Cumartesi, 07 Recep 1447 | 2025/12/27
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

-Basın Açıklaması- Amerika, Esad'ın Lübnan'daki Birimlerine Şam Ayaklanmasına Destek Verenleri Takip Etmelerini ve Onlara Baskı Uygulamalarını Emretmektedir

Bugün, Şeyh Ahmed Abdulvâhid ve arkadaşı Ali Hâciz Askerî Halep şehrinin girişinde öldürülmüştür. Nitekim güvenlik ve askerî birimlerin, bu birimin saldırgan başarısız olmuş başkanlarından birinin açıkladığı gibi mücrim Esad rejimini korumak ve Amerika'nın emirleri için kullanılması ilk kez olmamıştır! Zira haftalardır, Şam ayaklanmasına destek veren Kuzey Lübnan, Esad'ın Lübnan'daki birimleri tarafından esasında keyfi ve anlamsız tutuklamalarla temeyyüz eden ürkütücü eylemlere maruz kalmıştır. Bugünse onların hali, bu ülkenin asillerine diz çöktürmek için küstah ve inatçı bir şekilde kasten cinayet işlemeye kadar ulaşmıştır. Dolayısıyla bu eylemler, Esad'ın Lübnan'daki müttefiki olan güvenlik birimlerinin,temel üslup olarak katletme ve korkutma seçeneğini benimseyen Amerikan kovboyu zihniyetine katıldığını ortaya koymaktadır. Buda genç Şâdi Mevlevî'nin tutuklanmasında, Trablus'taki Zehra Hastanesi'ndeki yaralıların kaçırılma girişimlerinde ve bugün de Şeyh Abdulvâhid ve arkadaşının öldürülmesinde gayet açıktır.

Nitekim Amerikan yönetiminin açıkladığı gibi artık bu eylemlerden maksadın, Lübnan'ı Suriye'de olanlardan ayırmak olduğu netlik kazanmıştır. Burada kasdedilen ayırma ise tek bir yönden ayırmadır. Yani Lübnan'da ayaklanmaya destek verenleri Suriye olaylarından ayırmaktır. Diğer bir yöne gelince; Amerika, Suriye, İran ve Türkiye koordinasyonu, akıl sahibi ve siyasî olayları takip eden herkes için açık ve net bir hale gelmiş olmasının yanı sıra Esad'ın Lübnan'daki müttefiki olan çetesinin karşılaştıklarına destek verdikleri de netlik kazanmıştır.

Bizler, bu vahşî eylemi ve bundan önceki pervasız uygulamaları kınar ve Lübnan'daki otorite sahiplerini, güvenlik ve askerî birimlerdeki evlatlarımızı Esadçı mücrimlere ve Amerika'nın emirlerini yerine getirmeye boyun eğdiren bu pervasızları kontrol altına almaya davet ederiz. Onlara deriz ki; Amerika'nın size, her zaman faydası olmayacaktır. Bilakis sizden öncekilerden vazgeçtiği gibi sizden de vazgeçecektir. Aha işte genç Şâdi Mevlevî'nin tutuklanmasının Amerikalılar ile koordinasyon çerçevesinde gerçekleştiğini açıklayan güvenlik adamınızı Amerika tanımamış ve onun amelini reddetmiştir. Dahası Arap bölgesinde ayaklanmanın patlak vermesinden bu yana birbirini takip eden olaylar, büyük devletlerin planlarına başarının değil başarısızlığın egemen olduğunu teyit etmektedir. O halde ey otorite sahipleri, insanların öfkesinden sakının! Sizden önceki Tunus, Mısır, Libya ve Yemen yöneticilerin başına gelen hesaplaşmalarından sakının! Tüm bunlardan önce de malınızın, otoritenizin ve Amerikan yönetiminin hiçbir fayda sağlamayacağı gün olan, Allahu [Subhânuhu ve Te'âla]'nın huzurunda duracağınız o günden sakının!

وَلاَ تَحْسَبَنَّ اللَّهَ غَافِلاً عَمَّا يَعْمَلُ الظَّالِمُونَ إِنَّمَا يُؤَخِّرُهُمْ لِيَوْمٍ تَشْخَصُ فِيهِ الأَبْصَارُ "Sakın, Allah'ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma! Ancak Allah, onları (cezalandırmayı), korkudan gözlerin dışarı fırlayacağı bir güne erteliyor." [İbrâhîm 42]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Aşağılık Filistin Otoritesi, Kurtuluş İçin Orduları Harekete Geçirmek Yerine İşgalciyle Normalizasyon İçin Futbol Takımlarını Harekete Geçirmektedir

Filistin otoritesinin Nakba'nın [Nakba; büyük felaket demektir] yıldönümünde, yabancı takımlarım yanı sıra Ürdün, Tunus, Moritanya, Irak Kürdistan'ı, Endonezya ve Pakistan gibi takımların da katılımıyla yaklaşık on gündür devam eden ve "Nakba'dan devlete doğru" sloganlarını taşıyan uluslararası futbol karşılaşmaları düzenlemiştir. Hizb-ut Tahrir olarak bizler, Filistin'in bu mücrim işgalci Yahudilerden kurtuluşu için orduların gönderilmesi yerine bu futbol takımlarının işgalcinin süngüleri altında ve onun izniyle Filistin'e gönderilmelerini onaylamamakla birlikte aşağıdaki hususları da vurgularız:

Nakba; işgalci Yahudilerin, 1948 yılında işgal ettiği ve işgalci nüfusun, Filistin halkının kanlarını içmelerinin ve onların memleketlerini, evlerini ve topraklarını terk etmelerinin ardından terk ettiği toprak olarak bilinen Filistin topraklarının geneline saldırdığı bir gündür. Nitekim otorite, Yahudilerle yaptığı hain anlaşmalar gereğince Filistin topraklarının yaklaşık yüzde seksenini oluşturan bu topraklardan feragat etmiştir. O halde bu toprakların kurtuluşu için çalışan, buranın işgalciye feragat edilmesi için ısrarcı olmayan ve onun 1967 yılında işgal ettiği topraklar üzerinde sözde kıt devletini kuracağı iddiasında bulunmayan bir kimse, "Nakba'dan devlete doğru" sloganı doğrultusunda bu Nakba yıldönümünü yaşatmak isteyebilir mi?

Nakba'da meydana gelenlerden dolayı yalancıktan gözyaşı dökenlerin yapması gereken, futbol takımlarını işgalcinin süngüleri altında ve onun izniyle Filistin'e girmesi için harekete geçirmek değil -ki böylece işgalciyle normalizasyon gerçekleşecek ve Filistin 1967 yılında işgal edilen topraklarla sınırlandırılacak- hem Nakba'da hem de sonrasında işgal edilen tüm Filistin'i kurtarmak için Araplar da dahil İslam dünyasının ordularını harekete geçirmektir.

İşgalcinin süngüsü altında ve onun izniyle Filistin'e girmesi için futbol takımlarını gönderen ülkelere gelince; otoritenin bitkinliğini istismar etmek ve onun işgalciyle normalizasyon için ifrata kaçmasıdır. Dolayısıyla bizler de onlara deriz ki; İslam ümmeti ve Filistin halkı, Allah'a, Resulüne ve müminlere dönük bu hıyanetten dolayı asla sizi affetmeyecektir. Zira mübarek Filistin halkı, Yahudi varlığını ortadan kaldırmak ve Filistin'i, halkını ve Mescid-il Aksa'yı işgalden ve otoritenin zulmünden kurtarmak için mücahit ordularınıza muhtaçtır. Dolayısıyla bu, Allah'ın üzerinize farz kıldığı vacibiniz değil midir?

Bizler, halkımıza ve İslam sevgisiyle, cihat sevgisiyle ve Hilafet sevgisiyle bilinen Pakistan'daki kardeşlerimize deriz ki; Pakistan'daki siyasî ve askerî liderliğin cürümlerine nasıl sessiz kalabilirsiniz? Onların, Pakistan ve Afganistan'daki kardeşlerinize karşı olan savaşında Amerika ile işbirliği yapmalarına nasıl sessiz kalabilirsiniz? Yine onların, Dr. Afiyat Sıddîk gibi evlatlarınızı kaçırıp onu Amerika'ya teslim etmelerine ve aynı zamanda Dr. Abdulkayyum ve Hizb-ut Tahrir'in Pakistan Resmî Sözcüsü Navit Butt gibi Hizb-ut Tahrir'in şebabını kaçırıp onlara gizli cezaevlerinde işkence etmelerine nasıl sessiz kalabilirsiniz?! Filistin ve halkına komplo kuranlara ve futbolcu evlatlarınızı, işgalcinin süngüsü altında işgalciyle normalizasyon, zulmünde otoriteye destek vermek ve Filistin hususunda ifrata kaçması için gönderenlere karşı sessiz mi kalacaksınız?!

Hindularla şiddetle savaşan azim Pakistan ordusu, Yahudi devletini yok etmeye ve Filistin'i işgalden kurtarmaya muktedirdir. Nasıl olmasın ki? Zira o, akide, sayı ve donanım olarak İslamî bölgenin en güçlü ordularındandır. Ayrıca Pakistan nükleer bir ülke olup düşmanlarını korkutmaya muktedir olduğu gibi şayet liderliğini muhlis bir komutana teslim eder, İslam livasını yükseltir ve Müslümanların Halifesine de biat ederse Müslümanları livası altında toplamaya da muktedirdir. İşte Hizb-ut Tahrir aranızda bunun için çalışmaktadır. O halde ona yardım edip destek verin ki böylece dünyanın ve ahiretin hayrına nail olasınız.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اسْتَجِيبُواْ لِلّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُم لِمَا يُحْيِيكُمْ "Ey iman edenler! Allah ve resulü sizi, size hayat verene çağırdığında icabet edin" [el-Enfâl 24]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir / Pakistan Resmî Sözcüsü Navit Butt'un Kaçırılma Davası: Pakistan'daki Amerikan Ajanları, Hizb-ut Tahrir'in Akrabalarından Olan Yaşlıları Takip Etmektedirler

Keyâni ile askerî ve siyasî liderlikteki tabiileri, Hilafet'i kurmaya dönük çalışmaya karşı savaş ilan etmelerinin ardından şimdi de Hizb-ut Tahrir şebabına baskı uygulamak için daha kirli taktiklere yönelmişlerdir. Zira onların, yaşlı ve aciz babalarına zulmetmeye başlamışlardır. Mesela Peşaver'de neşriyat dağıttığı sırada tutuklanan Hizb-ut Tahrir üyelerinden birinin babasının da hazır olduğu kefalet celsesinde polis onu, dağıtım amacıyla mescide ulaşması için oğluna hizmet eden otomobilin sahibi olmasından dolayı hemen tutuklamıştır. Nitekim hükümetin baltacıları, Hizb-ut Tahrir'in Lahor şehrindeki haftalık dersine saldırdığı 29 Mart'tan bu yana yaşlı olan ev sahibi, evini İslamî çalışma için kullanılmasına izin vermesi nedeniyle hala cezaevindedir. Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], şöyle buyurmuştur:

...الْبَرَكَةَ فِي أَكَابِرِنَا... "... Bereket yaşlılarımızdadır..." [Taberî]

Hatta Müslümanların kafirlere karşı olan savaşları genişlediğinde, kafirlerin yaşlılarına müdahale etmemelerinden dolayı Müslüman askerlerin komutanları büyük biri olurdu! O halde mübarek bir daveti taşıyan Müslümanların beyaz saçlı babalarına nasıl böyle bir yöntemle muamelede bulunabilinir? Aslında Pakistan'daki rejim, ümmetin sorunundan, onun değerlerinden ve bu ümmeti ilgilendiren bütün her şeyden uzaklaşmaktadır. Dolayısıyla bu rejim, yaşlılara ve şeyhlere saygı göstermemelerinin yanı sıra yaşlılara eziyet ve hakaret etmeleri de dahil kokuşmuş Batı hadaratından gelen her şeyi benimsemektedir. Nitekim Keyâni rejimi, yaşlılara zulmedilmesi noktasında kırmızı çizgileri aşmıştır. Bunun yanı sıra bütün İslam ülkelerinin dört bir tarafındaki mevcut hain yöneticiler, herhangi bir küresel devletten daha büyük üç milyon küsur silahlı kuvvetleri olan bir ümmete sahip olmalarına rağmen güvenliği ve yaşlıların onurunu garantilemek ve gençleri, kadınları, şehitlerin cesetlerinin kutsallığı ile hırsız haçlıların ellerindeki Kur'an-ı Kerim'in kutsiyetini savunmak için kıllarını dahi kıpırdatmamaktadırlar. Yoksa bu ordular, ümmetin gerçek gücünü keşfetmelerinden dolayı kafirlere hizmet etmek için hava korsanlığı yapan küçük gurupların liderlerinin bir avı haline mi gelmiştir? Peki bu gibiler, genç yada binlerce askere liderlik yapan orta düzeydeki askerlerin itaatini hak ediyorlar mı?

Artık Silahlı Kuvvetleri içerisindeki muhlislerin, Hilafet Devleti'ni kurması ve ümmetin, silahlı kuvvetlerinin ve İslam dininin heybetini ve konumunu geri iade etmesi için Hizb-ut Tahrir'e nusret vermek amacıyla harekete geçmesinin zamanı gelmiştir. Artık İslamî Devleti kurması için Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'e nusret veren Sa'd İbn-u Muaz'ın torunu olan bugünkü "Muaz'ın", savaşın seyrini Müslümanların lehine çevirmek için harekete geçmesinin zamanı gelmiştir. Hizb-ut Tahrir sizlere, Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in, kıymetli oğlu Sa'd'ı kaybetmesinin ardından yaşlı annesine söylediği şu sözlerini hatırlatır:

ليرقأ (لينقطع) دمعك، ويذهب حزنك، فإن ابنك أول من ضحك الله له واهتز له العرش "Gözyaşın dinsin ve hüznün bitsin. Zira oğlun, Allah'ın kendisine güldüğü ve kendisi için arşı salladığı ilk kişidir."

O halde ey muhlis subaylar, içinizden bu zamanın Sa'd'ı kim olacak acaba?

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- (Allahuteala'nın İzniyle) İkinci Raşidi Hilafet Devleti'nin Doğacak Olduğu Gelmekte Olan Fecrin Tarihini Yazdıkları Kalemlerinden Başka Silahları Olmayan Öğrenciler; "Halep Üniversitesi'nin Kahramanları" Cumasında

Halep Üniversitesi, gençlerinin, güvenliği, şebbihaları, hatta bizzat kendi dillerini bile bitkin düşüren gösterileri sayesinde Suriye Üniversitelerinin öncüsü olmuştur. Zira şiddetli zulme rağmen neredeyse fakültelerinden hiçbir fakültesinde gösteri sona ermiş değildir. Hatta diğer kardeş fakülte ona destek vermektedir. Nitekim öğrenciler, mübarek ayaklanmada aylar boyunca işkencenin her türlüsünü tatmışlar ama bununla birlikte rejimin devrilmesi için metanetli olmuşlar, sebat göstermişler ve kararlı olmuşlardır. Hatta bunun etkileri, Halep şehrinin birçok mahallelerini harekete geçirmiş ve onlara bir ikram olarak da 18.05.2012'deki cumayı, "Halep Üniversitesi'nin Kahramanları" cuması olarak adlandırmışlardır. Hizb-ut Tahrir olarak bizler de bu prestijli kahraman talebeleri tebrik ediyoruz ve rejimin, 03.05.2012 Perşembe sabahı Halep şehrindeki üniversite kampüsünde yaptıkları iğrençlikler de dahil silahsız öğrencilere ve iffetli bayan öğrencilere karşı işlediği cürümlerini ifşa etmekten de asla vazgeçmeyeceğiz. Zira güvenlik güçleri ve kudurmuş şebbihalar, gelmekte olan fecrin tarihini yazdıkları kalemlerinden, Allah'tan başkasının önünde eğilmeyen gururlu nefislerinden ve Şam Firavunu'nun karşısında, "Sen Zalimsin, Facirsin ve Hainsin" diye bağıran gırtlaklarından başka silahları olmayan silahsız öğrencilerin üzerine saldırmışlardır. Nitekim rejimin, şehitlerin (yükseldiği), -ki hiç kimseyi Allah'a karşı temize çıkarmıyoruz- yaralıların daha fazla sayıda olduğu ve elli küsur kişinin tutuklandığı bu cürümü, (komplocu) gözlemcilerin, güvenliğin öğrencilerin ertesi günü birçok gösteriler için sokağa çıkma niyetlerini daha önceden bildiği ve bu yüzden de utanç verici barbarca eylemler için önceden geldiği -olaylar bahanesiyle kapatılan- Halep Üniversitesi'ne planlandığı ziyaretin arifesinde gerçekleşmiştir. Zira üniversite kampüsü, cürüm gurubunun hafif ve ağır makineli tüfekler, göz yaşartıcı bombaların yanı sıra kılıçları bile kullandığı gerçek bir savaş alanına dönüşmüş ve özellikle onurlu öğrencilere hakaret etmelerinin, birçoğunun kız öğrencileri konut birliklerinin önünde hor görmelerinin, alenen Allah'a, dinine ve resulüne küfretmelerinin ardından saf iffetli bacılarımızın arasında terör atmosferleri yaymışlardır... Ancak tüm bunlara rağmen gururlu öğrenciler ertesi günü, rejimin zulmüne ve tugyanına meydan okuyarak bir araya gelmişler ve Allah'ın dini ile şehitlerin kanlarına destek vermek için ayaklanmayı sürdürmeye karar vererek yeniden üniversite kampusünün duvarları üzerinde gösteri yapmışlardır.

Ey Halep Üniversitesi'nin Gençlerinden ve Genç Kızlarından Oluşan Gururlu Kahraman Öğrenciler!

Mücrim rejimin ve şebbihalarının size karşı olan zulmü, gösterilerinize karşı olan korkusunun boyutunu ortaya koymaktadır. Çünkü sizler, rejimin defnini hızlandıracak olmasından dolayı işi, ona karşı genişletmeye çalışıyorsunuz. Dolayısı bu, yaratıkların en aşağılığı olan (şebbihaların), metanetlerini kanıtlayan ve tekbir sesleri yankılanan onurlu insanları öldürdüğünde bu sefil rejimin çöküşünün boyutunu ortaya koymaktadır. Çünkü onlar katında Allah, Esad'ın tugyanından daha büyüktür. Dolayısıyla Allah'ın salih kullarını mübarek kıldığı her şeyle tebrik edildiniz. Zira ümmetinizin halinin değişmesindeki umut, sizin gibilerde düğümlenmektedir ki böylece canavar ailenin iktidarı altındaki yıkım da çözülecektir. Bizler de genç erkekleri ve genç kadınlarıyla ellerinizi, sizin aranızda sizinle birlikte çalışan, Resul [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in İkinci Raşidi Hilafet'le ilgili vaadini gerçekleştirecek olan mübarek yürüyüşün tamamlanması için bu tagutun ve daha öncede helak olmuş babasının karşısında ortaya çıkan Hizb-ut Tahrir şebabının elleri üzerine koymaya çağırıyoruz ki böylece Resul [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in müjdelediği gibi onun dârının merkezini Şam yapalım.

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir / Pakistan Resmî Sözcüsü Navit Butt'un Kaçırılma Davası: Navit Butt'un Ailesinin Hukuk Müşaviri ve Yüksek Mahkeme Avukatı Sayın Ömer Hayat Sindu'nun Basın Açıklaması


Saygıdeğer Basın Mensupları, İnsan Hakları Örgütleri ve Hukukçu Kardeşlerim,

Esselemu Aleykum,

Çok üzgünüm ki bayan müvekkilimin eşi Hizb-ut Tahrir / Pakistan Resmî Sözcüsü Navit Butt'un bugün, yani 18 Mayıs Cuma günü, hükümetin gizli servisleri tarafından 11 Mayıs 2012'de kaçırılmasının ardından yayınlanan mahkeme kararlarına uyarak mahkemeye başvurmasına izin verilmemiştir.

Elektrik mühendisi olan ve yerel sahada saygıdeğer bir siyasî olarak bilinen Sayın Navit Butt'un güvenliğinden duyduğum endişeyi dile getirerek sesimi olabildiğince yükseltiyorum. Ancak son zamanlarda Hizb-ut Tahrir'in üyesi olan Dr. Abdulkayyum, sağlık durumuna rağmen dokuz ay boyunca fiziksel ve psikolojik işkence zindanlarına atılmasının ardından çıkarılmıştır! Navit kaçırılmadan önce de gizli servisler, Hizb-ut Tahrir'in üyesi olan Bilgi Teknolojisi Müdürü Habibullah Selim'i kaçırmışlar ve hala da nerede olduğu bilinmemektedir. Şimdi biz şu soruyu sormalıyız; şayet mahkeme ve yargı adamları Navit Butt'u tagutlara teslim edecek olurlarsa Navit Butt'un hayatından mutmain olmamız için dokuz ay boyunca sessiz kalmaya devam mı edecekler?

İnanın İslam adıyla ortaya çıkmış olan bir ülkede meydana gelenlerden dolayı kalbim hüzünle doludur. Neden sırf İslam davetini taşımalarından ve Hilafet Devleti'nin olduğu İslam'ın devletini kurmaya davet etmelerinden dolayı yüksek İslam şahsiyetine sahip olan bu gibi kişiler bu gibi eylemlere maruz kalmaktadırlar ki? Burada şunu önemle belirtmek gerekir ki; başbakan Gilâni aşağılandığında mahkeme onu kendisi için çizilen çizgiye geri döndürmek için çok hızlı bir şekilde harekete geçerken diğer taraftan ülkedeki Amerikan planlarını ifşa eden Hizb-ut Tahrir'in üyesi Abdulkayyum, dokuz ay boyunca işkence zindanlarına atılmış ve gizli serviler, onun bulunduğu yer hakkında yemin ederek yalan söylemiştir. Yoksa ülkenin kanunu, orman kanunu yada (sopayı taşıyan ineğe sahip olur) kanunu haline mi gelmiştir?

Sayın Navit Butt, kalkınması, silahlı kuvvetlerinin güçlenmesi, ve dünyadaki yeri bakımından bu ülke için bir vizyon olup onun, suçlamalarda bir değişim olmaksızın kaçırılarak susturulması yerine elinde dinlenilmesi gereken bir gerçek vardır. Dolayısıyla ben, vicdan sahibi herkesi Sayın Navit Butt'un davasına destek vermeye çağırıyorum.

Ve's Selemeu Aleykum.

Devamını oku...

Hizb-ut Tahrir'den, Pakistan'daki Amerikan Uşağı General Keyâni'ye Açık Bir Mektup

  • Kategori Pakistan
  •   |  

Selam, hidayete tabi olanların üzerine olsun,

Bu mektubu sana, sen ülkenin Doğu, Batı ve bu ikisi arasındaki Pakistan sınırları üzerinde daha fazla tehlikelere maruz kalması için yeni girişimlerde bulunmak üzereyken gönderiyoruz. Bu mektubu sana, Bin Ali ile başlayan ve şimdi de sıra Beşar Esad'a gelen tagut yöneticileri teker teker devirmek için ümmetin işini kesinleştirdiği ve Hilafet'i kurma yolunda olduğu bir vakitte yazıyoruz. Bizler sana, kafir Amerika'ya hizmet eden ve Pakistan'daki sömürgeci rejimi koruyan bir Devlet Başkanı olman sıfatınla sesleniyoruz. Halbuki bu rejim iktidara, ümmetin kendi isteğiyle verdiği şeri biat yoluyla gelmemiş, bilakis gerek Amerikalıların olduğu dış destek yoluyla gerekse Amerika'nın direktifleri ve emirleri uyarınca gelmiştir. Zira onlar, bu rejimi korumana mukabil ihanet içerisinde profesyonelce hizmet ettiğin dönem boyunca sana ödül vermişlerdir.

Nitekim Amerika'dan övgüler kazanırken Allahu [Subhânehu ve Te'âla]'nın öfkesini kazandın. Hatta Amerika seni, ajanlar pazarından kendisine ajan olarak seçmeden önce ve selefin Müşerref'in zamanından bu yana, Amerikan askerî gücü ve istihbaratının sınırlarımız içinde görülmemiş bir düzeyde dayanak oluşturması için on küsur yıl boyunca onun sağ kolu oldun. Dolayısıyla sen, bölge kapılarının Amerika'ya açılması hıyanetinde Müşerref'in ortağısın. Buda hava geçitlerine, kara yollarına ve Afganistan işgali için Amerika'nın ihtiyaç duyduğu üslere izin verilmesi sayesinde ümmetin kaynaklarının ona karşı kullanılması yoluyla olmuştur. Ayrıca Amerika, Kabileler Bölgesi'ndeki cesur Müslümanlara saldırdığında sen, Pakistan İstihbarat Birimi'nin başkanıydın ve ümmetin mukadderatının bizzat kendisine karşı kullanıldığı maliyetli bir savaş haline gelen Kabileler Bölgesi'ndeki fitne kanlı savaşın başlangıcı olan Mescid-il Ahmar ve Hafsa Üniversitesi katliamının anahtarı sen oldun. Dahası Silahlı Kuvvetleri'nin, kafir işgalcilere karşı mücahitlerle tek bir saf halinde durması yerine, evet bunun yerine binlerce Müslüman asker ve on binlerce Müslüman siviller sayesinde meşru olmayan işgalin yanı sıra Kur'n-ı çiğneyen, şehitlerin cesetlerine bevleden, çocukları katleden ve namusları kirleten vahşi işgalci güçleri korumak için yardımcı oldun.

Hindu düşman boyutuna gelince; sen ve Müşerref, Keşmir'deki Müslümanlardan vazgeçtiniz ve işgalci Hindu güçlere karşı cihadın bir cürüm olduğunu açıkladın! Dolayısıyla sen, Müslümanlara karşı Hinduların planlarını güçlendirenlerden oldun. Nitekim senin yardımların sayesinde efendin Amerika'nın ardından Hindu düşmanı da Belucistan ve Kabileler Bölgesi'ndeki siyasî durumları istismar etmeye başlamasının yanı sıra Hindistan, zarara yol açabilecek olan mücavir Afganistan'da kendisi için yeni bir dayanak oluşturmaya çalışmaktadır.

Müşerref'in maskesi düşmeye başlayınca sömürgeci efendin Amerika seni, Pakistan'ın işlerinde rakibi İngiltere ile anlaşma yapmaya zorlamıştı. Bunun üzerine sen onlara, Pakistan'daki sömürgeci Müşerref'in rejiminin istikrarının gerçekleşmesi amacıyla Benazir Butto ile anlaşmaya varmak için rejim güvencesi verdin. Dolayısıyla senin bu katkıların sebebiyle Müşerref'in maskesinin tamamen düşmesinin ardından Amerika Dışişleri Bakanı Yardımcısı John Negroponte, Amerika'nın Pakistan'daki ajanı olarak şahsen sana yatırım yapmış ve artık işine yaramayan Müşerref'in diskalifiye sürecinden önce seninle uzun saatler geçirmiştir. Şayet akledenlerden olsaydın, bu senin için bir ders olurdu.

Bu atama ve daha sonra senin görevinin uzaması Amerika için bir lanet olsa da bu senin, Amerika'ya hizmet etme kararlılığını her zamankinden daha fazla artırmıştır. Çünkü Amerika sana, Müşerref'in hatalarını söylemiş ve bir maske olarak Gilâni ve Zerdâri'nin olduğu ajanlarından iki kişi sunmuştur. Böylece sana, ardında hiçbir engel olmaksızın sadece kendi yardımcılarıyla meşgul olma imkanı vermiştir. Zira sen de Pakistan'ın bol miktarda kaynakları olmasına rağmen Müslümanları, petrol, doğalgaz, elektrik, öğretim ve sağlık gibi temel ihtiyaçlardan uygun fiyatlarla yararlanmaktan yoksun bırakan kafir kapitalist politikaları başlattın ve sana karşı tek bir kelime dahi söyleyecek nefes alamasınlar diye insanları sıkıntıların ve krizlerin içerisinde boğdun. Nitekim Amerikalılar tarafından oluşturulan sözde "Hilafet kaosu" da bu planın bir parçası olup bu, yeni bir maske olmanın ötesinde Gilâni ve Zerdâri'nin de bir maskesi olup ajanlar pazarında, "Yeni Kral Parti" adı altında senin için yapılmaktadır!

Kendini nasıl meşgul edebildin? Zira Amerika, bombalamalar ve suikastlar yoluyla Silahlı Kuvvetleri hedef alan özel askerî ve güvenlik kurumlarını kullanırken sen, Kabileler Bölgesi'ndeki silahlı güçlere liderlik yapıyordun ve Amerika Abbotabad'ı işgal ettiğinde de Silahlı Kuvvetleri sakinleştirmek için oraya buraya gitmiştin. Böylece yüzendeki maske birer birer düşmeye başladığı gibi ihanetin de çok açık bir hale gelmiştir. Nitekim sana yakın olan Amerika Silahlı Kuvvetleri Komutanı Mike Mullen'in yaptığı ziyaretin hemen ardından ülkedeki Amerikan varlığını eleştiren her türlü sese karşı Silahlı Kuvvetlerde "temizleme" operasyonu başlattın. Ardından Amerika ve NATO, Salale'ye saldırıp insanların öfkesi de büyük bir düzeye yükselince bu öfkeyi dindirmek adına NATO tedarik hattını kapattın. Ancak bu, maskenin düşmesini engellemeye dönük aldatmadan başka bir şey olmadığı gibi besleme hatlarının yeniden açılmasına izin verilmesi amacıyla parlamentoya müdahalede bulunmaya dönük bir oyun kurmak için oraya buraya gittin.

Ancak bizler sana; senin maskenin, sana yakın olanların kendilerine getirdiği utanç nedeniyle seni atmaya başlayacak derecede ifşa olduğunu vurgularız. Sana tatlı dilli görünen kimselere gelince; onlar seni aldatmaktalar ve seni kurtarmak için de harekete geçmemektedirler. Dolayısıyla şimdiye kadar olanlar, tamamen Müşerref'in son günlerinde olanların aynısıdır. Zira sen de oraya buraya gidiyorsun ve daha önce hiç yapmadığın hıyanetin için yeni bir fasıl başlatmak amacıyla hizmet etmek için daha fazla zaman verilmesi umuduyla bir ders de çıkarmıyorsun.

Ayrıca sen, Hindistan'ın oradaki nüfuzunu genişlettiği bahanesiyle Silahlı Kuvvetleri Kabileler Bölgesine taşıdıktan sonra şimdi de Pakistan'ı aynı Hindistan'a boyun eğdirmeye çalışıyorsun. Aha işte sen, Hindistan ile olan ilişkilerin normalleşmesine çağrıda bulunarak efendilerinin kelimelerini kekeleyip duruyorsun. Hatta sen, Hindistan, Müslümanlara saygı göstermeyen ve kendi sınırları içerisinde bile onlara adil davranmayan fanatik Hindu bir devlet olmasına rağmen Orta Doğu ve Orta Asya bölgeleri gibi İslamî toprakların serveti için Pakistan aracılığıyla Hindistan'a yol veriyorsun. Dolayısıyla sen, Müslümanları daha büyük bir tehlikeye doğru itiyorsun. Dahası İslam yönetimi altındaki yüzyıllar boyunca bu bölgede uzun bir barış ve refah dönemi olmasına, hatta bu bölge dünyanın gıptayla baktığı bir bölge olmasına rağmen ancak şimdi sen, sırf Amerika Çin rekabetine karşı koymak amacıyla Pakistan'ın, Hindistan liderliğindeki blok bir parça olarak Hindistan'a boyun eğmesini istiyor diye bu pervasız budalalık için tam bir güç hazırlıyorsun.

Afganistan'daki varlıklarını korumak ve simgesel çekilişlerini gizlemek amacıyla Amerikalılarla çalışmakla da yetinmedin, bilakis şuan sen, daha da ileri giderek Amerikan savaşını Kuzey Veziristan, Karaçi ve Multan'a doğru genişletiyor ve ellerinden Salale askerlerinin tertemiz kanları damlayan ISAF komutanı ve Amerikalı General John Allen gibilerle birlikte utanmadan komplo kuruyorsun.

Hıyanet dolu kara tarihine yeni bir kara sayfa daha ekledin. Çünkü sen, İslam ülkelerinde geriye kalan diğer tagutlar gibi darağacı ipinin boynuna dolanacağını hissettiğinden, senin Allahu [Subhânuhu ve Te'âla]'ya, Resulü [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'e ve müminlere olan hıyanetini ifşa eden Hizb-ut Tahrir'in muhlis ve uyanık siyasilerine karşı taciz, adam kaçırma, zulüm ve işkence kampanyası başlatmak yoluyla Silahlı Kuvvetleri'ni her türlü muhalif seslerden "temizlemeye" başladın. Bu nedenle İslamî Hilafet Devleti'ni kurması amacıyla Hizb-ut Tahrir'e nusret vermesi için Silahlı Kuvvetler içerisindeki muhlis subayların yolunu açmak yerine elini, Müslümanlara, onların Silahlı Kuvvetlerine, Hilafet Devleti'nin kurulmasına ve hizibleri Hizb-ut Tahrir'e karşı savaş açmak amacıyla Hilafet'ten bütün her şeyden daha çok korkan Batılı haçlıların ellerinin üzerine koydun.

Ey sözde general! Sen, birçok zengin kaynakları olmasının yanı sıra soylu Müslüman bir halka ve güçlü Müslüman bir askerî kuvvete sahip olan bu mübarek toprakların gerilemesinden ve bu toprakların, aşağılanmışlık ve umutsuzluk bataklığına saplanmış kaybedilen bir savaşın içerisine sürüklenmesinden sorumlusun. Zira Allahu [Subhânuhu ve Te'âla], şöyle buyurmuştur:

أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ بَدَّلُوا نِعْمَةَ اللَّهِ كُفْرًا وَأَحَلُّوا قَوْمَهُمْ دَارَ الْبَوَارِ جَهَنَّمَ يَصْلَوْنَهَا وَبِئْسَ الْقَرَار "Allah'ın nimetine nankörlükle karşılık veren ve sonunda kavimlerini helak yurduna sürükleyenleri görmedin mi? Onlar cehenneme girecekler. O ne kötü bir karargahtır!" [İbrahim 28 29]

Bu nedenle seni, şu ana kadar işlemiş olduğun günahlarından dolayı tevbe etmeye ve işlemiş olduğun iğrenç eylemlerinden dolayı da Rabbin Subhânehu ve Te'âla'dan mağfiret dilemeye davet ediyoruz. Zira günahlarına bir kefaret olarak yapabileceğin en az şey, Allah'ın indirdikleriyle yönetmesi için muhlislere bir yol açmandır. Şayet sen bunu yapmazsan iyi bil ki; Allahu [Subhânuhu ve Te'âla]'nın izniyle çok yakında Hilafet Devleti kurulduğunda ümmetin elindeki akıbetin vahim olacaktır. Ahiretin azabı ise daha şiddetlidir.

وَلاَ تَحْسَبَنَّ اللَّهَ غَافِلاً عَمَّا يَعْمَلُ الظَّالِمُونَ إِنَّمَا يُؤَخِّرُهُمْ لِيَوْمٍ تَشْخَصُ فِيهِ الأَبْصَارُ * مُهْطِعِينَ مُقْنِعِي رُءُوسِهِمْ لاَ يَرْتَدُّ إِلَيْهِمْ طَرْفُهُمْ وَأَفْئِدَتُهُمْ هَوَاءٌ "Sakın, Allah'ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma! Ancak Allah, onları (cezalandırmayı), korkudan gözlerin dışarı fırlayacağı bir güne erteliyor. (O gün) zihinleri bomboş olarak, kendilerine bile dönüp bakamaz durumda ve gözleri göğe dikilmiş bir vaziyette koşarlar..." [İbrâhîm 42-43]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- İslamcıların Devlet Başkanlığı Adaylarına... Sizler, Hangi Şeriatı İstiyorsunuz?

Onların şu sözleri gerçekten çok şaşırtıcıdır: "İslamcıların Devlet Başkanlığı adayları biziz." Bundan daha şaşırtıcı olansa onların şu sözlerini işitmenizdir: "İslam şeriatını tatbik edecek olan bizleriz." Çünkü şayet onların programlarına muttali olursanız diğer adayların programlarından pekte farklı olmadığını görürsünüz. Ayrıca onlardan herhangi birisi, İslam şeriatı ilkelerinin tek başına yasamanın ana kaynağı olmadığı bilakis onunla birlikte diğer laik kaynaklarında olduğu şeklindeki metnin geçtiği anayasanın ikinci maddesine karşı olduğunu açıklayamamaktadır! İslam'ın ümmetin vakıasında tatbik edilmesi, şeriatın "ilkeleri" tek kaynak olmaksızın yasamanın "ana" kaynağı olduğu anlamına mı gelmektedir? Nasıl olurda onların birisi kendisini İslamî bir aday olarak nitelendirdiği halde sonra bir televizyon tartışmasında açık bir şekilde ridde [dinden dönme] haddine karşı olduğunu açıklayabilir? Bir diğeri de aynı şekilde açık bir şekilde İslamî Hilafet Sistemi'nin geri dönüşünü kabul etmeyeceğini açıklamaktadır. Zira onun iddiasına göre İslam bizlere, "yönetim için muayyen bir sistemin tafsilatlarını emretmemektedir." Kendisini "tek İslamî aday olarak" gören bir diğerine gelince; oda, özellikle Mısır ile "İsrail" arasındaki barış anlaşmasını koruma niyetinde olduğunu ve bunun "Mısır için gerekli" olduğunu söylemektedir!

Ey adaylar! Bize, hangi şeraitten bahsettiğinizi söyler misiniz? Şayet sizler, İslam'ın bizlere yönetim için muayyen bir sistemi emretmediğine, özgürlükler ve din özgürlüğü sloganlarını yükseltmeye, ridde haddinin bırakılmasına ve Camp David Anlaşması'na saygı gösterilmesine davette bulunuyorsanız neden sizin dışınızdaki adaylara karşı çıkıyorsunuz ki?!

Ayrıca sizler programınızda, aşağıdaki dört kaideye dayanan İslam'ın Yönetim Sistemi'nden bahsetmiyorsunuz:

1-Egemenlik, halka değil şeriata aittir.

2-Sultan ümmete aittir.

3-Tek bir Halife'yi nasbetmek, Müslümanların üzerine farzdır.

4-Hükümleri benimseme hakkı sadece Halife'ye ait olduğu gibi anayasa ve diğer kanunları çıkaran da bizzat odur.

Bunun da ötesinde sizler; bunların aksini söylüyorsunuz. Zira egemenliğin halka ait kılınmasına rıza gösterip hakem olarak da onu tayin ettiğiniz gibi Allah'ın hükümlerinin üzerinde oylama yapılması için boyun eğdirilmesine rıza göstermenizin yanı sıra Hilafet'in bir yönetim sistemi olduğunu reddetmekte ve yasama ile kanunların kaynağının Halk Meclisi olduğunu kabul etmektesiniz...!

Ey adaylar! Başkanlığı için mücadele ettiğiniz Cumhuriyet Sistemi'ni, dini hayattan ayıran, yasamayı çoğunluk yoluyla yasa çıkaran ve Allah'ın hükümlerini dikkate almaksızın çoğunluğa dokunulmazlık ve meşruiyet veren insana ait kılan Batı'nın icat ettiğini bilmiyor musunuz?! Ayrıca Devlet Başkanlığı'nı üstlenmeden önce bu laik Cumhuriyet rejimine sadık kalmaya yemin edip ona bağlı kalmaya söz vermeyecek misiniz? Bize ne yaptığınızı söyler misiniz? Sizin istediğiniz şeriat bu mudur yani?!

فَلْيَحْذَرِ الَّذِينَ يُخَالِفُونَ عَنْ أَمْرِهِ أَن تُصِيبَهُمْ فِتْنَةٌ أَوْ يُصِيبَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ "O'nun [Resulullah'ın] emrine muhalefet edenler, başlarına bir belanın gelmesinden veya kendilerine elim bir azabın isabet etmesinden sakınsınlar." [en-Nûr 63]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir, Lübnan ve Suriye'deki Mazlumlara Destek Veren Trablus'un Nur Meydanı'ndaki Oturma Eylemine Katılmıştır

Lübnan devletinin, Müslümanların -Trablusşam'daki- kalesi olan Nur Meydanı'nda oturma eylemi yapanlara karşı uyguladığı baskılar sürmesine rağmen Allah'a ham olsun barışçıl bir şekilde duran halkın oturma eylemleri tamamlanmıştır. Hizb-ut Tahrir, Nur Meydanı'ndaki Cuma namazına müteakiben yapılan oturma eylemine aktif bir şekilde katılmış olup hizbin üyesi Şeyh Muhammed İbrahim, protestoculara aşağıdaki ifadelerin geçtiği konuşmayla hitap etmiştir:

"Bu oturma eylemi, Lübnan cezaevlerinde zulüm gören Müslüman tutuklular için başlamış ve bu hareketlilik, Müslüman tutukluların dosyası nihai olarak kapanmadıkça tüm Lübnan'a yayılacak olmasının yanı sıra asla anlaşmaları da kabul etmeyeceğiz."

Ayrıca genç Şâdî Mevlevî'nin tutuklanma yöntemini reddetmiş ve otoritenin, Müslüman gençlerle ilgili aldatıcı yöntemleri durdurmadıkça Lübnan'da da tahrir meydanlarının olacağı hususunda uyarıda bulunmuştur.

Trablus'u, şiddet ve terörün olduğu bir şehir olarak tasvir eden ve duyduklarını çarpıtan medya organlarının komplolarından da bahsetmiştir. Halbuki Müslüman ülkelere başkentlik yapmış olan Trablus şehri, ilim ve alimler şehri olup Müslüman ve gayrimüslim halkı güven içerisinde yaşamaktadırlar. Ancak bu komplonun hakikati, buranın Suriye ayaklanmasına destek veren bir şehir olmasıdır. Zira Beşar ve ailesi, Amerikalılar ile ajanlarının Trablus ve diğer Müslümanların, onurluların ve özgürlerin güçlerini kırmalarını istemektedir. "Onlara deriz ki: Peşine sürüklendiğiniz tahminlerinizde hayal kırıklığına uğradınız. Zira Trablusşam ve Lübnan özgürleri, Beşar rejimi devrilinceye kadar ayaklanmayla birlikte olmaya devam edecekler ve bizler de hareketlenmeyi ve Beşar'ın devrilmesi için mazlum Suriye halkını desteklemeyi sürdüreceğiz, dahası İslam hakim oluncaya kadar çalışmaya devam edeceğiz."

Amerika'nın, otoriteden temsilcisi Feltman yoluyla ayaklanmaya destek veren herkesin tutuklanmasını talep etmesi şeklindeki komplosu ifşa olmuştur. Zira otoritelerin, genç Şâdî Mevlevî'nin tutuklanması emirlerini nasıl da Amerika ile Suriye rejiminden aldıklarını medyadan işittik. Dolayısıyla Suriye'deki halkımızın ayaklanmasına destek verenlere zulmeden -ki böylece insanlar uzun süre sabredemeyeceklerdir- otoriteyi uyarmıştır. Nitekim otorite, hala Müslüman gençleri tutuklamakta olup daha dün, Esad rejiminin kurbanlarından iki yaralıyı tutuklama girişimden bulunmuş ancak insanların koruması sayesinde başarısız olmuştur. Yoksa otorite, bu iki yaralının zindanlarında ölmesini yada bu ikisini mücrim Suriye rejimine teslim mi etmek istemektedir?!

Bunun yanı sıra ayaklanmayı destekleyen oturma eylemlerinin ve yürüyüşlerin devam edeceğini vurgulamıştır. "Ey Şam halkı... Trablusşam sizinle beraberdir ve Lübnan'daki özgürler sizinle beraberdir."

Ve şöyle demiştir: "Kendisinden başka İlahın olmadığı Allah'a yemin ederiz ki Müslümanların dosyası nihai olarak kapanıncaya kadar oturma eylemlerine ve hareketlenmelere devam edeceğiz."

Sonuç olarak Lübnan halkı, Suriye halkı ve dünyadaki diğer Müslümanlar... Allah'ın insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmet olması için seçtiği halk olan, tek bir halktır.

Binaenaleyh otoriteye hitaben deriz ki; baskıcı ve tasallut üslubu, bu günden sonra sizlere bir fayda vermeyecektir. Zira ümmet, günden güne daha da bilinçlenmekte olup Allah'ın izniyle Lübnan Müslümanlarına tuzak kuranlar, kazdıkları kuyuya kendileri düşeceklerdir.

وَسَيَعْلَمُ الَّذِينَ ظَلَمُوا أَيَّ مُنْقَلَبٍ يَنْقَلِبُونَ "Zulmedenler, nasıl bir yıkılış ile yıkıldıklarını çok yakında bileceklerdir." [eş-Şu'arâ 227]

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER