Pazartesi, 09 Recep 1447 | 2025/12/29
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

- Basın Açıklaması - Adaletli Olursanız Güvenlik Şubeleri Açmaya Asla İhtiyaç Duymazsınız

Sudan rejimi Hartum'da herhangi bir gösteriye karşı önlem olarak Tümgeneral denetiminde güvenlik şubesini oluşturdu. Bu şube Hartum vilayetinin her tarafına dağılan 33 ayrı şubeden oluşuyor.

Arap baharının geçtiğimiz yıl Ocak 2011'de başlamasından beri dünyadaki bütün rejimler koltuklarını düşünmeye ve bu Bahar'ın kendisine bulaşmasından korkmaya başladılar. Bazıları da öyle korktular ki kendisinin korkmadığını idda edip ayaklanmaların/devrimlerin gerçekleştiği devletlere benzemediğini söyledi. Nitekim Mübarek bunu söyledi, fakat devrildi. Kaddafi de aynı şeyi söyledi, fakat zilletli bir şekilde öldü ve hükümranlığı da yıkıldı. Bizim ülkemiz Sudan'da da bu devrimlerin yapısı İslami olup kendileri de İslami olduğu için bu ayaklanmalara karşı -önlemli olduğunu- korkmadığını söylüyorlar. Dolayısıyla onlar bu ayaklanmalara karşı korunduğunu zannederler. Ayrıca onlar istisnasız ayaklanmaların tümünün hiç bir parti tarafından liderlik edilmediğini/yönlendirilmediğini tam olarak bildiği halde muhalefette olan siyasi partilerin zayıf olmasını fırsat bilirler. Aksine bu ayaklanmalara; rejimden gelen zulmü, haksızlığı ve baskıyı hisseden gençler liderlik etti. Kendilerindeki İslami diye iddia ettikleri şey ise o kayıp olmuş bir nizam ve davranıştır. Çünkü ne hükmettikleri rejim İslam'ın nizamı (Hilafet)'dir, ne de onların yönetim ve kamusal haklar ile alakalı sergilediği davranış İslam'ın davranışıdır. Zira yönetim siyaseti ve insanların işlerini gözetleme açısından bunların devrilmiş veya devrilmeye yüz tutmuş rejimlerden farkı yoktur. Bunların hepsi aynıdır ve arada tek fark kötülük derecesinin çok veya az olmasıdır.

Şimdi hakkında cevap verilmesi gereken soru; eğer Sudan rejimi kendisinin devrilmesini istemek üzere halkın sokaklara dökülmesinden endişelenmiyorsa, o zaman neden bu şubeler oluşturuldu?!

Halkların ve ümmetlerin ayaklanmalarına, onların sokaklara dökülerek rejimlerin devrilmesini istemesine karşı önlemli olmak istiyorsa, önce insanlar arasında adaletli olması gerekiyor. Humus Amili (Humus Kazasının sorumlusu) Halife  Ömer bin Abdulaziz (رضي الله عنه)'e Humus şehrinin yıkık olduğu için onarıma ihtiyaç olduğunu yazdı. Ömer ise ona şöyle yazdı: (Onu adaletle donat, yollarını da haksızlıktan arındır vesselam.) İslam olmadan adalet de olmaz ki bu da ancak onların işlerini Allah'ın ve Rasulullah'ın buyruklarıyla gözetleyerek olur. Allah (Azze ve Celle) şöyle buyurmuştur: "وَأَنِ احْكُمْ بَيْنَهُمْ بِمَا أَنْزَلَ اللَّهُ وَلا تَتَّبِعْ أَهْوَاءَهُمْ..." (Onların hevâ ve heveslerine uymayarak aralarında Allah'ın in­dirdiği ile hükmet...)Maide 49 ve şöyle buyurmuştur: "الَّذِينَ آمَنُوا وَلَمْ يَلْبِسُوا إِيمَانَهُمْ بِظُلْمٍ أُولَئِكَ لَهُمُ الأَمْنُ وَهُمْ مُهْتَدُونَ" (İman edenler ve imanlarına zulüm karıştırmayanlara gelince: İşte güvenlik onlaradır, onlardır hidâyete ermiş olanlar.) Enam 82 Rasulullah (صلى الله عليه وسلم) ise şöyle buyurmuştur: «مَا مِنْ وَالٍ يَلِي رَعِيَّةً مِنْ الْمُسْلِمِينَ فَيَمُوتُ وَهُوَ غَاشٌّ لَهُمْ إِلا حَرَّمَ اللَّهُ عَلَيْهِ الْجَنَّةَ». (Allah bir kimseyi Müslümanlar üzerine çoban yapmış, o da idaresi altındakileri aldatmış olarak ölmüşse, Allah ona Cennetini kesinlikle haram kılar.)

İşte çıkış budur. İşte en sıkı sıkıya korunmuş kale budur. Ki bunlar Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'nın kitabı, Resulullah (صلى الله عليه وسلم)'in sünneti ve İslam'ın belirlediği nizam çerçevesinde her ikisinin irşat ettikleridir. Bundan başka nizamı da (nübüvvet minhacı üzere raşidi hilafet)dir. İşte o zaman güvenlik şubelerine ve baskı rejimlerine  asla ihtiyaç duymayacağız.

İbrâhîm Usmân [Ebu Halîl]
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmî Sözcüsü
Sudan Vilâyeti

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Kadın Haklarını İhlal Eden Tüm Satırların Geçtiği Bir Liderliğin Gölgesinde Pakistan'daki Kadınların Yaşam Şartları İyileşmeyeceği Gibi Onların Haklarına da Zarar Verecektir

2011 yılının Aralık ayında, Pakistan Senatosu kadın haklarını çiğneyen belirli suçları işleyenlerin cezalarının indirimini hedefleyen kadın haklarıyla ilgili iki yasa onaylamıştır. Aynı şekilde 2008 senesinde, mirastan alıkonulmaları ve evliliğe zorlanmaları gibi kadına yönelik belirli kültürel uygulamaları kınayan herkes için hapis ve ağır para cezalarını öngören bir kanun sadır olmuştur... Nitekim bu yasaların savunucuları, yıllarca kadına dönük bu temel hakların tanınmasına çağrıda bulunan çeşitli siyasî kuruluşlar tarafından ciddi mücadele ve mukavemetle karşı karşıya kalmışlardır.

Hizb-ut Tahrir Merkezî Medya Bürosu Üyesi Nesrin Nevaz, şöyle bir değerlendirmede bulunmuştur: "Pakistan hükümeti ve siyasî kuruluşlar, 1400 yıllık İslam Nizamı'nın gerisinde kalmışlardır. Zira İslam, bu iğrenç ve aşağılık cürümler ile kadın haklarının çiğnenmesini 14 asır önce haram kılmıştır. Şimdi ise 60 yıl boyunca birbirini takip eden Pakistan'daki laik siyasî liderler, "İnsan Hakları" hususunda temel bir hak koymaya çalışmaktadırlar!!"

"Ne üzücüdür ki bu, Pakistanlı kadınlar için bir kurtuluş sayılmayacağı gibi kadın hakları hususunda bir dönüm noktası da olmayacaktır. Nitekim bu hükümetin kadın haklarına olan kayıtsızlığı tarihe geçmiştir. Zira kadın haklarının korunması noktasındaki mutlak acziyetini defalarca ispatlamıştır. Dolayısıyla kadın haklarının ihlal edilmesine yönelik yasaların bulunmasına rağmen Pakistan'daki yargı sisteminin sistematik başarısızlığının yanı sıra aynı şekilde kadının onurunun garantilenmesinin ele alınması ve birbirlerini takip eden laik hükümetler boyunca meydana geldiği üzere kadınların haklarını koruyan yasaların uygulanmasındaki bulanık yöntem sonucunda kadına karşı yapılan bu korkunç cürümler, hala ülkenin başına bela olmaya devam etmektedir. "

"Bu yasalar, sadece kağıt üzerindeki boş sözlerden ibaret olduğunu kanıtlayacaktır... Dolayısıyla hükümet, binlerce Müslüman kadının ve dulların Keşmir'deki Hint güçleri tarafından sakat bırakılmasına kayıtsız kalması, Amerikan pilotsuz uçakları tarafından genç kızların katledilmesini görmezden gelmesi, bu ümmetin masum bir kızı Dr. Afiyet'den iğrenç bir şekilde vazgeçmesi ve onu düşman bir devlete teslim etmesi de dahil bizzat kendisinin de dahil olduğu kadına yönelik iğrenç uygulamaları nasıl gizleyebilir.?! O halde kadınların işlerinin gözetilmesi hususunda bu hükümete nasıl güvenilebilinir!??"

"Bizler, Pakistan'daki kadınları ve kadınların onurunu kıskanan muhlisleri, kadın haklarından bu kırıntıları kabul etmemeye ve küresel düzeyde kadın haklarının korunmasına öncülük edecek bir devlet olan Hilafet'in kurulmasına destek vermeye çağırıyoruz. Zira o, boş yasalar üretmeyecek bilakis kadına karşı baskıcı uygulamalar ile zulmü yok etmek için stratejik kapsamlı bir nizam sağlayacak ve kadınlara yönelik şiddetin ve zulmün her türlü şekillerine kesinlikle izin vermeyecek olan bir sistemdir. Dolayısıyla o, kadının hak ettiği onurunu ve haklarını garanti altına almaya dönük ağırlığı, önemi ve önceliği verecek olan bir devlettir... Dolayısıyla da Pakistanlı kadınlara gerçek anlamda yardım etmenin yolu Hilafet'i kurmaktır."

Dr. Nesrin Nevaz
Hizb-ut Tahrir
Merkezî Medya Bürosu Üyesi

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Kapitalist Batı, İslam Karşısında Duramamakta ve Hilafet'in Geri Dönüşünü Geciktirmek İçin Planlar Çizmektedir

Yemen'de yayınlanan Ahbar el-Yevm Gazetesi, 13 Aralık salı günü, Fransız AFP haber ajansından, İslamcıların yönetime yükselişi hakkında bir rapor yayınlamıştır. Raporda, İslamî eğilimli Yemen Islah Birliği Yüksek Konseyi üyesi Muhammed Kahtan'a ait bir konuşma geçmektedir ki o konuşmada: "1991'de Yemen'in birleşmesinden sonra kurulan partisinin, Mısır'daki "İhvan" gibi "Tek Çözüm İslam'dır" şeklinde slogan atmadığını, gündeminde siyasî İslam'ın olmadığını, çünkü Yemen'in Müslüman ve homojen bir ülke olduğunu" söylemesinin yanı sıra kendisi, solcular ve milliyetçiler ile yaptığı ittifakı sürdürmeyi de amaçlamaktadır. Ayrıca Kahtan şöyle demiştir: "Yemen'deki her hangi bir kesim, ne İslam nede Arabizm ile karakterize olamaz. Zira bizler, tamamı Müslüman olan bir toplumuz ve Arap kökenli olduğumuza inanıyoruz. Dolayısıyla her hangi bir kesim, tek çözüm İslam'dır sloganı yoluyla insanları kazanmaya güç yetiremeyecektir. Çünkü devlet içerisindeki İslam konusu, Yemen'de bir sorun teşkil etmemektedir."

Hem Amerika'nın hem de Avrupa'nın olduğu Batı tarafından Müslüman ülkelerdeki yeni yöneticilerin kim olacağı hakkında gösterilen bu ilgi, Batı'nın, hain Müslümanlar  yardımıyla "Hilafet'in" yıkılmasının özellikle de 2001'de Müslümanlara karşı açılan haçlı savaşanın başlamasının üzerinden on yıl geçmesinin ve bu savaşı kazanmaya güç yetirememesinin ardından siyasî Müslümanların varlığının ortaya çıkmasından korktuğunun açık bir göstergesidir. Zira tabiilerinin, kapitalizm ideolojisi ile "Dolar ve Euro'nun" birbirini takip eden keskin krizleriyle ekonominin sağlıklı olmadığına dair inançlarının artmasının yanı sıra kendisini yok etmekle tehdit eden diğer sorunlarla birlikte Batı'nın, İslam fikirleri karşısındaki fikrî sorunları daha da artmıştır.

Bunun üzerine Batı, son derece iğrenç bir işe koyulmuş ve İslam'ın değil de İslamcıların yönetime ulaşması anlamına gelen "Ilımlı İslam'a" tutunmayı kabul ederek başka bir siyasî oyun ortaya çıkarmıştır. Bu ise İslam dünyası üzerindeki hegemonyasını korumaya dönük bir girişimden ibarettir. Nitekim Amerika Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, geçen 8 Kasım'da buna ilişkin hazırladığı açıklamasında şöyle demiştir: "Demokrasiye bağlı olan İslamcıların kabul edilmemesine dönük propaganda yapmak tehlikeli bir iştir." Yine Yemen'deki İngiliz Büyükelçisi Wilkes Jonathan, geçen 7 Ekim'de şöyle demiştir: "İngiltere, ilke olarak "İhvan" gibi olan İslamî akımların varlığı ile demokrasiyi, katılımı ve başka görüşlere saygıyı kabul eden diğer herhangi bir akımın varlığına karşı çıkmamaktadır. "

İslam'ın yönetime ulaşması; Müslüman ülkelerde yönetim, ekonomi, uluslararası ilişkiler, öğretim siyaseti, ictima-i nizam ve benzerlerine dayalı kapitalizmin bütün yaşam sistemlerinin silip süpürülmesi anlamına geldiği gibi bunların yerine kitap, sünnet, sahabe icması ve kıyastan istinbat edilmiş şeri hükümlere dayalı İslam sistemlerinin gelmesi anlamına gelmektedir.

Hayatın bütün alanlarında İslam'ı kapsamlı ve inkilabî bir şekilde tatbik edecek olan yegane yönetim nizamı, Hilafet Devleti'dir. Zira bu, onu kurmak için çalışan herkesin önünde bariz bir şekilde görülmekte ve Batı ise ondan çok korkmaktadır. Dolayısıyla Batı, apaçık planlarıyla Hilafet'in ortaya çıkmasını engellemeyi sürdürecek ama onun ortaya çıkmasını asla engelleyemeyecektir. Nitekim sonunda Batı, kendisine sosyalizm ve kapitalizmin olduğu beşerî ideolojinin helak olduğunu göstermesinin ardından isteksiz bile olsa onunla, uluslararası sahnede muamele edecek ve Hilafet, bütün yeryüzünü kaplayacaktır. O halde sakın hezimete uğramış Batı sizleri aldatmasın, onun ve arkasında sürüklenenlerin planlarına asla teslim olmayınız. Şayet Allah'ın emirlerine itaat eder ve yeryüzüne hükmünü geri getirmek için icabet ederseniz O'nun sizlere nusret vereceğine güvenin ve Hilafet Devleti'ni kurmak için Hizb-ut Tahrir ile birlikte çalışın. Nitekim Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem], şöyle buyurmuştur:

لَيَبْلُغَنَّ هَذَا الأَمْرُ مَا بَلَغَ اللَّيْلُ وَلاَ يَتْرُكُ اللَّهُ بَيْتَ مَدَرٍ وَلاَ وَبَرٍ إِلاَّ أَدْخَلَهُ اللَّهُ هَذَا الدِّينَ بِعِزٍّ عَزِيزٍ يُعِزُّ بِهِ الإِسْلاَمَ أَوْ ذُلٍّ ذَلِيلٍ يُذِلُّ بِهِ الْكُفْرَ "Muhakkak ki bu husus (İslam) gece ve gündüzün ulaştığı yerlere ulaşacaktır. Allah ne bir kerpiç ev ne de bir keçe çadır bırakmayacak; azizi aziz ederek, zelili zelil ederek, bu dini ona dahil edecektir. Allah'ın bu işte aziz edeceği İslam'dır. Allah'ın bu işte zelil edeceği küfürdür."

Devamını oku...

Ey Suriye'deki Müslümanlar! Kanlarınızın Daha Çok Akıtılması İçin Rejime Bir Fırsat Tanıyacağından Sakın Arap Birliği Projelerine İcabet Etmeyiniz! Bilakis Ordunuzun Gücü ve Evlatlarınızın Çabalarıyla Vaat Edilmiş Raşidi Hilafet Devleti'ni Kurmak İç

  • Kategori Suriye
  •   |  

Suriye Dışişleri Bakanı yardımcısı Faysal Mikdad, 19.12.2011 Pazartesi günü, Arap Birliği Heyeti ile bir "protokol" imzalamış ve aynı gün rejim, zalim rejim karşısında hak sözü söylemelerinden dolayı yüz küsur masum insanın tertemiz kanlarını akıtmıştır! Nitekim Suriye rejimi, ne kadar evirip çevirmeye çalışsa da neredeyse devrilmek üzeredir ve onun bu husustaki öncelikleri kendisini ele vermektedir. Zira o, zaman kazanmak ve kana boyamak için oyun oynayıp durmaktadır! Dolayısıyla o, birliğin tüm şüpheli projesine rağmen daha çok kana susamakta ve tek silahları hak kelimeyi konuşmak olan insanlarla savaş alanı haline getirmek için güvenlik güçleri ile hortlaklarını Suriye meydanlarına, sokaklarına, şehirlerine ve köylerine yaymaktadır. Zira rejim, gerçek savaş alanının, Yahudi varlığının işgal edip kırk küsur yıldır güven ve güvenlik içerisinde yerleştiği Golan Tepeleri olduğunu unutmuş yada unutmuş gibi görünmektedir!

Allah'ın izniyle İslami Hilafet karargahı olacak izzetli Şam'ımızda düşmanlara karşı duran müslümanlar!

Artık o zamanki İngiltere Dışişleri Bakanı Anthony Eden'in dokunuşları ve fısıltılarıyla kurulan, sonra Amerikan nüfuzunun sızdığı ve ardından da kendisine tahakküm ettiği bu Arap Birliği'nin farkına varmanızın zamanı gelmiştir. Zira bu birlik, Batı'nın kendisinden talep ettiklerini uygulayan, Müslümanların ülkelerine hakim olmak ve servetlerini yağmalamak hususunda Batı'nın işini kolaylaştıran sömürgeciliğin oyuncağından öte bir şey değildir... Artık kesinlikle Batı'nın liderlik ettiği değişimde hiçbir hayrın olmadığının da farkına varmanızın zamanı gelmiştir... Çünkü onun dışı rahmet içi azaptır. Dolayısıyla Müslümanların çektikleri bütün trajedilerin tek sorumlusu, bizzat açgözlü sömürgeci kafir kapitalist Batı'dır. Nitekim kendilerinden kurtulmak istediğiniz Suriye yöneticileri ile arabuluculuklarını ümit ettiğiniz Arap yöneticileri, bu lanet Batı'nın ajanlarından başka bir şey değillerdir. Dolayısıyla Arap çözümü için yalvarıp durmanız, kavurucu sıcaktan dolayı ateşe sığınan kimsenin hali gibidir. Çözümün sadece Batı ile mümkün olabileceği söylentisi ise tereddütsüz Batı'nın söylediği bir yalandan ibarettir. Hizb-ut Tahrir olarak bizler, dikkatlerinizi güven duyduğunuz Arap Birliği'ne çekmek istiyoruz. Zira o, "Arap Birliği bizi öldürüyor" çığlıkları atacak kadar sizleri hayal kırıklığına uğratmıştır. Aynı şekilde şayet Güvenlik Konseyi gibi olan uluslararası kurumlara güven duyarsanız bu sizleri sadece hayal kırıklığına uğratmayacak bilakis Batı, talepleriniz için Güvenlik Konseyi'nde bir mezar hazırlayacak, istekleriniz onun dehlizlerinde kaybolup gidecek ve Suriye'ye yeni yöneticiler getirmek için kulisler yapacaktır. Dolayısıyla ondan sizlere, komplolardan başka bir şey ulaşmayacak ve başınıza Beşşar gibi olan kişileri atayacaktır! O halde ümit ettiğiniz salih yöneticiyi ortaya çıkarmak için ellerinizle değişimi gerçekleştirin.

Allah'ın izniyle zafer sahibi olacak hayırlı Şam'daki Kararlı ve Sabırlı Müslümanlar!

Hizb-ut Tahrir olarak bizler, sizlere yeniden vurgulamak isteriz ki; Müslümanların elleriyle olmayan her türlü değişim asla Müslümanlara hizmet etmeyecektir. O halde hayrı, sadece ehil olandan talep ediniz ve sakın Arap Birliği ve Güvenlik Konseyi'nin projelerine meyletmeyiniz. Zira bunların hepsi bir hastalık olup asla bir ilaç değildir. Çünkü Arap Birliği, birlik olmaksızın Arap ülkelerindeki mevcut devletlerin bölünmesini korumak için kurulmuştur. Güvenlik Konseyi'nin ilk ortaya çıktığındaki kurulma fikrine gelince; ta o zaman İslam devletini vurmak için kurulmuş olup hala üzerine kurulu olduğu şey üzerine devam etmektedir.

Yine Hizb-ut Tahrir olarak bizler, sizlere yeniden vurgulamak isteriz ki; Allah [Subhânehu ve Te'alâ] için ve Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in metodu üzerine olmayan bir değişim, asla gerçek bir değişim olmayacaktır. Bu metot ise bugün, Suriye'de daha önce hiç olmadığı şekilde uygulanabilir bir hale gelmiştir. Zira o, şayet sınırları aşıp nusrete doğru bir geçit bulabilirse kesinlikle önünde hiçbir engel duramayacaktır. Ayrıca o, güçlü subaylara Allah [Subhânehu ve Te'alâ] için bu mücrim rejimi kaldırıp atma ve onun yerine Raşid bir yönetimi getirme imkanı verecektir ki bu yönetim içerisinde insanlar; Müslümanı ve gayrimüslimiyle Allah'ın izniyle vaat edilmiş İslam Devleti'nin olduğu Raşidi Hilafet Devleti'nin gölgesinde adalet ve güvenle mutlu olacaklardır. İşte tüm bu hayır, dünyadaki bütün Müslüman ve gayrimüslimler için olacaktır. Bu, Aziz olan Allah'a hiç zor değildir.

وَنُرِيدُ أَن نَّمُنَّ عَلَى ٱلَّذِينَ ٱسْتُضْعِفُواْ فِى ٱلأَرْضِ وَنَجْعَلَهُمْ أَئِمَّةً وَنَجْعَلَهُمُ ٱلْوَارِثِينَ وَنُمَكِّنَ لَهُمْ فِى ٱلأَرْضِ وَنُرِىَ فِرْعَوْنَ وَهَامَانَ وَجُنُودَهُمَا مِنْهُمْ مَّا كَانُواْ يَحْذَرونَ "Biz istiyoruz ki mustazaflara yeryüzünde lütufta bulunalım, onları liderler yapalım ve (ülkelere) varis kılalım.. Ve yeryüzünde onları iktidar yapalım; Firavun ile Hâmân'a ve ordularına, onlardan (İsrailoğullarından gelecek diye) korktukları şeyi gösterelim." [Kasas 5-6]

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Bakanlar Kurulu Önünde Akıtılan Kanların Amacı, Devrimin Kürtaj Yapılması Olup Bunun Sorumluluğu Askerî Konseye Yüklenilmelidir

Kasr-ı el-Aynî olayları ile vahşî polisin göstericilere yönelik muamele yöntemini gözlemleyen bir kişi, ülkedeki yönetimin dizginlerine sahip olması itibariyle tüm sorumluluğu sadece askerî konseye yüklemekten başka seçenek bulamaz. Nitekim başbakan Dr. Canzurî'nin, özellikle bu hususta gizli anlaşma yaptığının açığa çıkmasının yanı sıra o, güvenlik güçlerinin kurşun kullandığını kesin bir şekilde inkar etmiş ama ölü ve yaralıların düşmesi onun bu inkarını yalanlamıştır. Ayrıca bir genç, el-Cezira kanalı aracılığıyla yaptığı değerlendirmede, yangın söndürme biriminin tam olarak Bilimsel Araştırma Enstitüsü'nün yakınında bulunduğunu açıklamıştır. O halde bu birim, neden yangını söndürmek için harekete geçmemiştir? Buda gösteriyor ki hükümet ve onun arkasında duranlar, tüm sorumluluğun ayaklanan protestocu insanlara yüklenilmesini ve zulme ve zalimliğe karşı gerçekleşen isyanın kürtaj edilmesini istemektedirler.

Askerî konsey, ülkenin ve insanların korunması hususunda üzerine düşeni yerine getirmediği gibi insanlar kendisinden, ortada gizli ellerin yada olayların arkasında üçüncü bir tarafın olduğu sözlerinden başka bir şey işitmemektedirler. Ama askerî konsey, bu hususta işittiğimiz soruşturmalar sırasında bu gizli ellerin yada bu üçüncü tarafın kimler olduğunu belirtmediği gibi daha önce Maspero, Abbasiye ve Muhammed Mahmud caddesi olaylarında meydana geldiği üzere vakıada buna ilişkin herhangi bir etki de göremiyoruz. Ancak insanlar, bu üçüncü taraf hakkında hiçbir şey bilmemektedirler. Binaenaleyh konseyin, eski sistemin uzantısı olarak takip ettiği bu makyavelist politikasıyla, insanları ve güvenliği korumak hususunda güvenli olmadığında hiç şüphe yoktur.

Askerî konsey, dikkatini güvenliği, insanları ve halkın mallarını korumaya çevirmek yerine Amerika'nın hoşnut olması beklenen devletin şeklinin resmedilen çerçeveden çıkmaması için Eski Başbakanın Yardımcısı olan Es- selm'inin belgesinin çıkartması, ardından Danışma Meclisi ve Anayasa için Kurucu Komisyon'un seçilmesine dönük girişimde bulunmak yoluyla laikliği yerleştirmek için çatışmayı başka yöne çevirmektedir.

Bizler deriz ki; askerî konsey, Mısır halkını helaka götürmek üzere çizilen yol haritasını dikte eden Amerika'ya bağlılıktan kurtulmalıdır. Zira Amerika, kendilerine verdiği rol sona erdiğinde daha önce aynen Mübarek ve ajanlarına yaptığı gibi onları da bir bir kurban edecektir. Bunun da ötesinde Dinine ve ellerindeki güce imkan tanımaksızın ifrata kaçmalarından dolayı Allah [Subhânehu ve Te'alâ], onları çetin bir şekilde hesaba çekecektir.

Şüphesiz bizler için tek çözüm, ister Müslüman isterse gayrimüslim olsun kendi gölgesi altında yaşayan herkes için güvenliği ve huzuru geri getirecek olan İkinci Raşidi Hilafet Devleti yoluyla İslam'ı tatbik sahasına koymaktır.

وَمَنْ أَعْرَضَ عَن ذِكْرِى فَإِنَّ لَهُ مَعِيشَةً ضَنكاً "Her kim de benim zikrimden yüz çevirirse şüphesiz onun sıkıntılı bir hayatı olacaktır." [Taha 124]

Devamını oku...

- Basın Açıklaması -

Hizb-ut Tahrir / Endonezya aktivistlerinden yüzlercesi, 13.12.2011 Salı günü öğleden sonra, Cakarta-Endonezya Oteli turu sırasında Papua'daki ayrılıkçı hareketi reddetmeye dönük yürüyüşe katılmışlardır.

Nitekim bu yürüyüş çerçevesinde, Hizb-ut Tahrir / Endonezya'nın siyasî lecne üyelerinden birisi olan Ferit Vecdi, Papua'nın ayrılmasının, acısını çektikleri fakirlik sorununa bir çözüm teşkil etmediği hususunda Papua sakinlerini uyarmış ve Doğu Timor'un Endonezya'dan ayrılmasının insanların refahına yol açmadığına dikkat çekmiştir. Çünkü "Papua ve Doğu Timor'daki fakirliğin sebebi, hükümet tarafından tatbik edilen kapitalist sistemdir." Zira kapitalist sistem, Endonezya'nın doğal kaynaklarını çalmak için emperyalist Amerika'da dahil yabancı işgalcilerin hükümetle birlikte komplolar kurmalarına izin vermektedir.

Bu nedenle tek çözüm, şeriat ve Hilafet'tir. Çünkü Hilafet, bu hırsızlıkların yapılmasına asla izin vermeyecektir.

Ayrıca Ferit Vecdi, İslam şeriatının, Müslümanların Halifesi'ne, Papua sakinleri de dahil ümmetin evlatlarının her bir ferdinin maslahatı için "Timika'daki" altın madenleri de olmak üzere doğal kaynakları denetlemeyi zorunlu kıldığını açıklamıştır.

Bundan dolayı Hizb-ut Tahrir / Endonezya, Hilafet'in kurularak şeriatın tatbik edilmesini vurgulamaktadır. Zira bu, Ferit Vecdi'nin kapanışta söylediği üzere alemlerin Rabbi olan Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'nın bir farzı olmakla birlikte insanların refahını sağlayacak bir çözüm olup hem vahdeti hem de devletin bütünleşmesini gerçekleştirecektir.


Muhammed İsmâ'îl Yusanto

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Resmî Sözcüsü
Endonezya

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Mısır'daki Göstericilere Dönük Yapılan Vahşiyane Taciz ve Saldırı Silahlı Kuvvetler Yüksek Konseyi'nin, Mübarek'in Yolunda Yürüdüğünü Pekiştirir!

Mısır halkının, ayaklanmaları hususundaki fedakarlıklarını çalmaya ve otorite üzerindeki kontrol sürecini uzatmaya çalışan baskıcı Yüksek Askerî Konsey tarafından, kadın göstericilere vahşiyane bir şekilde saldırı yapıldığına dair görüntüler ve raporlar ortaya çıkmıştır. Nitekim yakın zamanda yayınlanan bir video kaseti, başörtüsü ve elbisesi yırtılan, vücudunun her tarafı cop ve tekmelerle vahşî bir darba maruz kalan ve Mısır güvenlik güçleri tarafından sokak ortasında soyulup sürüklenen Müslüman kadın göstericilerinden birinin korkunç bir sahnesini ortaya çıkarmıştır. Ayrıca ortada, askerlerin göstericilerin saçlarını çekerek sürüklemesinin yanı sıra siyasî mahkumlara işkence yapıldığından bahseden raporlar da vardır. Bu ise ayaklananları ezme ve Askerî Konseyin yönetimine sessiz kalmalarını sağlama girişiminden ibarettir. Basitçe bu vahşet, ayaklanan insanların öfkesinden kaçmadan önce bu konseyi tayin eden Mübarek rejiminin cürümlerini akla getiren Güvenlik Konseyi güçlerinin muamelede bulunduğu vahşiyane amellerinin son örneğidir!

Hizb-ut Tahrir Merkezî Medya Bürosu Üyesi Dr. Nesrin Nevaz, şöyle bir yorumda bulunmuştur: "Şüphesiz bizler, savunmasız masum göstericilere karşı yapılan üzücü şiddet olaylarının tamamını kınıyoruz. Bu utanç verici vaşî yaklaşım, basitçe Askerî Konsey'in Mübarek'in çizgisinde yürüdüğüne dair başka bir kanıt sunmaktadır. Nitekim konsey, despot Mübarek'in yönetimini miras almasının yanı sıra baskıcı ve düşmancıl siyasî zulümlerini ve kan dökmeyi de sürdürmektedir. Zira bu, Mübarek'in despotik rejimi ve iktidarda kalmaya dönük ümitsiz çabaları sırasında muhalefete karşı kullandığı vahşî baskıcı politikalarını haklı çıkarmak amacıyla tıpkı "istikrarı korumak için" yaptığı meşhur konuşmasında kullanılan bir trajedidir. Dolayısıyla konseyin, muhalefeti susturmak için Mısır'ın genç kızlarına karşı aşağılık araçlardan bir aracı kullanma girişimi, sadece ona vebal yüklemekte ve kendisine dünyanın gözünde aşağılanma getirmektedir. Şayet konsey, bu siyasî ‘'baltacıların'', Mısır kadınlarının zalim yönetime karşı olan ısrarlarını durduracağını sanıyorsa kesinlikle yanılmış olacak ve bu ‘'baltacılar'', onların değişime yönelik kararlılıklarını artırmaktan başka bir şeye neden olmayacaktır."

Merkezî Medya Bürosu Üyesi şunları da eklemiştir: "Bu baskıcı uygulamalar bir kez daha göstermektedir ki eski rejimin kalıntıları, Mısır'ın siyaset sahnesinde asla şeklî değişimden başka bir şey getirmeyecek ve gerçek devrim henüz gerçekleşmiş olmayacaktır. Bu da Askerî Konsey'in, iktidara kuvvetle tutunmayı hedefleyip "anayasa ilkelerinin koruyucusu olan" ideolojiyi benimsemesi yoluyla hala yönetim üzerindeki karanlık gölgesini sürdürdüğü bir sırada gerçek değişimin olmayacağına dair başka bir kanıttır. O halde Mübarek rejiminin bütün kalıntılarının kökünden sökülüp atılması gerektiği gibi ordunun, iktidara tutunmak yerine ülkeyi korumak için gerçek rolüne geri dönmesi gerekmektedir..."

Dr. Nesrin; ardından Amerika Birleşik Devletleri'nin sahteliğini ve iki yüzlülüğünü açıklamış ve şöyle demiştir: "Sürekli renk değişkenliği ile bilinen Amerika Birleşik Devletleri'nin yaklaşımı doğrultusunda hareket eden Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, Mısırlı kadın göstericilerin soyulmasını ve onlara vurulmasını kınamış ancak aynı zamanda hükümeti, kalabalıkları kontrol etmek amacıyla hala çeşitli güvenlik yardım türleri ve rejime gelişmiş baskı araçları sağlayarak işlenen bu cürümleri desteklemeyi sürdürmüştür... Bütün bunları ise kendi çıkarları yolunda itaatkar bir araç olarak ülkedeki liderliğini korumak amacıyla yapmaktadır. Şayet hala sayın Clinton, hükümeti utanmadan son nefesine kadar Mübarek rejimini desteklediği zaman diliminde Mısır'daki kadın hakları üzerindeki her türlü ahlakî otoritenin sürdüğünü düşünüyorsa yanılıyor olmalı. Zira 2005 yılındaki parlamento seçimlerindeki manipülasyona karşı olan gösterileri sırasında aynı yöntemi takip ederek kadın aktivistlerin elbiselerini soyan, saldıran ve onları taciz eden bizzat aynı rejimdir."

Dr. Nesrin yorumunu şu sözlerle sona erdirdi:

"Ey Mısır'daki Müslüman Erkekler ve Müslüman Kadınlar!

Şu an sürmekte olan seçimler hakkında deriz ki; rejim, bu seçimlerin yetki gücünü boşa çıkarmıştır. Zira bu seçim, Askerî Konsey'in devlet hazinesindeki tahakkümünü sürdüren aciz bir parlamentoyu ve siyasî bir rejimi amaçlamaktadır! Dolayısıyla bu rejim, ülkenin liderliğini güvenli bir sahile doğru götürmeye elverişli değildir. O halde Mısır ve bölge için gerçek bir değişimi getirecek olan bir sistem ikame ediniz ki bu sistem, ırzlarınızı ve hurumatlarınızı koruyacak, baskıcı birimleri ortadan kaldıracak... bütün teba için güven ve güvenliği gerçekleştirecek ve hiçbir ayırım yapmaksızın adaleti kolaylaştıracak olan Raşidi Hilafet'tir.

Bizler, muhlis Mısır ordusunu, askerlerin kardeşlerinin ve bacılarının gerçek koruyucuları olacak olmalarının yanı sıra İslam sancağını ve livasını göklere yükseleceği ve zalimlerin değil de ümmetin gerçek koruyucusu olacak olan Hilafet'i kurarak gerçek bir değişimi ortaya çıkarmak için çalışmaya davet ediyoruz... İşte o zaman giymiş oldukları onurlu elbisenin hakkını idrak etmiş olacaklar ve Allah'ın muhlis kulları olmak için en yüksek derecelere yükseleceklerdir. O halde Allah [Subhânehu ve Te’alâ]'nın, Resulunun ve müminlerin düşmanları olan zalim yöneticilere kulluk ederek onu, en düşük seviyelere indirmeyiniz."

Dr. Nesrin Nevaz
Hizb-ut Tahrir
Merkezî Medya Bürosu Üyesi

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Hayır Ey Müftülük! Bilakis İslam Siyaseti Belli Bir Nizam Emretmiştir; O da Hilafet'tir, Başkasını İse Haram Kılmıştır... Artık Allah'tan Korkun

Mısır Müftülüğü siyasi çoğulculuğun caiz olduğuna, İslam'ın da belli bir siyasi yönetimi belirlemediğine dair bir fetva çıkartıp yayınladı. Fetva; müftülüğün verdiği beyana göre birinci, ikinci ve üçüncü halifelerin tayin ediliş şeklini, Rasulullah (صلى الله عليه وسلم)'in kendisinden sonra belli bir halife tayin etmemesi ve Müslümanların Ebu Bekir [Radıyallahu Anh]'ı seçmesi, Ebu Bekir [Radıyallahu Anh]'ın kendisinden sonra Ömer [Radıyallahu Anh]'ı tayin etmesi ve bir kişi seçilmek üzere Ömer [Radıyallahu Anh]'ın altı kişiyi tayin etmesini delil göstermiştir.

Bu fetvadan bir kasıt var; bu ise Mısır halkına pazarlanmakta olan sivil laik devletin yolunu kolaylaştırmak için insanları saptırmak ve aldatmaktır. Amerika'nın çabaları ve bu gibi fetvaların arkasında duran rejimi temsil eden ajanlarının çabaları başarısızdır. Zira Allah [Subhânehu ve Te'alâ] hem halife kılmayı hem de iktidar sahibi kılmayı vaad etmiş ve şöyle buyurmuştur: (وَعَدَ اللهُ الّذينَ آمَنوا مِنْكُمْ وَعَمِلوا الصّالِحاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُمْ في الأرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الّذينَ مِنْ قَبْلِهِمْ وَلَيُمَكِنَنّ لَهُمْ دينَهُمْ الذي ارتَضى لَهُمْ) (Allah, içinizden iman edip, salih amel işleyenlere vaad etti ki: "Onlardan öncekileri halife yaptığı gibi -andolsun ki- onları da muhakkak yeryüzünde halife kılacak. Kendileri için seçip be­ğendiği dinlerini onlar için iktidar yapacaktır.)Nur 55 ve Rasulullah (صلى الله عليه وسلم) de bunu müjdelemiş ve şöyle buyurmuştur: (...ثُمّ تَكونُ خِلافةٌ على مِنْهاجِ النُبُوّة، ثُمّ سَكَت) (...sonra nübüvvet minhacı üzere bir hilafet olacaktır, sonra sustu.)

Rabb-ul Âlemin'in farz kıldığı, İslam'daki yönetim nizâmı Hilâfet nizâmıdır. Bu nizamda, Allah'ın Kitâbı ve Rasulu'nun Sünneti üzere bey'at yoluyla, Allah'ın indirdikleri ile yönetmesi için bir Halîfe nasbedilir. Buna ilişkin olarak, Kitâb'dan, Sünnet'ten ve İcmâ'-us Sahâbe'den çok sayıda deliller vardır.

Kitâb'a gelince; Allah [Subhânehu ve Te'alâ] şöyle buyurmuştur: (فاحْكُمْ بَينَهُمْ بِما أنْزَلَ اللهُ ولا تَتَّبِعْ أهْواءَهُمْ عَمّا جاءَكَ مِنَ الحَق) ‘Aralarında Allah'ın indirdikleri ile hükmet ve Sana gelen haktan (sapıp da) sakın onların hevâlarına tâbi olma!'el-Mâide 48 Ve şöyle buyurmuştur: (وأنِ احْكُمْ بَينَهُمْ بِما أنْزَلَ اللهُ ولا تَتّبِعْ أهْواءَهُمْ واحذَرْهُمْ أنْ يَفْتِنوكَ عَنْ بَعْضِ مَا أنْزَلَ اللهُ إليْك) ‘Aralarında Allah'ın indirdikleri ile hükmet! Onların hevâlarına tâbi olma ve Allah'ın Sana indirdiklerinin bir kısmından Seni saptırmalarından sakın!'el-Mâide 49

Sünnet'e gelince; Rasulullah (صلى الله عليه وسلم) şöyle buyurmuştur: (مَنْ خَلَعَ يَدًا من طاعة لَقِيَ اللهَ يومَ القيامةِ لا حُجّةَ لهُ، ومَنْ ماتَ وليسَ في عُنُقِهِ بَيعة ماتَ ميتةً جاهلية)(Kim Allah'a itaatten elini çekerse, Kıyamet gününde lehine hiç bir delil bulunmaksızın Allahu Te'alâ ile karşılaşacaktır. Kim de boynunda -halifeye- biat olmadan ölürse cahiliye ölümü ile ölür.)Müslim ve şöyle buyurmuştur: (كانت بنو إسرائيلَ تَسُوسُهم الأنبياء، كلما هَلكَ نبيٌّ خلفهُ نبي، وإنهُ لا نبيَّ بعدي، وسَتَكونُ خُلفاء فَتَكْثُر، قالوا فَما تأمُرُنا؟ قال: فُوا بِبَيْعةِ الأول فالأول وأعطوهمْ حَقّهم، فإن اللهَ سائلهم عمّا استَرعاهُم)(İsrailoğulları Nebiler tarafından siyaset  ediliyordu. Bir Nebi öldüğünde onu başka bir Nebi takip ediyordu. Artık benden sonra Nebi yoktur. Fakat bir çok halife olacaktır. Oradakiler dediler ki: bu durumda bize ne yapmamızı emredersin? Dedi ki: ilk biat edilene vefakâr olunuz ve onlara karşı olan vazifelerinizi yerine getiriniz. Muhakkak ki Allah, size karşı vazifelerini yapıp yapmadıklarını onlara soracaktır.)Müslim

İcmâ'-us Sahâbe'ye gelince; Allah onlardan razı olsun, onların hepsi de vefatından sonra Rasulullah (صلى الله عليه وسلم)'in ardından bir Halîfe nasbetmenin lüzumunda ittifak ettiler. Hepsi de önce Ebu Bekr'i sonra Ömer'i ve sonra Osmân'ı [Radıyallahu Anhum] Halîfe olarak nasbetmede her birinin vefâtının ardından bütünüyle birleştiler.

İslam'da Yönetim nizâmı'nın şekli Hilâfet'tir. Dünyada bilinen tüm yönetim şekillerinden ayrı olup seçkin bir sistemdir. Gerek üzerine kurulduğu esaslar açısından, gerek işlerin yürütülmesinde gözettiği fikirler, mefhumlar, ölçüler ve hükümler açısından, gerek tatbik ve tenfîz konumuna koyduğu anayasa ve kânunlar açısından, gerekse İslâmî Devleti temsil eden ve tüm dünyada mevcut bütün yönetim şekillerinden üstün kılan şekil açısından...

Yine o; haramlaştıran ve helâlleştiren, güzelin ve çirkinin belirleyicisi olan, yasamanın halka ait olması bakımından ve özgürlükler adı altında şer'î hükümler ile mukayyed olmaması bakımından demokrasi'nin hakikî mânâsı ile demokratik de değildir. Kâfirler, Müslümanların bu hakikî mânâsı ile demokrasi'yi asla kabul etmeyeceklerini idrâk etmektedirler. Onun için Sömürgeci Kâfir devletler [bilhassa bugün Amerika] bunu, demokrasi'nin yöneticiyi seçme aracı olduğu şeklinde saptırma yoluyla ithâl ederek İslâmî beldelerde pazarlamaya uğraşmaktadırlar. Sanki demokrasi'de temel işlev yöneticinin seçimiymişcesine yöneticinin seçimi üzerine odaklanarak bununla Müslümanların duygularını okşadıklarını görürsünüz. Zira bugün Müslümanların beldeleri; baskı, sindirme, zulüm, ağızları kapama ve diktatörlükle müptela olmuştur.

Bu konuda vârid olan nassların araştırılmasıyla, yönetimde ve idârede Hilâfet Devleti'nin organlarına gelince; şer-i delillerin beyan ettiği gibi aşağıda şöyle sıralanmıştır:

1. Halîfe

2. Muâvinler [Tefvîz Vezîrleri]

3. Tenfîz Vezîrleri

4. Vâlîler

5. Cihâd Emîri [Ordu]

6. Dâhilî Emniyet [İç Güvenlik]

7. Hâriciye [Dışişleri]

8. Sanâyi

9. Kadâ [Yargı]

10. İnsanların Maslahatları

11. Beyt-ul Mâl [Hazîne]

12. Medya

13. Ümmet [Şûrâ ve Muhâsebe] Meclisi

İslam'ın belirlediği ve Allah'ın şeriatını kendisiyle tatbik etmek için bulundurulmasını farz kıldığı siyasi nizam budur. Mısır'ın bütün hayat alanlarıyla alakalı problemlerini çözecek yegane nizam budur. Zaten bu problemlere neden olan bu kapitalist, demokrat ve beşeri nizamdır ki, Mısır halkına, dünyada çözmesinden aciz kaldığı bu çözülmeyen proplemleri beraberinde getirmiştir. Bu yüzden Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'nın izniyle ne Amerika, ne onun rejiminden olan uşakları ve ne de onların çığırtkanlarının İslam sentezli(!) sivil, laik, demokrat, liberal ve kapitalist devlet anlayışını pazarlamaları asla başarılı olmayacaktır.

Dört raşidi halifenin seçilmesi meselesine gelince bu; çok siyasi teşekküllerin ittifakıyla değil, onların her birinin seçilme yönteminin keyfiyetini belirlemekle alakalıdır. Zira dört halifelerin hepsi raşid halifelerdir. Onların hepsi hilafet devleti aracılığıyla Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'nın şeriatını tedrici olmaksızın tam ve hemen tatbik etmişlerdir. Onlardan hiç biri hevasına veya insanların çoğunluğunun hevasına göre siyasi bir nizam tatbik etmemiştir. Bilakis onlar üzerlerine farz kılınmış siyasi nizamı tatbik etmişlerdir. O da Hilafet nizamıdır. Başkası değildir. Bu ise bir çok siyasi teşekkülün ittifakı değildir. Nitekim İslam'daki siyasi nizama göre İslam akidesi esası dışında siyasi partilerin kurulması caiz değildir. Allah [Subhânehu ve Te'alâ] şöyle buyurmuştur: (أفَحَكُم الجاهليةِ يَبْغون)(Onlar hâlâ cahiliyye (İslam öncesi) hükmünü mü arıyorlar?)Maide 50 Ve şöyle buyurmuştur: (إنِ الحكمُ إلّا لِلَّه)(Hüküm sadece Allah'a aittir.) Yusuf 40

Hizb-ut Tahrir bu konuya ilişkin şer'i delillerle birlikte gereken tafsilatları hizbin yayınladığı kitaplar arasında Hilâfet Devleti'nin Cihazları (Yönetimde ve İdârede) isimli kitabında ve İslam Devleti Anayasa Tasarısı ve Esbabı Mucibesi isimli kitabında da beyan etmiştir. Allah [Subhânehu ve Te'alâ] şöyle buyurmuştur:

(إِنَّ الَّذِينَ يَكْتُمُونَ مَا أَنْزَلْنَا مِنَ الْبَيِّنَاتِ وَالْهُدَى مِنْ بَعْدِ مَا بَيَّنَّاهُ لِلنَّاسِ فِي الْكِتَابِ أُولَئِكَ يَلْعَنُهُمُ اللَّهُ وَيَلْعَنُهُمُ اللَّاعِنُونَ)

(Muhakkak indirdiğimiz apaçık âyetlerimizi ve hidâyeti in­sanlara kitapta apaçık bir şekilde bildirdikten sonra gizle­yenlere; işte onlara hem Allah lanet eder, hem de lanet edebi­lecekler lanet eder.)Bakara 159

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER