Cumartesi, 07 Recep 1447 | 2025/12/27
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

-Basın Açıklaması- Ümmetin Ayaklanmasına Dönük Küresel Konferansın Başlaması Münasebetiyle Basın Konferansına Davet

İslam dünyasının Arap bölgesinde, şeriatın egemenliğinin ve ümmetin sultanın geri dönmesine yönelik ayaklanmanın yansımalarının devam etmesinin yanı sıra,

Esad rejiminin katliamlarına ve uluslararası güçlerle olan gizli anlaşmalarına rağmen Şam topraklarındaki devrimin karhamca sebatıyla birlikte,

Hizb-ut Tahrir, dünyanın dört bir tarafından, özellikle de ayaklanmanın olduğu bölgelerden olan şahsiyetlerin katılacağı aşağıdaki başlık altında küresel bir konferans düzenlemektedir.

 

"Ümmetin Ayaklanması: Kürtaj Planları ve İslamî Projenin Kaçınılmazlığı"

Bu da 01. Mayıs 2012 Salı günün sabah saat dokuzda başlayacaktır.

 

İşte Bu Münasebetle Hizb-ut Tahrir / Lübnan Vilayeti Medya Bürosu, Medya ve Basın Organlarını:

 

Hizb-ut Tahrir'in Arap Bölgesindeki Medya Sorumlularının Hazır Olup Katılacağı

Basın Konferansı Açılışına

Davet eder.

Yer: Trablus- Fuar Bölgesi- Quality Inn Oteli Salonu

Zaman: 01. Mayıs 2012, Sabah Saat 9:30

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Şam Topraklarındaki Müslümanların Ayaklanmalarına Destek Verme Faaliyetlerine Katılmaya Davet

Hizb-ut Tahrir / Ürdün Vilayeti sizleri, Şam halkının tagut Beşar'a karşı olan ayaklanmasına destek verme faaliyetlerine katılmaya davet etmektedir. Faaliyetler, Beşar'ın Amman'daki mücrim Büyükelçiliği'nin önünde yapılacaktır. Bu ise 25.04.2012'de akşam saat 18:30'de başlayıp akşam namazı sonrasına kadar devam edecektir.

Herkes davetlidir.

Devamını oku...

Başta Amerika Olmak Üzere Kafir Batı, İslam'ın Hakim Olmasını İstememekte ve Hilafet'in Geri Dönmesinden Korkmaktadır Kurucu Meclis ve Devlet Başkanlığı Adaylığına Dönük Çatışmanın Hakikati İşte Budur

  • Kategori Mısır
  •   |  

Amerika, eski haline geri dönmek amacıyla çeşitli yollarla Mısır'daki durumları toparlamaya çalışmasının yanı sıra -bir kısmı- yeni yüzler olsa bile eski Mübarek rejimini klonlamaya çalışmaktadır. Yok eğer eski rejimin kalıntılarından olan eski yüzleri iktidara taşımaya güç yetirebilirse kendisini takip edeceklerinden dolayı mutmain olacaktır. Ayrıca Müslümanları, İslam'ı yönetimde hakim kılmaya dönük çalışmalarından döndürmeye çalışmaktadır. Dolayısıyla Müslümanları, İslam'dan, yönetiminden ve İslamî Raşidi Hilafet'in olduğu devletinde hakim olmasından uzaklaştırmaya adadığı meselelerle oyalamaktadır. Bunu da Müslümanları, Hilafet'in kurulmasını temsil eden hayatî gerçek meselesinden uzak siyasî krizler üretmek yoluyla yapmaktadır. Zira şu andaki siyasî arena, sözde anayasa kurucu komitesi, anayasa taslağının keyfiyeti, bunun üzerinde mutabakata varılması ve laik demokratik Cumhuriyet rejimin başına seçilmiş Devlet Başkanı hakkındaki çatışmalara ve krizlere tanıklık etmektedir. Bu ise beşerî anayasa mefhumu ile Allah'ın indirdiklerinden başkasıyla olan yönetime razı olma ve kabul etmeye dönük özveriden öte bir şey değildir. Zira anayasa, -az yada çok İslam'ın hükümleriyle örtüşse bile- insanların görüşlerinden ve hevasından alınmaktadır. Dolayısıyla burada önemli olan ister Müslüman isterse gayrimüslim olsun insanların bunun üzerindeki uzlaşmasından dolayı anayasanın meşruiyetinin bu "uzlaşıdan" alınması olup kendisinden fışkıranlarla birlikte İslam akidesi ile kitap, sünnet ve bu ikisinin irşat ettiği sahabe icması ve kıyasın olduğu şeri delillerin onayladıklarından alınmamasıdır.

-Herkes, insanların üzerinde uzlaştığı bir anayasanın olması gerektiği üzerinde konsensüs sağlasa bile- bir gurup olmaksızın anayasa koyan başka bir gurubun meselesi, önem arz eden bir mesele midir? Yoksa gerçek ve hayatî olan mesele, ister insanların hevaları ve tercihleriyle örtüşsün isterse de onlara muhalefet etsin sadece İslam akidesinden alınmış ve kitap, sünnet ve sadece bu ikisinin irşat ettiklerinden istinbat edilmiş bir anayasanın olması gerektiği midir?!... Zira Allahuteala, şöyle buyurmaktadır:

وَمَا كَانَ لِمُؤْمِنٍ وَلاَ مُؤْمِنَةٍ إِذَا قَضَى اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَمْرًا أَن يَكُونَ لَهُمُ الْخِيَرَةُ مِنْ أَمْرِهِمْ "Allah ve Rasulü, bir işe hükmettikleri zaman mümin bir erkek ve mümin bir kadına kendi işlerinde artık seçme hakkı yoktur." [Ahzâb 36]

Ve şöyle buyurmaktadır:

فَلاَ وَرَبِّكَ لاَ يُؤْمِنُونَ حَتَّى يُحَكِّمُوكَ فِيمَا شَجَرَ بَيْنَهُمْ ثُمَّ لاَ يَجِدُوا فِي أَنفُسِهِمْ حَرَجًا مِمَّا قَضَيْتَ وَيُسَلِّمُوا تَسْلِيمًا "Hayır! Rabbine ant olsun ki onlar aralarında çıkan anlaşmazlıklarda seni hakem kılıp sonra da senin verdiğin hükme içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın tam bir teslimiyet ile teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar!" [en-Nîsâ 65]

Allahu [Subhânehu ve Te'âla]'nın hükmüne boyun eğmeyi ve ona teslim olmayı vacip kılma emrinden ve muhalefet etmemizden dolayı da bizi uyarmasının ardından, mütevazi bir şekilde anayasa üzerinde uzlaştığımızı mı söyleyeceğiz?! Zira Allahuteala, şöyle buyurmuştur:

فَلْيَحْذَرِ الَّذِينَ يُخَالِفُونَ عَنْ أَمْرِهِ أَن تُصِيبَهُمْ فِتْنَةٌ أَوْ يُصِيبَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ "O'nun [Resulullah'ın] emrine muhalefet edenler, başlarına bir belanın gelmesinden veya kendilerine elim bir azabın isabet etmesinden sakınsınlar." [en-Nûr 63]

İnsanların kendisi için koşuştukları, kendisi etrafında mücadele ettikleri ve özellikle de on adayın uzaklaştırılmalarının ardından duyguların kendisi için kabarıp coştuğu Cumhurbaşkanlığı seçimlerine gelince; bu Cumhuriyet rejimini, dini hayattan ayırdığı, çoğunluğa göre belirlenen yasama yetkisini insana verdiği ve Allah'ın hükümlerine bakılmaksızın masumiyeti ve meşruiyeti çoğunluğa izafe ettiği sırada Batı icat etmiştir.

İster İslamî isterse de gayri İslamî olarak nitelendirilsin bu kafir rejimin başına geçmek için bizzat aday olan bir kişi, bir şeyi değiştirebilecek midir?! Onun Cumhurbaşkanlığı koltuğundaki varlığı, onu bu rejime mahkum edip onunla sınırlandırmayacak mıdır?! Devlet Başkanlığını resmî olarak üstlenmeden önce bu laik Cumhuriyet rejimine yemin edip ona bağlı kalacağını taahhüt etmek zorunda değil midir? Peki din olarak İslam'a ve Rab, kanun ve hüküm koyucu olarak da Allah'a iman eden bir insan... nasıl bu kısmı yerine getirmeyi kabul edebilir ki?!

İslam, yönetim sistemini sadece Hilafet Sistemi olarak belirlemiş ve Müslümanlara bunu farz kılmıştır. Zira Sallallahu Aleyhi ve Sellem, şöyle buyurmuştur:

كَانَتْ بَنُو إِسْرَائِيلَ تَسُـوسُـهُمْ الأَنْبِيَاءُ كُلَّمَا هَلَكَ نَبِيٌّ خَلَفَهُ نَبِيٌّ، وَإِنَّهُ لاَ نَبِيَّ بَعْدِي وَسَيَكُـونُ خُلَفَاءُ فَيَكْثُرُون "İsrail oğulları, nebiler tarafından siyâset ediliyordu (yönetiliyordu). Bir nebi vefât edince, bir diğer nebi ona halef oluyordu. Artık benden sonra nebi yoktur. Halifeler olacak da çoğalacaklardır."" [el-Buhârî rivayet etti]

Ve şöyle buyurmuştur:

مَنْ مَاتَ وَلَيْسَ عَلَيْهِ إِمَامٌ [أي خليفة] مَاتَ مِيْتَةً جَاهِلِيّةً "Her kim bir İmam, [yani Halife] olmadığı halde ölürse cahiliye ölümü ile ölmüş olur" [Taberâni el-Avsat'ta rivayet etti]

Sahabe, Resul [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in vefatının ardından Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem] için-Nübüvvet de değil yönetimde halef olan- bir Halife nesbedilmesinin vacip olduğu üzerinde icma etmişler ve Sallallahu Aleyhi ve Sellem defnedilmeden önce de ona biat etmişlerdir.

O halde Allahuteala'nın bu emir ve uyarısı ile Resulü [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in Hilafet'i kurma emrinin ardından, hala ne aç bırakan nede doyuran -Amerika'nın bizim için koyduğu- kafir demokratik Cumhuriyet rejiminin devlet başkanlığı için rekabet edilip mücadele edilmesine teşvik mi edeceğiz?!!

Değişim gayesiyle devlet başkanlığı yarışına girerek koltuğu kazananlara deriz ki: Herkim bu rejimi içten değiştirebileceğini sanıyorsa, bu kişi hayal kuruyor demektir! Ve aynı zamanda bu kişi, siyasî aldatmanın kurbanıdır! Her kim de Amerika'nın, oluşturduğu itaatkarları ve kanunları yoluyla Mısır'daki rejiminden vazgeçeceğini sanıyorsa, bu kişi hayaller içinde yaşıyor demektir. Çünkü siyasî rejimler, hiçbir kimsenin kendilerini içten yok etmesine izin vermeyecekleri gibi kendilerini korumak için sınırlamalar koymaktadırlar. Şayet kendi dışındakilerin siyasî oyuna katılmalarına izin verseler bile bu, kendilerinin dayattıkları şartlarla olacaktır ki böylece tüm oyun kartları kendi ellerinde kalmaya devam etsin.

Ey Müslümanlar! Ey Kenane Mısır Halkı!

Değişim, Askerî Konsey içerisindeki Amerikan yanlısı bu küçük cuntanın alaşağı edilmesi, otoritenin ümmete geri verilmesi, mevcut rejimin temelinden ortadan kaldırılması ve onun yerine tamamı Allah'ın kitabı ve Resulünün sünnetinden fışkıran anayasa ve kanunlarını uygulamaya hazır olan İslamî Raşidi Hilafet Sistemi'nin kurulmasıyla olacaktır. O halde aklınızı başınıza alın ve Rabbinizin ve İslamınızın tarafında yer alın. Zira Amerika, son savunma hatlarıyla savaşmakta olup artık geriye onun, Askerî Konsey'in içerisindeki ve dışarısındaki ajanlarından küçük bir gurup kalmıştır. Şayet Müslümanlar muhlis bir şekilde çalışarak otoritenin geri alınması ve Amerikan nüfuzundan geri geriye kalanının ortadan kaldırılması için tek bir hamlede bir adam üzerinde birleşirlerse Amerika, Kenane topraklarında İslam'ın egemenliğini ve hakimiyetini asla engelleyemeyecektir.

Hizb-ut Tahrir sizleri, "kurucu meclis" ile "uzlaşmacılığın" yanı sıra devlet başkanlığı seçimlerini kaldırıp atmaya, durumları kapsamlı ve köklü bir değişimle değiştirmek, Allah'ın indirdikleriyle olan yönetimi geri getirmek ve İslam'ın izzet bulacağı, Müslümanların Rablerini razı edeceği, -Müslümanlar yada Kıptiler olsun- insanların İslam'ın sınırları içerisinde mutlu ve mesut bir şekilde yaşayacağı İslamî Raşidi Hilafet'i kurmak için kendisiyle birlikte çalışmaya davet etmektedir.

يا أَيُّهَا الَّذِينَ آَمَنُوا اسْتَجِيبُوا لِلَّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْيِيكُمْ "Ey iman edenler! Allah ve Resulü sizi size hayat veren şeye davet ettiği zaman icabet ediniz." [Enfal 24]

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Esad ve Eşi, Hem Yaşamlarında Hem de Cürümlerinde Ortaktırlar... Elleriniz Kurusun Emi

Şam'daki iktidar çetesi güçlerine bağlı tanklar, uçaklar ve toplar ayaklanmanın olduğu Suriye şehirlerini bombaladığı ... Dünyanın vahşî rejime, içerisinde Müslümanların tertemiz kanlarının aktığı başı belli ancak sonu belli olmayan bir mühlet verdiği... Ülke halkından Türkiye, Lübnan ve Ürdün sınırlarına iltica edenlere ölüm kurşunlarının yağdığı ve sahte egemenliğin çiğnendiği için bu ülkelerden herhangi bir tepki görmeksizin onları öldürüp yaraladığı bir sırada...

İşte böyle bir sırada ve böyle bir karanlık cürüm manzarası içerisinde, kindar çetenin Devlet Başkanı Beşar Esad ve eşi, 18.04.2012 Çarşamba günü gururlu Humus'ta katledilen halka yardım etmek amacıyla içi un, şeker ve yemek yağı dolu sandıklarla birlikte görülmüşlerdir. Halbuki daha önce özgürlük ve insan haklarını göklere çıkaranların gözleri önünde Rusya ve İran tarafından gönderilen kin ve nefret dolu ölüm ve azap sandıklarının gittiği şehir, bu şehirdir. Böylece tamamen Ebu Leheb ve eşinin yaptığı gibi yaşamda ve cürümde eşleriyle birlikte yan yana oldukları zamandaki zorba tagutların manzarası yenilenmiş olmaktadır. Her ikisinin elleri ve rejimleri de kurusun da Allah, her ikisine de ahiretten önce dünyada zilleti ve aşağılanmayı miras bıraksın. Şüphesiz Aziz olan Allah, intikam sahibidir.

Ey Suriye'deki Ayaklanan Müslümanlar!

Ey sabit dağların azameti gibi azametli olan kahramanlar! Bu mücrim rejime acı verdiniz, binasını çatlattınız ve hak üzere olan sebatınız ve kararlığınız sayesinde onun direklerini sarstınız. Allah sizleri mübarek kılsın. Nitekim geçen yıl, yani 18.04.2011'de yine aynı bu günde Humus'taki oturma eylemi sahnesi, bu eylemi korkak ve hilekar bir şekilde savmak isteyen tagutun kabusu olmuştu. Ama sizler bugün, ondan daha güçlü ve daha üstünsünüz. Aha işte onun rejimi sendelemekte olup nusrete sadece bir saatlik sabır kalmıştır. O halde sebat ediniz, sadece Allah'ı dost edininiz ve biz Hizb-ut Tahrir ile birlikte olunuz ki; hain ve mücrim rejimi kökünde söküp atalım ve "Nübüvvet Minhacı Üzere Hilafet'i" kuralım. Böylece Rabbiniz sizden razı olsun, onlara karşı size nusret versin ve mümin kavmin göğsüne de şifa versin. Zira Allahuteala, şöyle buyurmuştur:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آَمَنُوا إِنْ تَنْصُرُوا اللَّهَ يَنْصُرْكُمْ وَيُثَبِّتْ أَقْدَامَكُمْ وَالَّذِينَ كَفَرُوا فَتَعْسًا لَهُمْ وَأَضَلَّ أَعْمَالَهُمْ ذَلِكَ بِأَنَّهُمْ كَرِهُوا مَا أَنْزَلَ اللَّهُ فَأَحْبَطَ أَعْمَالَهُمْ أَفَلَمْ يَسِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَيَنْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ دَمَّرَ اللَّهُ عَلَيْهِمْ وَلِلْكَافِرِينَ أَمْثَالُهَا ذَلِكَ بِأَنَّ اللَّهَ مَوْلَى الَّذِينَ آَمَنُوا وَأَنَّ الْكَافِرِينَ لا مَوْلَى لَهُمْ "Ey iman edenler! Eğer siz Allah'a [Dinine ] nusret verirseniz Allah da size nusret verir ve ayaklarınızı [Dini üzere] sabit kılar. İnkar edenlere gelince; onların hakkı yıkımdır ve Allah onların yaptıklarını boşa çıkarmıştır. Bunun sebebi, Allah'ın indirdiklerini kerih görmeleridir. Allah da onların amellerini boşa çıkarmıştır. Yeryüzünde dolaşıp kendilerinden öncekilerin akıbetinin nasıl olduğunu görmezler mi? Allah onları yere batırmıştır. Kafirlere de onların benzeri vardır. Bu, Allah'ın, inananların yardımcısı olmasından dolayıdır. Kafirlere gelince, onların yardımcıları yoktur." [Muhammed 7-8-9-10-11]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Haya Etmiyorsan, Dilediğini Yap

Şeyh Ali Cuma, 18.04'de Ürdün Kralı'nın Diyanet İşlerinden sorumlu Özel Temsilcisi ve Danışmanı Prens Gazi Bin Muhammed eşliğinde Mescid-il Aksa'yı ziyaret etmiştir. Kudüs Vakıflar Müdürü Şeyh Azzam el-Hatîb ziyaretin, "el-Aksa ile Kudüs şehri sakinlerini desteklemek için" olduğunu söylemiştir. Ürdün Vakıflar Bakanlığı ise açıklamasında, ziyaretin "Mübarek Mescid-il Aksa'ya gitmeye muktedir olan Müslümanları, Müslümanların kıblesi ve İslam'daki üç kutsal yerden biriyle iletişim kurmaya teşvik etmek için gerçekleştiğini" ilan etmiştir.

Bu ayın başlarında Kıptilerden yüzlercesi, Kıpti Kilisesi bu tür ziyaretleri yasaklamasına rağmen "Paskalya Bayramı" münasebetiyle mukaddes toprakları ziyaret etmişlerdir. Kilise, Papa Shenouda'nın uzun zaman önce yayınlamış olduğu bu karara hala bağlanılması gerektiği hususunda ısrarcı olmasına rağmen neden bu günlerde onlara izin verilmiş ve bu izni onlara kim vermiştir?

Hizb-ut Tahrir / Mısır Vilayeti olarak bizler deriz ki:

1-Müftünün bu eylemi, toprakları gasbeden ve ırzları çiğneyen Yahudi devletinin tanınmasını ve onanmasını içermektedir. Aksi taktirde Şeyh, işgal altındaki topraklara girme izninin nasıl meydana geldiğini bize bildirsin? İddia edildiği gibi eğer Ürdün mührü varsa vizesinin şekline bakılmaksızın mı yoksa nasıl? Yani Yahudilerin izni ve rızasıyla girmemiş midir? Peki bu, onlarla iletişime geçilmesinin ve ziyaret ve yöntemi sırasında onlarla koordinasyona girilmesinin ardından olmamış mıdır? Yoksa Şeyh bizi, onlara karşı zorla girdiğine inandırmak mı istiyor?! Peki bu iletişim, izin ve koordinasyon, gasıpçıların varlığının tanınması ve mukaddes topraklardaki egemenliklerinin onanması demek değil midir?!

2- Allahuteala, şöyle buyurmuştur:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لاَ تَخُونُوا اللَّهَ وَالرَّسُولَ وَتَخُونُوا أَمَانَاتِكُمْ وَأَنْتُمْ تَعْلَمُونَ "Ey iman edenler! Allah'a ve rasule hainlik etmeyin; (sonra) bile bile kendi emanetlerinize hainlik etmiş olursunuz." [el-Enfâl 27]

Yahudilerle olan bu iletişim, Allah'a ve Resulüne hıyanet değil midir ey faziletli Müftü? Bunun yanı sıra taşımış olduğunuz ilim emanetine de hıyanet değil midir?! Ayrıca da tüm Müslümanlara ve özellikle de Filistin halkına ihanet değil midir?!

3- Ziyaretin, Resul [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in Mescid-il Aksa'yı ziyaret etmeye dönük davetine icabet etmek için gerçekleştiğini söylemek, kasıtlı bir saptırma ve hak ile batılı birbirine karıştırmaktır. Zaten öncelikle Müslümanlar, ilk önce Beyt-il Makdis'i fethederek Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in bu hadisini uygulamışlar, burada İslam ile hükmetmişler ve sonra da onun mescidini ziyaret etmişlerdir. Bu yüzden şerî olarak talep edilen, bu gasıpçılarla savaşmak için hazırlık yapılması ve mübarek toprakların geri alınmasıdır. Nitekim Allahuteala, Müslümanlara kendilerine saldıranlarla, topraklarını işgal edenlerle ve kendilerini yurtlarından çıkaranlarla nasıl muamele edileceğini açıklamıştır.

وَاقْتُلُوهُمْ حَيْثُ ثَقِفْتُمُوهُمْ وَأَخْرِجُوهُم مِّنْ حَيْثُ أَخْرَجُوكُمْ "Onları yakaladığınız yerde öldürün. Sizi çıkardıkları yerden siz de onları çıkarın." [el-Bakara 191]

İşte talep edilen budur. Yoksa talep edilen, gasıpçıların elinden esir olan Mescid-il Aksa'yı ziyaret etmek değildir!

4- Bu ziyaret, iman edenlere düşmanlıkta insanların en şiddetlisi olanları dost edinmek değil midir?! Zira Allahuteala, şöyle buyurmuştur:

إِنَّمَا يَنْهَاكُمُ اللَّهُ عَنِ الَّذِينَ قَاتَلُوكُمْ فِي الدِّينِ وَأَخْرَجُوكُمْ مِنْ دِيَارِكُمْ وَظَاهَرُوا عَلَى إِخْرَاجِكُمْ أَنْ تَوَلَّوْهُمْ وَمَنْ يَتَوَلَّهُمْ فَأُولَئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ "Allah, yalnız sizinle din uğrunda savaşanları, sizi yurtlarınızdan çıkaranları ve çıkarılmanız için onlara yardım edenleri dost edinmenizi yasaklar. Artık her kim onları dost edinirse, şüphesiz onlar zalimlerin ta kendileridir." [el-Mumtehine 9]

5- Şeyh Ali Cuma'ya bir son sorumuz daha olacak; Mısır'da bir ayaklanmanın olduğunu biliyor musunuz? Neden aynı şekilde siz, devrik Mübarek döneminde bölgedeki Yahudilerin simsarını ziyaret ettiniz? Gerçekten böyle bir zamanda nasıl bunu yapmaya cüret edebildiniz?! Yoksa siz de mi bizler Mübarek'in yolunda yürüyor, sizinle normalizasyonu muhafaza ediyor ve sizinle barış içerisinde ilerliyoruz şeklinde Yahudi devletini mutmain etmek isteyenlerle birlikte yarışıyorsunuz?! Ancak ya Şeyh, siz ve meşum ziyaretinizde sizinle birlikte olanlar, ümmetin ayaklanmaya başladığını ve bunu hiç kimsenin durduramayacağını unuttunuz galiba. Zira bu ayaklanma, Allah'ın izniyle alemlerin Rabbini razı eden bir nizamla sonuçlanacaktır. Dikkat edin! Bu nizam, tüm bu pislikleri silip süpürerek sadece insanların faydasına olanları bırakacak olan Nübüvvet Minhacı Üzere Hilafet Nizamı'dır.

وَاتَّقُوا يَوْمًا تُرْجَعُونَ فِيهِ إِلَى اللَّهِ ثُمَّ تُوَفَّى كُلُّ نَفْسٍ مَا كَسَبَتْ وَهُمْ لا يُظْلَمُونَ "Allah'a döndürüleceğiniz, sonra da herkese hak ettiğinin eksiksiz verileceği ve kimsenin haksızlığa uğratılmayacağı bir günden sakının." [el-Bakara 281]

 

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Sudan'daki İktidar Partisinin Öğrencileri, Fikre Şiddet ve Baltacıların Üslubuyla Karşılık Vermektedirler

İktidar partisinin bazı öğrencileri, üniversiteli bazı Hizb-ut Tahrir şebabına ikinci kez saldırıda bulunmuşlardır. Nitekim hizbin şebabı, 17.04.2012 Salı günü Nile Üniversitesi-Sanatlar Fakültesi'nin "tartışma köşesi" olan siyasî platforma en son gelişen olaylar hakkında gitmeye karar verdikleri sırada fiziksel ve sözlü güç yoluyla onları engellemişlerdir. Zira Hizb-ut Tahrir'in üniversiteli şebabından kerim bir gurup, iktidar partisi mensubu bu baltacı gurup tarafından darba, tekmeye ve iğrenç lafızlarla tacize maruz kalmışlar, sadece tartışmayı bile reddetmişler ve üniversiteli öğrencilerin aktivitesinin engellenmesi için çıkarılmış bir kararın olduğunu iddia etmişlerdir.

Üniversite rektörüne, bu iddianın gerçek olup olmadığı hakkında sorulduğunda, böyle bir kararla ilgili bilgisinin olmadığını söylemiş, bu gurubun davranışlarını kınamış ve bu eylemi yapanlar hakkında soruşturma açılması ve muhasebe edilmesi, dahası şayet işbirlikleri kanıtlanırsa üniversitenin korumalarının bile muhasebe edilmesi için olayla ilgili bir dilekçe yazılması talebinde bulunmuştur.

Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti olarak bizler, bu baltacıları İslam'a aykırı olan bu tutumlarından dolayı uyarırız. Zira (parti ve hükümet) olarak İslam hükümlerine dönük bu iğrençlikleri sebebiyle onlara, zillet, aşağılanma ve küçülmüşlük damgası vurulacaktır.

أَوَلَمَّا أَصَابَتْكُم مُّصِيبَةٌ قَدْ أَصَبْتُم مِّثْلَيْهَا قُلْتُمْ أَنَّى هَذَا قُلْ هُوَ مِنْ عِندِ أَنْفُسِكُمْ إِنَّ اللّهَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ "(Bedir de) iki katını (düşmanınızın) başına getirdiğiniz bir musibet, (Uhud'da) kendi başınıza geldiği için mi bu nasıl oluyor! dediniz? De ki: O, kendi kusurunuzdandır. Şüphesiz Allah'ın her şeye gücü yeter." [Âli İmrân 165]

Bizler, bu çirkin olay bağlamında deriz ki:

Birincisi: Üniversiteli öğrencilerin aktivitelerinin dondurulmasından yada devam etmesinden sorumlu olan kimdir? Şayet dondurulma ile ilgili bir karar yayınlaşmışsa peki bu kararı uygula yetkisi kime aittir?! Üniversite idaresi, bu olanlara karşı büyük bir sorumluluk taşımaktadır. Dolayısıyla üniversitenin, benzeri olayların diğer üniversitelerde tekerrür etmemesi için bu gibi meselelerle sıkı bir şekilde ilgilenmesi gerekmektedir.

İkincisi: İktidar partisi ve öğrencileri iyi bilsinler ki; şiddet, terörist ve baltacı üsluplar, canlarını ve kanlarını İslam ve daveti yolunda adamış olan Hizb-ut Tahrir'in şebabını asla caydıramayacağı gibi bu tür eylemler onların, hedeflerini gerçekleştirmek için cesur bir şekilde ilerlemekten de vazgeçiremeyecek, azimlerini zayıflatamayacak, bilakis onların güçlerine güç katacaktır.

Üçüncüsü: İktidar partisi ve öğrencilerini, fikirleri ortaya koymaktan ve delile delille karşılık vermekten korkutan şey nedir acaba? Yoksa bu, fikrî bir iflas mıdır? Bu nedenle akıl yerine şiddeti kullananlar, düşünce ve aklî ameliyenin olması gereken bu tür kurumlarda bulunmayı hak etmemektedirler.

Dördüncüsü: Bu -Sudan- ülkesi, topraklarının eksiltilip servetlerinin yağmalanır olduğu bu duruma getirilmiştir. Dahası insanlar kendilerini, bizzat devlet tarafından işgal edilmiş toprakları kurtarmak için seferberlik hali içerisinde bulmaktadırlar ki bunu yapanlar ise, İslam akidesini yönetimin esası kılmayarak Allah'a, Resulüne ve müminlere ihanet eden iktidar partisinin politikacılarıdır. Dolayısıyla İslam akidesini yönetimin temeli kılmasının yanı sıra fikirlerini ve çözümlerini insanlar arasında en üst seviyede muamelede bulunmanın temeli kılacak olan sadece Hilafet Devleti'dir.

وَاتَّبِعُوا أَحْسَنَ مَا أُنزِلَ إِلَيْكُم مِّن رَّبِّكُم مِّن قَبْلِ أَن يَأْتِيَكُمُ العَذَابُ بَغْتَةً وَأَنتُمْ لا تَشْعُرُونَ "Siz farkında olmadan, ansızın başınıza azap gelmezden önce, Rabbinizden size indirilenin en güzeline (Kur'an'a) tabi olun." [Zumer 55]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Abbas'ın Yahudilere Mektubu, Acziyetin ve Fücurun Arasının Birleştirilmesinde Israrcı Olmaktır

Filistin otoritesi Devlet Başkanı Mahmud Abbas, işgalci Yahudi varlığı başbakanına, Filistin otoritesinin artık hiçbir yetkisinin olmadığı gibi siyasî, ekonomik, coğrafî ve güvenlik alanlarında da gerçek bir vesayetinin kalmadığını, yani otoritenin gerçek varlık gerekçesini kaybettiğini vurgulayan bir mektup göndermiş ve aynı zamanda imzalanan anlaşmaların kabulünü, "İsrail" devletini tanımayı, "şiddetin" reddedilmesini ve tahrikin durdurulmasını hedefleyen programları üzerinde de ısrarcı olmuştur. Böylece Kudüs, "Doğu Kudüs" Filistin'in başkenti ve "Batı Kudüs'te" "İsrail'in" başkenti olmak üzere iki devletin başkenti olacaktır. Aynı şekilde üçüncü bir yön daha vardır ki bu da; Filistin'in yanı sıra Yahudilerin güvenliğinin de korunmasıdır.

Hizb-ut Tahrir olarak bizler, Filistin Kurtuluş Örgütü ile Filistin otoritesinin Yahudiler ile imzaladığı anlaşmaların, ülkeyi ve insanları yok eden hain anlaşmalar olduğunu tekrar tekrar defalarca vurgulamıştık. Zira bu anlaşmaların sonucunda ortaya çıkan otorite, sadece mücrim Yahudi işgalcisine hizmet etmekte olup Filistin halkının ise sadece bitkinliğini artırmaktadır. Buna rağmen Allah'a karşı bir mazeretimiz olsun diye tekrar aşağıdaki hususları vurgularız:

Filistin otoritesi, Filistin'in genelini Yahudilere feragat etmesinin yanı sıra onunla güvenlik koordinasyonu kurmakla, Filistin halkı kendi nefsini, mülkiyetlerini, el-Aksa ve tüm mukaddesatlarını korumaya çalışırken işgalciyi, askerlerini ve yerleşimcilerini korumakla günaha dalmış ve Allah'a, Resulüne ve müminlere ihanet etmiştir. Aynı şekilde otorite, Hizb-ut Tahrir'in şebabı ve diğer örgüt ile medyacıların evlatları gibi işgali, hain anlaşmaları ve otoritenin iğrençliklerini reddedenlere savaş açmak, işkence etmek ve takip etmekle de cürüm işlemiştir. Aciz ve felç doğmuş olan Filistin otoritesi, sömürgeci devletlerin, işgalci varlığın ve Filistin'i kötüye kullanan zararlı örgütlerin yaşam borularına dayanmakta olup Filistin ve halkını terk etmekte ve el-Aksa ile tüm Filistin'i kurtarmak için ordularını harekete geçirmemektedir. Yine otorite, Filistin halkının güvenliğini korumaktan aciz kalmakla birlikte vergilerin artırılması, fiyatların yükseltilmesi, günahkarlar tarafından paraların gasbedilerek konserler, danslar, güzellik yarışmaları, erkek ve kadın futbolu ve benzerleri gibi Filistin halkının kızlarını ve erkeklerini tahrip eden projelere harcanması yoluyla onların bir lokma ekmeğinin peşine düşmüştür. Nitekim otorite, sezaryenle doğumundan bu yana mücrim işgalci Yahudi'nin yük olmasının ötesinde Filistin halkının omuzlarında bir yük olmuştur.

Filistin Halkına Deriz ki: Sizin yapmanız gereken, otoritenin Filistin, kutsiyetleri ve halkı hakkında peş peşe vermiş olduğu tavizlerin karşısında durmak ve Yahudi varlığının çıkarı için meseleyi tasfiye etmesini engellemektir. Otoritenin adamlarına da deriz ki: Yahudi varlığı, Amerika ve diğer tüm Batılı devletlerin asla size bir faydası dokunmayacak ve anlamsız olan vaatlerinin bir nebzesini dahi karşılamayacaklardır. Ayrıca onlar, bütün Filistinliler Filistin'i işgalcinin ve sizin zulmünüzden kurtarmak için harekete geçtiklerinde sizi ümmetin öfkesinden koruyamayacaklardır. O halde öğüt alarak hatanızdan dönüp Filistin'i kurtarma görevini yerine getirmek için meselenin İslam ümmetinin kucağına geri dönmesi için katkıda bulunarak dünyanın ve ahiretin izzetine nail mi olacaksınız, yoksa dünyanın rezilliğini ve ahiretin azabını hasat etmeye devam mı edeceksiniz?

وَإِذْ قَالَتْ أُمَّةٌ مِنْهُمْ لِمَ تَعِظُونَ قَوْمًا اللَّهُ مُهْلِكُهُمْ أَوْ مُعَذِّبُهُمْ عَذَابًا شَدِيدًا قَالُوا مَعْذِرَةً إِلَى رَبِّكُمْ وَلَعَلَّهُمْ يَتَّقُون فَلَمَّا نَسُواْ مَا ذُكِّرُواْ بِهِ أَنجَيْنَا الَّذِينَ يَنْهَوْنَ عَنِ السُّوءِ وَأَخَذْنَا الَّذِينَ ظَلَمُواْ بِعَذَابٍ بَئِيسٍ بِمَا كَانُواْ يَفْسُقُونَ َ  "İçlerinden bir topluluk: Allah'ın helak edeceği yahut şiddetli bir azap ile azap edeceği bir kavme ne diye öğüt veriyorsunuz? dedi. (Öğüt verenler) Rabbinize mazeret beyan edelim diye bir de ittika ederler ümidiyle (öğüt veriyoruz) dediler. Onlar kendilerine yapılan uyarıları unutunca, biz de kötülükten men edenleri kurtardık, zulmedenleri de yapmakta oldukları kötülüklerden ötürü şiddetli bir azap ile yakaladık." [el-A'râf 164 165]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Bir Haberin Düzeltilmesi

"Cumhuriyet" Gazetesi, 21 Mart 2012 Çarşamba günü çıkan sayısında, "Washington, Silahlı Suriye Muhalefeti'ne Destek Vermeyecektir" başlıklı bir makale yayınlamıştır. Ayrıca makalede, "Suriye dışındaki köktendinci gurupların, Suriye dışındaki köktendinci gurupların finansman hattını aktifleştirdiği ve para, mal ve hatta savaşçılar temin ettikleri" geçmektedir. Bu köktendinci guruplar arasında ise Lübnan'daki "Hizb-ut Tahrir" de zikredilmektedir.

Şu hususu önemle vurgularız ki; Hizb-ut Tahrir, Suriye'deki ayaklanmanın içerisinde bulunmakta olup ayaklanmaya siyasî, halk ve medyasal olarak destek vermek için diğer bölgelerde faaliyetler göstermektedir. Ancak o, kesinlikle ne herhangi silahlı askerî bir aktiviteye destek vermekte nede savaşçılardan herhangi birine finansman temin etmektedir. Zira silahlı ve maddî eylem, Hizb-ut Tahrir'in metodunun bir parçası değildir. Bunu yanı sıra o, ayaklanmaya destek verecek para ve silaha da sahip değildir.

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER