Cumartesi, 07 Recep 1447 | 2025/12/27
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Amerika'nın Yemen'deki Çalışmalarına Karşı Hizb-ut Tahrir'in Tutumu

  • Kategori Yemen
  •   |  

Yemen, 2009 yılının sonundan şuana kadar Yemen'in farklı bölgelerinde sık sık Amerikan insansız uçaklarının uyguladığı patlamalara tanıklık etmesine rağmen ancak geçen pazartesi günü Sebin Meydanı'ndaki patlama, insanların daha çok dikkatini çektiği gibi yerel ve uluslararası alanın da daha çok dikkatini çekmiştir. Nitekim Salih'in günlerinde, neden Amerikalılar katliam operasyonları gerçekleştirmektedir diye sorulduğunda o, onların bu katliamı yapmasına kim izin vermektedir şeklinde bir cevap vermişti! Onun halefi Hâdi döneminde de Amerikalılar, "Hâdi, Amerikan operasyonlarını onaylamada selefine göre daha istekli olduğunu kanıtlamıştır" diyerek onlar, "Hâdi'nin, terör örgütüne karşı olan kampanyaya dönük desteğinin selefinden daha güçlü olmasına" övgüler yağdırmışlardır. Bu sırada uzlaşı hükümetinin başkanı Basendwah, Amerikan uçaklarının darbelerine karşı sessiz kalacağını taahhüt ederken bununla ilgili olarak daha önceden bir bilgi sahibi olmadığını söylemiştir!

Yemen'deki şiddet olaylarının arkasında, Batılı devletlerin Yemen'e dönük çatışması olup buradaki hedeflerini gerçekleştirmek amacıyla yerel çevreleri kullanmak için de çatışmayı Yemen'e taşımışlardır. Zira Amerika'nın, el-Kaide mensuplarını takip etmek gerekçesiyle Yemen'e müdahalede bulunmaya çalıştığı bir sırada İngiltere de el-Kaide unsurlarının Yemen'in muhtelif bölgelerine hakim olmasına izin vermek yoluyla Amerika'nın önüne engeller koymaya çalışmaktadır. Ayrıca önce Jaar ardında da Zengibar ve Radaa'yı teslim edenin bizzat Salih'in olduğu da siyasiler ve sıradan insanlar için bir sır değildir. Bunu da Amerika, Afgan mücahitlerini Ruslara karşı kullandığındaki tecrübesini kullanarak ve bunu da tekrar Yemen'de imal ederek yapmıştır. Dolayısıyla bu hususta Batı, Yemen'deki egemenliğini sürdürmek ve İslam'ı, bizzat Müslümanların gözünde çarpıtmayı bir kenara bırak İslam'ı öğrenmeyi arzulayan Batı'daki insanların gözünde de çarpıtmak için bir araya gelmiştir.

Sebin Meydanı'ndaki cürümsel patlama bizlere, Afganistan, Pakistan ve Irak'ın her birinde meydana gelen ve arkasında Amerika'nın olduğu benzer kanlı trajik patlamaları hatırlatmaktadır. Yemen'in evlatlarına, Amerika'nın buradaki ordulara hakim olması için girmesine yol açan bu ülkedeki Müslümanların hatalarının farkında olup ders çıkarmaları çağrısında bulunuyoruz.

Senatosunun, bir Amerikan yetkilisinin Yemen'e Yüksek Komiser olarak gönderilmesi çağrısının yanı sıra Amerikan yönetiminin Salih'ten sonraki aşama için Yemen'de hazırlık yapması çağrısını dikkate almayan Amerika, el-Kaide unsurlarını takip etmek gerekçesi altında Yemen'e girmek maksadıyla 300 Amerikan askerinin Anad hava üssüne ulaşması da dahil geçen üç ay boyunca Yemen'de birçok çalışmalar gerçekleştirmiştir. Ayrıca Amerikan Merkezi Haber Alma Ajansı [CIA], Yemen'deki insansız uçakların kampanyasını genişletmek için çalışırken ordunun yeniden yapılandırılması ve Yemen topraklarında istihbarat birliklerinin inşasına dönük bir plan için de çalışmaktadır. Bunun yanı sıra Amerikalıların, Yemen'de el-Kaide ile savaşmak için bir askerî üssün inşa edilmesi hakkındaki konuşmaları ve inşa edilecek yeri de gizlemeleri, bunun denizde olabileceğine işaret ettiği gibi Yemen adalarının birinde de olabilir.

Ayrıca Amerikan yönetimi, nüfuzunu, şu anda medya, sağlık, vakıflar, eğitim öğretim, gençlik ve spor ve yükseköğretim gibi altı bakanlıkta çalışan Amerikan Uluslararası Kalkınma Ajansı [USAID] yoluyla hükümetin bakanlıklarının içerisine kadar uzatmaya çalışmaktadır.

Amerikan yönetiminin birçok araştırma merkezlerinin Yemen hakkında sundukları raporların tamamı, Amerika'yı Yemen'deki nüfuzunu pekiştirmeye çağırmaktadır. Nitekim bu raporlardan en sonuncusu, Yemen basınının 20.05.2012'de, yani geçen Pazar günü Amerikan Dış Politikası Dergisi [Foreign Policy]'dan "Yemen Devletinin İnşası"  başlığı altında yayınladığı rapordur. Nitekim raporda, Yemen devletinin inşası görevinin sadece Amerika'nın görevi olduğu belirtilmiştir.

Dünyada demokrasinin gözetleyicisi olan Amerika'nın, Yemen'deki ilk tercihi demokrasi değildir. Zira aklî menfaati, gaye vasıtayı meşru kıları ve ideolojisini dünyaya taşımanın metodu olarak sömürgeciliği kendisine ölçü kılan kapitalizm ideolojisinden amaçlanan demokrasinin hakikati artık ifşa olmuştur.

Wall Street işgali için çağrıda bulunmak Amerika'da yeni bir mesele olup yönetiminin, Amerika'da hakkında geniş tartışmanın olduğu ve bazı Amerikalı yetkililerinin de sonuçları hususunda uyarıda bulundukları insansız uçaklarla olsa bile Yemen'de yeni bir savaşa girme yönünü kabul etmemektedir. Nitekim Amerikan Merkezi Haber Alma Ajansı Terörle Mücadele Merkezi eski Başkanı Robert Greiner de uyarıda bulunanlar arasında yer almaktadır.

Amerikalılar tarafından kartların karıştırılması hiçbir işe yaramayacaktır. Zira küçük Bush'un, 2011'de Afganistan'la başlayan İslam dünyasına karşı çıkan savaşı nasıl haçlı savaşı olarak isimlendirdiğini, daha sonra da onun terörizme karşı savaş ve sonra da el-Kaide'ye karşı savaş olarak değiştirildiğini hala insanlar hatırlamaktadırlar.

Avrupalıların, şayet şehirlerinde patlamalar görülürse Yemen'i terk edecekleri şeklindeki açıklamaları, Amerikalıları, tartışmasız Yemen'e egemen olabilmek için bu meselenin gerçek yapısını düşünmeye sevk etmektedir.

Dün, Riyad'da yapılan Yemen'in Dostları Konferansı, İngiltere'nin başkentinde düzenlediği 2006 Kasım ayında yapılan Bağışçıların Yemen Konferansı'nın bir uzantısıdır. Bunu da Körfez ekonomisinin çöküşünün sonuçları hakkındaki tehdit altında Körfez'i Yemen'in fon sağlayıcısı kılmak ve Yemen'in İngiliz kisvesi altında kalmasını sağlamak için Londra ile Körfez başkentleri arasındaki konferanslar takip etmiştir. Nitekim daha dün itibarıyla Riyad'ın sundukları bizlere pekte uzak değildir. Bunun yanı sıra Amerika, Yemen ekonomisini ele geçirmenin bir aracı olarak Dünya Bankası ve İMF'yi kullanmayı sürdürdüğü bir sırada bu ikisi, Yemen'e kredi vermek amacıyla Sanaa'da ofislerini açmak için tekrar geri dönmüştür. Yemen'in Dostları Konferansı'na sağlanan fonlar ise Yemen halkının, ülkelerinin paralarını ve servetlerini yağmalamak için Batı ülkeleriyle işbirliği yapan yöneticilerine karşı sessiz kalmaları amacıyla bir rüşvetten ibarettir.

Hizb-ut Tahrir, 1953 yılında kurulmasından ve Hilafet Devleti'ni kurmak yoluyla İslamî hayatı yeniden başlatmak için davet etmeye başlamasından bu yana yıllar onu, Hilafet Devleti'ni kurma metodundan saptıramamıştır ki o metot da; Resul [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in İslamî Devleti kurmak için olan metodudur. Dolayısıyla o, bütün Müslümanları bu gayeyi gerçekleştirmek için kendisiyle birlikte hareket etmeye çağırmaktadır.

Bizler bu basın konferansında, Amerika'nın planlarında yer almayan Yemen siyasetçilerine seslenmek istiyoruz. Dolayısıyla onların yapması gereken, sömürgeci İngiltere'nin boyunduruğundan kurtulmaları ve hayatta taşınması ve icat edilmesi için çalışılan ideolojinin de fasit Batı ideolojisi yerine İslam ideolojisi olduğuna yeniden kanaat getirmeleridir.

Devamını oku...

Beşar'ın, Humus Şehrinin (Hula) Kasabasındaki Katliamı; Uluslararası Toplumun Alnındaki Kara Bir Leke ve Halklarına Yardıma Koşmaları İçin Allah'ın Dinine Destek Verenlere Bir Çığlıktır

  • Kategori Suriye
  •   |  

Katil Beşar Esad'ın güçleri, 25.05.2012 Cuma günü, Humus'taki Harp Akademisi'nden başlayarak ağır ve hafif olanlar da dahil her türlü silahları kullanmak yoluyla yeni bir vahşî katliam işleyerek Humus'un Hula bölgesindeki silahsız mümin Suriye halkına karşı şeytanî zehirlerini kusmuşlardır. Nitekim katliam, alışık olduğu üzere kudurmuş şebbihalar ile rejimin köpeklerinin onları bıçaklarıyla takip etmelerinin ve yaralıları da kanları aka aka hastanelerden kaçırmaya çalışmalarının ardından çoğu, evlerdeki Meydan Hastaneleri'ne doldurulan kadın ve çocuk olmak üzere yaklaşık yüz şehidin hayatına mal olduğu gibi yüzlerce de yaralı vardır. İşte tüm bunlar, bu rejimin nasıl da Allah'ın, dininin ve mümin Suriye halkının açık bir düşmanı olduğu gerçeğini ifşa etmektedir... Bu facir rejim, çok ama çok iyi bilsin ki başkasını öldürmeden önce kendisini öldürmektedir. Zira çok yakında kara bir gün onu beklemektedir. Çünkü bekleyeni için yarın, çok yakındır.

Nitekim bu katliam, daha çok bu mücrim rejim ile onun arkasındaki Amerika'nın, Müslüman ülkelere tahakküm eden zararlı rejimlerden oluşan araçlarının ve Birleşmiş Milletleri gibi uluslararası kanallarının olduğu uluslararası toplum ile kesinlikle kılını dahi kıpırdatmayan Arap Ülkeleri Ligi gibi bölgesel toplumu ifşa etmekte olup meydana gelenlerde açık bir şekilde bu katil rejim ile gizli anlaşmanın ve koordinasyonun olduğuna işaret etmektedir... Zira bu mücrim rejim, uluslararası toplumun kendisiyle birlikte olduğunu bilmektedir. Çünkü o, Suriye'de İslam için alametlerinin görünmeye başladığı yeni bir dönemin doğmasından korkmakta olup buda Batı'yı endişelendirmekte ve onu bu rejimin cürümleri karşısında sessiz kalmaya sevk etmektedir... Bu rejim, özellikle ayaklanmanın Şam ve Halep'te genişlemesinin ve cürümünün rükünlerini oluşturan sözde "kriz yönetimi hücresini" etkilemeye çalışan son operasyonun ardından terazinin kefesinin ayaklanmanın maslahatına doğru meyletmeye başladığını hissetmektedir. Dolayısıyla bu katliamla o, kendisinin kesinlikle hala liderliğin dizginlerini elinde tuttuğunu göstermek istemektedir.

Ey Ümmetin Bedeninde Hilafet Dârı'nın Merkezi Olarak Zonklayan Nusret ve Zafer Şam'ındaki Müslümanlar!

Bu katliam sizleri, sadece dininize daha fazla sarılmaya, ona tek kurtuluşunuz olarak bakmaya ve kafir Batı'yı, kuyruklarını ve araçlarını da kaldırıp atmaya sevk etmelidir. Zira gerçek savaş boyutunda sizler, ayaklanmanızın sadece Allahu Subhânehu için olması amacıyla nefes aldığınız İslamî eğiliminizin ortaya çıkması nedeniyle herkese karşı savaştınız.

Ey Muhlis Subaylar! Ey Allah'ın Ensarları ve Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in Livasını Taşıyanlar!

Hiçbir güce sahip olmayan ve bir çıkış yolu da bulamayan halkınızdan erkek, kadın ve çocuklardan oluşan mustazaflar, sizin ve dininiz için göz yaşı dökmekteler ve kendilerine, sizlerin içinden bu trajik durumlara son verecek kurtarıcı ensarlar göndermesi için Allah'tan yardım istemektedirler. Dolayısıyla Hizb-ut Tahrir olarak bizler bilmekteyiz ki; Suriye'deki halkımızla birlikte tüm İslam ümmeti, İkinci Raşidi Hilafet Devleti'ni kurmak için Allahu Subhânehu'ya itat edip yardım dileyen mümin ensarlardan oluşan bir gurup olmadıkça kurtulamayacaktır. Zira Allahuteala, şöyle buyurmaktadır: إِلاَّ تَنصُرُوهُ فَقَدْ نَصَرَهُ اللّهُ إِذْ أَخْرَجَهُ الَّذِينَ كَفَرُواْ ثَانِيَ اثْنَيْنِ إِذْ هُمَا فِي الْغَارِ إِذْ يَقُولُ لِصَاحِبِهِ لاَ تَحْزَنْ إِنَّ اللّهَ مَعَنَا فَأَنزَلَ اللّهُ سَكِينَتَهُ عَلَيْهِ وَأَيَّدَهُ بِجُنُودٍ لَّمْ تَرَوْهَا وَجَعَلَ كَلِمَةَ الَّذِينَ كَفَرُواْ السُّفْلَى وَكَلِمَةُ اللّهِ هِيَ الْعُلْيَا وَاللّهُ عَزِيزٌ حَكِيمٌ "Eğer siz ona (Reselullah'a) yardım etmezseniz (bu önemli değil); ona Allah yardım etmiştir: Hani, kafirler onu, iki kişiden biri olarak (Ebu Bekir ile birlikte Mekke'den) çıkarmışlardı; hani onlar mağaradaydı... O, arkadaşına. Üzülme, çünkü Allah bizimle beraberdir, diyordu. Bunun üzerine Allah ona (sükunet sağlayan) emniyetini indirdi, onu sizin görmediğiniz bir ordu ile destekledi ve kafir olanların sözünü alçalttı. Allah'ın sözü ise zaten yücedir. Çünkü Allah Azizdir ve Hakîmdir." [et-Tövbe 40]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Müslümanlara İslamî Kimliklerini Hatırlatmak İçin Sudan Vilayeti Bölgelerinde Receb (Hilafet'in Yıkılışının) Yıldönümü Faaliyetleri

H. Receb-ul Harem 1433 ayının başlaması ve ayrıca basın konferansı yoluyla Suna platformunun açıklanmasıyla birlikte Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti'nin, fikrî ve siyasî çalışmalar, konferanslar, konuşmalar ve benzeri yollarla bu yılki Hilafet yıldönümünü canlandırma kampanyası başlamıştır. Bu çalışmaların en önemlisi, H. 02 Receb 1433 el-Muvafık 23. Mayıs 2012 Çarşamba sabahı Vad Medeni şehrinde olmuştur. Zira kardeş Ali Adem, büyük çarşıdaki otobüs durağında toplanan kalabalık insanlara bir konuşma yaparak onlara, Müslümanların bağlanması gereken tek bağın İslamî kimlik olduğunu hatırlatmış ve ümmetin izzetini ve kuvvetini geri döndürünceye kadar Hilafet'in yıkılmasıyla kesilen İslamî hayatı yeniden başlatmak için çalışmaya davet etmiştir.

Nitekim katılımcılar konuşmayı güzel bulmuşlar ve bağırarak tekbirler getirmişlerdir.

Bu konuşma sırasında katılımcılara, yükseltmeleri gerekenin râye ve liva olduğunu yoksa ümmeti parçalayan, varlığını zayıflatan ve kimliğini yok eden dalalet bayrakları olmadığını hatırlatmak için Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in [Ukab] râyesi ile livası dağıtılmıştır.

Allah'ın izniyle bu tür çalışmalar, Sudan'ın muhtelif bölgelerinde devam edecektir.


İbrâhîm Usmân [Ebu Halîl]

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmî Sözcüsü
Sudan Vilâyeti

 

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti Resmî Sözcüsünün, Sudan Haber Ajansı Basın Toplantısında Hilafet'in Yıkılışının Doksan Birinci Yıldönümü Münasebetiyle Yapmış Olduğu Konuşması

Hicrî doksan bir (91) yıl önce böylesi bir Receb-ul Hayr ayında, özellikle de H. 28 Receb 1342'de İslamî Hilafet Devleti yıkılmış... ve ümmet için, kavmiyetçilik, vatancılık, taifecilik ve benzerleri gibi yeni batıl kimlikler ortaya çıkmıştır. Zira sömürgeci kafir; ümmete fikrî, siyasî ve ekonomik olarak egemen olmak amacıyla Müslüman ülkeleri dilediği vakitte dilediği gibi harekete geçirecek kendisine bağlı zayıf karton devletçiklere bölmüş ve bunun üzerine de Allah'tan başka İlah olmadığına ve Muhammed'inde Allah'ın Resulü olduğuna şehadet getirmelerine rağmen aynı zamanda dini hayattan, dolayısıyla da siyaset ve devletten ayıran bir akideyi de benimsesinler, küfür sistemlerini almada bir beis görmesinler, devleti ve hayatı kafir Batı fikirlerinin esasına göre yürütsünler diye Müslümanların evlatlarından İslamî kimliğini kaybetmiş bir nesil ortaya çıkarmak için merkezler ve üniversiteler inşa etmiştir. Ardından kafir Batı çok geçmeden bu başarısız bölgesel devletçikleri yeni bir Sykes-Picot yoluyla altına üstüne getirmek için bunları, esasında içerisinde parçalanmışlık neşterinin olduğu bir laboratuvar yapmıştır. Nitekim Müslümanların tertemiz kanlarıyla sulanan İslamî bir toprak olan Güney Sudan ayrılmıştır. Yine ırkçı temelinde Darfur, Güney Kardufan ve Mavi Nil de koparılmak istenmektedir ve işte tüm bu komploların yakıtları da bizzat sömürgeci kafirlerin ajanları ve Müslümanların saf evlatları olmaktadır.

Ey Kerim Kardeşlerim:

Hilafet'in yıkılışından beri üzerimizden doksan bir yıldönümü geçmiş olup bu ülkedeki halimiz ise düşmanlarımızın sevindiği ve dostlarımızın öfkelendiği bir haldir. Zira ülkemiz İslam'dan başkasıyla yönetildiği gibi Güney Sudan'ın ayrılmasının ardında da bölgeselcilik, ırkçılık ve kabilecilik gibi İslamî olmayan kimliklerin meyveleri için parçalanmışlık uçurumunda bir peri olarak kaymaktayız. Nitekim tohumunu ektiğimiz ve acı meyvesi olan perimiz de bu batıl kimlikler temelindeki kotalı bir devlettir.

Ekonomi ekseninde ise sağa sola debelenip durmaktayız. Zira bazen kısıtlamalar koyuyoruz. Bazen de bu kısıtlamaları kaldırıyoruz ve her iki halde de insanların yaşamlarındaki acı, sıkıntı ve yoksulluk artış gösteriyor. Zira biz, mal ve hizmetlerden sözde desteği (sübvanseyi) kaldırmak, vergileri artırmak ve kamu mallarını özelleştirmek yoluyla yoksulluğu üreten ve yoksulları helak eden İMF'nin "reçetesi" üzerinde yürümekteyiz.

İçtimai Nizam eksenine gelince; açık giyimli kadınların yolları doldurması, şeriatın onayına gerek duymaksızın erkek ve kadınların bir arada toplanması ve üniversitelerde ihtilatın olması ve şeriata muhalif olan benzerleri, işte tüm bunlar yaşam tarzını İslamî olmayan bir yaşam tarzına dönüştürmüştür. Dolayısıyla hayata tüm yönleriyle bakam bir kimse, hem bu ülkede hem de tüm Müslüman ülkelerdeki bu karanlık görüntülerde bir uygunsuzluğun olduğunu görecektir!!

Tüm bunlara rağmen biz, hala şu soruyu sormaktayız: Bizim kimliğimiz nedir? Biz, Arap mıyız yoksa Afrikalı mıyız yoksa melez miyiz? Ve hayatımızı ve yaşam tarzımızı belirleyen bir cevabı olan bu soruya cevap vermekten de aciz kalıyoruz.


Ey Kerim Kardeşlerim
:

Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti olarak bizler, ümmeti iki yay boyu yada daha yakın olan kalkınma projesine yaklaştıracak siyasî ve fikrî çalışmalar yoluyla her yıl bu Receb-ul Hayr ayında Hilafet'in yıkılışının yıl dönümünü canlandırmayı alışkanlık edindik. Dolayısıyla bizler, H. 1433 yılının Receb ayında da Sudan'ın tüm bölge ve şehirlerinde düzenlenecek olan konferansların, seminerlerin, hutbelerin, konuşmaların ve üniversitelerde tartışma köşelerinin olduğu geniş bir kampanya başlatıyoruz. Dolayısıyla buralardaki temiz halkımıza bizler, kimliklerinin, sadece azim olan İslam olduğunu hatırlatacağız.

Bu kampanya çerçevesinde insanlara, bizlere aşağılanmışlığı ve utancı miras bırakan Batı'nın ortaya çıkarmış olduğu ulusal devletçiklerin bayrakları yerine İslamî kimliğin tezahürlerini yükseltmek ve ibraz etmek için İslam livası ile râyesini dağıtacağız.

İslam'ın livası ve râyesi şeri hükümlerden olup delilleri ise aşağıdaki şekildedir:

Beyaz Liva, üzerine siyah olarak [لا إله إلا الله  محمد رسول الله] yazılı olandır. Bu, ordu emiri yada ordu komutanı için hazırlanır. Buda onun yerinin işareti olup gittiği yerlere bununla birlikte gider. Livanın, ordu komutanı için hazırlanmasının delili şudur:

أن النبي دخل مكة يوم الفتح ولواؤه أبيض "Nebi [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], Fetih günü beyaz livası olduğu halde Mekke'ye girmiştir." [Cabir kanalıyla İbn-u Mace rivayet etmiştir]

Nesâi Enes'den şöyle rivayet etmiştir:

أنه  حين أمَّر أسامة بن زيد على الجيش ليغزو الروم عقد لواءه بيده "Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Rumlarla savaşması için Usame Bin Zeyd'i orduya emir tayin ettiğinde, onun livasını kendi eliyle hazırlamıştır..."

Siyah Râye, üzerine beyaz olarak [لا إله إلا الله  محمد رسول الله] yazılı olandır. Bu, (Tabur, Tugay ve diğer ordu birlikleri) gibi ordu bölük komutanlarıyla birlikte bulunmaktadır. Delili ise Resul [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in Hayber'de ordu komutanı olacak olan hakkında şöyle buyurmasıdır:

لأُعْطِيَنَّ الرَّايَةَ غَدًا رَجُلًا يُفْتَحُ عَلَى يَدَيْهِ، يُحِبُّ اللَّهَ وَرَسُولَهُ، وَيُحِبُّهُ اللَّهُ وَرَسُولُهُ... فأعطاها علياً رضي الله عنه "İşte bu râyeyi yarın, Allah'ın O'nun eliyle fetih ihsan edeceği öyle bir adama vereceğim ki O Allah ve Resulü'nü sever, Allah ve Resulü de onu sever.. Ve onu, Ali [Radıyallahu Anah]'a vermiştir."


Ey Kerim Kardeşlerim
:

İslamî kimlik, şu anlamlara gelmektedir:

- Maslahat mikyasıyla değil de helal ve haram mikyasıyla şeri hükümlerle kayıtlı kalmakla temeyyüz eden kulluğun, sadece alemlerin Rabbi olan Allah için olması.

- Ulusal devletçiklerin bayrakları yerine İslam'ın ukab râyesi ve livasını yükseltmek yoluyla alemlerin Rabbi olan Allah'a kullukla gurur duyulması.

- Anayasa ve diğer kanunlara, sadece İslam esas olacak şekilde İslamî bir anayasa'nın talep edilmesi.

- Resul [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in, İslamî Hilafet'in olduğu devletinin talep edilmesinin yanı sıra demokratik ve sivil devlet, cumhuriyet ve benzerlerinin kaldırılıp atılması.

- Geri getirilmesinin bir farz olmasının yanı sıra Allahu Subhânehu'nun bir vaadi ve Resulü [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in de bir müjdesi olmasından dolayı Nübüvvet Minhacı Üzere Raşidi Hilafet'i geri getirmek yoluyla İslamî hayatı yeniden başlatmak için çalışanlarla birlikte çalışılması yada onlara destek verilmesi.

Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur:

أَوَمَنْ كَانَ مَيْتًا فَأَحْيَيْنَاهُ وَجَعَلْنَا لَهُ نُورًا يَمْشِي بِهِ فِي النَّاسِ كَمَنْ مَثَلُهُ فِي الظُّلُمَاتِ لَيْسَ بِخَارِجٍ مِنْهَا كَذَلِكَ زُيِّنَ لِلْكَافِرِينَ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ "Ölü iken dirilttiğimiz ve kendisine insanlar arasında yürüyebileceği bir ışık verdiğimiz kimse, karanlıklar içinde kalıp ondan hiç çıkamayacak durumdaki kimse gibi olur mu! İşte kafirlere yaptıkları böyle süslü gösterilmiştir." [En'am 122]

 

Ve's Selemu Aleykum ve Rahmetullahi ve Berakatuh


İbrâhîm Usmân [Ebu Halîl]

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmî Sözcüsü
Sudan Vilâyeti

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- "Amerika'nın Yemen'deki Çalışmalarına Karşı Hizb-ut Tahrir'in Tutumu" Başlıklı Basın Konferansı

Amerika'nın Yemen'deki çalışmaları, son üç aydır dikkat çekici bir şekilde artmıştır. Nitekim Amerika, Yemen'deki politikalarını gerçekleştirmeye bağlı Körfez girişimlerini uygulamayı benimsemiştir. Zira Amerika, Yemen'deki güvenlik ve askerî dosya gurubuna başkanlık etmek ve ordunun dostluğunu dönüştürmeye dayalı stratejisine de Abdurabbu Mansur Hâdi'yi koyabilmek için çalışmaktadır.

Amerika'nın Yemen'e karşı çalışmaları iki kısma ayrılmaktadır: Amerikan yönetimi yetkililerinin stratejileri ve açıklamaları, onların Yemen'i ziyaret etmeleri ve Obama'nın Terörle Mücadele İşlerinden Sorumlu Danışmanı John Brennan, Yakın Doğu İşlerinden Sorumlu ve Federal Soruşturma Bürosu Başkanı olan Amerika Dışişleri Bakanı Yardımcısı Jeffrey Feltman, Dünya Bankası ve İMF gibi Amerikan yönetimiyle yakın ilişkisi olan birtakım kurumlar ile Cemal İbn-u Ömer benzeri birtakım şahsiyetler gibi çeşitli siyasî yelpazenin, Yemenli yetkililer ile görüşmeler yapmaları bakımından siyasi olarak. Bunun yanı sıra Yemen'deki Büyükelçisi Gerald Firestein ve yardımcısının çalışmaları ve bunların resmî yada resmî olmayan birtakım şahsiyetlerle görüşmeleri olduğu gibi aynı şekilde RAND Kurumu, Carnegie Enstitüsü ve benzeri araştırma merkezlerinin verilerine dayalı olan ve Washington Post, New York Times, Dış Politika [Foreign Policy], Los Angeles Times ve benzerleri gibi gazeteler yoluyla sirküle edilip yayınlanan raporlar da vardır...

"Terörle mücadeleye" dönük eğitim yapmak yada savaş gemileri üzerinde savaş çalışmalarına başlamak veya Yemen kıyılarında savaş yıkımlarına başlamak yada bilgiler toplamak veya el-Kaide mensubu şüphelisi olanları öldürmesi için insansız hava uçaklarını roketler atmaya yönlendirmek için geçmişte Yemen'e ulaşan güçlerini temsil etmesi bakımından askerî olarak. Dolayısıyla CIA'nın çıkarlarına dönük casusluk çalışmaları yapması için el-Kaide Örgütü'nün içerisine ektikleri unsurlar işte bunlardır. Nitekim bunlardan sonuncusu, Yemen'de hazırlanan ve daha önce de Amerikalılara ait olduğu keşfedilen bombaların kaçakçılığını yapan Suudi bir ajan olduğu ortaya çıkmıştır.

Amerika'nın Yemen'deki tüm bu çalışmalarına karşı konuşmak amacıyla Hizb-ut Tahrir / Yemen Vilayeti, 24.05.2012 Perşembe günü, yeni üniversitenden sonra Sanabani İstasyonu civarındaki Eagle Otel'in -Kuzey Dairesinde-  sabah saat 10:00'da "Amerika'nın Yemen'deki Çalışmalarına Karşı Hizb-ut Tahrir'in Tutumu" başlıklı bir basın konferansı düzenleyecektir. Burada insanlara, Amerika'nın bu çalışmaların arkasında neyi hedeflediği açıklanacaktır.

Devamını oku...

Amerika, Esad Çetesi ve "İsrail" ile Birlikte Lübnan'daki Ajanlarının Tamamı, Şam Ayaklanmasını ve Onun Lübnan'daki Destekçilerini Ortadan Kaldırmak İçin Gizlice Anlaşmışlardır

  • Kategori Lübnan
  •   |  

Mübarek Şam ayaklanmasının, geçen yılın Mart ayında başlamasında bu yana uluslararası, bölgesel ve yerel güçler onunla, daha önceki tüm bölge ayaklanmalarından farklı bir şekilde muamelede bulunmaktadırlar.

Esad çetesine gelince; Suriye'deki hegemonyasını korumak için vahşî katliamlar işlemektedir. Zira ona, kendisinin bir çiftliği gibi bakmakta ve insanları da bu çiftlikteki bir köle olarak görmektedir.

Amerika'ya gelince; ayaklanmadan korkmaktadır. Çünkü ayaklanma, bölgedeki çıkarlarını korumak için sürekli kendisine hizmetler veren ajanı olan rejimi tehdit etmektedir. Bu yüzden Suriye'deki nüfuzunu koruyabilecek bir alternatif buluncaya kadar ayaklanmanın bitkin düşmesi için rejimin ömrünü uzatmaya ve onun katliamlar işlemesine izin vermeye karar vermiştir. Ancak o, Allahuteala'nın lütfüyle rezil olmuştur. Zira ayaklanmayı bitkin düşüremediği gibi kendisine hizmet etmesi için otoriteyi üstlenecek bir alternatif de bulamamıştır.

İran'a gelince; ayaklanmadan korkmaktadır. Çünkü Esad çetesi, Amerika ile gizli anlaşma yaparak liderliğini yaptığı ve İran'dan Irak, Suriye ve Lübnan'dan geçerek Filistin'e kadar ulaşıp genişleyeceği ekseninin temel taşıdır.

"İsrail'e" gelince; sürekli olarak sessizce Golan cephesini koruyan, direniş tüfeklerini kontrol eden ve on yıllar boyunca onu gelişmeden yok eden rejimin düşme tehlikesi uykularını kaçırmaktadır.

Lübnan'da ise; İran ve Esad rejiminin tabiileri ile bazı toplum liderleri kendilerini, Esad çetesinin düşmesi durumunda sözde azınlıklar tehlikesi karşısında kendilerine destek vermesi vasfıyla bu mücrim rejimi savunmaya adamışlardır.

İşte bunların hepsi, özellikle aydan aya İslamî ayaklanmanın netlik kazanması, ayaklanmanın şeriatın egemenliğini ve ümmetin Sultanı'nı yeniden hakim kılacak ve Amerika eski Dışişleri Bakanı Kissinger'in yazdığı gibi tüm bölge için bir cazibe oluşturacak olan İslamî Devlet'in kurulması yönünde ilerlemesiyle birlikte Suriye'nin parlak geleceği hakkında tekbir korkuyu taşımaktadırlar. Yani onların hepsi, onları yiyip bitirecek ve Şam ülkesinde irtikaz edecek olan Hilafet Projesi'nin gerçekleşmesinden korkmaktadırlar. Bu nedenle bu düşmanların hepsi, siyasî, manevî ve maddî güç nedenleri yoluyla ayaklanmaya destek verenleri ve uzantılarını engelleyerek Şam ayaklanmasının izole edilmesi isteği üzerinde ittifak ettikleri gibi onlardan bazıları da Esad rejiminin ömrünü uzatmak için çalışmaktadırlar. Ayrıca onları, bu rejimin, halef olarak onun gibi bir ajan gelmeden önce Şam kahramanlarının darbeleri altında devrilmesi olasılığı da kuşatmıştır. Bu yüzden çevresinden yeni kurtulmuş Suriye'yi izole etmekteler ve ayaklanmasının geri kalan Şam ülkelerine, Irak'a ve diğer İslam dünyasına uzanmasını engellemektedirler.

Lübnan'da, güvenlik birimlerinin bazı başkanlarından bazı saldırgan aptallar, Amerikalıların, İranlıların ve Esatçıların iradesinin hemfikir olduğu Şam ayaklanmasına destek verenleri takip etmek, onlara baskı uygulamak, dahası onları öldürmekle ilgili emirlere hızla karşılık vermektedirler. Nitekim Suriyeli ayaklananlar ile Lübnan'daki destekçilerinden onlarca kişiye uzanan tutuklama kampanyasının ardından genç Şâdi Mevlevî'nin tutuklanması, Trablus'taki Zehra Hastanesi'ndeki yaralıların kaçırılma girişimleri ve ardından da Akkar'daki subaylardan birinin faziletli Şeyh Ahmed Abdulvâhid ile arkadaşı Muhammed Merab'ı (Allah ikisini de rahmet etsin) öldürmek yoluyla işlediği iğrenç cürümler üslubuyla temeyyüz eden pervasız uygulamalar gelmiştir. İşte tüm bunların hepsi, bir biri ardına gelen Lübnan otoritelerinin yargılanmaksızın haksız yere cezaevlerinde tutuklu bulunan yüzlerce gence karşı işledikleri sistematik cürümler nedeniyle yıllara uzanan tıkanıklığın olduğu bir atmosferde gerçekleşmiştir. Dolayısıyla yıllardan beridir çizilmeye başlayan bir görüntü insanların gözleri önünden tamamlanmıştır ki buda; hergele uluslararası, bölgesel ve yerel ittifakın, karşılarında duran İslamî akıma, takip edilmesi, sıkıştırılması, işkence edilmesi, yargılanmaksızın yıllarca gözaltında tutulması... hatta sinsi medyanın, hem İslamî akımın hem de İslam'ın görüntüsünü çarpıtmaya dönük kampanyası dışında kasten öldürmeye varan her türlü kirli muamelede bulunmanın mubah sayıldığı baş düşman olarak bakmalarıdır.

Şam ayaklanmasına ve Lübnan'daki destekçilerine tek bir yaydan ok fırlatan bu hergele ittifak bizlere, Müşrik Arap kabilelerinin, Yahudi kabilelerinin ve Medine Münafıklarının, Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in Medine'deki devletini yok etmek ve oradaki Müslümanların kökünü kazımak için ortaya çıkardıkları ve Ahzab Gazvesi olarak bilinen ittifakı hatırlatmaktadır. Ama onların ittifakı başarısız olmuş ve maddî üstünlük nedenlerinin tamamlanmasının ardından Allah onları, hor ve hakir bir şekilde ökçelerinin üzerine geri döndürmüştür. Nitekim Allahuteala, şöyle buyurmuştur:

وَلَمَّا رَأَى الْمُؤْمِنُونَ الْأَحْزَابَ قَالُوا هَذَا مَا وَعَدَنَا اللَّهُ وَرَسُولُهُ وَصَدَقَ اللَّهُ وَرَسُولُهُ وَمَا زَادَهُمْ إِلا إِيمَانًا وَتَسْلِيمًا "Müminler, ahzabı (düşman birliklerini) gördükleri zaman işte bu, Allah'ın ve Resulü'nün bize vaad ettiği şeydir. Allah ve Resulü doğru söyledi dediler. Bu onların sadece imanını ve teslimiyetini artırmıştır" [Ahzab 22]

Ey Lübnan'daki Müslümanlar!

Fransa'nın, bu varlığı ortaya çıkarmasından, onunla sizi ümmetinizden ayırmasından, sizleri ikinci sınıf vatandaş olarak görmesinden ve sizleri Lübnan'da "küçük" taifelerinden oluşan [taifeciklere] dönüştürmesinden bu yana sizler, aşağılanmışlığın, zorlamanın ve baskının hedefi oldunuz. Bugün de Lübnan'daki düşmanınız, bu varlığın gelmekte olan Hilafet Devleti'nin karşısında müstahkem bir kale olmasını istedikleri gibi sizlerin de bu küçük kalenin içerisinde itaat edip boyun eğen mahkumlar olmanızı istemektedirler. Ama Allah'ın lütfüyle sizler, Trablus, Akkar ve Beka'daki intifadanızla bu hergele planları başarısız kıldınız. O halde bu tarihî yönde devam ediniz, onların planlarını başarısız kılınız, mübarek Şam ayaklanmasına nusret imzanızı atınız ve Lübnan'daki şu yada bu parti için tartışan tarafların yakıtı olanlarınızı uyarınız. Zira sizin dostunuz onların dostu olmadığı gibi sizin davanız da onların davası değildir. O halde Şam ayaklanmasına destek veriniz. Çünkü sizin dostunuz, Allah, Resulü ve müminlerdir. Lübnan liderlerine gelince; onlar, ya ayaklanmaya savaş açmaktalar yada onu desteklemeyi, aralarındaki Lübnan çiftliğine dair çatışmaları için pazarlık konusu yapmaktadırlar.

Haydi bu sancılı dönemde sloganınız olarak Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in şu hadisini yükseltiniz:

... ألا إن عقر دار المؤمنين بالشام "Dikkat edin! Müminlerin dârının merkezi Şam olacaktır"

 

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Danimarka'daki Pakistan Büyükelçiliği'ne Açık Bir Mektup Hizb-ut Tahrir / İskandinavya, Navit Butt'un Kaçırılmasını Kınar ve Hizbin Tüm Tutuklu Üyelerinin Derhal Serbest Bırakılmasını Talep Eder!

Pakistan rejimi polisinin, Hizb-ut Tahrir / Pakistan Vilayeti üyelerine karşı ödlekçe uygulamalarının en sonuncusu Hizb-ut Tahrir / Pakistan Resmî Sözcüsü Navit Butt'u, 11 Mayıs 2012 Cuma günü çocuklarının gözleri önünden kaçırmak olmuştur!

Bu kaçırılan kişilerin tek suçu ise dünyadaki İslamî hiziblerin en büyüğü olan ve elli küsur ülkede bulunan Hizb-ut Tahrir'in mensubu olmalarıdır. Halbuki bu hizib, ortaya çıktığından bu yana ümmeti kalkındırmak ve İslam dünyasında Hilafet Devleti'ni kurmak yoluyla ümmetin iradesini ve özlemlerini ifade eden İslam'ın sistemlerini tatbik sahasına koymak için çalışmaktadır. Dolayısıyla Hizb-ut Tahrir, Müslümanların yöneticilerini muhasebe etmek ve Pakistan yöneticileri de dahil onların komplolarını ve ihanetlerini ifşa etmek için çalışmaktadır. Bu siyasî çalışmalar sayesinde hizib, Keşmir, Afganistan ve Filistin gibi işgal edilmiş Müslüman ülkeler de dahil Müslümanların ölüm kalım meselelerine ve bunların İslam hükümlerine göre çözüm keyfiyetine dair genel bir uyanıklık oluşturmaktadır.

Şimdi sırayla sorarız: İslam dünyasında İslam sistemlerini tatbik etmek için çalışmak ve İslam'ı yalan ve iftirayla İslamî olarak adlandırılan Pakistan "Cumhuriyeti'ndeki" toplumun işlerinin düzenleyicisi kılmak için gayret göstermek, evet bunlar bir suç olarak mı görülmektedir? İngiltere'nin hegemonyasından ve kafir Hindistan'ın zulmünden kurtulma arzusuyla ortaya çıkan Pakistan'ın, Amerika'nın hegemonyasına ve Batı'dan ithal edilmiş küfür sistemlerini tatbik eden baskıcı hükümetin zulmüne boyun eğer bir hale gelmesi kabul edilebilinir mi?

Özellikle de Amerika'nın ajanlığına devam etmelerinin, tüm askerî imkanlarını Amerika'nın hizmetine sunmalarının, insansız hava uçaklarının Salale saldırıları, Abbotabad operasyonu ve Blackwater şirketinin operasyonları gibi Amerika'nın terörist faaliyetlerine meydan okuyanlardan vazgeçmelerinin ardından Pakistan yöneticilerini muhasebe etmek bir suç olarak mı görülmektedir? Adaleti garantileyecek ve huzur verecek olan İslam hükümlerinin tatbik edilmesini reddetmelerinden dolayı yöneticileri muhasebe etmek kaçırmayı, zulmü ve takibatı gerektiren bir suç haline mi gelmiştir? [Yoksa Müslümanları, mücrimler gibi mi görüyoruz. Size ne oluyor? Nasıl hüküm veriyorsunuz?]

Pakistan'daki iktidar rejiminin temsilcileri olmanız vasfıyla sizleri, Navit Butt ile Hizb-ut Tahrir'in tüm tutuklu üyelerinin derhal serbest bırakılmaları için çalışmaya talep ediyoruz.

Sizlerden; Pakistan yöneticilerine, Hizb-ut Tahrir'in ister Pakistan'da dahil İslam dünyasında olsun isterse de İskandinavya ülkeleri de dahil Batı'da olsun, yani her nerede olursa olsun onların cürümlerini ifşa etmeye devam edeceğini aktarmanızı talep ediyoruz.

Yine sizlerden; Pakistan yöneticilerine, yöneticilerin yeryüzünde Allah'ın dininin ikame edilmesine karşı koymaya dönük çalışmadaki umutsuz mücadelelerine rağmen Hizb-ut Tahrir'in, Allah'ın izniyle kesinlikle kurulacak olan İslamî Hilafet Devleti'ni kurmak için ümmetle yan yana azimle çalışmaya devam edeceğini aktarmanızı talep ediyoruz.

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir / Hollanda'dan Bir Heyet, Hizb-ut Tahrir / Pakistan Resmî Sözcüsü'nün Kaçırılmasını Protesto Etmek İçin Pakistan Büyükelçiliği'ni Ziyaret Etmiştir

11.05.2012 Cuma günü Pakistan rejiminin istihbarat birimleri, Hizb-ut Tahrir / Pakistan Resmî Sözcüsü Navit Butt'u çocuklarının gözü önünden kaçırmıştır. Binaenaleyh Hizb-ut Tahrir / Hollanda'dan bir heyet, bu ödlekçe eylemi protesto etmek için Hollanda'daki Pakistan Büyükelçiliği'ni ziyaret etmiştir.

Nitekim heyeti, Büyükelçilikte birinci sekreter olan Tarık Kerim karşılamış ve heyet ona, Hizb-ut Tahrir'in Hilafet'i kurmak yoluyla İslamî hayatı yeniden başlatmak için çalıştığını, şiddeti benimsemediğini, Resmî Sözcü Navit Butt'un kaçırılmasının ödlekçe bir eylem olmasının yanı sıra siyasî bir cürüm olduğunu ve bu nedenle otoritelerin onu derhal serbest bırakması gerektiğini açıklamıştır. Ayrıca heyet, Hizb-ut Tahrir / Pakistan'ın kaçırılma eylemi çerçevesinde yayınladığı resmi bir beyanda teslim etmiştir.

Heyet; Büyükelçilik üyelerine Pakistan rejiminin Hizb-ut Tahrir üyelerine saldırmasının, onları takip etmesinin ve onları kaçırmasının Pakistan hükümetine nüfuz eden Amerika'nın arzusundan öte bir şey olmadığını açıklamıştır. Aynı şekilde heyet, Devlet Başkanı Zerdâri, General Keyâni ve Bakan Gilâni gibilerin yaptıkları bu kirli eylemlerin, hizbin çalışmasını engelleyemeyeceğini ve aktivetisini de durduramayacağını açıklamıştır.

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER