Pazartesi, 09 Recep 1447 | 2025/12/29
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

- Basın Açıklaması - Eski Hükümetler Gibi Yeni Hükümetin Sloganı: Yardım İçin Elini Dışarıya Uzatmaktır.

‘Ulusal uyum hükümet' başkanı Muhammed Salim Basenduh Cumartesi günü 10 Aralık 2011 tarihinde Sana'da Cumhurbaşkanı vekili Abd Rabbu Mansur Hadi huzurunda and içti. Hadi, yeni hükümet üyeleriyle görüşür görüşmez hemen Birleşmiş Milletler Konseyinde tam üye olan devlet elçileri, Sana'da bulunan Avrupa Birliği Misyonu Başkanı ve Körfez Arap Ülkelerinin İşbirliği Konseyi Elçileri ile görüştü. Hükümet adına günlük yayınlanan ve Yemen'de Pazar günü 11 Aralık 2011'de çıkan El-Sevre gazetesine göre Hadi'nin ‘Yemen'in diğer kardeş ve dost ülkelerden bir takım destek ve yardım temin edeceğini' umduklarını aktardı.

Ayrıca Basenduh bu hükümetin oluşturma görevini aldıktan sonra, başkanlığını yaptığı ulusal ittifak konseyinde ve 29 Kasım 2011'de yaptığı konuşmada Hadi'den önce davranıp şu sözleri sarf etmiştir: ‘Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirliklerinin Dışişleri Bakanlarına Yemen'in elektrik ve petrol sektöründe acilen yardımlara ihtiyaç duyduğunu ilettim. Her iki dışişleri bakanı da ilgili hususlarda yardım edeceklerini kabul ettiler.' Bu ise Yemen'de günlük çıkan ve 30 Kasım 2011'de yayınlanan El-Ula gazetesinin verdiği haberde geçti.

Bu hükümetin, her ne kadar resmi medya bunun yüzünü ve niteliğini şişirse de ve onun farklı olduğunu nitelendirirse de, geçen 49 sene boyunca yani 1962'den beri kurulmuş diğer hükümetlerden hiçbir farkı yoktur. Diğerleriyle ortak olduğu bir başka husus ise onun açık siyasi bir görüşten ve kalkınma adına gerçek bir programdan yoksun oluşudur. Üstelik ümit bağladığı tek şey dışarıdan yardımın gelmesini beklemektir. Oysa bu durum Yemeni, sahip olduğu servetlerden dolayı zengin olduğu halde, ayakları üstünde durmaktan ve kendi imkanlarına itimad etmekten aciz bir hale getirdi. Bu yüzden para sahibi olan sömürgeci batılı devletlerin cirit attığı ve egemen olduğu bir ülke haline gelmiştir. Nitekim devlet diğer bölgesel devletlerde bulunan aracılar ve maşalar vasıtasıyla direk veya dolaylı olarak bu paralara/finanslara ulaşacaktır.

Müslüman beldelere baktığımızda iki gruptan oluştuğunu göreceğiz: Birincisi; sattığı petrolden gelen büyük gelire sahibi olan grup. Ancak bu geliri sömürgeci batılı devletlerin bankalarına yatırdığı için ondan istifade edemez veya zor günlerde geri çekemez. İkinci diğer grup ise sömürgeci batılı devletlerden yardım dilenen gruptur. Bu gruba, onlar petrol geliri olarak bankalarda yatmakta olan paralardan kredi veya burs verirler ki bütün islami beldelerde tam hakimiyet kurmayı sağlamak içindir.

İslami beldeler daha ne zamana kadar sömürgeci batılı devletlerin planlarına peşkeş edilecek?! Şüphesiz ki Müslümanların malı ve servetleri çıkartılmamalı ve ellerinde kalmalıdır. Böyle olursa onlara fazlasıyla yetecektir. Hatta artar bile ve İslam devletini kurarlarsa Alemlerin Rabbini razı eden güzel bir hayat yaşamalarını sağlayacaktır. Allah [Subhânehu ve Te'alâ] şöyle buyurmuştur:

( وَابْتَغِ فِيمَا آَتَاكَ اللَّهُ الدَّارَ الْآَخِرَةَ وَلَا تَنْسَ نَصِيبَكَ مِنَ الدُّنْيَا وَأَحْسِنْ كَمَا أَحْسَنَ اللَّهُ إِلَيْكَ وَلَا تَبْغِ الْفَسَادَ فِي الْأَرْضِ إِنَّ اللَّهَ لَا يُحِبُّ الْمُفْسِدِينَ)(Allah'ın sana verdiği ile âhiret yurdunu ara! Dünyadan da na¬sibini unutma! Allah sana ihsan ettiği gibi sen de İhsan et! Yer¬yüzünde de fesad isteme. Çünkü Allah fesad çıkaranları sevmez.)Kasas 77

Muhakkak ki sömürgeci batılı devletlerinin Müslüman beldelerinde olan egemenliğine son vermek ancak ‘Müslümanların siyasi varlığı' olan Hilafet devletini ikame etmeden ve İslam ile hükmetmek üzere bir halifeye biat etmeden olmayacaktır. Zira bu halife onların işlerini İslam'a göre gözetecek, beldelerini birleştirecektir. Hâkimiyet kurması, bizi de daha zayıflatmak ve bölmek, kendi çıkarlarına hizmet etmek için sömürgeci batılı devletlerin koyduğu hududları kaldıracaktır. Bu halife ise bunca zilletten sonra onları izzetli kılacak ve malları da dağıttıkça sayısını bilmeyecek ve bitmeyecektir. Nitekim Ahmed bin Hanbel'in Müsnedinde Cabir bin Abdullah [Radıyallahu Anh]'ın Rasulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'den rivayet ettiği şu hadis geçmektedir:

"يكون في آخر أمتي خليفة يحثو المال حثوا لا يعده عدا" (Ümmetimin ahir zamanda bir halifesi olacaktır ki malı dağıttıkça sayısını bilmeyecek ve bitmeyecektir.) Öyleyse ey Müslümanlar bu devleti ikame etmek için Hizb-ut Tahrir ile beraber çalışmada acele edin.

Devamını oku...

El-Kasas, Beyyal Kentinde Konuşma Yapıyor: Ümmetin Devrimi ve Batı'nın Krizleri, Bir İmparatoluğun Can Çekişmesi ve Bir Hadaratın Geri Dirilişidir.

Hizb-ut Tahrir / Lübnan Vilayeti Medya Bürosu Başkanı Ahmed El-Kasas Pazar günü 11 Aralık 2011 tarihinde  Beyyal-Beyrut'ta düzenlenen Arapça kitap fuarında ‘Ümmetin devrimi ve Batı'nın krizleri, bir imparatorluğun can çekişmesi ve bir hadaratın geri dirilişidir' başlıklı bir konuşma yaptı.

Konuşmacı Batı'da meydana gelen protestoların ve Arap bölgesinde var olan devrimlerin gerçeğiyle alakalı fikri, tarihi ve siyasi analiz yaptı. Her ikisinin ortak noktasının ise iki husus olduğunu vurguladı. Birincisi: insanların zulme karşı çıkmasını sağlayan tahriklerin beraberinde getirdiği acılar, ikincisi ise: insanın saygınlığını aşağılamalardır. Bu saygınlık Arap dünyasında; kendi halkına, yönetim kadrosuna hizmet eden bir köle muamelesi yapan baskıcı rejimler tarafından aşağılandı. Tabi ümmetin kimliğiyle hiçbir alakası olmayan, bozuk ve dışarıdan ithal edilmiş anayasaları ve kanunları uygulamaksa daha bir başka. Ayrıca bu saygınlık Batı'da da çılgın ve vahşi olan kapitalist rejim tarafından aşağılanmıştır. Bu rejimler servetlerin çoğunu insanların %2'sinden fazlasını bile temsil etmeyen mal canavarı olan mutlu azınlığın ellerinde tuttu. Tabi maddi değerin diğer insani, ahlaki ve ruhi değerlere galebe çalması ve diğer değerlerin ihmal edilmesi ise daha bir başka. Bu ise hayat ve saadet anlayışının sadece maddi menfaatten, maddi lezzet ve zevklerden en büyük payı almaktan ibaret olduğunu göstermekle olmuştur.

Ayrıca konuşmacı; acılardan doğan devrimler zalim durumun alternatifi olarak belli bir kültür ve ideolojik bir projeden beslenmediği sürece onun sonu ya başarısızlık, ya kullanılmak, ya fiyasko veyahut trajediler ve musibetler ile sonuçlanacaktır. İslam âlemindeki Arap dünyasında meydana gelen ümit dolu devrimler ile Batı'da kapitalizme karşı meydana gelen protestolar arasında yatan temel fark işte budur. Batı'da meydana gelen protestoların dikkat çekici hususu şudur ki, komünizm ideolojisi yıkıldıktan sonra meydana gelen bu protestoların; Batı'nın hadaratı olan kapitalizmin yerine alternatif nitelikli bir kültür ve ideolojik bir projeden destekli olmayışıdır. Böylece bu hareket ufku tıkanık ve büyük ölçüde ümitsiz bir harekettir. Şayet Batılı toplumların alternatif olarak siyasi bir projesi olsaydı, batılıların siyasi iradesini gerçekleştirmek için metod olarak kullandığı seçim proğramlarında bir şekilde konuşulurdu, belirirdi. Bu esasa göre bu gösterilerin iki temel delaleti vardır: Birincisi; kapitalist ekonomisini inkar edercesine reddetmek, ikincisi ise; Batılı demokrasisinin ve seçim oyununun bütün çıplaklığıyla açığa çıkmasıdır. O kadar ki batılılar bile yapılan seçimlerin, insanlara musallat olan yönetim kadrosuna daha sonuçlar belli olmadan sadece önceden belirlenen kişilere meşruiyet kazandırmak için bir aldatmaca olduğuna artık kanaat getirmişlerdir. Bu yönetim kadrosu ise Baronlar tabakası ve mal canavarlarından oluşmaktadır.

Arap bölgesinde cereyan eden devrimlere gelince; her ne kadar o ilk çıkışında acılardan kıvranan kesilmiş bir kurbana benzese de, ancak bu hareket gerçekte hayatın ölüme yüz tutmuş bir cesede geri gelmesi, sinir organının aktif olup kendi iradesini dile getirmeye başlamasıdır. Bütün bunlardan en önemlisi ise ümmet kendi geleceğini çizebileceğine ve kendi işlerini çekip çevirebileceğine muktedir olduğunu hissedip güven duygusunu geri kazandıktan sonra, kültürel ve ideolojik birikimlerine dönüp baktığında önünde İslam akidesinden fışkıran ve hayata bakış açısına uygunluk arz eden tastamam siyasi bir projenin bulunduğunu görür. Bu proje ise fikri, anayasal ve yargısal olan İslami siyasal projedir. İşte bu nedenledir ki Arap bölgesinde bulunan devrimler; sadece kitaplar arasında değil, ümit dolu gelecek ve bu ümmetin aydın evlatlarının zihinlerinde çizilen ufuklarla belirginleşmiştir, dedi.

Devamını oku...

Fransa'ya Uygulanacak En Güzel Yaptırım Laiklik ve Milliyetçiliği İade Etmektir

  • Kategori Türkiye
  •   |  

Fransız Parlamentosu, Türkiye'nin gerçekleştirdiği tüm engelleme çabalarına rağmen 22 Aralık Perşembe günü Ermeni Soykırımı olduğunun inkârını suç sayan yasa tasarısını çok ufak bir katılım sayısı ile oylayarak kabul etti. Böylece yasanın kabulünden önce yapılan tüm girişimlerin hiçbir işe yaramadığı ve Fransa üzerinde bir etkisinin de olmadığı göründü. Ancak şu bilinmelidir ki, kararın kesinleşmesi için Şubat ayında Fransız Senatosu'nda oylanarak kabul edilmesi gerekmektedir. Şubat ayında gerçekleşecek olan bu oylama da ret kararı çıkarmak isteyen Hükümet ise yasanın kabulünden sonra tepkisini daha ağır bir şekilde dile getirdi. Başbakan Erdoğan yaptığı açıklamada: "Fransa ile tüm askeri, siyasi ve ekonomik ilişkilerin askıya alındığını" duyurdu.

Yaşanan bu olay bazı hakikatleri hatırlamamıza neden olmaktadır. Şöyle ki:

1- İster Fransa isterse diğer Batılı sömürgeciler olsun hepsi de Türkiye gibi halkı Müslüman ülkelerin dostu değil düşmanlarıdır. Şanlı ecdadımızı "eli kanlı katil ve caniler" olarak gösterenler, asla dostumuz olamazlar.

2- Türkiye'nin Fransa'ya uygulayacağını açıkladığı yaptırımların hepsi geçicidir. Zira Türkiye için kritik önemde olan Avrupa Birliği üyelik müzakerelerinin Fransa'nın desteği olmadan ilerletilmesi mümkün değildir. İkincisi, Türkiye'nin Dünya Ticaret Örgütü gibi uluslararası kurumlara ve hükümlere bağlılığı nedeniyle ekonomik ilişkilerinde dilediği gibi hareket etme hakkı yoktur. Keza askeri olarak da NATO gibi bağlayıcı ittifakları dolayısıyla, Fransa gibi bir ülkeye aklına estiğince yaptırımlar uygulaması kolay değildir. Yani açıklanan hususların hiçbirisi gerçek manada bir yaptırım değildir.

3- Fransa'ya uygulanması gereken en büyük yaptırım, 1789 Fransız İhtilali'nden sonra ortaya çıkan ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin esaslarından olan laiklik ve milliyetçilik düşüncesinin bir daha benimsenilmemesi üzerine reddedilmesidir.

4- Zamanında Fransa Kralı Fransuva'ya dönemin Osmanlı Halifesi Kanuni Sultan Süleyman Han tarafından verilen mesajın gücü, ki şöyleydi: "Ben ki; Sultanların Sultanı, hakikatlerin burhanı ve yeryüzünün taç dağıtan sahibi, Akdeniz'in, Karadeniz'in, Rumeli'nin, Anadolu'nun, Karaman'ın, Rum'un, Zülkadriye'nin, Diyarbakır vilayetlerinin, Kürdistan'ın, Azerbaycan'ın, İran'ın, Şam'ın, Halep'in, Mısır'ın, Mekke ile Medine'nin, Kudüs'ün, bütün Arabistan'ın, Yemen'in ve daha nice memleketlerin ki, büyük ecdadımın, (Allah onların burhanlarını nurlandırsın) kahir kuvvetleri ile feth eyledikleri ve Cenab-ı Hakk'ın bana nasip eylemiş olduğu, ateş saçan kılıcımızla zafer kazanarak feth eylediğimiz nice diyarın Sultanı ve Padişahı, Sultan Beyazıt Han oğlu, Sultan Selim Han oğlu, Sultan Süleyman Han'ım. Sen ki; Fransa vilayetinin beyi Françesko'sun." Kanuni'nin bu azametli mesajı Hilafete ve Ümmet anlayışına dayanmaktadır. Bugün ise Sarkozy'i telefonlara dahi çıkaramayan güçsüzlüğün nedeni, bu fasid laiklik ve milliyetçilik değil midir?

5- Yine Fransa gibi özgürlükçü Batılılardan öğrenilen düşünce özgürlüğü bağlamında, bugün sözlerinden övgüyle bahsedip gururlandığımız bu dirayetli Halife, Kanuni Sultan Süleyman'ın hayatını pervasızca ve yalan yanlış şekilde kötülemeye çalışanlar da maalesef bu ülkede bulunmaktadırlar. Acaba Başbakan Erdoğan'ın bu rezilliği bitirmeye kudreti yok mudur?

6- Eğer bugün Halife Sultan Abdulhamit Han gibi yöneticilerimiz olsaydı, zamanında yine Fransa da oynanan bir oyun ile alakalı olarak gönderdiği mektubun neticesinde nasıl ki, oyunda görev alanlar Fransa'dan hemen gönderildilerse, bugün de o oylamaya katılan 37 vekil derhal sınır dışı edilirdi. Bu yöneticilerin bu kadar güçlü olmalarının nedeni, Müslümanların hepsinin yöneticisi olmalarından yani Hilafet'ten kaynaklanmakta idi.

 

Öyleyse bugün yapılması gereken en öncelikli husus, Müslümanları eskiden olduğu gibi güçlü ve dirayetli, sömürgeci kâfirleri de zayıf ve zelil kılacak olan birleşmenin, yekvücut olmanın, tek devlet olmanın yani Hilafet'in zamanıdır.

 

لِمِثْلِ هَذَا فَلْيَعْمَلِ الْعَامِلُونَ Çalışanlar işte bunun için çalışsınlar.


Devamını oku...

-Basın Açıklaması- 2012 Yılı Bütçesi Halkın Sırtına Yüklenen Bir Kambur Olacaktır

AK Parti hükümetinin hazırladığı 2012 yılı bütçesi 21 Aralık 2011'de TBMM genel kurulu tarafından kabul edildi. Kabul edilen bütçe giderleri 350,9 milyar TL, bütçe gelirleri 329,8 milyar TL olarak belirlenirken bütçe açığının 21,1 milyar TL olması öngörüldü. Ayrıca vergi gelirlerinin de 277,7 milyar TL olması beklenmektedir.

Anlaşılan o ki, Hükümetin bu bütçeden vergi gelirleri olarak 277,7 milyar TL bekliyor olması ve 21,1 milyar TL olan bütçe açığını yine halktan toplayacakları vergilerle kapatacak olması, geçmiş senelerde olduğu gibi bu sene de tüm bunları halkın sırtına yüklemek niyetinde olduğunun apaçık bir göstergesidir. Bu bütçe bir avuç kapitalist azınlığı mutlu ederken ve onların servetlerine servet katarken, maalesef gariban ve yoksul olan bu halk her zamanki gibi rahat bir gün yüzü görmeyecek ve üzerine yüklenen bu kamburdan dolayı rahat bir nefes alamayacaktır.

Her amelin bir esası vardır. Esas sağlıklı olursa, bina da sağlıklı olur. Eğer batıl olursa üzerine bina edilen de batıl olur.  Hazırlanan bu bütçe ise, Ümmet'in temel inancı olan İslami Akide esası üzerine bina edilmemiş, tam tersine zalim Kapitalist esas üzerine bina edilmiştir. Zira bütçedeki açık, bizzat servetin dağılımını dikkate almaksızın ekonomik büyümenin artırılmasıyla çözülmektedir ki bu da Kapitalizm akidesindendir. Bu politikalar, insanların genelinin ve fakirlerinin kendisinden faydalanmaksızın sadece kapitalistlere hizmet etmektedir.

Bununla birlikte bu bütçe, İslami Şeriat'ten fışkıran şer'i hükümlere dayanmamaktadır. Örneğin satış vergisi, gelir vergisi, ticari ihracat ve ithalata uygulanan gümrük vergileri, akaryakıt vergisi ve buna benzer diğer bir takım vergilerin tamamının insanlara uygulanması İslam'ın müsaade etmediği vergilerdir. Diğer taraftan iç ve dış kredilerden vergi ve faizin alınması ve bir takım kamu mülkiyeti adı altında malların özelleştirilmesi de İslam'a aykırıdır ve bu tür uygulamaların tamamı haramdır. Bunlara ilaveten bu bütçe, İslam'ın belirlediği önceliklere de aykırıdır. İslam kalkınmayı teşvik etmiştir, ama fakirlerimizin sırtına binerek değil! Bundan ötürü ülkede fakirlik ve açlık olduğu zaman, insanların temel ihtiyaçlarının giderilmesi, zorunlu olmayan kalkınma projelerinden çok daha önceliklidir.

Kapitalizmin dünyadaki başarısızlığının gözü olan herkese apaçık olduğu bir zamanda mevcut yöneticiler, hala Kapitalizm ideolojisine sıkı sıkı sarılmaktadırlar. İşte bu, yöneticilerimizin ancak Batılı Devletlerin hayranı olduklarına dair bir kanıttır. Nitekim İslâm, para hakkındaki devletin gelirlerini açıklayıp belirlediği gibi, onun harcama yolunu da belirlemiştir. İslâm'daki İktisat Nizamı'nın hedefi, insanların temel ihtiyaçlarını karşılamaktır, yoksa sadece ekonomik büyümenin gerçekleştirilmesi değildir.

Muhakkak ki İslâm, Beyt-ul Mal'ın [devlet hazinesinin] daimi gelir kaynaklarını; harâc, cizye, ganimetler, fey, petrol, madenler ve benzerleri gibi çeşitli türleriyle kamu mülkiyeti gelirleri, devlet mülklerinin gelirleri, definenin ve madenlerin beşte biri ve hak sahibi sekiz sınıftan başkasına harcanmayan zekât olarak belirlemiştir. Dolayısıyla vergiler ve gümrükler, aslen Beyt-ul Mal'ın gelirlerinden olmamıştır. Devlet, zorunlu harcamaları [ikincil ve zorunlu olmayan değil] kapatmak için vergiler koymak zorunda kalırsa, o takdirde muktedir [zengin] olanların mallarının fazlalıkları üzerine doğrudan vergiler koyar. Dahası devlet, halkından her bir ferdin yiyecek, giyecek ve mesken gibi tüm temel ihtiyaçlarını karşılayarak ve istikrarlı geçime ulaşasıya kadar müşfik davranarak tebâsını gözetmekle de mükelleftir. Allah [Azze ve Celle] şöyle buyurmaktadır:

اسْتَجِيبُوا لِرَبِّكُم مِّن قَبْلِ أَن يَأْتِيَ يَوْمٌ لا مَرَدَّ لَهُ مِنَ اللَّهِ مَا لَكُم مِّن مَّلْجَأٍ يَوْمَئِذٍ وَمَا لَكُم مِّن نَّكِيرٍ "Allah'a karşı hiçbir direnci olmayan gün gelmezden evvel, Rabbinize icâbet edin, o gün sizin için ne bir sığınak, ne de bir itiraz vardır." [eş-Şûrâ 47]

 

Devamını oku...

Hoşlanmayanlar İstemese de Kuşkusuz İslam Elbette Gelecektir

Cezayir asıllı Fransız bir bakan 'ılımlı' İslam diye bir şey olmadığını söyleyerek, son zamanlarda Tunus, Fas ve Mısır'da İslami partilerin seçimlerde elde ettikleri başarılarından  kaygılı olduğunu belirtti.  Fransız gençlik devlet bakanı Chanet Bougrab,  Leo Parisiyan gazetesine verdiği demeçte İslam şeriatına dayalı bir yasama ‘Muhakkak surette hak ve hürriyetlere bir takım kısıtlamalar getirir dedi.

Ne kadar saptırırlarsa saptırsınlar muhakkak ki insanların İslam'a yönelişi fıtridir. Zira ümmet kapital ve dikte rejimleri reddetmiş ve Arap memleketlerinde cereyan eden devrimler insanların İslam'ı arzuladığını bariz bir şekilde ortaya koymuştur. Bu ise Batı'yı heyecanlandırmış ve bir kâbusa kapılmasına neden olmuştur. O kadar ki kendi ölçülerine göre belirlenmiş olan ‘Ilımlı' İslam'dan bile korkmaya başlamışlardır!! İşte Fransız bakan ‘Ilımlı' İslam'a bile saldırıp İslam şeriatına dayalı bütün yasamaların başta inanç hürriyeti olmak üzere hürriyetlere ve haklara karşı tehlike arz ettiğini iddia etti.

Ey Müslümanlar!

Şüphesiz Batı; İslam'ın akidesiyle ve nizamıyla hayat ortamına Hilafet'i ikame etmek suretiyle geri gelmesinden endişe etmektedir. Bu ise Batı için çıkarların kaybolması ve Müslüman beldelerinden kovulması demektir. Zira onlar bu beldelerde bulunan servetleri ve bereketleri kendilerininmiş gibi kullanıp eğleniyorlar. Çünkü Batı sivil demokrat devletlerden, hatta rejimlerin İslam adını almasından da endişelenmiyor. Ancak onlar şer-i hükümlerin rejimin yasama kaynağı olmasından endişeleniyor.

Ey Müslümanlar!

Şüphesiz Batı İslam'ın geri gelmemesi ve Hilafet'in ikame edilmemesi için gece gündüz çalışmaktadır. Bunun karşısında dünyayı içinde bulunanlarıyla birlikte yaratan Allah [Subhânehu ve Te'alâ] bize emrederek şöyle buyurmuştur: (فَلا وَرَبِّكَ لا يُؤْمِنُونَ حَتَّى يُحَكِّمُوكَ فِيمَا شَجَرَ بَيْنَهُمْ ثُمَّ لا يَجِدُوا فِي أَنفُسِهِمْ حَرَجًا مِمَّا قَضَيْتَ وَيُسَلِّمُوا تَسْلِيمًا) (Hayır, Rabbine andolsun ki, aralarında çıkan anlaşmazlıklarda seni hakem yapıp, sonra da verdiğin hükümden dolayı içlerin­de hiçbir sıkıntı duymadan tam bir teslimiyetle teslim olmadık­ça iman etmiş olmazlar.)Nisa 65 bu nedenle gece gündüz var gücümüzle ve hızlı bir şekilde hayatımızın küçük ve büyük her alanında Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'nın şeriatını hakem ve hâkim kılmaya çalışmamız gerekir. bu ise ancak Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'ın vaadi ve Resulu [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in müjdesi olan Hilafet'i ikame etmekle mümkün olur. Hizb-ut Tahrir olarak biz sizleri nübüvvet minhacı üzere hilafeti ikame etmek için bizimle beraber çalışmaya davet ediyoruz. Böylece Kur'an yönetim sahasına dönmüş ve Resulullah (صلى الله عليه وسلم)'in bayrağı bütün bayrakların üstünde hem de çok yükseklerde dalgalanmış olacaktır. Zira bu Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'ya göre güç değildir.

Devamını oku...

Humus, Suriye: On binler Allah'a söz verdi

  • Kategori Video
  •   |  

Suriye'nin Humus kentinde on binlerce kişi Allah'a şu sözleri verdi:
- Zafer ne Obama’nın ne de Erdoğan’ındır, Zafer sadece Allah’ındır!
- Şehidlerin kanı hakkında sessiz kalacak değiliz, kalmayacağız!
- Biz ailemizi, çocuklarımızı, kardeşlerimizi, akademisyenlerimizi ve şehitlerimizi sonuna kadar koruyacağız.

 

 

Videonun tercümesi:

Allah’a, o yüce yaratıcıya yemin olsun ki; şehitlerin kanı hakkında susmayacağız!

Allah’a, o yüce yaratıcıya yemin olsun...  Allah’a o yüce yaratıcıya yemin olsun...  Allah’a o yüce yaratıcıya yemin olsun ki biz; ailemizi, çocuklarımızı, kardeşlerimizi, akademisyenlerimizi ve şehitlerimizi kanımızın son damlasına kadar koruyacağız!

Humus'taki cesur ruhların rüyaları (hayalleri) ya galip gelmek ya da ölmektir. Ya galip gelmek yada ölmek, ya galip gelmek yada ölmek!

Allah söylediğimiz her şeye şahittir, Allah söylediğimiz her şeye şahittir, Allah söylediğimiz her şeye şahittir...

Arap Birliği, Gözlemciler, Suriye rejimi, Amerika, Obama, Sarkozy, ... herkes dinlemekte. Zafer kimden gelir?

Allah’tan!


Ey gençlik! Şimdi el Cezira ile konuşuyorum, bütün dünya seni görüyor, (söyleyin onlara) Obama’nın zafer getireceğini bekliyor musunuz?

Hayır!

Erdoğan’dan zafer bekleyen var mı?

Hayır!

Eğer sizden biriniz, bir insandan veya Arap Birliği konseyinden zafer bekliyorsa buradan gitsin!

Zafer kimindir?

Allah’ın!

Zafer kimindir?

Allah’ın!

Zafer kimindir?

Allah’ın!

(3 defa al-Nasr suresi okunuyor)

“Ya Rabbi! senden başka kimsemiz yok! Ya Rabbi! senden başka kimsemiz yok! Ya Rabbi! senden başka kimsemiz yok.”

Devamını oku...

PROTESTO - Suriye halkına destek gösterisi

  • Kategori Amerika
  •   |  

Chicago bölgesi genelinde insanlar, baskıcı Beşar Esad rejimine karşı Suriye halkının mücadelesini desteklemek için bir miting düzenledi.

Beş yıl içinde, Esad ailesi, Ortadoğu'nun en acımasız ve baskıcı hükümetlerinden biri olmuştur. Aynı zaman zarfında, batı güçleri Lübnan ve Irak’taki çıkarlarını koruma uğruna Suriye’yi araç olarak kullandılar ve yineYahudi varlığını da bu şekilde korumaya çalışmışlardır.

Esad rejimi, ustası Amerika’nın eğittiği en acımasız diktatörlerden biridir, Hama katliamı da dahil olmak üzere birçok katliamlar yapmıştır. Bu katliamlarda 40.000'den fazla kişiyi katletmiştir. Aynı şekilde bu sene de protestoculara da katliamlar uygulamaktadır.

Binlerce kişinin vahşice katledilmesine rağmen Suriye'deki Müslümanlar bu baskıcı rejimin kalkmasını ve İslam’ın adaletini ortaya koyacak olan HİLAFET’İN gelmesini istiyorlar. Sloganlar atan ve tevhit bayrakları taşıyan miting katılımcıları Suriye’deki kardeşlerine destek vermekle, Esad rejiminin ve batı ajanlarının ilga edilmesi ve yerine yeniden Hilafet’in kurulması için çağrıda bulundular.

 

 

Daha fazla fotoğraf için tıklayınız...

 

 

Devamını oku...

Bu İnsanlar İçin Bir Bildiridir Gelecek Parlamento Seçimlerinin Sivil, Laik ve Demokratik Devlet Anlayışını Pekiştirmek İçin Olması Caiz Değildir

  • Kategori Mısır
  •   |  

İslam'ı; İslami Hilafet olan yönetim sistemine taşımanın metodunun  millet meclisinden geçmeyeceğine, bu İslami Hilafeti ikame etmenin ve olmadığı zaman onu ikame etmeye çalışmanın, her iki hususunda hanif İslam'ın emrettiği iki şer'i farz olduğu ve üzerinde ihtilaf söz konusu olmadığına, İslam; Hilafet'in ikame edilişini ve bunun metodunu Kur'an'da, Sünnet'te ve Resulullah'ın siyerinde net ve açık olarak beyan etmeden geçmediğine, bu metod, hem bu açıdan hem de ‘Bir vacibin yerine getirilmesi için gerekenler de vaciptir' Şer'i kaidesi açısından da uyulması gereken bir vacip olmasına rağmen;

Bu metod ise akide, şeriat ve minhac olarak yüz suyu dökmeden, dalkavukluk ve yamalı çözümler yapmadan fikri çatışma ve siyasi mücadelenin sadece ve sadece İslam üzerine kurulu olmasına, ta ki insanlar; İslam'ın onların hayatını tanzim etmeye ve düşmanlarına karşı cephe almaya kadir olduğunu görünceye dek İslam'ın davet, hidayet ve rahmet Risaleti olarak bütün dünyaya davet ve cihad yoluyla taşımaları üzerlerine farz olmasına, böylece Müslümanlar Allah [Subhânehu ve Te'alâ] katında sorumluluğunu yerine getirmiş, risaletini taşımış ve insanlara da şahitlik etmiş olmalarına ve şu ayet kendilerine intibak etmiş olmasına  rağmen: وكَذَلِكَ جَعَلْنَاكُمْ أُمَّةً وَسَطًا لِّتَكُونُواْ شُهَدَاء عَلَى النَّاسِ وَيَكُونَ الرَّسُولُ عَلَيْكُمْ شَهِيدًا İşte böylece sizin insanlığa şahitler olmanız, Resül'ün de size şahit olması için sizi adil bir ümmet kıldık.Bakara 143

İşte bütün bunlara rağmen; sömürgeci kâfir Batı Müslümanların kafasını karıştırarak asıl görevini ve gücünün sırrını unutturmuştur. İslam ümmeti uyandıktan, hain ve tağut ajanları ardı ardına devirdikten sonra da hala, Batı Müslüman beldelerinde var gücüyle sıkı bir şekilde kendi siyasi ve kültürel hegemonyasını egemen tutmaya çalışmaktadır. Yine Batı hala kendi sivil ve demokratik devlet modelini, kendi liberalizm ve laikliğini pazarlamaya, ‘İslam kaynaklı sivil devlet' ibaresinde iki çelişkiyi bir araya getirerek ahenk ve uyumsuz olmasına rağmen bir araya toplamaya çalışmaktadır!!! Heyhat, liberalizm, demokrasi ve laiklik, İslam akidesi ve şeriatı ile asla bir araya gelmez. Bu tuhaf tahriflere ve çirkin tavizlere ne gerek?.! Şari'in Hilafet Devleti olarak tanımladığı ve ikamesi için çalışmayı vacip kıldığı islam devletini istemekten mi utanacağız veya çekineceğiz?!. Zira bu devletin kendine has bir modeli ve nizamı vardır. O ne doğu kaynaklı, ne de batılıdır. Hadarat, terakki ve üstünlük açısından tarih ve insanlık onun eşi ve benzerini görmemiştir.

Sivil ve demokrat devleti pazarlamanın bu denli ısrarı,  ister hüsnü niyet isterse art niyetli olsun, İslam için çalışanların çoğu; devletin laik ve demokrat olduğunu, detaylarıyla, seçimleriyle ve millet meclisiyle demokratik oyuna katılmayı İslam'ın hükümlerini ve nizamlarını demokrasiye ve liberalizme uygun olarak ayarlayacak şekilde kabul etmesine rağmen, anayasa üstündeki ilkelerden, anayasayı koyacak kurucu heyeti seçecek kişilerinde özel statülerinin olması gerektiğini duymaya başladık! Bu kadar garip ısrar ne için ve kimin çıkarı içindir?! Şaşmamak elde değil, bir de asıl şaşılacak şey, onların; Mısır halkının bir zümresi veya bir taifesi çoğunluğu elde etse dahi,  kurulacak millet meclisinde tek başına anayasayı koyma yetkisine sahip olmaz demeleridir! Kinane* olan Müslüman Mısır halkı; bir zümre ve bir taife olarak Mısır halkının çoğunluğunu temsil etmeyen diğerleri gibi mi oldu?!

Ey Müslümanlar, ey Kinane olan Mısır halkı, ey Adaylar ve ey Seçmenler!

Şüphesiz Hizb-ut Tahrir sizlere nasihat etmektedir; Zira din nasihattan ibarettir, Rasulullah (صلى الله عليه وسلم) şöyle buyurmuştur: «الدِّينُ النَّصِيحَةُ» قُلْنَا: لِمَنْ؟ قَالَ: «لِلَّهِ وَلِكِتَابِهِ وَلِرَسُولِهِ وَلِأَئِمَّةِ الْمُسْلِمِينَ وَعَامَّتِهِمْ» ‘Din nasihattır.' Dedik ki: ‘Kimin için?' Dedi ki: ‘Allah için, Kitabı için ve Rasulü için, Müslümanların liderlerine ve genelinedir.'Müslim

Zira parlamentoların veya millet meclislerinin en belirgin işleri yasama, güvenoyu vermek ve muhasebe etmektir:

Yasama işleri ise; sadece Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'ya, Aziz ve Hakim olan Allah'tan bir Vahiy olarak Rasulullah (صلى الله عليه وسلم)'e aittir. Allah [Subhânehu ve Te'alâ] şöyle buyurmuştur: {إِنِ الْحُكْمُ إِلَّا لِلَّه} (Hüküm sadece Allah'a aittir.Yusuf 40,{فَلَا وَرَبِّكَ لَا يُؤْمِنُونَ حَتَّى يُحَكِّمُوكَ فِيمَا شَجَرَ بَيْنَهُمْ ثُمَّ لَا يَجِدُوا فِي أَنْفُسِهِمْ حَرَجًا مِمَّا قَضَيْتَ وَيُسَلِّمُوا تَسْلِيمًا} (Hayır, Rabbine and olsun ki aralarında çıkan anlaşmazlık hususunda seni hakem kılıp sonra da verdiğin hükümden içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın (onu) tam manasıyla kabullenmedikçe iman etmiş olmazlar.Nisa 65 Rasulullah (صلى الله عليه وسلم) ise; {اتَّخَذُوا أَحْبَارَهُمْ وَرُهْبَانَهُمْ أَرْبَابًا مِنْ دُونِ اللَّهِ والمَسيحَ بنَ مَريَمَ} (-Yahudiler- Allah'ı bırakıp bilginlerini -hahamlarını-; Hırıstiyanlar da rahiplerini ve Meryem oğlu Mesih'i -İsa'yı- rabbler edindiler.Tevbe 31 ayeti kerimesi hakkında şöyle buyurmuştur: «أَمَا إِنَّهُمْ لَمْ يَكُونُوا يَعْبُدُونَهُمْ، وَلَكِنَّهُمْ كَانُوا إِذَا أَحَلُّوا لَهُمْ شَيْئًا اسْتَحَلُّوهُ، وَإِذَا حَرَّمُوا عَلَيْهِمْ شَيْئًا حَرَّمُوهُ» "Onlar bunlara ibadet etmiyorlardı. Fakat kendilerine bir şeyi helal kılarlarsa helal görürler ve bir şeyi haram kılarlarsa de onu ha­ram görürler."Tirmizi Bu ise, Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'nın Kitabı ve Rasulullah (صلى الله عليه وسلم)'in Sünneti dışında yasama olarak helal ve haram kılmanın ne denli büyük bir günah olduğuna delalet etmektedir.

Güvenoyu verme meselesi ise, bir yöneticiyi onaylamak ve ona razı olmaktır. Bu ise sadece Allah'ın indirdiğiyle hükmeden ve Allah'ın düşmanlarını dost edinmeyen yönetici için geçerlidir. Aksi takdirde Allah'ın indirmediğiyle hükmetmeye razı olmanın günahını alır. Zira İslam dışında hükmetmenin haramlığı hakkında birçok ayetler vardır: {وَمَنْ لَمْ يَحْكُمْ بِمَا أَنْزَلَ اللَّهُ فَأُولَئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ} Kim Allah'ın indirdiğiyle hükmetmezse işte onlar zalimlerin ta kendileridir.Maide 45 ve zalimlere meyletmenin ve işledikleri zulümlere yardım etmenin haramlığı hakkında da birçok ayet bulunmaktadır: ولا تركنوا إلى الذين ظلموا فتمسكم النار وما لكم من دون الله من اولياء فم لا تنصرون Bir de zulmedenlere meyletmeyin. Sonra size ateş dokunur. Za­ten sizin Allah'tan başka yardımcılarınız yoktur. Sonra size yar­dımcı da olunmaz.Hud 113 Nesei ise Ka'b bin ‘Ucre'den şöyle riyavet ettiğini tahric etti: Bir gün Rasulullah (صلى الله عليه وسلم) bize çıkıp şöyle dedi: ‘Dinleyin! Benden sonra şöyle emirlerin -yöneticilerin- olacağını hiç duydunuz mu? Kim onların yanına giripde söyledikleri yalanı onaylar da, yaptıkları zulme yardım ederse, o benden değildir ve ben de ondan değilim ve Havuzda yanıma girecek de değildir. Kim de onların yanına girmeyipde söyledikleri yalanı onaylamaz ve yaptıkları zulme yardım etmezse, işte o bendendir ve ben de ondanım ve Havuzda yanıma girecektir.' İşte böylece yasama ve güven oyu verme işlerine katılmak haram olur. Ancak İslam ile hükmeden ve Şeriattan diğer hükümleri istinbat eden bir devlet müstesnadır.

Muhasebe etme meselesine gelince bu İslam'ın en büyük işlerinden biridir. Zira iyiliği emretmek ve kötülükten menetmek bu ümmetin nitelendiği yüce amellerdendir: {كُنْتُمْ خَيْرَ أُمَّةٍ أُخْرِجَتْ لِلنَّاسِ تَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَتَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِ} Siz,marufu emreden ve münkeri nehy eden insanlar için çıkartılmış en hayırlı ümmetsiniz.Ali-imran 110 ayrıca zalim bir yönetici karşısında hak sözü söylemek cihadın en büyüğüdür, Rasulullah (صلى الله عليه وسلم) şöyle buyurmuştur: Cihadın en üstünü zalim bir otorite veya zalim bir yönetici karşısında adaletli söz söylemektir. Ebu Davud

Buna göre adaylar; insanların oyunu istediği seçim kampanyaları ve programlarında bütün bunları açıklamalıdır. Hatta bunları Allah'ın Kitabı ve Resulullah (صلى الله عليه وسلم)'in Sünnetinden istinbat edilmeyen yasama işlerine katılmayacağını, güvenoyu verme meselesini de ancak İslam ile hükmeden bir yöneticiye güvenoyu vereceğini, İslam ile hükmetmediği için ve başta elebaşı olan Amerika olmak üzere sömürgeci kâfir Batı'ya olan bağlılığından dolayı yöneticiyi muhasebe etme hususunda bütün gayretini sarf edeceğini, açık olarak, yüz suyu dökmeden ve dalkavukluk yapmadan açıklamalıdırlar.

Seçmenlere gelince; Onların, seçim kampanyaları bu esasa dayalı olan adayların dışındakilerine oy kullanması caiz değildir. Aday kim olursa olsun. Çünkü seçim bir vekâlet olduğu için şer'an içeriği sahih olmayan hususlardan dolayı caiz değildir. Dolayısıyla seçim programları yukarıda izahı yapılan şeri prensiplere uygunsa ona vekâlet vermek yani onu seçmek caizdir. Bu şeri prensiplere muhalefet eden kimseyi seçmek caiz değildir. Yüce Allah vekil olarak salih kimselere yeter.

Ey Müslümanlar, ey Kinane olan Mısır halkı!

Hizb-ut Tahrir olarak İslam'ın hayat ortamında yeniden hâkim olması için çalışırken ki bu ancak nübüvvet minhacı üzere ve Sünnetine uymak için Resulullah'ın metodu ile ikinci Raşidi Hilafet Devletini ikame etmekle olur. Sizi kendisiyle beraber çalışmaya davet eder. Böylece sorumluluğumuzu yerine getirmiş ve Allah [Subhânehu ve Te'alâ] huzurunda mazeretimizi dile getirmiş oluruz. Özellikle Allah [Subhânehu ve Te'alâ] size, yıllardır kâbus gibi çöken, İslamiyetinizle savaşan ve sizi Amerika ve yahudilere köleleştiren bir tağutu devirmeyi başardığınız bu devrimi nasip ettikten sonra, hiç bir mazeretiniz kalmaz.

Hizb-ut Tahrir size Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'nın dönmeyen vaadini hatırlatıyor: {وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُم فِي الأَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ وَلَيُمَكِّنَنَّ لَهُمْ دِينَهُمُ الَّذِي ارْتَضَى لَهُمْ وَلَيُبَدِّلَنَّهُم مِّن بَعْدِ خَوْفِهِمْ أَمْنًا يَعْبُدُونَنِي لا يُشْرِكُونَ بِي شَيْئًا وَمَن كَفَرَ بَعْدَ ذَلِكَ فَأُولَئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ} Allah, İçinizden iman edip, salih amel işleyenlere vaad etti ki: "Onlardan öncekileri halife yaptığı gibi -andolsun ki- onları da muhakkak yeryüzünde halife kılacak. Kendileri için seçip be­ğendiği dinlerini onlar için iktidar yapacak, önceki korkuları­nı güvene çevirecektir." (Böylece) onlar Bana hiçbir şeyi ortak koşmaksızın ibadet etsinler. Bundan sonra artık kim kâfir olur­sa, onlar fâsıkların tâ kendileridir.Nur 55 ve kerim olan Resulullah'ın sahih hadiste geçen müjdesini hatırlatıyor: "ثم تكون خلافة على منهاج النبوة" (....Sonra da nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafet olacaktır.) Dolayısıyla dininizden taviz vermeyin, İslam iktidarda tam ve büsbütün olmadığı sürece, başkasıyla karıştırılmış olarak kabul etmeyin ve Kitab'a da tam bir kuvvetle sarılın.

يا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اسْتَجِيبُواْ لِلَّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُم لِمَا يُحْيِيكُمْ وَاعْلَمُواْ أَنَّ اللَّهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِهِ وَأَنَّهُ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ

Ey iman edenler, size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman Allah ve Resûlü'nün çağrısına uyun. Bilin ki Allah, kişi ile kal­bi arasına girer. Ve muhakkak O'nun huzurunda toplanacaksı­nız.Enfal 24

 

-------------

* Mısır'ın Kinane ismini almasının iki sebebi vardır:

1- Arapça olarak Kinane eski savaşçıların savaş esnasında sırtlarında taşıdığı ok kesesine ‘Kinane' denmektedir.

2- Daha kuvvetli olan mana ise deniz kıyısı veya suya yakın olan arazi, nitelikli olan Nil kıyısı demektir.

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER