Çarşamba, 21 Cumade’l Ûlâ 1447 | 2025/11/12
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

- Basın Açıklaması - Sömürgecileri Ülkenin Ordusuna ve Savunma Güçlerine Karşı Güçlendirenler, Ordudaki Subayların Katilleri Hasina ve Hükümetidir

Hizb-ut Tahrir, genel hitaplarda bulundu ve iki yıl önce 25 Şubat 2009 günü Bangladeş Sınır Muhafızları Merkezi'nde yaşanan sınır muhafızlarının katledilmesi olayının yıl dönümü olan bugün cuma salahından sonra Dakka, Chatgong ve Sylhet'te binlerce beyan dağıttı.

Hizb-ut Tahrir, Müslümanlara yaptığı hitabında Şeyha Hasina hükümetinin görevine, sınır muhafızları kuvvetlerini ve Bangladeş ordusunu zayıflatmak amacıyla Hindistan ile gizli ittifak kurarak cesur subayları katletmekle başladığını, bununla da yetinmeyerek geçen iki sene boyunca Amerikalı, İngiliz ve Hindu emperyalistlerin Bangladeş ordusu ile savunma güçlerine hakim olmasına imkan veren politikalarını uygulamayı alışkanlık edindiğini hatırlattı.

Konuşmacılar, Müslümanları Hizb-ut Tahrir'in İslam ümmetini tek bir raye altında birleştirmeye, güçlü tek bir ordu inşa etmeye, Amerika, İngiltere ve Hindistan gibi emperyalist devletlerin İslam ümmeti üzerindeki hegemonyasını bitirmeye dönük siyasî mücadelesine katılmaya çağırdılar.

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir / Bangladeş Vilayeti Medya Bürosu'na Ait Açık Bir Mektup Hartum'daki Bangladeş Büyükelçiliğine Teslim Edildi

Vilayet Meclisi Üyesi Abdullah Abdurrahman ve Resmi Sözcülük Bürosundan Üstâz Yakup İbrahim'in eşlik ettiği Resmi Sözcü İbrahim Osman [Ebu Halil] liderliğinde Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti'nden bir heyet, Hizb-ut Tahrir / Bangladeş Vilayeti Medya Bürosunun "Hizb-ut Tahrir Üyelerinin Bangladeş Hükümeti Tarafından Maruz Kaldığı Vahşi İşkenceler Hakkında İnsan Hakları Örgütlerine ve Sivil Toplum Kuruluşlarına Açık Bir Mektup" başlıklı açık mektubunu Hartum'daki Bangladeş büyükelçiliğine teslim etti.

Bu açık mektupta Bangladeş'teki hizbin şebabının maruz kaldığı insanoğlunun tiksineceği vahşi işkenceler açıklanmakta ve mektubun sonunda Bangladeş Hükümetinin hizbin üyelerine ve atkivistilerine işkence yapmayı derhal durdurması için İnsan Hakları Örgütlerini ve Sivil Toplum Kuruluşlarını siyasi hükümlü olan hizbin tüm üyelerini savunma noktasında üzerlerine düşen görevlerini yerine getirmeye teşvik edilmektedir.

Ayrıca söz konusu mektupta Bangladeş hapishanelerinde işkence mağduru olan 16 kişinin adı geçmektedir.

Mektubu, (o sırada büyükelçi bulunmadığı için) konsolos ofisi müdürü teslim aldı, mesajımızı ve Bangladeş'teki kardeşlerimizin yanında yer aldığımızı kendisine iletme sözü verdi. Keza büyükelçinin Bangladeş hükümetine iletmesi için bu siyasî mahkumların derhal serbest bırakılmasını talep ettik.

İbrâhîm Usmân [Ebu Halîl]
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmî Sözcüsü
Sudan Vilâyeti

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Cameron'un Ortadoğu Ziyareti, İngiltere'nin Dış Politikasındaki Kapitalizmin İki Yüzlülüğünü, Fırsatçılığını ve Doğasını Göstermektedir

Libya'daki insanların katledilmesi için İngiliz silahlarının kullanıldığı bir sırada İngiltere Başbakanı David Cameron, askerî yetkililerle görüşmek ve silah satışlarını canlandırmak için bölgeyi gezmek üzere savunma şirketlerinin sekiz temsilcisiyle birlikte Mısır'a geldi. Bu kişilerin arasında BAE Systems [BEA] ve QinetiQ şirketlerinin iki temsilci de vardı. QinetiQ şirketinin yetkili olmayan eski başkanı Pauline Neville-Jones, şu anda Cameron hükümetinde bakanlık görevinde bulunmaktadır.

Hizb-ut Tahrir'in İngiltere'deki Medya Temsilcisi Taci Mustafa, bu ziyaret hakkında şu değerlendirmelerde bulundu: "İngiliz hükümeti bakımından kapitalizmin küstahlığı, ikiyüzlülüğü ve fırsatçılığı şaşırtıcı bir durumdur. Zira daha Tahrir Meydanı'nın tozu kalkmadan Cemaron, generallerin hala Hüsnü Mübarek'in son otuz yıl Amerika ile birlikte üzerinde yürüdüğü aynı çizgiyi takip edip etmediğini yada kendi çıkarı doğrultusunda istismar edebileceği bir delik olup olmadığını yakından görmek için Mısır'a geldi!"

"Cameron, sivillere karşı İngiliz yapımı silahların kullanıldığı bölgede silah anlaşmalarına dönük reklam yapmaktadır. Kaddafi'nin, İngiliz (SAS) komandoları tarafından eğitilen seçkin askerî birimleri kullanması hakkında soruların yükseldiği bir sırada Cameron, iki yüzlülükle Libya'da Kaddafi ve Bahreyn'de iktidar ailesi tarafından güçlerin 'vahşice' kullanılmasını kınamaktadır."

"İngiltere ve diğer Batılı hükümetler, halklarına zulüm yaptıkları bir sırada on yıllarca bu tagutlara silah verdiler, malî ve siyasî destek sağlarlarken şimdi sadece bu tür politikalardan kaçınılması iddiasında bulunuyorlar."

"Mısır'da siyasî bir dönüşüm yaşanırken -sekizi silah firmalarından olmak üzere- Cameron'un beraberinde otuz altı yetkili şirket yöneticisini getirmesi, İngiltere'nin kapitalist çıkarlarına önem verdiğini, İslam dünyasının ve diğer gelişmekte olan ülkelerin belası olan siyasî tabaka içerisindeki çıkarlar çatışmasını ve yolsuzluğu beslediğini göstermektedir."

"Cameron, 'özgürlüğü ve demokrasiyi' desteklediğini iddia ederken gururla bölgede her türlü İslamî yönetim şekline (Hilafete) karşı çıkmaktadır."

"Mısır halkı, geçmişte Napolyon gibi stratejik öneme haiz bu ülkeye etki ve istismar etmeye dönük açık hırslarını neredeyse gizleyen tatlı ince sözlerle giriş yapan bu Batılı politikacılardan sakınmalıdır."

Ve şöyle ekledi: "Mısır halkını, Batılı güçlerin kutladığı her türlü değişime karşı ihtiyatlı olmaya çağırıyoruz. Zira özgürlük ve demokrasi, bu Batılı güçlerin kullandığı sömürgeci pençelerin arkasına gizlendiği iğrenç kılıftan öte bir şey değildir."

"Gerçek değişim, ancak Batılı kapitalist devletlerle kutsal olmayan bu ilişkiyi keserek ve siyasî süreci onların etkisinden koruyarak gerçekleşir. Bunun gerçekleşmesi ise ancak bu tür etki ve fesadı anayasal olarak engelleyecek, halk tarafından seçilmiş gerçekten sorumlu bir hükümet inşa edecek, İslam dünyasının on yıllarca sıkıntısını çektiği zulmü bitirecek olan İslamî Hilafetle mümkündür."

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Yemen'de Diyaloga Geri Dönüş Çağrısı, Sırf Tunus ve Mısır'da Yaşananları Engellemeye Dönük Bir Girişimdir

İki rejimin başını deviren Tunus ve Mısır'daki olaylar, hala İslam beldelerinin dört bir tarafındaki zalim yöneticilerin zihinlerini tahtlarının temellerini sarsma korkusu ile meşgul etmektedir. Zira Ali Abdullah Salih, 02 Şubat çarşamba günü Ortak Buluşma Platformu'na daha önce sonuçlarını reddettiği dörtlü komisyon çerçevesinde diyalog çağrısında bulundu.

Ortak Buluşma Platformu, 13 Şubat pazar günü Ali Abdullah Salih'in dörtlü komisyon, anaysa değişikliklerinin dondurulması, seçmen kütüğünün düzeltilmeye açılması, yanlılıktan uzak kurumlar temelli yerel yönetimlerde kapsamlı reformlar yapılması, Güney meselesinin tanınması ve çözülmesi, Sa'de'de savaşın tamamen durması, servetin adilce dağıtılması, ekonomik sorunun çözülmesi, yolsuzluğun ve terörün bitirilmesi... çerçevesinde diyaloga geri dönme girişimini kabule ettiğini açıkladı.

Ali Abdullah Salih'in, Ortak Buluşma Platformu'nun şartlarını kabul ederek çocuklarını ve akrabalarını makamlarından alması mümkün mü? Ortak Buluşma Platformu, 14 Aralık sonrası ayaklanmanın safhalarında rejimin kendilerine saldırırken en aşağılık hakaretle nitelendirecek derecede tamamen haddi aştığını unuttu herhalde! Ali Abdullah Salih, yönetimdeyken Riyad Konferansı takviminin halledilmesini bütün kalbiyle istemektedir ki "Yemen'in dostlarına" beni yakalamadan imdadıma yetişin diyebilsin!

Tunus ve Mısır'da yaşananlar etkisini gösterdi. Zira Ali Abdullah Salih'in davranışında ofisinin kapılarını insanlara açacağını duyurması, ülkenin ıslah edileceğine, işsizlere iş verileceğine, işsizliğin bitirileceğine ve fasit bakanların sorgulanacağına dair bir dizi sözler vermesi gibi gelişmeler olduğu gözlemlendi! Tüm bunlar ise samimi olmayan bir niyetin göstergesidir. Bunun kanıtı ise hem Tahrir hem de San'a Üniversitesi'ndeki gösteri meydanlarını işgal etmeleri, göstericilere ve gazetecilere saldırmaları için "baltacılarını" salıvermesidir. Dolayısıyla Ali Abdullah Salih'in yaptığı şeyler, devrilmesini engellemeye ve İslam beldelerindeki rejimleri deviren "tusunami" dalgasını kırmaya dönük beyhude bir girişimden öte bir şey değildir.

Salgın zulümlerinden, İslam'ı tatbik etmemelerinden, Amerikalılar ve Avrupalılarla birlikte İslam ümmetine komplo kurmalarından dolayı tüm İslam beldelerindeki mevcut rejimleri bekleyen son yıkılmalarının kaçınılmazlığıdır.

Ali Abdullah Salih'in şu andaki düşüncesi, ülkeyi bu şekilde bırakarak mı yoksa yıktıktan sonra mı terk edeyim. Çünkü Bin Ali ve Mübarek gibi o da otoriteyi terk ettikten sonra uluslararası yargılamalardan ve kovuşturmalardan korkmaktadır. Halbuki Allah'tan korkmuş olsaydı kendisi için daha hayırlı olurdu.

Ali Abdullah Salih'e göre diyalog, sadece zaman kazanmaya dönük bir şakadan ibarettir. Kendisinin ve rejiminin yıkılmaya karşı güvende olduğunu hissettiği ilk fırsatta diyalogu terk edecek ve diğer rejim liderleri gibi zulmü pekiştirmeye, fesadı gözetmeye ve İngiliz efendileri ile birlikte İslam'a ve Müslümanlara komplo kurmaya dönecektir. Ancak heyhat ki heyhat! Çünkü artık bu an geri gelmeyecektir. Zira artık İslam beldelerindeki mevcut sistemlerin tamamını tarihin çöplüğüne süpürüp atmanın ve İkinci Raşidi Hilafet Devleti'ni kurarak İslam'ın doğuşunun zamanı gelmiştir.


Mühendis Şefik Hamîs
Hizb-ut Tahrir
Yemen Vilâyeti Medya Bürosu Başkanı

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Sidney'deki Müslümanlar, Libya'daki Ayaklanmayı Destekleyen ve Kaddafi'nin Vahşetini Kınayan Bir Gösteri Yaptılar

Hizb-ut Tahrir, bugün akşam Sidney'in batısında Bahreyn, Cezayir, Yemen, Ürdün, Mısır ve özellikle Libya olmak üzere İslam dünyasındaki halkların ayaklanmalarına destek verme amaçlı bir gösteri düzenledi ve gösteriye büyük bir katılım oldu.

 

Konuşmacılar ve göstericiler, bir dizi mesaj verdiler. Bunlardan bazıları şunlardır:

1-      İslam dünyasındaki diktatör rejimlerin karşısına dikilen kahraman Müslümanlara özellikle de yüzlerce kişinin şehit olmasına yol açan Albay Muammer Kaddafi'nin vahşi baskısına karşı koymada gösterdikleri büyük cesaretten dolayı Libya'daki Müslümanlara tam destek verdiler.

2-      Amerika, İngiltere ve Fransa gibi Batılı sömürgeci devletlerin ajanları olmaları itibarıyla Albay Kaddafi rejimini ve bölgedeki diğer rejimleri kınadılar. Zira kendi halklarına baskı yapan ve demir yumrukla yöneten bizzat bu yöneticilerdir. Bu sırada Batılı hükümetler, onlara göz kırptılar. Hatta diplomatik, ekonomik ve askerî tüm düzeyde onlarla çeşitli ilişkiler kurdular.

3-      Batının İslam dünyasına müdahale etmesini şiddetle kınadılar, Amerika ve İngiltere'den İslam dünyasına sömürgeci açgözlülüklerini doyurmak için diledikleri gibi otlandıkları verimli bir mera gibi muamele etmeyi bırakmalarını talep ettiler ve Avustralya'ya insanlık dışı barbarca dış politikalarında bu devletlere olan körü körüne bağlılığına son verme çağrısında bulundular.

4-      Müslümanları, gerçek ayaklanmayı boşa çıkarmak, İslam dünyası üzerindeki siyasi ve ekonomik hakimiyetlerini sürdürmek için Batılı hükümetlerin yapmaya çalıştığı formalite değişikliklere aldanmamaları ve yüzlerin değişimiyle yetinmemeleri uyarısında bulundular.

5-      Müslümanlardan devrilen siyasi rejimi İslamî Hilafetle temsil edilen İslamî Nizama dönüştürerek gerçek değişim talebinde bulundular.

6-      İslamî Hilafetin, Müslümanların inançları, değerleri ve tarihleriyle örtüşen, her türlü sömürü köleliğinden kurtarmayı, Müslümanların ve gayrimüslimlerin temel ihtiyaçlarını temin etmeyi garantileyecek ve herkes için adaleti tesis edecek bir nizam olduğunu onayladılar.

 

Göstericiler pankartlar açtılar ve yüksek sesle şu sloganları attılar: "Kaddafi Vatanın Londra'ya Dön!", "Müslümanlar Batı Destekli Tagutları İstemiyor" ve "Şimdi Gerçek Değişim Zamanı... Şimdi İslam'ın ve Hilafetin Zamanı".

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir'e Ait Bir Neşriyatı Dağıtmak... Sudan'da Anayasal Düzeni İhlal Etmekmiş!!

Bu ülkenin güvenlik birimleri, hala ümmetin muhlis evlatlarına acemice ve sorumsuzca davranmaktadır. "Allah'ın şeriatını Hilafet Devleti'nin gölgesinde hakim kılmak" gibi hayati bir mesele için maruz kaldıkları tutuklamalar, hapisler ve darplar onları asla korkutmayacaktır. Güvenlik birimleri, hizbin şebabından tutuklu bulunanların genelini serbest bırakmalarına rağmen onlardan onu hala Port Sudan şehrinde tutuklu bulunmaktadır. Daha beteri ve acı olanı ise Kerim Kardeş Ali Adem Muhammed'i hala Vedmudni şehrinin Doğu bölümünde tutuklu tutmaları ve onu şu iki şeyle suçlamalarıdır: Ceza hukukunun (50.) ve (69.) maddeleri uyarınca "anayasal düzeni ve kamu barışını ihlal etmek!" Zira (50.) maddede şöyle geçmektedir: "Ülkenin anayasal düzenini ihlal etmek veya bağımsızlığını veya birliğini tehlikeye atmak maksadıyla herhangi bir fiil işleyen bir kimse, idam veya müebbet yada tüm mal varlıklarına el konulma ihtimali ile birlikte daha az bir hapis cezası ile cezalandırılır."

İnsanlardan Raşidi Hilafeti kurarak İslam esasına binaen değişim için çalışmalarını, batıl ve zalim demokrasi ve kapitalizmi kaldırıp atmalarını talep eden bir beyanı veya neşriyatı dağıtmak ülkenin anayasal düzeni ihlal etmek, birliğini ve bağımsızlığını tehlikeye mi atmak oldu?!! Kaldı ki küfür güçlerinin ve temsilcilerinin arenası haline gelen ülkenin hangi bağımsızlığından söz edilmektedir?!

Ülkenin üçte birini parçalayıp sömürgeci kafire teslim ettikten sonra hangi birlikten söz etmektedirler?! Allah aşkına söyleyin hapsi ve idamı hak eden, ülkenin birliğine ve sömürgeciliğin her türlü şeklinin kovulmasına çağıranlar mı yoksa ülkeyi ve insanlarını sömürgeci kafirlere teslim edenler mi?! Size ne oluyor. Nasıl hüküm veriyorsunuz?!

Sudan rejimine mesajımızı bir kez daha tekrarlıyoruz: Allah'tan ittika edin, aklınızı başınıza devşirin, diğer şebabı serbest bırakın ve lanet okuyanlar sizleri değiştirmeden gerçek değişim olan Nübüvvet Minhacı Üzere Hilafeti ikame etmek için çalışın. Sonra pişmanlıktan parmaklarınızı ısırırsınız ama son pişmanlık fayda vermez.

وَاتَّقُوا فِتْنَةً لاَ تُصِيبَنَّ الَّذِينَ ظَلَمُوا مِنْكُمْ خَاصَّةً وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ "Öyle bir fitneden sakının ki içinizden yalnızca zulmedenlere isabet etmekle kalmaz. Bilin ki Allah'ın azabı çetindir." [el-Enfâl 25]


İbrâhîm Usmân [Ebu Halîl]
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmî Sözcüsü
Sudan Vilâyeti

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Çok Kültürlü Toplum Çöktü

Bakan Verhagen'in yaptığı açıklamalara istinaden 15/02 günkü Hollanda gazeteleri, "Verhagen'e Göre Entegrasyon Çöktü" ve " Verhagen'e Göre Çok Kültürlü Toplum Çöktü" şeklinde başlıklar attılar. Böylece Bakan Verhagen, Sarkozy, Cameron ve Merkel'in izini takip etti. Zira bunlar da daha önce çok kültürlü toplumun çöktüğünü ilan etmişlerdi.

Bu kişilerin hepsi, askerlerini dünya çapında laikliğin ve özgürlüğün müjdeleyicisi olarak gönderdiler. Bu kişilerin hepsi, her insanın kendi iradesine göre yaşaması için baskı ve terörle mücadeleyi Müslümanlara yönelik savaşlara gerekçe olarak gösterdiler. Bugün ise bu kişilerin hepsi, çok kültürlülüğün çöktüğünü ilan etmektedirler. İnsanların özgür iradesi olduğunu iddia etmelerine rağmen bunu kendi ülkelerinde yasaklamaktadırlar. Zira bir kimse kendi dininin hükümlerine göre giyinmek veya yemek yada seçtiği akideye inanmak istediğinde bugün ona şöyle denmektedir: Çok kültürlülük çökmüştür.

Zaten çok kültürlülük diye bir şey yoktu. Bakan Verhagen'den çöktüğünü açıklamadan önce bize çok kültürlülüğün olduğunu gösteren tek bir örnek vermesini istiyoruz. Hollanda'nın son yıllardaki politikasına baktığımızda onun çok kültürlülükle mücadele etmeye dayandığını açıkça görürüz. Zira Müslümanlardan İslam'ı terke etmeleri, demokrasi ve özgürlükleri benimsemeleri, tokalaşmaya, peçe ve helal et, İslamî evlilik ve başörtüsü yasağına bağlı kalmaları istenmiştir. O halde daha önce olan çok kültürlülük hani nerede kaldı?

Hollanda politikasının vakıası, yabancı düşmanlığını özellikle de İslam ve Müslüman düşmanlığını kışkırtmaktan başka bir şeyle örtüşmediğini göstermektedir. Bunun en çarpıcı göstergesi Müslümanlar arasında suçun yayıldığını iddia eden yalan istatistikler veya Müslümanların eğitimi önemsemediğini ve mali yardımlardan başka bir şey düşünmediklerini gösteren sahte raporlardır. Gerçekte ise devlet, çok kültürlülüğe teşvik etmeyi bırakın bir tarafa hiçbir saygı ve hoşgörü dahi göstermemektedir.

Bizler biliyoruz ki çok kültürlülüğün çöktüğünü söylemek, bu sistemin somut sorunları çözememe beceriksizliliğini örtmek için "günah keçisi" arama kabilinden öte bir şey değildir. Sen ey Bakan Varhagen! Sen ve seninle birlikte olanlar, başarısızlığınızın sorumluluğunu yabancılara atarak bundan kurtulmaya çalışmaktasınız. Ancak sizleri buna karşı uyarıyoruz. Zira her gün takip ettiğimiz dünyanın dört bir tarafında yaşanan olaylar gösterdiği üzere günah keçisi aramanın vahim sonuçları vardır.


Okay Pala [Ebu Zeyn]
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Medya Temsilcisi
Hollanda

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Güvenlik Birimleri, Onlarca Hizb-ut Tahrir Şebabını Tutukladı

Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti, "Zalim Tagutların Devrildiği Bir Sezonda Raşidi Hilafeti Kurarak Gerçek Değişimi Gerçekleştirmenin Anı Geldi" başlıklı beyanı çarşılar, otobüs durakları ve kandil toplantıları gibi genel mekanlarda dağıtmasının üzerine polis, emniyet birimi ve ulusal istihbarat birimi olmak üzere güvenlik birimleri, 14 Şubat 2011 pazartesi günü Hartum, Ümmü Derman, Kuzey Hartum, Port Sudan, Mudni, el-Kadarif ve el-Ebyad şehirlerinde onlarca Hizb-ut Tahrir'li şebabını tutukladı. Kimileri serbest bırakılırken kimileri hala tutuklu bulunmaktadır.

Bizler Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti olarak otoriteye aşağıdaki mesajla sesleniyoruz:

-Aklınız başınıza alın ve tek silahları hak söz olan Hizb-ut Tahrir şebabını derhal serbest bırakın.

-Devletler, dünyalarının ve ahiretlerinin kurtuluşu için insanların doğal ihtiyaçlarını karşılamak için vardırlar. Aksi takdirde ne kadar tutuklama ve baskı yaparsa yapsın ümmet, onları kaldırıp atar. İşte o zaman bu devletlerin durumu Allahu [Subhânehu ve Tea'alâ]'nın şöyle buyurduğu gibi olur:

فَمَا بَكَتْ عَلَيْهِمُ السَّمَاءُ وَالأَرْضُ وَمَا كَانُوا مُنْظَرِينَ "Gök ve yer onların ardından ağlamadı; onlara mühlet de verilmedi." [Duhan 29]

-İslam'ı tatbik edecek ve onu dünyaya taşıyacak Raşidi Hilafet'in kurulması olan gerçek değişim, artık bir an meselesi haline gelmiştir. Allahu [Subhânehu ve Tea'alâ], şöyle buyurmaktadır:  وَنُرِيدُ أَن نَّمُنَّ عَلَى الَّذِينَ اسْتُضْعِفُوا في الأَرْضِ وَنَجْعَلَهُمْ أَئِمَّةً وَنَجْعَلَهُمُ الْوَارِثِينَ "Biz istiyorduk ki mustazaflara yeryüzünde lütufta bulunalım, onları liderler yapalım ve (ülkelere) varis kılalım." [el-Kasas 5]


İbrâhîm Usmân [Ebu Halîl]
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmî Sözcüsü
Sudan Vilâyeti

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER