Çarşamba, 11 Recep 1447 | 2025/12/31
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

-Basın Açıklaması- Güvenlik Birimleri, Siyasî ve Askerî Liderliğin Abbotabad Operasyonundaki Hıyanetini İfşa Etmesine Cevap Olarak Hizb-ut Tahrir Şebabının Evlerini Bastılar

Hain yöneticiler, Hizb-ut Tahrir'in askerî ve siyasî liderliğin Abbotabad operasyonundaki rolünü ifşa etmesine tahammül edemeyince gizli güvenlik birimleri, ailelerini sıkıştırmak amacıyla Hizb-ut Tahrir üyelerinden beşinin evini bastılar. Karaçi'de sivil kıyafetli gizli güvenlik biriminden olan bazı güçler, hiçbir gerekçe olmaksızın hizbin üyesi Habibullah'ın evini bastılar. Evinin ve içinde bulunan kadınların mahremiyetini ihlal ettiler, eşinin cep telefonunu ve bilgisayarını aldılar, kadınları ve çocukları tutuklamakla tehdit ettiler. Aynı şekilde İslamabad ve Revalpindi'de gizli güvenlik biriminden olan kuvvetler, aralarında Usame Hanif, Abdulaziz, Naim Yunus ve daha önce evi birçok kez basılan İbrahim'in de olduğu birçok Hizb-ut Tahrir şebabının evini bastılar.

Güvenlik birimlerini, bu vahşi uygulamaları yapmaya sevk eden şey, efendileri hain yöneticilerin otorite ve iktidar koltukları üzerindeki hakimiyetlerini yitirmelerini engellemektir. Aynı şekilde Allahu [Subhânehu ve Te'alâ]'nın bir vaadi ve yöneticilerin devrilmesi kaçınılmaz bir durum olmasına rağmen ümmetin Hilafeti tekrar kurmasını engellemektir.

Bu gizli birimlere nasihat eder, onları uyarır ve onlara deriz ki:

Ümmete ihanet eden ve yaratıcı olan Allahu [Subhânehu ve Te'alâ]'dan ittika etmeyen bu adam kılıklılara yalakalık yapmayı ve desteklemeyi bırakın. Zira insanın dünya hayatındaki gayesi, görev, ücret ve terfi etmekten daha yücedir. İnsanın bu hayattaki gayesi, yaratıcı olan Allahu [Subhânehu ve Te'alâ]'ya itaat etmek olmalıdır ve O'nun emrine muhalefet eden bir kimse, dünyada zilletten ve ahirette alçalmaktan başka bir şey hasat edemez.

Onları şu sözlerimizle uyarıyoruz: Hilafetin kurulma saati, Allahu [Subhânehu ve Te'alâ]'nın izniyle büyük bir hızla yaklaşıyor. Bu nasihate kulak vermezseniz ümmet, sizi ümmetin ve gelmekte olan Halifenin cürümlerinden dolayı çetin bir şekilde hesaba çekeceği hainler listesine ekleyecektir.

وَلَعَذَابُ الآخِرَةِ أَشَدُّ وَأَبْقَى "Ahiret azabı, elbette daha çetin ve daha süreklidir." [Tâha 127]

Ümmetin değişimden yana olduğunu biliniz. O halde hain yöneticilerin ucuz ücretliler rolünü oynamaya devam mı edeceksiniz yoksa kerim ümmetinizin yanında mı yer alacaksınız?

Bizler Hizb-ut Tahrir olarak yöneticilerin doğrudan veya medya organları yoluyla şebabımıza yönelik zulümlerini ifşa etmeye devam edeceğimiz gibi yargıya başvurma hakkımızı da saklı tutacağız.


İmrân Yûsufzây
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmi Sözcü Yardımcısı
Pakistan Vilâyeti

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Endonezya İslam Devleti Hareketi Hakkında

Son haftalarda Endonezya İslam Devleti Hareketi hakkında sık sık haberler çıkmaya başladı. Özellikle de bazı ailelerin bu hareketle bağlantısı olan enstitülerde okuyan erkek ve kız çocuklarının kaybolduğunu açıklamalarından sonra... Ayrıca bu hareketin eski üyeleri, saflarındaki bu öğrencilere askerî eğitim vermeyi planladıklarını vurguladılar. Tüm bunlar, Endonezya toplumunu etkiledi.

Bu hareketin meselesi, yeni olan bir şey olmayıp senelerce gündemdedir ve bu ailelerin çocuklarının kaybolmasıyla ilgisi vardır. Zeytun İslam Enstitüsü Müdürü Bangi Goblaj ile fıkhî, içtimaî ve malî uygulamalarıyla İslam'dan sapan bu hareket arasındaki bağlantının ortaya çıkarılması için uzun zamandır çaba sarf edildi. Ancak ne üzücüdür ki yetkililer, bu işin hakikatini ortaya çıkarmak için hiçbir adım atmadılar.

Bu nedenle toplumun faklı sorunları olmasına rağmen bu şüpheli hareket meselesinin tekrar ortaya çıkması yetkililerin bu konuyu sonuca bağlamaması şu iki hususu gösterir:

Birincisi: Bu sapık hareketin davranışlarına kıyasen İslam şeriatının tatbik edilmesine çağrıda bulunan hareketlere karşı korku ve panik oluşturmak. Nitekim şeriatın tatbik edilmesinden korkmaları için öğrencilere yoğun şekilde uyarılarda bulunulması ve dolayısıyla bazı ailelerin çocuklarının İslamî araştırma faaliyetlerine katılmalarını engellemeleri bunu teyit etmektedir.

İkincisi: Bu hareket ve çocukların kaybolması meselesinin ortaya çıkışının, büyük tehlikelerine rağmen çocukların kaybolmasına yardımcı olan bu tehlikeli hareketleri ve aynı zamanda patlamaları engelleyecek güçlü istihbarat birimleri oluşturma gerekçesiyle yeni istihbarat yasa tasarısının onaylanması için hükümetin baskı yapmasının eş zamana denk gelmesi...

Yani bu hareket ve çocukların kaybolması meselesinin şu anda ortaya çıkarılmasının maksadı, tehlikeli yeni istihbarat yasa tasarısının onaylanmasına dönük atmosferler oluşturmaktır.

Binaenaleyh Hizb-ut Tahrir / Endonezya, aşağıdaki hususları açıklar:

1- Şeriatın ve Hilafetin ikame edilmesine yönelik davete karşı koymak için kullanılan tüm üslupları reddeder. Çünkü bunlara davet etmek, ümmeti kalkındıracak ve erdemli kılacak şeyleri göstermede önemli bir rol oynamaktadır. Şeriatı tatbik edecek devletin ikame edilmesi ise ümmetin bu beldedeki tüm sorunlarının çözümünün olmasının yanı sıra hayatın tüm alanlarında İslam şeriatının tatbik edilmesi, Allahuteala'ya ibadetin tezahürlerinden bir tezahürdür.

2- İslam'dan sapan Endonezya İslam Devleti Hareketi ve terörist bombalama meselesini, istihbarat yasa tasarısı için bir vesile edinmeye dönük tüm çabaları reddeder. Çünkü bu yasa, İslam daveti ve toplumun istikrarı için bir tehlikedir.

3- Tüm insanları sağduyulu olmaya, hemen tahrik kapılmamaya, şeriatın ve Hilafetin ikamesi mücadelesinde gevşeklik göstermemeye çağırır. Çünkü Allahu [Subhânehu ve Te'alâ] katındaki mübarek yol ve Allah'ın izniyle ülkeye gerçek hayrı getirecek olan işte budur.


Muhammed İsmâ’îl Yusanto
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmî Sözcüsü
Endonezya

Devamını oku...

Obama'nın Amerikan Dışişleri Bakanlığında Yaptığı Konuşmasındaki Mugalâtaları, Amerikan Politikasının Sahteliği Üzerindeki Perdeyi Kaldırdı

  • Kategori Hizb
  •   |  

Obama, geçen gece Amerikan Dışişleri Bakanlığında Ortadoğu halklarına hitaben bir konuşma yaptı. Konuşması birçok mugalata ile doluydu. Bunlardan biri Amerika'nın, halklarına zulmeden zalim ve diktatör yöneticilerine karşı ayaklanmalarında bölgedeki halkları desteklemesiydi. Keza özellikle Mısır olmak üzere bu devletlerin bazı borçlarını silerek, İMF ve Dünya Bankası yoluyla kredi imkanı sağlayarak bu ayaklanmaların ortaya çıkardığı yeni hükümetleri destekleyecek olmasıydı... Konuşmasının sonunda ise Amerika'nın, biri güvenliğini Amerika'nın sağlayacağı Yahudilere ait emin ve güvenli bir devlet ve diğeri Filistin halkına ait silahtan arındırılmış topal bir devlet olmak üzere Filistin'de iki devletli çözümü destekleyeceğini açıkladı! Obama, Filistin'in denizinden nehrine kadar İslamî bir arz olduğunu ve İslam düşmanlarına rağmen Allah'ın izniyle aslına geri döneceğini unuttu yada unutmuş gibi yaptı...

Obama'nın konuşmasını tedebbür eden bir kimse, hakikatleri baştan aşağı çarptırdığını görür. Zira iki gözü olan herkes, İslam beldelerindeki zalim tagut yöneticilerin Batının özellikle de Amerika'nın beslemesi olduğunu görür ve bilir. Mesela Amerika ile Mübarek arasındaki güçlü bağı kim inkar edebilir? Hatta Mübarek'in Amerikalılardan daha çok Amerikancı olduğu söylenir. Tahrir Meydanı'ndaki ayaklanma sırasındaki açıklamalarında Amerika'nın kıvırmalarını görmeyen biri kaldı mı? Zira Mübarek'in tutumlarını desteklemiş, ona ne yapacağını fısıldamış ve Tahrir Meydanı'nda gidip gelmişti. Amerika, Mübarek'in insanlara zulmettiğini, yüzlerce insanı öldürdüğünü, binlerce insanı yaraladığını, atlar ve develerle meydandaki çadırları bastığını görmesine rağmen Mübarek'in daha fazla insan öldürmekten aciz kaldığına ve ayaklanan insanların baltacılardan korkmadan elleriyle neredeyse ümüğünü sıkacağına kani oluncaya kadar sesini soluğunu çıkarmadı! İşte o zaman Amerika, söylemini değiştirdi, Mübarek'i kaldırıp attı ve çıkarlarına hizmet etmek üzere onun yerini dolduracak eski-yeni bekçilerinden birini aramaya başladı...

Amerika, bugün Suriye'de aynı yöntemi tekrar ediyor. Zira Suriye rejimine yönelik söylemlerin yumuşaklığı, Amerikan hatta dünya liderleri nezdinde bile görünür bir durumdur. Tamı tamına iki ay boyunca yaşanan katliamlara, kıyımlara, yaralamalara, insanların kırıp geçirilmesine, evlerin ve mescitlerin yıkılmasına rağmen Amerika, Suriye rejimini görmezden geliyor. Ne zaman ki oluk oluk akan kanlara rağmen insanların rejimi devirme kararlılıkları arttı Amerika, utangaç bir şekilde çıkarak şöyle dedi: "Beşar Esad, ya siyasî değişime öncülük eder yada gider!" Yani Amerika, insanların rejimin zulmüne ve katliamlarına karşı ayaklanmalarını, zulüm ve katliamları yapana emanet etmek istiyor demektir. Mübarek'e yaptığını Beşar Esad'a da yapacaktır. Zira Amerika, insanları katletmesi ve onlara zulmetmesi için Beşer'a mühlet veriyor. Daha fazla insanı öldürmekten aciz kaldığını ve ayaklanan insanlar tarafından devrilmenin eşiğine geldiğinde Amerika ortaya çıkarak ayaklanan insanları pohpohlayan açıklamalar yapacak ve Şam tagutunu desteklemeyi bırakacaktır!

Küfrün ve sömürgeciliğin başı Amerika'nın imajını, Obama'nın mugalâtaları düzeltemez. Zira kokmuşa tuz kar etmez. Amerika, başkalarının kafatasları pahasına olsa bile kendi çıkarlarından başka bir şeyi tanımaz. Hatta Amerika, halkları sömürmede ortağı "Avrupa Birliği" ile bile Müslümanların beldelerini sömürgeleştirmek için çatışır. Aynen Libya, Yemen, Bahreyn ve diğer beldelerimizdeki kritik bölgelerde olduğu gibi. Bu devletler, İslam ve Müslümanlara kin beslemekte olup Obama'nın dillendirdiği değerleri, Batının özellikle de Amerika'nın bize karşı Irak, Afganistan ve Guantanamo'da ifraz ettiği kindir... Amerikan uçaklarının, Pakistan'daki Müslümanları sürekli bombalamasıdır... Şehit olan silahsız bir kimseye savaş meydanı yerine evinde ödlekçe yapılan suikasttır... Servet zengini beldelerimizin geneli yüksek borç ve artan faizlerle inim inim inleyecek derecede Dünya Bankası ve IMF'nin krediler, verimli olmayan hizmet projeleri, faizlerin şişirilmesi, ihracat ve ithalatıyla ekonomi üzerindeki hegemonya politikası yoluyla beldelerimizdeki ekonomik tahakkümdür... Gece gündüz Filistin'deki halkımıza karşı süregelen vahşi cürümlerine rağmen Filistin'i gaspeden Yahudi varlığının sürekli desteklenmesidir. Amerika'nın değerleri işte bunlardır. Hatta bunlar, Amerika'nın en bariz değerleridir!

Ey Müslümanlar! Obama'nın konuşması eski konuşmalarına göre yeni bir konuşma değildir. Zira Obama'nın konuşması, bundan önceki konuşmalarında özellikle de iki sene önce Kahire'de yaptığı konuşmasında söylediği şeyleri söylediği yeni eski bir konuşmadır. Konuşmasında yenimsi olan şey, Yahudi devletinin desteklenmesi ve güvenliğinin korunması konusuna daha çok yoğunlaşması ve ses tonunu yükseltmesidir. Hatta Yahudilere olan düşkünlüğü sebebiyle bazı durumlarda daha da ileri gitti! Zira Kudüs ve mülteciler meselesini, duygusal da olsa herhangi bir şekilde gündemine bile almadı, yerleşim birimlerini Yahudi devletine dahil etmek ve silahtan arındırılmış topal Filistin devletçiğinin dışında bırakmak için açık bir ifade ile 67 sınırları ile toprak değişimini birbirine karıştırdı!

Ey Müslümanlar! Obama'nın konuşması, önceki konuşmalara göre yeni bir konuşma değildir. Bu, Filistin meselesi ortaya çıktığından beri Obama ve Amerikan başkanlarından beklenen mutat bir durumdur. Ancak acı olan gerçek şu ki Obama'nın konuşmasında sanki Müslümanların beldeleri birer Amerikan eyaletiymiş gibi Müslümanların beldelerine geçmesi, orada burada dolaşması, bir beldeden ötekine geçmesi, şu doğru ve bu yanlış demesidir!

Dünyanın dört bir tarafına hayrı yayan dostların saygı gösterdiği ve düşmanların korktuğu Hilafet Devleti varken dünyanın başkenti olan Müslümanların beldeleri, Hilafetin yokluğunda Obama'nın oyununu sahnelediği bir tiyatrosu haline geldi! Bu acıya acı katan şey ise Obama'nın, tüm şunlara ve bunlara rağmen Müslümanların beldelerindeki yöneticilerin ve avenelerinin, izzetin ve himayenin onda olduğu zannıyla başlarını eğerek kendisini dost edindiğini görmesidir. Bu onların beslediği zannıdır. Zira onlar, Allahu [Subhânehu ve Te'alâ]'nın şu kavlinden hiç ders almıyorlar: بَشِّرِ الْمُنَافِقِينَ بِأَنَّ لَهُمْ عَذَابًا أَلِيمًا 138 الَّذِينَ يَتَّخِذُونَ الْكَافِرِينَ أَوْلِيَاء مِن دُونِ الْمُؤْمِنِينَ أَيَبْتَغُونَ عِندَهُمُ الْعِزَّةَ فَإِنَّ العِزَّةَ لِلّهِ جَمِيعًا "Münâfıklara kendileri için elim bir azap olduğunu müjdele! Müminleri bırakıp da kafirleri dost edinenler, onların yanında izzet (güç ve şeref) mi arıyorlar? Oysa izzetin tamamı şüphesiz Allah'a aittir." [en-Nîsa 138-139] Onlar, rollerini tamamlamalarının ardından Amerika'nın akranlarını nasıl kaldırıp attığına şahit oldukları somut vakıalardan ibret de almıyorlar!


Ey Müslümanlar! Hizb-ut Tahrir Sizlere Sesleniyor:

Hilafetin Rabbinizin bir farzı, resulünüzün bir emri, izzetinizin yolu ve kalkınmanızın metodu olduğunu idrak etmenizin zamanı gelmedi mi? Hilafeti kurmak, Rabbinizin vaadini ve nebinizin müjdesini gerçekleştirmek için Hizb-ut Tahrir'in içinde çalışanlarla birlikte çalışmaya koşmanızın zamanı gelmedi mi? وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُم فِي الأَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ "Allah, sizlerden iman edip salih amel işleyenleri, kendilerinden öncekileri yeryüzünde Halife kıldığı gibi onları da yeryüzünde Halife kılacağını vaat etti." [en-Nûr 55] ثم تكون خلافة على منهاج النبوة "Sonra Nübüvvet Minhacı üzere Hilafet olacak." Ki böylece yeryüzü, tekrar Hilafetle aydınlansın ve Amerika ile Batı, eğer kalırsa kendi merkezlerine geri dönsünler!

Sonra ölüm sizleri yakalamadan ve son pişmanlığın fayda vermediği an gelmeden tövbe etmiş olarak hemen Allahu [Subhânehu ve Te'alâ]'ya yönelmenizin zamanı gelmedi mi?

فَفِرُّوا إِلَى اللَّهِ إِنِّي لَكُم مِّنْهُ نَذِيرٌ مُّبِينٌ "O halde Allah'a koşun. Çünkü ben, size O'nun katından (gelmiş) açık bir uyarıcıyım." [ez-Zariyat 50]

 

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Haya Etmiyorsan Dilediğin Yalanı Söyle!


Suriye'nin el-Vatan gazetesi, 15.05.2011'de Suriye ordusunun Tal Kalah'taki askerî operasyonunu örterken "Kuzey Lübnan halkına göre Suriye sınır muhafızlarının hedef alınmasının, silahlı gurupların Tal Kalah'tan giriş çıkışlarını kolaylaştırmak amacıyla olduğunu ve ateşin tam olarak Lübnan tarafındaki kurulmasına Ahmed Fetfet'in izin verdiği Lübnan Hizb-ut Tahrir'ine bağlı (Selefi) silahlı unsurların yoğunlaştığı el-Arîda bölgesinden açıldığını vurguladıklarını" yazdı.

Diğer taraftan Suriye rejimin yalancı borazanlarından biri olan Şam Haber Sitesi, şunları aktardı: "Bağımsız kaynaklar, Selefi tekfirci Lübnan Hizb-ut Tahrir'inin Suriye Arap ordusu güçleriyle çarpışmaların yaşandığı Tal Kalah'taki silahlı gurupları ve kaçakçıları desteklediğini, silah, teçhizat ve para temin ettiklerini söylediler."

Hizb-ut Tahrir'in, Hilafet Devleti'ni kurmak için çalışırken siyasî mücadele ve fikrî çatışmada sadece Kerim Nebi SallAllahu Aleyhi ve Sellem'in metodunu örnek aldığını ve kurulmasından bu yana kesinlikle maddî eylemlere başvurmadığını herkes bilmektedir.

El-Vatan gazetesinin hiçbir kimsenin kanmayacağı yalanlar yaymaya yönelik bu ucuz girişimi, helak olmuş Suriye rejiminin çöküşünü ve Deraa'tan tutun Humus, Tal Kalah, Kamışlı, Hama ve Halep'e varıncaya kadar Suriye'deki halkımıza karşı işlediği katliamlar hususunda kamuoyunu yanıltarak güneşi balçıkla sıvamak için karanlıklara daldığını göstermektedir...

"el-Vatan" gazetesi yetkililerine ve arklarındaki istihbarat birimlerine, Tunus ve Mısır'daki akranlarının başına gelenlerden ibret almalarını aksi takdirde kendilerini de onların akıbeti gibi bir akıbet beklediğini söylemek isteriz. Ayrıca Deraa'da toplu bir mezarın ortaya çıkarılması gibi Suriye'deki hain rejimin son bulmayan geçmişteki skandallarına ek olarak bu skandalı, hala Suriye rejiminin teröristler ve karanlık eller denilen kimselerle savaştığı iddialarının propagandasını yapan bazı gafil cahillere sunarız.

Dahası "el-Vatan" gazetesine ait olduğu iddia edilen haberde şöyle geçmiştir: "İçişleri Bakanlığı, ayaklanma eylemlerine karışanların teslim olarak hukuki sonuçlardan muaf tutulması ve teslim olmaları halinde kovuşturulmamaları için bakanlığın belirlediği süreden faydalanmak üzere emniyet ve polis merkezlerine akın etmelerinin sürmesini göz önüne alarak artan talepleri karşılama bağlamında dün verdiği süreyi bu ayın 22'sine kadar uzattı. Bunu da daha fazla kişinin bu süreden faydalanmasına imkan vermek ve fırsat tanımak için yaptı." Suriye içişleri bakanlığının açıklamasında geçtiğine göre "Ayaklanma eylemine karışanlardan teslim olanların sayısının 15.05.2011 akşamı itibarıyla farklı illerden 8881 kişiye ulaştığını" öğrendiğimizde bu, içişleri bakanlığının söz konusu süreyi, Suriye halkının tamamını kapsayıncaya veya yalanlarına hiçbir kimsenin kanmayacağını idrak edinceye kadar uzatması gerektiğini ardından Mısır'ın devrik tagutu Mübarek'in yaptığı gibi halktan affetmesi talebinde bulunacağını veya durumunun farkına varıp Tunus tagutu Bin Ali'nin kaçtığı yere kaçacağını göstermektedir.

إِنَّمَا يَفْتَرِي الْكَذِبَ الَّذِينَ لا يُؤْمِنُونَ بِآَيَاتِ اللَّهِ وَأُولَئِكَ هُمُ الْكَاذِبُونَ "Allah'ın ayetlerine inanmayanlar, ancak yalan uydurur. İşte onlar, yalancıların kendileridir." [en-Nahl 105]


Devamını oku...

Ey Muhlis Subaylar! Artık Kendinizi Hain Yöneticilerden Kurtarın ve Hilafet Devletini Kurun

  • Kategori Pakistan
  •   |  

Ey Pakistan Silahlı Kuvvetlerindeki Muhlis Subaylar!

Amerikan helikopterlerinin 02 Mayıs 2011 günü Pakistan hava sahasını ihlal etmesi, Pakistanlı subayların suratına vurulmuş bir tokattı. Zira Amerikan kuvvetlerine bağlı özel bir tim, adeta hırsızlar gibi gece yarısı Pakistan topraklarına sızdı ve Abbotabad'daki evlerden birinin mahremiyetini ihlal etti. Bu ev, askerî kontrol noktalarıyla kuşatılmış İslam dünyasının en büyük ordusuna bağlı Pakistan kuvvetlerine ait Askerî Akademiye birkaç dakika uzaklıkta olan bir evdi.

Kafir düşman kuvvetleri, evde oturan kadın, erkek ve çocukların olduğuna aldırış etmeksizin adeta hırsızlar gibi evi soydular, denildiğine göre silahsız olmasına, Batılı orduların tek bir birliğinin gücünün onda birine dahi sahip olmamasına ve yakalamak için uzun bir zaman harcamalarına rağmen Usame Bin Ladin'e suikast düzenlediler ve ardından da cesedini denize attılar.

Şüphesiz bu, sizlerin suratına vurulmuş bir tokattır. Şayet sizler, bu arzı ve Müslüman halkını düşmandan korumak için Allah'a yemin eden ancak hırsız efendilerinin bombalaması için evleri tespit eden ucuz casus rolü oynamalarının ardından yeminlerini bozan komutanlarınızla işbirliği yapmamış olsaydınız kesinlikle İslamî arza yönelik bu ihlal olmazdı.

İsaf Komutanı General Petraus ile General Keyani arasında 25 Nisan 2011'de Şaklala hava üssünde olağandışı bir görüşme yapıldığını, aynı gece General Petraus'un telefon yoluyla Barack Obama başkanlığında Beyaz Saray ile kapalı bir oturum yaptığını, ertesi gün Pakistan ordusu koordinatörlüğüne bağlı büyük bir heyetin, Genelkurmay Başkanlığı Personeli üyesi olmayan Pakistan İstihbarat Başkanı Şüca Paşanın da katıldığı ve önceden kararlaştırılmayan bir toplantı yaptığını basında okuduğunuz halde damarlarınızdaki kanlarınız kaynamaz mı? Nitekim Barack Obama, Usame Bin Ladin'in öldürüldüğünü açıklarken, "Gerekli tedbirleri almak için yeterli bilgiler elde ettikten sonra nihayet geçen hafta bir karara vardım ve Usame Bin Ladin'in yakalanmasına ve adaletin karşısına çıkarılmasına izin verdim" diyerek söz konusu telefon görüşmesini ima etmiştir.

Kafirlerin İslam'ın mukaddesatlarını ihlal etmesi, onları size karşı daha cüretkar kılıyor ve bundan daha büyük ihlalleri işlemeye cesaretlendiriyor. Nitekim Obama, geçmişte bu tür operasyonları tekrar yapacağını açıkladı. Hatta ödlek Hindular bile size karşı dikleştiler. Zira Hindistan Ordusu Komutanı General Singh, 04 Mayıs 2011'de, "Hindistan'ın üç kanadının, ordu, deniz ve hava kuvvetlerinin gerektiğinde bu tür operasyonları yapabileceğini" söyledi.

Ey Pakistan Silahlı Kuvvetlerindeki Muhlis Subaylar!

Başınıza dikilen bu hain yöneticiler, birçok kez yeminlerini bozdular. Size defalarca kez ihanet ettiler. Her defasında da size kalplerinde hüsnü niyet olduğuna dair mazeretler sundular! Amerika'nın Afganistan ve kabileler bölgesindeki haçlı saldırısı için Müslümanların masum kanlarını akıttılar ve Keşmir Müslümanlarını destekleyenleri hedef alarak Kuzey Veziristan'da bundan daha fazlasını akıtmaya da hazırlar. Keşmirli Müslümanların kurtuluş haklarını ve beldelerini İslam ümmetinin merhametli kucağına ilhak etme haklarını ellerinden aldılar.

Fitne atmosferi oluşturmak için ordunun kabiller bölgesindeki savaşını sürdürmesini haklı gösterdiler. Genel alanlarda, ibadet mekanlarında, okullarda, emniyet ve ordu kurumlarında ve pazarlarda katliam ve bombalama cürümlerini işleyen Amerika'nın özel askerî örgütlerine kapıları açtılar. Sopanın başınıza dikilmesi için kabileler bölgesindeki Müslümanların evlerini başlarına yıkması için insansız uçaklarını kullanabileceği şekilde Amerikan hava kuvvetlerinin insansız uçaklarına Pakistan'da kolaylıklar sağladılar. Belucistan'daki Amerikan deniz piyade güçleri Şaman sınırı yakınlarına konuşlanırken haçlıların sizleri yakından gözetmesi için Amerikan ordusundaki subayların, Pakistan ordusunun askerî genel komutanlığı merkezinde özgürce dolaşmasına imkan verdiler.

Amerikan konsoloslukları ile büyükelçiliklerinin, rejimi ve hain yöneticileri yönlendirmesi, bunlara tahakküm etmesi, Afganistan veya Pakistan'daki haçlı kuvvetlerine içki, gıda ve patlayıcı maddeler de dahil silah temin eden ikmal hatlarını güvence altına almasının yanı sıra terör operasyonlarını idare etmesi için Amerikan istihbarat birimleri ile işbirliği yaparak Pakistan'ı Amerika'nın bir parçası gibi kullanması için onu düşmana teslim ettiler.

Bu hain yöneticiler, yeminlerini defalarca kez bozdular. Onlar, iğrenç kafir düşmanla ittifak kurmalarından ve ayak basamayacakları yerlere ayak basma cesareti kazandırmalarından dolayı masum kanlarınızı feda etmelerinden dolayı Allahu [Subhânehu ve Te'alâ]'nın gazabını hak ettiler. Allahu [Subhânehu ve Te'alâ]'nın şu kavline rağmen Allah'ın ve müminlerin düşmanlarıyla ittifak kurdular: يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لاَ تَتَّخِذُوا عَدُوِّي وَعَدُوَّكُمْ أَوْلِيَاء تُلْقُونَ إِلَيْهِم بِالْمَوَدَّةِ وَقَدْ كَفَرُوا بِمَا جَاءَكُم مِّنَ الْحَقِّ "Ey iman edenler! Benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanları, sevgi göstererek dost edinmeyin! Oysa onlar size gelen hakkı inkâr etmişlerdir." [el-Mumtehine 1]

Ey Pakistan Silahlı Kuvvetlerindeki Muhlis Subaylar!

İslam topraklarını ve Müslümanları kafir düşmana karşı savunacağınıza dair ettiğiniz yeminleriniz hani nerede kaldı? Kıyamet gününde bu ümmet ve Resulümüz Habib-ul Muhammed ile birlikte olmayı mı yoksa bu hain yöneticiler ve kafir efendileri ile birlikte olmayı mı istersiniz?

Pakistan'daki gerçek otoritenin ve askerî kurumları etkin şekilde idare edenin Pakistan ordusu olduğu ve kulis arkasından hükümet ve yargı otoritesi gibi sivil kurumlar üzerinde büyük bir nüfuza sahip olduğu bir sır değildir. Bundan dolayı bu beldedeki Müslümanların durumunun kötüleşmesinden daha çok sizler sorumlusunuz. Dolayısıyla bundan daha kötüye gitmesine izin vermeyiniz.

Birer subay olarak sizler, Allah'ın sizlere ümmetinizin üzerinden zulmü kaldırma gücü vermesine rağmen bir hüccetiniz olmadan mahşer-i huzura çıkmaktan korkmalısınız. Dolayısıyla hareketsiz ve sessiz kalarak kendinizin ifsatçılarla birlikte durarak dalalete düşen ve dalalete düşüren bu kişilerden olmasına izin vermeyiniz. Allahu [Subhânehu ve Te'alâ], şöyle buyurmuştur: وَقَالُوا رَبَّنَا إِنَّا أَطَعْنَا سَادَتَنَا وَكُبَرَاءَنَا فَأَضَلُّونَا السَّبِيلاَ "Ve dediler ki: Ey Rabbimiz! Biz bu liderlerimize ve büyüklerimize uyduk, onlar da bizi yoldan saptırdılar." [el-Ahzâb 67] Ve şöyle buyurmuştur: وَإِذْ يَتَحَاجُّونَ فِي النَّارِ فَيَقُولُ الضُّعَفَاءُ لِلَّذِينَ اسْتَكْبَرُوا إِنَّا كُنَّا لَكُمْ تَبَعًا فَهَلْ أَنْتُمْ مُغْنُونَ عَنَّا نَصِيبًا مِنَ النَّارِ قَالَ الَّذِينَ اسْتَكْبَرُوا إِنَّا كُلٌّ فِيهَا إِنَّ اللَّهَ قَدْ حَكَمَ بَيْنَ الْعِبَادِ "(Kafirler) ateşin içinde birbirleriyle çekişirlerken zayıf olanlar, o büyüklük taslayanlara: "Biz size uymuştuk. Şimdi ateşin birazını bizden savabilir misiniz?" derler. O büyüklük taslayanlar ise: "Doğrusu hepimiz bunun içindeyiz. Şüphe yok ki Allah kulları arasında vereceği hükmü verdi" derler." [Mümin 46-47]

Sizden talep edilen, Allahu [Subhânehu ve Te'alâ]'nın yolu ve Resulü [SallAllahu Aleyhi ve Sellem] ile müminlerin aşkı için muhlis bir ameldir. Otoriteyi alarak İslam'la hükmedecek, beldeleri ve insanları kurtaracak ve Müslümanların beldelerini birleştirecek Hilafet Devleti'ni kurması için muhlis bir hizbe vermek amacıyla muhlis subayların işleyeceği bir ameldir.

O halde şimdi ama şimdi Hizb-ut Tahrir ile el ele verin ve Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e nusret vermek yoluyla ilk İslam Devleti'ni Medine-i Münevvera'da kurarak bu hususta sizi geçen akide kardeşlerinizi hatırlayın. Sa'd İbn-u Muaz RadiyAllahu Anh'ı hatırlayın ki vefat etiğinde annesi ağlayınca Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem], ona şöyle demişti: ليرقأ (لينقطع) دمعك، ويذهب حزنك، فإن ابنك أول من ضحك الله له واهتز له العرش "Gözyaşın dinsin ve hüznün bitsin. Zira oğlun, Allah'ın kendisine güldüğü ve kendisi için arşı salladığı ilk kişidir." [Tabarani]

Ey Kardeşlerimiz! Artık zamanı gelip çatmıştır. O halde sizler, icabet edecek misiniz?

Devamını oku...

Yahudi Liderler, Ordularına Golan, Marun Ras ve Beyt Hanun'da Bizi Öldürmelerini Emrederlerken Filistin'in Etrafındaki Liderler, Ordularına Kendi Halklarını Öldürmelerini Emrediyorlar Ne Kadar da Kötü Hüküm Veriyorlar

  • Kategori Hizb
  •   |  

Geçen 15.05.2011 günü, Filistin'in gaspedilişinin yıldönümüydü. Mübarek arz ve etrafındakiler için zor bir gündü. Zira Yahudi varlığı, ordusunu Filistin, Lübnan ve Golan'daki masum insanların başına musallat etti... Cephaneliğinde ne kadar silah varsa boşaltarak onlarca insanı katletti, yüzlercesini yaraladı, gökyüzü füzelerin ve bombaların dumanlarıyla doldu, tertemiz topraklar kanlarla boyandı...

Kurşunların vınıltıları, uçakların ve füzelerin uğultuları ve yükselen dumanlar...Tüm bunlar, Filistin'in etrafındaki yöneticileri gafletlerinden uyandırarak kendi halkları yerine Filistin'i, Filistin'in etrafını gaspeden ve orada fesat saçan şerir Yahudileri düşman edinmeleri için yeterli olmadı... Bu katliamlar, yöneticilerin aklını başına getirmek ve gözlerini düşmana çevirmek için yeterli olmadı. Çünkü onlar, zulmü ve zalimliği protesto ettikleri için tankları, özel kuvvetleri ve cumhuriyet muhafızlarını halklarının üzerine yürüterek onları katletmekle meşguldüler... Böylece Filistin, Lübnan ve Golan'daki işgal altındaki topraklar yerine şehirler ve kırsallar savaş meydanı haline geldi!

Ey Müslümanlar! Ey İnsanlar! Yöneticiler, Allah'ı aldatmaya devam ediyorlar. Halbuki Allah, onları aldatmaktadır... Kendilerinin siyonizmin ve emperyalizmin düşmanı olduğunu söylüyorlar. Zulmettikleri halde Yahudilerle savaş halinde olduklarını gerekçe göstererek insanları susturuyorlar. Filistin'i denizden nehre kadar kurtarmak isterlerken en sonunda Yahudilerin otoritesi için denizi, nehri ve arasındakileri heba ettiler... Gaspettikleri 48 Filistin'i üzerindeki varlığını itiraf ettiler, 67 Filistin'ini veya işgal ettiği Filistin'in etrafındaki yerleri tam bir egemenlik veya otorite olmadan vermeyi kabul etmesi şartıyla düşmanla müzakere edeceklerini dillendirdiler! Yahudilerle zelil ve aşağılık bir şekilde açıkça barış yapanlar ile defakto barış yaparak kendilerini yalan ve iftirayla direnişçiler olarak isimlendirenler de bu hususta aynıdırlar! O kadar ki bu direnişçilerin Yahudilerle olan Golan'daki sınırlarının fazlasıyla güvenli olduğu görülmektedir. Hatta onlardan birisi, Suriye'nin istikrarı ile Yahudi devletinin istikrarının birbirine bağlı olduğunu söylüyor!

Bu yöneticilerin durumu, işgal altındaki mübarek arzın topraklarına dokunmak için sürünen ve Yahudi yöneticilerden önce Arap yöneticilerin engellediği masum insanların arkasını bile koruyamayacak bir boyuta ulaştı! Şayet Arap yöneticileri, ordularını insanları katletmeleri için harekete geçirmekle meşgul olmamış ve Yahudilerle olan sınırları boşaltmış olsalardı insanlar, işgal altındaki mübarek arza doğru sürünmek için güvenli bir fırsat bulurlardı... Zira Suriye rejiminin adamları ve kuyrukları sınırın yakınındayken bir kimsenin Golan'a ulaşabileceğine kim inanır?!

Ey Müslümanlar! Ey İnsanlar! Mübarek arz Filistin'i gaspeden Yahudi devletinin bekası, bu devletin gücünden değildir. Aksine bu, yöneticilerin hıyaneti ve bu devleti türeten sömürgeci kafir devletlerle gizli anlaşma yapmaları sebebiyledir. Nitekim Golan, Marun Ras, Kalandia kontrol noktasında ve Beyt Hanun civarında yaşananlara şahit olup silahsız insanlara karşı düşman liderlerde oluşan şaşkınlığı tedebbür eden bir kimse, bu şaşkınlığın baştan aşağı Yahudi devletinin tamamında olduğunu görür. Nitekim Yahudi Başbakan, yaşananların Yahudi devletinin varlığını tehdit ettiğini açıkladı. Tüm bunları tedebbür eden bir kimse, bu varlığın kırılgan olduğunu, temellerinin çarpık çurpuk olduğunu, devrilmek üzere olduğunu ve silahsız insanların sürünmesine karşın başbakanlarının Yahudi varlığı için endişe ettiğini fark eder! Hele bir de bu sürünen silahsız insanların önüne geçen, onlar için mübarek arzı Yahudilerin pisliğinden temizleyecek sürünen bir ordu olsa ve mübarek arz ile etrafındaki yerler için sürünenler Allah'ın nusreti ile sevinerek izzetli bir şekilde geri dönseler nice olur?! Ah bir de böyle olsa nasıl olur? Kaldı ki bu şeri bir vecibedir. Hatta bundan daha azı olsa da olur. Silahsız olarak sürünen insanların arkasını koruyan ve düşman bir kurşun sıktığında düşmana kurşun yağdıran bir ordu olsa da olur. İşte o zaman düşman, kendisine şeytanın vesvesesini unutturacak bir bedel ödemeden bu sürünen insanlara el uzatma cüretini gösterebilir ve onların tek bir damla kanını akıtabilir miydi?

Ey Müslümanlar! Ey Yahudi Varlığını Kuşatan Ordular!

Kardeşlerinizin kanlarının akıtıldığına şahit olurken damarlarınızdaki kanlar nasıl olur da kaynamaz ve onlara yardım etmezsiniz? Kardeşlerinizi katleden ve beldelerinizi mubah kılan düşmanınızla savaşmanız için sizleri seferber etmeyen yöneticilerinize karşı nasıl sessiz kalırsınız? Düşmanınız halklarınızı katlederken nasıl savaşmadan oturabilirsiniz? Aranızda beldeleri ve insanları satan, sömürgeci kafirlerin ve Yahudilerin Filistin ve Filistin'in etrafında egemenlik ve otorite sahibi olmalarına imkan veren bu yöneticilere dur diyecek hiç aklı başında bir adam yok mu?

Allahu [Subhânehu ve Te'alâ]'nın ayetlerini hiç okumaz mısınız: وَلاَ تَرْكَنُواْ إِلَى الَّذِينَ ظَلَمُواْ فَتَمَسَّكُمُ النَّارُ وَمَا لَكُم مِّن دُونِ اللّهِ مِنْ أَوْلِيَاء ثُمَّ لاَ تُنصَرُونَ "Sakın zulmedenlere meyletmeyin! Yoksa size ateş dokunur. Sizin Allah'tan başka dostlarınız yoktur. Sonra Nusret de bulmazsınız." [Hûd 113] Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in hadislerini hiç tedebbür etmez misiniz: إنَّ الناسَ إذا رأَوا الظَّالم فلم يأخذوا على يديه يوشك أن يَعُمَّهم اللهُ منهُ بعقابٍ "İnsanlar, zalimi görürler de ona engel olmazlarsa Allah'ın katından bir ikabla onları kuşatması yakındır." [Ahmed ve Ebu Davud, Ebi Bekir es-Sıddık RadiyAllahu Anhden tahric etti]

Ey İslam Beldelerindeki Yöneticiler! Akıllı bir kimse, başkasından ibret alan kimsedir. Bugünlerde yaşananlar, eğer aklederseniz sizler için birer basirettir. Zira sizden daha zalim ve daha güçlü olanlar yok oldular, aşağılandılar, zillete düştüler, saltanatlarının onlara hiçbir faydası olmadı, kuyrukları hatta sömürgeci efendileri onları yalnız bırakarak yolun kenarına atıverdiler...

Nasihat Edenleri Sevmeseniz de Hizb-ut Tahrir Sizlere Nasihat Edecektir...

Sizler, Dininize, Ümmetinize, Beldelerinize ve Kendinize Karşı Cürüm İşlediniz:

Dininize Gelince: İslam'ı sırtınızın arkasına attınız, Hilafet ve onun için çalışanlarla savaştınız, inkar etmekle emrolunduğunuz halde tagutlara muhakeme oldunuz...

Ümmetinize Gelince: Düşmanı olan sömürgeci kafirleri ve Yahudileri dost edindiniz, ona zulmettiniz, zorbaca zulmettiniz...

Beldelerinize Gelince: Filistin'i, Filistin'in etrafını, Keşmir'i, Kıbrıs'ı, Doğu Timur'u, Güney Sudan'ı ve daha nice yerleri heba ettiniz...

Kendinize Gelince: Kendinizi dünyada zillete ve aşağılanmışlığa ve ahirette çetin ve belalı bir günde şiddetli bir azaba sürüklediniz.

Eğer zerre kadar duygunuz varsa bir kenara atılmadan, Allah'ın izniyle kurulduğunda Hilafetin ikabına maruz kalmadan ve kurtuluş zamanı geçmeden çekip gidersiniz.

وَلاَ تَحْسَبَنَّ اللَّهَ غَافِلاً عَمَّا يَعْمَلُ الظَّالِمُونَ إِنَّمَا يُؤَخِّرُهُمْ لِيَوْمٍ تَشْخَصُ فِيهِ الأَبْصَارُ * مُهْطِعِينَ مُقْنِعِي رُءُوسِهِمْ لاَ يَرْتَدُّ إِلَيْهِمْ طَرْفُهُمْ وَأَفْئِدَتُهُمْ هَوَاءٌ "Sakın, Allah'ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma! Ancak Allah, onları (cezalandırmayı), korkudan gözlerin dışarı fırlayacağı bir güne erteliyor. (O gün) zihinleri bomboş olarak, kendilerine bile dönüp bakamaz durumda ve gözleri göğe dikilmiş bir vaziyette koşarlar." [İbrâhîm 42-43]

Devamını oku...

Ey Cihat ve Şahadet Şarkısı Söyleyenler! Yöneticiler ve Avaneleri, Sizleri ve Sloganlarınızı Gözetliyor Onlardan Sakının

  • Kategori Filistin
  •   |  

Yahudi varlığının kuruluşunun 63. yıldönümü münasebetiyle Filistin ve Filistin dışında yapılan etkinlikleri ve hazırlıkları takip eden bir kimse, İslam ümmetinin bir vadide ve Filistin otoritesi de dahil yöneticilerin başka bir vadide yürüdüğünü somut bir şekilde görür. "Seferberlik Cuması" adı verilen 13.05.2011 Cuma günü yaşananlar buna örnek teşkil etmektedir. Zira etkinliklere katılanlar, milyonluk sabah salahını kılarak etkinliklerine Allah'ı zikirlerle, tesbihlerle, tekbirlerle ve tehlillerle başladılar. Ardından milyonluk kalabalık altında kurtuluş, cihat ve şahadet şarkıları söylediler.

Yöneticiler, yönetici kılıklılar ve saptırıcı medya organları ise her türlü yöntemle bu ümmetin evlatlarının samimi duygularının ve sebatkar azimlerinin önüne geçmek için ittifak kurdular. Bu duyguları ve azimleri, doğru ve verimli yolundan saptırmak için uğraştılar. Zira yöneticiler ve medya organları, bu etkinlikleri ve şehitlik özlemiyle yanan bu kişileri, gerçek kurtuluştan uzaklaştırmak amacıyla devletlerarası kararlara, tazminatlara ve Birleşmiş Milletlere yönlendirmek için aynı telden dem vurdular. İntifadaya gelince; Otoritenin Başkanı Mahmud Abbas, 20.04.2011 günü, "Filistin Otoritesi Başkanı olduğum sürece her ne şekilde olursa olsun yeni bir intifadanın patlak vermesine asla izin vermeyeceğim" diyerek bunu engelleyeceği sözünü verdi.

Ey İslam Beldelerindeki Müslümanlar! Ey Filistin Halkı! Ey İntifadacılar! Ey Ayaklananlar!

Yöneticiler ve medya organları sizleri aldatmasın ve dininizin herhangi bir hükmünden çevirmesin. Haykırışlarınız ve sloganlarınız, hem onları hem de sömürgeci efendilerini korkuttu. Bu nedenle saptırıcı medyalarıyla birlikte sizleri bundan saptırmaya ve istikametinizin hakikatini çarpıtmaya çalışıyorlar.

Haykırışlarınız, Allah'ı anmaktan daha çok hala Yahudilerle barış yapmaktan ve müzakere etmekten söz eden yöneticilerin suratlarına indirilmiş bir tokat gibiydi. Haykırışlarınız, Filistin meselesinde Rabbinizin hükmünü, gerçek çözümünün cihat ve Yahudi varlığının kökünü kazıyacak dev ordularla olacağını fark ettiğinizi ve Filistin'i kurtaracak ordunun içinde birer asker olarak Allah yolunda şehit olmayı özlediğinizi gösterdi. Sizler, kalabalık bir halde kalplerinizin derinliklerinden "Milyonlarca Kişi Kudüs İçin Şehit Olacaktır" diye haykırdığınızda kafirler ve yöneticilerden olan avaneleri, sizlerin müzakere masalarında ve Birleşmiş Milletlerin müdahale etmesini ve mültecilere tazminat ödenmesini talep eder bir haldeyken şehit olmayı kastetmediğinizi bilmektedirler. Bilakis bununla, savaş meydanlarında, cihat, şeref ve izzet meydanlarında şehit olmayı kastettiğinizi bilmektedirler. Keza yöneticiler ve arkalarındaki sömürgeci kafirler, -sizin haykırdığınız gibi- kalpten samimi bir şekilde "Hepimiz Salahaddiniz Seni Kurtaracağız Ey Filistin" diyerek haykıran bir kimsenin Allah yolunda mücahit ve Allah'ın güçlü ve kuvvetli muttaki kullarından bir kul olmayı kastettiğini bilmektedirler. Zira Allah ona rahmet eylesin Salahaddin, Mescid-i Aksa'yı kafirlerin pisliğinden temizleyene kadar gülmemeye yemin etmiş ve Allah da onu bu büyük şerefle şereflendirmişti.

Haykırışlarınız, Filistin'in Filistinlilerin meselesi olduğunu iddia eden FKÖ ve Filistin otoritesinin suratına indirilmiş güçlü bir tokat gibiydi. Keza Filistin meselesinin, 1,5 milyar Müslümanın meselesi olduğunu somut bir şekilde gösterdiniz. Arap ve Acem beldelerindeki Müslümanlar, Yahudilerin Filistin'de fesat saçması ve mukaddes arzın mülkiyet tapusunun Yahudilere verilmesi için bu meseleyi devletlerarası gizli anlaşmalarla kaçıran FKÖ ve Filistin otoritesinin elinden kurtarmalıdırlar. Bizler bu bağlamda Hamas Hareketi'ni, siyasî çizgide FKÖ ve Filistin otoritesi ile birlikte hareket etmenin tehlikesine karşı tekrar uyarıyoruz. Çünkü bu, FKÖ ve Filistin otoritesinin Yahudilerle olan anlaşmalarına "devletlerarası meşruiyet" kazandırır ve Hamas'ı, Filistin'in genelinin satılmasında "İslamî" bir mühür yapar. Hamas, bunu kastetsin yada etmesin fark etmez. Dolayısıyla onlara düşen, FKÖ'yü restore etmek ve ona katılmak değil onu yıkmaktır. Zira yasal anlamda temsilcilik, kurtuluşu değil Yahudilerle müzakere yapmayı gerektirir.

Ey Müslümanlar! Ey Filistin Halkı! Ey İntifadacılar! Ey Ayaklananlar!

Filistin meselesinde uluslararası hukukun tahkimini talep etmekten sakının. Zira uluslararası hukuk, tagutların hükmünden ibaret değil midir? Tazminat talebinde bulunmaktan da sakının. Zira tazminat, açık seçik bir aldatma altında Filistin'i satmaktan ibaret değil midir? Filistin'e ilişkin devletlerarası kararların uygulanmasını da talep etmekten sakının. Zira yöneticilerden sonra Filistin'i heba eden bu kararlar değil midir? Yahudi varlığı (İsrail'i), ümmetin bağrına bir hançer gibi saplayan bizzat bu kararlar değil midir? Mukaddes arz hakkında bizimle Yahudiler arasında hüküm vermesi için bu tagutları hakem yapmamız helal olur mu? Yoksa dalalete düşenlerden oluruz.

وَلَقَدْ بَعَثْنَا فِي كُلِّ أُمَّةٍ رَسُولا أَنِ اعْبُدُوا اللَّهَ وَاجْتَنِبُوا الطَّاغُوتَ فَمِنْهُمْ مَنْ هَدَى اللَّهُ وَمِنْهُمْ مَنْ حَقَّتْ عَلَيْهِ الضَّلالَةُ فَسِيرُوا فِي الأَرْضِ فَانْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُكَذِّبِينَ "Andolsun ki biz, "Allah'a kulluk edin ve taguttan sakının" diye (emretmeleri için) her ümmete bir peygamber gönderdik. Allah, onlardan bir kısmını doğru yola iletti. Onlardan bir kısmı da sapıklığı hak ettiler. Yeryüzünde gezin de görün, inkar edenlerin sonu nasıl olmuştur!" [en-Nahl 36]

Ümmete Filistin hususunda aslî görevinin onu tamamen kurtarmak olduğunu hatırlatmaya dönük yürüyüşleriniz ve seslerinizi yükseltmeniz, Allah'ın izniyle O'nun sizleri mükafatlandıracağı azme değer bir iştir. Ancak silahsız insanların haykırmak veya hududu geçmek için sınırlarına doğru sürünmesinin Filistin'i kurtarmayacağını bilakis var güçleriyle Allah'ın ve sizin düşmanınızı korkutacak bir kuvvet hazırlayacak olan müminlerin ordularının sürünmesinin kurtaracağını bilmelisiniz. Bugün ümmetin içerisinde yayılan cihat ve şahadet ruhu ise bunu, geçmişe oranla gerçekleşmeye daha yakın hale getirmektedir. Nitekim 1973 Ramazan Savaşı, Allah'a halis niyet besler ve yöneticilerimiz de düşmanlarımızla ittifak etmezlerse Yahudi varlığını söküp atmanın bir veya birkaç günlük bir mesele olduğunu göstermiştir.

Bundan dolayı orduların kışlalarına, karargahlarına, her nerede olurlarsa olsunlar ordu mensuplarına ve subaylarına yönelerek onlara hitapta bulunmalı ve Allah'ın resulünün Mesrası karşısındaki büyük görevlerini hatırlatmalısınız. Onlara üzerleri pas tutmuş savaş araçlarını ve uçaklarını harekete geçirmelerini söyleyin. Çünkü onlar, yöneticileri korumak ve Müslümanları bastırmak için değil Filistin'i kurtarmak için vardır ve icat edilmiştir. Onlara Allah'ın kendilerine iki güzellikten birini vaat ettiğini hatırlatın. Genişliği yer ve gök kadar olan muttakiler için hazırlanmış cennete koşun deyin.

Yöneticileriniz ve Filistin otoritesi, Filistin kurtarmayı değil Yahudilerle barış yapmayı istiyorlar. Zira bu, her münasebette dile getirdikleri gibi stratejik tercihleridir. Barış, kurtuluşun zıddıdır. Zira kurtuluş, Yahudi varlığını Filistin arzının üzerinden kaldırmak demektir. Barış ise Yahudi varlığının baki kalması demektir. Aksi takdirde kiminle barış yapılacak?

Bu nedenle Filistin meselesinde etkinliklerinize ve sloganlarınıza bu şeri anlayışın egemen olması için çalışın. Başta ordular olmak üzere ümmetin kitlelerine bu şekilde hitapta bulunun. Alemlerin Rabbini razı edecek köklü çözüme alternatif olacak bir şeyi kabul etmeyin. Simaları değişmiş olsa da mevcut yöneticilerin Filistin'i asla kurtaramayacakları hususunda yakin üzere olduğumuzu biliniz. Bu nedenle sizlere düşen, onları ve beldelerinizi yönettikleri sistemleri değiştirmek ve yöneticisi bütün Müslümanların Halifesi olan bir varlık altında İslam'ı eksiksiz mütekamil bir şekilde tatbik etmek için çalışmanızdır. Ki o Halife, onları Allah'ın dini üzere bir araya toplayacak, onları Allah'ın hükümleriyle gözetecek ve SallAllahu Aleyhi ve Sellem'in buyurduğu gibi onlara hami olacak, onları ve onlarla birlikte Filistin'i ve işgal altındaki tüm İslam beldelerini kurtaracaktır: إنّما الإمام جنة يقاتل من ورائه ويتقى به "İmam [Halife] bir kalkandır onun arkasında savaşılır ve onunla korunulur."

وَيَوْمَئِذٍ يَفْرَحُ الْمُؤْمِنُونَ (4) بِنَصْرِ اللَّهِ يَنصُرُ مَن يَشَاء وَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ "İşte o gün, müminler de Allah'ın nusretiyle, zaferiyle ferahlayacaklardır. Allah dilediğine nusret, zafer verir. O, Azîz'dir, Rahîm'dir." [er-Rûm 4-5]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hindistan'ın Pakistan Sınırındaki Tatbikatlarının Amacı, İnsanların Öfkesine Dindirmede Hükümete Yardımcı Olmak ve Kamuoyunu Değiştirmektir Ey Gilani! Artık Askerî Liderliğin Konuşmalar Yaparak Hıyanetlerini Muhlis Subaylardan ve

Ülkedeki askerî ve siyasî liderlikleri ifşa eden Abbotabad operasyonunun ardından bölgedeki çıkarları hususunda Amerika ve Hindistan'ı kaygılandıracak derecede büyük bir siyasî hoşnutsuzluk baş gösterdi. Zira her ikisi de bu siyasî hoşnutsuzluğun, muhlis subayların komutanlarının hıyanetlerini görmesinin ardından Hilafet Devleti'nin kurulmasıyla ülkede gerçek bir değişime sebep olabileceğini bilmektedir. Ajan Pakistan yöneticilerinin, kendilerini eleştirmeyi sürdürmesine rağmen Amerikalı yetkililerinin, "Pakistan'ın Bin Ladin'in yerini bildiğine dair ortada bir kanıt yok" söylemini tekrar ederek onları savunmasının sebebi işte budur.

Hem aynı sebep hem de ajan yöneticileri "kurtarmak" için Hindistan, Pakistan sınırı üzerinde tatbikatlara başladı. Hain yöneticiler de bu yöntemle, Hindistan tehdidi karşısında vatancı homurtuları tahrik ederek Abbotabad'daki hıyanetleri hususunda insanları oyalamaya çalışacak. Bu da bizlere 11 Eylül olaylarının ardından insanlara ve silahlı kuvvetlerdeki muhlis subaylara baskı yapmada Müşerref'e destek vermek amacıyla Hint kuvvetlerinin seferber edilmesi olayını hatırlatmaktadır. Dolayısıyla yöneticilerin mevcut bu adımı, insanları korkutmaktır. Zira sanki yöneticiler, insanlara "Kabileler bölgesinde Amerika için savaşmazsak Amerika, Hindistan'ı bize karşı savaş açması için kullanacaktır" demektedir. İşte Amerika ve Hindistan, bir kez daha ajan yöneticilere böyle yardım ettiler.

Gilani'nin konuşmasının ise Amerika'yı ayartmak ve Amerikan kamuoyunun duygularına hitap etmek için olduğu malum bir şey. Zira operasyonu bile eleştirmeye cesaret edemedi. O halde konuşmasında meydan okuma cesareti gösteremeyen bir kişinin tutumlarında adam gibi olması mümkün müdür?! Ayrıca halkın ve silahlı kuvvetlerdeki muhlis subayların askerî liderliğe yönelik güçlü tepkisi, temellerini sarstı. Yine hiç kuşkusuz Revalpindi ve Sialkot'ta ordu içerisinde yapılan konuşmalar, Abbotabad operasyonunu savunmaya dönük birer başarısız girişim olup sadece subayları ve askerleri aldatmak içindi.

Artık muhlis subayların Hilafeti kurarak ve karşılarına çıkan tüm engelleri ortadan kaldırarak ümmetlerini Amerika'ya bağlılıktan kurtarmalarının zamanı gelmiş olup Hizb-ut Tahrir, bu çabalarında onlarla birlikte olacaktır. Şüphesiz Allahu [Subhânehu ve Te'alâ], bizim yardımcımızdır.


İmrân Yûsufzây
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmi Sözcü Yardımcısı
Pakistan Vilâyeti

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER