin kendi efendileri olduklarını biliyorlar ve öğreniyorlar. Çünkü Cumhuriyeti kuran ve onu koruyan onlardır. Mustafa kemal'ın yönetime ulaşmasını yardım eden, Hilafet'i yıkmasına ve Cumhuriyeti kurmasına katkıda bulunan da onlardır. Atatürk de onlara -İngilizlere-  bağlıydı, daha doğrusu onlara aşık idi. Onun arkadaşı ve onların yüce gördükleri ikinci adam İsmet İnönü de İngilizlere bağlıydı. Zira Atatürkün  ölümünden sonra onu atayan ve onu destekleyen de onlardır. İşte bütün bunları yüce hatta kutsal gördükleri her iki adamın özgeçmişinde okuyup inceliyorlar. Böylece bu generallerin bağlılığı otomatikmen İngilizlere ait oldu. Bu nedenle; Erdoğan hükümeti ve Amerikaya olan bağlılığını çetin bir rakip olarak görüyorlar...

3-Ordu kurumunda ve diğer kurumlarda bulunan ingiliz ajanları Amerikaya bağlı Erdoğan hükümetini devirmeye, partisini dağıtıp yasaklamaya çalıştılar. Bunu hem Balyoz operasyonu hem Ergenekon operasyonu hem de laiklik ve kemalizm ilkelerine aykırı davrandığı takdirde 2008'de Anayasa Mahkemesinin yönelttiği uyarı aracılığıyla gerçekleştirmişti. Bu gelişmelr ise Erdoğan ve onun partisi AKP'nın TBMM'inde çıkarttığı kanundan sonra oldu. Bu kanun; ‘Giyimleri ve dış görünümlerinden ötürü Üniversitelerde ve yüksek institülerde okuyan öğrencilerin öğrenim hakları engellenmemesiyle ilgilidir.'Erdoğan'ın, onun hükümeti ve partisinin Amerika'ya bağlı oluşu herkesçe açıktır. O Amerikan siyasetini dışarıda uyguluyor, hatta o içeride Amerikan nüfuzunu pekiştirmekle beraber içeride ve dışarıda Amerikan çıkarları korumaya çalışıyor.Ayrıca o Cumhurbaşkanının yetkilerinin geniş olduğu başkanlık sistemini oluşturacak olan anyasal değişiklikler yapmaya çalışıyor. Bu değişiklikler hem siyasi işlere karışmaması için ordunun yetkilerini kısıtlamayı hem de bu güne kadar olageldiği gibi değil orduyu yönlendirecek bir siyasi sistem oluşturmayı kapsıyor. Amerikan çıkarlarına uygun olacak şekilde kürt meselesini çözmek üzere Türkiye'yi federal bir sisteme kavuşturmaya çalışıyor. Böylece kürtlerin yoğun oldukları bölgelere özerklik veya federatif bir statü tanımış olacak. Tıpkı Amerika'nın Irak'da onun sivil yöneticisi Bremer döneminde hazırlattığı Irak yeni anayasasını da yaptığı gibi. Britanya ise Türkiye'de olan nüfuzunu korumak içinde orduda, yargıda ve diğer kurumlarda olan kendi kemalist ajanları aracılığıyla Erdoğan hükümetini devirmeye veya ortadan kaldırmaya çalışıyor.

4-Bütün bunlarla beraber son günlerde Türk askerler PKK militanları tarafından saldırılara maruz kaldılar. Bunlardan bir tanesi de 14/07/2011'de Diyarbakır'a bağlı Silvan hadisesidir. Bu hadisede 7 asker yaralanırken 13 asker de hayatını kayb etti. Hükümete bağlı medya ise hükümete karşı siyasi bir amaç güden bu operasyonda ordunun da parmağının olduğu şüpheli sorular yöneltmek süretiyle kamuoyunu orduya karşıkışkırttı. Bunun üzerine Erdoğan Cumhurbaşkanının katıldığı bir toplantıda Genelkurmay başkanıyla görüştü. Bu toplantıdan kızgın olarak çıkan Erdoğan terörle mücadele adı altında faaliyet yürüten çevik güçlerinin sayısının 15000'e çıkartacağını, onların aktivitesini ve imkanlarını arttıracağını ve Jandarma güçleriyle beraber çalışmasının sağlayacağını açıkladı. Ayrıca kara kuvvetlerinden yardım isteme hususunda da ülkedeki valilere yetki verecektir. Bütün bunlar bölücü PKK militanlarını takip edebilmek için içişleri bakanlığı şemsiyesi altında olacaktır. Böylece Erdoğan bu şüpheleri teyid etmiş ve orduya olan güvensizliğini de ima etmiş oldu.Yolunu takip ettiği Özal'ın da yaptığı gibi bu olayı fırsat bilen Erdoğan kendisine bağlı olacak şekilde kurmasını istediği terörle mücadele özel tim dairesinin kuruluş şeklini açıkladı. Nitekim Özal polisten oluşan bir özel çevik güç oluşturmuştu. Fakat ölümünden sonra ordu bu teşkilatı zayıflatarak etkisiz hale getirmeyi başarıdı. Erdoğan bundan orduyu hükümetin emrine bağlamasını da hedefliyor. Bunu da bütün bunları içişleri bakanlığına bağladıktan ve kara kuvvetlerinin içeride valilerin emriyle hareket etmesini sağladıktan sonra olacak. Böylece ordu ile Erdoğan arasında çatışma ve gerilim en şiddetli duruma geldi.

5-Ordu komutanlığının en üst mertebesinde bulunanlar tarafından yaşanan bu süpriz toptan istifalar bütün bu gerilim ve çatışmalardan sonra meydana geldi. Bunlar galiba hükümeti sıkıştırmak, ona baskı yapmak ve hükümete karşı muhalif bir siyasi tutum sergilemek süretiyle insanları kendilerine çekmek istediler. Halbuki kara, hava ve deniz kuvvetleri komutanları emeklilik yaşına geldiler ve iki gün sonra yani 1/8/2011'de yapılacak YAŞ toplantısında emekliliğe sev edileceklerdir. Buna ilaveten ilgili kaynaklara göre ordu komutanlığı ile Gül ve Erdoğan arasında yapılan son toplantılarda ordu; 3. Ordu komutanı Saldıray Berk'in terfi edilerek kara kuvvetleri komutanı ve genelkurmay 2. Başkan yardımcısı Aslan Güner'in de terfi edilerek Jandarma komutanı olmasını istiyordu. Ancak Abdullah Gül ve Erdoğan bunu şiddetle red ettiler ve onların terfilerini imzalamayacaklarını açıkladılar. Hatta suçlamalar hükümeti devirmek için teşebbüste bulunan bunların her ikisinin hakkında. Emekliliğe sevk edilmeleri de uzak bir ihtimal değil. Herhalde bu komutanlar önümüzdeki YAŞ toplantılarında istediklerini gerçekleştiremeyecek- lerini anlayınca siyasi sisteme baskı yapmak ve bu sisteme ordudaki arkadaşlarını harekete geçirmek için son koz olarak kullanarak istifalarını verdiler. Şuanki hükümete ve onun siyasi görüşlerine yakın olarak bilinen Jandarma kevvatleri komutanı general Necdet Özel bunlardan geri kaldı. Durum gösterir ki Necdet Özel onların grubundan değil. Çünkü onun geçen sene Jandarma komutanı olmasını istemiyorlardı, hatta bu sene, yani iki gün sonra, uzaklaştırılması için çalışıyorlardı. Fakat başarısız oldular. Abdullah Gül ve Erdoğan ise geçen sene onların yerine geçmesi için onu terfi etmeye ve onları bitirmeye çalıştılar. Buna göre yapılacak atamalarda iki sene sonra genelkurmay başkanı olmak üzere, gelenkurmay başkanı Koşaner'in emeklilik yaşına geldiğinde, onun kara kuvvetleri komutanı olması bekleniyordu. Zira terfi ve emeklilikle alakalı olarak ordunun tüzüğüne göre Koşaner'in genelkurmay başkanlığını terk etmesini zorunlu kılıyor. Buna ek olarak ta galiba Koşaner, kendi grubundaki arkadaşları emekli olacağı gibi terfi etmeye çalıştığı diğer arkadaşları  terfi ettiremeyeceğını anlayınca kendisinin yalnız kalacağını hiss etti. Zira böyle olunca o hem iradesiz ve felç olacak hem de istediği kararları alamayacaktır. Bilhassa bu kararlar halihazırda siyasi sistemin akışına aykırı ise. Çünkü o başlarında Necdet Özel'in bulunduğu hükümete bağlı veya onunla anlaşabilen diğer gruptan olan generallerle kuşatılmış olacaktır. Bu nedenle yarı aciz olmak yerine istifa etmeyi tercih etti ve emeklilik yaşına gelmeden, yani onun kanuni emeklilik hakkının iki sene öncesinden, kendisinin emekliliğe sevk edilmesini talep etti.

6- Bu istifaların sonuçlarına gelince; söz konusu bu istifalardan bir kaç saat sonra ve Gül, Erdoğan ve Necdet Özel'in de katıldıkları acil toplantıdan sonra Cumhurbaşkanı tarafından Genelkurmay başkanı vekili ve kara kuvvetleri komutanı olarak atanan Necdet Özel'in Genelkurmay başkanı olarak tayin edilmesi bekleniyor. Böylece Erdoğan hükümeti, hatta hükümet, Cumhurbaşkanlığı ve AKP'nin egemen olduğu meclis ile temsil edilen Türkiye'deki siyasi rejim, siyasi rejimin görüşlerine yakınlık ve Amerika'nın siyasi çizgisine bağlılık gösteren kişileri getirerek yapmak istediği atamalarla orduya egemen olma kudretine sahip oldu. Bu rejim; bu görüşe karşı muhalefet eden kişileri uzaklaştırmaya çalışacaktır. Bu durum subayların terfi ve emekliliklerinin müzakere edileceği YAŞ toplantısı iki gün sonra belli olacaktır. Buna göre şunu diyebiliriz ki Amerika artık orduya egemen olmaya ve İngilizlerin Türkiye'deki en önemli kalelerini ele geçirmeye başladı.

7- BBC'nin ilk yorumu şöyle idi: ‘ Ordu komutanlarının toplu istifaları. Bu ise hükümet ile ordu arasında devam edegelen gerginlik sonucudur.' İngiliz The Guardian gazetesi ise web sitesinde buna benzer bir söz söyledi. Böylece Türkiye'deki durumlarından ve onlarla Amerikaya bağlı Türkiye'deki siyasi rejim arasında çatışma savaşında uğradıkları hezimetten dolayı İngilizler ve onların ajanlarının rahatsızlıklarını dile getirmiş oldular. Amarikalıların tepkileri ise rahatsız olmadıkları şekilde gayet tabii idi. Hatta Türkiye'deki olup bitienlerden razı oldukları anlamına gelir. Zira ABD dışişleri bakanlığı sözcüsü Mark Toner bu istifaların ‘Türkiye'nin iç meselesi' olduğunu açıkladı. Amerikan yönetiminin Türkiye'deki siyasi rejime güven duyduğunu dile getiren Mark Toner şöyle dedi: ‘Türk kurumlara olan güvenimiz tamdır.' (Amerikan radyosu sitesi 29/7/2011). Böylece şunu diyebiliriz ki bu hadiseler yerli maşalarla olan devletlerarası çatışmanın bir sonucudur.

 

Soru-2: Cuma günü 22/7/2011 tarihinde Oslo'nun Ütoya adasında 90 kişinin öldüğü ve çok sayıda yaralı olduğu patlamalar meydana geldi. Fanatik sağ olarak bilinen nasrani bir norveç vatandaşı bu saldırıyı düzenlediğini itiraf etti...norveç dışişleri bakanı ise saldırıyı ikinci dünya savaşından sonra en büyük milli katliamı olarak nitelendirdi...

Bu olaya iten faktör nedir? Suçlamaların nasrani ve fanatik sağ olduğu açığa çıkmadan önce hemen Müslümanlara yöneltilmesi neye delalet ediyor? Patlamalrı düzenleyen kişinin müslüman olmadığı gerçeğinin zuhur etmesi Müslümanlara olan kin azaldı mı, yoksa genel olarak batıda bunun kökleri derinlikte olan bir kim mi?

Cevap-2: Bu hadise batının İslam'a ve Müslümanlara besledği kin ve nefrete delalet ediyor. Onlar tıpkı Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'nın şöyle buyurduğu gibi:

" قد بدت البغضاء من أفواههم وما تخفي صدورهم أكبر"

Gerçekten, kin ve düşmanlaıkları ağızlarında -dökülen sözlerden- belli olmaktadır. Kalplerinde sakladıkları (düşmanlıkları) ise daha büyüktür. [Âli İmran 118] Bu durum aşağıdaki hususları açıklamakla belli olur, şöyle ki:

1-Medya organları hemen Müslümanları suçladı...Breivik cinayeti sebebiyle İslam'ı zem etmek batı medyasının göstermek istediğinden ayrı bir olay değildir. Hatta bunu tam tersi, Breivik'in çılgınlığı ve görüşleri İslam'a olan kinden geliyor, bu ise batıda bir çoklarıda yankı bulan batı hadaretinin bir sonucudur.Bunu da medya organlarının olayı takib ederken izlediği yoldan çok net olarak görmek mümkündür. Medya ve onun ‘Uzmanları' saldırı sorumlusu olarak hemen İslam'ı ve Müslümanları suçladı. Bu da İslam'a ve Müslümanlara karşı bir gerilime ve onlara bir takım şahsi saldırılara yol açtı. Nitekim BBC Norveç İslam konseyi genel sekreteri Mihtab Afsar'ın şöyle dediğini aktardı: ‘Gerçekten de Oslo'da bazı Müslümanların dövmelere maruz kaldıklarını işittik. Bazı kadınlar da korkulu anları yaşadılar ve beni arayarak yardım istediler.'Dolayısıyla Müslümanlara karşı saldırılar aşırı hırıstiyani Andres Behring Breivik'in cinayeti sebebiyle nefret ve düşmanlıkları yayıldıktan hemen sonra zuhur etti ki Müslümanlar bunda suçlu gösterildiler.

2- İşi gerçekleştiren kişinin kendi milletlerinden olduğu ortaya çıkınca batı siyasetçi ve düşünürleri ‘Breivik'in' yaptıklarını meşrulaştırmaya başladılar...bu da yetmemiş gibi bazı avrupalı siyasetçiler Müslümanlar'a düşmanlık güden Breivik'in görüşlerini açıkça dile getirdiler. Nitekim fransız milli sağ cephe partisi üyesi Chak Kotila şöyle dedi: ‘Norveç'teki terör saldırılarının arka planı İslam'i hagemonyasıyla savaştır. Bu da insanların senin bilmeni istemedikleri şeydir.'Kotila, Breivik'i ‘Batının baş savunucusudur' olarak niteledi. İtalya'da, kuzey İtalya logisi üst düzeyli üyesi ve Berliskoni muhafazakar ittifakı muttafiki/ortağı Franshisko Spirini şöyle dedi: ‘Breivik'in görüşleri batı hadaretinin savunucusudur.'Yine avrupalı parlamenter Mario Burcazi şöyle dedi: ‘Breivik'in dile getirdiği bazı görüşler iyidir. Şiddet hususlar hariç bazıları çok yücedir.' Bu ise italyan siyasetçileri İslam'a yöneltilen eleştirileri ilk kez desteklemiyorlar. Zira bir kaç sene önce İtalyan savunma bakanı Antonyo Martino Falatshi ‘Kızgınlık ve Böbürlenme' isimli kitabında Müslümanları ‘Kilise avlusunda sidikleyen aşağılık yaratıklar' niteleyerek  şöyle devam etti: 'Onlar lağam fareleri gibiler'.

Şüphesiz bu tür bakış açıları aşırılığa iter. Bu da işin sonunda batılı hükümetlerin iç siyasetinin Müslümanlara düşmanlık olacak şekilde şekillenmesini sağlar. Batılı hükümetlerinin Müslümanlara karşı uyguladıkları başörtüyü yasaklamak, camilerin yapılmasına kısıtlamalar, açık şekilde Müslümanlara casusluk yapmaları ve Müslümanların yargısız haps edilmeleri v.b sıkı uygulamalar gibi.

3- Batı; fertlerin ‘ilah' diye seçtiklerinde ve ne olursa olsun kendi ibadetlerinde özgür olduklarını iddia ediyor. Ancak hakikat öyle değil. Din özgürlüklerinden en çok karlı olanı hükümetin çıkarlarıyla inançlarının kesiştiği bir takım fertler ve cemaatler veya hükümetlere etkileme gücüne sahip olanlardır.Bu ise batıda bir çok kuruluşların ateşli konuşmalarından ve ayrımcılık politikasında dolayı İslam'a saldırmasına izin vermenin sebeplerinden birisidir.Bu da henüz bitmemiş olan batının İslam'a karşı savaşıyla uyum halindedir. Buna rağmen batı medyası veya onun bir takım kuruluşları yahudilere veya devletlerine saldırırsabatı hükümetleri hakaretlere son vermek için hemen sıkı uygulamalara geçer.

Buna mukabil batılı hükümetleri kapalı toplumların batılı değerlere açılması için dini özgürlükler meselesini dış siyasetin işlerinden bir parçası olarak telakki eder.Çıkarlarına uygunluk arz etmediği zaman da dini özgürlükleri görmezlikten gelir. Arap dünyasında devrimler ve batı ajanlarının eliyle katl edilen Müslümanlara gelince; gösteri yapanlar demokrasinin değil İslam'ın taraftarları olduğu için batı bu hususda kendine sulandırılmış bir tavır seçti. Bu munafıklık ise Müslümanlara Amerika ve Avrupa'nın İslami değer ve şairelerini yok etmek için çalıştıklarını tekid eder.

4- İşte bozuk ve bozgunculuk çıkaran batı hadareti budur. İslam hadaretinin ve onun hükümlerinin neresindedir?

İslam belirtir ki hayat, ırz, kan, mülkiyet, inançlar ve ırklar İslam devleti tarafından koruma altındadır.

İster Müslüman olsun isterse gayrı müslim olsun bütün tebaların hakları Hilafet devletinde üstlenilmiştir. Ayrıca İslam; ceza veya baskı olmaksızın ibadetlerde İslam devletinde yaşayan gayrı müslimlerin haklarını korumaktadır. Allah Rasulü s.a.v şöyle buyurmuştur: (Yahudilik veya hırıstiyanlık üzere kimse ondan vazgeçmeye zorlanmaz...). Bunun içindir ki herhandi bir Müslümanın gayrı müslime hakaret etmesi veya onların tapınaklarına zarar vermesi yasaklanır. İslam tarihi ise İslam'ın Hilafet gölgesinde gayrı müslimlerin dini haklarını garantileme kudretine şahitlik eder.Yahudiler ve hırıstiyanların İslami yönetim gölgesinde Müslümanlarla eman içerisinde yaşadıklarına dair İspanya ve Filistin örneğini düşünmemiz yeterlidir.

Batıda yaşayan Müslümanlar veya İslam aleminde ikamet eden Müslümanlara gelince; İslam devletini kurmak için İslam beldelerinde çalışan kardeşlerine yardım etmek üzere çabalarını arttırmaları gerekiyor. Çünkü sadece İslam devleti Müslümanların haklarını korumaya kadirdir. İster bunlar İslam devletinin sınırları içinde yaşamayı tercih edenler olsun veya dışında olsun.

 

Devamını oku...

Bangladeş'te Hizbut Tahrir üyesi 16 kişi tutuklandı (video)

  • Kategori Bangladeş
  •   |  

Bangladeş polisi ve Acil Müdahale Taburu (RAB) Dakka şehir merkezinde gösteri düzenleyen İslami Hizb-ut Tahrir'in 16 aktivistini şiddet kullanarak tutukladı.

Polis, Cumartesi günü (13 Ağustos) Muktangan bölgesinde saat 12 civarında gösteri düzenleyen müslümanlara kaba kuvvet kullanarak müdahale ederken RAB ise Paltan bölgesinde 2 kişiyi Hizb-ut Tahrir'e üyelik suçlaması ile tutukladı.

ajanslar

 


Devamını oku...

Dr. Abdul Kayyum'u Kaçıran Hain Yöneticiler İslam'a Karşı Savaşlarında Öfke İle Akıllarını Kaybettiler

(İngilizce)

In their war against Islam, the traitor rulers lose their minds at the anger of the Muslims at the abduction of Dr. Abdul-Qayyum

The noble Muslims of Rahim Yar Khan are enraged at the abduction of Dr. Abdul-Qayyum, member of Hizb-ut Tahrir  and a, renowned senior dentist of Rahim Yar Khan by government thugs. People gathered at the house and severely accounted the District Prosecution Officer who admitted that the agencies had picked Dr. Abdul-Qayyum and the DPO further added that the agencies would pick up other members of Hizb-ut Tahrir from the family. Undeterred a large delegation of the city's influential went to the DPO where he succumbed to pressure and said that he does not know! Then immediately after a press conference in the home of Dr. Abdul-Qayyum by his family, attended by dozens of journalists, the family received a phone call from people claiming to be kidnappers and demanding 5,000,000 Rupees (50 lac Rupees), kidnappers that are so "benevolent" that they missed the opportunity of kidnapping the eleven year old daughter of Dr. Abdul-Qayyum who was with him at the time!

The traitor rulers from the military leadership, their punching bags and paid servants from the so-called political leadership and their "thugs," who have been trained by Black Water and used by the CIA all declare a war against Islam and Muslims know nothing other than to delay the rise of Islam by establishing the Khilafah on the Earth. Yet, they do not know that Allah will protect his deen and will grant it victories over all of them,

إِنَّ اللَّهَ بَالِغُ أَمْرِهِ قَدْ جَعَلَ اللَّهُ لِكُلِّ شَيْءٍ قَدْرًا

"Verily, Allah will accomplish his purpose. Indeed Allah has set a measure for all things." [Surah al-Talaaq 65:3]

Moreover, they invite their own ruin at the hands of Allah SWT, for the M'uminneen, the sincere worker for the Khilafah, Allah SWT said in the Hadeeth Qudsi,

)) قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ إِنَّ اللَّهَ قَالَ مَنْ عَادَى لِي وَلِيًّا فَقَدْ آذَنْتُهُ بِالْحَرْبِ ...) صحيح البخاري

"The Messenger of Allah peace be upon him that Allah said, whomever harm my Wali I will declare a war against him ..."

Let the corrupted rulers, their henchmen and their masters, the Americans, know that the Muslims will not rest until Dr. Abdul-Qayyum is restored to them, in full health and well-being, for he has been for the Muslims of Pakistan a shining light of Truth in the darkness of Kufr for over a decade. And that the courts of the coming Khilafah will not leave them for their despicable war against Islam, where they will be gathered in broad daylight and tried publicly for the Truthful have nothing to hide.


Naveed Butt
The Official Spokesman of Hizb-ut Tahrir in Pakistan

Devamını oku...

Hizb-ut Tahrir Üyelerini Haksızca Hapiste Tutmak İçin Hükümetin Giriştiği Utanç Verici Taktikler

(İngilizce)

Shameful government tactics to unlawfully keep members of Hizb-ut Tahrir behind bars

Today once again, Islamabad High Court deferred the hearing of the case of three abducted members of Hizb-ut Tahrir from Islamabad for a further seven days. Deputy to the Spokesman of Hizb-ut Tahrir in Pakistan, Imran Yousafzai, and members of Hizb-ut Tahrir, Hayan Khan and Usama Haneef, have been under unlawful detention of government agencies for several days. Today, Additional Attorney General adopted the stance in court that he has been unable to get the compliance of the court notice from the ISI and MI and therefore the court should serve the notice itself! It is a characteristic of this Kufr system that anyone seeking speedy justice only gets postponement of dates. This only encourages the oppressor to oppress and the oppressed to learn to bear oppression, rather than seeking justice. We condemn these delay tactics and demand from the judiciary that if they could secure the release of a paid killer like Raymond Davis from government custody and send him out of the country, then why can it not set free Muslim citizens from the shackles of the tyrant government agencies. Even though it has been established clearly how much these rulers and their system are supports for the Western colonialists, whilst making the lives of the Muslims a living hell.

In addition, the government became nervous after seeing the public anger in Raheem Yar Khan against the abduction of Dr. Abdul Qayyum. Initially, the District Police Officer of the city admitted that Dr. Abdul Qayyum is under the custody of agencies but when a delegation of respectful members of the city met with DPO, he retracted his earlier statement. Then after the family of Dr. Abdul Qayyum addressed a media conference and gave the details of his abduction to dozens of journalists, government agencies phoned the family of Dr. Abdul-Qayyim and tried to give the impression that government agencies are not responsible for his abduction, rather dacoits have abducted him for ransom. The government has been forced to stage such a bogus drama after facing sever pressure from people and the respected citizens. And these agencies' personnel neglected to explain why the so called dacoits left the eleven year daughter of Dr. Abdul-Qayyum who was in the car with him at the time of the abduction, when they could have taken her for an increased ransom!

The rulers and their master, America, have become frustrated at the popularity of Hizb-ut Tahrir in the masses generally and specifically in the people of power. So much so that they descend to lowly, cowardly acts like abduction and torture. These are similar to the acts of desperation from the Quraysh who tried to martyr Muhammad SAW to stop the establishment of Islamic state. 000 is also in the last stages of establishing K000 and very soon Ummah will hear the great news of the establishment of K000 inshaAllah. On a day of horror and disgrace for the tyrant rulers and their paid servants, on a day that Allah SWT will fill the hearts of Muslims with tranquility and happiness upon this great victory.


Naveed Butt

The Official Spokesman of Hizb-ut Tahrir in Pakistan

Devamını oku...

Hilal Görülmedi, Şaban Ayı 30 Güne Tamamlanacaktır

  • Kategori Duyuru
  •   |  


Değerli Ziyaretçilerimiz

Yarın (31 Temmuz 2011 Pazar Günü) 30 Şaban'dır. 01 Ağustos Pazartesi Günü ise Ramazan Ayının 1. günüdür.

30/07/2011 tarihi saat 23:00 itibarı ile Hizb-ut Tahrir.info çalışanları hilalin herhangi bir İslam beldesinde görülmediğini ilan etmişlerdir. Bu bağlamda Peygamber (s.a.v.)'in: “(Ramazan) hilali görüldüğünde oruca başlayınız. (Şevval) hilali görüldüğünde orucu bozunuz. Eğer hilali göremezseniz, Şaban’ı otuz güne tamamlayınız” (Buhari, Savm, 1776) buyruğu üzere Şaban Ayı otuz güne tamamlanacaktır. Dolayısıyla Mübarek Ramazan Ayının 1. Günü; 1 Ağustos 2011 Pazartesi günüdür.

Bu vesileyle Hizb-ut Tahrir Emiri Ata Ebu Raşta ve Hizb-ut Tahrir.info çalışanları İslam ümmetinin Mübarek Ramazan Ayını en içten dilekleri ile kutlarlar ve gelecek Ramazanı Hilafet sancağı altında yek vücut olmuş İslam ümmeti görüntüsüyle kutlamayı Allah Subhanehu ve Teala’dan niyaz ederler.

Devamını oku...

Hain Yöneticiler ve Uşakları Tarafından Kaçırılan Hizb-ut Tahrir'in Gençleri

  • Kategori Pakistan
  •   |  

(İngilizce)

 

بسم الله الرحمن الرحيم

Abduction of the youth of Hizb-ut Tahrir

by the traitor rulers and their henchmen

 

IMRAN YOUSAFZAI

Deputy  to the Spokesman

of Hizb-ut Tahrir in Pakistan

Imran Yousafzai is the Deputy to the Spokesman of Hizb-ut Tahrir in Pakistan. An accountant by profession, Imran is a father of two daughters. A renowned politician known for raising his voice against the traitor rulers and their policies.

On Tuesday morning, 12th July 2011, when Imran Yousafzai was heading for a meeting with a television journalist in Islamabad, the government henchmen lurked like cheap thieves and kidnapped him as he arrived.

Till today, there is no news or information regarding Imran Yousafzai's whereabouts.

 

HAYAN KHAN

Member of

Hizb-ut Tahrir

Hayan Khan, a software engineer by profession, recently married, working at a reputable software development firm in Islamabad is also a well-known member of Hizb-ut Tahrir.

On Wednesday morning 13th July 2011, he left for office from his home in Rawalpindi (the very next day after Imran Yousafzai's kidnapping) and was ambushed by Government thieves, who blocked his car, broke the side window and kidnapped him.

Till today, there is no news or information regarding his whereabouts.

 

OUSAMA HANIF

Member of

Hizb-ut Tahrir

Ousama Hanif, a telecom engineer by profession, son of a respected educationalist and social worker in Islamabad, educated from the prestigious university, NUST, a father of one daughter, working at a reputable telecommunications company in Islamabad, is also a well known member of Hizb-ut Tahrir.

On Thursday morning, 21st July 2011, as he left for office from his home in Islamabad, he was ambushed by government thugs, who blocked his car and kidnapped him.

Till today, there is no news or information regarding his whereabouts.

 

WHAT WERE THE SO-CALLED "CRIMES" OF THESE THREE BRAVE MUSLIM YOUTH?

  • Exposing the open treachery of the Pakistani rulers for their collaboration with the Americans in their crusade against Muslims
  • Calling the Ummah  for the immediate establishment of the Islamic Khilafah state, which will unify the Muslim World as the single most resourceful state in the world.

وَمَا نَقَمُوا مِنْهُمْ إِلَّا أَنْ يُؤْمِنُوا بِاللَّهِ الْعَزِيزِ الْحَمِيدِ

"And they had no fault except that they believed in Allah, Al-Azeez, Al-Hameed." [Surah Al-Burooj 85:8]

Hizb-ut Tahrir                                                                                                           25  July 2011 CE

Wilayah Pakistan                                                                                                24 Shaban 1432 AH

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER